İçeriğe atla

Kültürleşme

Kültürlemenin dört temel formu: 1- Ayrışma, 2- Bütünleşme, 3- Asimilasyon, 4- Marjinalleştirme

Kültürleşme iki farklı kültürün karşılaşmasıyla başlayan ve uyum ile sonuçlanan kültürel ve psikolojik değişim sürecidir.[1] Söz konusu değişikliklerin gerçekleşmesi yıllar hatta kuşaklar boyu süren zaman alıcı bir süreçtir. Bireylerin bu değişiklikleri yönetmesi ise uyum (adaptation) olarak ifade edilmektedir.[2]

Kültürleşme Grupları

Yüz yıllardır yaşanan insan göçleri sonucunda farklı kültürel arka plana sahip bireyler bir araya gelerek beraber yaşamaya başlamış ve bazı toplumlar kültürel olarak çok kültürlü (culturalyplural) hale gelmiştir.[3] Aynı kültürde bir araya gelen bu farklı kültürel geçmişe sahip grupların kültürleşmesini ve çeşitlenmesini Berry [2] üç temel faktöre dayandırmaktadır. Bunlar; gönüllülük (voluntariness), hareket (mobility) ve süreklilik (permanence) olarak adlandırılmaktadır. Bu üç faktöre göre değerlendirildiğinde kültürel gruplar göçmenler, mülteciler, konuklar, etnik kültürel gruplar ve yerliler olarak gruplandırılır. İlk olarak gönüllülük esası açısından değerlendirildiğinde, bu gruplardan bazılarının göç sürecine kendi istekleriyle katıldığı ve yeni kültürle iletişime açık olduğu görülürken, bazılarının ise zorunlu olarak göç ettiği görülmektedir. Örneğin göçmenler ve etnik kültürel gruplar yeni kültürün üyeleriyle iletişim kurmak konusunda istekli iken, mülteciler ve yerliler bu konuda gönülsüzdür. İkinci esas olan hareketlilik açısından bakıldığında, göçmenler gibi bazı grupların göç ederek yeni kültürle karşılaştığı, yerliler gibi bazı grupların ise hareket söz konusu olmadan kültürleşme sürecine zorunlu olarak dâhil olduğu belirtilmektedir. Son olarak bazı göçmenlerin kalıcı olarak yer değişikliği yaparken, öğrenciler ya da konuk işçiler gibi bazı grupların ise geçici süreliğine yeni kültürde ikamet etmesi süreklilik esasına dayanmaktadır.

Kültürleşme Süreci

Kültürleşme sürecinde yaşanan değişimler grup düzeyinde ve bireysel düzeyde olabilmektedir. Grup düzeyinde yaşanan değişimler sosyal yapı ve kurumlardaki değişimlerle, bireysel düzeydeki değişimler ise bireylerde meydana gelen psikolojik ve davranışsal değişimlerle karakterize edilmektedir.[4]

Grup düzeyinde kültürleşme

Farklı kültürlerin karşılaşması sonucunda sosyal yapı, kurum ve kültürel pratiklerde gözlenen değişimler grup düzeyinde kültürleşme olarak ele alınmaktadır.[4] Kültürel ve toplumsal gruplarda meydana gelen değişimler şehirleşme ya da grup nüfusunun artması gibi fiziksel değişiklikler (physicalchanges), yeni kültürün getirdiği yeni yeme alışkanlıkları ya da farklı hastalıklara maruz kalmak gibi biyolojik temelli değişiklikler (biologicalchanges), göçün getirdiği statü değişikliğinden kaynaklanan ekonomik ve sosyal değişiklikler (economicandsocialchanges) ve kültürel normlar, değerler, dil ve din gibi bazı köklü kültürel değişiklikler (culturalchanges) olabilir.[2]

Birey düzeyinde kültürleşme

Kültürleşme sürecinin bireylerde yarattığı değişikliklere birey düzeyinde kültürleşme ya da psikolojik kültürleşme (psychologicalacculturation) denmektedir.[2] Psikolojik kültürleşme sürecinde değişim davranışlarda ve ruh sağlığında gerçekleşmektedir. Konuşma, giyim ya da yeme içme alışkanlıklarında meydana gelen değişiklikler davranışsal alandaki değişiklikleri temsil etmektedir. Bu değişiklikler genelde kültürleşmenin ilk aşamalarında gerçekleşir ve hızlıdır. Davranışlarda meydana gelen değişikliklere kolay uyum sağlanır.Kültürleşme sürecinde yaşanan depresyon ve kaygı değişiklikler psikolojik değişikliklerdir. Bu tür psikolojik değişikliklere uyum sağlamak ise davranış değişikliğiyle kıyaslandığında daha zordur.

