İçeriğe atla

Kütleçekimi teorisi tarihi

Fizik'te, yerçekimi teorileri kütleli cisimlerin hareket mekanizmalarını kapsayan etkileşimleri esas alır. Antik zamanlardan bu yana birçok Yerçekimi teorisi ortaya atılmıştır.

Antik Çağ

MÖ. 4. yüzyılda Yunan filozof Aristo hiçbir etki ve hareketin sebepsiz olamayacağına inanmıştır. Toprak gibi ağır cisimlerin aşağı doğru hareketi onların doğasına bağlıydı. Bu onların doğal yeri olan evrenin merkezine gitmeleri anlamına geliyordu. Tam tersi, ateş gibi hafif elementler doğaları gereği yukarı, Ay kürenin iç yüzeyine doğru hareket ediyordu. Yani Aristo'nun sisteminde ağır cisimler dışarıdan bir yerçekimi kuvvetine maruz kalmazlar ancak kendi ağırlıklarından evrenin merkezine doğru eğilim gösterirlerdi.[1][2]

Romalı mimar ve mühendis Vitruvius De Architectura 'sının 7. kitabında yerçekiminin maddenin "ağırlığıyla" değil onun "doğasıyla" alakalı olduğunu ele alır.

Eğer cıva dolu bir kabın üzerine yüz pound ağırlığında bir taş koyulursa taş cıva üzerinde yüzer, onu sıkıştırmaz ya da onu kırıp geçmez. Eğer taşı kaldırıp yerine birkaç parça altın koyarsak altın yüzmez ve sıvının dibine batar. Dolayısıyla bir maddeye etki eden kütleçekiminin o maddenin ağırlığına değil doğasına bağlı olduğu reddedilemez.[3] Antik Hint astronom ve matematikçi Brahmagupta, dünyanın küresel olduğu ve cisimleri kendine çektiği görüşüne sahipti. Hemdani ve Birûni Brahmagupta'nın sözünü şu şekilde aktarmıştır: "Bunu hiçe sayarak biz, diyoruz ki dünya bütün yüzleriyle aynı dünyadaki bütün insanlar dik duruyor ve bütün ağır cisimler doğası gereği dünyaya düşer diyoruz. Çünkü suyun doğasında akmak, ateşin doğasında yanmak, rüzgarın doğasında esmek olduğu gibi dünyanın doğasında da cisimleri çekmek vardır. Eğer bir şey dünyadan derine inmek istiyorsa bırakın denesin. Dünya alçak olan tek şeydir ve tohumları nereye atarsan at asla dünyadan yukarı çıkmazlar her zaman ona dönerler.[4][5]

Orta Doğu

MS 11. yüzyılda, İranlı bilge İbn Sina (Avicenna), fırlatma hareketinin bir açıklaması olarak Philoponus'un "hareket ettirilen nesnenin hareket edenden bir eğim aldığı" teorisiyle hemfikirdi. İbn Sina daha sonra The Book of Şifa (c. 1020). İbn Sina, 'kuvvet' ve 'eğilim' (meyl) arasında ayrım yaptı ve bir nesnenin, doğal hareketine zıt olduğunda güç kazandığını savundu. Hareketin devamının cisme aktarılan eğime atfedildiği ve bu cismin mayıs bitene kadar hareket halinde olacağı sonucuna vardı.[6] İranlı bilgin El-Biruni, gök cisimlerinin kütleye, ağırlığa ve yerçekimine sahip olduğunu öne sürdü. tıpkı Dünya gibi.[7] Abu'l-Barakāt al-Baghdādī, İbn Sina'nın mermi hareketi teorisini benimsedi ve değiştirdi. Ebu'l-Berekat, Kitab al-Mu'taber adlı eserinde, hareket ettiren kişinin hareket edene şiddetli bir eğilim (meyl kasri) verdiğini ve hareket eden nesne hareket ettirenden uzaklaştıkça bunun azaldığını belirtmiştir. Shlomo Pines'a göre, el-Bağdâdî'nin hareket teorisi, "Aristoteles'in temel dinamik yasasının [yani, sabit bir kuvvet düzgün bir hareket üretir] en eski reddi [ve dolayısıyla] temel yasasının belirsiz bir şekilde öngörüsüydü [ve dolayısıyla]. klasik mekanik [yani, sürekli uygulanan bir kuvvetin ivme üretmesi]"[8]

