İçeriğe atla

Hukukun üstünlüğü

Bu mozaik, hukukun yargı ve yasama yönlerini temsil eder. Tahttaki kadın, suçluyu cezalandırmak için bir kılıç ve liyakati ödüllendirmek için bir palmiye dalı tutar. Zafer başını çevreler ve Minerva'nın aegisi, doğruluk ve bilgeliğin zırhı anlamına gelir.[1]

Hukukun üstünlüğü, temel olarak hukukun bir topluluktaki veya ülkedeki yayılmışlığını ve yetkisinin yüksekliğini ifade eder. Özellikle de devlet ve hükûmet yetkisini elinde tutanlara karşı üstünlüğünün altı çizilir.[2]

Kavram, her ne kadar Platon tarafından yapılan savunma sırasında üstü kapalı olarak geçse de,[3] ilk defa açıkça Aristo tarafından "hukuk yönetmelidir (hükmetmelidir)" şeklinde kullanılmıştır denilebilir.

Hukukun üstünlüğü kavramı, tarihsel süreçte Avrupa'nın atlatmış olduğu monarşi, feodalizm ve Katolik Kilisesi'nin imtiyazlı durumlarına (dokunulmazlıklarına) karşı önem kazanmıştır. Hukukun üstünlüğü ayrıca, her vatandaşın hukukun muhatabı olabileceği anlamına da gelir. Yani kimse imtiyazlı olamaz. Bu fikir, özellikle yöneticilerin hukukun altında olduğu ve hiç kimse ve hiçbir kurumun, hukukun üstünde olmadığı (örneğin ruhban sınıfının veya kralların üstünlüğü gibi) anlamına gelmektedir.

Her ne kadar hukukun üstünlüğü kavramı, politikacılar, yargıçlar ve akademisyenler tarafından yaygınca kullanılsa da, kavramın anlaşılmasının son derece güç olduğu da iddia edilmektedir.[4] Hukukun üstünlüğü kavramsal olarak şekilci ("ince") ve asli ("kalın") olarak iki yaklaşımla ifade edilebilir. İlk kavramsal yaklaşıma, yani şekilci (şekli veya usule yönelik) yaklaşıma göre, hukuk kavramının içerisindeki adalet önemli olmakla birlikte, belirleyici olan kurallar ve kanunlardır. Bu yaklaşımda adaletten çok kurallar ve kanunlar ön planda tutulur. Buna karşılık asli (veya esasa yönelik) yaklaşımda, esas olan adalettir ve kurallar ve kanunların ötesine geçilerek, gerçek anlamda adaletin (hakkın) sağlanıp sağlanmadığı sorgulanır.[5] Günümüzde kabul gören yaklaşım ise, gerçek anlamda hukuk (hak/adalet) üstünlüğüdür. Kuralcı ve şekilci anlayışa ise karşı çıkılmaktadır.

Terimin tarihsel süreci

Antik Yunan'da hukukun üstünlüğü

Terim, Aristo'nun Politika isimli eserine kadar dayandırılabilir. Bu eserde 'hukuk yönetmelidir' ifadesi geçmektedir.[6] Hukukun üstünlüğü kavramı, antik yunandan başlayarak tarihsel süreçte, Avrupa'da yaşanan imtiyazlı sınıflara karşı gelişmiştir. Antik yunanda bulunan "en iyi yönetim biçimi, en iyi adamlar tarafından yönetilmektir" anlayışına karşı Platon tarafından yapılan savunmada ortaya çıktığı da söylenebilir.[3] Platon'un, bu tanımda geçen "En iyi adamlar" topluluğunun, kanunlara uyacak kadar "iyi" olduklarını umar. Bu duygusunu şu sözlerle ifade eder : Hukuk ve diğer bir otorite karşı karşıya geldiğinde, devletin çökmesi çok da uzak değildir, ama hukuk, devletin efendisi ise ve devlet de hukukun kölesi ise, ancak bu durumda bir ümit vardır ve insanlar, Tanrı'nın devlete yağdırdığı kutsamanın tadına varabilirler.[7]

