İçeriğe atla

Hoşgörü paradoksu

Hoşgörü paradoksu, bir toplumun hoşgörüsüzleri de kapsayacak kadar geniş bir hoşgörüye sahip olması durumunda; toplumun hoşgörebilme yetisinin hoşgörüsüzler tarafından zarara uğratılacağını ya da yok edileceğini ve bu nedenle hoşgörüsüzlere karşı kararlı bir biçimde hoşgörüsüz olunması gerektiğini söyleyen mantıksal paradokstur.

Bu düşünce ilk kez Karl Popper tarafından 1945 yılında Açık Toplum ve Düşmanları adlı yapıtta Platon'un Aydınlanmacı mutlakiyetçilik savunusuna atfedilmiş ve yine aynı yapıtta tanımlanmıştır.[1]

"Sınırsız hoşgörü, hoşgörünün yok olmasıyla sonuçlanacaktır. Eğer hoşgörünün kapsamını hoşgörüsüzleri de kapsayacak biçimde genişletirsek, eğer hoşgörülü bir toplumu hoşgörüsüzlerin şiddetli saldırılarından korumaya hazır olmazsak; o zaman hoşgörülüler ve onlarla birlikte de hoşgörü, hoşgörüsüzler tarafından yok edilecektir. Ancak bu dediklerimle, hoşgörüsüzlere hiçbir zaman hoşgörüsüz felsefelerini açıklama ve anlatma olanağı verilmemesi gerektiğini söylemeye çalışmıyorum. Onları mantık temelli tartışmalar ve kamuoyu yoluyla hizada tutabildiğimiz sürece doğrudan baskı uygulamak akıllıca olmayacaktır ancak taraftarlarına; bizimle uygar bir tartışmaya girmenin bile yanlış olduğunu, anlattıklarımızın aldatmacadan ibaret olduğunu söylemeye başladıklarını ve bizimle mantık zemininde buluşmayı değil de argümanlarımıza silahları ve yumruklarıyla karşılık vermeyi düşündüklerini fark edersek -gerekirse şiddet kullanarak- onları baskılama hakkımızı saklı tutmalıyız. Hoşgörünün selameti adına, hoşgörüsüzleri hoşgörmeme hakkımızı saklı tutmalıyız. Hoşgörüsüzlüğü savunan veya öven her hareketin yasadışı olduğunu söylemeli ve hoşgörüsüzlüğe ya da ayrımcılığa başvurmayı da tıpkı cinayet, insan kaçırmak ve köle ticareti yapmak gibi bir suç kabul etmeliyiz."

Kaynakça

  1. ^ Açık Toplum ve Düşmanları (The Open Society and Its Enemies) (İngilizce). Routledge Yayınları. s. 581. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Din, nadiren de olsa ilmet, genellikle doğaüstü, transandantal ve cansal unsurlarla ilişkilendirilmiş, çeşitli ayinler ve uygulamaları içeren, ahlak, dünya görüşleri, kutsal metinler ve yerler, kehanetler, etik kuruluşlarından oluşan bir sosyo-kültürel sistemdir.

<span class="mw-page-title-main">Batlamyus</span> Yunan matematikçi, astronom ve coğrafyacı (100–170)

Klaudyos Batlamyus, İskenderiyeli Yunan matematikçi, coğrafyacı, astronom ve müzik teorisyeniydi ve üçü daha sonra Bizans, İslam ve Batı Avrupa bilimi için önemli olan yaklaşık bir düzine bilimsel tez yazmıştır. MS 100–170 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir.

Monarşi ya da tek erklik, bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Saltanatın bir başka adıdır. Genellikle seçim dışı yöntemler kullanılır. Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, prens, emir, kağan, hakan, han gibi çeşitli adlar alabilir. Monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Hükümdar öldükten sonra onun soyundan biri gelir. Yani yetki genellikle babadan oğula geçer. Demokrasilerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. “Monarşi” sözcüğü Türkçeye Fransızcadan (Monarchie) geçmiştir. Cezalandırma ve bağışlama yetkileri sadece hükümdarın elindedir. Otoritenin bir kralın veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türüdür.

<span class="mw-page-title-main">Aristoteles</span> Antik Yunan filozofu (MÖ 384–322)

Aristoteles veya kısaca Aristo, Antik Yunanistan'da klasik dönem aralığında yaşamını sürdürmüş olan Yunan filozof, polimat ve bilgedir.

