İçeriğe atla

Jeoloji tarihi

Jeoloji tarihi, bir doğa bilimi olan jeolojinin paleontoloji, mineraloji ve petrografi gibi yer bilimlerinin gelişimi ile paraleller gösteren tarihsel gelişimi.

Antik Çağ

Torino Papirüsü, MÖ 1160, dünyanın en eski jeolojik haritası olarak kabul edilmektedir.

İyon doğa felsefesinde mineraller, fosiller ve kayalar

Sokrates öncesi düşünür Miletli Thales, yerküre hakkında eski mitolojik inanış ve hikâyeleri, mantıklı ve rasyonel açıklamalar ile değiştirmeye çalışan ilk isimdir. Thales artık Poseidon'u depremlerden sorumlu tutmayı bırakmış, bunun yerine su üzerinde yüzen bir Düz Dünya teorisi ortaya atmıştır. Thales ayrıca büyük nehirlerin sonunda biriken alüvyonları gözlemleyerek, her şeyin sudan meydana geldiğini iddia etmiştir.

Anaksimandros iskan edilmiş dünyanın ilk haritasını yapmakla kalmamış, Thales'in düşüncelerini geliştirmiştir. Ona göre yaşayan canlılar da sudan meydana gelmişlerdir. Nitekim bunu takiben balık benzeri varlıklardan insan meydana gelmiştir. Bu düşünceleri ile Anaksimandros modern evrim teorisinin bir formunu 2400 yıl önceden dile getirmiştir. Günümüzde yeniden yaşamın başlangıcının denizde aranması ("Abiyogenez") ilginç bir tesadüftür. Anaksimandros bu düşünceleri ile canlıların doğal gelişim süreçleri olabileceğini düşünen ilk kişi olmuştur.

Ksenofanes midye ve deniz canlılarına ait kalıntıları taşlaşan fosiller olarak tanımlayan ilk isim olmuştur. Fosillerin karada bulunmasını, dağların eskiden denizden yükseldiği tezi ile açıklamaya çalışmıştır. Erozyon'u da kavrayan Ksenofanes, erozyon ve dağ oluşumunu belirli bir sıralama halinde gösteren bir döngünün varlığını öne sürmüş, karanın yok edildiği her seferinde, insanlığın da yok olduğunu iddia etmiştir.

Yunan felsefesinde metafizik spekülasyonlar

Antik Yunan maden işçileri

Doğaya yönelen düşünce akımları MÖ 4. yüzyılda geçersiz ve eskimiş kabul ediliyorlardı. Antik Çağ Yunan felsefesi biçimsel mantık ve aşkınlık ile ilgili problemler ile ilgilenmiştir. Güney İtalya'daki Pisagorcular matematiği bir çeşit esrarlı mistik bir din gibi yorumlarken, sofistler retorik, gramer ve diyalektik üzerine yoğunlaşmışlardır. Kayaç ve Metallerin ortaya çıkışı hakkındaki düşünceler bu dönemde gözleme dayanmaktan ziyade, tamamen spekülasyonlardan oluşmaktaydı. Bu dönemde astronomik objelerin gök taşlarının düşmesi sonucu oluştuğunu ileri süren Anaksagoras, dine hakaret etmekle suçlanmış ve hapse atılmıştır. Zira bu fikirler, yerli halkın inançlarına ters düşmektedir.

Platon, Empedokles'in dört unsur öğretisini pisagorcuların matematiksel spekülasyonları ile harmanlayarak kayaç ve minerallerin birbirine karışmış elementlerden değil, eritilebilir sudan yani buzdan meydana geldiğini ileri sürmüştür.

Aristoteles Meteorologia adlı eserinde elementlerin transmutasyonu teorisini ileri sürmüştür. Bu dönüşüm güneş ışınlarının dünya yüzeyine gelmesi ile açıklanmıştır. Buna göre güneş ışınları ile tetiklenen buharlaşma sonucu kuru yerlerde kayaçlar, nemli yerlerde ise metaller meydana gelmektedir. Aristoteles ayrıca vis plastica adını verdiği bir gücün, kayaların içerisinde fosillerin oluşmasına yol açtığını düşünmekteydi.

