İçeriğe atla

Hayal Gücü Enflasyonu

Hayal gücü enflasyonu, hiç yaşanmamış bir olayı hayal etmenin olay hafızasına olan güveni arttırdığı bir tür hafıza bozukluğudur [1]

Hayal gücü enflasyonunun etkisini arttıran çeşitli etkenler gösterilmiştir. Sahte bir olayı hayal etmek olaya olan aşinalığı arttırır ve kişiler bu aşinalığı olayın yaşandığına dair kanıtlarla karıştırırlar.[2][3] Hayal gücü enflasyonu, kaynak karışıklığının veya kaynak izleme hatalarının sonucu da olabilir. Sahte bir olayı hayal etme sürecinde, insanlar olay hakkında hafızalarında depolanan bilgiler üretirler. Daha sonra, bu hatıranın içeriğini hatırlayabilir, ancak kaynağını hatırlayamaz ve hatırladıkları bilgiyi yanlışlıkla gerçek bir deneyimle bağdaştırırlar.

Hayal gücü enflasyonu, bellek, biliş ve özellikle de sahte anı çalışmalarıyla alakalıdır . Hayal gücü enflasyonu genellikle bastırılmış hatıraları geri getirme sırasında oluşur (örneğin, kurtarılan bellek terapisi) ve yanlış veya çarpık anıların gelişmesine yol açabilir.[2] Ceza adaletinde, sahte itiraflar hayal gücü enflasyonuna bağlıdır çünkü polis sorgulamaları şüphelilerin bahsi geçen suçu işlediğini veya planladığını hayal etmelerini ister.[1][4]

Araştırma

Erken Araştırma

Elizabeth Loftus, Maryanne Garry, Charles Manning ve Steven Sherman, orijinal hayal gücü enflasyonu çalışmasını 1996 yılında gerçekleştirdi. Çalışmada bir çocukluk olayını hayal etmenin çocukluk anıları üzerindeki etkisini incelendi.[1] Bu çalışma, önceki çalışmalardaki sosyal baskı gibi diğer faktörlerin yokluğunda, yanlış olayları hayal etmenin bellek üzerindeki etkilerini inceleyen ilk çalışmaydı.[2] Çalışmada, cankurtaran tarafından kurtarılma veya eliyle cam kırma gibi aslında deneyimlenmemiş çocukluk olaylarını hayal etme eylemi, olayların gerçekten yaşandığına dair inancı artırdı. Düşük ilk güven derecesine sahip olayları (ilk başta yaşamadıklarını söyledikleri olaylar) hayal ettikten sonra bu insanlar, hayal edilmemiş olaylara kıyasladığımızda olayların gerçekten yaşandığına dair daha emin hale geldiler.

Birinin yalnızca kendi bildirimlerine dayalı olarak verilen deneyimi yaşayıp yaşamadığından emin olması belleğin güvenilmezliği'nden dolayı mümkün değildir.[5] Bu, hayal gücünün geçmişteki yanlış olaylar hakkındaki inançlar üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını hatta bunun yerine insanların doğru deneyimlerinin gerçek anılarını geri getirmesine yardımcı olma olasılığını açık bırakır. Lyn Goff ve Henry Roediger 1998 yılında, teyit edilebilir olaylar için hayal enflasyon etkisini incelemek adına farklı bir yöntem kullandı. Ayrıca güven derecelendirmelerinden ziyade hayal gücünün tanıma raporları üzerindeki etkisine de baktılar. Katılımcılar, belirli eylemleri (kürdan kırma) gerçekleştirdiler ancak diğerlerini yapmadılar, daha sonra başka eylemler yapmayı hayal ettiler. Sonunda katılımcılara çalışmanın ilk iki bölümündeki eski eylemlerin listesi ve yeni eylemler verildi. Katılımcıların, yanlışlıkla hayali eylemler gerçekleştirdiklerini söyleme olasılıkları hayal edilmemiş eylemlere kıyasla daha yüksekti.

