İçeriğe atla

Hiçlik

Hiç veya Yok, kelime anlamıyla hiçbir varlığın olmadığını ifade eden bir işaret zamirdir.[1] Yani olmayanı ama mutlak anlamda olmayanı işaret eder. Hiçlik veya Yokluk ise Hiç zamirinin hakim olduğu durumu ifade eder. Felsefi ve teknik olmayan günlük kullanım anlamında, Hiç veya Yok kelimesi varlıktaki bir eksiği ifade eder.[2] Örneğin bardağımda hiç su yok gibi bir ifadede bardaktaki bir eksiklik anlatılmaktadır. Bu mutlak anlamdaki hiçlik / yokluk kavramından farklıdır. Mutlak anlamda yokluk ve hiçlik, suyun aslında hiç olmadığı, su diye bir varlığın yok olduğunu ifade etmektedir.

Felsefi Sözlük Tanımı

Kelime tanımı itibarıyla, bir genel anlamda felsefe de varolmama durumu olarak tanımlanır. Varlıkta eksiklik ya da bulunmayış durumu, mevcut olmama hali olarak belirtilir. Bu anlamda felsefi bir kategori olarak anlaşılır ve yokluk ya da namevcudiyet şeklinde kullanılır. Felsefedeki bir başka anlamı ise, inkâr ya da yadsıma nedeniyle gerçeklikteki durumların, özelliklerin ortadan kaldırılması sebebiyle meydana gelen varolmayış durumu olarak belirtilir. Bu hiçlik göreli hiçlik olarak ifade edilmektedir. Hiççilik akımı bu anlamlar üzerinde kurulu bir öğretidir. Etikde, bilgi teorisinde ve siyasal felsefede hiççilik akımları vardır. Hiççilik bir tutum olarak hiçlik'i benimser.[3]

Felsefede Hiçlik/Yokluk

Batı Felsefesinde Hiçlik

Yokluk, felsefi ve dini anlamda çok sayıda tartışmayı beraberinde getirmektedir. İnsan algısını zorlayan ve tehlikeli bir düşünme alanı olarak ilan edenlerin yanında, böyle bir kavramın düşünülmesini aptalca bulanlar da vardır. Bir Hristiyan rahip olan Giacomo Casanova (1725–1798) tarafından bu durum aşağıdaki şekilde ifade edilmektedir:[4] Her şey gibi, onun için, kaderin bir cüzü olarak hiçlik, onun aklında anlaşılması güç bir kavramdır: Büyük tufan bütün dünyayı kapladı; öncesinde insanlar bin yıl yaşayabilirlerdi ve Tanrı onlarla sohbet ederdi; Nuh gemisini yüzlerce yılda inşa etti; o sırada dünya hava içinde saklıydı ve Tanrı'nın hiçlikten yarattığı kainatın merkezinde durmaktaydı. Ona hiçliğin varlığını anlattığımda ve ispatladığımda, sözümü kesip beni aptallıkla suçladı.

Parmenides

Batıdaki hiçlik kavramı ile ilk ilgilenenlerden birisi milattan önce 5. yüzyılda yaşayan Yunan filozof Parmenides'tir ve tekçi ekolünden gelmektedir. Yokluğun var olamayacağını aşağıdaki cümle ile ifade eder: Bir şeyi konuşabilmek için, konuşabilecek bir varlığın olması gerekir. Geçmişte var olan şeyleri konuşabildiğimize göre bu şeylerin hala var olduğunu söyleyebiliriz ve buradan aslında değişim diye bir şeyin var olmadığı sonucuna varılabilir. Benzer şekilde, varlığa geliş, var olmaktan çıkış veya var olmayış gibi şeylerin var olmadığını da söyleyebiliriz.[5]

Parmenides'in en önemli yanı, Sokrates ve Platon gibi filozoflar tarafından dikkate alınmış ve bu düşünürleri etkilemiş olmasıdır.[6] Aristo, Parmenides'i ciddi şekilde çalıştıktan sonra şu sonucu çıkarır: Her ne kadar bu düşünceler diyalektik tartışmanın etkisinde görülse de, deliliğin yan kapıda olduğuna inandıran gerçeklerdir.[7]