İslam'da hukukun üstünlüğü

Kavram, İslami kaynaklara, kelimesi kelimesine, 17. yüzyılda girmiştir ve hukukun halifeden bile üstün olduğu açıkça yazılmıştır. Ancak bazı İslam alimleri bu terimi Muhammed dönemindeki bazı hadislere kadar dayandırmaktadır. Örneğin, Veda Hutbesi'nde geçen "Size iki şeyi bırakıyorum, bunlara bağlı kaldığınız sürece asla sapmaz, zelil ve hakir olmazsınız; Allah'ın Kitabı Kur'an ile Sünnetim." ifadesinin, İslami hukukun temeli olarak kabul edilebilecek Kur'an ve Sünnet tarafından açıklanan İlahi kuralların üstünlüğünü ifade ettiği düşünülmektedir. Şu ifadeler hukukun üstünlüğü kavramının, İslam'ın ilk günlerinden beri var olduğuna dayanak olarak gösterilir:[]

  • “Hayır, Rabb'ine andolsun ki, onlar aralarındaki çekişmelerinde seni hakem tayin edip, senin verdiğin hükme, içlerinde bir sıkıntı duymadan, tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış sayılmazlar.” (Nisâ suresi, 65. ayet)
  • “Kim bir haksızlığa uğradıktan sonra hakkını alırsa, işte onların aleyhine bir yol izlenemez.” (Şûrâ suresi, 41. ayet) “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan; kendiniz, anne babanız ve yakın akrabalarınızın aleyhine bile olsa, Allah için doğru şahitlik eden kimseler olun. Haklarında şahitlik yaptığınız kimseler, ister zengin, ister fakir olsunlar, Allah onlara daha yakındır. Hislerinize uyup, adaletten sapmayın…”(Nisâ suresi, 135. ayet)
  • “Sizden evvelkilerin mahvolmalarının sebebi şudur ki: İçlerinden şerefli bir kimse çalınca onu cezasız bırakır; zayıf birisi çalınca ise kanunu tatbik eder, onu cezalandırırlardı. Allah'a yemin eder im ki, Muhammed'in kızı Fatma'da hırsızlık etse, cezasız bırakmazdım.” (Buhari, Enbiya)

Modern çağ

İlk olarak terimin ifadesi 1500 yılında Oxford sözlüğünde geçmektedir.[8] Terim ayrıca 1610 yılında, bugünkü haliyle Kral I. James tarafından Lordlar Kamarası'nda kullanılmıştır. Bu ifade aşağıdaki şekildedir:

Majestelerinin krallığının, asil atalarının, kral ve kraliçelerinin, yönetimiyle yaşadığı mutluluk ve özgürlüğün pek çok farklı sebebi arasında, kesin bir hukukun üstünlüğü tarafından yönetilmek ve yönlendirilmekten daha dikkate değer, sevgili ve kıymetli bir şey daha yoktur, bu yönetimde haklar hem baştakilere hem de üyelere aittir ve herhangi muğlak bir hükûmete değil.[9]

Günümüzdeki anlamı ve uygulamaları

2005 Uluslararası Yönetim Göstergeçeri haritası. Bu göstergelerin amacı, toplumdaki güven ve beklentiyi ölçmektir. Haritadaki renklerden koyu yeşil (90-100), açık yeşil (75-90), sarı (50-75), turuncu (25-50), pembe (10-25) ve kırmızı (0-10) yüzde değerlerini ifade etmektedir.

Günümüzde farklı uygulamaları olmakla birlikte, hukukun üstünlüğü bir ülkenin "iyi yönetildiğini" gösteren kriterlerden birisi olarak kabul edilmektedir ve üzerinde anlaşılmış temel prensipler bulunmaktadır. Örneğin, Dünya Bankası tarafından Uluslararası Yönetim Göstergeleri, hukukun üstünlüğünü şu şekilde tanımlar: "hukukun üstünlüğü, toplumun kurallarının bir uzantısıdır ve polis ve mahkemelerin güç kullanımı için toplumda yapılmış bir sözleşmedir. "[10] Bu tanıma dayanarak yine Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir haritada ülkelerin durumu gösterilmiştir.[11] Bir devletin, hukukun üstünlüğünü benimsemesi halinde, yönetimine nomocracy ismi verilebilir. Antik Yunan'da kullanılan 'nomos' kelimesi hukuk ve 'kratos' kelimesi ise güç anlamına gelmektedir. Yani kelime, hukukun gücü veya güncel haliyle hukukun üstünlüğü anlamındadır.[12]

