Granülom, ortadan kaldırılamayan canlı etkenleri (mikobakteri, mantar, parazit) sınırlandırılmak ya da yabancı cisimlerin (silisyum, talk, sütür, vb) olumsuz etkilerini önlemek amacını taşıyan makrofajların oluşturduğu, yuvarlakça-oval hücre kümeleridir. Üç boyutlu düşünülürse küre ya da yumurta biçiminde olan makrofaj kümelenmesini lenfositlerden oluşan bir katman kuşatır. Lenfositlerin hemen dışında ise, olay uzadıkça yoğunlaşan bir kollajen lif artışı (fibrozis) vardır.[1][2][3][4]
Yangısal tepkiye neden olan partiküllere ilk yanıt nötrofil polimorflardan gelir. Nötrofiller fagosite ettikleri yabancı partikülleri ortadan kaldırmaya çabalar. Başarılı olurlarsa hedeflerine ulaşırlar. Bir nötrofil polimorf fagosite ettiği partikülü ortadan kaldıramazsa ölür, fagosite ettiği partiküller doku içinde serbest kalır. Serbest kalan partiküller çevredeki sağlıklı nötrofiller tarafından yeniden fagosite edilir. Bu tablo bir süre kısır döngü biçiminde sürer gider. Söz konusu kısır döngü yangının kronikleşmesiyle son bulur. Ortadan kaldırılamayan canlı etkenleri ya da yabancı cisimleri ortadan kaldırmak için makrofajlar devreye girer. Makrofajlar, doku makrofajları ve kandan gelerek dokulara giren monositlerin değişimleri sonrasında ortaya çıkan fagositlerdir. Makrofajlar fagosite ettikleri partikülleri sindiremezlerse hareket yeteneklerini yitirirler ve kümeleşirler.[1][2][3][4]
Granülomların bir bölümünde çok çekirdekli dev hücreleri görülür. Dev hücrelerinin makrofajların/epiteloid hücrelerin sitoplazmalarının kaynaşması ya da sitoplazma bölünmeksizin çekirdek bölünmesiyle ortaya çıktıkları varsayılır (çekirdek sayısı 30'u bulabilir). Geniş eozinofil bir sitoplazma içinde atnalı biçiminde dizilen çekirdekleri içeren dev hücrelerine “Langhans dev hücreleri” adı verilir; tüberküloz ve lepra basili infeksiyonları için tipiktir. Granülomlu yangılardaki dev hücrelerinin bir bölümünde ise çekirdekler sitoplazmanın ortasında kümeleşir; bunlara ise “yabancı cisim dev hücresi” denir.
Granülom türleri
İki tür granülom vardır: (1) İmmun granülomlar, (2) İmmun olmayan (non-immun) granülomlar.
İmmun granülomlar (epiteloid hücreli granülomları; aşırı duyarlılık granülomları)
Özgün granülomlardır. Özgün granülomlarda canlı etken görülmeyebilir, ancak oluşan granülomlu yangının niteliklerine bakarak mikroskopik tanı koyanabilmektedir.[1][2][3][4] Canlı etkenlerin bazıları yangının üç ana tipinde (eksüdatif, nekrozlu, proliferatif) lezyonlar yapabilir. Bunlardan yalnız proliferatif (granülomatöz) olanlar özgün nitelik kazanabilir. Hangi etkene bağlı olursa olsun nekrozlu ya da eksüdatif yangılar özgün değildir.[5]
İmmun granülom oluşması T-lenfositlerinin etkin olduğu bir tür geç aşırı duyarlılık reaksiyonu sonucudur. T-lenfositlerini aktive eden canlı etkenler ve başkaca nedenler immun granülomların oluşmasına yol açar. Bu tabloya yol açan canlı etkenlerin büyük bölümü hücrelerin içinde yaşayabilen (intrasellüler) ve yavaş çoğalan mikroplardır.[1][2][5]
Akciğerde Miliar tüberküloz: Epiteloid hücreler ve Langhans dev hücrelerinden oluşan küre biçiminde oluşum
