İçeriğe atla

Hümanizm

Hümanizm (Fransızcahumanisme), insan odaklılık veya insanmerkezcillik, kanunların düzenlenmesinde Tanrı'nın değil insan aklının esas alındığı rasyonalizm ile ampirizme odaklanan, 14. yüzyıl ile 16. yüzyıl sonlarında Avrupa'nın geniş bir kesiminde kabul görmüş felsefi düşünce öğretisi ve edebiyat akımıdır.

Hümanizm, ahlaki ve felsefi sorgulamanın başlangıç noktası olarak insanoğlunun potansiyelini ve failliğini vurgular. İtalyan Rönesansı sırasında ortaya çıkmış ve Aydınlanma Çağı'nda bilim ve teknolojideki ilerlemelerle yeniden güçlenmiştir. Günümüzde hümanizm, insanlığı bireyleri teşvik etmek ve geliştirmekten sorumlu olarak gören ve insan refahı, özgürlük, özerklik ve ilerlemeyi vurgulayan dini olmayan, seküler bir harekettir. Hümanistler insan haklarını, ifade özgürlüğünü, ilerici politikaları ve demokrasiyi savunur ve dinin ahlak için bir ön koşul olmadığına inanırlar.

Gelişimi

Hümanizm

Hümanizm terimsel tanım açısından "sevgi" içermez. Çünkü daha felsefi ve bilimsel bir temeli ifade eder. Türkçe karşılığı "insanmerkezcillik"tir. Yani tanrımerkezcillik geri plana atılır ve bir anlamda reddedilir, insanmerkezcillik esas alınır. Bu kavram psikolojik derinliği olan sübjektif bir kavram (sevgi ve benzeri duygu durumları) değil, felsefi temelli objektif bir kavramdır. Örneğin bir fiilin değerlendirmesinde "tanrının/tanrıların hoşnutluğu" değil, "insana faydası/hoşnutluğu" esastır. Bu açıdan da sekülerizmle sıkı bir ilişkisi vardır. Yine kanunların düzenlenmesinde tanrımerkezcilliği değil, insanmerkezcilliği önermektedir.

Adının Türkçe anlamı insancıllıktır (human). Genelde deizm, ateizm ve agnostisizm ile bütünleşebilir ama hümanist anlayış bunlar için değildir. Hümanizm, bu tür doğaüstü güçlerin varlığıyla ilgilenmeyen etik tabanlı bir görüştür. Seküler bir hayat duruşu ilkesi ve her otorite karşısında insanı özgürleştirme çabası hümanizmin tanımıdır.

Hümanizme göre doğruyu bulmak insanın bir yetisidir. Fakat doğruyu bulma yönteminde gizemcilik, mistisizm, gelenek ve bunlar gibi genelgeçer kanıtlarla ve mantıkla bütünleşmeyen yöntemler izlenemez. Gerçeğe duyulan bu arzu, gözü kapalı kabullenimlerle değil, bilimsel şüphecilik ve bilimsel yöntemle doyurulmalıdır. Otoriteyi ve aşırı şüpheciliği de reddederken, kaderin olaylar üzerindeki etkisini kabul etmez. Doğrunun ve yanlışın bilgisine kişisel ve ortak bilincin en doğru biçimde algılanmasıyla ulaşılabileceğini savunur.

Bunun yanı sıra, hümanizm insanın tüm diğer canlı türlerinden daha özel olduğu düşüncesini reddeder. Hümanist Filozof Peter Singer “Birçok istisna olmasına rağmen hümanistlerin çoğu, kendilerini en büyük dogmadan özgürleştiremiyor: ön yargılı türcülük. Hümanistler diğer canlı türlerine karşı düşüncesizce istismarlara karşı durmalıdır.” diyerek hümanizmin doğalcılığını ve hayvanseverliğini belirtir. Bizim diğer canlıların üzerinde tanrı vergisi bir hüküm hakkımız olmadığını ekler.