Daha fazla araştırma

Daha sonraki çalışmalar bir dizi olayın ön test derecelendirmesi, olayları kullanarak araya giren bir bilişsel görev ve test sonrası güven derecelendirmesi gibi benzer yöntemler kullandı. Bunlar, benzer bir hayal gücü şişirme etkisinin, hayal etmek yerine, insanların basitçe olayların nasıl olabileceğini açıkladıkları [6] ya da başka sözcüklerle anlattıkları zaman ortaya çıktığını göstermiştir.[7] Bulgular, "hayal gücü enflasyonunun'' gerçekleşmesi için canlı hayal gücünün her zaman gerekli olmadığını göstermektedir; açıklama ya da başka sözcüklerle anlatma, yanlış olayın daha akıcı ve dolayısıyla tanıdık görünmesi sağlama işlevini ayrıntılı bir görüntü üretmeden ortaya koyar.

Diğer bir araştırma, Goff ve Roediger' in[5] yöntemine benzer bir yöntem kullanarak, hangi tür olayların hayal gücü şişirme etkisi gösterebileceğini araştırmıştır; bu yöntemde, katılımcılar bazı eylemleri gerçekleştirirken bazılarını yapmazlar, sonra bazılarını hayal ederler ve daha sonra yanlışlıkla hayal edilen eylemleri gerçekleştirip hayal edilmemiş olanları kontrol etmediklerine inandılar. Bir karşılaştırma, Goff ve Roediger'in çalışmasındakilerle aynı eylemler (kürdan kırma) ve bu tür eylemlerin değiştirilmiş, tuhaf versiyonları (büyüteci öp)[8] için benzer bir hayal gücü şişirme etkisi buldu. Bir diğeri, insanlar otomat makinesini öpmek ya da kanepede uzanarak Sigmund Freud[9] ile konuşmak gibi oldukça sıra dışı bir eylem hayal ettiğinde bir etki buldu. Bazı insanlar, kendilerinin değil de başka birinin garip ya da daha sıradan olaylar[2] gerçekleştirdiğini hayal ettikten sonra bile onları deneyimlediklerine dair yanlış inançlar geliştirmiş.

Nedenler

Hayali enflasyon tesirinin sebebi tartışmalıdır. Kaynak izleme hatasının, aşinalık yanlış atıf teorisinin ve duyusal detaylandırmanın etkilerinin, hayal gücü şişirme kanalıyla yanlış anıların oluşumuna katkıda bulunduğuna dair kanıtlar vardır. Bu etkilerin ve öteki meçhul etkilerin hepsinin hayal gücü şişirme etkisine katkıda bulunmuş olduğu farz edilmiştir..[10]

Kaynak İzleme Hatası

Thomas ve ötekiler tarafınca geliştirilen kaynak izleme hatası, geçmiş anıların reel ya da imgesel olarak belirlenmediğini belirtir. Dolayısıyla bu çerçevede, bir olayı hayal ettikten sonra, bu anının reel olup olmadığını ayırt etmek güçtür.[10]

Aşinalık Yanlış Atıf Teorisi

Aşinalık yanlış atıf teorisine göre, bir olayı düşlemek o vakaya aşinalığı arttırdığı için hayal gücü şişirme tesirinin meydana gelmesi olasıdır. Bu aşinalık sonrasında yanlış atfedilir ve olayın reelde meydana geldiğinin kanıtı olarak yorumlanır.[10]

Duyusal Detaylandırma

Thomas ve diğerleri, hayal etme durumunun algısal bileşenlerinin, ayrıntılandırma sebebiyle reelde yaşanmış anıları karıştırdığını öne sürer. Katılımcılar imgesel vakaları hatırlarken duyusal bilgileri dahil ettiklerinde, katılımcıların hayal edilen vakaları yanlış anımsama olasılıkları daha fazlaydı. Katılımcıların, hayal güçlerinin hususi ve detaylı doğası sebebiyle hayal edilen vakaları reel vakalarla karıştırdıkları düşünülmüştür. Çalışmanın sonuçları, detaylandırmanın (canlı duyusal detaylar şeklinde) sahte anıların oluşumunun artmasına sebep olduğunu savunuyor.[11]

