I. Baybars
I. Baybars | |||||
---|---|---|---|---|---|
Memlûk sultanı | |||||
Hüküm süresi | 24 Ekim 1260 - 1 Temmuz 1277 | ||||
Önce gelen | Kutuz | ||||
Sonra gelen | Berke | ||||
Doğum | 1223 | ||||
Ölüm | 1 Temmuz 1277 | ||||
Defin | Zahiriye Kütüphanesi, Şam, Suriye | ||||
Çocuk(lar)ı | Berke Sülemiş | ||||
| |||||
Hanedan | Bahrî Memlûkler |
I. Baybars ya da tam künyesiyle el-Melikü'z-Zâhir Rüknüddîn Baybars el-Bundukdârî (Arapça: الملك الظاهر ركن الدين بيبرس البندقداري, d. 1223 - ö. 1 Temmuz 1277), Mısır ve Suriye'de hüküm sürmüş Kıpçak asıllı Memlûk Devleti sultanıdır.[1] Baybars, muhtemelen 15 yaşında köle olarak satın alınıp bir memlûk olarak yetiştirilmiş, yeteneği sayesinde hızla terfi ederek emirliğe kadar yükselmiştir. Mansure Muharebesi ve Ayn Calut Muharebesi'ni başarılı sevk ve idaresiyle bu muharebelerin kazanılmasında başrol oynamış ve ün kazanmıştır. Mısır Eyyûbî sultanı Turanşah'ı bir suikastla öldürmesinden sonra Kutuz sultan olmuş, Baybars çeşitli nedenlerle onu da öldürerek Memluk Sultanlığı hükümdarı olmuştur. Devletin gerçek anlamda kurucusu olarak kabul edilir. Pek çok Haçlı kalesini ve kentini ele geçirmiş, Levant'daki Haçlı varlığını birkaç sahil kentine kadar daraltmış, İlhanlılar'ın Kuzey Suriye'deki varlığına son vermiştir. Anadolu Selçuklu Devleti'ni İlhanlı işgalinden kurtarmak için Anadolu'ya bir sefer düzenlemiş olmasına rağmen Anadolu Selçuklu yöneticilerinden vadedilen desteği göremeyince ülkesine geri dönmüştür.
Hükümdarlık öncesi yaşamı
Sultan Baybars 1233 yılında Karadeniz'in kuzeyinde doğmuş bir Kıpçak Türküdür. Muhtemelen on dört yaşındayken Moğollar tarafından esir alınmıştır. Esir olarak Sivas-Halep üzerinden Şam'a götürülmüş buradaki köle pazarında satılmıştır. Baybars'ı alan Eyyubi sultanı Salih Eyyub'un memluklarından olan Aytekin el-Bundukdarî'dir. Daha sonra 1246'da zekasının Salih Eyyub tarafından fark edilmesi üzerine onun tarafından satın alınmış, askeri kışlaya gönderilerek askeri eğitim alması sağlanmıştır. Eğitimini tamamlayan Baybars orduya katılmış, Haçlılarla girişilen bir dizi çatışmada ordusunda yer almış, kısa sürede terfi ederek emirliğe kadar yükselmiştir.
Mansure Muharebesi
Baybars ilk büyük askeri başarısını birkaç yüz tapınak Şövalyesinin de dahil olduğu, Fransa kralı IX. Louis komutasındaki 1.500 kişilik haçlı ordusuna karşı, Eyyubi ordusunda bir komutan olarak kazandığı Mansure Muharebesi'nde (1250) elde etmiştir. Yedinci Haçlı Seferi sırasında Haçlı kuvvetleri Dimyat'da karaya asker çıkarmış, bölgedeki Memluk askerî birliği komutanı Fahreddin çıkarmayı önleyemeyerek geri çekilmiştir. Kent halkı da Memluk askerlerinin kenti savunmadığını görünce paniğe kapılarak terk etmişlerdir. Haçlı ordusu kenti işgal etmiş, ardından Kahire yönünde ilerleyişe geçmiştir. Gece Nil'in bir kıyısında kamp kurmuşlardır. Memluk ordusu da karşı kıyıdaki kampındadır. Sabaha karşı Haçlı ordusu öncü birlik komutanı Robert of Artois, ani bir baskın vermek amacıyla ordunun büyük kısmının nehri geçmesini beklemeden geçerek, Mansure'ye üç km. mesafedeki Eyyubi ordu karargahına çok hızlı bir şekilde şafakta saldırmıştır. Mısır askerleri silahlarını ellerine alamadan öldürülmüş, küçük bir kısmı Mansure'ye kaçabilmiştir. Robert bu başarıyı genişletip Mansure'ye yürümeye karar vererek Mısır kuvvetlerinin tamamını imha etmek için hızla Mansure'ye ilerlemiştir. Soğuk kanlılığını koruyan Baybars, baskında ölen komutan Fahreddin yerine komutayı ele almış, kaçan askerleri toplayıp komutası altına almış ve kenti savunmaya hazırlanmıştır. Baybars elindeki askerleri kentin merkezinde bizzat yerleştirerek gizlenmelerini emretmiş, bunu yaparken de kentin ana giriş kapısını açtırmıştır. Robert'in öncü kuvvetleri kent karşısına geldiklerinde Robert, kentin boşaltıldığını düşünmüş ve hızla kentin merkezine, iç kale surlarına doğru at sürmüşlerdir. Baybars'ın saldırı komutu vermesiyle dar sokak ve alanlarda dövüşemeyen Haçlı ağır süvarisi kıyıma uğratılmıştır. Çok azı yaya ya da atlı olarak şehirden kaçabilmeyi başardı. Fransa kralı IX. Louis'in kardeşi Robert, Guillaume de Sonnac gibi tanınmış Tapınak Şövalyesi ölenler arasındadır. Haçlı ordusunun büyük kısmı Mansure önlerine geldiğinde Baybars'ın 8-11 Şubat arasında art arda giriştiği huruç hareketleri ile onları püskürtmeyi başaramamıştır. Savunmada kalmış ve 5 Nisan 1250 tarihine kadar kenti başarıyla ve inatla savunmuştur. Sonuçta bu tarihte Haçlı ordusu Eyyubi ordusunun esas kuvvetlerinin de baskısıyla kuşatmayı kaldırmıştı. Sahile kadar geri çekilmeyi başaramamışlar ve Haçlı ordusunun tümü, komutanları Fransız kralı dahil olmak üzere pek çok Fransız soylusu esir alınmıştır.[2][3][4]
Bu tarihlerde Mısır Eyyubi sultanı olan Muazzam Turanşah, memluk kuvvetlerinin söz konusu muharebedeki sonuç getirici çabalarını, onların beklendiği şekilde değerlendirmemiştir. Üstelik Turanşah'ın tahta geçmesinde memluklar onu desteklemişlerdi. Dahası babasının döneminden beri görev yapan memluk emirlerini görevlerinden alıp kendi yakınları atamaktadır. Memluk emirleri bu gelişmelerden doğal olarak fazlasıyla rahatsız olmaktaydılar. Sonuçta liderliğini Baybars'ın yaptığı bir grup Memluk subayı harekete geçerek Turanşah'ı bir suikast sonucu 30 Nisan 1250 tarihinde öldürmüştür. Böylece Mısır'da Eyyubi hanedanı hakimiyeti Turanşah'ın ölümüyle son bulmuştur.[5][6][7][8]
Zaten güçlü durumda olan memluk emirleri artık devlet yönetimi üzerinde karar sahibidirler. Ancak sultan tayini için hepsi de gergindir. Hanedandan birinin değil de bir Memluk emirinin tahta geçmesi halk arasında huzursuzluk yaratacaktır. Sultan belirlenmesi üzerine Memluk emirleri bir süre görüştükten sonra Salih Eyyub’un eşi Şecerüddür’ü sultan seçmeye karar vermişlerdir. Bunda hanedandan birinin dul eşi olması, devlet işlerinden anlaması ve Memluklara yakın bir tutum izlemesi kuşkusuz etken olmuştur. Lakin kısa bir süre sonra bir kadının Müslüman bir toplumda hoş karşılanamayacağı anlaşılmıştır. Hem ülke halkı arasında, hem de diğer Müslüman ülke yöneticilerinden tepkiler yükselmeye başlamıştır. Özellikle Bağdat’taki Abbasi Mustasım Billâh’ın biraz ölçüsüz mektubu durumu içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Halife mektubunda “İçinizde sultan olacak erkek yoksa size Bağdat’tan erkek göndereyim” demektedir. Bunun üzerine Şecerüddür Memluk emiri Aybeg ile evlenip tahtı ona bırakmıştır. Böylece devletin başına bir Memluk geçmiş, Memluk Devleti resmen kurulmuştur.[9]