Psikolojik kültürleşme Süreci

Berry'e[2] göre kültürleşen bireyin deneyimlediği değişiklikler farklı süreçlerin birer ürünüdür. Bu süreçler davranış ve psikolojik değişikliklerde ayrı ayrı ele alınmaktadır. Davranışta yaşanan değişiklikler kültürel dökülme (culturalshedding), kültür öğrenme (culturelearning) ve kültürel çatışma (culturalconflict) olarak adlandırılan üç alt kültürleşme süreci ile açıklanmaktadır. Kültürel dökülme ve kültür öğrenme sürecinde birey yeni kültüre uyum sağlayabilmek için tesadüfi ya da kasıtlı olarak yeni kültüre uymayan davranışlarını terk etme ya da yenisiyle değiştirme yoluna gitmektedir. Bu değişimler kolay değişimlerdir ve az strese neden olur. Kültürel çatışmada ise birey ve yeni kültür arasında uyuşmayan davranışlar bir problem olarak görülmekte uyum zorlaşmaktadır. Kültürel çatışma kültürleşmenin stresli olan kısmıdır. Genellikle psikolojik bir değişiklik olan kültürleşme stresi (acculturativestress) ile sonuçlanmaktadır.[5]

Kültürleşme stratejileri

Her bireyin kültürleşme süreci aynı değildir.Kültürleşme süreci kişiler arası farklılıklar gösterebilmektedir. Bireylerin birbirinden farklılaşan kültürleşme süreci kültürleşme stratejileri (acculturationstrategies) ile açıklanmaktadır.[2] Kültürleşme stratejileri iki bileşenden oluşmaktadır. Bu bileşenler kültürlerin birbirleriyle olan etkileşimleri sırasında bireylerin gün gün sergiledikleri tutum ve davranışlardır. En temel şekliyle bu stratejiler bireylerin gerçekte neyi tercih ettiklerini (tutumlar) ve gerçekte nasıl davrandıklarını (davranışlar) temsil etmektedir.[6] Kültürleşme stratejilerini belirleyen iki mesele vardır.[2] İlki kendi kültürel kimliğini ve özelliklerini ne derece sürdürmek istediğidir. İkincisi ise yeni kültüre ne derecede katılmak ve bu kültürün üyeleriyle ne derecede etkileşime geçmek istediğidir. Bu meselelere verilen olumlu ya da olumsuz cevaplar dört kültürleşme stratejisini oluşturmaktadır. Baskın olmayan grup açısından bakıldığı zaman dört stratejiden bahsedilmektedir. Eğer bireyler kendi kimliklerini sürdürmek istemez ve yeni kültür ile etkileşim içinde olmaya gönüllü olurlarsa asimilasyon (Assimilation), tam tersi olursa (kendi kimliklerini sürdürmek isteyip yeni kültürü reddetmek) ayrılma (Separation)stratejisinden bahsedilmektedir. Kültürleşen birey hem kendi kültürünün özelliklerini sürdürmek isteyip hem de iki kültürden bireylerle etkileşime devam ederse bütünleşme (Integration), tam tersi olarak her iki kültürü de reddederse marjinalleşme (Marginalisation) stratejisi ortaya çıkmaktadır. Kültürleşen bireyler seçecekleri strateji açısından özgürdür ve tercih ettikleri stratejiye göre yeni kültüre uyumları değişmektedir

