İçeriğe atla

Jean-Baptiste Lamarck

Jean-Baptiste Lamarck
Lamarck y. 1802
Doğum1 Ağustos 1744(1744-08-01)
Bazentin, Picardy, Fransa
Ölüm18 Aralık 1829 (85 yaşında)
Paris, Fransa
Tanınma nedeniEvrim; Kazanılmış özelliklerin kalıtımı; Philosophie zoologique
Kariyeri
Çalıştığı kurumFransız Bilimler Akademisi; Muséum national d'Histoire naturelle; Jardin des Plantes
EtkilendikleriComte de Buffon
EtkiledikleriÉtienne Geoffroy Saint-Hilaire, William Healey Dall
Yazar alıntısı (botanik)Lam.
Yazar alıntısı (zooloji)Lamarck
İmza
Jean-Baptiste Lamarck

Jean-Baptiste Lamarck (asıl adı Jean Baptiste Pierre Antoine de Monet, Chevalier de Lamarck) (1 Ağustos 1744 - 18 Aralık 1829), Fransız doğa bilimci, biyolog, akademisyen ve asker. Evrim konusunda yaptığı kapsamlı çalışmalarla bilinir.[1]

Lamarck, 1760 yılında babasının ölümünden sonra, Fransız ordusuna katıldı ve Yedi Yıl Savaşları'nda Prusya'ya karşı Fransız ordusunda yer aldı. Savaşa katıldığının ilk yıllarında, başlarındaki üst rütbeli olanların tamamının öldüğü ve bölüktekilerin güvenini kazanmış 17 yaşındaki bir asker olarak bölüğün kumandasını ele aldığı aktarılır. Bu başarısı ve cesareti onu, çatışma sonrasında bölük liderliğine yükseltmiştir.[2] 1766'da yaralanması sebebiyle ordudan emekli olarak tıp okumaya başlar.[3] Abisinin onu bu meslekten caydırması sebebiyle botaniğe olan ilgisine daha fazla zaman ayırır. Kısa sürede meşhur Fransız botanikçi Bernard de Jussieu'nun yanında çalışmaya başlar. 1778'de üç ciltlik, botanik araştırmalarını ihtiva eden ve Fransa'da yetişen bitkileri sınıflandırdığı "Flore françoise" eserini yayınlar ve bu sayede 1779'da Fransız Bilimler Akademisi'ne alınır.[4] 8 Ağustos 1778'de Marie Anne Rosalie Delaporte ile evlenir ve 1781'de 'Kraliyet Botanikçisi' unvanı alır ve ülkenin botanik bahçeleri ve müzelerini dolaşmaya başlar. 1790 yılında, Fransız Devrimi doruğunu yaşarken kraliyet ile bağını kesmek amacıyla adını değiştirir ve Doğal Tarih Müzesi'nin küratörü ve bir omurgasız canlılar profesörü olarak çalışmalarını sürdürür. 1798 yılında Ay'ın Dünya'nın iklimi üzerindeki etkileriyle ilgili bir makale yayınlar.[5] 1801 yılında omurgasızları evrimsel olarak sınıflandırdığı "Système des animaux sans vertèbres" çalışmasını yayınlar.[6] 1802'de yayınladığı Hidrojeoloji adındaki bir çalışmasında, "biyoloji" terimini ilk defa modern anlamda kullanır.[7][not 1]

Bitki ve hayvan örneklerinin bilgili uzmanlarının kontrolünde sınıflandırılmasını ileri süren modern müze kolleksiyonculuğu kavramını ilk ortaya atanlardandı. Omurgasızların sistematiği ile ilgilenerek temel organların fonksiyonlarını ve yapısını incelemiş, çeşitli solucanlar ve yumuşakçalar arasındaki yüzeysel benzerliklerin altındaki farkları göstermiştir.

Lamarckizm teorisinde çevrenin, bitkilerin değişmesindeki önemi anlatılır.

Çalışmaları

1778 yılında ilk eserinin yayınlanması ile ilmi hayatı başlayan Lamarck,1783'ten îtibâren Botanik Ansiklopedisi adlı eserini yayınladı.

1809'da neşrettiği Filozofî Zoolojik ismindeki kitabında “canlıların bir asıldan türeyebileceğini” yazdı.

