İçeriğe atla

Hukukî sebepten soyutluk ilkesi

Hukukî sebepten soyutluk ilkesi, borçlandırıcı işlemde meydana gelen bir iptal sebebinin, tasarruf işleminin iptal olmasına sebep olmayacağını ifade eder.

Taşınmaz satışında, borçlandırıcı işlemin (taşınmaz satışının) iptal edilmeyi gerektirecek bir unsur barındırması durumunda, tasarruf işleminin (tapu sicilinde taşınmazın devrinin) iptal edilip edilmemesi gerektiği konusunda hukuk dünyasında iki görüş hâkimdir. Bir görüşün savunucuları, hukukî sebepten soyutluk ilkesini temel alarak, tasarruf işleminin, borçlandırıcı işlemdeki butlandan dolayı bâtıl hâle gelmeyeceğini savunurlar. Bu durumda, sebepsiz zenginleşme söz konusu olur. Yâni, A kişisi B kişisine bir taşınmazı sattığında, satış işleminin geçersiz olduğu anlaşılırsa ancak bu sırada tapu sicilinde hukuka uygun bir şekilde taşınmaz B kişisine devredilmişse, bu durumda taşınmazın sahibi A değil, B'dir. Ancak B'nin taşınmazı iktisap etmesinin temelinde bir hukukî sebep yoktur. Bu durumda A, B'yi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava eder.

Hukukî sebebe bağlılık ilkesi ile ilişkisi

Diğer görüşün sahiplerine göre, borçlandırıcı işlemin (taşınmazın satımı) geçersiz olduğu anlaşıldığında tasarruf işlemi de geçersiz olur. Bu görüşün sahipleri, teorilerini hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayandırırlar. Bu ilke, hukukî sebepten soyutluk ilkesinin zıttıdır. Borçlandırıcı işlemin iptal olması durumunda, tasarruf işleminin de iptal olması gerektiğini ifade eder. Bu durumda A kişisi B kişisine taşınmazı satmış ve taşınmazın satışı işleminin geçersiz olduğu ortaya çıktığında buna dayanarak tasarruf işleminin (tapu sicilinde ilgili taşınmazın yeni sahibine dair kayıt işlenmesinin) de iptal edilmesine yol açar. A kişisi, malı B kişisine sattıktan sonra (hem borçlandırıcı işlem hem de tasarruf işlemi gerçekleştikten sonra), borçlandırıcı işlemin bâtıl olduğunun anlaşılması üzerine isterse hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayanarak B'den malı talep edebilir. Üç ihtimal söz konusudur:

  1. Hukukî sebepten soyutluk ilkesine dayanırsa A kişisi, taşınır malları sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre B kişisinden talep edecektir.
  2. Hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayanırsa A kişisi, taşınır mallar için B aleyhine istihkak davası açmalıdır.
  3. Taşınmaz mallar konusunda, hukukî sebebe bağlılık ilkesine dayanarak A kişisi, B aleyhine tapu sicilinin düzeltilmesi davası açmalıdır. Örneğin, Türkiye'de bu üçüncü ihtimâl 4721 sayılı Türk Medeni Kânunu'nda düzenlenmektedir:

TMK 1025:Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları aynî haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.

Böylece zilyet olmayan mâlik A kişisi, mâlik olmayan zilyet B kişisinden malını talep edebilir. Ancak eğer B kişisi malı iyiniyetli C kişisine satmışsa, C kişisi bu malın mâliki olur ve A kişisi C'den bu malı yukarıda zikredilmiş olan yollara dayanarak talep edemez. Bu durumda A kişisinin elinde bir tek seçenek vardır, hukukî sebepten soyutluk ilkesine dayanarak B kişisi aleyhine sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava açarak uğradığı zararı tazmin etmeye çalışır.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kadastro</span>