Etkileri

Sahte İtiraflar

Hayal gücü enflasyonunun ceza adaleti sistemi, özellikle sorgulama ve mülakat süreçleri üstünde etkileri vardır. Şüphelilerden tekrar tekrar bir suçu işlediklerini hayal etmelerini isteyen sorgulayıcılar, şüphelileri fail oldukları konusunda daha emin kılmakta ve nihayetinde masum şüphelilerden sahte itiraflar üretmektedir.[1] 1990'larda Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir vakada, yoğun bir polis sorgusunun ardından, başta kızlarına tecavüz etme suçlamalarını reddetmiş bir adam, kendisini suçlayanlar tarafından bile reddedilen suçları itiraf etti; çocuklarını istismar etmek ve bebekleri kurban eden şeytani bir tarikata önderlik etmek de dahil. Psikolog Richard Ofshe, bu itirafların tekrarlanan telkinlerle yaratılmış sahte hatıralar olduğunu iddia etti.[12][13]

Başka bir sorgulama tekniğinde, sorgulayıcılar şüphelilerden bir suçun nasıl işlenmiş olabileceğini veya bunu nasıl kendilerinin yapmış olabileceğini anlatmalarını isterler. Bu teknik, masum bir şüpheliyi kendi suçluluklarıyla ilgili inandırıcı bir hikâye yaratmaya zorladığı için, kişilerin kendi ürettikleri yanlış itirafların bir başka nedeni olarak öne sürülmüştür.[4][14] Bu fikir, insanların sahte bir çocukluk olayının nasıl gerçekleşmiş olabileceğini açıkladığı ve açıklamadan sonra olayın gerçekleştiğine dair daha emin hale geldiği araştırmalarla destekleniyor.

Eleştiriler

Ortalamaya regresyon

2001'de meydana getirilen bir eleştiri, 1996 hayal gücü enflasyon çalışmasının özgün bulgularının aslına bakarsak geçmişle alakalı hayal gücü yöntemiyle değişen inançları yansıtmadığını, bunun yerine bu bulguların ortalamaya regresyon bir ürünü olduğunu savundu. Yani, ilk ölçüm anında güven aralığı ölçeğinin uç (düşük ya da yüksek) noktalarında olan olayların yalnızca gözlemsel hata sebebiyle bu tür puanlara sahip olduğunu ve son testte daha ılımlı hale geldiğini savundu. 1996 makalesinin yazarları, bu yoruma katılmayarak, Pezdek'in muhakemesinde buldukları birkaç soruna işaret ettiler. Özellikle, ortalamaya regresyonun kendi verilerinde mevcut bulunduğunu ve ikinci testte güvendeki genel değişikliklere tesir ettiğini kabul ettiler. Fakat, ortalamaya regresyonun bütün vakalara eşit biçimde tesir etmesi icap ettiğinden, ortalamaya regresyonun güveni düşük olan vakaları hayal etmenin, güveni düşük olup hayal edilmeyen vakalara kıyasla derecelendirmelerde daha büyük bir artışa yol açmış olduğu bulgusunu açıklayamadığını belirttiler.