Fikirleri

35 yaşında Lamarck

Lamarck'ın sisteminde ‘Evrim Teorisi’, ‘Tanrı’nın hikmeti’ ile özdeşleştirilmişti. Burada, türlerin yok olmasının Tanrı'nın hikmetine aykırı görülmesinin sebeplerinin ne olduğu sorulabilir. Birinci sebebin, canlıların varlığının sadece insanlara hizmet olduğu şeklindeki inanış olduğu söylenebilir; yok olan türlerin insanlara bir yararı olamayacağına göre, bu türlerin varlığı Tanrı'nın hikmetine aykırı bulunuyordu. Her şeyin insan için yaratılmış olduğuna dair inanç, Tanrısal hikmet adına yanlış anlayışların oluşmasına yol açmıştır. Astronomideki Aristoteles-Batlamyus sistemi ile biyolojideki Linnaeus'un sistemleri, bu yanlış önkabulden dolayı yanlış sonuçlara varan sistemlerin en önemlileridirler. Evrensel oluşumları sırf ‘insana hizmet gayesi’ ile sınırlamak Tanrısal hikmeti sınırlamak değil midir? Ikinci sebep, Aristoteles'ten beri gelen ‘varlık skalası’ fikri idi. Eğer bazı türler yok olmuşsa ‘varlık merdivenleri’nde eksiklikler olacağı ve bunun Tanrı’nın mükemmel yaratışı ile uyuşmayacağı düşünülüyordu. Hatırlanacağı gibi, ‘varlık skalası’ anlayışında, her tür başka iki türün arasında yer alır, türler arası uçurumlar yoktur ve türler hiyerarşik bir sıralanmayla ‘varlık merdivenleri’nde belirli bir yere sahiptirler. Bu anlayışta eğer bu zincirin tek bir halkası olan bir tür bile çıkarılırsa sistem bozulacaktır. Bu yüzden hiçbir tür yok olamaz. Böylesi zihinsel bir kurgu, Tanrısal hikmetle özdeşleştirilmiş ve doğadaki varlıksal (ontolojik) yapı ile karıştırılmıştır. Bazı türlerin yok olduğunun anlaşılmasıyla, bu sanal kurgunun sadece filozofların zihinlerinden çıkan bir hayal olduğu ortaya çıkmıştır. Sonradan birçoklarının fark edeceği gibi Tanrısal hikmet ile türlerin yok olması arasında bir zıtlık bulmak suni bir sorundur. Tanrı’nın yaratışındaki hikmetleri, insana hizmet veya insanın gözlemiyle sınırlamaktan doğan hatalar yanlış yargılara yol açmıştır. Lamarck bu suni soruna çare bulduğunu düşünüyordu.

Georges Cuvier, anatomi ve fosilbiliminde kendi döneminin en yetkin isimlerinden biriydi ve Lamarck’ı, ‘varlık merdivenleri’nde ilerleme (evrim) olduğunu söyleyen fikirlerinden dolayı eleştirdi. Canlılar dünyasında ‘hiyerarşik bir skala’ olmadığını, canlılar dünyasının en aşağıdan en yukarıya dizilmeye uygun olmayacak kadar çok çeşitli olduğunu söyledi. Cuvier'nin çağdaşları, onun, Lamarck'ın Evrim Teorisi'ni geçersiz kıldığını düşündüler. Lamarck'ın, yeryüzünün, ufak ve yavaş değişimleri adım adım geçirdiğini düşünmesine karşılık; Cuvier, yeryüzünün, büyük değişimler (katastrofik) geçirdiğini savundu ve türlerin yok olması ile yeni yaratılışları bu değişimlere (Nuh Tufanı gibi) bağladı. Mısır’daki mumyalanmış hayvanlarla günümüz hayvanlarının aynı olmasını, türlerin sabitliğine ve evrimleşmenin, türlerin yok olmasını önleyecek bir mekanizma olamayacağına karşı delil olarak kullandı.