Modern Çağ (Kütle Çekiminin Doğuşu)

17. yüzyılda Galileo, Aristo'nun öğretilerinin tersine bütün cisimlerin düşerken eşit ivmelendiğini bulmuştur.

17. yüzyılın sonlarında, Robert Hooke'un mesafenin ters karesine bağlı olan bir kütleçekim kuvveti olduğu önerisi üzerine,[9] Isaac Newton o zaman bilinen 6 gezegen ve ay için eliptik yörüngeleri de içeren Kepler'in üç kinematik gezegensel hareket yasasını matematiksel olarak türetmeyi başarmıştır.

Yani Newton'un orijinal formülü:

sembolü "orantılıdır" anlamına gelmektedir.

Bunu eşit taraflı bir formül ya da denklem haline getirmek için aradaki mesafe ya da kütleler ne olursa olsun doğru kütleçekimsel değeri verecek bir sabit olması gerekiyordu. Bu yerçekimi sabiti ilk defa Henry Cavendish tarafından 1797 yılında ölçülmüştür.

1907'de Albert Einstein, kendisinin "hayatımın en mutlu düşüncesi" olarak tanımladığı, bir binanın çatısından düşen gözlemcinin bir yerçekimi alanı hissetmediğini fark etmiştir. Başka bir deyişle yerçekimi tam olarak ivmeye eşittir. 1911 ve 1915 yılları arasında önce eşdeğerlik ilkesi olarak başlayan bu yasa sonradan geliştirilerek Einstein'ın genel görelilik teorisi halini almıştır.

Newton'un Kütle Çekim Teorisi

1687'de İngiliz matematikçi Isaac Newton evrensel kütleçekiminin ters kare kuralını hipotez haline getirdiği Principia'yı yayınlamıştır.

Newton'un teorisi en büyük başarısını, Uranüs'ün diğer gezegenlerin etkileriyle açıklanamayan hareketleri kullanılarak Neptün'ün keşfini sağlamasıyla yaşamıştır. John Couch Adams ve Urbain Le Verrier'in hesapları gezegenin genel pozisyonunu tahmin etti ve Johann Gottfried Galle'nin gezegeni keşfetmesini sağlayan bu hesaplar oldu.

Yıllar sonra Newton'un teorisinin yanılgısını gösteren de başka bir gezegenin yörüngesindeki tutarsızlık olmuştur. 19. yüzyılın sonunda Merkür'ün yörüngesinin Newton'un teorisiyle tam olarak açıklanamadığı biliniyordu, ama gezegenin yörüngesini karıştıracak başka bir cisim (Güneş'e Merkür'den yakın bir gezegen gibi) içi yapılan hiçbir arama meyve vermemiştir. Bu sorun 1915'te Albert Einstein'ın Merkür'ün yörüngesindeki tutarsızlığı da açıklayan yeni teorisi genel görelilik ile çözülmüştür.

Paul Dirac yerçekiminin evrenin tarihi boyunca yavaş ve sürekli olarak azalması gerektiği hipotezini geliştirmiştir.[10]

Newton'un teorisinin yerini genel göreliliğe bırakmasına rağmen çoğu modern görelilik gerektirmeyen kütleçekimi hesapları hala Newton'un teorisi kullanılarak yapılmaktadır, çünkü çalışması çok daha kolay ve çoğu uygulama alanı için yeterince doğrudur.