Kandan gelen monositler ortamda beliren C5a ve Transforming growth factor-beta (TGF-β) olarak bilinen maddelerin etkisiyle yangı yöresine doğru hareketlenir. Hücresel bağışıklık sisteminin iyi çalıştığı hastalarda aktive olan T-lenfositlerinin ürettiği interferon-gamma (IFN-γ) histiositlerin/monositlerin yörede toplanmasını ve kümeleşmesini, makrofajların epiteloid hücrelere dönüşmesini, Langhans dev hücrelerinin oluşmasını tetikler [başlıca örnekler: tüberküloz, lepra, mantar infeksiyonları, şark çıbanı (leishmaniasis), sifilis, bruselloz, kedi tırmığı hastalığı, lymphogranuloma inguinale, romatoid artrit, sarkoidoz].[5]
Makrofajlar fagosite ettikleri partikülleri sindiremezlerse hareket yeteneklerini yitirirler. Eritilemeyen partiküllerin bulunduğu bölgedeki yığınak yoğunluk kazanır, kandan gelen monositlerin ve doku makrofajlarının sayısı olağanüstü artar. Bir süre sonra özellikle ortadan kaldırılamayan canlı etkenleri (mikobakteriler, leishmania, vb) fagosite eden makrofajlarda sitoplazma ince granüllü eozinofil bir görünüm alır. Bu değişimi gösteren makrofajlara “epiteloid hücre” ya da “epiteloid histiosit” adı verilir (bu tür histiositler epitel hücreleri gibi yan yana gelirler). Makrofajlardan ya da epiteloid hücrelerden oluşan kümelerin çevresini lenfositler kuşatır: bu kompleks yapıya “granülom” denir. Tüberküloz, sifilis ve romatoid artrit gibi granülomlu yangılarda granülomların ortasında nekroz oluşur.[1][2][5]
Bazı granülom tiplerinde granülomatöz tepkinin ne tür bir etkene karşı geliştiği bilinmemektedir (romatoid artritteki romatoid nodüller, sarkoidozdaki epiteloid hücre granülomları, Crohn hastalığındaki granülomlar). Bakteri ve mantarların neden olduğu özgün granülomlardaki etkeni kesin olarak belirleyebilmek için mikrobiyolojik (tüberküloz, mantar) ve serolojik (sifilis, lepra) testlerin desteğinden yararlanmak gerekebilir. Mikobakteri infeksiyonlarında deri testleri önemlidir. Nedeni bilinmeyen sarkoidoz hastalığının tanısında Kveim testi uygulanabilir.[1][2][3]
İmmun granülomların iyileşme sürecini T-lenfositlerin (hücresel bağışıklık sisteminin) davranışı belirler. Canlı etkenin ortadan kaldırılması sonrasındaki iyileşme sürecinde T-lenfositlerce üretilen sitokinler rol alır. IL-4, IL-10 gibi sitokinler makrofajları inhibe eder. IL-13 ve büyüme faktörleri gibi sitokinlerin etkisiyle de granülomlardaki hücresel komponentin yerini bağ dokusu alır (fibrozis).[1][2][3][4]
Özgün granülom örnekleri
Tüberküloz: Koch basillerinin etkisiyle makrofajlar çoğalır ve poligonal şekil alır (epiteloid hücre). M.tuberculosis infeksiyonlarında oluşan epiteloid hücre granülomlarına “tüberkül (tubercle)” adı verilir. Tipik bir tüberkülün ortasında geç aşırıduyarlık reaksiyonu (tip IV) nedeniyle kazeifikasyon nekrozu oluşur. Nekroz alanı epiteloid hücreler kuşatır, arada serpilmiş Langhans dev hücreleri vardır. Küre biçimindeki epiteloid hücre kitlesinin (tüberkülün) çevresini T-lenfositlerinden zengin bir mononükleer hücre topluluğu kuşatır.[1][2][3][5]