Hümanizm insanın kapasitesine iyimser yaklaşır, bunun yanı sıra insan doğasının tümüyle iyi ya da tüm insanların hümanizmin savunduğu ussalcı ve manevi değerlere ulaşabileceğini savunmaz. Bu hedef birey için azim ve diğerlerinin yardımını gerektirir. İnsanın gelişimidir hümanizmin ereği, bütün insanlar için hayatı daha iyi yapmak. Hümanizm güzel şeyler yapmaya, şimdi ve burada iyi yaşamaya ve geleceğe daha iyi bir dünya bırakmaya yoğunlaşır.

Hümanizmin tarihi

Hümanizm Rönesans'a, İslamiyet'in Altın Çağı’na ve Antik Yunan kalıntılarına dayandırılabilir ve hatta hümanist düşünce Buddha ve Konfüçyüs'te de görülebilir. Bunun yanında hümanizm terimi daha çok batı felsefesiyle bağlaşıktır. Hümanizm terimi 19. yüzyılın başlarında, 15. yüzyıl İtalya'sında klasik edebiyatla ilgilenen kimseler için söylenen umanista sözcüğünden kökenlenir. Hümanizm asıl gücüne 15. yüzyılda ulaştı ve bu 16. yüzyılın sonuna kadar devam etti.

14. yüzyıl Avrupası yaklaşık bin yıldır tamamıyla Hristiyanlığın belirlediği skolastik düşünce ile yaşamaktaydı. Eski eserlerin çoğunu okumak günahtı, eski Yunan-Latin eserlerinden çoğu kaybolmuştu. Bazı ilahiyatçılar, filozoflar Latince yoluyla eski eserlere, bu eserlerdeki düşünceye yöneldiler. Tercüme edilme ve matbaa yardımıyla hızlandı ve müesseseler sorgulanmaya başlandı.

Hümanizma

Rönesans düşüncesinin üzerinde durup antik örneklere göre işlediği ilk sorun insan sorunudur. İnsanı arayan insana özgü olan bu dünyadaki yerinin ne olduğunu araştıran çalışmalara verilen addır.

Hümanizm deyimi ilk olarak filolojik açıdan değerlendirilmiştir. Ancak sadece bu açıdan değerlendirilirse bilimsel bir akım olamazdı. Oysa hümanizm geniş anlamıyla modern insanın hayat anlayışını ve duygusunu dile getiren bir akımdır.

Antik Yunan'da hümanizm

Milattan önce 6. yüzyılda yaşamış Miletuslu Thales ve Colophon'lu Xenophanes kendilerinden sonrakiler için hümanist düşüncenin yolunu hazırlamıştır. Thales “kendini bilmeyi dünyasının merkezine oturturken, Xenophanes döneminin tanrılarına inanmayı reddetmiş ve kutluluğu evrene ve evrendeki şeylere yüklemiştir. Sonra gelen ve ilk serbest düşünür olarak görülen Anaksagoras bilimsel yöntemlere katkıda bulunarak evreni anlamanın başka bir yolunu göstermiş oldu. Anaksagoras’ın öğrencisi Perikles de demokrasinin oluşumunu, özgür düşünceyi savunmuş ve etkilemiştir. Yazılarından çok azı bugüne gelebilmişse de Protagoras ve Demokritos da bilinmezciliği benimsemiş ve ruhani varoluşlarının doğaüstü bir varlıktan bağımsız olduğunu savunmuştur.

Hümanizm çeşitleri

Hümanizm, bireysel ve kolektif olarak insanın değerini ve failliğini vurgulayan ve genellikle dogma veya batıl inançları kabul etmek yerine eleştirel düşünceyi ve kanıtı (bilimsel, felsefi veya etik) tercih eden felsefi ve etik bir duruştur. "Hümanizm" teriminin anlamı, kendisiyle özdeşleşen birbirini izleyen entelektüel hareketlere göre dalgalanmıştır.