Parmenides'in yaklaşımı en güzel anlatan cümle kendisinin meşhur sözü olan Hiçlik hiçlikten gelir (veya yokluk yokluktan gelir) şeklinde tercüme edilebilecek olan sözdür. (Latince: ex nihilo nihil fit, İng. Nothing comes from nothing). Bu sözün mekan ve zaman algısı içerisinde dilbilim açısından modellenmesi çoğu zamansal mantık ve matematiksel gösterimleri zorlamaktadır.[8]

Leukippos

Parmenides'e benzer şekilde milattan önce 5. yüzyılın başlarında yaşamış olan ve atomcu ekolün temsilcilerinden olan Leukippos da hareket ve değişim üzerine günlük gözlemlere dayalı iddialarda bulunmuştur. Tekçi yaklaşımdaki boşluk (vakum) olmadan hareketin olmayacağını kabul etmiştir. O dönemde kullanılan boşluk (vakum) kavramı, varlığın zıddı olarak düşünülüyordu ve tekçi yaklaşımda göre aynı anda aynı yerde iki varlık olamayacağı için bir varlığın hareket edebilmesi için önce gideceği hedefin boş olması gerektiği kabul ediliyordu. Bununla birlikte plenum ismi verilen ve bir varlıkla dolu yer anlamına gelen yer için hareketin mümkün olmadığını da kabul etmekteydi, çünkü bu yer madde ile doluydu ve aynı anda aynı yerde iki madde bulunamazdı. Ayrıca kendisinin geldiği atomcu yaklaşıma göre ve daha sonraları Demokritos (M.Ö. 460 - 370) tarafından daha detaylı ortaya konulacak olan görünmeyen küçük atomlar bulunmaktaydı ve bu atomlar arasında boşluk bulunmaktaydı. Buna göre, Parmenides'in iddiasının aksine varlığa geliş mümkündür ve aslında varlıkların bu boşluğa geçişi ile yokluk içerisinde varlık oluşur. Benzer şekilde, varlığın terk ettiği yerde de var olmaktan çıkış yaşanmaktadır. Bu hareketi gerçekleştirebilmek için boşluğun (ve dolayısıyla boşluk durumunda yokluğun) var olduğunu kabul etmek gerekir, aksi halde hareketin hiç olmadığı donmuş bir dünyayı Parmenides'in kabul etmesi gerekir iddiasındaydı.

Bu iddialara cevap olarak Bertrand Russell, Leukippos'un iddilarının, Parmenides'in iddialarını tam anlamda çürütmediğini iddia etmektedir. Buna karşılık, Leukippos'un iddiaları, tartışmayı felsefi düzeyden çıkararak günlük gözlem düzeyine (hareket örneğinde olduğu gibi) ve dolayısıyla uygulamalı bilime kadar giden sürece çekmiş olduğunu bu yüzden önemli olduğunu iddia eder. Aynı zamanda Russell, iki görüşün de plenumda hareketin mümkün olmadığını söyleyerek hata yaptıklarını ancak plenum içerisinde hareketin başlayamayacağını iddia etmektedir.[9] Cyril Bailey, Leucippus'un bir varlığın bir bedeni olmadan var olabileceğini ve materyalist atomlardan meydana geldiğini iddia eden ilk kişi olduğunu iddia eder. Bu anlamda Leucippus'un hiçliğin gerçek anlamda kendisine bağlı olduğunu iddia eden ilk kişi olduğu söylenebilir.[10]

Aristo

Aristo (M.Ö. 384–322), Parmenides tarafından ortaya atılan ve madde ve boşluk kavramları arasındaki ayrıma atıfta bulunur. Bu senaryoya göre boşluk, hiçliktir ama bu hiçlik sadece varlıkların yer işgal etmesi için kullanılan kaplardır. Oysaki gerçek anlamda hiçlik, bu boşluktan daha farklı bir kavramdır ve Aristo bu boşluk düşüncesini hiçlik algısının dışında tutmaktadır.[11][12]