Kadastro, bir bölgedeki özel arsaların kaydıdır; bu arsalar sistematik şekilde numaralandırılır, her birinin çevresi ve parsel tanımlayıcısı büyük ölçekli haritalarda gösterilir, hem haritada hem de kayıt defterinde bu arsanın niteliği, büyüklüğü, değeri ve onunla ilgili hukukî haklar belirtilir. Gündelik dilde kadastronun birkaç anlamı vardır: Birincisi, özel arsaların bir kamu kuruluşunda tutulan kayıtlarıdır. İkinci anlamı bu kayıtları tutan ve onları idare eden kuruluşun adıdır. Üçüncü anlamı bu kuruluşun yaptığı işlerdir. Türk Dil Kurumu kadastroyu "bir ülkedeki her çeşit arazi ve mülk yerinin, alanının, sınırlarının ve değerlerinin devlet eliyle belirlenip plana bağlanması işi" olarak tanımlar. Türk Kadastro Kanunu'nda kadastro "taşınmaz malların sınırlarının arazi ve harita üzerinde belirtilerek hukuki durumlarının ve üzerindeki hakların tespit edilmesi işlemi" olarak tanımlanmıştır. Sıfat hali "kadastral"dir. Kadastral haritalara güncel dilde tapu haritası veya kadastro paftası da denir. Kadastrolar dünyada çoğu ülkede, tapu sicili gibi başka belgelerin eşliğinde kullanılır.

Borçlar hukuku, bir özel hukuk dalıdır ve eşitler arasında meydana gelen ve borç ilişkisi adı verilen hukuki ilişkilerin incelendiği bir disiplindir. Borçlar Kanunu özel hukukta borçlar hukukuna kaynaklık eder ve borçlar hukuku alanına giren borç ilişkilerini düzenleyen bir kanundur. Borç ilişkisi kavramı, özel hukuk açısından tanımlandığında, alacaklı ve borçlu adı verilen iki taraf arasında meydana gelen ve borçlu olan tarafın alacaklıya karşı belli bir davranış biçiminde (edimde) bulunmakla yükümlü olduğu, alacaklının da borçludan bu davranış biçiminin yerine getirilmesini isteyebileceği hukuki bir bağdır.

<span class="mw-page-title-main">Borç</span> geri verilmek üzere alınan veya ödenmesi gerekli para veya başka bir şey

Borç, geniş anlamda, bir borç ilişkisini, dar anlamda ise borçlu tarafın ödemekle yükümlü olduğu parasal değeri ya da yerine getirme taahhüdünde olduğu edimi ifade eder. Hukuki alanda kullanılışı, geniş anlamıdır. Borç ilişkisi, borçlu ve alacaklı olmak üzere iki taraf arasında bir edimin yerine getirilmesine dayanan hukuki bağdır. Edim, borçlu açısından bakıldığında borç, alacaklı açısından bakıldığında ise alacaktır. İki farklı kelime aynı davranışın iki farklı açıdan bakılması ile oluşturulmuş adlandırmalardır. Edim fiili, yapma, yapmama veyâ verme olarak üç şekilde tezâhür edebilir.

Adi şirket, sahibinden ayrı bir varlığı olmayan şirketlerdir. En basit şirket modelidir.

Deniz ticareti hukuku, deniz üzerinde yürütülen ticari ilişkileri düzenleyen hukuk dalıdır. 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda deniz ticaretini konu alan bazı başlıklar şunlardır:

Tapu: Bir taşınmaz malın yüzölçümünü, numarasını, mahallesini ve sahibini gösterir belgedir. Eski Türkçedeki kapuk (sağlam) sözcüğünden gelmiştir.

Sebepsiz zenginleşme veya haksız zenginleşme, bir kimsenin mal varlığında haklı bir nedene dayanmaksızın, başkasının zararına meydana gelen zenginleşmedir. Geçerli bir hukuksal neden bulunmadan, hukuksal bir neden gerçekleşmeden ya da hukuksal neden sona erdikten sonra bir işlem yapılması ve borç olmayan bir edimin ödenmesi gibi durumlarda ortaya çıkar.

<span class="mw-page-title-main">Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı</span> Türkiyede bir bakanlık

Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'na bağlı olarak çalışan çevre, şehircilik ve iklim değişikliği işlerinden sorumlu bakanlıktır.

<span class="mw-page-title-main">Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü</span> Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı olarak görev yapan bir genel müdürlüktür

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na bağlı olarak görev yapan bir genel müdürlüktür.

