İçeriğe atla

Hapşırmak

Hapşırmak
Hapşırmanın işlevi, burun boşluğundan mukus içeren tahriş edici maddeleri dışarıya atmaktır.
Biyolojik sistemSolunum sistemi
SağlığaFaydalı
Eylemİstemsiz
UyaranlarGenizden gelen tahriş edici maddeler
Işık
Soğuk hava
Sanitasyon
Enfeksiyon
YöntemBurun/ağız yoluyla hava atımı
SalgıTahriş eden maddenin çıkarılması

Hapşırmak veya Türk Dil Kurumu'nun önerdiği şekli ile aksırmak, (Hapşırık, aksırık) genellikle burun mukozasını atmosferde bulunan yabancı parçacıkların tahriş etmesi neticesinde, burun ve ağız yoluyla akciğerlere doldurulan havanın yarı bağımsız olarak sarsıcı şekilde dışarıya hızla atılmasıdır.[1] Hapşırma büyük olasılıklarla parlak ışığa maruz kalındığında, mevsimsel veya bulunulan ortamdaki ani sıcaklık değişimlerinde, soğuk rüzgâr esintisine maruz kalındığında veya snatiation adı verilen yemeğin ardından görülen doygunluk hissine müteakip oluşabilir. Hapşırma aynı zamanda, hastalık taşıyan vektörleri de (taşıyıcı) havaya taşıyarak, hastalığın diğer insanlara yayılmasına neden olabilir. Hapşırma eylemi sonucunda, burun boşluğunu tahriş eden vücuttaki yabancı partikülleri içeren balgam çıkartılmış olur. Hapşırma esnasında ağız tavanının arkasını oluşturan yumuşak damak ve küçük dil üzerindeki baskı artar. Akciğerlere alınan havanın önemli bir miktarı ağızdan, diğer geriye kalan kısmı ise burundan dışarıya atılır. Havanın burundan dışarıya atılma kuvvet ve ölçüsü değişiklik gösterir.

REM (Rapid eye movement - Hızlı göz hareketi) uykusu adı verilen uykudaki rüya görme esnasında; motor nöronları uyarılamadığı ve refleks işaretleri beyine iletilemediği için hapşırma eylemi gerçekleşmez. Yeterli miktarda dış uyarıcı kişinin hapşırmak amacıyla uyanmasına neden olur ve bunun ardından gelecek olan herhangi bir hapşırma esnasında da kişi uyanık kalır.[2]

Hapşırığın oluşabilmesi için yeterli oranda dış uyarıcılar veya yabancı parçacıklar burun mukozasına ulaşabilmek amacıyla burun kıllarının üzerinden geçer. Böylece burundaki sinir hücreleri tahriş olarak histamin salınımını tetiklemiş olur. Daha sonra ise hapşırmanın başlaması amacıyla trigeminal sinir ağı yoluyla beyine gerekli sinyaller gönderilir. Beyin aldığı sinyal ile ilişkili olarak, yutak (farinks) ve nefes borusu (trakea) kaslarını harekete geçirerek burun ve ağız boşluklarının geniş bir şekilde açılmasını sağlar. Akciğerlere ani alınan hava ve biyoparçacıkların güçlü bir şekilde serbest bırakılması ile olay son bulur. Hapşırma refleksif bir tepki olup, kuvvetli yapısı nedeniyle vücudun üst gövde bölümünde yüz, boğaz ve göğüs kafesi kaslarını da içeren sayısız organların ilişkisini doğurur. Hapşırmaya yukarıda belirtilen nedenler dışında sinüs sinir sisteminin uyarılmasını ve tetiklenmesini sağlayan burun tıkanıklığı veya alerji de neden olabilir.

Hapşırık refleksinde genellikle göz kapakları da dahil olmak üzere vücuttaki farklı kaslarda ve kas gruplarında bir dizi kasılma meydana gelir. Kişinin gözleri açık olarak hapşırmasının imkânsız olduğuna dair sık bir önerim bulunsa da; bu yanlış bir bilgidir. Halk arasında güneş hapşırması olarak da bilinen fotik hapşırık refleksi, parlak ışığa maruz kalındığında oluşur. Dünya nüfusunun %18 ila %35'ini kapsayan bu hapşırmaya neyin neden olduğu bu güne kadar tam olarak anlaşılmış değildir.