Kaynakça

  1. ^ a b c d Garry (1996). "Imagination inflation: imagining a childhood event inflates confidence that it occurred". Psychonomic Bulletin & Review. 3 (2): 208-214. doi:10.3758/bf03212420. PMID 24213869. 
  2. ^ a b c d Garry (2000). "Imagination and memory". Current Directions in Psychological Science. 9 (1): 6-10. doi:10.1111/1467-8721.00048. 
  3. ^ Loftus (2001). "Imagining the past". The Psychologist. 14 (11): 584-587. ProQuest 619639001. 
  4. ^ a b Laws, P.R.; Hollin, C., (Ed.) (2004). The road to perdition: Extreme influence tactics in the interrogation room. Handbook of Forensic Psychology. NY: Elsevier, Academic Press. ss. 897-996. doi:10.1016/B978-012524196-0/50037-1. ISBN 978-0471177715.  r eksik |soyadı1= (yardım)
  5. ^ a b Goff (1998). "Imagination inflation for action events: Repeated imaginings lead to illusory recollections". Memory & Cognition. 26 (1): 20-33. doi:10.3758/BF03211367. PMID 9519694. 
  6. ^ Sharman (2005). "Explain this: explaining childhood events inflates confidence for these events". Applied Cognitive Psychology. 19 (1): 67-74. doi:10.1002/acp.1041. 
  7. ^ Sharman (2004). "Imagination or exposure causes imagination inflation". The American Journal of Psychology. 117 (2): 157-168. doi:10.2307/4149020. PMID 15209367. 
  8. ^ Thomas (2002). "Creating bizarre false memories through imagination". Memory & Cognition. 30 (3): 423-431. doi:10.3758/BF03194942. PMID 12061762. 
  9. ^ Seamon (2006). "Do you remember proposing marriage to the Pepsi machine? False recollections from a campus walk". Psychonomic Bulletin & Review. 13 (5): 752-756. doi:10.3758/bf03193992. PMID 17328368. 
  10. ^ a b c Jacoby (1981). "On the relationship between autobiographical memory and perceptual learning". Journal of Experimental Psychology: General. 110 (3): 306-340. doi:10.1037/0096-3445.110.3.306. ISSN 1939-2222. 
  11. ^ Thomas (June 2003). "Exploring the role of repetition and sensory elaboration in the imagination inflation effect". Memory & Cognition. 31 (4): 630-640. doi:10.3758/bf03196103. ISSN 0090-502X. PMID 12872878. 
  12. ^ Ofshe (1992). "Inadvertent hypnosis during interrogation: False confession due to dissociative state: Mis-identified multiple personality and the satanic cult hypothesis". International Journal of Clinical and Experimental Hypnosis. 40 (3): 125-156. doi:10.1080/00207149208409653. PMID 1399152. 
  13. ^ Remembering Trauma. Cambridge, M.A: Belknap Press/Harvard University Press. 2003. ISBN 9780674018020. 10 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Şubat 2014. 
  14. ^ Sharman (2005). "Explain this: Explaining childhood events inflates confidence for those events". Applied Cognitive Psychology. 19: 67-74. doi:10.1002/acp.1041. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Enflasyon</span> mal ve hizmetlerin zaman içinde değerinin artması, hayat pahalılığı

Enflasyon veya parasal şişkinlik, ekonomideki mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki genel artıştır. Bu genellikle tüketici fiyat endeksi (TÜFE) kullanılarak ölçülür. Genel fiyat seviyesi yükseldiğinde, her bir para birimi daha az mal ve hizmet satın alır; sonuç olarak, enflasyon paranın satın alma gücünde bir azalmaya karşılık gelir. TÜFE enflasyonunun tersi, mal ve hizmetlerin genel fiyat seviyesinde bir düşüş olan deflasyondur. Enflasyonun yaygın ölçüsü, genel bir fiyat endeksindekinin yıllık olarak yüzde değişimi olan enflasyon oranıdır. Hanelerin karşılaştığı fiyatların hepsi aynı oranda artmadığından, bu amaçla genellikle tüketici fiyat endeksi (TÜFE) kullanılır.

Özgür irade veya erkin irade, kişinin eylemlerini, arzu, niyet ve amaçlarına göre kontrol altında tutabilme ve belirleme gücüdür. Kişinin belli eylem ya da eylemleri gerçekleştirmede ser­gilediği kararlılık; belli bir durum karşısın­da, gerçekleştirilecek olan eylemi, herhangi bir dış zorlama ya da zorunluluk olmaksı­zın, kararlaştırma ve uygulama gücü; eyle­me neden olan eylemi başlatabilen yetidir. İnsanın liberteryen mânâda bir erkin iradeye sahip olup olmadığı hâlen bir tartışma konusudur.

<span class="mw-page-title-main">Obsesif kompulsif bozukluk</span> istenmeyen ve tekrarlanan düşünceler, duygular, fikirler (obsesyonlar) veya bir şey yapmaya itici hissettiren davranışları (kompulsiyonlar) içeren anksiyete bozukluğu

Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), bireyin rahatsız edici düşüncelere sahip olduğu ve/veya belirli rutinleri, sıkıntıya yol açacak veya genel işlevi bozacak ölçüde tekrar tekrar yapma ihtiyacı hissettiği zihinsel ve davranışsal bir bozukluktur. Adından da anlaşılacağı gibi, OKB'nin birincil belirtileri obsesyonlar ve kompulsiyonlardır. Obsesyonlar, endişe, iğrenme veya rahatsızlık duyguları yaratan, kalıcı, istenmeyen düşünceler, zihinsel görüntüler veya dürtülerdir. Yaygın obsesyonlar arasında bulaşma korkusu, simetri takıntısı, din, cinsiyet ve zarar hakkında zorlayıcı düşünceler yer alır. Kompulsiyonlar, obsesyonlara yanıt olarak ortaya çıkan, tekrarlayan eylem veya rutinlerdir. Yaygın kompulsiyonlar arasında aşırı el yıkama, temizlik, bir şeyleri düzenleme, sayma, güvence arama ve bir şeyleri kontrol etme sayılabilir. OKB'li birçok yetişkin, kompulsiyonlarının bir anlam ifade etmediğinin farkındadır, ancak obsesyonların neden olduğu sıkıntıyı gidermek için yine de bunları gerçekleştirirler. Kompulsiyonlar o kadar sık meydana gelir ki, tipik olarak günde en az bir saat sürer ve kişinin yaşam kalitesini bozar.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

<span class="mw-page-title-main">Hayal kırıklığı</span> Duygu

Hayal kırıklığı bir insan beklentilerinin boşa çıkması halinde ortaya çıkan bir duygudur.

<span class="mw-page-title-main">Enflasyon (kozmoloji)</span> Kozmolojide erken evrendeki uzayın üstsel genişlemesi üzerine teori

Evrensel şişme, kozmik enflasyon veya kozmolojik enflasyon, evren biliminde erken evrendeki uzayın üstsel genişlemesiyle ilgili bir teoridir. Enflasyona maruz kalınan çağ büyük patlamadan 10−36 saniye sonra 10−33 ile 10−32 saniyeleri arasında sürdü. Sonraki dönemde, evren genişlemeye devam etti ancak genişleme oranı düştü.

Belleksel uydumculuk, sosyal yayılma teorisi olarak da bilinir, bir insanın bir anıyla ilgili anlatısının diğer bir insanın aynı anıyla ilgili anlatısını etkilemesi durumunu ifade eder. Bu karıştırma genellikle bireylerin gördükleri ya da deneyimledikleri şeyleri tartışmasıyla ortaya çıkar ve diğer bir insanın anlatısından etkilenmiş anıların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Belleksel uydumculuk hakkındaki çalışmalar telkine açıklığın önemli yasal ve sosyal çıkarımlarla birlikte birçok sonucu olduğunu gösterir. Bu, hafıza üstündeki pek çok sosyal etkileşimden biridir.

Çocukluk amnezisi aynı zamanda bebeklik amnezisi yani unutkanlık olarak da bilinir. Yetişkinlerin 2-4 yaşına kadar olan dönemde olaysal belleklerinde bulunan belirli anılarının zamanını, mekânını, yaşadığı duyguyu ve kimle, nasıl, nerede olduğunu hatırlayamamalarıdır. Bunun yanı sıra 10 yaşından önceki süreçte de olması gerekenden daha az anıya sahip olmaları beklenir. Aynı zamanda bilişsel benlik gelişiminin de kodlama ve ilk anıların saklanması üzerinde etkisi olduğu düşünülür. Araştırmalara göre çocuklar 1 yaşından önce oluşan anılarını hatırlayabilir fakat büyüdükçe ve yaşlanmaya başladıkça bu anıların hatırlanma oranı azalmaya başlar. Çocukluk amnezisi psikologlar tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bazılarına göre ilk anıların hatırlanmaya başlandığı 2-8 yaş aralığında oluşan anıları kodlama, saklama ve geri alma sırasında oluşan değişikliklerin çocukluk amnezisi için çok önemli olduğu düşünülür. Bu bellek yitiminin nedenleri konusunda başlıca üç teori ortaya atılmıştır. Psikanalistler bunun bastırmadan kaynaklandığını ileri sürerken; bilişsel psikologlar dilin gelişmesiyle birlikte bellek kodlamada ortaya çıkan değişikliklerin bu ilk anıların bellek izlerini canlandırmayı imkânsız kıldığını; nöro-psikologlar ise uzun süreli bellek için gerekli sinir mekanizmalarının bu ilk yıllarda işlevsel anlamda yeterince olgunlaşmamış olabileceğini savunmaktadır. Çocukluk amnezisi özellikle sahte anı durumlarında ve beynin erken yaşlardaki gelişimi açısından dikkate alınmalıdır. Çocukluk amnezisi için önerilen açıklamalar Freud’un delillerle desteklenmeyen ve genellikle güvenilmeyen travma teorisi, nörolojik gelişim, bilişsel benlik gelişimi, duygu gelişimi ve dil gelişimidir.