Bu boşluk sınıflandırması, Isaac Newton tarafından doruk noktasına ulaşmış ve varlığın mutlak boşluk olduğu iddiasına kadar ulaşmıştır. İlginç şekilde, her ne kadar Albert Einstein'ın genel izafiyet algısı, Newton'un mutlak boşluğu ile tutuşmasa da, modren Kuantum Teorisi boşluğun hiçlik olmadığını ve Kuantum Köpüğü kavramı ile de hiçbir şeyin var olmadığı varlıktan bahsetmektedir. Öte yandan, Rene Descartes boşluğun inkârı için Parmenides benzeri bir iddia kullanmaktadır. Descartes'e göre, madde vardır ve maddenin varlığı yokluğuna yer bırakmamaktadır.[13]

Plenum yaklaşımındaki iddialarını takip eden filozoflar tarafından boşluk fikir genel olarak bir maddeden boş olma durumu olarak kabul edilmektedir. Descartes'in bu fikri, Blaise Pascal tarafından çürütülmeye çalışılmış ve geleneksel inancın aksine, Doğa, vakumu emer iddiası ortaya atılmaktadır. Bu iddia 1643 yılında vakum üzerindeki çalışmaları ile ünlenen Evangelista Torricelli tarafından barometrenin icadında da gösterilen boşlukların cıva tarafından doldurulacağı gerçeği ile uyuşmaktadır. Gerçi Torricelli'nin hocası sayılan meşhur Galileo Galilei tarafından pompanın emme etkisi tam olarak açıklanamamış olsa bile Torricelli bu deneyinde doğanın emme gücünü gösterebilmiştir.[14]

İskoç John

İskoç John veya Johannes Scotus Eriugena (815–877) olarak bilinen Hristiyan din adamı ve filozof, kendi dönemi için Hristiyanlığa isyan olarak kabul edilebilecek çok sayıda yeni görüş ortaya atmıştır ancak yine de kendisine karşı ciddi bir tepki gösterilmemiştir. Fikrinin ana yapısı, Dionysius-taklidi görüşlerin tercümesi üzerine oturmaktadır. Görüşleri temel olarak panteist görüşte olup şeytanı çoğu diğer şeyle birlikte var-olmayan olarak tanımlamaktadır. Panteist yaklaşımda Tanrı her şey olduğu için ve Tanrının tersi olamayacağı için Tanrının tersi olarak görülen şeytanın var olmayan olduğunu düşünmektedir. Benzer şekilde Tanrı dünyayı yokluktan yarattı cümledeki yokluk kelimesinin Tanrı ile eş anlamlı olarak yorumlanması gerektiğini düşünmektedir.[15]

G. W. F. Hegel

Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770–1831) diyalektik düşünceyi zirveye taşıması ile bilinen düşünürdür. Hegel'e göre Bilim Mantığı üç adımdan oluşur. İlk adım tez aşamasıdr ve bu aşamada mantık içerisinde bir esas konulur. İkinci aşamada, ilk aşamadaki tezin tersi olan antitez üretilir ve son aşamada tez ve antitez'den bir sentez oluşturulur. Hegel'e göre hiçbir esas, tam olarak doğru olamaz. Sadece bütünün kendisi doğru olabilir ve diyalektik sentez, bütünün özel bir esas ile olan ilişkisini göstermektedir. Gerçek bütün sürecin, tez, antitez ve sentez olarak parçalara bölünmesi ile tek başına anlam ifade eden bir cümleye indirgenemeyeceği için, bu aşamaların tamamı (yani tez, antitez veya sentez) tek başına doğruyu ve gerçeği ifade etmekte yetersizdir. Yokluk kavramı, Hegel'in Mantığının başında yer alır. Hegel'e göre bütün, Mutlak olarak adlandırılmakta ve ruhsal bir anlam verilmektedir. Buna göre Hegel için aşağıdaki liste yapılabilir:[16]

  • Tez: Mutlak ve Saf Varlık
  • Antitez: Mutlak Yokluk
  • Sentez : Mutlağın Varoluşu