Ancak bunun genetik bir baskınlık (dominantlık) olduğu değerlendirilmektedir. Nadir olarak görülen bir başka neden ise, yemeğin ardından midede oluşan doygunluğun ardından hapşırmadır. Bu snatiation olarak bilinir ve yine dominantlıktan kalan genetik tıbbî bir bozukluk olarak kabul edilir. Ayrıca bazı insanlarda cinsel uyarılmanın da hapşırmaya neden olduğuna dair araştırma sonuçları yayınlanmıştır.[3]

Epidemiyoloji

Sağlıklı kişilere genellikle zararsız olsa da; bulaşıcı hastalıkların sprey damlacıklar yolu ile yayılma oranı 0.5 ila 5 mikron arasında değişmektedir. Bir hapşırma esnasında 40.000 adet sprey damlacık üretilebilir.[4] Bu nedenle hapşırma esnasında kişinin ağız ve burnun önünü dirseğinin iç kısmı veya kolu ile kapatması hastalıkların yayılma olasılığını azaltır. Sık dokunulan nesneler aracılığı ile hastalığın yayılmasını önlemek için kişinin hapşırdığı esnada ağzı ve burnunu eli ile kapatması önerilmez.[5]

Hapşırmayı önleyici tedbirler

Hapşırmanın gerçekleşeceği esnada derin nefes alarak ona kadar saymak ve burun köprüsü sıkılarak alınan nefesin parça parça yavaş bir halde verilmesi bir çözüm olabilir. Ayrıca hayvan tüylerinin bulunulan ortamın dışında tutulması ve hayvanların tüy dökmesi esnasında bunlar ile olan ilişkilerin azaltılması, uygun şekilde temizlik yapılarak ortamdaki kir ve toz parçacıklarının bulunulan ortamdan uzaklaştırılması, hava filtrasyon cihazları ile nemlendirici cihazların kullanılması ile sanayi ve tarım bölgelerden uzakta kalınması da hapşırmaya neden olan etkenlerin azaltılmasına yardımcı olduğu için, hapşırmanın da önlenmesine yardımcı olacaktır. Ancak bazı insanlar hapşırmayı zevkli bulmaktadırlar ve bu tedbirleri uygulamak istemeyebilirler.

Kaynakça

  1. ^ "Sneeze". 4 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Nisan 2012. 
  2. ^ "A Moment of Science: Sleep On, Sneeze Not". 20 Temmuz 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Kasım 2008. 
  3. ^ "Hapşırık cinsel uyarı belirtisi". Hürriyet. 22 Aralık 2008. 1 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Kasım 2016. 
  4. ^ Cole EC, Cook CE (Ağustos 1998). "Characterization of infectious aersols in health care facilities: an aid to effective engineering controls and preventive strategies". Am J Infect Control. 26 (4). ss. 453-64. doi:10.1016/S0196-6553(98)70046-X. PMID 9721404. 
  5. ^ Central Maine Medical Center. "Why Don't We Do It In Our Sleeves". CoughSafe. CMMC, St. Mary's Hospital, Maine Medical Association. 20 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ekim 2016. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Zatürre, pnömoni ya da batar, akciğerde görülen yangılardır. Klasik pnömonilerde, akciğerlerin hava geçitlerindeki son bölüm ve hava kesecikleri (alveoller) etkilenir. İnterstisiyel pnömonilerde, hava kesecikleri (alveoller) arasındaki bölmeler yoğunlukla etkilenen alanlardır. Akciğerler günde 10.000 litre havayı süzer. Kan dolaşımına oksijen taşıyan solunum havasıyla birlikte çok sayıda katı ve sıvı partikül ile zararlı gazlar da akciğerlere ulaşır. Solunum havası içindeki zararlı etkilere verilen tepkilerin büyük bölümü canlı etkenlerden kökenli infeksiyon hastalıklarıdır. Toksik gazların ve sıvıların büyük bölümü “kimyasal pnömoniler” olarak nitelenir.

