İçeriğe atla

Hipoksi (tıp)

Hipoksi

Hipoksi, beden dokularında oksijen oranının azalması ile karakterizedir. Genel olarak, dokulara oksijen iletiminin yetersizliğini ifade eder. Hipoksi yetersiz doku perfüzyonu, metabolik bozukluklar veya oksijen kaynağı eksikliği gibi nedenlerle oluşur. Sadece kandaki yetersiz oksijen durumu için hipoksemi terimi kullanılır.

Oksijenin azalması, özellikle pilotlar için bir kaygı kaynağı oluşturur; daha alçak yüksekliklerde oksijenin azalmasının yol açtığı etkilere, genel olarak "dağ tutması" ya da "dağ çarpması" adı verilir. 2.750 m yükseklikte, solunumun derinliği ve hızı ile kalp atışının artması gibi ve baş ağrısı, baş dönmesi, dikkat toplayamama gibi belirtilere yol açar. 4.570 m'nin üstünde yargılama yeteneği bozulur ve görme bozuklukları ciddileşir. 6.400-7.000 m arasında bilinç yitimi ortaya çıkar ve hızla aşağı yükseltilere inilmez ya da hemen oksijen verilmezse, ölümle sonuçlanır.

Nedenlerine göre hipoksi

Hipoksemik hipoksi

Kandaki oksijen basıncının ve hemoglobin içindeki oksijen doygunluğunun azalması sonucu kanın yetersiz oranda oksijen taşıdığı durumlarda meydana gelir. Kendi başına bir patoloji olmakla birlikte devam ettiği takdirde oksijeni kan ile kendisine taşınan diğer dokularda da az oksijen alınmasına bağlı ayrıca bir hipoksi oluşturması pek tabiidir.[1][2]

Hipemik hipoksi

Bir diğer adı da anemik hipoksidir. Oluşan anemik durumlarda dolaşımdaki hemoglobin miktarının azalması ister eritrosit azalması ile meydana gelmiş olsun ister hemoglobin yetersizliği ile, sonuç olarak oksijen taşınımının sekteye uğraması sonucu meydana gelir.

Hastalarda arteriyal oksijen basıncı azalır ve bu nedenle dokulardaki oksijen basıncı da düşer. Karbonmonoksit zehirlenmelerinde olduğu gibi hemoglobinopati ve methemoglobinemi sonucu yeterli miktarda hemoglobine rağmen bile mevcut olan hemoglobin düzeyi işlevsiz kalabilir ve oksijen dokulara taşınamayabilir.

Durgun hipoksi

Diğer isimleri dolaşım hipoksisi ve stagnant hipoksidir. Oksijen basıncı ve hemoglobin yoğunluğu kabul edilebilir bir seviyedeyken belirli bir bölgeye yeterince kan gidememesinden veya kalp debisinin düşük olmasından dolayı kan akımının yetersiz kalması sonucu tüm vücuda yeteri kan gidememesi durumlarında oluşur.

Histotoksik hipoksi

Dokuya yeterli oksijen iletimi gerçekleştiği halde dokuların oksijeni kullanamaması sonucu meydana gelir. Bu durum, siyanür zehirlenmeleri, karbonmonoksit zehirlenmeleri, hidrojen sülfür zehirlenmeleri ve sepsise bağlı mitokondriyal fonksiyon bozukluğunda görülür.

Metabolik hipoksi

Hücresel oksijen tüketiminde bir artış olduğunda meydana gelir. Kandaki oksijen basıncı ve taşınımı yeterli olduğu ve de dokuların oksijen alımı ve oksijen kullanımı gerçekleşmesine rağmen sepsiste olduğu gibi dolaşım için gerekli olan oksijen ihtiyacı karşılanamaması durumudur. Genellikle metabolik hızın yükselmesi durumlarında gözlemlenir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ İnsanlar için vücuttaki oksijen miktarı 80 mm HG’nin altına düşerse, bu hipoksemi şüphesini doğurabilir. Eğer seviye 60 mm Hg’nin altına inerse, bu durum ciddi bir hipoksemi vakası olarak kabul edilir.
  2. ^ "insanlar için sınırlar". 20 Nisan 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Nisan 2024. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Şok, kalbin aorta attığı kanın akut olarak azalmasına bağlı bir hipoperfüzyon sendromdur. Şok olgusunda yaşamsal dokulara ve organlara yeterli kan gidemez. Dolaşan kanın azalması, dokuların oksijen ve enerji kaynaklarının kesilmesi, metabolizma artıklarının temizlenememesi anlamına gelir. Başlangıç belirtiler hipotansiyon, bilinç kaybı, ağızda kuruluk, deride solukluk, terleme, nabızda artma/azalma, laktik asidoz, parmak uçlarında ve dudaklarda siyanozdur.

<span class="mw-page-title-main">Kan</span> hücrelerden meydana gelmiş yaşamsal sıvı

Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden meydana gelmiş kırmızı renkli hayati sıvıdır.