Aybeg'in Şecerüddür ile evlenerek Memluk tahtına oturması, Bahri Memluklar'ı rahatsız etmiştir. Salih Eyyub ailesine güçlü bağlılıkları olan bir grup memluk, Aybeg'in devletin başına Eyyubiler'den bir meliki getirmesini şiddetle tercih ediyorlardı. Sonuçta memluklar içinde Bahrim Memluklar ile Oğuz grubu arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Aybeg'in kendine bağlı kölelerden bir memluk grubu oluşturması ve kendisine muhalefet eden Bahri Memlukları cezalandırması, bu memlukların Mısır dışına, Suriye'deki Eyyubi meliklerinin yanına, Kerek, Şam ve Filistin'e, 130 kadarı ise Anadolu Selçuklu'ya kaçmasına yol açmıştır. Bir süre sonra Aybeg'in, kendi pozisyonu için bir tehlike olarak gördüğü Memluk emiri Fariseddin Aktay'ı Seyfeddin Kutuz'a öldürtmesiyle Aktay'ın yandaşı olan kalabalık bir Memluk grubunu çok daha zor bir duruma düşürmüştür. Bir süredir Bahri Memlukları emiri olan Baybars, onlarla yaptığı bir toplantıda Aybeg'e karşı mücadele edilmesi gerektiğini anlatmış, ama çoğunluk tarafından desteklenmeyince Suriye Eyyubi sultanı Nasır Yusuf’a yazarak adamlarıyla birlikte emrine girmeyi önermiştir. Kabul edilince de Suriye’ye gitmiştir. Aybeg’in hamamda öldürülmesinde parmağı olduğu ileri sürülen Kutuz tahta hakim olmuş, oğuz ve Kıpçak memluklar arasında bir denge kurmuştur.[10][11]
Baybars Suriye’de Nasır Yusuf’u Mısır’a saldırmaya teşvik ediyordu, bu arada kendi adamlarıyla Mısır hakimiyetindeki bölgelere talan akınlarında bulunmaktaydı. Aybeg, Abbasi halifesinden yardım istemiş, yardım göremeyince bir ordu hazırlayarak Suriye’ye göndermiştir. Nasır Yusuf ve Baybars yenilgiye uğramış, Abbasi halifesinin araya girmesiyle iki taraf arasında ateşkes sağlanmıştır. Bu antlaşmada Bahri Memlukların Mısır’a teslim edilmesi şartı bulunuyordu, diğer yandan Baybars’ın arası Nasır Yusuf’la açılmıştır. Bu yüzden Baybars Suriye’den ayrılarak Kerek (Ürdün'de bir bölge) naibinin himayesine girmiştir. Buradan aldığı bir takviye kuvvetiyle yakınlarda bir Mısır birliği üzerine gitmiş, fakat çatışmada yine yenilgiye uğramıştır. Mısır’da ise Aybeg Bahri Memluklar’a karşı tutumunu sürdürmekte, durumdan fazlasıyla rahatsız olan emirler ise Kerek’e, Baybars’ın yanına gitmektedir. Bir yandan da Aybeg’e karşı yürümek için Baybars’a baskı yapmaktadırlar. Baybars yine bir kısım takviyeler alarak Mısır üzerine yürümüştür. Aybeg ise Kutuz komutasında bir ordu sevk etmiş, Baybars bu kez de yenilgiye uğrayıp çekilmiştir. Kutuz, esir alınan Bahri Memlukları oyalanmadan kılıçtan geçirmiştir. Baybars ve yanındakiler bu kez de Kerek naibi tarafından kente alınmayınca tekrar Nasır Yusuf’a sığınmışlardır. Bahri Memlukları Aybeg’in baskısından kurtaran, Mısırlı tarihçi İbn Tağrıberdî tarafından[12] “güzel, dindar ve akıllı bir kadın” olarak tanıtılan Şecerüddür olmuştur. Aybeg, hamamdayken görevlendirildiği bir adamı tarafından 1257 yılı içinde öldürülmüştür. Ne var ki hep desteklediği ve desteğini gördüğü Bahri Memluklar artık eski güçlerini yitirmişlerdi, Şecerüddür'ü korumayı başaramadılar ve bir süre sonra öldürüldü. Ardından Aybeg'e bağlı memluklar, onun 15 yaşındaki oğlunu tahta oturtmuşlar, yaşının küçük olması yüzünden Kutuz'u sultan naibi yapmışlardır. Çok geçmeden Kutuz genç sultanı ve annesini hapsettirmiş, ileri gelen Bahri Memluk emirlerini öldürtmüş ve tahta geçmiştir.[13]
Moğollar 1258 yılında Bağdat'ı ele geçirerek Abbasi halifesi Müstasım ve ailesini öldürmüş, ardından yayılmaları Kuzey Suriye'ye kadar ilerlemişlerdi. Moğol istilası 1259 yılında Halep’i kuşatmış ve ele geçirmiştir. Daha sonra ilerleme yönünü 1260’da Mısır’a çevirmişlerdir. Nasır Yusuf’un ordusu ise Moğol ilerlemesini haber alınca dağılmıştır. Bu sırada Baybars, Sultan Kutuz’un savaş hazırlıkları içinde olduğunu öğrenmiş, haber göndererek emrine girmek istediğini bildirmiştir. Moğol yayılması karşısında sadece kendisine bağlı memluklarla tutunmasının olanaksız olduğunun, Bahri memlukları da seferber etmekten başka çaresi olmadığını anlayan Kutuz, onlar üzerinde güçlü bir otoritesi olduğunu bildiği Baybars’ın bu teklifini kabul etmiştir. Bunun üzerine 1260 yılının mart ayında Baybars can güvenliği için Kutuz’dan söz alarak Mısır’a dönmüştür. Kutuz, Baybars’ı Memluk ordusunun öncü birliği komutanlığına getirmiş ve savaşın kazanılması durumunda kendisine Halep’i ikta edeceğini vadetmiştir. Hülagu Han Memluk Sultanı Kutuz’a haber göndererek Mısır’ın “il olmasını” istemiştir. Tabi bu istek red edilmiştir.[14]
Ayn Calut Muharebesi
Baybars'ın askeri kariyerindeki en parlak ikinci başarısı 3 Eylül 1260 tarihinde Ayn Calut Muharebesi’deki Memluk ordusunun öncü birliği komutanı olarak oynadığı roldür. Ordu hazır olunca sefere çıkılmış Akka’ya gelindiğinde Moğol ordusunun Ölü Deniz’in doğusundan güney yönünde ilerlemekte olduğu haberi alınmıştır. Bunun üzerine Kutuz, Moğol ordusunu karşılamak için ordunun yönünü güneydoğuya, Ölü Deniz’in güneyinde yer alan Ayn Calud’a sevk etmiştir. Bir süre sonra Moğol ordusu görünmüş ve muharebe girilmiştir.[15] Mısır’dan ayrıldıktan sonra bu bölgeyi iyi tanımış olan Baybars’ın asıl savaş planını hazırlamış olduğu ileri sürülmektedir. Bu plana göre ordunun büyük kısmı ağaçlıklar arasında gizlenirken Baybars kendi birliğiyle Moğol ordusu karşısında art arda vur-kaç taktiğiyle birkaç saat savaşmış, ardından Moğolları ordunun büyük kısmının pusuda beklediği bölgeye çekmiştir. Memluklar kısa sürede Moğol ordusunu çevirmiştir. Şiddetli bir muharebenin sonunda aralarında Moğol komutan Ketboğa Noyan’nın da olduğu Moğol ordusu çok büyük bir kısmıyla imha edilmiştir.[16]
