İçeriğe atla

Işıkçılık

Işıkçılık / Işık Alevîliği son dönemlerde Alevîler arasında yaygınlaşan[], Alevî inanç ve tarihini alternatif bir şekilde algılayan bir hareketi imâ etmek amacıyla kullanılan bir terimdir.

Erdoğan Çınar

Her ne kadar 1990'lı yılların başlangıcından beri Alevîler arasında alternatif görüşler varolduysa (örneğin Nejat Birdoğan), ciddi ve etkili bir biçimde görüşler 2004 yılında ortaya çıktı. Bu farklı görüş ve yorumlar Erdoğan Çınar'ın Aleviliğin Gizli Tarihi isimli kitabının 2004 yılında yayınlanmasıyla kurumsallaştırılmıştır.

Luvilik-Aluvilik nazâriyesi

  1. Alevîler'in kökeni, Hititler'den önce Anadolu'da yaşamış olan Luviler'e dayanır.
  2. Bizans dönemindeki Pavlikenler aslında Hristiyan değil, Alevî'dirler.
  3. Pavlikenler altı dede ocağı kurmuştur.
  4. Pîr Sultan olarak bilinen kişi aslında bir Pavliken önder olan Pir Silvanus'tur.
  5. Pîr Sultan Abdal’ın da başına gelen olaylar aslında Silvanus’un yaşadıklarından başka bir şey değildir.

Alevilik etimolojisi

Işık-Alevî hareketi "Alevî" teriminin eski bir Anadolu uygarlığı olan Luvilerden geldiğini ve Luvi sözcüğünün Hitit dilinde "Işık İnsanları" anlamına geldiğini öne sürmektedir.[1][2] Buna karşın, geleneksel Alevîlik'te Alevî terimi, Arapça "Ali'ye bağlı" anlamına gelen sözcükten geldiği kabul edilir. Ama "Al[3]" kelimesi ibranicede Tanrı demektir ve Tanrıdan gelen anlamında da kullanılabilir. (Arapçaعَلَوِي‎). Bazı Osmanlı kaynaklarinda belirli bölgelerde yaşayan bir kısım Alevîler için "Işık Taifesi" denmesi, Işık-Alevîlerine göre, Luvilerin ve Alevîlerin arasındaki bağın ispatıdır.

İnanç

Işıkçılar kendilerini ezoterikçi olarak görürler ve Alevîliğin de ezoterizmin ta kendisi olduğunu savunurlar. Böylece kendilerini tarihteki bütün ezoterik inançlarla özdeşleştirirler (örneğin Hristiyan ezoterizmi, İslâm ezoterizmi (Bâtınîlik), Musevi ezoterizmi (Kabbala) ve Pagan ezoterizmi gibi kimliklerle).

Işık Alevîleri, Alevîliğin Dünya'nın en eski dini olduğunu ve bu dinin zamanla birçok kılıfa bürünmeye mecbur kaldığını savunurlar. Dünya'nın bu "ilk ve orijinal" dininin, diğer din ve inançlara asıl kaynak olduğunu öne sürerler:

Alevîliğin, on binlerce yıllık geçmişten gelen, bütün inanışları etkilemiş, semavî dinlere başlangıç oluşturmuş asıl kaynak, "Serçeşme", olduğunu bütün gerçekliğiyle ortaya çıkartıyor.[4]

Işık hareketi, Alevîlerin dini törenlerinin Hititler ve hatta Sümerler tarafından bile yapıldığını iddia eder. Işıkcılara göre, Orta Çağ'daki Paulusçuluk ve Bogomilizm gibi Hristiyan mezhepleri de aslında Alevî idi. Bu görüşe dair iyi bir örneği, Sean Martin'in The Cathars: The Most Successful Heresy of the Middle Ages[5] isimli kitabının Türkçeye çevirilmesinde görüyoruz. Kitabın orijinalı "Alevî" sözcüğünü içermediği halde çeviren kişi, kitabın başlığını Ortaçağ'da Avrupa'da Alevî Hareketi - Katharlar olarak çevirmistir.[6]