Varoluşçuluk

Varoluşçuluk yaklaşımının en önemli figürlerinden birisi Jean-Paul Sartre'dir ve Varlık ve Hiçlik (Orijinal ismi: L'être et le néant, ayrıca kitabın Türkçe tercümesi de bulunmaktadır. Çeviren: Turhan Ilgaz, Gaye Çankaya Eksen), İthaki Yayınları, 2009) isimli kitabında yoğun olarak Martin Heidegger'in Varlık ve Zaman (Almanca: Sein und Zeit) isimli eserinden etkilenmiştir ve Heidegger daha sonradan Sartre'nin kendisini yanlış anladığını iddia etmiştir.[17] Sartre'ye göre iki tülrü varlık (être). vardır. Birincisi ağaç gibi taş gibi varlığın kaba maddeleridir (être-en-soi). İkincisi ise bilinç seviyesindeki varlıktır (être-pour-soi). Sartre bu ikinci varlığın aslında yokluk olduğunu, çünkü düşüncenin kaba bir varlığa dönüşemeyeceğini iddia etmektedir.[18] Bu düşünce daha sonra Sartre'ye benzer şekilde Jaques Lacan ve benzeri filozoflar tarafından kendi ateist felsefelerine temel olarak kullanılmıştır. Bu düşünceye göre, yokluk, yokluktan yaratılmalıdır ve dolayısıyla Tanrı'nın var olması gerekmemektedir.[19]

Doğu Felsefesi

Doğu ve Batı felsefelerinin yokluk kavramına bakışı arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Örneğin Budizm'de boşluk anlamına gelen Śūnyatā kelimesi, yokluk kavramından farklı olarak, Budizm'de bir seviyeye işaret etmektedir (bkz. Nirvana). Buna göre, yeterli ayıklık ve aydınlık seviyesine ulaşılabilirse tam odaklanılacak hiçbir şeyin olmadığı mutlak hiçliğe ulaşılmış olur. Bunun klasik bir uygulaması, bir okçunun bütün düşüncelerinden arınarak sadece okuna ve hedefine odaklanmasıdır. Her ne kadar yazarların kendisi tarafından hiçbir zaman vurgulanmasa da bazı yazarlar, Budist düşünce ve Heideger ve Sartre'nin düşünceleri arasındaki benzerliklere dikkat çekmiştir.[20][21]

Yine doğudaki bazı felsefi akımlara göre, yokluk, insanın egosundan arınması ve kişinin kendisini Kozmos'un ufak bir parçası olarak kabul etmesidir.

Kyoto ekolü de yokluk kavramının üzerinde durmaktadır.

İslam'da Yokluk

İslam'da yokluk algısı çeşitli konularda geçmektedir. Bunlar, kainatın mutlak yokluktan/hiçlikten yaratılması, tasavvufta hiç(fena) olma hali ve ölümün yokluğa geçiş olup olmaması gibi başlıklarda toplanabilir.

Yaratılış

İslam'da yokluk kavramı, Kur'an'da çeşitli ayetlerde geçmektedir. İslam'daki yokluk ve hiçlik algısının temelini oluşturan ayet, yaratılışta yer alan yokluk ile başlar (6. Enam Suresi, 101. Ayet):

O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O'nun bir eşi olmadığı halde nasıl bir çocuğu olabilir? Halbuki her şeyi O yarattı. O her şeyi hakkıyla bilendir.[22]

Ayette geçen ve yaratılışın örnekleri olmadan yaratmak olduğu, yani mutlak yaratmanın ki buna ibda ismi verilmektedir benzeterek yaratmaktan ki buna da inşa ismi verilmektedir, farklı olduğu, dolayısıyla mutlak yaratma için önce yokluğun varlığı ifade edilmektedir.[23]

Tasavvuf'ta Yokluk ve Fenafillah

Tasavvuf yolundaki yokluk hali Fakr olarak adlandırılır ve bu hal kaynağını Kur'an'a dayandırmaktadır. 28. Kassas Suresi 88. Ayet aşağıdaki şekildedir:

Sen Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Onun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O'nundur ve kesinlikle O'na döndürüleceksiniz.[24]