Kedi tırmığı hastalığı: Ortasında nötrofil polimorflar (irin) bulunan granülomlarLepra: hücresel bağışıklık sisteminin (T-lenfositlerin) yetersiz kaldığı ve tepki veremediği olgularda (lepromatöz lepra, şark çıbanı, vd) makrofajlarlarca fagosite edilen etken sindirilemez ve canlı kalır. Epiteloid hücreler oluşamaz. Böylece çok sayıda basil içeren sitoplazmaları köpüklü ve soluk makrofaj kümeleri izlenir. Köpüklü makrofajlara Virchow hücreleri, bu hücrelerden oluşan kümelere “leprom” adı verilir. Yöredeki lenfosit sayısı azdır. Langhans türü dev hücreleri yoktur. Tüberküloid lepradaki lezyonlar tüberküloz granülomlarına benzer (epiteloid hücreler ve Langhans dev hücreleri içerir).[1][2][3][5]
Kedi tırmığı hastalığı: derideki yara (tırmık yeri) ile ilgili bölgesel lenf düğümlerinde tüberküller görülür. Tüberküllerin ortasını nötrofil polimorflar doldurur.[2][3]
Sifilis: sifilisin birinci ve ikinci dönem lezyonları özgün değildir. Üçüncü dönemdeki gomlar tüberkülleri andırır.[2][3][5]
Sarkoidozis: nedeni bilinmeyen bir granülomatöz hastalıktır. Kazeöz nekroz içermeyen tüberküllerde sitoskleton artıkları ve fosfolipid kalıntılarından oluşan asteroid cisimciklere rastlanır. Asteroid cisimcikler içinde görülen kalsifiye yapılara Schaumann cisimcikleri adı verilir.[2][3][5]
Bazı kanserlerde, bölgesel lenf düğümlerinde granülomlar oluşabilmektedir.[6]
İmmun olmayan (non-immun) bir granülomda yabancı cismi yutmaya/eritmeye çabalayan çok çekirdekli "yabancı cisim dev hücresi"
Bir makrofajın fagosite edebileceğinden daha büyük cisimlerin ya da sindirilemeyen maddelerin bulunduğu koşullarda meydana gelen granülomatöz tepkidir. Tepki uyandıran cisimler ya da maddeler antijen içermedikleri için bağışıklık sistemini uyarmazlar. Fiziksel ya da kimyasal iritasyonla çoğu kez "yabancı cisim reaksiyonu"na neden olurlar. Granülomatöz tepkiye neden olan cisimler 2 grupta toplanır;[1][2][3][4]
Endojen (vücütta bulunan): kıl, keratin, kolesterin kristalleri, sodyum ürat (gut), osteomiyelitteki ölü kemik dokusu (sökestr), vb.
Ekzojen (dışardan gelen): silisyumlar (asbestos), berilliozis, sütür, parazit yumurtaları, vb.
Yabancı cisim çok küçükse makrofajlar/histiositler tarafından, görece büyükse yabancı cisim dev hücresi tarafından fagosite edilir. Makrofajların/histiositlerin ya da dev hücrelerinin fagosite ettiği yabancı cisimlerin bir bölümü polarize ışık mikroskopuyla görülebilir. Eğer cisim büyükse çevresinde birden fazla dev hücresi bulunur. Eriyebilen cisimler fagosite edildikten sonra ortadan kaldırılır. Erimeyen cisimlere karşı organizmanın davranışı 3 türlüdür:[1][2][3][4]
(a) Cismin çevresinde irinleşme olur, fistül meydana gelir ve irinle birlikte cisim de dışarı atılır,
(b) Cisim granülasyon dokusu ile sarılır, sonra bu doku nedbeleşir (sınırlandırma; demarkasyon),
(c) Kendisini fagosite eden hücrede tutuklanır.
Örnek: Kapsül ya da irinle izole edilmiş nekrotik dokulara sökestr denir; daha fazla kemikler için kullanılan bir tanımlamadır. Nekrotik dokuların sınırlandırılmasına sökestrasyon veya demarkasyon adı verilir. Sınırı oluşturan kapsül granülasyon dokusundan yapılıdır, sonra bağ dokusuna dönüşür (sikatrisleşir). Sikatris dokusu damarsızdır, böylece cisimle vücudun ilgisi kesilir (demarkasyon). Nekrotik kemikleri demarke eden kapsül kemikleşirse “ölü tabutu” adını alır.[1][2][3]
Fagosit türü
Ekzojen (dışarıdan gelen)
Silisyum (silika, asbest)
Talk
Sütür
Silikon sızması (meme)
Cam/kıymık parçacıkları
Böcek iğnesi