İlk başta Alevî tarihinin 3.000 yıllık olduğunu savunan Işık hareketi, bu rakamı 12.000 yıla yükseltmiştir. Bunu Ocak 2009'da Berlin şehrinde bir konferansta beyan etmişlerdir.[7]

Işıkçılık nazariyesince savunulan fikir ve görüşler

Geleneksel Alevîlik ile kıyaslandığı zaman Işık hareketinin en çarpıcı farklılıkları, hareketin tarih algılayışında görülmektedir. Işıkçıların itikadlarına göre:

  • Işıkçılar, Alevîler'in yaşamlarını devam ettirebilmek için tarihte defalarca gerçek kimliklerini gizlemek zorunda kaldıklarını öne sürmektedirler. Işıkçı-Çınarcılık inancına göre, Pavliken ve Bogomil gibi heretik Hristiyan mezheplerinin de aslında Bizans baskısından kurtulabilmek için kendilerini Hristiyan göstermeye uğraşan en eski Alevîler'den oldukları varsayımı temel inanç akidesini oluşturmaktadır.
  • Işık-Alevi düşüncesi, çoğu heterodoks grupların da baskının birer ürünü olarak ortaya çıktıklarını savunmaktadır. Aynı şekilde günümüz Anadolu Aleviler'in tümünün de Osmanlı baskısından kurtulabilmek için İslami bir kılıfa bürünmeye mecbur kalan takiyyeci gruplar olduklarını iddia etmektedir.
  • Böylece, Ehl-i Hak ve Yezîdîlik gibi kökleri Yezdânizm'den beslenen ve İslâmiyet ile Sufilik'ten başka hiçbir ortak tarafı bulunmayan farklı gayri-İslâmî dini grupların içerisine, İslâm Şiiliğinin İmamiye-i İsnaaşeriye mezhebinden etkilenmiş olan Bektâşî Tarikâtı ile Ghulat-i Şîʿa'dan olan Nusayrî inancı gibi itikatları da dahil etmek suretiyle, bunların tümünün aslında İslâmiyet ile hiçbir alâkası bulunmayan, kendini gizlemek zorunda kalmış olan dini inanışlar olduğunu iddia ederler.[8]
  • Yezidi-Yaresani itikatları için geçerli olduğu düşünülen yukarıdaki bu olguyu İslâmiyet'in İsmâilîyye, Nusayrîlik ve Bektâşî Tarikâtı için de geçerli olduğunu iddia ederler ve bu duruma, kökeni çoğunluk tarafından İslami olarak kabul edilse de, hem Alevilik kelimesini hem de inancına ait bazı karakteristikleri kanıt gösterirler.[9]
  • Yeni bir "Alevi itikat tanımlaması" oluşturmak amacıyla, Alevîlik ile İslamiyet arasındaki bağlantıyı tamamıyla reddederek, kökenini Hititler ile Luviler'e dayandırdıkları "Alisiz-Alevîlik" [10] olarak da tanımlanabilecek yeni bir itikat üretmeye çalışıyorlar.
  • Bu kuramın en ileri mertebedeki savunucuları ise "Alevi" kelimesi ile "Ali" arasında hiçbir bağın geçmişte de mevcut olmadığını, aslında "Alevi" kelimesinin kökeninin "Luvice" içinde saklı olduğu ve Luviler'e delalet ettiği iddiasını savunuyorlar.[11]

Eleştiriler

Işıkçı-gelenekçi ayrışması Alevi camiasında derin bir fikir ayrılığına yol açmıştır. Alevîler son yüzyıllarda ilk kez inanç bakımından bu kadar ciddi bir ayrışmaya tanık olmuşlardır.

Bazı geleneksel Aleviler, Işıkçı hareketine şiddetli bir biçimde karşı çıkmıştır. Onlar, Işık Alevilerini yeni bir din icat etmekle[12][13] ve bazen Alevi birliğini bozmaya çalışan ajanlar olmakla bile suçlamışlardır. Işıkçılar aşırı politik olmakla ve Aleviler tarafından çok okunan Buyruk gibi önemli Alevi kaynaklarından vazgeçmekle de eleştirilmiştir.

