İçeriğe atla

John Leslie Mackie

J.L. Mackie, etik, din felsefesi, metafizik, dil felsefesi alanlarına önemli katkılarda bulunmuştur. Özellikle metaetik alanında yaptığı çalışmalar ile tanınır.

John Leslie Mackie Avustralyalı bir filozoftur. Din felsefesine, metafizik ve dil felsefesine önemli katkılar sağladı ve belki de en çok meta-etik konusundaki görüşleriyle, özellikle de ahlaki şüpheciliği savunmasıyla tanınıyordur. Altı kitap yazmıştır. En çok bilinen Etik: Doğru ve Yanlış İcat Etmek (1977); kitap, cesurca "Nesnel değer yoktur" ifadesini kullanarak başlamaktadır.[1] Kitap, etik keşfedilmek yerine icat edilmelidir tartışması üzerinedir.

Düşünceleri

Ahlaki Hata Teorisi

Mackie'nin Ahlaki Hata Teorisi'ne göre, tüm ahlaki değerlendirmeler temelde hatalıdır. "Nesnel değer diye bir şey yoktur, değerlerin nesnel olmadığını iddia etmek, muhtemelen ahlaki değerle aynı anlama gelecek olan, ahlaki anlamda iyi olmayı değil, ahlaki değer veya değersizlik olarak adlandırılan doğruluk ve yanlışlık, ödev, mükellefiyet, bir davranışın adice bir iş olarak görülmesi gibi şeyler için de geçerlidir".[2] Buna göre, bir insanı öldürmek ahlaki olarak doğru veya yanlış olarak kabul edilemez; her iki durumda da ahlaki bir "doğruluk" iddiası yapmak hatalı olacaktır. Dolayısıyla ahlaki değerlerin nesnel bir temeli yoktur ve ahlaki doğrular veya yanlışlar metafiziksel gerçeklikler değil, insanın algılarındaki bir tür yanılsamadır.[3]

The Argument from Relativity

Mackie, The Argument from Relativity düşüncesi altında ahlaki değerlerin nesnel ve evrensel olmadığını, bunun yerine toplumlar ve kültürler arasında göreceli olarak değişebildiğini savunur. Bu bağlamda, farklı toplumlar arasındaki ahlaki farklılıklar, "Argument from Relativity"nin temelini oluşturur Örneğin, Batı toplumlarında monogami evlilik yaygın olarak kabul edilirken, bazı diğer toplumlarda poligami evlilik biçimleri tercih edilebilmektedir. Bu durum, ahlaki değerlerin toplumdan topluma değişebileceğine bir örnek oluşturur. Bir başka örnek ise, bazı toplumlarda et yemek ahlaki bir sorun teşkil etmezken, Hinduizm gibi diğer toplumlarda hayvanların yenmesi ahlaki olarak kabul edilemez. Bu ahlaki farklılıkların nedenleri, genellikle toplumların değerlerine, kültürel geçmişlerine, dinlere ve sosyal normlara dayanır. Örneğin, monogaminin veya poligaminin kabul edilmesi, bir toplumun aile yapısına, cinsel ilişkilere ve toplumsal düzenine bağlı olabilir. Bu göreceli ahlaki değerler, ahlaki gerçekçilik veya objektif ahlaki değerlerin varlığına karşı bir zorunlu çıkarsamadır. Eğer ahlaki değerler objektif ve evrensel olsaydı, farklı toplumların aynı ahlaki değerlere sahip olması beklenirdi. Ancak, gerçekte farklı toplumlar arasında bu kadar büyük ahlaki farklılıkların olması, objektif ahlaki değerlerin varlığına karşı bir meydan okumadır.[1][3]

Tuhaflık Argümanı

Mackie'nin "Argument from Queerness" (Tuhaflık Argümanı) altında öne sürdüğü argümanlar, ahlaki değerlendirmelerin tuhaf doğasını vurgular ve bu tuhaflığı Metafiziksel Argüman ve Epistemolojik Argüman olmak üzere iki temel başlıkta ele alır.

Metafiziksel Argüman

Mackie'ye göre, eğer ahlaki değerler objektif bir şekilde var olsaydı, bu değerlerin eylemleri doğrudan yönlendirebilmesi gerekirdi.[4] Ancak, gerçekte insanların ahlaki değerlere uyma konusunda isteksiz oldukları ve sıklıkla arzuları veya istekleri doğrultusunda hareket ettikleri gözlemlenir. Örneğin, bir insanın bir şeyi neden çalmadığını ele alacak olursak, çalmamasının nedeni onun ahlaki açıdan yanlış olması değil, sonucunda ceza alabilecek olma korkusundan kaynaklanmaktadır. Sonucunda ceza alma ihtimali ya da korkusu olmasaydı, objektif bir "ahlaklı" eylem söz konusu olamazdı. Eğer ahlaki değerler objektif ve evrensel olsaydı, bu sadece ceza alma korkusundan kaynaklanmazdı, aynı zamanda ahlaki bir yükümlülük olarak kabul edilirdi. Fakat, insanlar genellikle ahlaki değerlere uyma konusunda isteksizdir ve bu da objektif ahlakın olmadığına dair bir işaret gösterebilir. Bu bağlamda, Mackie'nin argümanı, ahlaki değerlerin doğasının insan arzularıyla uyumsuz olduğunu ve bu nedenle objektif ahlak kavramının sorgulanması gerektiğini ileri sürer.