Hukukun herkes bakımından bağlayıcı olması gerekir. Kişiler bazen olması gereken gibi davranırlar, bazen de bu düzeni bozarlar. Hukukun var oluş nedenlerinden biri de bu noktada başlar. Yani toplumun düzenini korunması durumu. Devreye giren hukuki kuralları çiğneyen kişilerin bu yanlış davranışlarına engel olunur ve o kişilere bu kurallara uymaya zorunlu kılınır. Yaptırım bir hukuk kuralına aykırı davranılmasının sonucunda yol açılan zararın ortadan kaldırılmasını amaçlar. Kısaca yaptırım "Bir hukuk kuralına aykırı davranılması halinde hukuk düzenince öngörülen sonuçtur.". Yaptırım bir hukuk kuralını diğer sosyal düzen kurallarından ayırır.

<span class="mw-page-title-main">Eşya hukuku</span>

Eşya hukuku, Medeni hukuk dalıdır ve Medeni Kanun'un 4. kitabında genel olarak düzenlenmiştir. Kişilerin eşya üzerindeki mutlak haklarını düzenler. Eşya, bağımsız nesne olarak maddi bir varlıktır.

<span class="mw-page-title-main">Senet (hukuk)</span> bir kişi tarafından imzalanan ve imzalayanın aleyhine delil teşkil eden yazılı belge

Hukukta senet, bir vakanın delilini teşkil etmek üzere bir kişi tarafından imzalanan ve imzalayanın aleyhine delil teşkil eden yazılı belgedir. Bu anlamda senet, iki tarafın da imza atarak onayladığı bir kontrat (akit)'ten farklıdır. Senet genelde bir mali (borçlanma) veya mülkiyet ilişkisinin kabulü şeklindedir.

<span class="mw-page-title-main">Hak</span> Kişinin hukuken korunan ve kendisine bu korumadan yararlanma yetkisi veren menfaat

Hak, kişilerin hukuk düzenince korunan menfaatleridir. Kişilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafından korunması, bu korumaya uymayan kişilere karşı ise kanuni girişimlerde bulunulması gibi yetkiler verir. Esasen Arapçada hukuk kelimesinin tekil hâli olan bu kelime, zamanla kişilerin hukuken korunan menfaatlerini tanımlamak için kullanılırken, hakların oluşturduğu düzene ise hukuk adı verilmiştir.

Mülkiyet hakkı, kapitalist ekonomik kurallarının hakim olduğu bölge, sistem veya devletlerde; taşınır (menkul) ya da taşınmaz (gayrimenkul) bir eşya üzerinde hak sahibine kullanma (usus), yararlanma (fructus) ve tasarruf (abusus) yetkisi veren, hukuk düzeninin sınırları içinde kullanılabilen, mutlak ve ayni bir haktır. Mülkiyet hakkına sahip kişi (malik) mülkiyetinde olan nesneyi kullanma, başkalarına devretme, tahrip etme, nesnenin ürünlerinden yararlanma yetkisine sahiptir. Bu hak mutlak nitelikte olduğundan herkese karşı ileri sürülebilir.

<span class="mw-page-title-main">Zilyetlik</span>

Zilyetlik, medeni hukukun eşya hukuku dalında incelenen bir hukuki kurumudur. En basit olarak bir kimsenin taşınır (menkul) veya taşınmaz (gayrimenkul) bir mal üzerindeki fiili hakimiyeti olarak tanımlanabilir.
Zilyetliğe sahip olan kişiye zilyet denir.
Mülkiyet bir kimsenin eşya üzerindeki hakkını ifade eder. Hâlbuki zilyetlik, bu haktan bağımsız olarak sadece eşya üzerinde var olan bir hakimiyet durumunu gösterir. Bu sebeple zilyetlik mülkiyet hakkına bağlı değildir. Zilyet olan kimsenin malik olması şart değildir.
Mesela, bir arabanın sahibi olan kişi o arabanın hem maliki hem zilyedidir. Ama bu arabayı kullanan şoför, arabanın bir tamirhaneye bırakılmış olması halinde tamirci, hatta sadece park etmek üzere arabanın teslim edildiği park çalışanı gibi başka kişiler de, araba kendi hakimiyetleri altında iken, zilyet sayılırlar.

