İçeriğe atla

Küfür (İslam)

Küfür; inkâr, reddetmek, yok saymak, görmezlikten gelmek, hakaret gibi anlamlara gelir.

İstilahi anlamda dinden çıkaran söz, iş veya davranışları tanımlar. İslam'a göre inanç esaslarını reddeden kişiye kâfir, Müslüman iken bu davranışları gösteren kişiye ise mürted denir. Şöyle ki şeriat yasalarına göre kâfirin yaşam hakkı bulunur ancak mürted ölümle cezalandırılır. Ayrıca küfür üzerine yazı yazan kelamcılara göre bir farzı inkâr veya reddetmek, bir sünneti hor ve hakir görmek gibi ayrıntılar da küfür olarak isimlendirilir. Bununla birlikte farz ve sünnetlerin neler olduğu konusu da mezhepler arasında görüş farklılıkları olan alanlardır.

Mezheplerde küfür tanımları

İman gibi küfrün de belirli ve her mezhepte değişmeyen bir tanımı bulunmamaktadır. Bazı mezhepler imanı kalbin tasdiki olarak tarif ederken, bazısı buna dilin ikrârı ve/veya âmeli de eklemiştir. Buna göre imanın tarifinde yer alan herhangi bir şartı, bölümü inkâr etmek veya inancın gerektirdiği amelleri yerine getirmemek küfür olarak tanımlanır.

Eş'ârîyye ve Mâtûrîdîyye

Ehl-i Sünnetin kabul ettiği iki büyük akaid mezhebi Eş'arilik ve Matüridilik imanı kalbin tasdiki olarak tanımlar.[1][2] Tanınmış kelamcı Gazâlî de bu görüşü paylaşmıştır.[3] Bu iman tanımından hareketle, küfür kalbin tasdik etmemesi veya kalbin tasdiğinin inkâr edilmesidir. Bununla birlikte bu kelamcılar da dünyada kişinin mümin olarak kabul edilebilmesi (ve böylece sosyal ve siyasi anlamda bir mümin olarak ele alınabilmesi) için dilin ikrârını şart görürler.[4] Ayrıca İmam Ebu Hanife başta olmak üzere Hanefî fakihlerin çoğunluğu imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrâr olarak tanımlamıştır.[2][5] Yine genel görüş ikinci şart olan ikrârın dünyevî bir şart olduğudur. Kalbi ile tasdik edip dili ile ikrâr etmeyen veya dili ile inkâr eden kişi dünyada kâfir olarak anılır ve bu şekilde ele alınır.[6]

Mürcîe ve Kerrâmiyye

Mürcie ve Kerrâm’îyye mezhepleri imanı kalbin tasdiki gerekmeksizin dilin ikrarı olarak tanımlamıştır.[7] Buradan hareketle dili ile ikrar etmeyen veya dili ile inkâr eden küfür işlemiş, yani kâfir olmuş olur.

Hariciyye, Mu'tezile, Zeydiyye ve Selefîyye

Hariciyye, Mutezile, Zeydiyye, Selefiyye gibi mezhepler ve İmam Mâlik, İmam Şâfiî, Ahmed bin Hanbel, İbn Hazm ve İbn Teymiyye gibi imamlar imanın üç bölümü olduğunu, bunların kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve amel olduğunu söylerler.[2][6] Onlara göre ameli terk eden kişi de küfre girmiş olur. Selefî alimlerin çoğunluğu ameli imanın bir bölümü olarak tarif etseler dahi işlenen herhangi bir günah veya herhangi bir amelin terki ile kişinin küfre düşmeyeceğini ifade ederler.[6] Hariciyye mensupları ise imanın bir bölümü saydıkları amelin terkini küfür olarak tarif etmişler.[8] Bu iman görüşünü benimseyen diğer iki mezhep, Mutezile ve Zeydiyye ise amelin terkini veya büyük günah işlemeyi fısk olarak adlandırarak kâfir ile mümin arasında yeni bir mertebe ortaya atmış ve bu şahısları fasık olarak adlandırmıştır.[8] Buna göre bu şahıslar mümin değillerdir ve eğer tövbe etmeden vefat ederlerse kâfir olarak ahirette yer alacaklardır. Fakat bu kişiler dünyada kâfir olarak değerlendirilmezler ve tövbe ederlerse tekrar mümin sıfatını kazanırlar.