ABD'de uygulamalar

Amerika Birleşik Devletleri'nde Başkan, Kongre üyeleri ve Yüksek Mahkeme ve bütün devlet memurları da dahil olmak üzere, ABD Anayasası'nı, benimsemeli ve her şeyin üzerinde tutmalıdır. Bunun için, ilgili kişiler yemin etmektedir ve bu yemin, hukukun, herkesten daha üstün olduğunu sembolize eder.[13] Aynı zamanda, federal hükûmetin, anayasada maddeler halinde sıralanmış birey haklarına aykırı olmamak şartıyla kanun yazmada takdir yetkisi bulunur. Aksi durumda yargının, bu yasa metnine müdahale etme hakkı doğar[14]

Türkiye Cumhuriyeti'nde uygulamalar

Türkiye Cumhuriyeti'ndeki mevcut durum, ABD'deki uygulamalara çok benzemektedir. Bütün seçilmiş meclis üyeleri ve dolayısıyla bakanlar 'hukukun üstünlüğü' için mecliste yemin ederler. Bu yemin, hukukun üstünlüğü ilkesini ve hukukun bütün bireylerden üstün olduğu kabulünü temsil eder. Anayasa Mahkemesi'nin görevleri yine Anayasa tarafından tanımlanmıştır (1982 anayasası, ilgili maddeler 69, 90, 148 ve 149).[15]

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ Cole, John et al. (1997). The Library of Congress 6 Temmuz 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., W. W. Norton & Company. s. 113
  2. ^ Black's Law Dictionary, 9th Edition, p. 1448. (Thomson Reuters, 2009). ISBN 978-0-314-26578-4.
  3. ^ a b David Clarke, "The many meanings of the rule of law 8 Nisan 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi." in Kanishka Jayasuriya, ed., Law, Capitalism and Power in Asia (New York: Routledge, 1998).
  4. ^ Tamanaha, Brian Z. (2004). On the Rule of Law. Cambridge University Press. s. 3. 
  5. ^ Craig, Paul P. (1997). "Formal and Substantive Conceptions of the Rule of Law: An Analytical Framework". Public Law. s. 467. 
  6. ^ Aristotle,Politics 3.16
  7. ^ Cooper, John et al. Complete Works By Plato 27 Kasım 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., page 1402 (Hackett Publishing, 1997).
  8. ^ Oxford English Dictionary (OED), "Rule of Law, n.[]", accessed April 27, 2013. According to the OED, this sentence from about 1500 A.D. was written by John Blount: "Lawes And constitutcions be ordeyned be cause the noysome Appetit of man maye be kepte vnder the Rewle of lawe by the wiche mankinde ys dewly enformed to lyue honestly." And this sentence from 1559 A.D. is attributed to William Bavand: "A Magistrate should..kepe rekenyng of all mennes behauiours, and to be carefull, least thei despisyng the rule of lawe, growe to a wilfulnes."
  9. ^ Hallam, Henry. The Constitutional History of England, Volume 1, page 441 (1827).
  10. ^ Kaufman, Daniel et al. "Governance Matters VI: Governance Indicators for 1996-2006, World Bank Policy Research Working Paper No. 4280" 18 Nisan 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (July 2007).
  11. ^ "Governance Matters 2008" 28 Mart 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., World Bank.
  12. ^ McIntyre, Kenneth B. (2004). The Limits of Political Theory: Oakeshott's Philosophy of Civil Association (British Idealist Studies bas.). Exeter, UK: Imprint Academic. s. 134. ISBN 978-1845400101. OCLC 55908410. 
  13. ^ Vile, John. A Companion to the United States Constitution and its Amendments 16 Ocak 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., page 80 (Greenwood Publishing Group, 2006).
  14. ^ Osborn v. Bank of the United States 12 Ekim 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., 22 U. S. 738 (1824): "When [courts] are said to exercise a discretion, it is a mere legal discretion, a discretion to be exercised in discerning the course prescribed by law; and, when that is discerned, it is the duty of the court to follow it."
  15. ^ "Arşivlenmiş kopya". 2 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Ocak 2014. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Hukuk</span> genellikle devlet otoritesi tarafından desteklenen kurallar ve yönergeler sistemi

Hukuk ya da tüze birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini; yetkili organlar tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları yürürlükte olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir. Ayrıca, toplumu düzen altına alan ve kişiler arası ilişkileri düzenleyen, ortak yaşamın huzur ve güven içinde akışını sağlayan, gerektiğinde adaleti yerine getiren, kamu gücü ile desteklenen ve devlet tarafından yaptırımlarla güvence altına alınan kurallar bütünüdür. Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir.