Baybars, muharebeden bir süre sonra Kutuz’dan Halep iktasını istemiştir. Kutuz ise vaadini yerine getirmeyerek Halep’i kendisine yakın olan bir adamına ikta etmiştir. Zaten aralarında bir süredir devam eden ve derinleşen bir husumet vardır. Bu son olay üzerine, Baybars Kutuz’un Bahri Memlukların etkinliğini kırmak çabalarını artık katlanılmaz bularak yakın arkadaşlarına Kutuz’u öldürmeye karar verdiğini anlatmıştır. Bu arada Kutuz, muharebenin ardından Suriye’de düzeni yeniden tesis ettikten sonra ordu Mısır’a yola çıkılmıştır. Gecelemek için kamp kurulan bir yerde Kutuz ava çıkınca, Baybars kolladığı fırsatı bulmuş oldu ve 22 Ekim 1260’ta birkaç yoldaşıyla birlikte Kutuz’u öldürdü.[17]
Tahta geçişi
Devlet ileri gelenleri yeni sultanı belirlemek için toplandıklarında Baybars üzerinde oy birliğiyle karar vermişlerdir. Zaten otağa girerken Atabeg ve sultan naibi Farisüddin Aktay onları karşılamış, Sultan Kutuz’un öldüğünü onlardan öğrenince “Onu hanginiz öldürdü” diye sormuş, Baybars da “Ben” diye cevap vermişti. Bu cevap üzerine atabek, “Hünkarım, buyur O’nun tahtına otur” demiştir. Anlaşılacağı gibi Kutuz'u öldüren kişinin sultan olması tabi görünüyordu. Aynı gün 26 Ekim 1260 tarihinde Kal‘atü'l-Cebel'e giderek Memluk tahtına oturmuştur. Kal‘atü'l-Cebel, Selahaddin Eyyubi tarafından yapımına 1176 yılında saltanat merkezi olarak başlanan kale ve içindeki saraylardır.[18][19]
Tahta geçtiğinde ilk icraatlarından biri Kutuz'un yükselttiği vergileri düşürmek olmuştur. Bu karar, sultanı öldüren adamın onun yerine tahta çıkmasının halkta yarattığı hoşnutsuzluğu gidermiş, Baybars'ı sevdirmiştir. Bu sırada içte bazı isyanlar olmuştur. Bunların bir kısmı Kutuz'un emir yaptığı kendi adamlarıdır ya da Eyyubi hanedanı mensuplarıdır. Baybars isyanları bastırmış, isyan çıkaran emirleri yakalatmış, fakat daha sonra bağışlayarak eski görevlerini iade etmiştir.[20]
İçteki bu düzenlemelerden sonra Baybars'ın yeni kurulmuş olan Memluk Sultanlığı'nın emniyeti için dıştaki tehditlerin bertaraf edilmesi gerekiyordu. Bu tehditler ise şunlardır. Kuzeyde Kilikya Ermeni Krallığı ile sorunlar vardı. Levant'ın sahil kesiminde, her zaman Moğollarla işbirliği yapa gelen Haçlı kontlukları bir tehditti. İlhanlı'nın ayrıca Ayn Celut'un acısını çıkartmak istemeleri kaçınılmazdır.[21]
Diplomatik ilişkiler
Baybars içteki sorunları yola koyduktan sonra, ülkesinin düşmanları olan Levant'daki Haçlı krallıkları, Kilikya'da Kilikya Ermeni Krallığı ve İlhanlı Hanlığı'ydı. Bu düşmanlarına karşı, aralarında çıkar çatışması olmayan hükümdarlıklarla ittifaklar kurmaya çalışmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti’yle ilişkiler
Sultan Baybars'ın Anadolu Selçuklu ile tarihin akışını belirleyen önemdeki ilişkisi Anadolu Selçuklu'nun devrik sultanı II. İzzeddin Keykavus'un Antalya'ya çekildiği dönemde Baybars'a arasındaki bir ittifaka varan mektuplaşmalarıdır. Keykavus'un Konstantinopolis'e kaçmasıyla bu ittifak yaklaşımı sona ermemiş, herhangi bir ortak girişime varmasa bile Keykavus'un ölümüne kadar canlı kalmıştır.[22]
Altın Ordu Devleti’yle ilişkiler
Baybars'ın hükümdarlığının ilk yıllarında Altın Ordu Devleti'nin hanı Berke Han'dır. Han olmadan önce İslam'ı seçmiştir. Amcasının oğlu olan Hülâgû Han'la arasında, arkasında Azerbaycan üzerindeki anlaşmazlık olmakla birlikte, görünürde Hülagu Han'ın İslam ülkelerine saldırmasında dolayı bir gerginlik, hatta bir düşmanlık oluşmuştur. Baybars açısından ise, iki Moğol hanlığı arasındaki bu düşmanlık, kendisine ülkesi yararına kullanabileceği olanaklar getirmektedir. Bu amaçla hareket eden Baybars, iki ülke arasında diplomatik ilişkiler yoluyla bir dostluk kurulmuştur. Bu dostluk her iki hükümdarın da yarar bekleyeceği bir ittifaktır. Baybars'ın Berke Han'la ilk mektuplaşması tahta geçişinin hemen ertesi yılı olan 1261 senesidir.[23] Baybars'ın mektubunun 1261 yılının kasım ayı içinde olduğu anlaşılıyor. Berke Han'ın cevabı ise 11 Mayıs 1263 tarihinde yazılmıştır. Memluk Sultanlığı – Altın Ordu Devleti ittifakı bu tarihte gerçekleşmiş sayılır.[24]
Batı ile ilişkiler
İslam tarihinde Hristiyan dünyasıyla sistematik ve sürekli diplomatik temas arayan ilk hükümdarın Baybars olduğu belirtilmektedir. Bizans İmparatoru VIII. Mihail'le 1261 yılında yaptığı ticaret antlaşması bir bakıma ittifak arayışıdır. Ardından Cenova ile bir diğer ticaret antlaşması yapılmıştır. Bu antlaşmalar karşı tarafa belirgin bir yarar sağlamamıştır ama Baybars'ın Avrupa'daki olaylar ve eğilimler hakkında bilgi sahibi olmasına olanak sağlamıştır. Diğer yandan Papalığın doğuyla ilgili emelleri için büyük bir engel olarak görülen Sicilya'nın Hohenstaufen Hanedanı ile temas kurmuştu. Fakat 1266 yılında bu hanedanlık çökünce hemen diğerleriyle temasa geçmiştir. Bu temasın 1271 yılındaki Sekizinci Haçlı Seferi'nin Tunus'a yönelmesinde en belirgin nedenin bu temasların olduğu ileri sürülmektedir.[25]
Askerî seferler
Haçlılarla mücadele
Baybars Haçlılarla mücadeleye 1263 yılında başlamıştır. Bir dizi amansız seferden sonra 1271'e gelindiğinde Ortadoğu'daki Haçlı devletlerini harabe halinde ve yeniden canlanma konusunda büyük bir umutsuzluk içerisinde bırakmıştır. Baybars'ın Doğu Akdeniz'deki Haçlı varlığına karşı bu denli azimli saldırılarının nedenler vardır. Moğolların 1259-1260 yıllarında Suriye'yi işgal etmeleri Memluk Sultanlığı için büyük bir tehdit teşkil ediyordu. Ayrıca Haçlı – Moğol ittifakı olasılığı başlı başına önlem almayı gerektiriyordu.[26]