Sahte anı, bir insanın olmamış bir anıyı anımsamasıyla meydana gelen psikolojik bir olaydır. Sahte anı genelde, çocukluktaki cinsel istismarlar ile ilgili adli durumlarda göz önüne alınır. Sahte anı, ilk olarak psikoloji öncülerinden Pierre Janet ve Sigmund Freud tarafından araştırıldı. Freud bastırılmış cinsel çocukluk anıları konusundan ‘Histeri ile Mücadele’ kitabında bahsetmiştir. Elizabeth Loftus, 1974’teki ilk araştırma projesinden beri, hafıza kurtarımı ve sahte anı alanlarında öne çıkmıştır. Sahte anı sendromu, sahte anıyı insanların düşüncesini ve günlük yaşamını etkileyen ve hayatlarında çok yaygın olarak yaşadıkları bir durum olarak tanımlar. Sahte anı sendromu, sahte anıdan bazı yönlerden ayrılır. Sendrom kişinin hayatındaki yöneliminde oldukça etkiliyken; sahte anı bu önemli etki olmadan da meydana gelebilir. İnsanlar etkileyici anılarının doğru olduğunu düşündüklerinden bu sendrom etkisini gösterir. Ancak, sendrom ile ilgili araştırmalar tartışmalı ve bu yüzden sahte anı sendromu ruhsal bozukluk kategorisinden, dolayısıyla Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’ndan çıkarılmıştır. Sahte anı, psikolojik araştırmaların önemli bir parçasıdır çünkü çok fazla ruhsal bozukluk ile bağlantılıdır.

İstem dışı körlük, dikkatsiz körlük veya algısal körlük, hiçbir şekilde görme bozukluğu ya da görme kusuru ile ilişkilendirilmeyen psikolojik bir dikkat eksikliği. İstem dışı körlük bir bireyin normal bir görüşte beklenmedik uyarıcıyı (stimuli) fark edemediği olay olarak da tanımlanabilir. Biri için tüm uyarıcılara dikkat etmek imkânsız olduğunda sonuç olarak istem dışı körlük anlamına gelen oldukça belirgin ve beklenmedik nesneleri görememe durumu oluşur. Terim, Arien Mack ve Irvin Rock tarafından 1992’de bulunmuştur ve içeriğinde olayın buluşunu ve onu tanımlamak için yöntemleri anlatan 1998’de MIT Press tarafından yayımlanan kitaplarının adı olmuştur. İstem dışı körlük üzerine yapılan çalışma, olayın bilişsel bozukluktan bağımsız olarak her bireyde ortaya çıkabileceğini belirtmiştir.

Psikolojide konfabulasyon, kişinin kendisi ya da dünya hakkında uydurma, çarpık veya yanlış yorumlanmış anılar üretmesi olarak tanımlanan bir bellek hatasıdır. Konfabulasyon sergileyen insanlar, “ince değişikliklerden tuhaf uydurmalara” kadar, geniş bir ölçekte çeşitlenen yanlış anılar sunarlar ve çelişkili olduklarına ilişkin kanıtlara rağmen genellikle hatırladıkları anılardan çok emindirler.

Bedenlenmiş biliş, bilişin birçok özelliğinin, organizmanın bedeninin çeşitli yönleri tarafından şekillendirildiğini ifade eden teoridir. Bilişin özellikleri, kavramlar ve kategoriler gibi üst düzey zihinsel yapılarla ve bilişsel görevlerde gözlenen performansla ilişkilidir. Bedenin çeşitli yönleri ise; motor sistem, algı, beden-çevre etkileşimi ve organizmanın yapısında yerleşik olan dünya hakkındaki varsayımlara işaret eder.

<span class="mw-page-title-main">Akut toksisite</span>

Toksisite, bir maddenin organizmaya zarar verme derecesidir. Toksikolojinin ilgi konusudur. Akut toksisite bir maddenin tek bir maruziyetten ya da kısa sürede birçok maruziyetten dolayı sebep olduğu kötü etkilerini açıklar. Akut toksisite olarak bilinmesi için, kötü etkiler, maddenin maruziyetten sonraki 14 gün içinde gerçekleşmelidir.

