İçeriğe atla

Hukuki şekilcilik

Hukuki şekilcilik ya da hukuki formalizm, hakimlerin yargılama sürecinde nasıl karar vermesi gerektiğini açıklayan teorilerden biri. Hukuki gerçekçilikten farklı olarak, hukuki şekilcilik, hukuki işlemlerin yasalarca öngörülen şekil kurallarına uygun olarak yapılması, hakların yasalarda belirlenen zaman aralıklarında kullanılması ve sonuçlarının kategorik ilkelerle belirlendiği sistemdir. Yapılmak istenen işlemin birtakım şekil şartlarına bağlı olarak yapılabilmesini, böylece işlemin yapılmasını güçleştirmeyi amaçlar. Böylece bu işlemi yapmak isteyenler, öncesinde bu işlemi yapmak isteyip istemediklerini değerlendirerek daha isabetli kararlar alabilecektir.

Teori eski Harvard Hukuk Fakültesi dekanlarından olan Christopher Colombus Langdell'in çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. İngiltere'de ve daha sonra da Amerika Birleşik Devletleri'nde anayasaya ilişkin düşünceler üzerinde etkisi olan 18. yüzyıl İngiliz hukukçusu William Blackstone'un, hukukun Tanrı'nın iradesinin bir yansıması olduğu ve tamamlanmış olduğu, bu nedenle gelişime açık olmadığı fikirleri üzerinden gelişen bu düşünceye göre, hukuk bir bilimdir ve bu bilimi öğrenmek için temel kaynaklara inilmelidir. Bu kaynaklar, doktrinde incelenen mahkeme kararlarıdır. Bu kararlar sistematik bir şekilde derlenerek kitaplar yazılmalı, böylece bu kararlardan hukuki ilkeler çıkarılmalıdır. Bu sayede hukukçular hukukçu gibi düşünebilecektir. Langdell, bir hukukçunun kütüphane gibi yerlerde teorik bilgiyle yetişmesi gerektiğini savunmaktadır. Ona göre, bir avukatın mesleğinde uzmanlaşabilmesi iyi bir eğitim almasına bağlıdır. Blackstone da, hukuk eğitiminin sistemli bir öğretim süreciyle verilmesi gerektiğini düşünmektedir.

Hukuki şekilciliğe göre, hukuki işlemler irade ve beyandan oluşur. Bir fiilin hukuki işlem niteliğini kazanabilmesi için bu fiilin hukuki bir forma girmesi ve hukuk kurallarına uygun olması gerekir. Bu hukuk kurallarının toplumsal düzeni sağlayabilmesi için belirli bir biçimde olması gerekmektedir. Bunun için de bu kuralların kesin ve açık kavramlara dayanması, hâkime geniş bir takdir alanı bırakmaması, şüpheye mahal vermemesi, anlamının hile ile değişmeyecek nitelikte olması ve her türlü olay için bir çözüm içermesi gerekmektedir. Hukuk yalnızca bu kurallardan oluştuğu için, hâkimler de bu kuralların sözcüsüdür, bu nedenle hâkimler bu kuralların dışına çıkarak hukuk yaratamaz. Hâkimler bu kuralların yalnızca sözcüsü, yani uygulayıcısıdır.

Bu teoriyi eleştirenlere göre, şekilci teori hâkimin yorum ve takdir yetkisini ortadan kaldırarak onların yalnızca bir uygulayıcıya dönüştürmektedir. Ayrıca bu teorinin savunduğunun aksine, hukukun kesin ve belirlenebilir olmadığı ileri sürülmektedir. Şekilcilik, ekonomik ve ticari hayatı yavaşlatmakta ve gelişimini engellemektedir. Yapılmak istenen işlemin yapılmasının şekil şartları nedeniyle zorlaştırılması, tarafların o işlemden vazgeçmesine neden olabilmektedir. Ayrıca şekilcilerin savunmalarının aksine, işlemin ispatı zorlaştığından hukuken tanınmış hakka ulaşılmasının güçleşebileceği iddia edilmektedir.