Kültürleşme Stresi

Kültürleşme stresi kaynağını kültürleşme sürecinde yaşanan deneyimlerin problemli olarak algılanmasından alan bir stres türü olarak tanımlanmakta ve kültürleşme sürecinde meydana gelen psikolojik değişikliklerden biri olarak ele alınmaktadır.[2] Berry ve meslektaşları[5] kültürleşme sürecinde deneyimlenen stres ve sonrasındaki uyumu kültürleşme stresi modelinde (AcculturativeStress Model) ele almaktadır. Bu modelde kültürleşme stresinin sonucu olarak kaygı ve depresyon gibi ruhsal problemler, psikosomatik belirtiler ve kimlik kargaşasını kapsayan bir takım stres davranışlarından bahsedilmektedir. Modele göre kültürleşme sürecinde yaşanan değişimler kolay olduğu zaman ve birey bu değişimleri bir problem olarak görmediği zaman bireyin deneyimlediği stres düzeyi düşmekte ve yeni kültüre uyum kolaylaşmaktadır. Birey kültürleşme sürecinde stresli durumlar deneyimledikçe ve meydana gelen değişimleri problem olarak algıladıkça iki durumla karşılaşma ihtimali var demektir. İlk olarak eğer bu problemli durumla yeterince baş edebilirse olumlu uyumu başarabilmektedir. Öte yandan birey stresli durumların üstesinden başarılı bir şekilde gelemez ise stres düzeyi yükselmekte, sonucu psikolojik rahatsızlıklara kadar dayanabilen olumsuz sonuçlar deneyimlemektedir.

Uyum

Bireyin uyumu kültürleşme sürecinin bir sonucu olarak değerlendirilmektedir.[2] Kültürleşen bireyin uyumu olumlu ve olumsuz olmak üzere iki uçta farklılaşan düzeylerde olabilir. Bazı kişiler yeni kültürün talep ettiği farklılıkları benimseyebilir ve olumlu bir uyum sergileyebilir. Bazı kişiler ise yeni çevrenin değişme talebine direnç göstererek olumsuz deneyimler yaşayabilir. Kültürleşmenin bir sonucu olarak temelde psikolojik ve sosyokültürel olmak üzere iki alanda uyum gerçekleşir.[7] Psikolojik uyum (psychologicaladaptation) bireyin yeni kültürde kendini nasıl hissettiği ile ilgilidir. Dolayısıyla psikolojik ve fiziksel iyi oluş bireyin yeni kültürde psikolojik olarak uyum sağlayabildiğine işaret etmektedir. Sosyokültürel uyum (socioculturaladaptation) ise bireyin yeni kültürde günlük işlerini sürdürmedeki başarısını ifade eder. Başka bir ifadeyle günlük hayatında karşılaştığı problemlerle baş edebilme kapasitesi olarak görülmektedir. Örnek vermek gerekirse bireyin yeni kültürde yaşadığı psikolojik problemler psikolojik uyum, iş yerindeki başarısı ise sosyokültürel uyum ile ilişkilidir. Bu iki uyum alanına sonradan Aycan ve Berry[8] tarafından yeni kültürde iş ve finansal açılardan memnun olmayı karşılayan ekonomik uyum (economicadaptation) eklenmiştir.

Kaynakça

Aycan, Z. veBerry, J. W. (1996). Impact of employment-related experiences on immigrants' psychological well-being and adaptation to Canada. Canadian Journal of Behavioural Science, 28(3), 240.

Berry, J. W. (1997). Immigration, acculturation, and adaptation. Applied psychology, 46(1), 5-34.

Berry, J. W. (2005). Acculturation: Living successfully in two cultures. International journal of intercultural relations, 29(6), 697-712.

Berry, J. W., Kim, U., Minde, T. veMok, D. (1987). Comparative studies of acculturative stress. International migration review, 491-511.

Sam, D.L. (2006). Acculturation: Conceptual background and corecomponents. In D. L. Sam & J. W. Berry (Eds.), The Cambridge handbook of acculturation psychology (11-26). Cambridge University Press, New York.

Sam, D.L. andBeryy, J. W. (2006). Introduction.InD. L. Sam and J. W. Berry (Eds.),Cambridge handbook of acculturation psychology(1-7). Cambridge University Press, New York.

Searle, W. ve Ward, C. (1990). Theprediction of psychological and sociocultural adjustment during cross-cultural transitions. International Journal of Intercultural Relations, 14(4), 449-464.