Kangren veya gangren, dokuların kendilerini besleyen atardamarların herhangi bir sebeple, tamamen yetersiz hale gelmesi sonucunda hayatiyetini kaybetmesi durumu.

<span class="mw-page-title-main">Ödem</span>

Ödem, kan sıvısının damar dışına çıkması ve hücreler arasındaki sıvının artışı olgusudur. Ödemin yaygın biçimine anazarka (anasarca) denir. Ödem olgusunun temel ilkesi, kan sıvısı ile hücre dışı (ekstrasellüler) sıvı arasındaki dengenin yitirilmesidir. İnsan vücudunda ortalama 40 litre sıvı vardır. Bu sıvının yaklaşık ½ ‘si hücrelerin içindedir. Öteki yarısı ise kanı, lenf sıvısını ve hücreler arasındaki sıvıyı oluşturur. Kan ve lenf sıvılarının dengesini proteinler sağlar. Bunların dışındaki sıvı türlerinin dengesi elektrolitlere bağlıdır. Hücre içi sıvı dengesini potasyum, hücre dışı sıvı dengesini ise sodyum denetler.

<span class="mw-page-title-main">Hemoglobin</span> Omurgalıların çoğunun kırmızı kan hücrelerinde bulunan oksijen taşıyıcı metaloprotein

Hemoglobin, solunum organından dokulara oksijen, dokulardan solunum organına ise karbondioksit ve proton taşıyan protein. Eritrositlerin içerisinde bulunur. Oksijeni +2 değerlikli demir içeren hem molekülleri ile bağlar. Başlıca sentez yeri eritrosit üretimi sırasında kemik iliğidir. Yaş, cinsiyet ve türe göre küçük farklılıklarla da olsa kanda belli bir değerin altında bulunmasına Anemi, yüksek miktarda bulunmasına ise polisitemi denir. Hemoglobinin prostetik grubu hem, proteiniyse globulindir.

<span class="mw-page-title-main">Alyuvar</span>

Alyuvar, kırmızı kan hücresi veya eritrosit, en yaygın kan hücresi türüdür. Çağdaş bilim insanları laboratuvarda alyuvar geliştirebilmeyi başarmışlardır.

<span class="mw-page-title-main">Karbonmonoksit</span> 0,97 yoğunluğunda, renksiz, kokusuz, zehirleyici bir gaz. Bol miktarda ısı açığa çıkararak mavi bir alevle yanar ve hava ile birleşerek birçok uygulama alanı olan patlayıcı bir karışım oluşturur (CO)

Karbonmonoksit, CO formülüne sahip sadece bir karbon ve bir oksijen atomundan oluşan inorganik bileşiktir Karbonmonoksitte karbon ve oksijen arasında üçlü bağ vardır. Endüstride jeneratör gazı, su gazı, kuvvet gazı ve hava gazı içinde kullanılır. Yakıt olarak da kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Atardamar</span> Kanı kalpten alıp organlara götüren yani uzaklaştıran damarlar

Atardamar veya diğer adıyla arter, kalpten vücuda kan taşıyan damarlardandır. Pulmoner arter ve umblikal arterler dışında oksijenlenmiş kanı taşırlar.

<span class="mw-page-title-main">Dolaşım sistemi</span> hayvanlarda kan dolaşımını sağlayan organ sistemi

Dolaşım sistemi veya kardiyovasküler sistem maddelerin vücuttaki dolaşımını sağlayan organ sistemidir.

<span class="mw-page-title-main">Kan basıncı</span> kanın arter duvarlarına uyguladığı basınç

Kan basıncı veya tansiyon, dolaşım sistemi atardamarları içindeki kanın basıncıdır. Kan basıncı ölçümü tansiyon aleti yardımıyla yapılır.

<span class="mw-page-title-main">Kan damarı</span> Kanı taşıyan dolaşım sisteminin tübüler yapısı

Kan damarları dolaşım sisteminin organlarındandır. Görevleri kanı vücudun bölümlerine taşımak olan kan damarlarının farklı türleri vardır. Temel kan damarı tipleri atardamarlar (arter) ve toplardamarlardır (ven). Atardamarlar kanı kalpten alıp vücudun farklı bölümlerine taşırken, toplardamarlar vücudun farklı bölümlerinden kanı kalbe taşırlar. Bununla birlikte iki istisna mevcuttur: pulmoner arter kirli kan, pulmoner ven ise temiz kan taşır. Vücuttaki en büyük damar kanın kendisi aracılığıyla tüm vücuda doğru pompalandığı aort atardamarıdır. Vücutta bulunan her organın en az bir tane temiz kanı kalpten getiren ve birden fazla kirli kanı kalbe götüren damarı vardır. İnsan vücudundaki damarların toplam uzunluğu 100 km kadardır.

Serebral palsi (SP), gelişmekte olan beyinde intrauterin dönemde veya yaşamın ilk aylarında oluşan lezyon ya da zedelenme sonucu gelişen, ilerleyici olmayan ancak yaşla birlikte değişebilen, hareketi kısıtlayıcı kalıcı motor fonksiyon kaybı, postür ve hareket bozukluğudur. Bu hastalarda epilepsi, zeka geriliği, davranış bozukluğu, yutma sorunları, kas-iskelet bozuklukları gibi ikincil tıbbi sorunlar görülebilir.