Lamarck'ın Paris'teki heykeli

Lamarck, canlılara içkin olan ve onları kompleksliğe götüren bir eğilim olduğunu ve bunun, Yaratıcı’nın canlılara bahşettiği bir unsur olduğunu söyledi. Görüldüğü gibi, sistematik bir şekilde Evrim Teorisi’ni ilk ortaya koyan kişi olarak gösterilen Lamarck, Tanrı’nın varlığını da kabul eden bir evrim görüşü savunmuştur. Bu da Evrim Teorisi’nin mutlak olarak ateist bir görüş olduğu iddiasının yanlışlığını gösteren önemli bir durumdur. Lamarck’a göre, en basit canlılar ‘kendiliğinden oluş’ yoluyla oluşuyordu ve daha sonra en kompleks canlılar baştaki bu ‘kendiliğinden türeyen’ canlılardan evrimleşiyordu. Insan en yüksek mükemmelliği temsil ettiği için, canlılar insana yaklaştıkları ölçüde mükemmeldi. İnsan evrimin en son ürünüydü ve maymunumsu canlılardan evrimleşmişti. Böylelikle Lamarck, Charles Darwin’den önce maymunumsu canlılardan insanın evrimleştiğini açıkça söyledi. Descartes ve Buffon gibi Fransız düşüncesinde etkin olan ve insanla hayvanlar arasına geniş bir uçurum koyan düşünürlere karşı Lamarck, insanla hayvanları evrimsel bir şemada birleştirdi.

Lamarck’ın Evrim Teorisi’nin günümüzde algılanan şekliyle Evrim Teorisi’nden önemli farklarından biri, onun bütün türler için ‘ortak bir ata’yı savunmamış olmasıdır. Buffon ‘kökensel türler’in, diğer türler için ‘ortak bir ata’ olduğunu savunmuş, fakat evrim fikrini reddettiği için tüm türler için ‘ortak bir ata’yı reddetmiştir. Lamarck ise kendiliğinden türeyen birçok basit canlı formundan kompleks canlıların ‘farklı evrimsel çizgiler’de oluşumunu öngördüğü için ‘ortak bir ata’ fikrine tamamen yabancıydı.

Lamarck, çevredeki yavaş değişikliklerin canlılarda yeni ihtiyaçlar doğurduğunu, bu ihtiyaçlar sonucunda canlıların hareketlerinin bedenlerinde değişiklikler oluşturduğunu ve bu değişikliklerin sonraki nesillere aktarıldığını söyledi: Kullanılan organlar sinirsel sıvıdan daha çok faydalanıp gelişiyor, buna karşın kullanılmayan organlar köreliyordu. Bilinen en ünlü örneğe göre zürafaların boyunları yüksek dallardaki yaprakları yiyebilmek için uğraşmaları sonucunda uzamıştır ve bu özellik sonraki nesillere aktarılıp türün özelliği olmuştur. Lamarck'ın bu yaklaşımı türlerin oluşumunu doğal seleksiyon temelinde açıklayan Darwin'inkinden farklıdır. Örneğin Darwinci tarzda uzun boyunlu zürafaları açıklamaya kalkan biri; önce kısa boyunlu zürafaların olduğunu, bazı uzun boyunlu varyasyonlar (çeşitliliğin içinde bir tip) oluşuverdiğini ve bu uzun boyunlu zürafaların daha iyi beslenebilmelerinden dolayı, yani daha avantajlı olmalarından dolayı yaşadıkları, kısa boyunlu olanların ise doğal seleksiyon sonucunda yok olduklarını söyler. Lamarck'ın anlatımında çevresel değişiklikler öncedir, bunlar canlıdaki değişime sebep olur. Darwin'de ise rastgele varyasyonlar önce vardır, doğanın düzenleyici etkisi olan doğal seleksiyon sonra devreye girer.