Bu ayetin tasavvuf yorumunda, Allah'tan başka her şeyin terk edilmesi ve Allah dışındaki varlıkların, kişinin inancının dışına çıkarması, neticede de Allah dışında her şeyin yok olduğu günde, tek var olan Allah'ın kişinin gerçek anlamda tek iman ettiği varlık olması vurgulanmaktadır. Bu makama tasavvufta Fenafillah ismi verilmektedir ve kısaca kesretten kurtulup Vahdet'e ulaşmak olarak anlatılabilen haldir. Yani kişinin yaşamı ve dünyadaki çok sayıda (kesret) varlığın yok olacağını bilmesi, inanması ve bunu bir hal olarak yaşaması ve neticesinde bu çokluğu terk edip bir (Vahdet) olan Allah'a ulaşması halidir.[25][26] Bu görüş, Panteist yaklaşım yani Tanrı'dan başka varlığın reddi olarak anlaşılmamalıdır (bkz. Vahdet-i Vücûd)

İslam İnancında Yokluğun Yokluğu

Yokluk / Hiçlik kavramı İslami olarak kabul edilmez. Bu konuda Risale-i Nur isimli eserden aşağıdaki alıntı yapılabilir:[27]

Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var. Hem daire-i ilm-i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın. Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir ve vücud-u ilmîye perde olmuş bir unvandır. Hattâ, bu mevcudat-ı ilmiyeye, bazı ehl-i tahkik 'a'yân-ı sâbite' tabir etmişler. Öyleyse, fenâya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mânevîye ve ilmîye girmektir. Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u mânevî giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer[27]

Yani daha basit bir ifade ile, mutlak anlamda yokluk ve hiçlik diye bir şey yoktur. Zira ezeli ve ebedi vacibü'l vücud olan Allah, mutlak yokluk kavramına müsaade etmez. Nasıl ışık ile karanlığın aynı anda aynı mekanda bulunması imkânsız bir şey ise, mutlak yokluk ile mutlak varlığın da beraber bulunmaları mümkün değildir. Yani Allah varsa mutlak yokluk yoktur. Allah da ezeli ve ebedi olarak var olduğuna göre; mutlak anlamda yokluk diye bir şey de söz konusu olamaz.

İslam'da Ölüm ve Yokluk ilişkisi

İslam inancına göre, hiç kimse yok olmamaktadır. Ölüm kişilerin yok oluşu değil beden ve ruhun birbirinden ayrılmasıdır. Bu ayrılma sonucunda bedenler yok olmakta, çürümekte ve toprağa dönüşmekte olsa da ruh değişmeden ahireti beklemektedir. Berzah denilen kabir hayatından sonra, insanlar ebedi bir hayat için yeniden diriltilecek, yani ruhlara o aleme uygun bedenler verilecektir.[28] Yani İslam'a göre, ölüm yokluk değildir, hiçlik değildir. İslam'ın bu konuya yaklaşımını ifade eden Mektubat isimli eserde aşağıdaki ifadeler yer almaktadır.[29]

Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir inidam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.

Yani daha basit bir ifade ile, Ölüm bir idam değildir, üzüntü değil, yokluk değil, batma değil, sönme değil, sonsuz ayrılık değil, yokluk değil, tesadüf değil, yapanı belli olmayan bir yokluk değildir. Belki Yapanı Hakim ve Rahim olan tarafından bir görev bitimidir, bir yer değiştirmedir. Sonsuz saadet tarafına, ana vatanlarına bir dönüştür. Yüzde doksan dokuz dostun toplandığı yer olan berzah alemine ulaşma kapısıdır.