Kütle Çekiminin Mekanik Açıklamaları

Kütleçekiminin mekanik açıklamaları (ya da kütleçekiminin kinetik teorileri) kütleçekimini, itmelerden doğmuş basınç kuvvetleri kullanarak, uzaktan etkileşim kullanmadan açıklama girişimidir. Bu teoriler lokmanruhu teorileriyle bağlantılı olarak 16. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında geliştirilmiştir.[11]

René Descartes (1644) ve Christiaan Huygens (1690) kütleçekimini açıklamak girdapları kullanmıştır. Robert Hooke (1671) ve James Challis (1869) her cismin dalgalar yaydığını ve bu dalgaların başka cisimlerin çekimini sağladığını varsaymıştır. Nicolas Fatio de Duillier (1690) ve Georges-Louis Le Sage (1748) bir çeşit tarama ve gölgeleme mekanizması kullanarak bir parçacık modeli önermiştir. Sonradan parçacık yerine elektromanyetik radyasyon kullanan benzer bir model Hendrik Lorentz tarafından tasarlanmıştır. Isaac Newton (1675) ve Bernhard Riemann (1853) lokmanruhu akımlarının cisimleri birbirine taşıdığını savunmuştur. Newton (1717) ve Leonhard Euler (1760) lokmanruhunun kütlelerin yanında yoğunluk kaybettiği ve bunun da cisimlere doğru bir net kuvvet doğurduğu bir model önermiştir. Lord Kelvin (1871) her cismin titreştiğini ve bu titreşimin kütleçekimi ve elektriksel yükleri açıklayabileceğini savunmuştur.

Ancak, bu modeller çoğu kabul edilemez miktarda gözlemlenmeyen sürüklemeye sebep olduğundan kabul edilmemiştir. Diğer modeller ise enerjinin korunumu yasasına ters düşmekte ve modern termodinamiğe uymamaktalardır.[12]

Genel Görelilik Kuramı

Genel görelilikte kütleçekimi etkileri bir kuvvet yerine uzayzamanın eğriliğine bağlanmıştır.Genel göreliliğin başlangıç noktası serbest düşüşü atalet hareketine eşit gösteren eşdeğerlik ilkesidir. Bunun yarattığı sorun serbest düşen cisimlerin birbirlerine göre ivmelenebiliyor olmasıydı. Klasik mekaniğe göre böyle bir şeyin olması cisimlerden birine etki eden bir kuvvet olmadıkça mümkün değildi.

Bu zorluğun üstesinden gelmek için Einstein, uzayzamanın maddeye eğrildiğini ve serbest düşüş yapan cisimlerin eğrilmiş uzay zamandaki yerel düzlükler (geodesic) üzerinde hareket ettiğini öne sürmüştür. Daha detaylı olarak Einstein ve Hilbert maddenin varlığıyla uzayzamanın eğrildiğini ilişkilendiren alan denklemleri bulmuştur. Einstein'ın alan denklemleri eş zamanlı, doğrusal olmayan, on tane diferansiyel denklemden oluşan denklemler kümesidir. Bu denklemlerin sonucu uzayzamanın metrik tensörünün bileşenleridir. Metrik tensör uzayzamanın geometrisini tanımlar. Uzayzamanın geodesic yolları metrik tensör kullanılarak hesaplanır.

Einstein alan denklemlerinin kayda değer çözümleri

  • Küresel simetrik, dönmeyen, yüksüz ve büyük kütleli bir cismi çevreleyen uzayzamanı tanımlayan Schwarzschild metriği. Yeterince sıkı cisimler için bu metrik merkezinde teklik(singularity) bulunan bir kara delik oluştur. Schwarzschild yarıçapından çok daha büyük yarıçap değerleri için, bu metrik kullanılarak tahmin edilen değerler Newton'un kütleçekim teorisinin tahminleriyle eşdeğerdir.
  • Merkezdeki cismin elektriksel yükü olan Reissner-Nordström metriği. Geometrik uzunlukları, cismin kütlesinin geometrik uzunluğundan daha az olan yükler için bu metrik, olay ufku Cauchy ufkunu saran kara delikler türetir.
  • Dönen büyük kütleli cisimler için Kerr metriği. Bu metrik aynı zamanda birden fazla olay ufku olan kara delikler türetir.
  • Evrenin genişlemesini tahmin eden kozmolojik Robertson-Walker metriği.