Dini hümanizm, Rönesans hümanizmi, Hristiyan hümanizmi, etik hümanizm, bilimsel hümanizm, seküler hümanizm ve Marksist hümanizm gibi çeşitli hümanizm türleri vardır. Esas olarak 20. yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri'nde uygulanan dini hümanizm, hümanizmi bir din olarak görmüş ve uygulayıcıları kilise benzeri cemaatlere katılmıştır. Rönesans hümanizmi, 14. ve 15. yüzyılın başlarında, akademisyenlerin klasik antik çağa odaklanmayı Hristiyan inancı ve insan refahına olan ilgiyle birleştirdiği kültürel ve eğitimsel bir reform hareketiydi. Hristiyan hümanizmi, Orta Çağ'ın sonlarında Hristiyan akademisyenlerin inançlarını klasik ilgi alanlarıyla birleştirdikleri tarihsel bir akımdı. Etik kültür olarak da bilinen etik hümanizm, 20. yüzyılın başlarında ABD'de öne çıkmış ve insanlar arasındaki ilişkilere odaklanmıştır. Bilimsel hümanizm, hümanizmin bir bileşeni olarak bilimsel yöntemi vurgularken, seküler hümanizm 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmıştır ve çağdaş hümanist hareketle eş anlamlıdır. Marksist hümanizm, temel hümanist ilkeleri kabul eden ancak demokrasi konusundaki duruşu ve özgür iradeyi reddetmesi nedeniyle diğer hümanizmlerden ayrılan bir Marksist düşünce ekolüdür.[1][2]

Kaynakça

Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve "Sosyolojiye Giriş" Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Diğer Ders Notları (Ömer YILDIRIM), MEB Sosyoloji Ders Kitabı, Açıköğretim Ders Kitabı

  1. ^ Anderson, William H.; Wilson, Bryan R. (1974). "Magic and the Millennium". Review of Religious Research. 15 (3): 185. doi:10.2307/3510118. ISSN 0034-673X. 
  2. ^ Morris, A A M; Lamont, P J; Clayton, P T (1 Temmuz 1997). "Pearson's syndrome without marrow involvement". Archives of Disease in Childhood. 77 (1): 56-57. doi:10.1136/adc.77.1.56. ISSN 0003-9888. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Rönesans</span> Orta Çağ ve Reformasyon arasındaki tarihi dönem

Rönesans, Orta Çağ ve Reform arasındaki tarihsel dönem olarak bilinir. 15 - 16. yüzyıl İtalya'sında batı ile klasik İlk Çağ arasında güzel sanatlar, bilim, felsefe ve mimarlıkta bağın tekrar kurulmasını sağlayan, Antik Yunan filozoflarının ve bilim insanlarının çalışmalarının çeviri yoluyla alındığı, deneysel düşüncenin canlandığı, insan yaşamı (hümanizm) üzerine yoğunlaşıldığı, matbaanın icat edilmesiyle bilginin geniş kitlelerle paylaşımının arttığı ve kökten değişimlerin yaşandığı bir dönemdir.

<span class="mw-page-title-main">Baruch Spinoza</span> Hollandalı filozof

Baruch Spinoza, Yahudi kökenli Hollandalı filozof. Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden olan Spinoza, evren ve insan hakkında modern fikirler ileri sürerek öncü ahit eleştirileri yapmış ve zamanla 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Descartes'ın fikirlerinden etkilenen Spinoza, Hollanda Altın Çağının önde gelen filozofu olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Hilmi Ziya Ülken</span>

Mehmet Hilmi Ziya Ülken, Türk düşünce yaşamında ve Türkiye'de bir felsefe geleneğinin oluşmasında büyük etkisi olmuş bir filozof ve sosyologdur.

Laiklik veya laisizm, devlet yönetiminde dinin veya dinsizliğin referans alınmamasını ve devletin din veya dinsizlik karşısında tarafsız ve tepkisiz olmasını savunan ilkedir.