<span class="mw-page-title-main">Şeriat</span> İslamî hukuk

Şeriat, Kur'an âyetleri ile Muhammed'in söz ve fiillerinden oluşan naslardan alimler sınıfının (Fukaha) çıkarımları (istinbat) ile oluşturulan dinî kanunlar toplamıdır. İslam'da ibadetler, muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar. Tarihsel seyir içerisinde kanun ve kuralların teorik (usul) ve pratik uygulama (füru/fetva) çalışmaları ile ilgilenen ve isimleri öne çıkan kişiler adına belirli toplum ve devlet yönetimlerinin de tercihlerini yansıtan fıkıh mezhepleri ortaya çıkmış, ancak şeriat hiçbir zaman tek başına geçerli bir hukuk sistemi olmamış, Ömer veya Emevilerden itibaren "örfi hukuk" ile birlikte kullanılmıştır. Şeriat’ın "insanlar arası ilişkiler bölümü” 1850’lerden itibaren “İslam hukuku” olarak yeni bir isimle sunulmaya başlanır. İslam hukukunda yer yer modern hukukla benzer argümanlar kullanılmasına rağmen aralarında bir takım temel farklar vardır. İslam'da hukuki argümantasyon olarak -insanların birbirlerinin maddi ve manevi alanlarına girmelerini yasaklayan- hak ve -üst makamın alt grup insanlara dengeli davranmasını içeren- adalet kavramları ön plana çıkarılır. Buna göre amirler emirleri altında bulunan insanların gözetimi ve onlara karşı adaletli olmakla, yönetilenler ise onlara itaatle yükümlüdürler. Adaletten sapan amire itaat edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Ayrıca bu anlayışta insanlar Allah'ın kulları (İbadullah) olmakta, şeriat onlara karşı adaletli davranmayı gerektirse bile eşit davranmayı gerektirmemektedir. Şeriat ile modern hukuk arasındaki farklardan belki de en önemlisi, insanların eşit ve özgür bireyler oldukları temelinde geliştirilen modern hukuktaki insan hakları kavramına karşılık, şeriat anlayışında bireysel özgürlük kavramı bulunmamasıdır. Dinî edebiyat ve söylemlerde sıkça kullanılan özgür irade kavramı günlük yaşam tarzını seçebilmesinde değil, kader karşısında insanın uhrevi sorumluluğu bağlamındaki felsefi tartışmalarda görülür. Kur'an'da 30 ayette tekrarlanan ve İslamcılığın temel motivasyonlarından birisi olan “şeriatta kötü olarak tanımlanan durumlar için güç kullanımı kişilerin ev, elbise, beden ve ibadet–inanç gibi özel alanlarına girmeyi gerektirse bile bu kişilerin (kul) hakkına tecavüz olarak değerlendirilmez.

İslam peygamberleri, İslâm dininde Âdem ile başlayıp Muhammed ile son bulan ve peygamber oldukları kabul edilen dinî şahsiyetlere denir.

<span class="mw-page-title-main">Hukuk felsefesi</span> felsefe alanı

Hukuk felsefesi, hukukun doğasını ve hukukun diğer norm sistemleriyle, özellikle etik ve siyaset felsefesiyle ilişkisini inceleyen bir felsefe dalıdır. Felsefenin temel dallarından biri olan aksiyoloji içindeki etik başlığına bağlanır. Hukuk felsefesi ve içtihat sıklıkla birbirinin yerine kullanılır, ancak içtihat ekonomiye veya sosyolojiye uyan muhakeme biçimlerini kapsamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Adalet</span> Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması

Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla adaletin genel tartışması felsefe, dinbilim ve dindeki genel durumu ve hukuk bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürel adalette bulunan iki farklı alana yoğunlaşır.

Mâtüridîlik, Matüridî'nin kurduğu, Hanefî Mezhebi'nin kurucusu İmam-ı A'zam'ın düşüncesini tâkip eden, akla önemli bir yer veren İslam dini itikad mezhebidir. Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya ülkelerinde yaygındır.