Makrofaj
Endojen (vücutta oluşan)
Keratin
Kıl
Kolesterin kristalleri
Sodyum ürat (gut)
Nekrotik kemik (sökestr)
Makrofaj
Türü bilinmeyenler
Sarkoidoz
Crohn hastalığı
Zirkonyum hastalığı
Wegener granülomatozisi
Kanser hücresi drenajı (lenf)
HIV ensefalitisi
Kronik granülomatöz hastalık
Epiteloid hücre ve makrofaj kümeleri
Granülomlarda Mikroskop Bulguları
Patologlar, granülomlardaki özgün bulguları ile klinik bilgileri birlikte değerlendirerek kesine yakın tanı koyabilirler:[1][2][3][4]
^abcdefghijklmnopqKumar V, Abbas AK, Aster JC. Robbins and Cotran Pathologic Basis of Disease. 9th edt., Elsevier Saunders, Philadelphia, 2015
^abcdefghijklmnTahsinoğlu M, Çöloğlu AS, Erseven G. Dişhekimleri için Genel Patoloji, Altın Matbaacılık, İstanbul, 1981
^abcdefgGeraint JD. A clinicopathological classification of granulomatous disorders. BJM Postgraduate Medical Journal, 76:457–465, 2000
^abcdefghZumla A, Geraint JD. Granulomatous Infections: Etiology and Classification, Clinical Infectious Diseases, 23( 1): 146–158, 1996
^Dagaonkar RS, Choong CV, Asmat AB, et al. Significance of coexistent granulomatous inflammation and lung cancer. Journal of Pathology, 70(4):337-341, 2017
^Rose CD, Neven B, Wouters C. Granulomatous inflammation: The overlap of immune deficiency and inflammation. Best Practice & Research: Clinical Rheumatology, 28(2):191-212, 2014
^Morimoto Y, Routes JM. Granulomatous disease in common variable immunodeficiency. Current Allergy and Asthma Reports, 5, 370–375, 2005
İlgili Araştırma Makaleleri
Zatürre, pnömoni ya da batar, akciğerde görülen yangılardır. Klasik pnömonilerde, akciğerlerin hava geçitlerindeki son bölüm ve hava kesecikleri (alveoller) etkilenir. İnterstisiyel pnömonilerde, hava kesecikleri (alveoller) arasındaki bölmeler yoğunlukla etkilenen alanlardır. Akciğerler günde 10.000 litre havayı süzer. Kan dolaşımına oksijen taşıyan solunum havasıyla birlikte çok sayıda katı ve sıvı partikül ile zararlı gazlar da akciğerlere ulaşır. Solunum havası içindeki zararlı etkilere verilen tepkilerin büyük bölümü canlı etkenlerden kökenli infeksiyon hastalıklarıdır. Toksik gazların ve sıvıların büyük bölümü “kimyasal pnömoniler” olarak nitelenir.
Verem veya tüberküloz, bakteriyel ve bulaşıcı bir hastalık. Halk arasında ince hastalık olarak da bilinir. Mycobacterium tuberculosis mikrobunun neden olduğu uzun seyirli ve granülomatöz karakterde bakteriyel ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Bulaşma yolu, çoğu zaman, bir tüberküloz hastasının çevreye tükürdüğü balgamı ya da öksürdüğünde saçılan basil yüklü damlacıklarla olur.
Nötrofil polimorflar, bakterilerin ve yabancı cisimlerin ortadan kaldırılmasında etkili akyuvarlardır. İnsan vücudunda 100 milyar nötrofil polimorf vardır. Kemik iliğinin yarısı nötrofil polimorflardan oluşur; kırmızı kemik iliğindeki ana hücrelerin (myeloblast) olgunlaşmasıyla meydana gelirler ve fazlası orada depolanır. Bölünerek çoğalamazlar. Kan dolaşımına giren bir nötrofil polimorf 20. saatten sonra ölür, yerini genç bir nötrofil alır. Çekirdekleri, birbirlerine ince köprücüklerle bağlanan 2-4 topuzcuktan oluşur. H+E boyamalarında, sitoplazmaları uçuk mavi renkli granüller içerir.