Notlar

  1. ^ (Berry, 1997; Sam ve Berry, 2006)
  2. ^ a b c d e f g h i (Berry, 1997)
  3. ^ (Sam ve Berry, 2006)
  4. ^ a b (Berry, 2005)
  5. ^ a b (Berry, Kim, Minde ve Mok, 1987)
  6. ^ (Sam, 2006)
  7. ^ (Searle ve Ward, 1990)
  8. ^ (1996)

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.

<span class="mw-page-title-main">Kültür</span> toplumun antropoloji içindeki yaşam tarzı

Kültür veya ekin, toplumların kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi veya manevi her şey.

<span class="mw-page-title-main">Cinsiyet</span>

Cinsiyet, erillik ve dişilik arasında farklılık gösteren özellikler aralığı veya bağlama göre, bu özellikler biyolojik cinsiyeti ve cinsiyete dayalı toplumsal yapıları kapsayabilir.

Ergenlik, adolesans veya puberte, insanlarda meydana gelen, çocukluk çağı ile yetişkinlik çağı arasındaki geçiş dönemidir. Ergenlik, bireyde çocuksu tutum ve davranışların yerini yetişkince tutum ve davranışların aldığı, cinsiyet karakterlerinin kazanıldığı, bireyin yetişkin rolüne psikolojik ve bedensel olarak hazırlandığı dönemdir. Ergenliğe giriş için kesin bir zaman olmasa da genel olarak kızlar 10-14 yaş arasında ve erkekler 12-16 yaş arasında yaşlarında ergenliğe girebilirler.

<span class="mw-page-title-main">Kent sosyolojisi</span>

Kent sosyolojisi, tanım olarak Batı'da 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmış olan disiplinin adıdır. Sosyoloji disiplinleriyle aynı zemini paylaşmakla birlikte büyük ölçüde bu disiplinlerden ayrılan yönlere sahip olarak şekillendi. Kent sosyolojisinin ana sorunu ya da meselesi, modern kent toplumlarının yapısal özelliklerini ve sorunlarını anlamaya çalışmak olarak şekillenmiştir. Buna göre, kent sosyolojisi alanı içinde, belirli bir yöntemsel tercihle araştırmacılar, kentte meydana gelen sosyal gruplaşmaları, bu grupların birbirleriyle olan ilişkilerini, etkileşim ve çatışmalarını, kentsel kurumlaşmaları ve örgütlenme biçimlerini, demografik dağılımın sosyal bağlantılarını ve söz konusu grupların kent sosyal yaşamına uyum problemlerini vb. ele alıp irdeleyebilirler.

Toplumsallaşma, sosyalizasyon ya da sosyalleşme, toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içerisinde birey ferdi olduğu toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir. Aynı zamanda, bireyin sahip olduğu ya da toplum tarafından verilen rollerin ve sahip olunan statülerin gerektirdiği davranış biçimlerini, toplumun kendilerinden beklentilerini öğrenir. Toplumsallaşma sürecinde birey kendi toplumunun bir üyesi olmayı, toplumu tarafından kabul gören davranış örüntülerini, insanın davranışlarına yön veren, bunları belirleyip şekillendiren temel toplumsal ve kültürel değerleri (normları) öğrenir. Öğrenmekle de kalmayıp bunları içselleştirip kendisine mal eder ve bu değer ve normlar doğrultusunda davranmaya başlar. Daha öz bir anlatımla, birey toplumu ile bütünleşir ve toplumunun bir parçası haline gelir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

<span class="mw-page-title-main">Ebeveyn</span> biyolojik ya da manevi çocuğa sahip anne/baba

Ebeveyn kavramı, temel anlamda çocuğa bakım vermekle sorumlu olan biyolojik ya da evlat edinen anne ve/veya babayı kapsamaktadır.

Gerileme, geriye dönüş, regsesyon olarak da bilinir. Bireyin geride bıraktığı evre ve dönemlere özgü olup, ilkel ve çocuksal diye nitelenenilecek davranış, düşünce ve dışavurum biçimlerinin iç ve dış zorlamalar, birtakım çalışmalar, ruh üzerine binen aşırı yükler sonucu kendilerine yeniden açığa vurması, bireyin sanki bunları geri dönmesi.