<span class="mw-page-title-main">Elizabeth Loftus</span> Amerikalı psikolog

Elizabeth F. Loftus Amerikalı bilişsel psikolog ve insan belleği konusunda uzmandır. İnsan belleğinin şekillendirilebilirliği üzerine araştırmalar yapmıştır. Loftus en çok yanlış bilgi etkisi, görgü tanığı belleği ve çocukluktaki cinsel istismarın geri kazanılan anıları da dahil olmak üzere sahte anıların yaratılması ve doğası konusundaki çalışmaları ile bilinmektedir. Loftus, laboratuvar içindeki çalışmalarının yanı sıra araştırmasını yasal ortamlara uygulamakla da ilgilenmiştir; yüzlerce dava için danışma ya da bilirkişi tanıklığı sağlamıştır. 2002 yılında, Loftus Genel Psikoloji İncelemesi'nde 20. yüzyılın en etkili 100 psikolojik araştırmacıları listesinde 58. sırada yer alarak listede en üst sırada yer alan kadın araştırmacı olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Hafıza ve yaşlanma</span>

Bazen "normal yaşlanma" olarak tanımlanan yaşa bağlı hafıza kaybı, Alzheimer hastalığı gibi demans türleriyle ilişkili hafıza kaybından niteliksel olarak farklıdır ve farklı bir beyin mekanizmasına sahip olduğuna inanılır.

Algısal yük teorisi, dikkat ile ilgili psikolojik bir teoridir. Nilli Lavie tarafından doksanların ortalarında erken/geç seçim tartışmasına potansiyel bir çözüm olarak sunulmuştur.

Yanıltıcı doğruluk etkisi, yanlış bilgilere tekrarlı olarak maruz kaldıktan sonra bilgilerin doğru olduğuna inanma eğilimidir.

Öz-referans etkisi, insanların kendilerinin olayın içinde yer alıp almadıklarına bağlı olarak bilgiyi farklı şekilde kodlama eğilimidir. İnsanlardan kendileriyle ilgili olan bilgileri hatırlamaları istendiğinde, hatırlama ihtimalleri daha yüksektir.

Çürüme teorisi ya da bozunma teorisi, sadece zamanın geçmesi nedeniyle hafızanın kaybolduğunu öne süren bir teoridir. Bu nedenle bilgi, zaman geçtikçe ve hafızanın yanı sıra hafıza gücü de yıprandıkça daha sonraki erişim için daha az kullanılabilir hale gelir. Birey yeni bir şey öğrendiğinde, nörokimyasal bir "hafıza izi" yaratılır. Ancak zamanla bu iz yavaş yavaş parçalanır. Bilginin aktif olarak tekrarlanmasının, bu geçici düşüşe karşı koyan önemli bir faktör olduğuna inanılıyor. Nöronların biz yaşlandıkça yavaş yavaş öldüğüne yaygın olarak inanılır, ancak bazı eski hatıralar en son deneyimlenen hatıralardan daha güçlü olabilir. Bu nedenle, çürüme teorisi çoğunlukla kısa süreli bellek sistemini etkiler, diğer bir daha eski anıların genellikle beyindeki şoklara veya fiziksel saldırılara karşı daha dirençli olduğu anlamına gelir. Ayrıca zamanın geçmesinin tek başına unutmaya neden olamayacağı ve çürüme teorisinin zaman geçtikçe meydana gelen bazı süreçleri de hesaba katması gerektiği düşünülmektedir.

"Alışveriş merkezinde kaybolma" tekniği veya deneyi, çocukken bir alışveriş merkezinde kaybolmak gibi hiç yaşanmamış olaylarla ilgili konfabulasyonların, çocuklara yapılan telkinlerle oluşturulabileceğini göstermek için kullanılan bir hafıza yerleştirme tekniğidir. İlk olarak Elizabeth Loftus ve lisans öğrencisi Jim Coan tarafından insanlara tamamen yanlış anılar yerleştirmenin mümkün olduğu tezini desteklemek için geliştirildi. Teknik, bastırılmış hatıraların varlığı ve sahte hafıza sendromu hakkındaki tartışma bağlamında geliştirilmiştir.