Aşırı duyarlılık reaksiyonları, bağışıklık sistemi işlevlerinin kendi dokularına zarar verecek (patolojik) düzeylere ulaştığı olgular için yapılan bir tanımlamadır. Bağışıklık sistemi, organizmayı yabancı antijenlerden korumaya yönelik bir dizi işlev için kurgulanmıştır. Örneğin, bir birey daha önce karşılaştığı bir antijenle ikinci kez karşılaştığında, bu antijene karşı gerekenden çok daha güçlü immun yanıtlar meydana verelebilir. Doku zararlarına neden olan bu yanıtlara aşırı duyarlılık reaksiyonları adı verilir. Aşırıduyarlılık reaksiyonlarının 2 ana grubu vardır:
Lupus, teknik adıyla Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) veya Yaygın Lupus Kızarıklığı, Otoimmun, Kelebek Hastalığı kökenli multisistem hastalıklarının en sık görülen tipik örneğidir. Lupus sözcüğü, Latincede “kurt” anlamında olup ciltte çıkan yaraların yıkıcı özelliğini ifade eder. 1872 yılında Kaposi, hastalığın sadece cildi değil vücudun değişik organlarını etkileyen bir hastalık olduğunu fark etmiştir. Otoimmun antikorların büyük bölümü ANA niteliğindedir. Sessizce gelişebilir ya da akut olarak başlar. Ateşli ataklar biçiminde alevlenmeler gösterir. Organizmanın tümünü etkileyebilir, ancak deri, eklemler, böbrekler ve seröz zarlar zarar gören başlıca dokulardır.
Deri veremi, Mycobacterium tuberculosis'in (Koch basili), seyrek olarak Mycobacterium bovis'in, nadiren de BCG aşısının neden olduğu müzmin, progressif, bildirimi zorunlu bir hastalıktır.
Bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapan, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin toplamıdır. Sistem, canlı vücudunda geniş bir çeşitlilikte, virüslerden parazitik solucanlara, vücuda giren veya vücutla temasta bulunan her yabancı maddeye kadar tarama yapar ve onları, canlının sağlıklı vücut hücrelerinden ve dokularından ayırt eder. Bağışıklık sistemi, çok benzer özellikteki maddeleri bile birbirinden ayırabilir, örneğin; bir amino asidi farklı olan proteinleri bile birbirinden ayırabilecek özelliğe sahiptir. Bu ayrım, patojenlerin konak canlıdaki savunma sistemine rağmen enfeksiyon yapmaları için yeni yollar bulmalarına, bazı uyumlar sağlamalarına neden olacak kadar karmaşıktır. Bu mücadelede hayatta kalmak için patojenleri tanıyan ve onları etkisizleştiren bazı mekanizmalar gelişmiştir. Doğadaki tüm canlılar kendilerinden olmayan doku, hücre ve moleküllere karşı savunma sistemlerine sahiptirler. Hatta bakteriler gibi basit tek hücreli canlılarda da onları viral enfeksiyonlara karşı koruyan enzim sistemleri bulunur. Yüksek canlılardaysa çok daha karmaşık bir bağışıklık sistemi vardır. Omurgalılarda bağışıklık sistemi özel işlevlere sahip çok sayıda farklı hücre ve molekül içermektedir.
İnflamasyon, canlı dokunun her türlü canlı, cansız yabancı etkene veya içsel/dışsal doku hasarına verdiği sellüler (hücresel), humoral (sıvısal) ve vasküler (damarsal) bir seri vital yanıttır. İnflamasyon normalde patolojik bir durum olmasına karşın, inflamatuar reaksiyon fizyolojik olarak vücudun gösterdiği bir tepkidir. Halk arasında iltihap tabiri yangı için kullanılmasına rağmen sık sık apseler için de iltihap denmesinden dolayı inflamasyon (inflammare) terimini kullanmak daha yerinde olacaktır. Hücre dejenerasyonu ile birlikte inflamasyon konusu, hastalıkların patolojik temelini oluşturmaktadır.
Fagositoz, bir fagositin solid partikülleri yakalayıp yutması ve sitoplazmasında oluşturduğu fagosom adı verilen boşluğa hapsederek eritme (sindirme) çabasıdır. Fagosite ettikleri başlıca solid partiküller canlı etkenler (mikroplar), ölü hücre ve doku artıkları, suda erimeyen mineraller ve metal tuzları, yabancı cisimler vb. oluşumlardır. Fagositler ve fagositoz olgusu ilk kez 1882 yılında İlya İlyiç Meçnikov tarafında bulundu. Bu buluşu ona Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü kazandırdı.
Pamukçuk ya da oral kandidiyaz (oral candidiasis), Candida albicans mantarının ağız mukozasında yaptığı enfeksiyondur. "Pamukçuk" adı genelde bebeklerin ağzında görülen enfeksiyon için kullanılmakla beraber yetişkinlerin ağzında veya boğazında meydana gelen kandida enfeksiyonları için de kullanılır.