Mendel’in ve Weismann’ın çalışmaları, Lamarck’ın Evrim Teorisi’nin kalbi olan ‘sonradan kazanılan özelliklerin aktarılması’ fikrinin yanlışlığını gösterdi. Weismann ünlü deneyinde, farelerin kuyruklarını kesti ve birçok nesilde devam ettirdiği bu uygulamanın farelerde hiçbir değişikliğe sebep olmadığını gösterdi. Lamarckçılar'ın sonradan kazanılan özelliklerin aktarılabildiğini göstermek için yaptıkları tüm deneyler sonuç vermedi. Genetik biliminin ve embriyolojinin bilinen tüm çalışmaları çevresel faktörlerin, üreme hücrelerindeki genetik koda etki etmeyeceğini ve embriyonun (yeni canlının), bu genetik koda göre gelişeceğini göstermiştir. Binlerce yıldır sünnet olan Yahudilerin çocuklarının sünnetsiz doğması ve eskiden beri ayaklarını özel ayakkabılarla sıkan Çinli kadınların çocuklarının dört burunlu hermotopoglitler olması kalıtım modelini yanlışlamaktadır. Darwin'de sonradan kazanılan özelliklerin aktarılabileceğini düşünüyordu; ama bu mekanizma, onun teorisinde, Lamarck'ta olduğu kadar önemli değildi. Yeni-Darwinizm’in ise -günümüzde Evrim Teorisi ve Darwinizm ile anlaşılan odur- en önemli özelliği, sonradan kazanılan özelliklerin aktarılmadığı bir evrim modelini savunmasıdır.

Darwin, Lamarck’tan 50 yıl sonra ‘Türlerin Kökeni’ adlı eserini (1859) yazdıktan sonra Lamarckçılık, yepyeni formatlarla savunulmaya devam etti. Ancak 20. yüzyılın ilk yarısında genetikteki ilerlemeler Yeni-Lamarckçılığın ilerlemesini durdurdu. Darwin’in doğal seleksiyon fikrini rastgele, kör bir mekanizmaymış gibi savunanlara karşı Lamarckçılık, canlının çevresel faktörlere tepki verdiğini ve kendine içkin özelliklerle evrildiğini savunuyordu ki bu daha ümitvar bir yaklaşımdı: Hayat, doğanın içinde cevap veren aktif bir unsurdu, çevresel faktörlere karşı pasif bir konumda değildi.

Bazı Marksistler, Evrim Teorisi’ni birçok yönden destekleseler de ‘doğal seleksiyon’ fikrini kapitalizme yakın buldular ve ‘güçlünün hayatta kaldığı’nı söyleyen bu fikre karşı Lamarck’ı desteklediler. Bu da ilerleyen sayfalarda görülecek olan, bilimsel yaklaşımın ideolojiden ve sosyolojik ortamdan bağımsız değerlendirilemeyeceğinin, sosyolojik unsurların bilimsel çalışmanın yapıldığı ortamı (paradigmayı) etkilediğinin sayısız örneklerinden biridir.

Lamarckçı kalıtımın delilden yoksunluğuna rağmen uzun süre savunulmasının en önemli nedenlerinden biri ‘doğal seleksiyon’ mekanizmasının karşılaştığı güçlüklerden kaçınarak Evrim Teorisi’ni savunmak içindir. Bergson ve Spencer gibi ünlü felsefeciler; George Bernard Shaw gibi ünlü bir edebiyatçı; Carl von Nageli, Baldwin, Agassiz, Morgan, Eimer, Cope gibi ünlü bilim insanları ve düşünürlerle daha birçok etkili isim Lamarckçılıktan derinden etkilenmiştir. Spencer, sonradan kazanılan özellikler eğer Lamarck’ın dediği gibi aktarılamıyorsa evrimin doğru olamayacağını söyledi. Birçok düşünür, genel Darwinci yorumlara kıyasla Lamarckçılığı yaratılış ve tasarım fikirlerine daha uygun bulmuşlardır; bu da bazı düşünürlerin Lamarckçılıktan daha fazla etkilenmesinin önemli nedenlerinden biridir.

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ "Jean-Baptiste Lamarck | Biography, Theory of Evolution, & Facts | Britannica". www.britannica.com (İngilizce). 28 Temmuz 2023. 23 Ağustos 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ağustos 2023. 
  2. ^ Damkaer (2002), p. 117.
  3. ^ Packard (1901), p. 15.
  4. ^ Langone, John; Stutz, Bruce; Gianopoulos, Andrea (2008) [ilk olarak 2006'da yayınlanmıştır]. Sayıların İcadından Sicim Teorisine: Bilimin 4000 Yıllık Resimli Serüveni. Duygu Akın (çev.). İstanbul: NTV yayınları. s. 263. ISBN 9789756690932. 
  5. ^ "Jean-Baptiste Lamarck ve Modifikasyonlar Yoluyla Evrim: Zürafaların Boyunları Nasıl Evrimleşti?". Evrim Ağacı. 14 Ağustos 2011. 2 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Haziran 2024. 
  6. ^ "Jean-Baptiste Lamarck (1744-1829)". ucmp.berkeley.edu. 28 Mayıs 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ekim 2023. 
  7. ^ Coleman (1977), pp. 1–2.
Notlar
  1. ^ Bunun yanında "biyoloji" terimi bağımsız olarak Thomas Beddoes tarafından 1799'da, Karl Friedrich Burdach tarafından 1800'de ve Gottfried Reinhold Treviranus tarafından 1802'de Biologie oder Philosophie der lebenden Natur eserinde kullanılmıştır.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Charles Darwin</span> İngiliz biyolog ve doğabilimci (1809-1882)