Her şeyin (dolayısıyla minerallerin de) gelişim ve ilerlemesi logos sayesinde mümkündü. Metafizik bir düzen prensibi olan logos, bütün evrene içkindir. Stoacılar, logos düşüncesinden yola çıkarak Logoi spermaticoi adını verdikleri bir konsept ortaya atmışlardır. Buna göre fikirler (idea), tekil şeylerin şeklini belirlemekteydi. Hristiyan teolojisine büyük etkisi olan Yeni Platoncu akıma göre bu fikirlerin kaynağı, tanrısal ruh idi. Günümüzde tüm bunlardan ziyade bir mineralin atomlarını kristal yapıya zorlayan kimyasal bağlar yahut yaşayan bir organizmanın gelişimini belirleyen genler düşünülmektedir.

Antik kaya anlayışı

Pompeii harabeleri, Vezüv Yanardağı etekleri, 1900

Aristoteles'in öğrencisi Theophrastus kayaçlar hakkında yazdığı eserinde modern tarihe değin geçerli olan temel bilgileri kaleme almıştır. Onu takip eden dönemlerde kayaçlara olan ilgi daha çok mücevherlerin astrolojik ve tıbbi özelliklerinin yanı sıra, sahte altın ve suni camın ve nasıl edinebileceğine yönelik yoğunlaşmıştır.

Antik Çağ'da bilinegelen bütün bu bilgileri Gaius Plinius Secundus Naturalis Historia adlı ansiklopedik eserinde yeniden özetlemiştir. Bu eserin yalnızca son 5 cildi mineraller hakkındaydı. Pompeii'yi yok eden Vezüv Yanardağı patladığında, merağına yenik düşen Gaius Plinius Secundus zehirli gazlara maruz kalarak ölmüştür. Yeğeni Gaius Plinius Caecilius Secundus bu yaşananları tanık olarak kaleme almıştır. Bunun dışında günümüze ulaşan antik jeolojik gözlemler nispeten azdır. Madencilik, kölelerin yaptığı bir iş olduğundan madencilerin bilgilerinin küçümsendiği ve bu mesleğin kirli ve zahmetli olduğu düşüncesi ilgisizliğe sebep olmuş olabilir.

Eski Ahit'te Eyüp kitabı'nda (28,1-19) madencilik ile ilgili bölümler bulunmaktadır.

Hristiyan dünya anlayışının temelleri

Geç Antik Çağ'da dünya hakkındaki birçok bilgi unutulmuştu. Antakyalı Theophilus (115–181) dünyanın sonsuzluğu ve yerkürenin döngüsel gelişimi hakkındaki düşünceleri reddetmiştir. Bunun yerine Theophilus, Yahudi geleneğine sadık kalarak dünyanın tarihini Kitab-ı Mukaddes'e dayanarak hesaplamaya çalışmış ve MÖ 5529 tarihine ulaşmıştır. Ayrıca Hristiyan hatip Lactantius Firmianus (MS 240–320) dünyanın yuvarlak olduğunu reddederek, Düz Dünya teorisini savunmuştur.

Orta Çağ

Roma İmparatorluğu'nun Batı Avrupa topraklarını kaybetmesini takip eden dönemde madencilik durağan bir döneme girmiştir. Buna karşın islami dünyada maden cevherleri ve kayaçlar hakkındaki düşünceler geliştirilmiştir. Bilhassa İbn-i Sina, Aristoteles'e dayanarak onun metallerin dönüşümü teorisini reddetmiştir. Mineralleri kategorilere ayıran İbn-i Sina, taşların meydana gelişini, katmanlı olmalarından ötürü sedimentasyona, dağları ise depremlere bağlamıştır. İslami İhvan-ı Safa düşünce okulu da, İbn-i Sina ile benzer bir biçimde okyanusların ortaya çıkışını açıklamaktaydı. Arap dünyasında yaygın olan bu görüşler, Batı Avrupa'daki simyacılara esin kaynağı olmuştur. Simyacılar, metallerin oluşumunu gezegenlerden gelen ışınlara bağlıyorlardı. Albertus Magnus, cevherlerin oluşumunu bir damıtma süreci ile açıklamaktaydı. Yerkürenin iç ısısı, nemli buharların daha ince bileşenlerini yerkabuğundaki doğal gözeneklere ve çatlaklara sürükler. Orada, bir imbik boynunda olduğu gibi soğutulur, atılır ve konsantre edilirler. Bu aslında modern hidrotermal koridor yatakları teorisine karşılık gelmektedir.

Dünya ve onu çevreleyen sular (15. yy.)