Ünlü Alevi tarihçisi Hamza Aksüt de Erdoğan Çınar'ın eserlerini birkaç makalede onu bilerek çarpıtmakla ve komplocu olmakla eleştirmiştir.[14] Aksüt'ün ilk resmî cevabı[15] Çınar'dan uyarı: 'Her flörtün sonu evlilikle bitmez[16] isimli röportaja yönelik gelmiştir. Diğer bir araştırmacı Ünsal Öztürk de Erdoğan Çınar'ı eleştirmiştir.[17] 2010 yılında Hamza Aksüt, Hasan Harmancı ve Ünsal Öztürk'le beraber Alevi Tarih Yazımında Skandal - Erdoğan Çınar Örneği isimli kitabı çıkarmıştır. Bu kitap Erdoğan Çınar'ın öne sürdüğü iddiaları[18] ele alan bir incelemedir.

Bazı gelenekçiler tepki olarak Hasan Kılavuz gibi Işıkçı düşünceyi benimsemiş dedelerin yol düşkünü ilan edilmesini bile talep etmiştir.[19]

Son zamanlarda birçok yeni blog ve websitesi (örnegin aleviyolu.org), Işıkçı hareketine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bunların bazıları rakip kurum olarak görülen Cem Vakfı tarafından kurulmuştur.

Işık-Alevî kurumları

Işık hareketi önemli ve güçlü Alevi kurumları arasında çok etkili olmayı başarmıştır. Örneğin Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), 2006 yılında geleneksel Alevilik anlayışını Işık-Alevi düşüncesine uygun bir anlayışla değiştirmiştir.[20]

Bugün AABK'ya ait YOL TV isimli bir televizyon kanalı da bulunmaktadır. Son zamanlarda Türkiye'de bulunan bazi Alevi kurumları da Alevilik anlayışlarını değiştirmiştir.

Işıkçı dedeler

Her ne kadar çoğu dedeler hâlâ geleneksel Alevilik anlayışını benimsiyorsa da bazıları zamanla Işıkçı hareketinin Alevilik anlayışını kabul etmiştir. Gayri geleneksel görüşlere sahip olduklarını bildiren ilk dedeler arasında 1995 yılında Alevilik Bir Sır Değildir isimli kitabı yayınlanan Ali Haydar Cilasun ve 2003 yılında Hasan Kılavuz yer almaktadır. Hasan Kılavuz, bugün Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu'nda ve buna bağlı televizyon kanalı YOL TV'de önemli bir kişiliktir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ birgun.net. "ALEVİLER ALEVİLİĞİ TARTIŞIYOR 1: 'ALEVİ ADI HZ. ALİ'DEN GELMEZ'". 20 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  2. ^ birgun.net. "ALEVİLER ALEVİLİĞİ TARTIŞIYOR 2: ALEVİLER MÜSLÜMAN DEĞİL Mİ? BÖLÜM 2". 20 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  3. ^ "Francois Lenormant, "Chaldean magic and its origin and development". 10 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2016. 
  4. ^ idefix.com. "Erdoğan Çınar: Aleviliğin Gizli Tarihi, Chivi Yazıları, 2004". 5 Mart 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  5. ^ amazon.com. "Sean Martin: The Cathars: The Most Successful Heresy of the Middle Ages, Pocket Essentials, 2005". Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  6. ^ idefix.com. "Sean Martin: Ortaçağ'da Avrupa'da Alevi Hareketi - Katharlar, Kalkedon Yayıncılık, 2009". 10 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  7. ^ renkhaber.com. "Konferans: Alevilerin 12 Bin Yıllık Tarihi". 1 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  8. ^ Izady, Mehrdad R. (1992), The Kurds : a concise handbook, Washington & London: Taylor & Francis, ss. 170 passim, ISBN 0-8448-1727-9 
  9. ^ Xemgin, E. (2012), Mazda İnancı ve Alevîlik, Berfin Yayıncılık.
  10. ^ Bulut, Faik. (2011), Ali’siz Alevîlik, Berfin Yayıncılık.
  11. ^ Not: 22 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Günümüzde bazı Alevîler inançlarının sadece insanîyet ve sevgi temelli bir felsefe olduğunu ve doğrudan bir din ile alâkası bulunmadığını ifade etmektedirler.
  12. ^ alevierenler.blogcu.com. "Yol tv'de Hasan Kılavuz Skandalı!". 18 Aralık 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  13. ^ aleviyolu.org. "Yol tv ve "Gönül Yolu" isimli program düzenleyicilerini kınıyoruz!". Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. []
  14. ^ alevihaberajansi.com. "Hamza Aksüt: Erdoğan Çınar Skandalı". 7 Ocak 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  15. ^ renkhaber.com. "Hamza Aksüt: ERDOĞAN ÇINAR'IN İPİYLE KUYUYA İNENLERE". 1 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  16. ^ renkhaber.com. "Çınar'dan uyarı: 'Her flörtün sonu evlilikle bitmez'". 15 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  17. ^ renkhaber.com. "Ünsal Öztürk: Yazın hayatının tanımadığı bir facia: Erdoğan Çınar". 15 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  18. ^ idefix.com. "H. Harmancı, Ü. Öztürk & H. Aksüt: Alevi Tarih Yazımında Skandal, Yurt Kitap Yayın, 2010". 2 Mart 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  19. ^ aleviyolu.net. "Hasan Kılavuz derhal düşkün edilmelidir!". 26 Ocak 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 
  20. ^ aleviyolu.net. "AABF ve AABK yeni program değişikliği ile Aleviliği kuşa çevirmeye devam ediyor!". 26 Ocak 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2010. 