Şekilciliğe tepki olarak ortaya çıkarılan gerçekçi teoriyle kıyaslandığında, şekilcilik işlemin yapıldığı şekli öne çıkarırken gerçekçilik ise karar vericilerin karar ve faaliyetlerine bakılması gerektiğini savunmaktadır. Şekilcilere göre hukuk sadece kurallardan oluşurken, gerçekçiler ise karar verme aşamasında farklı kaynaklara da başvurulduğunu, bu nedenle farklı bilgi alanlarına da hâkim olunması gerektiğini savunmaktadır. Gerçekçilere göre hukuk belirsiz iken, şekilciler ise hukukun kesin olduğunu kabul eder. Bu nedenle gerçekçilerin hukukun belirsiz olduğuna ilişkin görüşleri şekilciler tarafından eleştirilmiştir. Şekilcilere göre, hukuk düzeni mantıksal bir yöntem olarak kesin ve öngörülebilir bir niteliğe sahip olmalıdır. Şekilciliğin ilişkili olduğu bir diğer teori olan hukuki pozitivizm, hâkimlerin davalarda yalnızca kurallarla bağlı kalması gerektiğini savunur. Bu yönüyle, şekilcilik ile hukukun belirli kurallar üzerinde bir silsile şeklinde temellendirilmesi hususunda uzlaşırlar. Her iki yaklaşım da mantığa dayalı bir bakış açısına sahiptir. Kökeni olmayan bir hak veya yükümlülüğü her iki yaklaşım da kabul etmemektedir

Ortaya çıkışı

Şekilci teorinin temelinde Alman Tarihçi Hukuk Okulu'nun savunduğu Kavramlar İçtihadı Teorisi bulunmaktadır. I. Dünya Savaşı'na kadar hem Kıta Avrupası'nda hem de Amerika'da yaygın olduğu belirtilen bu teorinin, II. Dünya Savaşı'nın ardından yerini farklı yaklaşımlara bıraktığı iddia edilmiştir. Akçabay'a göre, Almanya'da hâkimler toplumsal değişim sonucu oluşan ihtiyaçlar doğrultusunda hukuk kurallarıyla doğrudan bağlı olmaksızın kararlar vermiştir. Ancak bu sürecin, Nazi Almanyası dönemindeki hukuk uygulamasının görmezden gelinmesi için yok sayılarak Kıta Avrupası hukuk sisteminde bugün dahi hâkimlerin ve diğer karar mercilerinin şekilci bir anlayışla görevlerini yaptığı ileri sürülmektedir. Bu nedenle, şekilci yaklaşımın savunusuna paralel olarak Kıta Avrupası'nda hukuk kurallarına dayanmayan ve toplumsal amaçları gözeten hukuki yorumlar tekrar reddedilmeye başlanmıştır.[1]

İngiliz hukukçu William Blackstone hukukun açıklanmış akıl olduğunu savunmaktadır. Blackstone'a göre hukuk Tanrı'nın iradesinin bir yansımasıdır ve tamamlanmıştır. Bu nedenle gelişime açık değildir. Hukuk eğitimi, uygulamaya nazaran sistemli bir öğretim süreciyle verilmelidir.[2]

Şekilci teoriye göre hukuki sonuçlara mantık ve tümdengelim metotlarıyla ulaşılabilir. Kuralın öngördüğü olguların somut bir olayda olup olmadığı ancak mantık yoluyla bilinebilir. Kurallara sıkı sıkıya bağlı kalınması gerekmektedir. Hâkimin varacağı sonuçlara hukukun kaynakları aracılığıyla varılabilir. Hukuk uygulamasının düzeltilmesi ancak hukukçuların güçlü bir teorik hukuk bilgisine sahip olmasıyla mümkün olabilir.[3]

Hukuki şekilcilik bir dönem Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanlığı da yapan Christopher Colombus Langdell'in çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Langdell, hukukun bir bilim olduğunu, bu bilimi öğrenmek için de temel kaynaklara inilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu temel kaynaklar, hukuk doktrininde incelenen mahkeme kararlarıdır. Kararların sistematik bir şekilde derlenerek kitaplar yazılması, böylece hukuki ilkelerin ortaya çıkarılması bu teorinin temel yaklaşımıdır. Burada amaçlanan şey, hukukçuların hukukçu gibi düşünmesini sağlamaktır.[4]

Langdell, kendi döneminde yaygın olarak uygulandığı iddia edilen hukuk eğitimi yönteminden farklı bir metot benimsemiştir. Avukatların hukuk bürolarında teorik bilgi yerine pratik uygulamalarla yetişmesine karşı çıkan Langdell, hukukçuların kütüphane ve amfi gibi yerlerde, teorik bilgiyle yetişmesi gerektiğini savunmuştur. Hukuku bir bilim olarak kabul eden Langdell, hukuka vâkıf olmanın iyi bir hukuk eğitimiyle mümkün olduğunu iddia etmiştir. Bir avukatın mesleğinde uzmanlaşabilmesi için iyi bir eğitim alması gerekmektedir. Bunun yolu da üniversitelerde bulunan kütüphanelerden geçmektedir.[5]