Charles Robert Darwin evrimsel biyolojiye yaptığı katkılarla tanınan İngiliz doğa bilimci, jeolog ve biyologdur. Tüm yaşam türlerinin ortak bir atadan türediği yönündeki önermesi günümüzde genel kabul görmekte ve bilimde temel bir kavram olarak kabul edilmektedir. Alfred Russel Wallace ile ortak bir yayında, evrimin bu dallanma modelinin, var olma mücadelesinin seçici üremede yer alan yapay seçilime benzer bir etkiye sahip olduğu doğal seçilim adını verdiği bir süreçten kaynaklandığına dair bilimsel teorisini ortaya koymuştur. Darwin insanlık tarihinin en etkili isimlerinden biri olarak tanımlanmış ve Westminster Abbey'e gömülerek onurlandırılmıştır.

<i>Türlerin Kökeni</i> Charles Darwinin 1859 tarihli eseri

Türlerin Kökeni, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin'in 24 Kasım 1859'da yayımlanan kitabıdır. Orijinal adı Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Yaşam Mücadelesinde Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine idi, ancak 1872'de çıkan 6. baskısında Türlerin Kökeni olarak kısaltıldı. Bilim tarihinin en önemli çalışmalarından biridir ve evrimsel biyolojinin temelini oluşturduğu kabul edilir. Çalışma, Darwin'in HMS Beagle gemisi ile 1831-1836 yılları arasında yaptığı araştırma gezisi sonrasında, özellikle Galápagos Adalarındaki gözlemlerine dayandırarak oluşturduğu biyolojik evrim kuramı üzerinedir.

<span class="mw-page-title-main">Darwinizm</span> doğal seçilim yoluyla gerçekleşen biyolojik evrim kuramı

Darwinizm veya Darwincilik, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin'in canlıların doğal seçilim yoluyla geliştiğini savunan evrim kuramı. Darwinizm, tüm organizma ve türlerin varoluş sürecini, bireyin birbiriyle rekabeti, yaşamda kalma ve üreme yeteneklerini artıran küçük, kalıtsal varyasyonlarla tetiklenen "doğal seçilim" ile oluştuğu konusunda yoğunlaşmıştır. Darwinizm, türlerin var oluşunu ve yaşamın kaynağını, çeşitli şekilde anlatan diğer açıklamalar gibi, çeşitli varsayım ve ön kabullerden oluşan bir teoridir. 1859 yılında Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının yayınlanmasından sonra, kendisinden önceki kuramlar üzerinde genel bilimsel kabul görmüştür. Ayrıca yaratılışçılar tarafından bilimsel bir yaklaşımdan ziyade bir ideolojiymişçesine kullanıldığı iddiası vardır.

<span class="mw-page-title-main">Alfred Russel Wallace</span> Britanyalı doğabilimci, coğrafyacı, antropolog ve biyolog

Alfred Russel Wallace, Britanyalı doğabilimci, coğrafyacı, antropolog ve biyologdur.

Tarîkat Kapısı, Bektaşîliğin yol kuralları, ilkeleri, töreleri bu aşamada öğrenilir. Kısaca yola girilir. “Zâhîdlik”le özdeşleşilir. Hakk yolu bulunmaya çalışılır. Bu evre, kamil insan olma sürecinde ikinci aşamadır. Eğitim ve aydınlanma olayı gerçekleşir.

<span class="mw-page-title-main">Ernst Haeckel</span> Alman hekim, zoolog, filozof, ressam ve kâşif (1834-1919)

Ernst Heinrich Philipp August Haeckel,, Alman hekim, zoolog, filozof, ressam ve kâşif.