Genel göreliliğin bu kadar başarılı olmasının sebebi eski teorinin tahmin edemediği fizikler olayları tahmin edip açıklayabilmesidir. Mesela:

  • Merkür'ün anormal günberi devinimini açıklığa kavuşturur.
  • Düşük potansiyellerde zamanın daha yavaş geçtiği tahmini Pound-Rebka deneyi, Hafele-Keating deneyi ve GPS tarafından onaylanmıştır.
  • Işığın sapması tahmini ilk 1919'da Arthur Eddington tarafından ve yakın zamanda Güneş'in arkasından geçen bir kuasar kullanılarak onaylanmıştır. Ayrıca bakınız kütleçekimsel merceklenme.
  • Büyük kütleli bir cismin yanından geçen ışığın gecikmesi ilk defa Irwin Shapiro tarafından 1964'te gezegeneler arası uzay aracı sinyalleri kullanılarak onaylanmıştır.
  • Kütleçekimsel radyasyon ikili pulsar sistemleri üzerine olan çalışmalarla dolaylı yoldan onaylanmıştır.
  • Evrenin genişlemesi 1929 yılında Edwin Hubble tarafından onaylanmıştır.

Kütle Çekimi ve Kuantum Mekaniği

Genel göreliliğin keşfinden birkaç yıl sonra kuantum mekaniği ile uyuşmadığı için kütleçekiminin tamamlanmış teorisi olmadığı fark edilmiştir.[13] Sonradan diğertemel kuvvetler gibi kütleçekimini de kuantum alan kuramı çerçevesinde tanımlamanın mümkün olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede elektromanyetik kuvvetin sanal fotonların karşılıklı değişimden kaynaklandığı gibi kütleçekimi de sanal gravitonların karşılıklı değişiminden kaynaklanır.[14][15][15][15]Bu genel göreliliği klasik limitte yeniden ele alır. Ancak bu yaklaşım Planck uzunluğu gibi kısa mesafelerde başarısız olur.

Genel görelilikte kuantum mekaniği kurallarının altında, gravitonlardan oluşması gereken kütleçekimsel radyasyonun sadece yörüngede birlikte yer alan cisimlerde olduğu gibi uzayzaman eğrisinin salınım yapıyor olduğu yerlerde meydana geldiği kayda değerdir. Güneş sistemi tarafından yayılan kütleçekimsel radyasyon ölçüm yapabilmek için fazla zayıftır. Ancak PSR 1913+16 ikili pulsar sisteminde dolaylı olarak görülmüştür. Nötron yıldızı birleşimlerinin ya da kara delik oluşumunun algılanabilir miktarda kütleçekimsel radyasyon yayacağına inanılmaktadır. LIGO gibi kütleçekimsel radyasyon gözlemevleri bu problemi çalışmak için kurulmuştur. Bu hipotetik radyasyonun onaylanmış bir ölçümü henüz yapılmamıştır ancak LIGO'nun arkasındaki bilim ekipmanların hassaslığı ile geliştikçe bu durum değişebilir.