Solunum yetmezliği veya respiratuar yetmezlik solunum sisteminin gaz değişiminde (ventilasyon) yetersiz kalması durumudur. Bunun sonucu olarak arteriyel oksijen ve/veya karbon dioksit seviyesi normal aralıklarda korunamaz. Oksijenasyondaki düşüş hipoksemi ve arteriyel karbon dioksit seviyesinde yükselme hiperkapni olarak bilinir. Bunların normal referans değerleri oksijen için PaO2 > 60 mmHg ve karbon dioksit PaCO2 < 45 mmHg şeklindedir. Yetersiz ventilasyon alveollerden (hava kesecikleri) kapiller dolaşıma yeterince bikarbonat geçişini sağlayamayacağı için kan pH'sı düşmeye başlar ve metabolik asidoz şekillenir. Bu, solunum yetmezliğine ilişkin önemli komplikasyonlardan biridir. Hiperkapninin varlığı veya yokluğuna göre sırasıyla tip 1 ve tip 2 şeklinde sınıflandırılır.

Hiperemi, genel anlamıyla bir dokunun normalden daha fazla kanlanmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">İskemi</span> Dokulara kan akışında eksiklik

İskemi (ischemia) yerel kanlanma eksikliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Orak hücreli anemi</span>

Orak hücreli anemi, alyuvarlardaki oksijen taşıyıcı protein olan hemoglobinin anormalliği sonucu alyuvarların orak şeklini almasıyla oluşan otozomal resesif kalıtılan genetik bir hastalıktır.

<span class="mw-page-title-main">Siyanoz</span> kandaki oksijen miktarında azalma

Siyanoz, kılcal yatağın "kırmızı kan hücrelerinde" hemoglobine bağlı oksijen miktarının azalması sonucu vücut "doku" renginin mavimsi-mor bir renge dönüşmesidir. Siyanoz yansıtan vücut dokuları genellikle mukoza zarları, dudaklar, tırnak yatakları ve kulak memeleri dahil olmak üzere derinin daha ince olduğu yerlerde bulunur. Amiodaron veya gümüş içeren bazı ilaçlar, Moğol lekeleri, büyük doğum izleri ve mavi veya mor boya içeren gıda ürünlerinin tüketimi de mavimsi cilt dokusu renginin değişmesine neden olabilir ve siyanozla karıştırılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Preeklampsi</span>

Preeklampsi veya gebelik zehirlenmesi, hipertansiyon ve idrarda yüksek miktarda protein bulunmasıyla karakterize bir obstetrik hastalıktır. Bu bozukluk çoğunlukla üçüncü trimestre'de meydana gelir ve zamanla daha da kötüleşir. Kırmızı kan hücrelerinin yıkımı, düşük seviyede kan platelatları, karaciğer fonksyon bozukluğu, böbrek disfonksyonu, şişkinlik, akciğerlerde su toplaması sebebiyle kısa soluk alıp verme ve görünüş bozuklukları görülebilmektedir. Preeklamsi hem anne hem de doğacak olan bebek için kötü sonuçlar doğurabilir. Eğer tedâvi edilmezse, fetüsün alınmasına kadar süren sonuçlar ortaya çıkabilir.

<span class="mw-page-title-main">Serebral dolaşım</span> beynin kan dolaşımı

Serebral dolaşım kalpten pompalanan kanın beyin içerisindeki damar ağında dolaşımını ifade etmektedir. Bu dolaşım miktarı dakikada ortalama 750 ml'dir ve kardiyak çıkışın % 15'tir. Kalpten çıkan oksijenlenmiş kan, arterler ile beyne gelir, bu esnada glikoz ve diğer metabolitlerde beyne taşınır. Metabolizma ürünleri ve oksijeni azalmış kan ise venler ile toplanarak kalbin sağ kulakçığına getirilir. Beyne gelen kan miktarı bazı faktörler ile değişir ve bu değişimleri hızlı şekilde dengelemek için beynin otoregülasyon mekanizmaları vardır.

Oksijen tedavisi, solunum yolu hastalıkları, karbonmonoksit zehirlenmesi, yara iyileşmesi, enfeksiyonlar, zehirli ısırıklar ve diğer durumlarda vücuda yeterli oksijen sağlamak için kullanılan bir tıbbi tedavidir. Oksijen tedavisi, hastanın burun, ağız veya maske yoluyla soluduğu havanın oksijen konsantrasyonunu artırarak veya basınçlı bir odada oksijen vererek uygulanabilir. Oksijen tedavisi, vücudun dokularına daha fazla oksijen ulaşmasını sağlayarak, hücrelerin yenilenmesini, enfeksiyonlarla savaşmasını, kan dolaşımını iyileştirmesini ve yaşlanma belirtilerini azaltmasını destekler.