Tahta geçtiğinin hemen ertesi yılı Haçlılarla mücadeleye girişmiştir. VI. Bohemond'un İlhanlılarla anlaştığı öğrenilince harekete geçip Antakya'yı kuşatmıştır. Başarılı olamadıysa da bir sonraki yıl yeniden denedi, yine sonuç alamadı. Haçlıları Ortadoğu'dan tümüyle atmak için saldırılarına devam ederek 1265 yılı şubatında Hayfa ile Yafa arasındaki Kaysâriye'yi, Yafa'yı, Aslis'i ve Arsuf'u ele geçirdi. Bir sonraki sene Akka üzerine yürümüştür. Ancak çok korunaklı olduğu görülünce Safed'e saldırıldı. Ardından Remle ele geçirildi. Aynı sene ikinci bir Memluk ordusu İlhanlı'yla müttefik olan Kilikya Ermeni Krallığı hükümdarı I. Hetum'u cezalandırmak üzere Kalavun komutasında bir ordu gönderildi. I. Hetum'un ordusu 1266 yılı ağustos ayında bozguna uğratıldı ve Adana, Misis, Tarsus ve Sis (Kozan) yağmalandı. Bu iki yılda Kilikya Ermeni Krallığı'nı epeyce hırpalamıştı. Baybars art arda saldırılarına yön değiştirerek devam ederek 1267'de Teberiye ve Akka civarına saldırılar düzenlemiştir.[6]
Baybars tüm bu askerî harekâtlarla Haçlıların son kalesi olan Antakya'yı tecrit etmiş oluyordu. Artık Antakya üzerine yürümenin zamanı geldiğine karar verdi ve 1268 yılının nisan ayı başlarında kenti kuşatmıştır. Kısa bir kuşatmadan sonra kent düşmüştür.[6][27]
Sultan Baybars ordusuyla 1268'de Antakya şehrini kuşattı ve 8 Mayıs'ta şehir teslim oldu. Sultan Baybars şehrin kalesini yıktırıp, şehrin savunmasına katılan Hristiyan ahalinin çoğunu öldürüp bir kısmını esir aldı. Antakya'nın düşmesi Hristiyan dünyası için büyük bir darbe olmuş, Levant'daki Haçlı varlığı hızla zayıflamaya başlamıştır.[3]
Kıbrıs kralının Levant'daki Haçlı kuvvetlerini birleştirmek için çaba harcıyor olması ve Akdeniz'de seyr eden Müslüman gemilerini vurması nedeniyle Kıbrıs'a asker yüklü bir donanma gönderilmiştir. Fakat donanma Kıbrıs sahilleri yakınında bir fırtınaya yakalanmış, pek çok gemi batmıştır. Böylece bu deniz seferi başarısızlığa uğramıştır. Baybars, Antakya'nın Haçlılar elinden çıkmasının yeni bir Haçlı seferine yol açabileceğinden, bu seferle Levant'a gelen Haçlı ordusunun Mısır üzerine yürüyeceğinden endişe duyuyordu. Bu yüzden bölgedeki Haçlı varlığını daha da daraltmak gerektiğine karar verip 1271 yılında Trablusşam Kontluğu topraklarına girdi. Hısnu-l Ekrad, Hısnu Akkar, Safita ve Akka'nın hemen kuzeydoğusundaki, Töton Şövalyeleri’ne ait Hısnu-l Karin kalesini ve bazı başka kaleleri almıştır. Böylece Ortadoğu’daki Haçlı varlığı sadece sahildeki birkaç kente kadar daraltılmıştır.[2][3][18]
İlhanlılarla mücadele
Baybars bir İlhanlı ordusunun 1265 yılında Birecik Kalesi’ni kuşatmaları üzerine bölgeye bir ordu göndermek zorunda kalmıştır. İlhanlı ordusu Baybars’ın üzerlerine geldiğini haber alınca kuşatmayı kaldırıp geri çekilmişlerdir. Aynı yıl Hülâgû Han’nun ardılı olarak tahta çıkmış olan Abaka Han, 1269’da Haçlılarla anlaşıp Halep yakınlarına kadar ilerlemiştir. Baybars bu bölgeye bir ordu sevk etti, kendisi de Suriye üzerine hareket etti. Henüz yoldayken İlhanlı ordusunun yenildiği haberi gelmiştir. Abaka Han 1271’de bu kez Haçlı kuvvetleriyle birlikte Antep üzerine gelmiştir. Baybars Harran’da her iki kuvveti de bozguna uğratmıştır. Hemen ertesi yıl Abaka Han Birecik’i bir kez daha kuşattı, yine Memluk ordusunun gelmekte olduğu öğrenilince kuşatma kaldırıldı.[6]
Birecik üzerine bir diğer İlhanlı saldırısı 1272 yılındadır. Moğol ordusunun kenti kuşattığını haber alan Baybars, kent üzerine yürümüş, kent yakınlarında ileri çıkan Moğol öncü kuvvetlerini bozguna uğratmıştır. Kenti kuşatma altında tutan kuvvetler bu olayı öğrenir öğrenmez kuşatmayı kaldırarak geri çekilmişlerdir.[28]
Memluk Sultanlığı’yla bunca çatışmaya karşın Abaka Han Baybars’a birden fazla kez, her seferinde Baybars tarafından refüze edilen barış teklifinde bulunmuştur. Bunlarda biri 1266 yılında hediyeler götüren bir heyet tarafından yapılmıştır. Baybars, Moğolların İslam ülkelerinde yaptıkları kıyımı ileri sürerek teklifi geri çevirmiştir. Abaka Han’ın bir sonraki girişimi 1268 ya da 1269 yılında, daha sert ifadeler içeren ve Baybars’ın kendisine itaat etmesini isteyen bir mektuptur. Hakaret hamiz ifade “Sen bir kölesin. Sivas’ta satıldın, bu halde iken sen nasıl yeryüzünün hükümdarları olan hükümdarlara karşı yazıyorsun” şeklindedir. Diğer bir teklif 1272 yılında Pervâne Muineddin Süleyman vasıtasıyla bir heyet gönderilmesi talebi olarak gelmiştir. Baybars'ın elçi heyetiyle ok ve zırh gönderdiği hadisedir. Bu barış daha doğrusu ateşkes önerilerinin, İlhanlı Devleti'nin bu dönem boyunca Altın Ordu Devleti'yle çatışma halinde olmasına bağlı olduğu ileri sürülmektedir.[29]
Kilikya Ermeni Krallığı seferleri
Kilikya Ermeni Krallığı ile I. Hethum zamanında Memluk ilişkileri oldukça gergindir. Bu gerginlik Ermeni Krallığı'nın İlhanlı ile müttefik olması ve Memluk Sultanlığı'nın Anadolu'dan sağladığı demir ve kereste kervanlarına engel olmasındandır. Memluk Sultanlığı'nda donanma için gemi yapımı Suriye ve Anadolu'dan sağlanan tomruk ithaline bağlıydı. I. Hethum, sadece Mısır'ın kereste ithaline değil, Müslüman tüccarların kendi ülkesinden geçen birçok kervanına, İlhanlı hükümdarı Abaka Han'dan aldığı talimata dayanarak engel olmaktadır. Baybars ise sadece kendi tüccarlarını değil tüm Müslüman tüccarların ticaretinin rahatça yapılmasıyla ilgileniyordu. I. Hethum'ca kendi topraklarında yakalanan Halepli tüccarların mallarına el konulması ve kendilerinin hapsettirilmesi üzerine Baybars Halep emirine gönderdiği bir mektupta tüccarlara bir zarar verilirse bunun acısını çektireceğini yazmıştır. Bu mektup konusunda Halep emirince I. Hethum uyarılınca tüccarları serbest bırakmıştır. Bu yüzden Baybars Ermeni Krallığı'na karşı bir dizi askeri seferle kervanlara zarar veremeyecek kadar yıpratmayı amaçlamıştır. İlk sefer 1266 yılında yapılmıştır. Baybars, İlhanlı'nın Altın Ordu Devleti ile savaş halinde olmasından yararlanarak bir orduyu Kilikya'ya göndermiş, Ermeni ordusuyla Servand'da savaşılmıştır. Ermeni ordusu dağılırken I. Hethum'un oğlu Leon esir alınıp Kahire'ye götürülmüştür. Leon'un serbest bırakılması, Baybars'ın İlhanlı elinde esir olan bir Memluk emirinin serbest bırakılması şartı yerine getirildikten sonra sağlanmıştır. Muharebeden sonra Memluk ordusu başkent Sis olmak üzere birçok kenti yakıp yağmalamış, pek çok esir ve ganimetle 20 günlük seferi tamamlayarak Mısır'a dönmüştür. Ermeni Krallığı bu yıkımda eski gücünden çok şey kaybetmişti. Bir sonraki sefer 1273 yılında gerçekleşmiştir. Bu da yine bir yağma seferidir. Baybars Ermeni topraklarına 1275 yılında düzenlenen seferi bizzat yönetmiştir.[30]