Tanımı ve kapsamı

Hukuki şekilcilik, yapılmak istenen hukuki işlemin birtakım şekil şartlarına tabi olarak yapılabilmesini, bu şekilde hukuki işlemin yapılmasını güçleştirmeyi amaçlayan bir hukuk teorisidir. Bu teoriyi savunanlara göre, insanların zamanla daha kalabalık toplumlar halinde yaşamaya başlamaları, yanılma ve unutma halleri, irade beyanlarını açıklarken değişmez ve kalıcı nitelikte belgeler kullanma zorunluluğuna itmiştir. Bu nedenle, toplum yararını gözetme, hukuki işlemin güvenliğini sağlama ve ispat ihtiyacı, yapılmak istenen hukuki işlemi birtakım şekli şartlara bağlama ihtiyacını oluşturmuştur.[6]

Hukuki işlemler, irade ve beyandan oluşmaktadır. Bir fiilin hukuki işlem niteliğini kazanabilmesi için hukuki bir forma girmesi ve hukuk kurallarına uygun olması gerekmektedir. Hukuki yaptırımlar, iradenin beyan edilmesi sonucuna bağlanır. Bu nedenle, irade beyanının hukuk kurallarına uygun olması yeterli olacaktır.[7]

Şekilcilik teorisi, hukuk kurallarının toplumsal düzeni sağlayabilmesi için belirli bir biçimde olması gerektiğini savunmaktadır. Hukuk kurallarının bu işlevi yerine getirebilmesi için; kesin ve açık kavramlara dayanması, hâkime geniş bir takdir alanı bırakmaması, şüpheye mahal vermemesi, anlamının hile ile değişmeyecek nitelikte olması ve yaşanabilecek her olay için bir çözüm içermesi gerekmektedir. Somut olaylarda, verilecek kararı hukuk kuralları belirlemektedir. Hukuk yalnızca bu hukuk kurallarından (normlardan) oluşmaktadır. Hâkimler de bu kuralların sözcüsü niteliğindedir. Bu nedenlerle hâkimler, bu kurallar dışına çıkarak hukuk yaratamazlar.[8]

Hukuki şekilciliğe göre hukuk esasen beşeri bir davranış formundan ibarettir, bu nedenle günlük yaşamdaki toplumsal ve bireysel olguların bir üst yapısını oluşturur. Bu yönüyle hukuk kuralları toplumsal hayattan bağımsız olarak incelenebilir. İncelemenin konusu ise sadece işbu hukuk kurallarıdır.[9]

Bu teoride hukuk normlarla ifade edilmektedir. Hukuk kuralları sistem içerisinde tutarlıdır ve yoruma ihtiyaç duymamaktadır. Hukuk, eksiksiz bir şekilde oluşturulmuş kurallar bütünüdür. Hukukçuların bu kuralları uygulaması için kuralın metnini yorumlamaları yeterlidir. Hâkimler, kanunların uygulayıcısı konumundadır.[10]

Hukuki şekilcilik hukuk kurallarının belirli bir şekle uygun olarak tasarlanması ve uygulanması gerektiğini savunur.[11] Yapı itibarıyla, kişilerin iradelerinin yöneldiği amaca yönelik hukuki işlemleri konu edinir. Bu şekilde dışarıya yansıtılan iradenin uyması gereken hukuk kuralları, hukuki şekilciliğin kapsamını oluşturur.[7]

Şekilci teori, hukuki uyuşmazlıklarda tümdengelim metoduyla kesin bir sonuç elde edilmesini sağlar. Hâkimin karar alma sürecinin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin bir çerçeve çizer. Ernest Weinrib, şekilciliği bir hukuki gerekçelendirme teorisi olarak tanımlamaktadır. Buna göre hukuk yalnızca düzenlenmiş bir kurallar silsilesi değildir. Hukuk, ahlâki savlara da cevap veren sosyal niteliği olan bir düzenlemedir. Bu yönüyle şekilcilik, sosyal yaşamın hukuki tarafını ortaya çıkaran olaylar üzerine odaklanır.[12]

Şekilci teoriyi savunan yazarlar, bazı kelimelerin anlamının belirsiz olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle bu belirsizliklerin giderilebilmesi için bu ifadelere duruma göre eklemeler yapılabilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, hâkimlerin bu kelimelerin anlamları içerisinde bir tercih yapma hakları da bulunmamaktadır. Kanun hükümlerinin anlaşılamadığı hallerde, belirlilik hâkimin vereceği kararla sağlanır. Ancak bu halde verilen karar siyasi olacaktır. Bu nedenle hukuki anlamda belirlilik ancak ve ancak hukuk kurallarının olaya uygulanması ile sağlanabilir. Böylece hukuku uygulayan kişiler değişse bile hukuki olay hakkında verilecek karar değişmeyecektir.[13]