Özdek, bilinçten bağımsız olarak var olan her şey. Bilincin dışında ve ondan bağımsız olarak var olan her şey Özdek'tir. Bu anlamda özdek, Nesnel gerçek olarak tanımlanır.

<span class="mw-page-title-main">Hukuk felsefesi</span> felsefe alanı

Hukuk felsefesi, hukukun doğasını ve hukukun diğer norm sistemleriyle, özellikle etik ve siyaset felsefesiyle ilişkisini inceleyen bir felsefe dalıdır. Felsefenin temel dallarından biri olan aksiyoloji içindeki etik başlığına bağlanır. Hukuk felsefesi ve içtihat sıklıkla birbirinin yerine kullanılır, ancak içtihat ekonomiye veya sosyolojiye uyan muhakeme biçimlerini kapsamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Sekülerizm</span> Akıl ve mantığı esas alan örgütlü bir toplum yaratmayı amaçlayan düşünce akımı

Sekülarizm veya sekülerizm; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir. Sekülerizm, din merkezli veyahut dinî öğeleri sosyal, hukuki ve siyasi anlamda tayin edici kılan bir yaklaşımın tersine, bunları sosyal, hukuki ve siyasi kümeden ayıran bir yaklaşımı tanımlar. Çok geniş bir terim olan sekülerizm, içinde birçok farklı akım, tür ve teori barındırır. Seküler kelimesi, dünyevi veya çağa uygun olanı belirtir ve dünyanın nesnel hâlinin göz önünde tutulması demektir. Latince çağ anlamına gelen Saeculum sözcüğünden İngiliz dili için türetilen Secularism (Sekülerizm) Türkçeye laiklik, çağdaşlaşma veya dünyevileşme olarak üç farklı terimle çevrilebilmektedir. Fransa'da laiklik için Laïcité (Laicisme) terimi kullanılmaktadır. Bu terim, somut ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Paul Sartre</span> Fransız filozof (1905-1980)

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Aydınlanma Çağı</span> aydınlanma felsefesinin oluştuğu çağ

Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan tarihsel dönem, aydınlanma felsefesinin 18. yüzyılda doğup benimsenmeye başladığı dönemdir. Batı toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen, akılcı düşünceyi eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni bilgiye yönelik kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar. Aynı zamanda Arapça eserlerin Latinceye çevirilmesi, Aydınlanma Çağı'na zemin hazırlamıştır.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe tarihi</span>

Felsefe tarihi, felsefenin mantık, epistemoloji, ontoloji, etik, estetik gibi alt bölümlerinden birisidir. Genel olarak felsefe derslerinin başlangıcında verilir. Bunun temel nedeni, felsefe tarihinin içeriğiyle ilintilidir. Felsefe tarihi, felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından, çeşitli felsefe ögretilerinin tarihsel yerlerinin ve öğretisel ayrımlarının belirlenmesine ve bu öğretilerin felsefenin alt bölümleri açısından değerlendirilip ortaya konulmasına kadar çok yönlü ve çok boyutlu bir içeriğe sahiptir. Felsefe tarihi bu anlamda sadece bir mevcut felsefelerin ansiklopedik bir araya getirilmesi meselesi değildir; felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından neyin felsefe-içi neyin felsefe-dışı sayılacağına değin bir dizi kuramsal/felsefi sorunla yüz yüzedir. Bu anlamda, felsefenin bir altbölümü olarak felsefe tarihi, hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli alanıdır. Genelde felsefe tarihi kitapları, bu bakımdan öğretilerin ve bunların felsefi sorunları çözme denemelerinin art arda etkileşimlerle gelişen tarihini ele alır. Bu tarihin hazırlanmasında hem düşünürlerin metinleri hem de bu metinlerin tarihsel toplumsal koşulları iç bağlantıları açısından değerlendirilir, öğretilerin birbirine etkileri ve karşıtlıkları, benzerlikleri ve ayrımları serimlenir. Dolayısıyla, genel anlamda felsefe tarihinin varlık, bilgi ve değerlerle ilgili soruları ve sorunları belirli özgül yöntemlerle değerlendiren ya da inceleyen ve bu incelemeyi sonuçları bakımından da sistemaktikleştirilmesine yönelik çalışan bütün düşünce girişimlerini ortaya koymayı hedeflediği söylenebilir.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