Anadolu seferi
Sefer öncesi gelişmeler
Sultan Baybars'ın İlhanlı'ya Anadolu'da saldırma kararı, II. İzzeddin Keykavus'un tahtı bırakarak Antalya'ya çekilmesinden hemen sonradır. Sultan Baybars bir elçi heyeti göndererek 1261 sonbaharında devrik sultanı Mısır'a davet etmiş, her yardımı yapacağını bildirmişti. İzzeddin Keykavus, tekrar Anadolu Selçuklu tahtına Sultan Baybars'ın yardımıyla geçerse Diyarbakır ve çevresini Memlûklar'a bırakacağını bildirmiştir. Ayrıca kendi tuğrasının yer aldığı, sadece isim haneleri boş bırakılmış ikta fermanları gönderilmiştir. Bahrî Memlûkler döneminin ünlü tarihçisi İbn Abduzzahir ise İzzeddin Keykavus'un ülke topraklarının yarısını vadettiğini ve bunu gösteren bir haritayı da gönderdiğini yazmaktadır. Diyarbakır'ın ise Baybars tarafından İzzeddin Keykavus'un elçisine ikta edildiğini belirtmektedir.[31]
Sultan Baybars, bu haber üzerine derhal ordu hazırlamaya koyuldu. Ne var ki Konya'daki devlet ricali ve İlhanlı sarayı bu yazışmaları tespit etmiş ve gereken karşı tedbirleri almış, İlhanlı Anadolu'ya güçlü bir ordu göndermiştir. Bu durumda İzzeddin Keykavus'un ve Sultan Baybars'ın çok hızlı harekete geçmesi gerekti, fakat Memlûk ordusunun sefer için hazırlıklarını tamamlaması bu kadar hızlı olamayacaktı. Bu durumda İzzeddin Keykavus, Bizans'a iltica etmiştir. Yine de bu olaylar Anadolu Selçuklu - Memluk ilişkilerinde yeni ve son derece önemli bir dönemin başlangıcı oluyordu.[32][33][34]
II. İzzeddin Keykavus'un Bizans'a sığınmasıyla Anadolu Selçuklu - Memlûk ilişkileri kesilmiştir. Uzun bir sürenin sonunda, 1272 yılında, Anadolu Selçuklu veziri Pervâne Muineddin Süleyman ve Anadolu'daki İlhanlı valisi Samagar Noyan'ın bir girişimi olmuştur. Sultan Baybars'a bir mektup göndererek İlhanlı ile barış görüşmelerine başlamasını istediler. Sultan Baybars bu teklifi kabul etmiş göründü, İlhanlı sarayına bir heyet gönderdi. Heyet önce Anadolu'ya uğrayıp Pervâne Muineddin Süleyman'la birlikte İlhanlı sarayına gidip Abaka Han'a Sultan Baybars'ın mektubunu takdim etti. Sultan, Moğollar ancak istila ettikleri topraklardan çekildikleri takdirde dost kalacaklarını bildiriyordu. Abaka Han, Memluk elçilerini sinirlenerek geri göndermiştir. Sultan Baybars'ın Samagar Noyan'a bir ok, Abaka Han'a bir zırh göndermesinin anlamlı olduğu düşünülmektedir. Türklerde hakimiyet ifade eden oku, Baybars'ın Anadolu üzerine hakimiyet kurmayı isteğinin ifadesi olarak yorumlayan araştırmacılar vardır. Diğer taraftan Abaka Han'a gönderilen zırh açıkça meydan okumadır. Hatırlanacağı gibi II. İzzeddin Keykavus Antalya'dayken Sultan Baybars'a çok geniş iktalar vermişti. Baybars, Anadolu topraklarının en azından bir bölümü üzerinde hak sahibi olduğunu ileri sürüyordu.[34][35]
Anadolu Selçuklu'da Pervâne Muineddin Süleyman, sultanı IV. Rukneddin Kılıç Arslan'ı 1265 yılında Moğol onayı alarak zehirletmiş, yerine altı yaşından küçük şehzade III. Gıyaseddin Keyhüsrev'i tahta çıkartmıştır. Çocuk yaştaki sultana rağmen, İlhanlı sarayının talimatlarıyla Anadolu Selçuklu Devleti'ni az çok bağımsız yönetmekteydi. Lakin İlhanlı hükümdarı Abaka Han'ın Anadolu'ya Acay Noyan ve Samagar Noyan'ı ataması, Pervâne Muineddin Süleyman'ın bu hareket serbestiyetini iyiden iyiye bozmuştur. Esas olarak Abaka Han'ın kardeşi olan Acay Noyan işlerini bozmaktaydı. Önceleri noyanları rüşvetle idare etmiş, fakat rüşvet taleplerinin artması onu zor duruma düşürünce Acay Noyan'ı 1272 yılında Abaka Han'a, Memlûk sultanıyla gizlice görüştüğünü ileri sürerek şikayet etmişti. Abaka Han'ın durumu araştıracağını, düşüneceğini bildirmesi üzerine yalanının ortaya çıkacağını, bunun da kendi durumunu ciddi biçimde tehlikeye sokacağını düşünerek 1272 - 1273 yıllarında Sultan Baybars'a, Anadolu'ya bir ordu ile gelerek Moğolları atmasını isteyen mektuplar göndermiştir. Bunun üzerine Baybars, 1275 yılının şubat ayında güçlü bir orduyla Kahire'den Anadolu üzerine harekete geçmiştir. Fakat bu arada Abaka Han, Acay'ı Anadolu'dan geri çekince, Pervâne Muineddin Süleyman harekât halinde olan Sultan Baybars'a bir mektup daha göndererek koşulların bir sonraki sene kendisi için daha uygun olacağını bildirdi. Bunun üzerine Sultan Baybars orduyu Moğollarla müttefik olan Kilikya Ermeni Krallığı'na çevirip birçok yerleşim yerini yağmalamıştır.[36][37][38]
1275 yılında İlhanlı kuvvetleri, Birecik kuşatması sırasında iken, çevrede devriye gezen Moğol atlıları, Sultan Baybars'ın bir ulağını yakalamışlardır. Bu rastlantıyla Pervâne Muineddin Süleyman'ın Sultan Baybars'a yazdığı bir mektup ele geçti. Pervaneye çok güvenen Abaka Han, bu durumun üzerine durmamış görünür fakat tedbir olarak Anadolu Selçuklu idaresini pervaneden alarak Toku Noyan'a vermiştir. Durumunun son derece nazik bir hal aldığını gören Pervâne Muineddin Süleyman, Sultan Baybars'ın bir an önce Anadolu'ya gelmesini sağlamaktan başka çaresi kalmadığını düşünmeye başlamış, Baybars nezdinde yeniden girişimlerde bulunmuştur. Durumunu güçlendirmek için tüm devlet ricalinden, II. İzzeddin Keykavus'un tahta kalması, İlhanlı'ya ödenen yıllık haracın bundan böyle Memlûk sarayına ödenmesi ve Baybars'ın Anadolu'ya yapacağı sefer sırasında yardımcı olunacağı üzerine imzalı taahhütnameler almış, bunları Baybars'a göndermiştir. Ancak Baybars, kısa sürede hazırlıkları tamamlayamayacağını bildirmiştir. Pervane, aynı yıl çeşitli bahanelerle sürekli ertelediği, fakat artık son kerteye gelen olağan yıllık toplantı için İlhanlı başkentine gittiğinde Anadolu Selçuklu beylerinden Hatıroğlu