Aynî hak, kişilerin eşya üzerinde doğrudan doğruya hakimiyetini sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilen haklardandır. Özellikle de eşya hukukunda, hak sahibinin, söz konusu eşya üzerindeki tasarruf yetkisini tespit etme bakımından, hakkın sınırının tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu hakkın aynî hak olması hâlinde farklı, olmaması hâlinde farklı hükümler uygulanabilecektir.

<span class="mw-page-title-main">Mera</span> hayvanların otlatılması için kullanılan kısa boylu buğdaygil ve baklagil bitkileriyle kaplı arazi

Mera, otlak, meyilli, engebeli ve taban suyunun derinde olduğu yem bitkilerinin bulunduğu alanlara ve hayvancılık amacı ile kullanılan alanlara verilen addır. Çayırlara göre daha kısa boylu, seyrek otların bulunduğu meralar kaba yem alanlarıdır.

<span class="mw-page-title-main">Gayrimenkul</span>

Türk Dil Kurumu sözlüğünde Arapça kökenli olan gayrimenkul kelime anlamı taşınmaz olarak ifade edilmektedir. Emlak ve taşınmaz sözlük anlamı olarak aynı anlamda kullanılmaktadır. Gayrimenkul arazi ve arazi üzerinde su kaynakları, ağaç, mineral, bina, ev, çit, köprü gibi insan eliyle yapılmış ve/veya doğada kendisi var olan arazi üzerinde yer alan daimi eklentilerini kapsamaktadır. Gayrimenkul mali değere sahip varlıklardan olsa da diğer mali varlıklardan ayrıldığı husus taşınmaz olması ve araziye bağlılıktan ileri gelmektedir.

Kamulaştırma, devletleştirme ya da istimlak, devletin kamu yararını gözeterek özel mülkiyete ait taşınmaz malları bedelini ödeyerek mülkiyetine geçirme işlemidir. Kamulaştırmanın temel dayanağı, kamu yararının gözetilmesidir. Devlet, toplumun genel çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla özel mülkiyeti kamulaştırabilir. Devlet, ekonomik ve sosyal düzeni sağlama, toplumsal refahı artırma ve kamu hizmetlerini geliştirme gibi sorumluluklarını yerine getirebilmek için kamulaştırma yetkisini kullanabilir.

Ölüme bağlı tasarruf, kişinin ölümünden sonra sonuçlarını doğuran hukuki işlemdir. Bu işlem kişinin sağlığında yapılmakla birlikte, yapılan işlemin sonuçları kişinin ölümünden sonra hüküm ifade eder. Bu yönüyle ölüme bağlı tasarruflar kişinin terekesi üzerinde etki doğurur. Aynı şekilde, ölen kişinin geride bıraktığı mirasçılarını yükümlendirir. Miras bırakanın, tek taraflı irade açıklamasıyla öldükten sonra malvarlığının kim tarafından ve nasıl kullanılacağına ilişkin işlemler ölüme bağlı tasarrufların konusunu oluşturur. Ölüme bağlı tasarruflar, kanunlarda sınırlı olarak düzenlenmektedir. Zira bu tasarruflar, tasarrufta bulunanın hayatta olmadığı bir döneme etki etmektedir. Buna paralel olarak, ölüme bağlı tasarruflar kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır, kişinin yasal temsilcileri tarafından yapılamaz. İşlemin geçerli olabilmesi için aranan şekil şartları mevcuttur. Aynı şekilde iptal edilmeleri de farklı rejimlere tabidir. Buna göre, ehliyetsizlik, irade sakatlığı, tasarrufun içeriğinin, koşullarının veya yükümlülüklerinin hukuka veya ahlâka aykırı olması veya kanunda aranan şekil şartlarına aykırı olması hallerinde iptali yoluna gidilebilir. Tasarrufun iptali halinde geçersizlik, sonuçlarını mirasın açıldığı andan itibaren hüküm ifade eder. Bir işlemin ölüme bağlı tasarruf olabilmesi için ölüm zorunlu unsurdur. Ölümün gerçekleşmemesi halinde bu işlem sağlar arası hukuki işlem olarak kabul edilmektedir.