Bibliyografya

Işık Aleviliğinin temel kaynakları Erdoğan Çınar'ın yazmış olduğu eserlerden oluşmaktadır:

  • Aleviliğin Gizli Tarihi / Demirin Üstünde Karınca İzi (2004)
  • Aleviliğin Kayıp Bin Yılı (325-1325) Yolcu Ateşte Yanmak İle Yol Yanmaz (2006)
  • Kayıp Bir Alevi Efsanesi (2007)
  • Aleviliğin Kökleri & Abdal Musa'nın Sırrı (2008)
  • Bahçe Bizim Gül Bizdedir / Eski Çağ'dan Cumhuriyet'e Alevilik (2009)

Erdoğan Çınar başka yazarlardan da destek görmüştür:

  • Haşim Kutlu: Kızılbaş Alevilikte Yol Erkân Meydan, Yurt Kitap Yayın, 2007

İlgili Araştırma Makaleleri

Alevilik, Ali ve On İki İmam'ın öğretilerini öğretmiş olduğu varsayılan Hacı Bektaş-ı Veli'nin mistik Alevi İslami öğretilerini takip eden yerel bir İslami gelenektir. Alevi öğretileri dede adı verilen din adamları tarafından aktarılır. İslam'ın altı iman esası kabul edilir, ancak yorumlamada diğer mezheplerle farklılıklar bulundurur. Alevi öğretileri, yerel bir Türk dünya görüşüyle harmanlandı ve İslam'ın heterodoks bir yorumuna yol açtı. Geçmişin aksine günümüz Alevilerinin bir kısmı kendini Müslüman olarak tanımlandırmamaktadır. Hak-Muhammed-Ali teslis inancına bağlıdırlar.

Tarikat veya tarik kelimesi "yol" tarikat "yollar" anlamına gelir, "Allah'a ulaştıran yol" mânâsında kullanılmaktadır. Tarikatlar Selçuklu ve Osmanlı'ya özgü düşünce ve inanç hareketleri olarak değerlendirilmektedir. Birçok tarikatın menşei Hicri 5./Miladi 11. asırda Abdülkâdir Geylânî'nin yolundan gidenler tarafından oluşturulan Kadiri Tarikatıdır. Ebû Sâlih Muhyiddîn Abdülkâdir Geylânî, neseben hem Hasanî ve hem de Hüseynîdir. Abdulkadir Geylânî'nin soyundan gelen evlat ve torunları da yaşadıkları muhitlerde “şerîf”, “şurefâ”, “seyyid” olarak anılmışlardır.