Şerafeddin bazı diğer beylerle bir girişim başlatarak diğer emirleri, ikna ederek ya da tehditle harekete geçirdi. Kayseri'deki Moğolların hapsedilmesi üzerine bazı emirler karşı çıkınca bunlar öldürüldü, diğerleri de isyana katılmak zorunda kaldılar. Karamanoğulları'da harekete katılmışlardır. Bu arada Sultan Baybars'dan yardım istedi. Lakin Pervâne Muineddin Süleyman ile olan yazışmalarından Anadolu'da kurak bir yıl geçtiğini sanan Sultan Baybars, bu isteği yerine getirmeyeceğini bildirmiştir. Sultan ve kardeşinin emniyete alınması için küçük bir birlik istenince Baybars bin kişilik bir süvari birliğini yola çıkarmıştır. Bu olaylar olurken Anadolu'da emirlerin isyanı İlhanlı sarayı tarafından öğrenildi ve Pervâne Muineddin Süleyman ile birlikte otuz bin kişilik bir İlhanlı ordusu Anadolu'ya sevk edildi. Baybars'ın süvarileri bunun üzerine Kayseri'ye ulaşamadan geri çekilmek zorunda kaldılar. Moğol ordusu isyanı, kısa sürede kanlı bir biçimde bastırmıştır. Sadece yargılanarak suçlu bulunan emirler değil pek çok Türkmen de öldürülmüştür.[39][40]
Sefer
Sultan Baybars, güçlü bir Memlûk ordusunun başında 2 Mart 1277 günü Kahire'den Anadolu'ya doğru harekete geçmiştir.[41][42] Halep’den geçerken Moğol ordusunun olası bir kanat hareketini önlemek için bir kısım kuvvetini burada bırakmıştır. Nitekim Baybars, 7 Nisan'da Halep’ten ayrılırken bir komutanın emrinde çıkardığı öncü keşif kuvveti, üç bin kişilik bir Moğol birliğini yakalayıp imha etmiştir. Memluk ordusu 13 Nisan 1277 günü Ceyhan Nehri’ni geçerek Elbistan Ovası’na ulaşmıştır. Sultan Baybars’ın Anadolu’yu amaçlayan hareketini öğrenmiş olan İlhanlı ve Anadolu Selçuklu ordusunun öncü kuvvetleri de ertesi gün Elbistan Ovası’na inmiştir. Anadolu Selçuklu ordusunda tabi devletler olan, Ermeni ve Gürcü kuvvetleri de bulunmaktadır. Tatavun Noyan ve Toku Noyan komutasında olan İlhanlı ordusu 15-17 bin kişiliktir. Anadolu Selçuklu ordusuna ise Pervâne Muineddin Süleyman komuta etmektedir. Elbistan Muharebesi hemen ertesi gün, 15 Nisan 1277 günü İlhanlı - Anadolu Selçuklu ordularının ağır yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Yenilginin ardından Pervâne Muineddin Süleyman kaçmayı başarır. Muharebe sırasında oğlu, torunu, damadının kardeşi, Erzincan, Sivas, Sinop valileri, Sivas subaşısı ile bir kısım Anadolu Selçuklu devlet ricali Memlûk saflarına geçenlerdendir. Onlarla birlikte bir kısım Anadolu Selçuklu askeri dahi Memlûk tarafına geçmiş ya da silahlarını bırakarak teslim olmuştur. Bazı kaynaklarda Anadolu Selçuklu ordusunun savaşmadığı belirtilmektedir. Moğol kayıplarının ise çok ağır olduğu bildirilmektedir, Tatavun Noyan da ölenler arasındadır. Sultan Baybars seferi sona erdirip Anadolu’dan Mısır’a dönerken savaş alanına uğramıştı. Burada Elbistanlı alimlerden savaş alanında kaç Moğol ölüsü saydıklarını sordu, içlerinden biri 6.770 Moğol cesedi saydığını söylemiştir fakat muharebe alanından yakındaki tepelere çekilen Memlûk askerlerinin kendilerini izlemesi üzerine atlarından inerek dövüşen ve cesetleri orada kalan Moğol askerleri bu sayıya dahil değildir.[43][44][45][46]
İbn Bibi Elbistan Muharebesi hakkında şunları yazmıştır. “Seçkin yiğitler” olan ve muharebede “hayatlarını Cihan Padişahı uğruna feda eden” Tuku ve Tudavun noyanlar “kızgın aslanlar gibi” savaşırken Moğol askerleri de “kaplanlar gibi kükremekte” idiler. Memluk askerleri ise “hazan rüzgarına maruz kalan söğüt yaprağı'' gibidirler. Moğollar, “üstün meziyetlerine kahramanlıklarına rağmen çaresiz bir biçimde” yenilmişlerdir. Yenilgiyi açıklamak için de Memluk askerlerinin “sayılamayacak kadar çok miktarda”, buna karşın Moğolların üç binden az sayıda olduğunu ileri sürmektedir. İbn Bibi'nin bu eserini Moğol hanı için yazdığı iddiası hatırlanırsa bu ifadeler anlam kazanır.[47]
Muharebeden sonra toparlanan Memlûk ordusu Kayseri üzerine yürüyüşe geçmiştir. Yol boyunca bütün kale komutanları Sultan Baybars'a itaatlerini bildirdiler. Ordu 22 Nisan 1277 cuma günü Kayseri'ye ulaşmış, Anadolu Selçuklu ileri gelenleri ve halkın coşkun sevinçleriyle karşılanmıştır. Sultan Baybars, kendisi için özel bir çabayla hazırlanmış saraya giderek Anadolu Selçuklu tahtına oturmuştur. Aynı gün okunan hutbede adı belirtilmiş, Anadolu Selçuklu sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in adı anılmamıştır. Cuma namazından sonra Sultan Baybars’a adına kestirilmiş sikkeler takdim edilmiştir.[48]
Elbistan Muharebesi’nde sıvışan Pervâne Muineddin Süleyman, 17 Nisan günü Kayseri’ye gelerek II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile eşini, adamlarını ve 400 cariyesini ve bir kısım devlet ricalini yanına alarak kendi iktası olan Tokat kalesine sığınmıştı. Sultan Baybars’ın Anadolu Selçuklu tahtına oturmasından sonra hem zaferini, hem de tahta oturuşunu tebrik etmiştir Sultan Baybars'da Kayseri’ye gelerek “mevkiini almasını ve her türlü lütuf ve ihsana mazhar olmasını” bildirmiştir ancak davete icabet etmeyerek zaman istemiştir. Bu tutumu, Abaka Han'ı Anadolu'ya bir ordu göndermeye ikna etmek, iki ordunun kapışması sonucunu gördükten sonra davranış tarzını belirlemeye yönelik iki yüzlü bir hesap içinde olması şeklinde yorumlanmaktadır.[49][50]
Memlûk ordusu Anadolu'da kaldıkları sürece Sultan Baybars'ın emri gereği tüm ihtiyaçlarını parasını ödeyerek satın almışlar, hiçbir şeye el koymamışlardır.[51][52]
