İçeriğe atla

Hemoliz

Hemoliz, 2006(solda: hemoliz yok) kırmızı kan hücresi süspansiyonu (tuzlu suda %0,5 koyun eritrositleri), kırmızı ve opak görünümlü. (ortada: hemoliz olmadan) RBC'ler 60 dakika boyunca kendiliğinden çökeldi. Süpernat renksizdir. (sağda: hemoliz) S. pyogenes'in hemolizi ile 37 °C'de 30 dakika boyunca işleme tabi tutulan RBC süspansiyonu, hemoliz ile şeffaf hale gelir.

Hemoliz Eritrositlerin (alyuvarların) büyük boyutlarda yıkımı. Hemoliz sonucu bir tür Anemi olan hemolitik anemi oluşur.

Hemoliz daha detaylı bir tanımla, Eritrositlerin hücre zarının parçalanması sonucu hemoglobin molekülünün dışarı çıkmasına verilen isimdir. Çeşitli nedenleri olabilir. Ortaya çıkış nedenleri bakımından iki farklı hemoliz tipi tanımlanmıştır: Ozmotik hemoliz ve hemositoliz.

Osmotik hemoliz

Başka bir dış etken olmaksızın (ozmoz nedeniyle) eritrosit hücrelerinin fazla su almaları sonucu oluşan hemolize, ozmotik hemoliz denir. Eritrosit hücreleri içlerindeki sıvıya oranla daha hipotonik olan bir sıvıya konulduklarında içeri giren yoğun su miktarı dolayısıyla şişmeye başlarlar. Bu şişme sonucu hücre zarı üstünde oluşan yüksek basınç nedeniyle zarın yırtılmasına ve hemoglobin molekülünün dışarı çıkmasına yol açar. Normal, sağlıklı eritrositler %.0,4'lük bir tuz (NaCl) çözeltisine kadar hemolize uğramadan dayanabilir. Fakat çözeltinin konsantrasyonu %0.4'ten aşağı düştüğünde Eritrositler de hemoliz görülür.
Ayrıca bazı Anemi tiplerinde eritrositlerin zarının esnekleği azalır. Bu nedenle hücrenin su alıp şişebilme kapasitesi de düşer ve hipotonik ortama karşı direnci azalır. Bunun sonucu eritrositler %0.7'lik bir tuz çözeltisinde de bile hemolize uğrayabilirler. Bu Anemi tipine örnek olarak herediter sferositoz verilebilir.

Hemositoliz

Çeşitli kimyasal, fiziki veya mekanik faktörler dolayısıyla Eritrositlerin hücre zarlarındaki lipid tabakasının erimesi sonucu oluşan hemolize hemositoliz denir. Çeşitli hayvanların (örneğin bazı akrep ve yılanların) zehirleri, bazı bakterilerin toksinleri, çeşitli kimyasal maddeler, donma ve yüksek sıcaklık hemositolize yol açan faktörlere örnek olarak verilebilir.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kan</span> hücrelerden meydana gelmiş yaşamsal sıvı

Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden meydana gelmiş kırmızı renkli hayati sıvıdır.

<span class="mw-page-title-main">Kansızlık</span>

Anemi, yani halk arasında bilinen adıyla "kansızlık", toplam kırmızı kan hücresi/alyuvar/Eritrosit sayısının azalması veya eritrositlerin içindeki hemoglobin miktarının azalması veya her ikisinin birlikte olması sonucu oluşan bir hastalıktır. Anemi ismi Grekçe: ἀναιμία Grekçe: anaimia, ἀν- an-, "-sız" + αἷμα haima, "kan" kelimelerinden türetilmiştir. Eritrositlerin içinde bulunan hemoglobinin, oksijeni akciğerlerden kapiller arterlere taşıması nedeniyle anemi hücre, doku ve organlarda hipoksiye neden olabilir. Oksijenin hücre canlılığı için elzem olması nedeniyle eksikliği pek çok klinik sonuca neden olur.