<span class="mw-page-title-main">HIV/AIDS</span> HIV virüsünün sebep olduğu bulaşıcı ölümcül hastalık

AIDS, ilk kez 1980'lerin başında Orta ve Güney Afrika'da gündeme gelen ve giderek ürkütücü boyutlara ulaşan, etkeni HIV (İngilizce: Human Immunodeficiency Virus / Türkçe: İnsan bağışıklık yetmezliği virüsü) olan bir enfeksiyon hastalığıdır. HIV, bağışıklık sistemindeki akyuvarların (özellikle CD4+ lenfositler) yapısını bozarak ve sayısını azaltarak vücudun enfeksiyonlara karşı direncini ortadan kaldırır.

<span class="mw-page-title-main">Grip</span> Yorgunluk, kırıklık, kas ağrıları, ateş vb. belirtileri olan, bulaşıcı, salgın hastalık

Grip, influenza veya enflüanza, viral bir hastalıktır. Sağlıklı insanlarda ortalama bir haftada geçmesine rağmen; vücut direncini düşüren kronik hastalığı olan kişilerde ve yaşlılarda pnömoni (zatürre), meningoensefalit, myokardit gibi ölümle sonuçlanabilecek hastalıklara yol açabilir. Bu tür risk grubundaki kişilere "yüksek risk grubundaki kişiler" denir.

<span class="mw-page-title-main">Burun</span> koku alma organı

Burun, anatomik olarak hayvan ve insan yüzü üzerinde alınla üst dudak arasında bulunan, dışa çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organıdır. İnsan burnu ve hayvan burnu arasında birçok anatomik farklar bulunur.

<span class="mw-page-title-main">Zehirlenme</span> Kimyasal bir maddenin canlı üzerindeki patolojik etkisidir

Zehirlenme, kimyasal bir maddenin canlı organizma üzerindeki patolojik etkisidir. Görece küçük miktarlarda kimyasal ya da biyokimyasal etki gösteren zehir, süresi ve ağırlığı değişebilen bir hastalık haline ya da ölüme yol açar. Adli tıp uzmanları, zehirlenme olgularını 3 orijine ayırarak inceler:

  1. Kaza
  2. İntihar
  3. Cinayet
<span class="mw-page-title-main">Verem</span> Mycobacterium tuberculosis adlı bakterinin neden olduğu bulaşıcı hastalık

Verem veya tüberküloz, bakteriyel ve bulaşıcı bir hastalık. Halk arasında ince hastalık olarak da bilinir. Mycobacterium tuberculosis mikrobunun neden olduğu uzun seyirli ve granülomatöz karakterde bakteriyel ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Bulaşma yolu, çoğu zaman, bir tüberküloz hastasının çevreye tükürdüğü balgamı ya da öksürdüğünde saçılan basil yüklü damlacıklarla olur.

Gırtlak, boynun ön soluk borusunun üst kısmında yer alan bir solunum ve ses organıdır. Boynun ön tarafında; yetişkinlerde 3. ve 6., bebeklerde ise 2. ve 4. boyun omurları hizasında bulunur. Basit bir kutu görünüşünde olan gırtlak; kıkırdak, zar ve bağlardan yapılmış önemli vazifeleri bulunan bir organdır. Solunum yolunun üst kısmını teşkil eder ve aynı zamanda ses organıdır. Bu sebeple gırtlağın yapısı solunum borusunun diğer kısımlarından daha farklı ve karışıktır.

<span class="mw-page-title-main">Kuduz</span> Hayvanlar yoluyla bulaşan ölümcül hastalık

Kuduz, Rabies ya da Lyssa, Merkezî sinir sistemini ağır şekilde tutan viral bir zoonoz.

<span class="mw-page-title-main">Solunum sistemi</span> Hayvanlarda ve bitkilerde gaz alışverişini sağlayan biyolojik sistem

Solunum sistemi, kandaki karbondioksit (CO2) gazının oksijen gazı (O2) ile yer değiştirmesini sağlayan sistemdir.