Sultan Baybars, Anadolu seferine çıkmadan önce Pervâne Muineddin Süleyman olmak üzere Anadolu Selçuklu ricalinden aldığı vaatlerin hiçbirini görememiştir. Onları Kayseri'ye daveti ise oyalama olduğunu anladığı geçiştirmelerle karşılanıyordu. Tüm Anadolu beylerini Kayseri'de birleşmeye davet etmişti ama bazı Türkmen beyleri dışında hiçbiri buna yanaşmamıştı. Üstelik askerlerin erzakı, diğer ihtiyaçları ve hayvan yemi olarak ordunun harcamaları yüksekti. Anadolu ise uzun yıllardır Moğol tahakkümü altında inlemektedir. Tarımsal üretim düşmüş, buna bağlı olarak her şeyin fiyatı, özellikle tahıl fiyatları çok yükselmişti. Bunun yanında bir de Memlûk ordusunun tüketimiyle halk daha da zor duruma düşmüştü. Anadolu'yu Moğol tahakkümünden kurtarmak için sefere çıkmıştı ama ordusunun masraflarını Memlûk hazinesinden ödüyordu. Diğer yandan Abaka Han'ın çok geçmeden büyük bir orduyla Anadolu'ya geleceğini hesaplıyordu. Anadolu Selçuklu askerlerine ve emirlerine güvenemezdi, Moğol karşısında yılgındılar. Güçlü bir Moğol ordusuna karşı, üstelik iaşe sorunları varken ve kendi merkezinden çok uzakta, tek başına karşı koymayı göze almak büyük tedbirsizlik olurdu. Sultan Baybars bu şartlar altında Mısır'a dönmeye karar vermiştir. Ordusuyla birlikte 25 Nisan 1277 günü, Kayseri'ye gelişinin üçüncü günü, Sivas yönünde harekete geçti. Yolda kendisine Pervâne Muineddin Süleyman ve Gıyaseddin Keyhüsrev'in bir elçisi geldi ve Anadolu'dan ayrılmamasının rica edildiğini bildirdi.[53][54]
Sultan Baybars,
”… Tatarların istilasından beri onlar meşum (uğursuz, kötü) insanlar olmuşlardır… Bundan sonra ne yardımlaşma ne de bu konuda konuşma olacaktır… Anadolu halkının kanını dökmedik ve malını da yağmalamadık… Tatarlara vermeyi arzu ettiğiniz mallarınıza dokunmak şerefsizliğini göstermedik… ”
cevabını vermiştir.[55]
Anadolu Selçuklu ümerası ve alimlerinden bazıları aileleriyle birlikte kendi istekleriyle Sultan Baybars'la gelmek istediler. Sultan, Pervâne Muineddin Süleyman'ın oğlu, torunu ve anası, bazı önemli ve zengin emirleri kendi iradeleri dışında yanında götürmüştür. Birkaç Moğol da onunla gelmek istemiştir.[56]
Sultan Baybars'ın Anadolu Seferi'nde, Anadolu Selçuklu'yu Moğol tahakkümünden kurtarmaktan çok daha önemli stratejik amaçları olduğu ileri sürülür. Anadolu'daki Moğol istilasıyla, Mısır'ın Kıpçak sahası ile ticari bağlantısı kesilmişti. Sultan Baybars, Memluk ordusunun sürekli yenilenmesi gerektiğini, bunun için Kıpçak sahasından düzenli olarak köle akışının sağlanması gereğini çok iyi biliyordu. Baybars bu ticareti deniz yolundan sürdürmek için Altın Ordu Devleti’ne bir temsil heyeti göndermiştir. Fakat bu heyet İlhanlılarla ilişkilerinin bozulmasını hiç istemeyen Bizans imparatoru VIII. Mihail tarafından tutuklanmıştı. Baybars, Moğolları Anadolu’dan atarak kara ulaşımını yeniden açmayı düşünmüştür.[57]
Dönüşü Şam’a olmuştur. Şam’a ulaşması 10 Haziran 1277[58] ya da 6 Haziran günüdür, Şam’a dönüşünde hastalanmış, on dört gün sonra, 20 Haziran 1277 tarihinde ölmüştür.[6]
Halifeliğin Mısır himayesine alınması
Baybars’ın tahta geçtikten hemen sonra bir çaresini bulmak zorunda olduğu sorun, Memluk Devleti’nin meşruiyetidir. İslam devletleri için meşruiyet, halife tarafından tanınmış olmaktır. Bu ise halifenin yeni sultana bir menşur göndermesini gerektirir. Lakin bir köle devleti olduğu için Memluk Sultanlığı’nın böyle bir menşur alması hiç kolay bir iş değildir. Üstüne üstlük Şecerüddür’ün, bir kadının tahta geçmesi halifelikle ilişkileri daha da olumsuz etkilemiş, Sultanlık ağır bir tenkit almıştır. Şecerüddür ile evlenen Aybeg bu konuda girişimde bulunmuştur ama bu kez de İlhanlı saldırısıyla halifelik ortadan kalkmıştı. Baybars, halifeliği yeniden tesis etmek için, Bağdat’taki İlhanlı yıkımından kurtulmayı başarmış ve Abbasi hanedanı mensubu I. Hakim (Ebu‟l-Kasım Ahmed)’i Kahire’ye davet etmiş, 1261 haziranında halife ilan edilmiştir. Yeni halife Baybars’a kılıç kuşatarak meşruiyet için ihtiyacı olan saltanat menşuru sağlamış, ona bütün İslam beldelerinin ve fethedilecek yerlerin idaresini vermiştir. Baybars, hutbelerde halifenin adının okunmasını ve basılacak sikkelere onun adının yazılmasını emretmiştir.[59] Tüm Müslüman ülkeler halkına, “kâfir” Moğolların yıktığı halifeliği kendisinin yeniden kurduğunu ilan ederken bu mesajını Altın Ordu hükümdarı Berke Han'a da göndermiştir.[60] Sultan Baybars, halifeliği himaye etmiş olmasına karşın devlet işlerine karışmasına fırsat vermemiştir, Memlûk Sultanlığı'nın tüm tarihi boyunca sultanlar, Baybars'ın bu politikasını sürdüreceklerdir, halifelik sadece dini bir lider olarak varlığını sürdürmüştür.[59]
İmar çalışmaları ve önemi
Sultan Baybars son derece başarılı bir hükümdar olmuştur. Dönemi, Memlûk tarihinde yeni bir dönem olarak görülmektedir. Baybars, bir bakıma Memlûk Devleti'nin gerçek kurucusudur. Memlûk Sultanlığı'nın Baybars tarafından şekillendirilen sınırları, devletin tüm tarihi boyunca hemen hemen hiç değişmeden kalmıştır. Devletin kuruluşunun ilk on yılında beş sultanın hükümran olduğu göz önüne alındığında ülkenin siyasi olarak ne denli çalkantıda olduğu dikkati çekmiştir. Oysa Baybars'ın hükümdarlık süresi 17 yıl olmuştur. Memlûklar'ın en uzun süre yönetimde kalan ikinci sultanıdır. Bu, ne denli yetenekli bir hükümdar olduğunu gösterdiği gibi ülkede her alanda sağladığı istikrarı da işaret eder.[18][61]
Ayn Calut Muharebesi'nden sonra yeni bir Moğol saldırısı olasılığına karşı ülkenin en önemli iki şehri olan Kahire ve Şam arasında atlı ulak sistemi kurmuş ve bu sistem için yollar, köprüler, at değiştirmek için menzil istasyonları kurmuştur. Böylelikle haberleşmenin ve ulaşımın çok yavaş olduğu bir dönemde Kahire ile Şam arasındaki bir mesajın dört günde gitmesini sağlamıştır. Diğer ulaştırma projeleri olarak ülkesindeki köprüleri, su ulaşım kanalları ve limanları yeniletmiş ya da yeniden inşa ettirmiştir. Haçlılara karşı bir güç ve komuta birliği sağlamak için Suriye'yle Mısır'ı birleştirmiş, Suriye'de Moğollar tarafından tahrip edilmiş kale ve şehir surlarını onartmıştır. Ülkesinin tarımını geliştirmek amacıyla eski sulama yollarını tamir ettirip, yeni sulama kanalları açtırmıştır.[5][62][63] Kahire'de ismini taşıyan Baybars Camii'yi yaptırmıştır. Şam'da bulunan türbesi ve yanındaki Zekeriya Medresesi onun adına yapılan ünlü mimari eserlerdendir. Zekeriya Medresesi'ne bağlı olan Zekeriya Kütüphanesi günümüze kadar gelen çok sayıda önemli bilimsel yazma eserlerini içinde bulundurmaktadır.