<span class="mw-page-title-main">Michel Foucault</span> Fransız filozof (1926 – 1984)

Michel Foucault, Fransız filozof, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog.

<span class="mw-page-title-main">Platon</span> Antik Yunan filozofu

Platon veya Eflatun, Antik Yunan filozofu ve bilgesi.

<span class="mw-page-title-main">Voltaire</span> Fransız yazar, tarihçi ve filozof

François Marie Arouet ya da Voltaire takma adıyla tanınan Fransız yazar ve filozof. Fransız Aydınlanması'nın en önemli filozoflarının başına gelir hatta Aydınlanma hareketinin babası sayılabilir. Zamanının toplumsal, dinî, politik ve kültürel konularını radikal bir biçimde eleştirmiştir.

<i>Leviathan</i>

Leviathan ya da Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Gücü, yaygın olarak Leviathan olarak bilinir, Thomas Hobbes (1588-1679) tarafından yazılmış ve 1651'de yayınlanan bir kitaptır. Kitabın adı Kitâb-ı Mukaddes'te geçen Leviathan isimli bir yaratıktan esinlenerek konulmuştur. Eser, toplumun ve meşru hükûmetin yapısıyla ilgilidir ve toplumsal sözleşme teorisinin en eski ve en etkili örneklerinden biri olarak görülür. Leviathan, Machiavelli'nin Prens kitabı ile devlet idaresi alanında karşılaştırılabilen batı felsefesinin klasik bir eseri olarak yer almaktadır. İngiliz İç Savaşı sırasında (1642-1651) yazılmış olan Leviathan, sosyal bir sözleşme ve mutlak bir egemen tarafından yönetilmeyi tartışmaktadır. Hobbes, iç savaşa ve doğa durumu yalnızca güçlü ve bölünmemiş hükûmetin engel olabileceğini iddia etti.

Safsata, bir düşünceyi ortaya koyarken ya da anlamaya çalışırken yapılan yanlış çıkarsamadır. Safsatalar ilk bakışta geçerli ve ikna edici gibi görülebilen fakat yakından bakıldığında kendilerini ele veren sahte argümanlardır.

Argumentum ad nauseam/Argumentum ad Infinitum (ya da sıklıkla sadece Ad nauseam), bir iddianın-argümanın aksi ispatlanamadığı için o iddianın doğru olduğunun savunulmasıdır. Latince bir safsatadır. Türkçe yaklaşık karşılığı "bunaltana kadar" dır. Argumentum ad infinitum ile aynı safsatayı belirtir.

Retorik ya da eski ismiyle Belagat, etkileyici ve ikna edici konuşma sanatıdır. Sözcük güncel kullanımda "etkileyici ve ikna edici olmakla beraber içtenlikten veya anlamlı içerikten yoksun lisan" anlamında da kullanılır. Kavram Yunanca rhētorikos (ῥητορικός) "hitabet" kavramından türemiştir. Antik Yunanistan'da MÖ 5. yüzyılda Sokrates çevresindekiler tarafından kullanılmış olan bu kelime, ilk kez Platon’un Gorgias adlı eserinde geçmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Totalitarizm</span> diktatörlükvari yönetim şekli

Totalitarizm, tüm yetkilerin merkezîleştirildiği, devlete ve hükûmet yöneticilerine mutlak itaat beklendiği diktatörlükvari yönetim biçimidir. Totalitarizm ile yönetilen devletler totaliter devlet olarak bilinir. Totalitarizmde bireysel özgürlüklere izin verilmez ve bireyin yaşamının tüm alanları devlet kontrolüne bırakılır.

<span class="mw-page-title-main">Siyaset felsefesi</span> felsefe ve siyaset bilimi alt disiplini

Siyaset felsefesi, devlet, hükûmet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükûmeti ne meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir hükûmet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Ávilalı Teresa</span>

Ávilalı Teresa, İspanyol Katolik rahibe ve mistik. 12 Mart 1622 tarihinde Papa XV. Gregorius tarafından Azize ilan edildi. Papa VI. Pavlus 1970 yılında Teresa'ya Kilisesi Doktoru" unvanını verdi. Yortusu 15 Ekim'dir.