Orta Çağ'da yaşayan kesimler dünya hakkında sorular sorurken, bakışlarını ayaklarının altındaki toprağa değil gökyüzüne çevirirdi. Gökyüzünde ya her şeye gücü yeten bir Tanrı ya da dağlar ve denizlere hükmeden, mineral, bitki ve hayvanların büyümesine neden olan gezegenlerin çekici gücü ve ışınlarından şüphelenmekteydi. Geç Orta Çağ'da (özellikle Aristoteles felsefesinin Hristiyan teolojisine tesiri nedeniyle) oldukça kısa olan Kitab-ı Mukaddes kronolojisi hakkında ilk şüpheler ortaya çıktı. Jean Buridan, 14. yüzyılda Hristiyan inancına aykırı olsa bile dünyanın “belki de yüz bin milyon yıllık” döngüleri olduğunu savunmaktaydı.

Rönesans

Madencillerin tasviri, "De re metallica", 1556

Fosillerin organik doğasını keşfeden Leonardo da Vinci, edindiği bilgileri Codex Leicester içerisinde ele almış ve Kutsal Kitap'ta aktarılan tufan'ın önemini tamamen reddetmiştir.[1] Da Vinci ayrıca Kutsal Kitaba dayanan kronolojiyi, çok kısa oluşu sebebiyle tümden reddetmekteydi.

Modern bir bilim dalı olarak jeoloji

Johann Gottlob Lehmann tarafından yapılan çizimler (1759)

Aydınlanma Çağı'nda Kutsal Kitap'ta aktarılan dünya resmine olan inanç kaybolmuştu. Artık eski dünya madencilerinin sahip olduğu pratik bilgiler temel alınarak, yerküre daha iyi anlaşılmaya çalışıldı. Bütün bunlar yapılırken Descartes, Leibniz ve Kant gibi isimler dünyanın ortaya çıkışı hakkkında teorik spekülasyonlar ortaya atmaktaydılar. Bu dönem, jeolojinin açıklayıcı bir bilim dalı olarak ortaya çıkışına denk gelmektedir. Bu dönem sonrası fosil ve minerallerin toplanarak koleksiyon haline getirilmesi burjuva kesiminde bir nevi moda haline gelmiş, jeolojik konular hakkındaki bilgiler genel kültür unsuru kabul edilmekteydi.

Jeolojik bilimsel ilk araştırmaları yapan isimler arasında ayrıca Prusyalı Johann Gottlob Lehmann ve Georg Christian Füchsel bulunmaktadır. Bu isimler fosillerden ziyade, petrografik konulara eğilmektelerdi ve 18. yüzyılın ortalarında üretilen ilk jeolojik haritaları imal etmişlerdi.

Konuyla ilgili yayınlar

  • Şengör, Celal (2020). "Jeolojinin Eduard Suess'e Kadarki Kısa Tarihi". İTÜ Vakfı Yayınları
  • Cailleux, Andre (1992). "Jeoloji Tarihi". İletişim Yayınları. Çeviren: Salih Yüksel.

Kaynakça

  1. ^ Martin Kemp: Leonardo, C. H. Beck, München 2005, S. 186 ff. ISBN 978-3-406-53462-1

İlgili Araştırma Makaleleri

Jeoloji ya da yer bilimi, geniş anlamda Yerküreyi, dar anlamda yerkabuğunu oluşum, bileşim, yapı, hareket, değişiklikler ve değişiklikleri yaratan nedenler ve tarihsel evrim açısından inceleyen, yeraltı zenginliklerinin bulunması, doğal afetlerle savaşımda katkı sunulması gibi amaçları olan bir bilimdir. Jeolojinin temel konusu Dünya olmakla birlikte yer benzeri gezegenler ve doğal uyduların incelenmesini de içerir. Yer bilimleri bünyesinde ele alınır.

<span class="mw-page-title-main">Ksenofanes</span>

Ksenofanes. Sokrates öncesi düşünürlerden bir tanesi olan Ksenofanes Kolophonludur. Geleneklere, dolayısıyla da Yunan sporcularının yüceltilmesine, kehanetlere ve özellikle de halkının insan biçimli çoktanrıcılık anlayışına karşı çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Thales</span> Antik Yunan filozof ve matematikçi

Miletli Thales, Milet, İyonya'dan bir Antik Yunan matematikçi, astronom ve Sokrat öncesi filozoftu. İlk filozoflardan olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. İyonya Aydınlanmasının başlatıcısı olarak bilinir ve Eski Yunan'ın Yedi Bilge'sinden ilkidir. Ticaretle uğraşmış ve bu nedenle Mısır'da bulunmuştur. Günümüze ulaşmış hiçbir metni yoktur. Yaşadığı döneme ait kaynaklarda da adına rastlanamaz ancak hakkındaki bilgiler Herodot, Laertios Diogenes, Aristoteles, Theophrastus gibi antik yazarlardan edinilir.