<span class="mw-page-title-main">Orta Çağ felsefesi</span>

Orta Çağ felsefesi tarihsel dönem itibarıyla ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin başlangıcına kadar olan dönemi kapsar. M.S. 2. yüzyıldan 15. yüzyıl sonlarına-16. yüzyıl başlarına, rönesansa kadar olan dönem olarak ele alınır. Bu dönemin felsefe tarihi açısından kendine özgü özellikleri vardır. Birçok felsefe tarihi kitabında Orta Çağ'da felsefe yok sayılır ya da Orta Çağ'ın karanlık bir çağ olduğu değerlendirmesine bağlı olarak felsefenin de karanlığa gömüldüğü öne sürülür. Bunun yanı sıra Orta Çağ'da felsefenin varlığını kabul eden ve bu felsefenin özgül niteliklerini açıklayan felsefe tarihi çalışmaları da söz konusudur.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Rönesans felsefesi</span>

Rönesans felsefesi, 14. yüzyıl sonlarından başlayıp 16. yüzyıl ortalarına kadar geçen dönemde, özellikle de 15. yüzyılda ortaya çıkan çok yönlü felsefi gelişmeleri adlandırır. Rönesans felsefesi, genel olarak felsefe tarihinde bir geçiş dönemi felsefesi olarak kabul edilir. Bilimde ve düşünce alanında yeni gelişmeler meydana gelmeye başlamış, ortaya çıkan yeni perspektifler ve bilgiler rönesans felsefesini, Orta Çağ düşüncesiyle Yeni Çağ düşüncesi arasında köprü rolünü oynamaya yöneltmiştir.

Aristotelesçilik, Platonculuğa paralel olarak, aynı zaman dönemleri içinde gelişen bir felsefi eğilimdir. Yeni bir dünya görüşü arayışı içinde rönesans felsefesinin Platon'a ve Aristoteles'e yönelmesi şaşırtıcı değildir. Her ikisi de klasik çağın en güçlü düşünürleriydi ve yapıtları bir anlamda ilk felsefeyi kurmaya yönelikti.

<span class="mw-page-title-main">Atomculuk</span>

Atomculuk Okulu, maddeci filozoflar Empedokles ve Anaksagoras'ın ardından Leukippos ve onun öğrencisi Demokritos tarafından benzer bir materyalizm doğrultusunda oluşturdukları ve geliştirdikleri atom düşüncesiyle anılan felsefe okulu.

Seküler hümanizm felsefesi veya hayat duruşu, ahlakın temeli ve karar verme açısında özellikle dinî dogma, doğaüstücülük, sözdebilim ve batıl inancı reddederken insanî neden, etik ve felsefî natüralizmi kucaklar.

Yahudilik'in bir alt kolu olan Hümanist Musevilik Tanrı'dan çok Yahudi kimliğinin bir parçası olan Yahudi kültürü ve tarihine önem verir. Felsefesi hümanizm ve Seküler hümanizm'den türemiş bu sektin ayin ve törenlerinde Tanrı'ya yakarış yoktur. İnançları özetle şunlardır:

<span class="mw-page-title-main">Felsefe listesi</span> Vikimedya liste maddesi

Felsefe, felsefe biçimleri, tanımları veya düşünce akımlarını listeler.

Antihümanizm ya da anti-hümanizm sosyal bilimler ve felsefede geleneksel hümanizme yöneltilen eleştirilerden meydana gelen düşünce akımıdır.