Kaynakça

  1. ^ "Nothing, Merriam-Webster Dicitionary". 9 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Temmuz 2014. 
  2. ^ definition of suffix "-ness" - "the state of being", Yourdictionary.com, [www.yourdictionary.com/ness-suffix]
  3. ^ Felsefe Terimleri Sözlüğü, Bedia Akarsu, İnkılap Yayınları.
  4. ^ Giacomo Casanova, The Story of My Life, p. 29, translators: Stephen Sartarelli, Sophie Hawkes, Penguin Classics, 2001 ISBN 0-14-043915-3.
  5. ^ Russell, pp. 66–70.
  6. ^ Russell, pp. 66–67.
  7. ^ Aristotle, On Generation and Corruption, I:8, 350 BC, translator H. H. Joachim, The Internet Classics Archive, retrieved 29 Haziran 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 24 January 2009.
  8. ^ Şadi Evren Şeker (2013), Temporal Logic Extension for Self Referring, non-existance, Multiple Recurrence and Anterior Past, Turkish Journal of Electirical Engineering and Computer Sciences, TÜBITAK, DOI:10.3906/elk-1208-93
  9. ^ Russell, pp. 85–87.
  10. ^ Cyril Bailey, The Greek Atomists and Epicurus: A Study, pp. 75–76, The Clarendon Press, 1928.
  11. ^ Aristotle, Categories, I:6, 350 BC, translator, E. M. Edghill, The Internet Classics Archive retrieved 28 Temmuz 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 24 January 2009.
  12. ^ Aristotle, Categories, III:7, 350 BC, translator, J. L. Stocks, The Internet Classics Archive retrieved 29 Haziran 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 24 January 2009.
  13. ^ Russell, p. 87.
  14. ^ Pieper, pp. 237–238.
  15. ^ Russell, pp. 396–401.
  16. ^ Russell, pp. 701–704.
  17. ^ Heidegger, "Letter on 'Humanism'," Pathmarks (Cambridge & New York: Cambridge University Press, 1998), pp. 250–251.
  18. ^ Robert C. Solomon, From Hegel to Existentialism, pp. 286-287, Oxford University Press US, 1989, ISBN 0-19-506182-9.
  19. ^ Conor Cunningham, A Genealogy of Nihilism: Philosophies of Nothing and the Difference of Theology, pp. 251–255, Routledge, 2002 ISBN 0-415-27694-2.
  20. ^ Steven William Laycock, Nothingness and Emptiness: A Buddhist Engagement with the Ontology of Jean-Paul Sartre, SUNY Press, 2001 ISBN 0-7914-4909-2.
  21. ^ Charles B. Guignon, The Cambridge Companion to Heidegger, pp. 293–325, Cambridge University Press, 2006 ISBN 0-521-82136-3.
  22. ^ Diyanet'in Kur'an Meali: 5. Enam Suresi, 101. Ayet http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#6:101 20 Eylül 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  23. ^ Dr. Bahri Dayıoğlu, Yaratılışta İbda ve İnşa Boyutu, The Dimension of Invention (Ibda') and of Construction (Insha) in Creation, Köprü Dergisi, 89. sayı, 2005
  24. ^ Diyanet'in Kur'an Meali, 28. Kassas Suresi, 88. Ayet http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#28:88 20 Eylül 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  25. ^ İsmail Fenni Ertuğrul - Vahdet-i Vücûd ve İbn Arabi, İnsan Yayınları, İstanbul, 1991
  26. ^ Ahmed Avni Konuk, Fusûsu'l-Hikem tercüme ve Şerhi, haz. Selçuk Eraydın-Mustafa Tahralı, İstanbul, 1994
  27. ^ a b Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, On Beşinci Mektup syf. 62
  28. ^ Ölüm Yokluk Mudur?, Hekimoğlu İsmail, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, ISBN 9-79-975754405-9
  29. ^ Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, syf. 226

İlgili Araştırma Makaleleri

Allah (Arapça: الله, romanize:

<span class="mw-page-title-main">Taoizm</span> Çin kökenli dini veya felsefi gelenek