Kelamcılara göre küfür çeşitleri

Klasik kelamcılar sebebi ve durumunu göz önünde bulundurarak küfrü genellikle dört çeşide ayırmışlardır. Bunlar: küfr-i inkârî, küfr-i cühûd, küfr-i inâdî ve küfr-i nifâktır.[9]

Küfr-i inkârî, kişinin Allah'ı, onun peygamberlerini ve peygamberlerinin getirdiği esasları kalben ve dili ile kabul etmemesi, inkâr etmesi durumuna verilen isimdir.

Küfr-i cühûd ise kişinin kalben Allah'ı tanrı olarak kabul etmesi fakat bunu dili ile belirtmemesi ve sunulmuş inanç esaslarını kabullenmemesi veya inkâr etmesi durumuna verilen isimdir.

Küfr-i inâdî, kişinin Allah'ın varlığı ve diğer ilgili hususları bilmesi, bildiğini zaman zaman dili ile de ikrâr etmesi fakat çeşitli sosyal, kişisel veya siyasi sebeplerden ötürü İslam'ı kabul etmemesi, iman etmemesidir. Genel kanıya göre Muhammed'in amcası olan Ebu Talib'in küfrü bu türdendir.[10]

Küfr-i nifâk, kişinin diliyle iman ettiğini belirtmesi, İslam'da inanılması şart olan hususları (Allah'ın varlığı gibi) diliyle kabul etmesi, fakat hiçbirini kalbi ile tasdik etmemesi durumuna verilen isimdir.

Küfür, Şirk ve Nifâk

Küfür genel olarak ret ve inkâr anlamında kullanılırken, şirk Allah'a ortak koşma, isim veya sıfatlarında antropomorfizm gibi uluhiyet vasıflarına aykırı tanımlamalarda bulunmak anlamında kullanılır.

Kelamcılar şirki de kendi içerisinde farklı türlere ayırmış ve hepsini küfür olarak saymışlardı.

Nifâk, mümin gözüküp iman ettiğini dili ile belirtip kalben inanmamaktır. Hiç kimse bir diğerinin iç dünyasını gerçekten bilemeyeceği için kelamda münafık olarak tanımlanan kişiler, hukuki bağlamda mümin olarak ele alınırlar.

Ayrıca bakınız

Kaynakça ve dipnotlar

  • Kılavuz, Ahmed Saim. "Anahatlarıyla İslâm Akaidi ve Kelâm'a Giriş". Ensar Neşriyat. İstanbul, 1987.
  • Kılavuz, Ahmed Saim. "İman-Küfür Sınırı". Marifet Yayınları. İstanbul, 1990.
  1. ^ Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.18.
    Kılavuz, Ahmed Saim. "İman-Küfür Sınırı". s.70.
  2. ^ a b c "MEZHEB, MEZHEBLER", sevde.de 29 Haziran 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 7 Ağustos 2007.
  3. ^ Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.18
  4. ^ Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.23
  5. ^ Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.22-23
  6. ^ a b c Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.24
  7. ^ Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.22
  8. ^ a b Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.25
  9. ^ Kılavuz, Ahmed Saim. "İslâm Akaidi". s.41-42
  10. ^ Müslim, İman, 9. Tirmizî, Tefsir, 29. Nesâî, Cenâiz, 102.

İlgili Araştırma Makaleleri

Allah (Arapça: الله, romanize:

<span class="mw-page-title-main">Müslüman</span> İslam dinine mensup kimse

Müslüman, İslam dinine mensup kişi demektir. Sünni, Şii ve Mutezili mezhep inancına göre, Allah'a ve Allah'ın birliğine, Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğuna inanan kişilere denir. İslam dininin farklı mezheplerinde Müslüman kavramı üzerine çeşitli farklılıklar bulunmaktadır.

Cebriyye, kader ve irade konusunda Kaderiyye fırkasının tam aksi görüşler ileri sürmüştür. İslâm âleminde kader konusunu tartışma gündemine getiren ilk şahsın Ma'bed bin Hâlid el-Cühenî olduğu nakledilir. Onu Geylân el-Dimaşkî takip etmiş ve kaderle ilgili görüşlerini daha da geliştirmiştir. Ma'bed, Allah tarafından önceden tayin edilmiş bir kaderin bulunmadığını, insanın fiil ve tavırlarında tamamen serbest olduğunu savunmuştur.

Nifak, bir İslam dini terimi.

<span class="mw-page-title-main">İnsan biçimcilik</span> insanî niteliklerin başka bir varlığa atfedilmesi

Antropomorfizm ya da insan biçimcilik, insanî niteliklerin başka bir varlığa atfedilmesidir. Hayvanlar, cansız varlıklar, doğa güçleri, monoteist ve politeist dinlerdeki tanrılar, melekler, şeytanlar, cinler ve daha başka kavramlar da "Antropomorfizm" konusu olabilir. "Antropomorfizm", Yunancada insan anlamına gelen ανθρωπος (anthrōpos) ile şekil veya biçim anlamına gelen μορφη (morphē) kelimelerinden oluşur.