<span class="mw-page-title-main">Arap Alevileri</span> Dini ve etnik topluluk

Aleviler, Arap Alevileri veya Nusayriler, çoğunlukla Levant bölgesinda yaşayan, dini ve etnik bir topluluktur. Şiiliğin erken dönemlerinde ortaya çıkan bir Galiyye kolu olduğu düşünülmektedir. On iki imamcı mezhebin ilk imamı olarak saygı duyulan Ali bin Ebu Talib, Alevi inancının bazı yorumlarında ilahi bir varlık olarak görülmektedir. Grubun 9. yüzyılda İbn Nusayr tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle Alevilere "Nusayri" de denilmektedir, ancak bu ifade günümüzde topluluğa mensup kişilerce tercih edilmemektedir.

Düzgün Baba, Dersimli Alevilerin mitolojik karakterlerinden biridir. Ayrıca Nazımiye'de Kıl köyü yakınında aynı isimle anılan bir dağı simgelemektedir. İnanışa göre o yöre halkınca Kemerê Duzgıni, Bımbarek (Mübarek) ya da Kemerê Bımbareki olarak adlandırılan bu dağın zirvesinde kaybolmuştur. O Kureşan topluluğunun mitolojik atası olan Seyyid Kureş/Kuresin oğlu varsayılır. Söylencede ise Duzgı/Dızgun değil de, Haydar ya da Şah Haydar olarak geçer. Bununla birlikte ona neden 'Düzgün' denildiğine ilişkin bir rivayet de vardır. Bazı araştırmacılar yöre söylenceleri üzerinde fazlasıyla oynanmış olduğundan hareketle, Şah Haydar'ın onun asıl adı olduğu şeklindeki unsuru kuşkulu bulmuşlardır. Bu görüşe göre, Haydar Duzgı/Dızgun'un sadece lakaplarından biridir. Kategorik bir tasnif yapılacak olursa, Duzgı/Dızgun 'hayali veliler'den sayılabilir. Çünkü bu tür velilerin, çoğunlukla ya anlamı bilinmeyen ya da garip bir anlamı olan adları vardır ve onlar pek çok kez bir dağı simgelerler. Buğday Dede (Tire), Kum Baba (Şile), Çitlenbik Dede (Kemalpaşa) ve Çınar Dede gibi.

İtikâdî mezhepler veya Akide mezhepleri ya da İnanç mezhepleri, İnançla ilgili konular İslam'da başlangıçta bir fıkıh dalı kabul edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları Fıkıh, amelî meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Müslümanlar, İslâm Peygamberi Muhammed döneminde akıllarındaki soruları hemen ona sorabiliyorlardı. Ancak peygamberin ölümünden sonra sorularına cevap bulamayınca zamanın büyük İslam alimleri Kur'an'ı akıl ile yorumlamaya koyuldular. Böylelikle de i'tikadi mezhepler oluşmuş oldu. Bu mezhepler farklı coğrafyalara yayıldı ve oralarda benimsendi.

Gülbank, gülbenk, gulvang, gulbang ya da gulweng Farsça gül + ses anlamına gelen bang'tan "gül sesi" anlamındadır. Abdülbaki Gölpınarlı ayrıca bülbül sesi biçiminde Türkçeleştirilmiştir. Terim olarak ise Mevlevilik, Bektaşilik, Halvetilik, Kadirilik, Rufailik gibi tarikatlarda hep bir ağızdan yüksek sesle söylenen alkış, dua içerikli sözlü edebiyat ürünü anlamı taşır. En eski örnekleri Mir’âtü’l-Mekâsıd fî Def’i’l-Mefâsid'de kayıtlıdır.

Galibîlik, Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu tarafından kurulmuş tarikattır. Kuşçuoğlu, 1993 yılında Kâdirî ve Rufaî tarikatlarının birleşiminden yeni bir kol olarak ayrı bir tarikat verildiğini ilân etti ve hâli hazırda var olan 12 tarike ek olarak kendi ismiyle anılan Gâlibîlik tarikatını 13. tarik olarak tanıttı.

<span class="mw-page-title-main">Şeyh Hasan, Baskil</span> Elazığ ilinin Baskil ilçesine bağlı köy

Şeyh Hasan, Elazığ ilinin Baskil ilçesine bağlı bir köydür. Köyde Aleviliğe mensup Türkmenler yaşamaktadır.