Taoizm, Antik Çin'de ortaya çıkmıştır ve temeli Laozi'nın yazılı eseri Dao De Jing'e dayanan bir öğretidir. Dao öğretinin temelidir. Çincede yol, yürümek, konuşmak, yön, yöntem, akış vb. anlamlara işaret eder. Dao Öğretisi'nin kurucu üstadları Laozi, Çuangzi ve Liezi'dir. Bu üstadların yazıları kozmogoni yani kainat ve onun doğuşu, kainatın yasa ve ilkeleri, insan ve doğanın kainat ile bağı, toplumsal yönetişim ilişkilerinin asıl doğası üzerine kuruludur. Antik Çin'de ortaya çıkan astronomi, hekimlik ve birçok doğa bilimlerinin köksel savını oluşturmuştur. Bahar-Güz Devri ve takip eden Savaşan Eyaletler Devrinde Çin'de ortaya çıkmış Yüz Düşünce Okulu içinde yer alan en önemli birkaç akımdan biridir. Bu akımlar arasında Kongzi (Konfüçyüs) de yer almaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Platon</span> Antik Yunan filozofu

Platon veya Eflatun, Antik Yunan filozofu ve bilgesi.

Tanrı ya da ilah, Klasik teistik inanç sistemlerinde Mutlak Varlık, Mutlak Benlik ve tüm varoluşun temel kaynağı olarak görülen varlık. Tek tanrılı inançlarda evrenin tek yaradanı ve yöneteni olarak kabul edilir. Çok tanrılı inançlarda genelde ilahların cinsiyeti bulunur ve eril olanlarına tanrı, dişi olanlarına tanrıça denir. Tektanrılı ve henoteistik inançlardaki Tanrı kavramını tanımlamak için ise sadece tanrı sözcüğü kullanılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Baruch Spinoza</span> Hollandalı filozof

Baruch Spinoza, Yahudi kökenli Hollandalı filozof. Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden olan Spinoza, evren ve insan hakkında modern fikirler ileri sürerek öncü ahit eleştirileri yapmış ve zamanla 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Descartes'ın fikirlerinden etkilenen Spinoza, Hollanda Altın Çağının önde gelen filozofu olmuştur.

Şirk İslam'da, Allah'a ortak koşma anlamına gelen bir kavramdır. Kur'an'a göre en önemli iman sorunu olan şirk, Allah'a ortak koşmak, Allah'tan başka ilah olduğuna inanmak ve ona tapmak anlamlarına gelir. Şirk eyleminde bulunanlar müşrik olarak isimlendirilir.

<span class="mw-page-title-main">Din felsefesi</span> Felsefe dalı

Din felsefesi, dinin kendiliğinden varoluşsal hareketi için bir tür rasyonel bir meşrulaştırma sağlayan felsefe dalıdır. Kutsallık, Tanrı, kurtuluş, ibâdet, peygamber, kurban, dua, vahiy, ayin ve sembol gibi dinler tarihinin temel konularını analiz eden din felsefesi; dinin, dini tecrübenin ve onun ifadesinin doğasını belirler. Din felsefesi dini konu edinen, dinin insan var oluşunun kaynağı, insan doğasının ve kaderinin kaynağı ve değerleri ile ilgili sorunları ele alarak sorgulayan felsefe disiplinidir.

Aşkınlık, görülen, bilinen, yaşanılan, deneyimsel dünyanın ötesine geçerek ya da deyim yerindeyse üstüne çıkarak bir çeşit aşkın bir dünyayla buluşmanın ruh haliyle yazılmış sanat-edebiyat eserlerini nitelemek için kullanılan bir terimdir.

Tanrı'nın varlığıyla ilgili argümanlar filozoflar, teologlar ve diğer düşünürler tarafından öne sürülmüştür. Felsefi terminolojide, Tanrı'nın varlığı problemi, tanrı ontolojisinin bilgi kuramı ile ilgilidir. Bilgi kuramı, epistemoloji, bilgiye olan yaklaşımı, doğru bilgiye nasıl ulaşılacağını inceler. Ontolojiyse, varlık/yokluk konuları üzerindeki argümanlardan oluşur. Yani, tanrı ontolojisinin bilgi kuramı, Tanrı'nın var olup olmadığı konusunda nasıl akıl yürüteceğimiz üzerinedir.

Mâtüridîlik, Matüridî'nin kurduğu, Hanefî Mezhebi'nin kurucusu İmam-ı A'zam'ın düşüncesini tâkip eden, akla önemli bir yer veren İslam dini itikad mezhebidir. Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya ülkelerinde yaygındır.