Kaynakça

  1. ^ Edward Grant, The Foundations of Modern Science in the Middle Ages, (Cambridge: Cambridge Univ.
  2. ^ Olaf Pedersen, Early Physics and Astronomy, (Cambridge: Cambridge Univ.
  3. ^ Vitruvius, Marcus Pollio (1914). "7".
  4. ^ Alberuni's India 14 Aralık 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  5. ^ Kitāb al-Jawharatayn al-ʻatīqatayn al-māʼiʻatayn min al-ṣafrāʼ wa-al-bayḍāʼ : al-dhahab wa-al-fiḍḍah 24 Aralık 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  6. ^ McGinnis, Jon; Reisman, David C. (2007). Classical Arabic philosophy: an anthology of sources. Hackett Publishing. s. 174. ISBN 978-0-87220-871-1. Erişim tarihi: 16 Haziran 2010. 
  7. ^ Starr, S. Frederick (2015). Lost Enlightenment: Central Asia's Golden Age from the Arab Conquest to Tamerlane. Princeton University Press. s. 260. ISBN 9780691165851. 
  8. ^ Pines, Shlomo (1970). "Abu'l-Barakāt al-Baghdādī, Hibat Allah". Dictionary of Scientific Biography. 1. New York: Charles Scribner's Sons. ss. 26-28. ISBN 0-684-10114-9. 
    (cf. Abel B. Franco (October 2003). "Avempace, Projectile Motion, and Impetus Theory", Journal of the History of Ideas 64 (4), pp. 521–546 [528].)
  9. ^ Cohen, I. Bernard; George Edwin Smith (2002).
  10. ^ Haber, Heinz (1967) [1965].
  11. ^ Taylor, W. B. (1876).
  12. ^ Zenneck, J. (1903).
  13. ^ Randall, Lisa (2005).
  14. ^ Feynman, R. P.; Morinigo, F. B.; Wagner, W. G.; Hatfield, B. (1995).
  15. ^ a b c Zee, A. (2003).

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kuvvet</span> kütleli bir cisme hareket kazandıran etki

Fizik disiplininde, kuvvet bir cismin hızını değiştirmeye zorlayabilen, yani ivmelenmeye sebebiyet verebilen - hızında veya yönünde bir değişiklik oluşturabilen - bir etki olarak tanımlanır, bu etki diğer kuvvetlerle dengelenmediği müddetçe geçerlidir. Itme ya da çekme gibi günlük kullanımda yer alan eylemler, kuvvet konsepti ile matematiksel bir netliğe ulaşır. Kuvvetin hem büyüklüğü hem de yönü önemli olduğundan, kuvvet bir vektör olarak ifade edilir. Kuvvet için SI birimi, newton (N)'dur ve genellikle F simgesi ile gösterilir.

<span class="mw-page-title-main">Özel görelilik</span> izafiyet teorisi, uzay ve zaman arasındaki ilişkiyi açıklayan bir bilimsel teoridir

Fizikte, özel görelilik teorisi veya izafiyet teorisi, uzay ve zaman arasındaki ilişkiyi açıklayan bir bilimsel teoridir. Albert Einstein'ın orijinal çalışmalarında teori, iki varsayıma dayanmaktadır:

  1. Fizik yasaları, tüm süredurum referans çerçevelerinde değişmezdir.
  2. Işık kaynağının veya gözlemcinin hareketinden bağımsız olarak vakumdaki ışığın hızı, tüm gözlemciler için aynıdır.

Kütleçekim ya da çekim kuvveti, kütleli her şeyin gezegenler, yıldızlar ve galaksiler de dahil olmak üzere birbirine doğru hareket ettiği doğal bir fenomendir. Enerji ve kütle eşdeğer olduğu için ışık da dahil olmak üzere her türlü enerji kütleçekime neden olur ve onun etkisi altındadır.

<span class="mw-page-title-main">Yörünge</span> bir gökcisminin bir diğerinin kütleçekimi etkisi altında izlediği yola yörünge adı verilir

Gök mekaniğinde yörünge veya yörünge hareketi, bir gezegenin yıldız etrafındaki veya bir doğal uydunun gezegen etrafındaki veya bir gezegen, doğal uydu, asteroit veya lagrange noktası gibi uzaydaki bir nesne veya konum etrafındaki yapay uydunun izlediği kavisli bir yoldur. Yörünge, düzenli olarak tekrar eden bir yolu tanımlamakla birlikte, tekrar etmeyen bir yolu da ifade edebilir. Gezegenler ve uydular Kepler'in gezegensel hareket yasalarında tanımlandığı gibi, kütle merkezi elips biçiminde izledikleri yolun odak noktasında olacak şekilde yaklaşık olarak eliptik yörüngeleri takip ederler.