<span class="mw-page-title-main">Vurgun</span>

Vurgun veya dekompresyon hastalığı, kısa sürede yüksek basınçlı bir bölgeden alçak basınçlı bir bölgeye geçilmesi nedeniyle vücutta gaz kabarcıklarının oluşması sonucu ortaya çıkan gaz embolizmidir. Özellikle dalgıçlar, pilotlar veya su altı inşaat işçileri gibi basınç değişimi etkisinde kalanlarda rastlanır. Sünger avcılarında görülen bu tabloya halk dilinde vurgun denir. Dekompresyon sözcüğü "basınç azalması" anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">Kimyasal silah</span> Bireyleri öldürmek veya zarar vermek için kimyasallar kullanan cihaz

Kimyasal silahlar, insan üzerinde fiziksel veya psikolojik tahrip etkisi yapmak üzere kimyevî maddelerin zehirleyici özelliklerinden yararlanılarak üretilmiş olan maddelerdir. Bu maddeler, cansız olmaları nedeniyle çoğalmaları veya insandan insana veya diğer canlılara bulaşmaları söz konusu değildir.

<span class="mw-page-title-main">Çevre kirliliği</span> Doğa sorunu

Çevre kirliliği, çevrenin doğal olmayan bir şekilde insan eliyle doğallığının bozulmasıdır. Bu ekosistemi bozma eylemleri; kirlenme şeklinde tabir edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Domuz gribi</span> Bir virüsün sebep olduğu, solunum yolları enfeksiyonu ile meydana çıkan, bazen öldürücü olan hastalık

Domuz gribi, Orthomyxoviridae ailesinden, herhangi bir virüs tarafından oluşmuştur. Domuzlarda oluşan virüse çok benzediği için adına Domuz Gribi denmektedir. Hastalık tıp alanında İngilizce swine influenza virus kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilmesiyle kısaca SIV olarak adlandırılır. Bilinen tüm SIV tipleri ya Influenzavirus A (çoğunlukla) ya da Influenzavirus C (ender) tipindedir. Aşısı bulunmaktadır. 2009 salgınına neden olan virüs, influenza A virüsünün alt türlerinden biri olan H1N1'dir.

<span class="mw-page-title-main">Arama-kurtarma</span> tehlike veya yakın tehlike altında olan kişileri arama ve onlara yardım sağlama

Arama-kurtarma, herhangi bir doğal ya da insan kaynaklı acil durum veya afet esnasında, acil yardıma ihtiyacı olan kimselerin yerini tespit etme, gerekirse ilk yardım uygulama ve daha kapsamlı yardım alabilecekleri güvenli bir yere nakletme faaliyetleri. Kısaltma olarak İngilizce "search and rescue" sözcüklerinden oluşturulan SAR kullanılır. Bazı arama-kurtarma ekipleri, kurtarma sonrası bakım ve barınma olanaklarının sağlanmasında da kazazedelere yardımcı olurlar. Arama-kurtarma faaliyetleri esnasında insanların ve özel eğitimli hayvanların yanı sıra, basit araç-gereçlerden özel donanımlı hava, kara ve deniz taşıtlarına kadar çok çeşitli ekipmanlardan istifade edilir.

<span class="mw-page-title-main">Bulaş</span>

Biyoloji ve tıpta bulaş, bir bulaşıcı hastalığın enfekte konakçıdan, doğal konaklardan, vektörlerden veya portörlerden başka canlılara geçmesine denir. Hastalık bulaştıran canlı bazı durumlarda hasta olmayabilir.

<span class="mw-page-title-main">Radyoaktif kirlilik</span>

Radyoaktif kirlenme veya radyoaktif kontaminasyon, radyoaktif maddelerin yüzeylerde; katı, sıvı veya gaz içinde kasıtsız ve istemeden bulunması durumudur.