<span class="mw-page-title-main">Parmenides</span> Antik Yunan filozofu

Parmanides, doğa filozoflarından sayılmakla birlikte, Antik Yunan felsefesinde rasyonalizm geleneğinin ilk filozoflarından biridir. Yalnızca düşünür olarak değil yasa koyucu ve devlet adamı olarak da rol oynadığı sanılmaktadır. Parmenides'e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani Varlık, mutlak anlamda Bir'dir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur. Heraklitos ile sürekli yaşadığı varlık ve evren hakkındaki tartışmalarıyla da ünlüdür.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Paul Sartre</span> Fransız filozof (1905-1980)

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İdealizm</span> felsefi görüş

İdealizm, gerçekliğin özünü yalnızca fenomen olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, maddesel olma­yan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve maddeyi düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş. Materyalizmin ve natüralizmin karşıtı.

<span class="mw-page-title-main">Diyalektik</span> Belli bir konudaki ortak değerlerin inşası

Diyalektik kavramı, kelime kökü diyalog ve etik kurallı bir şekilde tez ve antitezin ortaya konulmasıyla belli bir konu üzerinden ortak değerlerin inşası anlamına gelir, yani tartışılmış bir şekilde tezden senteze geçmiş, farkında olunmadan tekrar tartışılmasında yine aynı soru ve olası varsayımsal cevaplara ulaşılacak kavram değerlerine verilen genel adlandırmadır.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Nedensellik, genel olarak nedensellik ilkesi olarak bilinen; olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her sonucun bir nedeni olması ya da her sonucun bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması ya da belli nedenlerin belirli sonuçları yaratacağı, aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vereceği iddiasını içeren felsefe terimi.

<span class="mw-page-title-main">Mutlak</span> mutlak ( kesin )

Mutlak ya da saltık, felsefî bir kavram olarak şeylerin, keşfedilmiş olsun olmasın, bütününü, tamamını tanımlar. Felsefenin farklı konularında ve farklı felsefî metinlerde, Mutlak nihai varlığı tanımlamak için de kullanılabilir; bu kullanımda fâni ve varlığı zorunlu olmayanın tersi olan yani mutlak olan varlık anlamındadır.

Varoluş, felsefe tarihi boyunca önem taşımış, her tür felsefi tartışmanın merkezinde yer almış felsefe kavramlarından biridir. Var olanların varlığını bildirir, öz'ün karşıtıdır, yani bir şeyin ne olduğunu değil var olduğunu bildirir. Salt bir var olma durumu olarak varoluş. Felsefe akımlarında ya da okullarında pek çok farklı anlamlarda kullanılıp değerlendirilmiştir. Örneğin skolastik felsefede varoluş, var olan her şeyin gerçekliğini bildirir. Daha dar ve doğa bilimsel anlamda ise varoluş, belirli bir bağlamda uzay-zaman boyutunda yer almak ya da şimdi ve burada var olmak anlamında belirtilir.

<span class="mw-page-title-main">Elea Okulu</span>

Elea Okulu, İtalya'nın batı kıyılarında yer alan Alento Irmağı'nın denize döküldüğü yerde kurulan ve bir Yunan kolonisi olan Elea (Elaia) kentinde kurulmuş bir felsefe okulu olduğu için bu adı alan ilk felsefe okullarının en önemlilerinden biridir.

<span class="mw-page-title-main">Euthyphron ikilemi</span> Platonun yarattığı, ahlakın kökeni üzerine etik problem

Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem. Kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" şeklinde bir sorudan ibarettir ve 2400 yıldır din felsefesinin temel sorularından biri olmuştur. İkilem tek tanrılı dinlerdeki teolojik tartışmalarda küçük bir farklılıkla yeniden kurulmuştur. İkilemde ya birinci ya ikinci seçenek tercih edilmek zorunda kalınmış, Hristiyanlıkta Ockham ile Augustinus, İslamiyette de Eş'ariyye ve Mutezile akımları iki farklı ucu desteklemiştir. Din felsefesindeki bu tartışma bugün de canlılığını korumaktadır.