<span class="mw-page-title-main">İslam'ın beş şartı</span> İslam dininin beş ana ögesi

İslam'ın beş şartı, İslâm Dini'nin Ehl-i Sünnet ve Ca'feriyye mezheplerine göre büyük önem arz eden beş ibadeti. Bu şartlar sırasıyla: Şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir. Şehâdet etmek dışındaki şartlar itîkâdî yani dininin inanç esaslarına dâir olmayıp, âmeli yani davranışsal, ibâdetsel şartlardır. Çoğu İslam âlimi dini inanç esaslarına dâir kurallar benimsendiğinde kişinin Müslüman kabul edileceğini, davranışsal ve ibâdetsel yönlerin en azından inanan olmak açısından bağlayıcı olmadığını öne sürmüşlerdir. Bazı İslam âlimleri ise imanın yani inancın ancak davranış ve ibadetlerle tamam olacağını bu nedenle şehadet getirip Müslüman olduğunu iddia eden kişinin ibadetlerini yerine getirmemesi halinde Müslüman kabul edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir.

Kelâm ya da İlm-i Kelâm ; İslâm dininin akāid konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerle ilgilenen ilim dalı. Bu anlamda kelâm, imanla ilgili konu ve sorulara izâh ve ispat getirme amacıyla geliştirilen teolojik felsefenin adıdır.

Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.

Mürcie, bir İslam dini itikad mezhebi.

Selefîlik veya Selefizm, temelleri çoğunlukla İbn-i Teymiye ve öğrencisi İbn Kayyim el-Cevziyye tarafından atılan bir İslâm inanç hareketidir. Günümüz Selefileri çoğunlukla, Vehhabîlik fikir akımının kurucusu Muhammed bin Abdülvehhâb'ın yazılarını ve görüşlerini rehber olarak kabul eder.

<span class="mw-page-title-main">Mâtürîdî</span>

Mâtürîdî ya da tam adıyla Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî,, İslam dininin iki itikadi mezhebinden birisi olan Mâtürîdîlik mezhebinin kurucusu ve Hanefîlik mezhebine bağlı olanların itikad imamı sayılan İslâm alimi.

Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.

Tevhit ya da tevhid, teizm tarifinin İslâm terminolojisindeki karşılığıdır.

Büyük günah işleyenin durumu, İslam ilimlerinden biri olan kelâmın tartışmalı ve önemli konularından biridir. Kısacası büyük günah işlemiş bir kişinin dini anlamda durumu, yeri ve ahiretteki durumunu konu alır. Farklı itikadi mezhepler bu konuda farklı görüşlere sahiptir.

Mâtüridîlik, Matüridî'nin kurduğu, Hanefî Mezhebi'nin kurucusu İmam-ı A'zam'ın düşüncesini tâkip eden, akla önemli bir yer veren İslam dini itikad mezhebidir. Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya ülkelerinde yaygındır.

İslâm'da iman, İslam dininin esaslarına inanmaktır. İslam'a göre kişinin kurtuluşa erebilmesi için iman etmesi şarttır. İnanç konusunda ise, farklı mezheplerin farklı görüşleri bulunmaktadır.

Kâfir, İslam dinî terminolojisinde küfür işleyerek dinden çıktığı düşünülen veya hiç Müslüman olmamış kişiye denir.

Hâris el-Muhâsibî ya da tam künyesiyle Hâris bin Esed el-Muhâsibî el-Anezî, İslam alimi. Yaşamını din felsefesi üzerine düşünceyle geçirmesi nedeniyle kendisine el-Muhâsibî denmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Nizarîlik</span> Şii İslamın bir kolu

Nizârîlik, İslam'ın Şia mezhebi olan İsmâilîyye mezhebinin alt kollarından biridir.

Neccariyye; El Hüseyin bin Muhammed en-Neccar, tarafından kurulan bir İslam dini itikadi mezhebinin adıdır. Mezhebin kurucusu En-Neccar, Abbasi halifesi Me'mun devrinin bir kelamcısı olup 844 senesinde ölmüştür. Şehristanî ve Râzî gibi alimler bu mezhebi Cebriyeci olarak göstermişlerdir. Bu mezhep mensupları bazı bakımlardan Eşariye'ye bazı bakımlardan da Mutezile'ye uymuşlardır.