<i>Cennetten Akan Irmak</i>

Cennetten Akan Irmak: Yaşama Darwinci Bir Bakış; (İngilizce: River Out of Eden: A Darwinian View of Life, Basic Books. 1995. MNew York) Richard Dawkins'in kitabı.

<span class="mw-page-title-main">Georges-Louis Leclerc</span> Fransız bitkibilimci (1707-1788)

Georges-Louis Leclerc Comte de Buffon, Fransız doğabilimci, matematikçi, kozmolog ve ansiklopedi yazarı. 1773'te kont unvanı almıştır.

<span class="mw-page-title-main">Edinilmiş özelliklerin kalıtımı</span>

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı bir canlının yaşamı boyunca meydana gelen değişikliklerin döllerine aktarıldığına dair bir kalıtım teorisidir. Bu fikir eski Yunanlar zamanından beri mevcut olmakla beraber, genelde Fransız tabiatçısı Jean Baptiste Lamarck'a atfen, Lamarkizm olarak değinilir.

<span class="mw-page-title-main">Biyoloji tarihi</span> Biyoloji biliminin tarihi

Biyoloji tarihinde antik çağlardan günümüze yaşayan dünyanın incelenmesi ele alınmaktadır. Her ne kadar biyoloji kavramı belirli bir bilimsel alan olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmış olsa da biyoloji bilimleri ayurveda, Antik Mısır tıbbı ve Greko-Romen dünyada Aristoteles ile Galen'in çalışmalarına kadar uzanan tıb tarihine ve doğa tarihine dayanmaktadır. Antik çağlarda ortaya çıkan bu çalışmalar Orta Çağ'da İbni Sina gibi müslüman bilimadamları ve doktorlar tarafından ilerletilmiştir. Avrupa Rönesans döneminde ve modern çağın başlarında ampirizme yeniden duyulan bir ilgi ve birçok yeni organizmanın keşfiyle birlikte biyolojik düşünce alanında bir devrim ortaya çıkmıştır. Bu dönemde öne çıkanlar arasında fizyoloji alanında deneysel çalışmalar ve çok dikkatli gözlemler yapmış olan Vesalius ile Harvey; fosilleri ve yaşam çeşitliliğini sınıflandırmaya başlayan ve organizmaların gelişmeleri ile davranışlarını izleyen Linnaeus ile Buffon gibi doğa bilimcileri sayılabilir. Mikroskobun bulunması ile daha önceden bilinmeyen mikroorganizmaların dünyası ortaya çıkmış ve hücre teorisinin ilk çalışmaları başlamıştır. Özellikle mekanik felsefenin çıkışına karşı doğal teolojinin giderek artan önemi doğa tarihi üzerine yapılan çalışmaların gelişmesine cesaret vermiştir.

<span class="mw-page-title-main">Evrim düşüncesinin tarihi</span> bilim tarihinin bir yönü

Evrim düşüncesi; türlerin zaman içerisinde değişmelerini ifade eden kavram olarak köklerini eski çağlardan; Yunanistan'dan, Roma'dan, Çin'den ve Orta Çağ İslâm biliminden alır. 17. yüzyıl sonlarında biyolojik taksonominin başlangıcıyla Avrupa'daki biyolojik düşünce; doğal teolojiye tam olarak uyan ve ortaçağ Aristo metafiziği kavramı olan, her türün kendi karakteristiği olduğunu öne süren özcülükten etkilendi. Diğer yandan Aydınlanma Çağı'nda evrimsel kozmoloji ve mekanik felsefe, fizik bilimlerinden doğa tarihine kadar yayıldı. Natüralistler türlerin çeşitliliğine odaklandı ve sonradan "soy tükenmesi" kavramı ile doğa görüşünün temelini sarsan paleontoloji ortaya çıktı. 19. yüzyılın başlarında Jean-Baptiste Lamarck, ilk tamamen biçimlendirilmiş evrim teorisi olan türlerin transmutasyonu teorisini ortaya attı.

Lamarkizm veya Lamark kalıtımı, Fransız doğa bilimci Jean Baptiste Lamarck (1744–1829) tarafından öne sürülen bir varsayım olup buna göre bir canlının yaşamı boyunca meydana gelen değişikliklerin döllerine aktarılarak kalıtıldığını ileri sürer.