Sarkoidoz, bağışıklık sisteminin anormal çalışmasından dolayı ortaya çıkan, akciğerlerin yanı sıra çok sayıda organı da etkileyen sistemik bir hastalıktır. Hastalık çoğunlukla 20 ile 40 yaş arasında ortaya çıkmaktadır, Afrika kökenlilerde daha sıktır. Kesin nedeni henüz bulunamamıştır.
Doğuştan gelen bağışıklık sistemi ya da doğal bağışıklık diğer organizmaların enfeksiyonlarına karşı spesifik olmayan yolla koruma yapan ev sahibinin savunmasındaki hücreleri ve mekanizmaları kapsayan bir bağışıklık sistemi çeşididir.
Bağışıklık yetmezliği veya bağışıklık eksikliği, bağışıklık sisteminin herhangi bir nedenle baskılanması ve doğal davranışlarının kısıtlanması sonucunda savunma sistemi elemanları arasındaki koordinasyonun bozulması olgusudur. Memelilerin fizyolojik savunma sistemi 3 ana parçadan oluşur:
(a) Bağışıklık sistemi,
(b) Epitel sistemi,
(c) Vücut sıvılarının koruma ve yıkama sistemi.
Langhans tipi dev hücreler, Langhans dev hücreleri, Langhans dev hücresi veya Langans tipi dev hücre, yangısal hücrelerden epiteloid makrofajların oluşturduğu özel bir yangı hücresidir.
Granülomatozis, organizmaya yabancı olan canlı veya cansız tüm etkenlere karşı bağışıklık sisteminin verdiği patofizyolojik bir mekanizmalar bütünüdür. Granülomatozis bazı otoimmun hastalığın da başlıca mekanizmasını oluşturur. Bir granülom'un yapısını temel olarak etken ve fibröz kapsül oluşturmaktadır.
Romatizmal ateş ve Romatizmal kalp hastalığı, Group A beta-hemolitik streptokokların etkeni olduğu boğaz infeksiyonunun neden olduğu sistemik otoimmun bir hastalıktır. Streptokok antijenlerine karşı gösterilen abartılmış immun tepkilerin (antikorların) hastanın kendi dokularıyla çapraz reaksiyona girmesi sonucudur. Akut tipine "Romatizmal ateş", kronik tipine "Romatizmal kalp hastalığı" adı verilmektedir. Yoksul toplumlarda ve 5-15 yaşlarındaki çocuklarda sıktır.
Tüberküloz stomatiti,Mycobacterium tuberculosis olarak tanımlanan bakterinin neden olduğu tüberküloz hastalığının ağız mukozasındaki lezyonlarıdır. Günümüzde anti-tüberküloz ilaçlara dirençli mikobakteri türlerinin ortaya çıkması, AIDS ve beslenme bozukluğu gibi vücut direncini kıran risk faktörlerinin etkisiyle yeni hasta sayısında artışlar görülmektedir.
Fibrinli enflamasyon, eksüdatif yangının görece hafif bir türüdür. Akut yangılar genellikle eksüdatif karakterdedir. Kronik yangılarda da yer yer eksüdasyon görülebilir. Damarlardan çıkan elemanların hangisi daha fazla ise, eksüdatif yangı ona göre adlandırılır:
Granülomlu yangı, ortadan kaldırılamayan canlı etkenleri sınırlandırılmak ya da yabancı cisimlerin olumsuz etkilerini önlemek amacıyla oluşan bir kronik yangı türüdür.
Tümör oluşması ya da Karsinogenez (Carcinogenesis) kavramı normal bir hücrenin tümör hücresine dönüşmesi ve çoğalarak bir kitle oluşturması sürecini tanımlar. Tüm tümörlerin oluşumundaki temel ilke “bir dizi genetik farklılaşma”nın varlığıdır. Gen yapısındaki bozulmaların ve hasarların sonucunda normal hücrelerdeki biyolojik düzen bozulur. Biyolojik düzeni bozulan hücrelerde (a) Aşırı düzeyde hücre çoğalması başlar, (b) Bu tür hücrelerden oluşan kitlenin işlevi yoktur ya da düzensizdir, (c) Etken ortadan kalksa da tümör yerinde kalır.
Bu sayfa, bu Vikipedi makalesine dayanmaktadır. Metin, CC BY-SA 4.0 lisansı altında mevcuttur; ek koşullar uygulanabilir. Görseller, videolar ve sesler kendi lisansları altında mevcuttur.