<span class="mw-page-title-main">Davranış</span> varlıkların (birey ya da grup) iç veya dış uyaranlara içtenlikle verdiği eşgüdümlü yanıtlar (eylemler ya da eylemsizlikler)

Davranış, psikolojik anlamda canlıların dış dünyaya karşı gösterdikleri her türlü bilişsel, duyuşsal ve psikomotor (bedensel-fiziksel) tepkilerin genel adıdır. Söz konusu bilişsel, duyuşsal ve psikomotor boyutlar birbiri ile etkileşim halindedir. Bunun sonucunda davranış ortaya çıkar.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal değişme</span> toplumun yapısının değişmesi

Genel bir terim olarak, kullanım biçimlerine göre "toplumsal değişme"

<span class="mw-page-title-main">Ergenlikte eşcinsellik</span>

Ergenlikte eşcinsellik, ergenlik süresi içerisinde keşfettiği eşcinsel kimliği ya da ergenlikte çocuğun yaşadığı homoseksüellik benzeri eğilim taşıyan davranışlar bütünü. Çocukluk ve ergenlik çağında çocuğun başından geçen eşcinsel dürtü ve eğilimler bütünü olarak adlandırılır. Bu cinsel dürtüler bireyin cinsel yönelimi, cinsel kimlik arayışı sürecinde kendini bulmasında önemli bir yere sahiptir.

Benlik; öz varlık, birini kendisi yapan şey, onu diğerlerinden ayıran temel şey, kendilik olarak farklı biçimlerde tanımlanabilen bir kavramdır. Daha genel anlamda ise benlik, özne olarak "ben"in nesne olan "ben" hakkında düşünmesi olarak ifade edilebilir.

Öz sunum (kendini sunma ya da benlik sunumu) bireylerin, etkileşim içinde bulundukları kişilerdeki izlenimlerini kontrol etme çabası olarak tanımlanır. İzlenim yönetimi bazı kaynaklarda öz sunum ile aynı anlamda kullanılmasına rağmen tanım olarak öz sunumu içinde barındıran, daha kapsayıcı bir kavramdır. Kısaca, izlenim yönetimi bireyin bir eşya, grup, olay veya kendisi hakkında başkalarının izlenimini şekillendirme çabası olarak tanımlanmaktadır.

Pozitif psikoloji, 1990'lı yılların sonlarında başlayan bir akımdır ve günümüze geldikçe önem kazanan bir araştırma alanı haline gelmiştir. Pozitif psikoloji hakkındaki araştırmalar ve kuram geliştirme çabaları sayıları gittikçe artan bir psikolog grubunun dikkatini çekmektedir ve hümanistik psikoloji hareketinin en uzun soluklu mirasını temsil edebilir. Ancak bazı psikologlar, hakkını teslim etseler de, pozitif psikolojiyi hümanistik psikolojinin ‘’ yeniden paketlenmesi’’ olarak görüyorlar. Pozitif psikoloji, “bireylerin, grupların ve kurumların uygun bir şekilde işlev görmesine yardımcı olan ve onların gelişmelerine katkı sağlayan durumlar ve koşulların bir çalışması” olarak tanımlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Ekolojik sistemler teorisi</span>

Ekolojik sistemler teorisi, Urie Bronfenbrenner’in (1917-2005) 1940’lı yıllar boyunca çocukluk ve arkadaşlık örüntülerine dayanan çalışmalarından ortaya çıkmıştır. Ekolojik sistemler kuramı üzerinde, Sovyet gelişim psikoloğu Lev Vygotsky ve Alman doğumlu psikolog Kurt Lewin’in önemli etkileri bulunmaktadır. Kuram; hem gelişim psikolojisinde hem de kültür ve insan gelişiminin incelenmesinde ileri sürülen ekolojik-ortamsal yaklaşımlara temel olmuştur. Aktif bireyin; fiziksel, toplumsal ve kültürel çevre içerisinde karşılıklı etkileşimini temel alan dinamik bir modeldir. Çocuğun sosyalizasyonunu şekillendiren ekolojik bağlam; kişiler arası ilişkilere ve bu ilişkilerin bağlam ile ilişkisine vurgu yapmaktadır. Her bağlam, başarılı uyuma engel olan veya başarıyı sağlayan belirli riskler ve koruyucu faktörler içermektedir. Çocuk geliştikçe ortamındaki etkileşimler daha karmaşık hale gelmektedir. Bu karmaşıklık, çocuğun fiziksel ve bilişsel yapıları büyüdükçe ve olgunlaştıkça ortaya çıkabilir.