Yediler, kendilerine özel görevler verilmiş peygamberler; İbrahim, Halil, Musa, Harun, İdris, Yusuf ve İsa.

Yedi Ulu Ozan, Alevîlik'te söyledikleri deyişler ile Alevi inancını halka anlatan ve yaşadıkları dönemden bugüne Zakirler ve sözlü edebiyat ile mesajlar ulaştıran, biri hükümdar diğerleri halktan olan, birçoğunun Ehl-i Beyt soyundan geldiğine inanılan şair ve ozanlara denir. Alevi-Bektaşi çevrelerince Yedi Ulu Ozan olarak kabul edilen şairler genellikle 15. ile 17. yüzyıllar arasında yaşamıştır. Bu şairlerin arasında Seyyid Nesîmî, Hatâî, Fuzûlî, Yemînî, Pîr Sultan Abdal, Virânî ve Kul Himmet bulunmaktadır. Bu şairlerin eserleri ve şiirleri, Alevi-Bektaşi geleneğinin önemli bir parçası olarak kabul edilmiş ve geniş bir hayran kitlesi tarafından değer görmüştür. Alevi-Bektaşi geleneğine yön veren bu ozanlar, farklı dönemlerde yaşamalarına rağmen benzer üsluplar kullanmışlar ve dikkat çektikleri konu ve içeriklerde benzerlikler göstermişlerdir. Eserlerinin temelinde Alevilik öğretisinin bulunması, hem kendi dönemlerinde hem de sonraki nesillerde büyük etkiler yaratmalarına ve Alevi-Bektaşi geleneğine önemli katkılarda bulunmalarına neden olmuştur. Bu nedenle, bu ozanlar genellikle "Yedi Ulu Ozan" olarak nitelendirilmişlerdir. Bu ozanların ulu olarak nitelendirilmesinin başlıca nedenleri, yaşam felsefeleri, eserlerindeki konu birliği, Ali ve On İki İmam sevgileridir. Dolayısıyla, bu ozanlar sadece kendi dönemlerinde değil, aynı zamanda Alevi-Bektaşi inancının devamlılığını gösteren kanaat önderleri olarak da kabul edilmişlerdir. Yedi Ulu Ozan'dan üç isim, Nesîmî, Fuzûlî ve Hatâî, hem Türkiye'de hem de Azerbaycan'da büyük şairler olarak önemli bir yere sahiptirler.

İmâmet ya da İmâmîlik İslam'ın bir kolu olan Şiiliğin temel ilkelerinden birisidir. Sünnilik imâmeti imanın esaslarından biri olarak saymaz.

<span class="mw-page-title-main">İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)</span>

Onikicilik / On ikiciler İlâhiyatı ya da On İki İmamcılık; Şiîliğin "İsnâaşeriyye" meşrebi içerisinde mevcûd olan On İki İmamcı tüm tarikat ve mezheplerin ortak itikadını tanımlamak maksadıyla kullanılan bir fıkıh deyimi olup, Ca'feriyye, Alevîlik, Bektaşîlik ile Arap Aleviliği'ni de kapsamı altına almaktadır. Şiîliğin "İsnâaşerîyye" ya da "On ikiciler" şubesine göre "On İki İmam", Muhammed bin Abdullah'ın ruhani ve siyâsi takipçileri olarak kabul edilmektedirler. Onikiciler'in İlâhiyâtı'na göre, Muhammed ile tâkipçilerinden oluşan toplam "On Dört Masum" insan (Muhammed, Fâtıma ve On İki İmâm) sadece toplumu adaletle yönetmekle kalmayıp, ayni zamanda şeriatın tefsiri ve Kur'an-ı Kerîm'in bâtınî te'vilini yapmakla selâhiyetlendirilmişlerdir. Toplum için birer rehber ve model olma husûsiyeti taşıyan peygamber ve imâmlar hatadan ve günahtan arındırılmış şahsiyetler olup, Allah tarafından ilâhî bir hüküm yani nass neticesinde seçilerek tâyin edilmişlerdir. On ikiciler'in itikadına göre, müslümanları ilgilendiren itikadî ve fıkhî konuların hepsi üzerinde tam bir mutlak otorite sahibi olan ve Cenâb-ı Hak tarafından ilâhî olarak atanmış olan bir "Mehdî" her çağda mevcûttur. Bu sıra içerisinde Ali birinci sırada yer almakta ve arkasından on bir tane imâm daha gelmektedir. (Bu kural Ehl-i Sünnet tarikat için de geçerli olup, orada yalnızca imâma, "Hazreti Üstâd", "Efendi", ya da "Pîr" gibi ünvânlar verilmekte olup, fıkhî ve diğer hususlarda bu hazreti üstâd efendiler tam bir mutlak otoriteye sahip bulunmaktadırlar.) Bunlar Muhammed bin Abdullah'ın neslinden olup, onun kızı olan Fâtıma'nın erkek çocuklarının soyundan gelmektedirler. Her bir "İmâm-ı Zamân" evvelkinin erkek çocuğu olmak zorundadır ve silsile bu şekilde devam etmektedir. Burada istisnâi kural sadece Hasan el-Mûctebâ'nın erkek kardeşi olan Hüseyin için geçerlidir. On İkinci ve son imâm olan Mehdî'nin ise hâlâ sağ olduğuna ve gayba halinde gizlendiğine inanılmaktadır.