Fizikte, kütle, Newton'un ikinci yasasından yararlanılarak tanımlandığında cismin herhangi bir kuvvet tarafından ivmelenmeye karşı gösterdiği dirençtir. Doğal olarak kütlesi olan bir cisim eylemsizliğe sahiptir. Kütleçekim kuramına göre, kütle kütleçekim etkileşmesinin büyüklüğünü de belirleyen bir çarpandır (parametredir) ve eşdeğerlik ilkesinden yola çıkılarak bir cismin kütlesi kütleçekimden elde edilebilir. Ama kütle ve ağırlık birbirinden farklı kavramlardır. Ağırlık cismin hangi cisim tarafından kütleçekime maruz kaldığına göre ve konumuna göre değişebilir.

<span class="mw-page-title-main">Newton'un hareket yasaları</span> Bilimsel Yasalar

Newton'un hareket yasaları, bir cisim üzerine etki eden kuvvetler ve cismin yaptığı hareket arasındaki ilişkileri ortaya koyan üç yasadır. İlk kez Isaac Newton tarafından 5 Temmuz 1687 tarihinde yayımlanan Philosophiae Naturalis Principia Mathematica adlı çalışmada ortaya konmuştur. Bu yasalar klasik mekaniğin temelini oluşturmuş, bizzat Newton tarafından fiziksel nesnelerin hareketleri ile ilgili birçok olayın açıklanmasında kullanılmıştır. Newton, çalışmasının üçüncü bölümünde, bu hareket yasalarını ve yine kendi bulduğu evrensel kütleçekim yasasını kullanarak Kepler'in gezegensel hareket yasalarının elde edilebileceğini göstermiştir.

1. Yasa
Eylemsiz referans sistemi adı verilen öyle referans sistemleri seçebiliriz ki, bu sistemde bulunan bir parçacık üzerine bir net kuvvet etki etmiyorsa cismin hızında herhangi bir değişiklik olmaz. Bu yasa genellikle şu şekilde basitleştirilir: “Bir cisim üzerine dengelenmemiş bir dış kuvvet etki etmedikçe, cisim hareket durumunu korur.”
2. Yasa
Eylemsiz bir referans sisteminde, bir parçacık üzerindeki net kuvvet onun çizgisel momentumunun zaman ile değişimi ile orantılıdır:

Ağırlık, bir cisme uygulanan kütleçekim kuvvetidir. Ağırlığın birimi newton'dur ve simgesi 'N' olarak gösterilir. Bir kiloluk bir cisim dünyada yaklaşık 9,8 Newtondur. Ölçü aracı dinamometredir. Kütleçekim kuvveti, çekim merkezinden uzaklaştıkça azalacağından Dünya'nın geoit şeklinden dolayı kutuplara gidildikçe artar, ekvatora gidildikçe azalır..

<span class="mw-page-title-main">Kurtulma hızı</span> bir cismin kendisini bağlayan kütleçekim alanından kurtulak için varması gereken hız

Fizikte, kurtulma hızı kütleçekim alanındaki herhangi bir cismin kinetik enerjisinin söz konusu alana bağıl potansiyel enerjisine eşit olduğu andaki hızıdır. Genellikle üç boyutlu bir uzayda bulunan cismin kendisini etkileyen kütleçekim alanından kurtulabilmesi için ulaşması gereken sürati ifade eder.

<span class="mw-page-title-main">Görelilik ilkesi</span> Fizik yasalarının tüm referans çerçevelerinde aynı olması gerektiğini belirten fizik ilkesi

Görelik teorisi ya da basitçe fizikte görelilik genellikle Albert Einstein'ın iki teorisini kapsar. Bunlar özel görecelik ve genel göreceliktir.