Sağlık psikolojisi bir tıbbi psikoloji altdalıdır. Sağlık, hastalık ve sağlık hizmetlerindeki psikolojik ve davranışsal süreçlerin incelenmesidir. Psikolojik, davranışsal ve kültürel faktörlerin fiziksel sağlık ve hastalığa nasıl katkıda bulunduğunu anlamakla ilgilenir. Psikolojik faktörler sağlığı doğrudan etkileyebilir. Örneğin, hipotalamik-hipofiz-adrenal ekseni etkileyen kronik olarak meydana gelen çevresel stres faktörleri kümülatif olarak sağlığa zarar verebilir. Davranışsal faktörler de bir kişinin sağlığını etkileyebilir. Örneğin, belirli davranışlar zamanla zararlı olabilir veya sağlığa iyi gelebilir. Sağlık psikologları biyopsikososyal bir yaklaşım benimser. Başka bir deyişle, sağlık psikologları sağlığı sadece biyolojik süreçlerin değil, aynı zamanda psikolojik, davranışsal ve sosyal süreçlerin ürünü olarak anlarlar.

Kültürlerarası psikoloji, değişkenlik ve değişmezlik de dahil olmak üzere, farklı kültürel koşullar altında insan davranışlarının ve zihinsel süreçlerin bilimsel bir çalışmasıdır. Davranış, dil ve anlamdaki kültürel farklılığı tanımak için araştırma yöntemlerini genişleterek psikolojiyi genişletmeyi ve geliştirmeyi amaçlar. Akademik bir disiplin olarak psikoloji büyük ölçüde Kuzey Amerika ve Avrupa'da geliştiği için, bazı psikologlar, evrensel olarak kabul edilen yapıların, daha önce varsayıldığı kadar değişmez olmadığı konusunda endişe duymuşlardır, özellikle de diğer kültürlerde dikkate değer deneyleri çoğaltma girişimlerinin değişen başarıları vardır. Etki, biliş, benlik kavramları ve psikopatoloji, anksiyete ve depresyon gibi ana temaları ele alan teorilerin, diğer kültürel bağlamlara "dışa aktarıldığında" dış geçerliliğe sahip olup olamayacağı, kültürel psikoloji, kültürel farklılıkları hesaba katmak için kültürel farklılıkları hesaba katmak için tasarlanmış yöntemleri kullanarak bunları yeniden inceler. Her ne kadar bazı eleştirmenler kültürlerarası psikolojik araştırmalardaki metodolojik kusurlara işaret etseler ve kullanılan teorik ve metodolojik temellerdeki ciddi eksikliklerin psikolojideki evrensel ilkeleri araştırmaya engell olduğunu iddia etseler de, kültürler arası psikologlar, fizik veya kimya gibi evrenselleri aramaktan ziyade farklılıkların (varyans) nasıl ortaya çıktığını araştırmaya yönelmektedirler.

Bilişsel psikolojide bilişsel kırılganlık, bir kişiyi psikolojik sorunlara yatkın hale getiren hatalı bir inanç, bilişsel önyargı veya düşünce kalıbıdır. Kırılganlık, psikolojik bir bozukluğun belirtileri ortaya çıkmadan önce görülür. Birey stresli bir deneyimle karşılaştıktan sonra, bilişsel kırılganlık, psikolojik bir bozukluk olasılığını artıran uyumsuz bir tepki oluşturur.

Spiral Dinamikler, Dr. Don Beck ve Chris Cowan tarafından geliştirilen, bireysel ve toplu düzeylerde insan değerlerinin, dünya görüşlerinin ve davranış kalıplarının gelişimini ve evrimini anlamaya çalışan psikolojik ve sosyolojik bir teoridir. Çerçeve, gelişimsel psikolog Clare W. Graves'in çalışmalarına dayanmaktadır ve organizasyonel gelişim, liderlik, koçluk ve kültürel ve toplumsal değişimleri anlama gibi çeşitli alanlarda uygulanmıştır.