<span class="mw-page-title-main">Anaksimandros</span> Filozof

Anaksimandros Miletos'da Sokrates öncesi dönemde yaşamış İyonlu bir filozoftur. Thales'in öğrencisidir. Aynı zamanda tarihsel kaynaklara göre öğretilerini kaleme almış ilk filozoftur ve eseri Grek dilinde düzyazı olarak kaleme alınmış ilk kitaptır. Ancak yazdıklarından sadece bir cümle günümüze ulaşmıştır. Onun buluşlarıyla ilgili birincil kayıtlar sonraki yazarların bize aktardıklarıdır. (Söz konusu tek cümlede su ve ateş gibi sözlerin ortaya çıkışı, haksızlıkların cezalandırdığı insan toplumundan elde edilen mecazlarla betimlenir. Örneğin ne sıcak ne de soğuk süreklidir, ikisi de aralarındaki dengeyi korumak için ödün verirler.)

<span class="mw-page-title-main">Jeokronoloji</span> kayaların kendisinde bulunan imzaları kullanarak kaya, fosil ve sediman yaşını belirleme bilimi

Jeokronoloji, kayaların kendisinde bulunan imzaları kullanarak kaya, fosil ve sediman yaşını belirleme bilimidir. Mutlak jeokronoloji radyoaktif izotoplarla gerçekleştirilebilirken, göreceli jeokronoloji paleomanyetizma ve kararlı izotop oranları gibi araçlarla sağlanır. Birden fazla jeokronolojik göstergeleri birleştirerek, geri kazanılan yaşın hassasiyeti geliştirilebilir.

Özdek, bilinçten bağımsız olarak var olan her şey. Bilincin dışında ve ondan bağımsız olarak var olan her şey Özdek'tir. Bu anlamda özdek, Nesnel gerçek olarak tanımlanır.

<span class="mw-page-title-main">Kayaç</span> doğal olarak oluşan mineral agregası

Kayaç, çeşitli minerallerin veya mineral ve taş parçacıklarının bir araya gelmesinden ya da bir mineralin çok miktarda birikmesinden meydana gelen katı birikintilerdir. Kayaç terimi eski Türkçede sahre, yeni Türkçede külte ve yabancı dillerdeki rock, roche, gestein sözcükleri karşılığı kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe tarihi</span>

Felsefe tarihi, felsefenin mantık, epistemoloji, ontoloji, etik, estetik gibi alt bölümlerinden birisidir. Genel olarak felsefe derslerinin başlangıcında verilir. Bunun temel nedeni, felsefe tarihinin içeriğiyle ilintilidir. Felsefe tarihi, felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından, çeşitli felsefe ögretilerinin tarihsel yerlerinin ve öğretisel ayrımlarının belirlenmesine ve bu öğretilerin felsefenin alt bölümleri açısından değerlendirilip ortaya konulmasına kadar çok yönlü ve çok boyutlu bir içeriğe sahiptir. Felsefe tarihi bu anlamda sadece bir mevcut felsefelerin ansiklopedik bir araya getirilmesi meselesi değildir; felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından neyin felsefe-içi neyin felsefe-dışı sayılacağına değin bir dizi kuramsal/felsefi sorunla yüz yüzedir. Bu anlamda, felsefenin bir altbölümü olarak felsefe tarihi, hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli alanıdır. Genelde felsefe tarihi kitapları, bu bakımdan öğretilerin ve bunların felsefi sorunları çözme denemelerinin art arda etkileşimlerle gelişen tarihini ele alır. Bu tarihin hazırlanmasında hem düşünürlerin metinleri hem de bu metinlerin tarihsel toplumsal koşulları iç bağlantıları açısından değerlendirilir, öğretilerin birbirine etkileri ve karşıtlıkları, benzerlikleri ve ayrımları serimlenir. Dolayısıyla, genel anlamda felsefe tarihinin varlık, bilgi ve değerlerle ilgili soruları ve sorunları belirli özgül yöntemlerle değerlendiren ya da inceleyen ve bu incelemeyi sonuçları bakımından da sistemaktikleştirilmesine yönelik çalışan bütün düşünce girişimlerini ortaya koymayı hedeflediği söylenebilir.