Kuantum kütleçekim kuramsal fiziğin bir dalı olup doğanın temel kuvvetlerinden üçünü tanımlayan kuantum mekaniği ile dördüncü temel kuvveti kütleçekimin kuramı olan genel göreliliğini birleştireceği düşünülen bir kuramdır.

Modern fizik, klasik fizik ile tanımlanamayan olayları açıklamak üzere ortaya atılmış teorilerin tümüdür. Einstein'ın özel görelilik kuramından, Max Planck'ın kara cisim ışıması kuramına; Schrödinger'in kedisinden, kuark ve bozonlara kadar her şey modern fizik adı altında buluşur.

<span class="mw-page-title-main">Ağırlıksızlık</span>

Ağırlıksızlık ya da ağırlığın yokluğu aslında dışarıdan uygulanan kuvvetler, genellikle yerden koltuktan yataktan vb. uygulanan temas gerektiren kuvvetler, sonucu oluşan baskı ve gerilmenin yokluğudur. Sezgilere aykırı bir şekilde düzgün kütleçekimsel kuvvet tek başına gerilmeye ve baskıya neden olmaz ve b tip bir kuvvetin bulunduğu ortamda serbest düşüşte olan bir cisim g- kuvveti algılamaz ve ağırlıksız hisseder. Bu ayrıca sıfır g- kuvveti olarak adlandırılır. Cisimler kütleçekimi dışındaki kuvvetlere maruz kaldığında, santrifüjde ya da dönen bir uzay istasyonunda ya da roketleri ateşlenen bir uzay mekiğinde, kuvvet cismin eylemsizliğini bastırdığından ağırlık hissi oluşur. Bu tip durumlarda, ağırlık hissi, kütleçekimsel alan sıfır dahi olsa baskı durumu ile oluşabilir. Bu tip durumlarda g kuvveti hissedilir ve cisimler ağırlıksız değildir. Kütleçekimsel alan düzgün olmadığında serbest düşüşteki bir cisim gelgitsel kuvvetler hissedecektir ve cisim baskısız değildir. Bir karadeliğin yanında bu tip gelgitsel kuvvetler çok güçlü olabilir. Dünya göz önüne alındığında bu tip kuvvetler oldukça küçüktür. Özellikle de küçük boyutlu cisimler için. Örneğin insan vücudu veya bir uzaymekiği için. Ve bu durumlarda genel ağırlıksızlık hissi korunmuş olur. Bu durum mikroyerçekimi olarak da bilinir ve yörüngede dolanan uzay mekiklerinde oldukça yaygındır.

Genel görelilik fiziğinde, eşdeğerlik ilkesi, kütleçekimsel kütle ve eylemsiz kütle arasındaki eşdeğerlikle ilgilenen çeşitli kavramlardan biridir. Einstein'in gözlemlerine göre büyük kütleli bir cismin üzerinde durulduğunda hissedilen kütleçekimsel kuvvet, eylemsiz olmayan (ivmeli) referans çerçevesindeki bir gözlemcinin hissettiği uydurma kuvvetle aynıdır.

<span class="mw-page-title-main">Kütleçekimsel elektromanyetizma</span>

Kütleçekimsel Elektromanyetizm, kısaltılmışı KEM, elektromanyetizm ve göreli kütleçekimi arasındaki eşitliklerin benzeşiklerinden oluşan bir settir; Özellikle: Maxwell'in alan eşitliği ve yakınsaması ve bazı durumlarda Einstein'ın genel göreliliğindeki alan eşitliklerinden bulunabilir. Kütleçekimsel manyetizm genelde özellikle kütleçekiminin kinetik etkilerini belirtmek için kullanılır, hareketli elektrik yükünün manyetik etkilerinin benzeşiğidir. KEM, yalıtılmış sistemlerden uzakta olduğunda ve yavaş hareket eden deney parçacıklarında daha geçerli ve doğrudur. 1893'te ilk kez genel görelilikten önce, Oliver Heaviside tarafından yayınlandığından beri benzeşiğinde ve eşitliklerinde çok az değişiklik olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Genel göreliliğe giriş</span>

Genel görelilik veya genel izafiyet, 1907 ve 1915 yılları arasında Albert Einstein tarafından geliştirilen bir çekim teorisidir. Genel göreliliğe göre, kütleler arasında gözlenen kütleçekim etkisi uzayzamanın eğrilmesinden kaynaklanır.