Şekilci teori bir yargılama teorisi olarak da değerlendirilmiştir. Teorinin bu yönü hâkimlerin davalarda nasıl karar verdikleri ve vermeleri gerektiği ile ilgilidir. Kanunların yorumlanması gerektiği hallerde, kanundan objektif olarak çıkarılabilecek sonucun kapsamı genişletilmemelidir. Yani hâkimler kanuna sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır. Hukuki akıl yürütme belirsiz olmadığı sürece hukuk yaratmaya ihtiyaç duyulmayacaktır.[14]

Şekilci teoriyi savunanlara göre, şekil kuralları tarafların bir hukuki işlemi yaparken bir kez daha düşünmesini ve böylece daha isabetli karar alınmasını sağlar. Hukuki işlem açık hale getirilmiş olur ve tarafları o işlemi yapmaya iten iradenin açık ve net bir şekilde anlaşılası sağlanır. Ayrıca şekil kuralları işlemin ispatını da kolaylaştırır, buna bağlı olarak ispatın kolaylaşması yargılamanın da hızlanması mümkün hale gelir. Yapılan işlemi üçüncü kişiler de bileceğinden bu işlem aleni hale gelmiş olur. Yargılama aşamasında hâkim veya diğer karar mercileri tarafından daha kolay ve gerçekçi yorumlanması mümkün hale gelir ve hileli davranışların gerçekleşmesini de engeller.[15]

Şekilciliğe başvurulma nedenlerinden birinin de güven ihtiyacı olduğu ileri sürülmektedir. Bu yönüyle şekilcilik, kişiler arasında güven oluşturan bir yapı niteliği taşımaktadır. Hukuki işlemlerin bu şekilde belirli bir düzen içerisinde yapılagelmesi, bu işlemlerden doğabilecek uyuşmazlıkları da azaltmaktadır. Sağladığı güvenlik, kazanılmış hakların ve hürriyetlerin güvence altına alınmasını sağlamaktadır.[16]

Şekilci teori, hukuki işlemlerdeki kapalı durumdaki birlik ve bütünlüğü ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Şekilciliğin başarıya ulaşmasının bunu gerçekleştirmesine bağlı olduğu ifade edilmektedir. Şekilcilik bir hukuki haklılaştırma teorisidir. Hukuk kurallarından hareketle akıl yürüterek varılan yargısal kararlardır.[17]

Hukuki anlamda şekilcilik, biçimselliği ifade eder. Buradaki biçimsellik, kişilerin ulaşmak istedikleri amaçlarına uygun bir şekilde davranmaları gereken biçim (şekil) olarak tanımlamaktadır. Bu yönüyle şekilciliğin, hukukun tanımlanmasını sağlayan bir kriter olduğu ifade edilmektedir.[18]

Eleştiriler

Hukuki şekilciliğe yapılan eleştiriler 20. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir. Bu teori ile öne sürülen hususlara karşı olarak hukuki gerçekçilik teorisi ileri sürülmüştür. Bu teori, hukukun teoride vadettikleri ile gerçekte başarabildikleri arasındaki farklılığı öne sürmektedir. Bu teoriye göre şekilci anlayış, hukukun toplumdaki mevcut eşitsizliklerin artması ve devam etmesiyle yakın ilişkisini görmezden gelmektedir. Gerçekçi teori ise hukuku sosyal bir olgu olarak kabul etmekte ve kitaplardaki hukuk ile gerçekteki hukuk arasındaki farkın önemini vurgulamaktadır. Bu teoriye göre hâkimlerin vermiş olduğu kararlar onların seçimlerini yansıtmaktadır. Her karar, herhangi bir şekilde hukuk dışı etkenlerden etkilenilerek alınmaktadır. Bu nedenlerle, hukukun gerçek hayattaki yansımalarının anlaşılması gerekmektedir.[19]