<span class="mw-page-title-main">Ödem</span>

Ödem, kan sıvısının damar dışına çıkması ve hücreler arasındaki sıvının artışı olgusudur. Ödemin yaygın biçimine anazarka (anasarca) denir. Ödem olgusunun temel ilkesi, kan sıvısı ile hücre dışı (ekstrasellüler) sıvı arasındaki dengenin yitirilmesidir. İnsan vücudunda ortalama 40 litre sıvı vardır. Bu sıvının yaklaşık ½ ‘si hücrelerin içindedir. Öteki yarısı ise kanı, lenf sıvısını ve hücreler arasındaki sıvıyı oluşturur. Kan ve lenf sıvılarının dengesini proteinler sağlar. Bunların dışındaki sıvı türlerinin dengesi elektrolitlere bağlıdır. Hücre içi sıvı dengesini potasyum, hücre dışı sıvı dengesini ise sodyum denetler.

<span class="mw-page-title-main">Sarılık</span> İnsan hastalığı

Sarılık (ikter; icterus), bir hastalık değil, çoğu karaciğerle ilgili olan bazı hastalıkların belirtisidir. İkter tablosunda gözakı (sklera), deri, mukozalar ve organlar sarıya boyanır. En önemli nedeni kandaki bilirubin düzeyinin artmasıdır. Normalde periferik kanın 100 ml’sinde 1 mg kadar bilirubin bulunur. Kandaki bilirubin düzeyinin 2.5 mg’ın üzerine çıkmasına “hiperbilirubinemi”, bunun neden olduğu klinik tabloya "sarılık; ikter (icterus)” adı verilir.

Hücre bir canlının yapısal ve işlevsel özellikler gösterebilen en küçük birimidir. Hücre kelimesi, ; Latince küçük odacık anlamına gelen "cellula" kelimesinden Robert Hooke tarafından türetilmiştir. Hücrenin içerisinde "Solunum, Boşaltım, Beslenme, Sindirim" gibi yaşamsal faaliyetler gerçekleşir.

<span class="mw-page-title-main">Hemoglobin</span> Omurgalıların çoğunun kırmızı kan hücrelerinde bulunan oksijen taşıyıcı metaloprotein

Hemoglobin, solunum organından dokulara oksijen, dokulardan solunum organına ise karbondioksit ve proton taşıyan protein. Eritrositlerin içerisinde bulunur. Oksijeni +2 değerlikli demir içeren hem molekülleri ile bağlar. Başlıca sentez yeri eritrosit üretimi sırasında kemik iliğidir. Yaş, cinsiyet ve türe göre küçük farklılıklarla da olsa kanda belli bir değerin altında bulunmasına Anemi, yüksek miktarda bulunmasına ise polisitemi denir. Hemoglobinin prostetik grubu hem, proteiniyse globulindir.

<span class="mw-page-title-main">Alyuvar</span>

Alyuvar, kırmızı kan hücresi veya eritrosit, en yaygın kan hücresi türüdür. Çağdaş bilim insanları laboratuvarda alyuvar geliştirebilmeyi başarmışlardır.

Pernisyöz anemi veya kötücül anemi, bir otoimmün Anemi tipidir. Pernisyöz anemide antikorlar intrinsik faktör veya paryetal hücrelere karşı döner. İntrinsik faktör B12 vitamini emilimi için gereklidir, bu nedenle B12 vitamininin emilimi zarar görür.

<span class="mw-page-title-main">Çözelti</span>

Çözelti ya da solüsyon, iki ya da daha fazla maddenin herhangi bir oranda bir araya gelerek oluşturdukları homojen karışımdır.

<span class="mw-page-title-main">Difüzyon</span>

Difüzyon, maddelerin çok yoğun ortamdan, az yoğun ortama doğru kendiliğinden yayılmasıdır. Fiziksel kimyada ise moleküllerin kinetik enerjilerine bağlı olarak rastgele hareketlerine denir.