Yerçekimi hızı, yerçekiminin klasik teorilerinde yerçekimi hızı, yerçekimsel alanın yayılmasıyla değişen hız olarak tanımlanmıştır. Yerçekimi hızı, enerji dağılımındaki ve maddenin momentumundaki değişimin belli bir uzaklıkta, ürettiği yerçekimsel alanda sonradan ortaya çıkan bir değişiklikle sonuçlandığı hızdır. Fiziksel olarak daha doğru bir yaklaşımla, "yerçekimi hızı" yerçekimsel dalganın hızını kasteder.

1915 yılında ortaya atılan genel görelilik kuramı, somut ve empirik kurallarla temellendirilmiyordu. Merkür'ün günberisindeki anormal devinimler sonucu oluşan ve felsefi temelde Newton'un evrensel kütleçekim kuralları ile özel görelilik kuramını birleştirebilme özelliğine sahipti. 1919 Yılında gerçekleşen güneş tutulması sırasında ışığın kütleçekim nedeniyle büküldüğü ilk kez gözlemlenmişti. Bu gözlem genel görelilik için ilk kanıttı. Bu ışık kütleçekim alanına eğilmiş ve genel görelilik kuramı ile 1919 yılında bir hat oluşturmuştur. Fakat bunlar 1959 yılında çeşitli genel görelilik tahminlerinin test edilmelerine kadar bir program olarak adlandırılmıyorlardı. Bu testler zayıf çekim alanı içerisinde teori sapmalarıyla sınırlandı. 1974 yılında başlamak üzere Hulse Taylor ve diğerleri bizim Güneş Sistemi'mizden çok daha fazla kütleçekime sahip pulsar yıldızlarının ikili davranışları üzerinde çalıştı. Bizim Güneş Sistemi'miz ve pulsar yıldızlarının genel görelilik kuramları yerellerde başarıyla incelenmiştir.

Genel görelilik, Albert Einstein tarafından 1907-1915 yılları arasında geliştirilmiş ve 1915’ten sonra da genel göreliliğe pek çok kişi tarafından katkıda bulunulmuştur. Genel göreliliğe göre, kütleler arasında gözlemlenen kütlesel çekim kuvveti, bu kuvvetlerin uzay ve zamanı bükmesinden kaynaklanmaktaydı. 

Kütleçekimin mekanik açıklamaları veya kütleçekimin kinetik teorileri, kütleçekimi, itmelerden doğmuş basınç kuvvetleri kullanarak, uzaktan etkileşim kullanmadan açıklama girişimidir. Bu teoriler lokmanruhuyla bağlantılı olarak 16. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında geliştirilmiştir. Ancak bu modeller günümüz bilim insanları tarafından değer görmemektedir ve genel görelilik uzaktan etkileşim kullanmadan kütleçekimi anlatan standart modeldir. Modern "kuantum kütleçekim" hipotezleri de kütleçekim parçacık alanları gibi daha temel süreçlerle açıklamaya çalışır ancak bunlar klasik mekaniği temel almaz.

Kütleçekimsel zaman genişlemesi, bir cismin kütleçekimi alanına girdiğinde boşluktaki birinin onu daha yavaş görmesidir. Mesela, bir kişi boşlukta bir kişi ise bir kara deliğin çekim alanına kapılmış olup kara deliğin çekim alanındaki kişi için geçen 1 yıl, boşluktaki kişi için 10 yıl olur. Bu değerlerin gerçek orantısı kara deliğin ne kadar güçlü çektiğine bağlıdır.