Şekilci teoriyi eleştirenler, eleştirilerini hukukta yorum ve takdir yetkisinin ortadan kaldırılarak hâkimlerin yalnızca bir uygulayıcıya dönüşmesine ve bu teorinin kesinlik ve belirlenebilirlik noktasına yöneltmiştir. Bu anlayışın hukuku araçsalcı ve özerk kılmaya çalıştığı iddia edildi.[20] Şekilci teoriye yapılan eleştirilere göre, şekilcilik ekonomik ve ticari hayatı yavaşlatarak gelişimini engellemektedir. Yapılmak istenen işlemin bağlandığı şekil nedeniyle yapılmasının zorlaşması, tarafların o işlemden vazgeçmesine neden olabilmektedir. Ayrıca her ne kadar şekilci teoriyi savunanlara göre işlemin ispatı kolaylaşıyorsa da, bazı durumlarda işlemin ispatı zorlaşarak, hukuken tanınan hakka ulaşılması engellenebilmektedir. Şekil şartlarının sağlanmamış olması halinde, hâkimin hukuka uygun karar vermesi de mümkün olmamaktadır.[21][22] Şekilciliği eleştirenlere göre bu teori ayrıca hukuki analizi daha önceden mevcut olan bir doktrinle sınırlamaktadır.[23]

Diğer teorilerle karşılaştırılması

Hukuki gerçekçilik

Hukuki gerçekçilik ya da hukuki realizm, hukuku soyut hukuk kurallarından ya da adalet ve ahlâk gibi fizikötesi kavramlarla değil, maddî dünyadaki gerçek ilişkilerle açıklayan bir yaklaşımdır. Şekilcilik, işlemin yapıldığı şekli (biçimi) öne çıkarırken gerçekçilik ise hukuk kurallarını uygulayan hâkimlerin ve diğer karar mercilerinin karar ve faaliyetlerine bakılması gerektiğini savunur. Şekilci teoriyi savunanlar, hukukun sadece kurallardan oluştuğunu, hâkimlerin ve diğer karar vericilerin bu kuralların sözcüsü olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşılık gerçekçi teoriyi savunanlar ise hâkimlerin ve diğer karar mercilerinin karar verirken farklı kaynaklara başvurduğunu, bu nedenle kararın verilme sürecini anlamak için farklı bilgi alanlarına da hâkim olunması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu nedenle hukukun yanı sıra psikoloji ve sosyoloji gibi diğer sosyal bilimlerin de önemli olduğunu savunmaktadırlar.[1]

Gerçekçiliği savunan yazarlar, şekilci teorinin hukukun kesin olduğu iddiasını reddederek hukukun belirsiz olduğunu savunmuşlardır. Bu belirsizlik nedeniyle, hâkimlerin görevlerinden biri de hukukun yorumlanması olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yorum faaliyeti sırasında çözüm için ortaya birden fazla yorumun çıkması halinde, hâkimin seçeceği yorumu gerekçelendirmesi zorunluluğunun doğduğu kabul edilmektedir.[24] Somut olaylarda hem olayların hem de kuralların yorumlanması gerekebilir. Hukuk kuralları, bir olayı tek başına neticelendiremez. Bir olaya uygulanabilecek birden fazla kural olabilir. Bu kuralların birbirleriyle çelişen sonuçlarının varlığı halinde bu kurallar içerisinden bir seçim yapılması gerekir. Bu belirsizlikler nedeniyle gerçekçiliği savunan yazarlar hukukun belirsiz olduğunu ileri sürmektedir.[25]

ABD'de gerçekçilik teorisi şekilciliğe bir tepki olarak 20. yüzyılın başlangıcında ortaya çıkmıştır. I. Dünya Savaşı'nın sonrasına tarihlenen realizm düşünceleri, II. Dünya Savaşı sonrasında prosedürelliğe önem veren yaklaşımı savunanlarca eleştirilmiştir. Bunun ardından 1980'li yıllarda, siyasal ve toplumsal eleştirileri de içine dahil eden Eleştirel Hukuk Çalışmaları isimli bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşıma göre, hukuk siyasetin bir aracı olup içinde bir belirlenemezlik mevcuttur. Bu durum da 1990'lı yıllardan itibaren eleştiriler almıştır. Realizmin bir uzantısı olarak kabul edilen bu yaklaşıma karşı bazı yazarlarca şekilciliğin uzantıları olan farklı görüşler ileri sürülmüştür. Şekilcilik ve gerçekçilik eksenindeki bu tartışmalar, günümüzde de devam etmektedir.[26]

Şekilci teoriyi savunan yazarlara göre, hukuki gerçekçilik hukuk sisteminde belirlilik ve kesinliği sağlayamayacaktır. Gerçekçiliğin temel özelliklerinden biri belirsiz olmasıdır. Bilinçli olarak seçilmiş eylemlerin hukuki neticelerini vatandaşlar öngöremez. Bu doğrultuda, şekilciler hukuk düzeninin mantıksal bir yöntem olarak kesin ve öngörülebilir bir niteliğe sahip olması gerektiğini savunmaktadır.[27]