<span class="mw-page-title-main">Hâkim (hukuk)</span> mahkemede duruşmalara bakan ve kararı açıklayan yetkili kişiye verilen isim

Hâkim veya yargıç, adaleti sağlamak üzere bağlı bulunduğu topluluğun hukuk kural ve prensiplerine dayanarak bağımsız ve tarafsız olarak karar veren kimsedir. Bazı hukuk sistemleri tek hâkimli, bazı sistemler ise hâkimler heyetinden oluşan yargılama biçimlerini benimsemiştir. Hâkimler ceza, hukuk, idare veya askeri mahkemelerde görev yapabilirler. Yaptıkları görevden ötürü toplum içerisinde saygınlık sahibi, alanında uzman ve güvenilir kişilerden seçilmeleri gerekir.

<span class="mw-page-title-main">Ortak hukuk</span> Birleşik Krallık sömürgesi olan birçok ülkenin hukuki temelini kuran hukuk sistemi

Anglo-Sakson sistemi,, özellikle tarihinde Birleşik Krallık sömürgesi olan birçok ülkenin hukuki temellerini oluşturur. Emsal kararlar yansıtan, kapsamlı yasallaşmamış kanunları dikkat çeken özellikleri arasında yer alır. Bu emsal kararlar yüzyıllarca yargıçlar tarafından gerçek davalarda verilen hükümlerden elde edilmiştir.

Doğal hukuk kuramı, doğal hukuk veya doğa hukuku içeriği doğal olarak var olan, doğal olarak ayarlanmış ve her şeyin üzerinde geçerliliğe sahip bir hukuk olarak tanımlanabilir. Doğal hukuk; insanın akılla erişebileceği, yazılı olmayan hukuk kuralıdır. Bu kuramı destekleyenler arasında Aristoteles ve Thomas Aquinas da yer alır ki, Aquinas'ın tavrı Katolik Kilisesi tarafından da kabul edilmektedir. Doğal hukuk kuramı, gerek etik gerekse hukuk felsefesi açısından büyük önem taşımaktadır ve farklı filozofları farklı yönlerde etkilemiştir.

Üç İhlas bir Fatiha, İslam dininin kültürel bir kavramı olarak İhlas Suresi'nin üç defa ve Fatiha Suresi'nin bir defa okunması ile oluşturulan dörtlemedir. Halk arasında bu dörtleme adını İhlas Suresi'nin ilk sözcüğü Kulhü ve Fatiha Suresi'nin ilk sözcüğü Elham'dan alarak "Üç Kulhü Bir Elham" olarak ifade edilir.

Çoğu dinler etik unsûru, genelde iddia edilen doğaüstü vahiye veya irşada dayandırılır. Felsefenin önemli kollarından biri olan etik, doğru davranışın ne ve iyi hayâtın nasıl olması gerektiğini konu edinir. Genelde anlaşıldığı üzere iyiyle kötüyü ayırt etmekten daha geniş kapsamlıdır. Etiğin önemli konularından biri "iyi yaşam", yaşamaya değen, insanı tatmîn eden hayattır. Bu konu birçok filozofça ahlâkı yaşamaktan daha önemlidir.

Edep, "toplum töresine uygun davranma" veya "iyi ahlak, incelik, terbiye" olarak tanımlanır. İslam'da, hayatın her yönünü kapsayan görgü ve ahlak kurallarıdır. Edep, davranış bağlamında, öngörülen İslami görgü kurallarını ifade eder: "incelik, görgü, ahlak, terbiye, nezaket, sevecenlik". Arapça kökenli adab terimi, çok geniş anlamlıdır ve en uygun doğru çeviri "bir şey hakkında uygun şekilde gitmek (davranma)" olabilir.

<span class="mw-page-title-main">İsmet (İslam)</span>

İsmet sıfatı İslam inancına göre Muhammed'in ve diğer peygamberlerin ilahi koruma sayesinde günahtan ve yanlıştan uzak olduğunu ifade eder. Bu sıfat, Şiîlerin inancına göre On İki İmam ve Muhammed'in kızı Fatıma Zehra için de geçerlidir. Zeydîler, "İsmet" sıfatını imamlara atfetmeyerek bu noktada diğerlerinden ayrılır.