<span class="mw-page-title-main">Düşünce özgürlüğü</span>

Düşünce özgürlüğü, başka bir deyişle ifade özgürlüğü veya vicdan özgürlüğü demokrasinin temel ilkesidir. İnsan haklarına ilişkin bütün belgelerde ilk sırada vurgulanmıştır. Kimsenin müdahalesi olmadan her fert istediğini düşünme hakkına sahiptir ve bu hakkın korunması gerektiğine, düşünce özgürlüğünün kimseye duyurulmadan sadece beyinde kalan bir soyut işlem değil, açıklama, ifade, tartışma, yayınlama özgürlüğünü de beraberinde getirdiğine dair açık toplumlarda bir temel uzlaşma ilkesi olmuştur.

<i>Calvine Karşı Castellio ya da Köleliğe Karşı Özgür Düşünce</i>

Castellio Calvin'e Karşı ya da Bir Vicdan Zorbalığa Karşı, Avusturyalı yazar Stefan Zweig tarafından kaleme alınan monografi türünde bir kitaptır. Kitap, Türkçede "Vicdan Zorbalığa Karşı Ya Da Castellio Calvin'e" ismiyle de basılmıştır. Eserde, Jean Calvin ve Jean Calvin'in Sebastian Castellio ile mücadelesi hakkında ayrıntılı bilgi ve yorumlar yer almaktadır. Yazar tarafından Jean Calvin, kendi dogmalarını sert şekilde topluma dayatan, önüne çıkan rakipleri ve çatlak sesleri sertlik ve zorbalıkla susturan bir kişi olarak ele alınmakta, sert şekilde eleştirilmektedir. Buna karşılık Jean Calvin'e karşı çıkan Sebastian Castellio, hoşgörünün, düşünce ve ifade özgürlüğünün önemli bir temsilcisi olarak yüceltilir. Jean Calvin'in Miguel Servet'i sapkınlıkla suçladığı, bu suçlama neticesinde Miguel Servet'in diri diri yakıldığı, Sebastian Castellio'nun ise bu idamı "Bir insanı yakmak, öğretiyi savunmak anlamına gelmez; bir insanı öldürmek anlamına gelir" sözleriyle eleştirdiği anlatılır. Stefan Zweig, eserinin son bölümünde ise Jean Calvin'in kurduğu yönetim düzeninden ve Kalvinizm'in uzun vadede ortaya koyduğu olumlu etkilerden de bahseder. Kendi açıklamasına göre yazar böylece, Jean Calvin'e karşı hakkaniyetli davranmayı ve Kalvinizmin ilk hoşgörüsüz hâli ile çağdaş Kalvinistler arasındaki farkı göstermeyi amaçlar.

Bireysel psikoloji, Alfred Adler tarafından geliştirilen, psikanalizden ayrı olarak daha çok toplumsallık ve bütünlüğe önem veren psikolojik kuram.

Kendi kaderini tâyin hakkı, alışılmış anlamda ulusların kendi geleceklerini belirlemesi kavramıdır. Genel olarak, milletlerin kendi siyasal durumlarını, ekonomik, sosyal ve kültürel manada izleyecekleri yolu kendi istençleriyle belirlemeleri şeklinde tarif edilir. Buna göre; kendi geleceğini belirleme hakkı yalnızca ulusun kendisine aittir; kimse ulusun hayatına zorla müdahale etme, okullarını ve diğer kurumlarını yok etme, gelenek ve göreneklerine saldırma, dilini baskı altına alma ve özgürlüklerini kısıtlama hakkına sahip değildir. Kelime İngilizce Self determination kelimesinden türetilmiştir.

Sentez anarşizmi, sentezci anarşizm veya sentez federasyonları, katılımcıları üzerinde çeşitlilik arayan ve anarşizm ilkeleri altında farklı eğilimlerdeki anarşistlere sıfatsız katılmaya çalışan bir anarşist örgütlenme biçimidir. 1920'lerde, ana savunucuları olarak bulunan bu form, anarko-komünistler Voline ve Sébastien Faure'yi, bireyci anarşizm, anarşist komünizm ve anarko-sendikalizm olmak üzere üç ana eğilimin anarşistlerini bir araya getirdi. Anarşist Federasyonlar Enternasyonali etrafında gruplanan anarşist federasyonların arkasındaki ana ilkedir.

Broca'nın Beyni: Bilimin Romantizmine Yansımalar, Carl Sagan'ın 1979 yılında yazdığı bir kitaptır.