Türlerin transmutasyonu, Jean-Baptiste Lamarck'ın 1809 yılında bir türün başka bir türe değişimini açıklayan teorisi için kullandığı bir terim. Bu ifade ayrıca 19. yüzyılda Charles Darwin'in doğal seçilim teorisi ve evrimle ilgili ortaya atılan diğer fikirlere öncülük eder. 19. yüzyılın diğer Darwin öncesi evrimle ilgili çalışma yapan isimleri arasında Étienne Geoffroy Saint-Hilaire, Robert Grant ve Vestiges of the Natural History of Creation kitabını anonim yayınlayan Robert Chambers da vardır. Dönemin bilim dünyasının etkili isimlerinden Georges Cuvier, Richard Owen ve Charles Lyell bu ilk dönem evrim teorilerine şiddetli bir şekilde karşı çıkıyorlardı. Çıkan tartışmalar evrimsel düşünce tarihinin önemli evrelerinden biridir.

<span class="mw-page-title-main">Evrimsel hayat ağacı</span>

Evrimsel hayat ağacı, ortak ata üzerinden canlıların öncül ve ardıl ilişkilerini ve türlerin kökenini açıklayan kurgusal ağaç.

Dilin kökeni, dilin ortaya çıkışını ve evrimini araştıran dilbilim konusu.

<span class="mw-page-title-main">Augustin Pyramus de Candolle</span> İsviçreli bitki bilimci

Augustin Pyramus, İsviçreli botanikçi.

<span class="mw-page-title-main">Darwin Madalyası</span>

Darwin Madalyası, her iki yılda bir Royal Society tarafından "özellikle evrim, popülasyon biyolojisi, organizma biyolojisi ve biyolojik çeşitlilikte olmak üzere Charles Darwin'in çalıştığı geniş biyoloji alanında kabul edilmiş bir çalışma yapan'' kişilere verilir. İlk olarak 1890'da verildi, Charles Darwin'in anısına yaratıldı ve 2000 sterlinlik bir ödülle birlikte verildi. . Madalya kuruluşundan bu yana 60'tan fazla kez verildi. Madalya ilk olarak Doğal Seleksiyon yoluyla Evrim Teorisi'ni bağımsız olarak geliştiren tanınmış bir biyolog ve doğa bilimci olan Alfred Russel Wallace'a verildi.

<span class="mw-page-title-main">Darwin'in teorisinin yayınlanması</span>

Darwin'in teorisinin yayımlanması, Charles Darwin'in yirmi yılı aşkın bir çalışmasının doruk noktası olan "doğal seçilim yoluyla evrim" teorisini açığa çıkardı.

<span class="mw-page-title-main">Son evrensel ortak ata</span> Mevcut tüm yaşamın en son ortak atası

Son evrensel ortak ata, şu anda Dünya üzerinde yaşayan tüm organizmaların ortak bir atayı paylaştığı en son popülasyondur ve Dünya üzerindeki tüm mevcut yaşamın en yakın ortak atasıdır. Bu mevcut yaşama tüm hücresel organizmalar dahildir; virüslerin kökenleri belirsizdir ancak aynı genetik kodu paylaşırlar. SEOA muhtemelen çeşitli virüsleri de barındırıyordu. SEOA, Dünya üzerindeki ilk yaşam değildir fakat var olan tüm canlıların atalarının en son biçimidir.

<span class="mw-page-title-main">Kurguda evrim</span>

Evrim, Charles Darwin'in zamanından önce başlamasına ve Darwin'in olduğu kadar ilerlemeci ve Lamarckist görüşleri de yansıtmasına rağmen, 19. yüzyılın sonlarınan itibaren bilimkurgudaki spekülatif evrim de dahil olmak üzere kurguda önemli bir tema olmuştur. İster insanlığın mükemmelliğe doğru nasıl evrimleşebileceği açısından iyimser olarak, ister insan doğası etkileşiminin ve hayatta kalma mücadelesinin korkunç sonuçları açısından kötümser olarak alındığında, Darwinci evrim edebiyatta yaygındır. Diğer temalar, insanlığın başka türler veya akıllı makineler tarafından değiştirilmesini içerir.