<span class="mw-page-title-main">Osmoz</span> Çözücü maddelerin seyreltik ortamdan derişik ortama geçişi

Osmoz, çözücü maddelerinin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama, seçici geçirgen bir zardan enerji harcayarak geçişidir.

<span class="mw-page-title-main">İnflamasyon</span> iltihaplanma

İnflamasyon, canlı dokunun her türlü canlı, cansız yabancı etkene veya içsel/dışsal doku hasarına verdiği sellüler (hücresel), humoral (sıvısal) ve vasküler (damarsal) bir seri vital yanıttır. İnflamasyon normalde patolojik bir durum olmasına karşın, inflamatuar reaksiyon fizyolojik olarak vücudun gösterdiği bir tepkidir. Halk arasında iltihap tabiri yangı için kullanılmasına rağmen sık sık apseler için de iltihap denmesinden dolayı inflamasyon (inflammare) terimini kullanmak daha yerinde olacaktır. Hücre dejenerasyonu ile birlikte inflamasyon konusu, hastalıkların patolojik temelini oluşturmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Çözünürlük (kimya)</span> katı, sıvı veya gaz halindeki bir maddenin bir çözücü içinde çözülme kapasitesi

Çözünürlük, belli bir miktar çözünenin, belirli şartlar altında, spesifik bir çözücü içinde çözünmesidir. Çözücü akışkan solvent olarak adlandırılır ve birlikte çözeltiyi oluştururlar. Çözümlendirme işlemi solvasyon olarak adlandırılır.

Kolloid, gerçek çözelti ile heterojen karışımlar arasında yer alan ara karışımların adıdır. Burada dağılan fazın tanecik boyutu, yaklaşık 1-1000 nm dolayındadır. 1861'de İskoçyalı bilim insanı Thomas Graham, değişik maddelerin parşömen zarından geçişlerini incelemiş ve bunlardan bazılarının hızlı, bazılarının yavaş hareket ettiklerini gözlemlemiştir. Örneğin albümin, jelatin, arap zamkı gibi maddeler yavaş hareket ederken, şeker, potasyum hidroksit, sodyum klorür gibi maddelerin zardan çok hızlı geçtiklerini tespit etmiştir. Buna göre Graham, çözünmüş maddeleri zardan geçişlerine göre kristaloidler ve kolloidler olarak ikiye ayırmıştır. Kolloidler, büyük moleküllü oldukları için zardan geçememiştir. Sonunda nişasta, jelatin gibi maddeler zamk ile aynı özellikleri gösterdiği için Yunancada zamk anlamına gelen kola kelimesinden türeyen kolloid sözcüğü ile adlandırılmıştır. Ancak bilimsel gelişmeler sonucunda Graham'ın kolloid olarak nitelendirdiği protein gibi maddeleri kristallendirmek ve kristaloid olarak nitelendirdiği kükürdün kolloidal çözeltisini hazırlamak mümkün olmuştur ve bu nedenle Graham'ın bu sınıflandırması önemini yitirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Amin (kimya)</span>

Aminler, amonyaktaki bir veya daha fazla hidrojen atomunun organik radikaller ile değiştirilmesi yöntemiyle türetilmiş organik bileşikler ve fonksiyonel gruplardır. Yapısal olarak aminler amonyağa benzerler, ama bir veya daha fazla hidrojen atomu, alkil veya aril gibi organik sübstitüentlerle yer değiştirmiştir. Bu kuralın önemli bir istisnası RC(O)NR2 tipi bileşiklerdir (C(O) karbonil grubuna karşılık gelir), bunlara amin yerine amid denir. Amidler ve aminlerin yapıları ve özellikleri farklı olduğu için bu ayrım kimyasal olarak önemlidir. Adlandırma açısında biraz akıl karıştırıcı olan bir nokta, bir aminin N-H grubunun N-M (M= metal) ile değişmesi hâlinde buna da amid denmesidir. Örneğin (CH3)2NLi, lityum dimetilamid'dir.