<span class="mw-page-title-main">Euthyphron ikilemi</span> Platonun yarattığı, ahlakın kökeni üzerine etik problem

Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem. Kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" şeklinde bir sorudan ibarettir ve 2400 yıldır din felsefesinin temel sorularından biri olmuştur. İkilem tek tanrılı dinlerdeki teolojik tartışmalarda küçük bir farklılıkla yeniden kurulmuştur. İkilemde ya birinci ya ikinci seçenek tercih edilmek zorunda kalınmış, Hristiyanlıkta Ockham ile Augustinus, İslamiyette de Eş'ariyye ve Mutezile akımları iki farklı ucu desteklemiştir. Din felsefesindeki bu tartışma bugün de canlılığını korumaktadır.

Kişileştirilmiş tanrı veya insani tanrı, insani özelliklere sahip tanrı. Tanrının insani kişilik özelliklerine sahip olduğu, insan gibi konuştuğu, kızgınlık, gurur, öfke, merhamet, cezalandırma ve ödüllendirme gibi duygu ve isteklere sahip olduğu durumları tanımlamada kullanılır. Öfke ve intikamcılık insanlarda adalet ile çelişen, kontrol edilemeyen bir duygusal durumu ifade etmek için kullanılır.

Kur'an mucizeleri ya da orijinal adıyla Îcâzü'l-Kur'ân, İslam peygamberi Muhammed'in ümmi olduğu inancıyla birlikte, Kur'an'ın söz söyleme sanatı, gelecekten haber verme, yazılım zamanındaki bilimsel seviyenin çok ilerisinde bilimsel temellere dayalı alegorik anlatımlar ve ifadeler içerdiği inancıyla ileriki zamanlardaki gelişmelerin bu ifadeleri doğruladığı, dolayısıyla Kur'an'ın taklit edilemez ve insanüstü bir kaynaktan geldiğine verilen isimdir. İslam'a göre eski peygamberlere verilen mucize gösterme yetkisi Muhammed'e gelince, bu, mucize kitap şeklinde ortaya çıkar.

Nesih, tefsirde şer'i bir hükmün yerine yeni bir hüküm getirilmek suretiyle kaldırılması olarak tanımlanan bir teoridir.

Hukuki şekilcilik ya da hukuki formalizm, hakimlerin yargılama sürecinde nasıl karar vermesi gerektiğini açıklayan teorilerden biri. Hukuki gerçekçilikten farklı olarak, hukuki şekilcilik, hukuki işlemlerin yasalarca öngörülen şekil kurallarına uygun olarak yapılması, hakların yasalarda belirlenen zaman aralıklarında kullanılması ve sonuçlarının kategorik ilkelerle belirlendiği sistemdir. Yapılmak istenen işlemin birtakım şekil şartlarına bağlı olarak yapılabilmesini, böylece işlemin yapılmasını güçleştirmeyi amaçlar. Böylece bu işlemi yapmak isteyenler, öncesinde bu işlemi yapmak isteyip istemediklerini değerlendirerek daha isabetli kararlar alabilecektir.

<span class="mw-page-title-main">Hukuk ve ekonomi</span>

Hukuk ve ekonomi veya hukukun ekonomik analizi, ekonomik teorilerin, çoğunlukla Chicago Ekonomi Okulundan akademisyenlerle başlayan, hukuk analizine uygulanmasıdır. Ekonomik kavramlar, yasaların etkilerini açıklamak, hangi hukuk kurallarının ekonomik açıdan verimli olduğunu değerlendirmek ve hangi hukuk kurallarının yürürlüğe gireceğini tahmin etmek için kullanılmaktadır. Hukuk ve ekonominin iki ana dalı vardır: Bunlardan birincisi, neoklasik ekonominin yöntem ve teorilerinin hukukun pozitif ve normatif analizine uygulanmasına dayanır. İkincisi ise ekonomik, politik ve sosyal sonuçlara daha geniş bir odaklanma ile hukuk ve yasal kurumların kurumsal analizine odaklanır. Hukuk ve ekonominin bu ikinci dalı, daha genel olarak siyasi kurumlar ve yönetişim kurumları üzerindeki çalışmalarla daha çok örtüşmektedir.

Anayasacılık, "hükümetin otoritesinin bir temel yasalar bütününden kaynaklandığı ve bununla sınırlı olduğu ilkesini detaylandıran fikirler, tutumlar ve davranış kalıplarının bir bileşimidir".