Şekilci ve gerçekçi yaklaşım arasındaki bu tartışmaların, adalete erişim hakkı kavramını ortaya çıkardığı iddia edilmektedir. 1960'lı yıllardan sonra, bu dönemlerde yaşanan toplumsal ve siyasi olaylar, hukuki uyuşmazlıkların da çeşitlenmesine ve artmasına neden olmuş ve bu durum da mahkemelerin iş yükünü artırmıştır. Bu mahkemelerinin bu iş yükünü üstlenememesinin yarattığı tartışmalar neticesinde, adalete erişim konusu tartışılmaya başlanmış ve konuyla ilgili çalışmalar gerçekleştirilmiştir.[28]

Hukuki pozitivizm

Hukuki pozitivizm, hâkimlerin davalarda yalnızca hukuki kurallarla bağlı kalması gerektiğini savunan bir görüştür. Bu görüş Hans Kelsen tarafından geliştirilmiştir. Kelsen'e göre hâkimler yargılama sürecinde hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır. Kelsen'in bu görüşünü eleştiren bazı yazarlar, hukuk kuralları yorumlanırken ortaya çıkacak sonucun ekonomik durumunun da gözetilerek ekonomik anlamda en az maliyet oluşturacak çözümün uygulanması gerektiğini savunmuşlardır.[29]

Hukuki şekilcilik ve pozitivizm, hukukun belirli kurallar üzerinde bir silsile gözetilerek temellendirilmesi konusunda uzlaşmaktadır. Kökeni olmayan bir hak veya yükümlülüğü her iki yaklaşım da kabul etmemektedir.[30] Bu iki yaklaşımın bir diğer ortak noktası ise, hukuki yaklaşımlarının mantığa dayalı bir bakış açısına sahip olmasıdır.[31]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

Özel
  1. ^ a b Akçabay 2020.
  2. ^ Güven 2020, ss. 12-13.
  3. ^ Güven 2020, s. 13.
  4. ^ Güven 2020, s. 12.
  5. ^ Şahin Ceylan 2016, ss. 258-261.
  6. ^ Ermenek 2000, ss. 2-4.
  7. ^ a b Gülsefa 2020, s. 8.
  8. ^ Terzi Kösem 2021, s. 16.
  9. ^ Hafızoğulları 1978, s. 245.
  10. ^ Karataş 2019, ss. 33-34.
  11. ^ Gülsefa 2020, s. 5.
  12. ^ Karataş 2019, s. 59.
  13. ^ Karataş, ss. 60-61.
  14. ^ Karataş, ss. 62-63.
  15. ^ Ermenek 2000, s. 5.
  16. ^ Gülsefa 2020, ss. 13-14.
  17. ^ Sevindik 2020, ss. 25-26.
  18. ^ Sevindik 2020, s. 26.
  19. ^ Kalem Berk 2012, s. 15.
  20. ^ Uğurlubirel 2017, s. 9.
  21. ^ Ermenek 2000, s. 6.
  22. ^ Gülsefa 2020, ss. 14-15.
  23. ^ Dülger 2020, s. 100.
  24. ^ Terzi Kösem 2021, ss. 2-3.
  25. ^ Terzi Kösem 2021, s. 18.
  26. ^ Gürler 2008, ss. 92-93.
  27. ^ Karataş 2019, s. 62.
  28. ^ Kalem Berk 2012, s. 16.
  29. ^ Dülger 2020, s. 56.
  30. ^ Dülger 2020, s. 104.
  31. ^ Dülger 2020, s. 111.
Genel

İlgili Araştırma Makaleleri

Uluslararası ilişkiler, siyaset biliminin bir dalıdır ve "uluslararası sistem" içindeki aktörlerin, özellikle de uluslararası ilişkilerin temel aktörü olarak kabul edilen devletlerin, diğer devletlerle, uluslararası/bölgesel/hükûmetler arası örgütler, çok uluslu şirketler, uluslararası normlar ve uluslararası toplumla olan ilişkilerini inceleyen disiplinlerarası bir disiplindir.

<span class="mw-page-title-main">Adalet</span> Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması

Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla adaletin genel tartışması felsefe, dinbilim ve dindeki genel durumu ve hukuk bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürel adalette bulunan iki farklı alana yoğunlaşır.