İmamîye Şiası, Şiîlik meşrebi içerisinde mevcut olan tüm tarikât ve mezheplerin ortak i'tikatlarını tanımlamak maksadıyla kullanılan bir fıkıh deyimi olup, Aşırı Ghulât (Radikal dinci fırkalar), Keysanîlik (Dörtçüler), Zeydîlik (Beşçiler), İsmailîlik (Yedicilik/Yedi İmamcılık) (Mustâlîlik ve Nizarîlik) ve İsnâaşerîyye (Onikicilik/On İki İmamcılık) (Câferiyye Şiîliği ve Anadolu Alevîliği) ile Arap Aleviliği'ni de kapsamı altına alan bir şekilde tanımlanmaktadır.

Işıkçılar Cemaati veya Işıkçı Cemaati, Kaşgarî Dergâhı'nın müridi Hüseyin Hilmi Işık'ın yolunda giden bir cemaattir.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Alevilere yapılan haksızlıklar, Osmanlı Sultanı I. Selim'in hükümranlığıyla (1512–1520) ve 1514'te Safevîlere karşı savaşıyla bağlantısı olan bir durumdur. Ancak 14. yüzyıldan beri Osmanlı İmparatorluğu ve Alevi vb. toplumları arasında önceden bulunan problemleri işaret eden örnekler vardır.

Alevîler'in dinî i'tikadı Siyâseten İslâmiyet’in “İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye / Onikicilik” fıkhî mezhebinden olan Alevîler, i’tikaden Horasan Melametîliği’nden köken alan Hoca Ahmed Yesevî’in kurduğu “Sünnîliğin Tasavvufî–Yesev’îyye Tarikâtı” ile Fâtımîler Halifeliği devrinde Orta Asya ve Türkistan’da çok önemli fa’aliyetlerde bulunan Muin’ed-Dîn Nâsır-ı Hüsrev’in kurucusu olduğu Pamir Alevîliği’nin de altyapısını oluşturan “Şiîliğin Bâtınî–İsmâilîyye” fıkhî mezhebinin şiddetli etkisi altında gelişimini tamamlayarak ortaya çıkan “Tasavvufî-Bâtın’îyye” i’tikadî mezhebi mensûplarıdır. Alevîlik içerisinde Kızılbaş, Dazalak, Kalender’îyye, Bedr’îyye, Bektâş’îyye, Câm’îyye, Şems’îyye, Edhem’îyye gibi farklı birçok bâtınî tarîkat (yol) yer almaktadır. 13. asırda Babâîlik’ten ve 14. asrın sonlarından itibaren de yoğun olarak Hurûfîlik’ten etkilenen Anadolu kaynaklı Bektaşilik Tarikatı bunların içlerinde en meşhur olanıdır. 14. ve 15. asırlarda “Fadl’Allah Ester-Âbâdî” tarafından Şiîlikten ayrılarak zuhur eden “Hurûfîlik” mezhebinin tesirleri altında kendisini yeniden yapılandırmış olan Bektâşîlik, Alevîliğin içinde yer aldığı varsayılan bir tarîkat (yol) olması itibarıyla Anadolu Alevîliği’nin tamamını tanımlamamaktadır.