<span class="mw-page-title-main">SARS-CoV-2</span> COVID-19 hastalığına sebep olan virüs türü

SARS-CoV-2 ya da açık adıyla şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2, Aralık 2019'da bilinen ilk varlığının bildirildiği pozitif yönelimli ve tek iplikçikli RNA virüsü olan yeni tip bir koronavirüs. Virüsün insandan insana bulaştığı ve Çin'den başka diğer ülkelerden gelen raporlar sonucu bulaşma hızının Ocak 2020 ortalarında daha da hızlandığı görülmüştür. Virüs, 2019-2020 Vuhan zatürre salgını sırasında zatürre olan bir hastada, pozitif bir örnek üzerinde yapılan nükleik asit testinden sonra genomik olarak dizildi.

<span class="mw-page-title-main">Rinovirüs</span> virüs cinsi

Rinovirüs insanlarda görülen en yaygın viral enfeksiyonlardan olan soğuk algınlığının en büyük nedenlerinden biridir. Rinovirüsler, Picornaviridae familyasındaki Enterovirüs cinsine aittir. Rinovirüslerin olmak üzere üç farklı türü vardır ve bu virüs türlerinin yüzeylerindeki proteinlere (serotiplere) göre tanımlanmış yaklaşık 160 adet tipi bulunmaktadır. Rinovirüsler, çıplak bir nükleokapsidli, pozitif iplikli RNA virüsleridir. 30 nanometre boyları ile doğada bulunan en küçük virüs türlerindendir. Vaksinya (Çiçek) virüsü ve Su çiçeği virüsünden yaklaşık 300 nanometre küçüktür, ortalama bir grip virüsü ise ortalama 80-120 nanometre arasındadır. 100'den fazla serotipe sahip olması ve çabuk evrimleşmesi nedeniyle rinovirüslerin neden olduğu soğuk algınlığına karşı henüz aşı geliştirilememiştir. Rinovirüse halk arasında "gergedan virüsü" de denmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Mukor</span>

Mukor, doğada çürüyen bitkilerde ve ekmek küfünün içeriğinde bulunan normalde hastalık yapamayan (saprofit) fakat vücut direncinin bozulduğu durumlarda hastalık yapan (çıkarcı) bir maya mantarıdır. Burun ve üst solunum yollarının nekrozlu-ülserli lezyonlarının en önemli nedenlerinden biridir. Özellikle ketoasidozlu diabet hastalarında, nötropenisi olanlarda, deri yaralarının oluştuğu travmalarda ve eroin bağımlılarında önemlidir. Lenfomalar, karaciğer sirozu, böbrek yetmezliği, geniş yanıklar, beslenme bozuklukları ve organ transplantasyonları başlıca risk faktörleridir. Organizmaya sindirim ya da solunum yoluyla giren etken, özellikle üst solunum yollarında yerleşir. Burun mukozasından paranazal sinüslere ve elmacık kemiğine doğru genişleyen nekrotik lezyonlar oluşur; damak delinmesi (perforasyon) ile ağız boşluğuna açılabilir. Yukarıya doğru gelişen enfeksiyon göz yuvasına (orbita) ve beyine ulaşabilir, kafadaki sinirleri etkileyebilir, beyindeki büyük toplardamar olan kavernöz sinüs’te tromboz gelişebilir. Aspergillus gibi atardamar çeperlerinin içine girerek yerel arterit oluşturabilen mantarların başında gelir. Beyin damarlarının çeperlerine girerek tromboza ve beyin infarktlarına yol açar; felçler, konuşma bozuklukları (afazi) ve epileptiform nöbetler görülür. Rinoserebral mukor'un prognozu kötüdür.

Oksijen tedavisi, solunum yolu hastalıkları, karbonmonoksit zehirlenmesi, yara iyileşmesi, enfeksiyonlar, zehirli ısırıklar ve diğer durumlarda vücuda yeterli oksijen sağlamak için kullanılan bir tıbbi tedavidir. Oksijen tedavisi, hastanın burun, ağız veya maske yoluyla soluduğu havanın oksijen konsantrasyonunu artırarak veya basınçlı bir odada oksijen vererek uygulanabilir. Oksijen tedavisi, vücudun dokularına daha fazla oksijen ulaşmasını sağlayarak, hücrelerin yenilenmesini, enfeksiyonlarla savaşmasını, kan dolaşımını iyileştirmesini ve yaşlanma belirtilerini azaltmasını destekler.