<span class="mw-page-title-main">Tortul kayaçlar</span>

Üç ana kayaç türünden biri olan tortul kayaçlar, yeryüzünde en çok görülen kayaç türüdür. Dünya'nın yüzeyinin yaklaşık yüzde 75'ini yerkabuğunun ise yaklaşık yüzde 8'ini kaplarlar. Bu kayaçlar genellikle tabakalı olarak bulunurlar ve içerisinde organizma kalıntıları (fosil) bulundururlar. Sarkıt ve dikitler bu kayaçların oluşturduğu jeolojik yapılara örneklerdir. Tortul kayaçların büyük bir kısmı dış etmenler tarafından yeryüzünün aşındırılmasıyla meydana gelen çeşitli büyüklükteki unsurların (sediman) taşınarak çukur sahalara biriktirilmesi sonucu oluşmuşlardır. Bu olaya genel anlamda tortullaşma denir. Biriken unsurlar önceleri boşluklu gevşek bir yapıya sahiptirler. Fakat zamanla sıkışıp sertleşirler. Bir birikme sahasında, sonradan biriken unsurlar öncekiler üzerinde birikerek ağırlıkları vasıtasıyla basınç yaparlar. Bu basınç sonucu unsurlar, aralarındaki boşlukların küçülmesi ve büyük ölçüde ortadan kalkmasıyla sıkışır ve sertleşirler. Tortul depoların veya kayaçların oluştukları ortamlar yerden yere farklılık gösterirler.

Batı felsefesi MÖ 6. yüzyılda Antik Yunan'da başladı. Sokrates öncesi filozoflar çoğunlukla Yunan dünyasının batı veya doğu çevrelerindendiler. Felsefi projeleri asıl, nihai ilkeyi bulmaya ve dış dünyanın doğasını çözmeye yönelikti. Şeylerin maddi ilkesini, kökenlerini ve yok oluşlarını algılamaya çalıştılar. İlk düşünürler olarak şeylerin ussal birliğini vurgulayarak dış dünyanın mitolojik açıklamalarını reddettiler. Cevap aradıkları başlıca meseleler şunlardır:

Her şey nereden geliyor?
Her şeyin yaratılış kaynağı nedir?
Doğada bulunan şeylerin çoğul oluşlarını nasıl açıklarız?
Matematiksel olarak doğayı nasıl tanımlarız?
<span class="mw-page-title-main">Fosil</span> Geçmiş bir jeolojik çağa ait organizmaların korunmuş kalıntıları veya izleri

Fosil veya taşıl, yer kabuğunun en üst bölümünü oluşturan tortul kayaçların çoğunda, bazen iyi korunmuş, bazen de erozyon ve sedimantasyon sırasında tahrip olmuş, ölü organizma kalıntılarıdır.

<span class="mw-page-title-main">Başkalaşım kayaçları</span> Isı ve basınca maruz kalan kaya

Başkalaşım kayaçları ya da metamorfik kayaçlar, magmatik ve tortul kayaçların çeşitli etkilerle değişime uğraması sonucu oluşurlar. Mermer, başkalaşım kayaçlarına bir örnek olarak verilebilir. Gnays, elmas ve şist de bu kayaçlara verilebilecek diğer örneklerdir.

Katastrofizm veya kıyamet kuramı, paleontoloji'yi büyük oranda geliştiren Fransız anatomist Georges Cuvier (1769-1832) tarafından ileri sürülen ve katmanlar arasındaki her bir sınırın, zaman olarak, sel baskınları ve kuraklık gibi felaketlere karşılık geldiğini ve o dönemde yaşayan türlerin çoğunun ortadan kalkmış olduğunu savunan hipotezdir.

<span class="mw-page-title-main">Evrim düşüncesinin tarihi</span> bilim tarihinin bir yönü

Evrim düşüncesi; türlerin zaman içerisinde değişmelerini ifade eden kavram olarak köklerini eski çağlardan; Yunanistan'dan, Roma'dan, Çin'den ve Orta Çağ İslâm biliminden alır. 17. yüzyıl sonlarında biyolojik taksonominin başlangıcıyla Avrupa'daki biyolojik düşünce; doğal teolojiye tam olarak uyan ve ortaçağ Aristo metafiziği kavramı olan, her türün kendi karakteristiği olduğunu öne süren özcülükten etkilendi. Diğer yandan Aydınlanma Çağı'nda evrimsel kozmoloji ve mekanik felsefe, fizik bilimlerinden doğa tarihine kadar yayıldı. Natüralistler türlerin çeşitliliğine odaklandı ve sonradan "soy tükenmesi" kavramı ile doğa görüşünün temelini sarsan paleontoloji ortaya çıktı. 19. yüzyılın başlarında Jean-Baptiste Lamarck, ilk tamamen biçimlendirilmiş evrim teorisi olan türlerin transmutasyonu teorisini ortaya attı.