Alevî nüfusu, Türkiye'de üçte biri İstanbul bölgesinde yaşayan Alevîler’in daha sonra en yoğun olarak bulundukları yöreler arasında Ankara, Adana, Bursa, Antalya, Aydın Damal ve Zile şehirleriyle, Orta ve Doğu Anadolu'da yer alan Erzincan, Sivas, Malatya, Tunceli illeri gelmektedir. Türkiye'de en çok Alevî köyü ise 60'ı karışık olmak üzere toplam yaklaşık 460 adet köy olup Sivas ilinde yer almaktadır. Bunların ardından sırasıyla, Tunceli, Erzincan, Tokat, Çorum, Kahramanmaraş, Bingöl, Amasya, Erzurum, Malatya, Adıyaman, Yozgat, Hatay, Elazığ, Muş, Balıkesir, Mersin, Kars, Adana, Ankara, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Kırıkkale, Kütahya ve Ordu illeri gelmektedir.

Abbâsîler devrinde Alevîler Hicrî 129 / Milâdî 747 yılında Ebû Müslim Horasânî’nin İmâm İbrahim tarafından bütün bu kıt’alar ile Irak dâîlerinin fiilen riyasetine tâyin edilmesiyle artık Türkistan’ın tamamı Şîʿa-i Bâtın’îyye adına hazırlanmış oluyordu. Ebû Müslim Horasânî’nin komutasında Emevîler aleyhine başkaldıran ihtilâl fırkalarının çoğunluğunu oluşturan Türkler, Abbâsîler’in kazandıkları başarılarda da en büyük pay sahibi olmuşlardı. Sonunda hilâfet mâkamı Türkler’in sağlamış olduğu destek sayesinde Abbâsîler tarafından ele geçirilmiş oldu. Fakat Şîʿa’nın fedâ ettiği bu kadar canlar, Ehl-i Beyt’e ait bir hakkın elde edilmesi için nehirler gibi akıtılan kanlar ve Ehl-i Beyt nâmına yapılan onca büyük fedâkârlıkların dahi Alevîlerin hilâfeti ele geçirmeleri için yeterli olamaması gönüllerde kapanmaz yaralar açtı. Abbâsîler’in ikinci halifesi olan Hâlife El Mansûr’un Türkler’e karşı takındığı hasmane tavırlar ve bilhassa Ebû Müslim Horasânî’in katli üzerine ihtilâlciler derhal fa’aliyete geçmek suretiyle “Mübeyyize” (Beyazlar) fırkasını oluşturdular.

Yedicilik ya da Arapça orijinal ismiyle Seb’îyye/İmâmet ; Bâtıniyye-İsmâiliyye itikadının İmâmet kuramını tanımlamakta kullanılan bir tâbir olup, İsmâiliyye mezhebinden olmayan diğer Şîa-Bâtıniyye itikatlar ile Hasan Sabbâh'ın "Haşîşiyye" itikadı için de geçerlidir. Irak kıt’asında fi’len Şîa-i Bâtıniyye’yi teşkilâtlandıran Meymûn el-Kaddâh’dan itibaren zamanımızdaki Hindistan Bâtınîleri’nin reisi ve Nizâriyye’nin mukaddes makâmının Sâhib-î Â’zamları olan Ağa Hanlar’a gelinceye kadar geçen on üç asırlık “Bâtıniyye” tarihini topyekün mütalaa etmedikçe bu önemli harekâtın ortaya çıkardığı mezhebe dâir hakikî bir fikir elde etmek mümkün değildir.

Hasan bin Zeyd'ûl-Alevî, Seyyid Zeyd bin Ali el-Alevî'nin oğlu İmam Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn’in torunudur. 785 yılında Taberistan'da başlattığı hûruç hareketiyle nâm salmıştır.