<span class="mw-page-title-main">Ekzositoz</span>

Ekzositoz, hücre içindeki büyük moleküllerin hücre dışına atılmasını sağlayan taşıma şeklidir. Hücre içindeki moleküllerin sindirilemeyen atıkları, koful içinde hücre zarına getirilip, koful zarı ve hücre zarının birleşmesi yoluyla atılır. Koful zarı, birleşim yerinden açılarak atık maddeleri dışarı atar. Enerji harcanması, kofulların kullanılması ve enzimlerin kullanılması nedeniyle aktif taşımaya dahil edilir. ATP enerjisi harcanır, hücre yüzeyi artar. Taşıyıcı protein kullanılmaz. Çeperli, çepersiz her türlü canlı hücrede gerçekleşebilir.. Solunum yollarındaki mukus salgısı üreten hücreler hazırlanan mukusu dışarı verir. Ekzositoz hücrelerin koful içindeki maddeleri hücre dışına vermesi olayıdır. Prokaryotik canlılar zarlı organel bulundurmadığından ve koful oluşturamadıklarından ekzositoz olayını gerçektiremezler.

Zeta potansiyeli; tanecikler arasındaki itme veya çekme değeri ölçümüdür. serum fizyolojik içerisinde süspanse edilen eritrositler biribirlerine yaklaşık 25 nm uzaklıkta bulunurlar. Bu uzaklığın nedeni zeta potansiyeli ile şu şekilde açıklanabilinir: Hücre zarının dış yüzeyinde bulunan asit özellikteki kökler iyonlaşır.Hidrojen iyonları plazmaya geçer, karboksil kökleri hücre zarına bağlı kalır. Bu durum hücre zarı ile plazma arasında elektrostatik yük farkı yaratır. Bu yük farkı sebebiyle hücre zarının etrafında bir pozitif yüklü iyon bulutu meydana gelir. Bu bulutun bir kısmı hücre ile ayrılmaz şekilde, tabaka halinde bulunur ve hücrenin toplam negatif yükünde nötürleşme yönünde etkisi olur. İkinci tabaka ayrılabilir bir yük halindedir ve hücrelerin negatif elektrostatik yük sebebiyle birbirlerini itmesinde etkili olan yük farkını meydana getirir. Hücrenin etrafındaki ayrılabilir iyon bulutunun başlangıcı ile plazma arasındaki elektrostatik yük farkının yarattığı voltaj farkı zeta potansiyeli olarak adlandırılır. Bu fark kondansatör sistemlerindeki kapasite formülleri kullanılarak formüllendirilir. Zeta potansiyeli, iyonlaşabilen asit köklerinin hücre zarındaki miktarı ile doğru, plazmadaki elektrolitlerin miktarı ile ters ve elektrolitlerle negatif yükler arasına girip pozitif uçları ile negatif yüklü kökleri saran bipolar simetrik olmayan moleküllerin miktarı ile ters orantılı olarak değişir. Bunların değişimi damar içinde ve tüp içinde etkilerini gösterir.

<span class="mw-page-title-main">İskemi</span> Dokulara kan akışında eksiklik

İskemi (ischemia) yerel kanlanma eksikliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Ters osmoz</span>

Ters osmoz (RO) iyonları, istenmeyen molekülleri ve içme suyundan daha büyük parçacıkları gidermek için kullanılan hücre zarı olarak görev yapan bir su arıtma işlemidir.

Solunum sistemi, kan ile atmosfer havası arasında gaz değişimini sağlamaya hizmet eden bir sistemdir. En önemli görevi oksijen'in kana geçmesi ve kandaki karbondioksit'in dışarı atılmasıdır, bunun yanında başkaca işlevleri de vardır. Bu işlevler soluma ile gerçekleştirilir. Türlere göre değişen solunum organları vardır ve buna bağlı olarak sistem bazı türlerde farklılıklar gösterir
Solunum sistemi; dış solunum, iç solunum ve hücresel solunum olarak incelenir.