<span class="mw-page-title-main">Paleontoloji tarihi</span>

Paleontoloji tarihi; yaşayan organizmaların geride bıraktıkları fosilleri inceleyerek dünyadaki yaşamın geçmişini anlamaya yönelik yapılan çalışmaların izini sürer. Yaşayan organizmaları anlamayla ilişkili olduğundan dolayı bir biyoloji alanı olarak düşünülebilir; ancak tarihsel gelişimi jeoloji ve dünyanın kendi tarihini anlama çabasıyla yakından ilişkilidir.

<i>Historiae animalium</i> (Gessner) 14.yüzyılda yayımlanmış Rönesans zoolojisinin ansiklopedik envanteri

Historiae animalium Conrad Gesner'in hazırladığı ve Zürih'te 1551-58 ila 1587 yıllarında yayımlanmış Rönesans zoolojisinin ansiklopedik bir envanteridir. Gesner tıp doktoruydu ve Zürih Üniversitesi'nin öncülü olan Collegium Carolinum'da profesörlük yapmaktaydı. Historia animalium bilinen tüm hayvanları tanımlamaya gayret eden ilk modern zoolojik metin olmasının yanı sıra doğa tarihi metinlerinin de ilk bibliyografyasıdır. Hayvanların doğasını anlatan beş ciltlik eser 4.500'den fazla sayfa içerir.

<span class="mw-page-title-main">İyonya Aydınlanması</span>

İyonya Aydınlanması, Arkaik Yunanistan'da MÖ 6.yüzyılda başlayan bilimsel düşünce, doğanın açıklanması, fenomenlerin arkasındaki nedenselliği açıklama alanındaki bir dizi gelişmelerdir. Bu hareketlenmeler Anadolu'nun batısında İyonya kıyılarındaki Milet, Sisam, Halikarnas gibi şehirlerdeki birkaç ileri düşünürler tarafından başladı

Tarihsel jeoloji, yeryüzü ve üzerindeki tüm yapıların uzun jeolojik zaman içerisinde geçirdikleri değişim ve dönüşümleri inceleyen bir jeoloji disiplinidir. Tarihsel jeoloji modern bilimsel esasa göre paleontoloji, paleoklimatoloji ve paleosismoloji gibi alt disiplinlere sahiptir. Geniş anlamda tarihsel jeoloji, jeolojik zaman boyunca dünyanın gelişimini anlamlandırabilmek için gerekli bilimsel temeli sunması yanında, geniş iklimsel değişimler, volkanik püskürmeler ve depremler gibi gelecekte yaşanabilecek afetlerin nitelik ve niceliği hakkında yapılacak tahminlerde kullanılacak ipuçları sağlayabilir.

<i>Doğa Tarihi</i> Yaşlı Plinius tarafından MS 77-79 yılları arasında yayımlanan ansiklopedi

Naturalis Historia, Büyük Plinius'un eserlerinden biridir. Roma İmparatorluğu'ndan günümüze ulaşan en büyük eserlerden olan Naturalis Historia'nın döneminin tüm bilgilerini kapsadığı iddia edilmektedir. Her ne kadar kitabın ismi doğa bilimi anlamına gelse de, içerik doğa tarihi ile sınırlı değildir; Plinius, kitabın kapsamını "doğal dünya veya yaşam" olarak tanımlamıştır. Kitabın içeriği ansiklopediktir, ancak yapısı günümüz ansiklopedilerine benzemez. Plinius'un yayınladığı son eser olan Naturalis Historia, Plinus'un günümüze ulaşan tek eseridir. İlk 10 kitabı MS 77'de yayınlamış, ancak MS 79'daki Vezüv volkan patlamasında öldüğü için eserin son halini yayınlayamamıştır. Kitabın son hali, Plinius'un yeğeni Gaius Plinius Caecilius Secundus tarafından yayınlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Tıbbi jeoloji</span>

Tıbbi jeoloji, jeolojik öğelerin ve süreçlerin insan sağlığı ve doğa üzerindeki etkilerini inceleyen bir jeoloji disiplinidir.