<span class="mw-page-title-main">John Locke</span> İngiliz filozof ve fizikçi (1632–1704)

John Locke, Aydınlanma Çağı düşünürlerinin en etkililerinden biri olarak kabul edilen ve genellikle “liberalizmin babası” olarak bilinen bir İngiliz filozof ve doktordu. Francis Bacon geleneğini takip eden İngiliz deneycilerinden ilklerinden biri olarak kabul edilen Locke, toplumsal sözleşme teorisi için de aynı derecede önemlidir. Çalışmaları epistemoloji ve siyaset felsefesinin gelişimini büyük ölçüde etkiledi. Yazıları Voltaire ve Jean-Jacques Rousseau'nun yanı sıra birçok İskoç Aydınlanma düşünürünü ve Amerikan Devrimcilerini etkiledi. Klasik cumhuriyetçiliğe ve liberal teoriye katkıları, Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nde yer almaktadır. Uluslararası alanda Locke'un siyasi-hukuki ilkeleri, sınırlı temsili hükûmet teorisi ve uygulaması ile hukukun üstünlüğü altında temel hak ve özgürlüklerin korunması üzerinde derin bir etkiye sahip olmaya devam etmektedir.

Vergi hukuku, kamu hukuku içinde yer alan ve devletin mali faaliyetlerinin hukuki yönünü inceleyen mali hukukun bir alt dalıdır. Mali hukuk; vergi (gelir) hukuku, harcama (gider) hukuku ve bütçe hukuku olmak üzere üç alt sınıflandırmaya tabidir. Vergi hukuku, devletin kamu gücüne dayanarak elde ettiği kamu gelirlerinin hukuki rejimini inceler.

<span class="mw-page-title-main">Hâkim (hukuk)</span> mahkemede duruşmalara bakan ve kararı açıklayan yetkili kişiye verilen isim

Hâkim veya yargıç, adaleti sağlamak üzere bağlı bulunduğu topluluğun hukuk kural ve prensiplerine dayanarak bağımsız ve tarafsız olarak karar veren kimsedir. Bazı hukuk sistemleri tek hâkimli, bazı sistemler ise hâkimler heyetinden oluşan yargılama biçimlerini benimsemiştir. Hâkimler ceza, hukuk, idare veya askeri mahkemelerde görev yapabilirler. Yaptıkları görevden ötürü toplum içerisinde saygınlık sahibi, alanında uzman ve güvenilir kişilerden seçilmeleri gerekir.

<span class="mw-page-title-main">Georg Lukács</span> Macar siyasetçi, filozof ve edebiyat eleştirmeni (1885-1971)

Georg Lukács, Batı Marksizminin ünlü isimlerinden Macar Marksist filozof ve edebiyat bilimcisidir. Marksizmi Hegelci anlamda yeniden değerlendirmiş ve geliştirmiştir. Ernst Bloch, Antonio Gramsci, Karl Korsch ile birlikte Lukacs, 20. yüzyılın ilk yarısında, Marksist felsefe ve Marksist teorinin yeniden oluşturulmasında en önemli isimlerden biri olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Ortak hukuk</span> Birleşik Krallık sömürgesi olan birçok ülkenin hukuki temelini kuran hukuk sistemi

Anglo-Sakson sistemi,, özellikle tarihinde Birleşik Krallık sömürgesi olan birçok ülkenin hukuki temellerini oluşturur. Emsal kararlar yansıtan, kapsamlı yasallaşmamış kanunları dikkat çeken özellikleri arasında yer alır. Bu emsal kararlar yüzyıllarca yargıçlar tarafından gerçek davalarda verilen hükümlerden elde edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Anayasal iktisat</span>

Anayasal iktisat teorisi devletin gücü ve yetkilerinin nasıl sınırlandırılabileceğini ve nasıl sınırlandırılması gerektiğini inceleyen bir disiplindir. James M. Buchanan ve Anthony Downs, anayasal iktisadı şu şekilde tanımlamaktadır:

Anayasal iktisat...ekonomik ve politik birimlerin tercihlerini ve faaliyetlerini sınırlayan alternatif yasal-kurumsal ve anayasal kurallar bütününün işleyiş özelliklerini açıklamaya çalışır.

Hukuki gerçekçilik veya hukukî realizm akımları, hukuku soyut hukuk kurallarından ya da adalet ve ahlâk gibi fizikötesi kavramlarla değil, maddî dünyadaki gerçek ilişkilerle açıklamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Delil</span>

Delil hukuki işlemlerde bir şeyi teyit etmeye yönelik kullanılan ipuçlarıdır. Bu ipuçları, karara varılırken hangi ispatların dikkate alınması veya hangilerinin dikkate alınmaması gerektiğini belirler. Deliller belgesel delil, maddi delil, dijital delil, aklayıcı delil, suçlayıcı delil, uydurma delil türlerinde olabilir.