Epistemolojik Argüman

Mackie'ye göre, eğer objektif ahlaki değerler varsa, bu değerlere nasıl ulaşılacağı ve ahlaki eylemlerin neye göre şekilleneceği belirsizdir. Mackie, ahlaki değerlerin nasıl belirleneceği konusunda belirsizliklerin olduğunu ve bu konuda bir fikir birliğinin olmadığını savunur. Örneğin, Intuitionism'e göre ahlaki değerler doğuştan gelir, ancak bu fikir herkes tarafından kabul edilmez ve ahlaki değerlerin kaynağı hakkında çeşitli fikir ayrılıkları vardır. Mackie'nin epistemolojik argümanı, ahlaki değerlerin nasıl belirleneceği konusunda bir belirsizlik olduğunu vurgular ve bu belirsizlik, objektif ahlak kavramının geçerliliğini sorgular.

Kaynakça

  1. ^ a b J. L. Mackie, Ethics: Inventing Right and Wrong (İngilizce). 1977. s. 15. 
  2. ^ J. L. Mackie, Ethics: Inventing Right and Wrong. 1977. s. 232. 
  3. ^ a b "J.L. Mackie, The Subjectivity of Values" (PDF). New York: Penguin Books. 1977. 13 Şubat 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 14 Mayıs 2024. 
  4. ^ Mackie, J. L. (30 Ağustos 1990). Ethics: Inventing Right and Wrong (İngilizce). Penguin UK. ISBN 978-0-14-196009-8. 14 Mayıs 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Mayıs 2024. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.

<span class="mw-page-title-main">Émile Durkheim</span> Fransız toplum bilimci (1858 – 1917)

Émile Durkheim, Fransız sosyolog, sosyolojinin kurucularından sayılmaktadır.

Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Sekülerizm</span> Akıl ve mantığı esas alan örgütlü bir toplum yaratmayı amaçlayan düşünce akımı

Sekülarizm veya sekülerizm; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir. Sekülerizm, din merkezli veyahut dinî öğeleri sosyal, hukuki ve siyasi anlamda tayin edici kılan bir yaklaşımın tersine, bunları sosyal, hukuki ve siyasi kümeden ayıran bir yaklaşımı tanımlar. Çok geniş bir terim olan sekülerizm, içinde birçok farklı akım, tür ve teori barındırır. Seküler kelimesi, dünyevi veya çağa uygun olanı belirtir ve dünyanın nesnel hâlinin göz önünde tutulması demektir. Latince çağ anlamına gelen Saeculum sözcüğünden İngiliz dili için türetilen Secularism (Sekülerizm) Türkçeye laiklik, çağdaşlaşma veya dünyevileşme olarak üç farklı terimle çevrilebilmektedir. Fransa'da laiklik için Laïcité (Laicisme) terimi kullanılmaktadır. Bu terim, somut ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler.

<span class="mw-page-title-main">Tıp etiği</span> Hekimlik uygulamalarına ilişkin ahlaki ilkeler sistemi

Tıp etiği, tıbbın ve sağlık alanındaki bilimsel ve pratik çalışmaların etik yönden değerlendirilmesi ve ahlaki ikilemlere bir çözüm bulunmasını hedefleyen disiplindir. Genel konusu insan yaşamıdır.

Aksiyoloji, etik ve estetik olmak üzere ikiye ayrılır. Etik, insanların ahlaki değerlerini sorgular; estetik ise neyin güzel olduğuyla ilgilenir. Neyin etik, neyin estetik olduğunu açıklamak oldukça güçtür, buradan hareketle aksiyoloji, bireylerin davranışlarına temel teşkil eden değerleri araştırmaktadır.

Çoğu dinler etik unsûru, genelde iddia edilen doğaüstü vahiye veya irşada dayandırılır. Felsefenin önemli kollarından biri olan etik, doğru davranışın ne ve iyi hayâtın nasıl olması gerektiğini konu edinir. Genelde anlaşıldığı üzere iyiyle kötüyü ayırt etmekten daha geniş kapsamlıdır. Etiğin önemli konularından biri "iyi yaşam", yaşamaya değen, insanı tatmîn eden hayattır. Bu konu birçok filozofça ahlâkı yaşamaktan daha önemlidir.

<span class="mw-page-title-main">Euthyphron ikilemi</span> Platonun yarattığı, ahlakın kökeni üzerine etik problem

Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem. Kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" şeklinde bir sorudan ibarettir ve 2400 yıldır din felsefesinin temel sorularından biri olmuştur. İkilem tek tanrılı dinlerdeki teolojik tartışmalarda küçük bir farklılıkla yeniden kurulmuştur. İkilemde ya birinci ya ikinci seçenek tercih edilmek zorunda kalınmış, Hristiyanlıkta Ockham ile Augustinus, İslamiyette de Eş'ariyye ve Mutezile akımları iki farklı ucu desteklemiştir. Din felsefesindeki bu tartışma bugün de canlılığını korumaktadır.