Esas çabası Moğol ve Haçlı varlığını bölgeden atmaktı. Bu yönde, Moğollara karşı Altın Ordu Devleti, Haçlılara karşı da Bizans İmparatorluğu'yla anlaşmıştır. Öte yandan İslam dünyasının desteği için Moğol hanı Hülâgû Han'nın 1258 yılında Bağdat'ı almasından hemen sonra son Abbasi Halifesi'ni öldürmesiyle yaşanan boşluğu, aynı soydan birini Kahire'de halife yaparak sağlamıştır. İlhanlılar'ın Bağdat katliamından sağ kurtulmayı başaranlar Kahire'ye sığınmışlardı.[18]
Sultan Baybars, Kahire'de ve ülkesinde İslam bilginlerine ve bilim adamlarına büyük destek sağlamıştır. Örneğin tıp araştırmalarıyla ünlü Arap tıp doktoru İbni Nefîs'in patronu idi.[64]
İsmi İslam dünyasında, özellikle Mısır ve Suriye'de ölümünden sonra bir kahraman olarak anılmaktadır. Katkılarını ve savaşlarını anlatan Sirat al-Zahir Baibars (El-Zahir Baibars'ın hayatı) adlı hatıra eseri Arap edebiyatında popüler bir eser olarak önemini korumaktadır.
Kaynakça
- ^ "İslam Ansiklopedisi, Sultan Baybars I maddesi". 6 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2019.
- ^ a b Doğu’da Haçlı Hakimiyetinin Sonu
- ^ a b c Işın Demirkent, Haçlılar 18 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ^ Gülay Çalık, sh.: 9
- ^ a b "Encycpaedia Britannica – "Baybars I"". 28 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Nisan 2019.
- ^ a b c d e Kazım Yaşar Kopraman
- ^ Gülay Çalık, sh.: 11, 12
- ^ Gülay Çalık, sh.: 12
- ^ Gülay Çalık, sh.: 12, 13
- ^ M. C. Şehabeddin Tekindağ, Memluk Sultanlığı Tarihine Toplu Bir Bakış 19 Mart 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. sh.: 8
- ^ Gülay Çalık, sh.: 17
- ^ ”en-Nücûmü'z-Zâhire fî Mülûki Mısr ve'l-Kâhire” sh.: 102 - 273
- ^ Gülay Çalık, sh.: 20, 21
- ^ Gülay Çalık, sh.: 22, 23
- ^ Gülay Çalık, sh.: 23
- ^ "Encyclopaedia Britannica - Battle of Ain Jalut". 18 Kasım 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2019.
- ^ Gülay Çalık, sh.: 24, 25
- ^ a b c d “el-Melik ez-Zâhir Rükneddîn Baybars el-Bundukdârî (1260-1277)” 12 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. sh.: 15
- ^ Gülay Çalık, sh.: 26
- ^ Gülay Çalık, sh.: 30 - 33
- ^ Gülay Çalık, sh.: 28
- ^ Mehmet Suta Bal, sh.: 300
- ^ Gülay Çalık, sh.: 55
- ^ Alican Kirişoğlu, sh.: 25
- ^ R. Stephen Humpreys, sh.: 375, 376
- ^ R. Stephen Humpreys sh.: 370, 371
- ^ Kemal Göde, sh.: 85
- ^ Gülay Çalık, sh.: 47
- ^ Alican Kirişçioğlu, sh.: 42, 43
- ^ Gülay Çalık, sh.: 51 - 53
- ^ Mehmet Suat Bal, Türkiye Selçukluları, Mısır Memlükleri ve Altın Ordu Devleti’nin İlhanlılara Karşı Kurduğu İttifak 20 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. sh.: 299, 300
- ^ Süleyman Özbek, sh.: 45, 46
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 344
- ^ a b Erkan Göksu, “Ok ve Yayın Türk Devlet Geleneğinde ve Hakimiyet Anlayışındaki Yeri” 18 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ^ Süleyman Özbek, sh.: 47, 48
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 345
- ^ İslam Tarihi ve Medeniyeti
- ^ Süleyman Özbek, sh.: 49, 50
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 345, 346
- ^ Süleyman Özbek, sh.: 50 - 53
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 346
- ^ Süleyman Özbek, sh.: 53
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 348 355
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 348, 349
- ^ Kemal Göde, sh.: 91, 92
- ^ Süleyman Özbek, sh.: 55
- ^ Abdullah Kaya, sh.: 327, 328
- ^ Kemal Göde, sh.: 93
- ^ Kemal Göde, sh.: 92 - 94
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 351
- ^ Kemal Göde, sh.: 94
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 352
- ^ Kemal Göde, sh.: 95
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 352, 353
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 353
- ^ İbrahim Güneş, sh.: 354
- ^ Süleyman Özbek, sh.: 49
- ^ Kemal Göde, sh.: 97
- ^ a b Gülay Çalık, sh.: 35 - 37
- ^ Denise Aigle, Legitimizing A Low-Born, Regicide Monarch; The Case Of The Mamluk Sultan Baybars And The Ilkhans In The Thirteenth Century
- ^ R. Stephen Humpreys, sh.: 374
- ^ "Looklex Encyclopaedia". 3 Aralık 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Nisan 2019.
- ^ "Sultan Baybars". 6 Nisan 2004 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2004.
- ^ Albert Z. Iskandar, "Ibn al-Nafis", kaynak Helaine Selin (1997), Encyclopaedia of the History of Science, Technology, and Medicine in Non-Western Cultures, Kluwer Academic Publishers, ISBN 0-7923-4066-3. (İngilizce)
Dış Bağlantılar
- Abdullah Kaya, Kösedağ Savaşı’nı Yeniden Değerlendirmek: İlhanlı Dönemi Tarih Yazıcılığı Bağlamında Bir Savaşın Anatomisi14 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Alican Kirişoğlu, İlhanlı – Avrupa İlişkileri 18 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- İbrahim Güneş, BAYBARSIN_1277_YILINDAK%C4%B0_ANADOLU_SEFER%C4%B0 Memluk Sultanı I. Sultan Baybars’ın 1277 Yılındaki Anadolu Seferi
- Gülay Çalık, Sultan Baybars ve Haçlılarla Mücadelesi
- Fatih Yahya Ayaz, “Türk Memlükler Döneminde Mısır Halının Siyasi Olaylara Karşı Tutumu
- Kazım Yaşar Kopraman, Baybars I İslam Ansiklopedisi 6 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Kemal Göde, Mısır Türk Sultanı Sultan Baybars’ın Anadolu Seferi ve Kayseri’ye Gelişi
- M. C. Şehabettin Tekindağ, “Memluk Sultanlığı Tarihine Toplu Bir Bakış
- R. Stephen Humpreys, XIII. Yüzyılda Eyyubiler, Memluklar ve Latin Doğu 18 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Süleyman Özbek, Türkiye Selçukluları-Memluk Münasebetleri (1250-1277) 15 Mayıs 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Ankara Üniversitesi, açık ders malzemesi “el-Melik ez-Zâhir Rükneddîn Baybars el-Bundukdârî (1260-1277)” 12 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Resmî unvanlar | ||
---|---|---|
Önce gelen: Kutuz | Mısır Memlûk Sultanı 1260 – 1277 | Sonra gelen: Berke Han (Barakah) |