Doğal hukuk kuramı, doğal hukuk veya doğa hukuku içeriği doğal olarak var olan, doğal olarak ayarlanmış ve her şeyin üzerinde geçerliliğe sahip bir hukuk olarak tanımlanabilir. Doğal hukuk; insanın akılla erişebileceği, yazılı olmayan hukuk kuralıdır. Bu kuramı destekleyenler arasında Aristoteles ve Thomas Aquinas da yer alır ki, Aquinas'ın tavrı Katolik Kilisesi tarafından da kabul edilmektedir. Doğal hukuk kuramı, gerek etik gerekse hukuk felsefesi açısından büyük önem taşımaktadır ve farklı filozofları farklı yönlerde etkilemiştir.

<span class="mw-page-title-main">Hak</span> Kişinin hukuken korunan ve kendisine bu korumadan yararlanma yetkisi veren menfaat

Hak, kişilerin hukuk düzenince korunan menfaatleridir. Kişilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafından korunması, bu korumaya uymayan kişilere karşı ise kanuni girişimlerde bulunulması gibi yetkiler verir. Esasen Arapçada hukuk kelimesinin tekil hâli olan bu kelime, zamanla kişilerin hukuken korunan menfaatlerini tanımlamak için kullanılırken, hakların oluşturduğu düzene ise hukuk adı verilmiştir.

Aynî hak, kişilerin eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyetini sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilen haklardandır. Özellikle de eşya hukukunda, hak sahibinin, söz konusu eşya üzerindeki tasarruf yetkisini tespit etme bakımından, hakkın sınırının tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu hakkın aynî hak olması hâlinde farklı, olmaması hâlinde farklı hükümler uygulanabilecektir.

<span class="mw-page-title-main">H. L. A. Hart</span>

Herbert Lionel Adolphus Hart İngiliz filozof ve Hukuk Felsefesi profesörü.

Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.

Uluslararası ilişkiler teorileri uluslararası ilişkilerin kuramsal perspektiften çalışma alanıdır. Analiz edilebilen uluslararası ilişkilere kavramsal çerçeveden bakılabilmeye olanak sağlar. Ole Holsti uluslararası ilişkiler teorilerini, yalnızca teoriyle alakalı göze çarpan olayları görmeye olanak sağlayan renkli bir güneş gözlüğüne benzeterek tanımlamaktadır. Örneğin realizmi savunan bir kimse, konstrüktivizmi savunan bir kimsenin çok önemli gördüğü bir olayı tam aksine hiç umursamayabilir. Uluslararası ilişkiler teorilerinde üç temel teori vardır: realizm, liberalizm ve inşacılıktır.

Hazine teorisi, devletin yargı denetimine tabi olmadığı sadece yönetilenlere bazı parasal hukuki güvenceler sağlayan yönetim anlayışı.

Vasıflandırma veya karakterizasyon, bir hukukî müessesenin hukukî karakterinin tespit edilmesidir. İçinde milletlerarası özel hukukta yabancılık unsuru içeren davanın çözümlenmesinde ikinci aşamadır. Birden fazla ülkenin hukukuna tâbî olabilecek bir uyuşmazlığa hangi ülke hukukunun uygulanması gerektiğinin belirlenmesi için söz konusu uyuşmazlığın vasıflandırılması gerekir. Bu süreç İngiliz hukukunda karakterizasyon, Avrupa Adalet Divanı'nın İngilizce kararlarında ise sınıflandırma olarak tanımlanmaktadır. Fransız Hukukunda ise yeterlilik olarak bilinir.

Hukuki yorum, bir hukuk meselesine uygulanacak olan hukuk kuralının belirlenmesi sürecinin önemli parçalarından biridir. Bazı hukuk kuralları, uygulanabileceği işlemler açısından yeterince açık olmayabilir. Bu nedenle söz konusu kuralın bulunduğu metnin incelenmesi ve anlamının belirlenmesi gerekebilir. İşte bu amaçla yapılan anlamlandırma faaliyetlerine hukuki yorum adı verilir.

Bilimsel gerçekçilik, bilim tarafından tanımlanan evrenin, nasıl yorumlanabileceğine bakmaksızın gerçek olduğunu savunan görüştür. Bilimsel gerçekçiliğe inanan bir kişi, bilimin evrendeki hem fiziksel hem de metafiziksel gerçekleri bulmak için kullanılabileceği yönündeki görüşleri nedeniyle, evrenin bilim tarafından tanımlandığı şekliyle doğru olduğunu kabul etmektedir.