Lâik ahlâk dinsel gelenek ve öğretiler dışında ahlâkla ilgilenen felsefe alanıdır.

Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.

<span class="mw-page-title-main">Virginia Held</span>

Virginia Potter, liderlik ahlakı, sosyal-politika ve feminizm üzerinde çalışmış filozoftur.

Ahlaksızlık, ahlaki yasaların, normların veya standartların ihlalidir. Ahlaksızlık normalde insanlara veya eylemlere uygulanır veya daha geniş anlamda gruplara, kurumsal organlara ve sanat eserlerine de uygulanabilir. Ahlaksızlık birçok toplumlarda suç ve günah olarak kabul edilmekdedir.

Erdem etiği, zihin, karakter ve dürüstlük duygusunu vurgulayan normatif etik teorilerdir. Erdem etiği ile ilgilenenler, eylemin sonuçlarına odaklanan erdemlerin ve diğer ilgili sorunların doğasını ve tanımını tartışırlar. Bunlar, erdemlerin nasıl elde edildiğini, çeşitli gerçek yaşam bağlamlarında nasıl uygulandıklarını ve evrensel bir insan doğasında mı yoksa çok sayıda kültürde mi kök salmış olduklarını içerir.

Etik öznellik, etiğin nesnelliğinden söz edilemeyeceği, etik olguların doğal olgular gibi kavranılamayacağı, etik bilginin ise evrensel olamayacağı “öznelci” olarak adlandırılan kuramların temellendirmeye çalıştığı savlardır. Ahlak olguların olduğunu ve onların bilgisine ulaşılabilineceğini yadsıyan öznelciler, etikte nesnellikten değil öznellikten, gerçekçilikten değil görecilikten söz etmek gerektiğini temellendirmek isterler. Etik öznellik, değerlerin nesnelliğine ve etik ilkelerin bilimsel ilkeler gibi gözlemsel sınanabilirliğinin kabulüne itirazı içerir. “Öznellik” kavramı da bu çerçevede içeriklendirilmek istenir. Etik öznelciliği savunan düşünürler arasında sayılan John Leslie Mackie, etikte nesnel değerlerin olmadığı kabulüyle yola çıkarken; bir başka öznelci Gilbert Harman ise, “etikte gözlemsel sınanabilirlik”in olanaklı olup olmadığını tartışacaktır.

Göreceli ahlak ya da ahlaki görecelik ya da ahlaki çoğulculuk ahlaki önermelerin farklı kültür, toplum, zaman ve kişilere göre değişebileceğini savunan meta-etik görüşüdür. Bu sebeple davranışa ahlaki standartların koyulmaması önerilmektedir. Göreceliliğe göre toplumsal düzende birden çok ahlaki norm ve ilkeler yer almaktadır. Meta-etik ahlaki görecilik, bu anlaşmazlıklarda kimsenin nesnel olarak doğru ya da yanlış olmadığını savunur.

Ahlaki nihilizm ya da Etik nihlizm, ahlakın hiçbir şekilde olmadığına dair meta-etik görüştür; bu nedenle, hiçbir eylem bir diğerine göre daha tercih edilebilir değildir. Örneğin, ahlaki bir nihilist, herhangi bir nedenden ötürü birini öldürmenin ne doğru ne de yanlış olduğunu söyleyebilir. Ahlaki nihilizm, bireysel veya kültürel ahlaki değerleri kabul eden ahlaki görecelilikten farklıdır.

Feminist etik, geleneksel etik teorilerinin, çoğunlukla erkek egemenliğinde olduğu için, kadının ahlaki deneyimine az değer verildiği inancına dayanan bir etik yaklaşımdır ve bu nedenle etiği dönüştürmek için bütüncül bir feminist yaklaşımla yeniden şekillendirmeyi seçer.

Olgu-değer ayrımı, epistemolojik bir ayrımdır:

  1. Olgusal önermeler veya olgu önermeleri gerekçeye ve fiziksel gözleme dayanır. Empirik yöntemle incelenirler.
  2. Ahlaki önermeler veya değer önermeleri etik ve estetiğin alanına girer. Aksioloji alanında incelenirler.

Ahlaki kuşkuculuk, hiç kimsenin ahlaki bilgiye sahip olmadığını iddia eden bir metaetik teoriler sınıfıdır. Birçok ahlaki şüpheci, ahlaki bilginin imkansız olduğuna dair daha güçlü, modal iddiada bulunur. Ahlaki kuşkuculuk, özellikle bilinebilir ve nesnel ahlaki gerçekler olduğu görüşünü savunan ahlaki gerçekçiliğe karşıdır.

Etik felsefede etik egoizm, ahlaki faillerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi gereken normatif konumdur. İnsanların yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebileceklerini iddia eden psikolojik egoizmden farklıdır. Etik egoizm aynı zamanda kişinin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesinin rasyonel olduğunu savunan rasyonel egoizmden de farklıdır. Bu nedenle etik egoizm, sonuçları yapanın yararına olacak eylemlerin etik olduğunu savunur.