İçeriğe atla

Gotik sanat

Gotik, kendine has özelliği olan bir sanat anlayışı ve yazı şekli. Gotik yazılar ilk baskı denemelerinde denenmiş, çoğunlukla Almanlar tarafından kullanılan bir yazı stilidir. Gotik sanatı 12. yüzyılın ikinci yarısında Romanesk sanatının değişmesiyle, Latin sanatına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Orta Çağı kapatan, Rönesansı başlatan akımdır. Gotik tarzı, yalnız mimarlıkta tesirli olmayıp; heykelcilik, resim, yazı, süs ve hatta gündelik eşyada da etkili olmuştur.

Ortaya çıkışı

“Gotik” terimi ilk kez Giorgio Vasari tarafından aşağılayıcı bir anlamda kullanılmıştır. Ona göre bu üslup, Roma’yı yağmalayan Gotlara, yani barbarlara özgü bir üsluptur. Gotik üslup, genel olarak 12. yüzyılın başlarından 15. yüzyıl ortalarına kadar yaygın olmakla birlikte, bu tarihlendirme farklı coğrafyalar için değişmektedir. Örneğin üslubun beşiği olan Fransa ve Almanya'da Gotik 15. yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürmüşken, daha geç girebildiği İtalya'da 15. yüzyıl başlarında ortadan kalmıştır. Gotik dönem, Avrupa'da büyük politik değişikliklerin olduğu bir dönemdir. 1204 yılında IV. Haçlı Seferi Konstantinopolis'i işgal etmiş ve Bizans'ı ve onun temsil ettiği politik oluşumu etkisiz kılmıştır. 1214 yılında da Philippe Auguste yönetimindeki Fransızlar ve bağlaşıkları Kutsal Roma Cermen Ordusu'nu yenmiş, onun yönetimi altında Fransa feodal beyler topluluğundan, güçlü bir monarşik yapıya dönüşmüştür.

12. yüzyılda manastırlar ve şatolar etrafında toplanan küçük nüfus birimlerinden oluşmuş köylerin yerine, 13. yüzyıldan itibaren kasabalar ve şehirler görülmeye başlanmıştır ki bu da toplumsal açıdan yeni düzenlemeleri getirmiştir. Şehirleşmenin beraberinde getirdiği sivilleşme ve entelektüel birikimin artışı, kilisenin temsil ettiği ruhani güçlere dayanan kutsal gücün aleyhinde, yönetimde belirgin bir laikleşme sürecini de başlatmıştır. 1240'tan sonra Paris, Avrupa’nın en önemli kültürel ve siyasal merkezi durumuna gelmiş ve Fransızca, Latince’nin yerine geçerek lingua franca konumuna ulaşmıştır.

Gotik mimarî

Gotik mimarlığın başlangıcı ve stilin özelliklerinin belirdiği ilk yapı olarak 1122'de Abbot Suger tarafından tasarımlanan Paris yakınındaki Saint Denis kilisesi gösterilir. Avrupa'nın sanat merkezi kabul edilen İtalya'da Fransa ve Almanya'ya nazaran pek tesiri görülmemiştir. İngiltere'de sütunları çoğaltan ve kubbenin altında onları yelpaze gibi açan bir dikey üsluba bağlıdır. İspanya'da Gotik sanatının Arap motifleriyle birleşmesinden meydana gelen müdeccen üslubu doğmuştur. Gotik mimari sanatı Avrupa'nın kuzeyinde 16. yüzyılın başlangıcına kadar sürmüştür. Gotik mimarinin başlıca özellikleri sivri kemerler, kaburgalı tonozlar, gül pencereler, kuleler ve uçan payandalar ile aşırı derecede yüksek görünümlü yapılar olarak sayılabilir.

Gotik mimarisinin başlıca eseri katedraldir. 13. yüzyılda toplum adeta bütün heyecanını ve zenginliğini katedral yapmaya ve süslemeye harcamıştır. Böylece ekonomi de gelişmiştir. Gotik mimarinin en önemli örnekleri: Paris'te bulunan Notre Dame Katedrali, Chartres Katedrali, Reims Katedrali ve Strasbourg Katedrali; Danimarka'da Roskilde Katedrali; İngiltere'de Salisbury Katedrali ve İtalya'da Milano Katedrali'dir. Gotik mimari tarzı Batı Avrupa'da özellikle dinsel binalarda kullanılmıştır. Portekiz'de Batalhar Manastırı, Fransa Avignon'da "Papalar Sarayı" bunlara örnektir.

Gotik sanatının mimarları, ağırlığın itme kuvvetini ve yönünü tespit ederek, baskıyı kemerlere ve fil ayaklarına aktardılar. Böylece yapının tamamı dengeye faydalı olan elemanlara bağlandı. Ayakların ağırlığı duvarların üzerinden kendi üstlerine almasıyla duvarlara vitray süslemeler yapıldı. Cephelerde bulunan çok sayıda cam ve vitray gotik yapıların karakteristik özelliklerinden biri oldu. Ağırlığa tamamıyla hakim olan Gotik mimarisinde yapılar, sanki yükselerek uçuyormuş gibi bir his verir.

Gotik mimari tarzının önemli özelliği sivriliktir. Roma mimarisindeki yaygın kubbeler yerine, dilimli kubbeler, yuvarlak kemerler yerine, sivri ve birbirini kesen kemerler kullanılmıştır. Dini yapılarda aranan diğer bir husus ise büyüklük ve yücelik hissinin uyandırılmasıdır. Pencerelerin bol olması, pencere camlarının renkli olması, çatılardaki okumsu kuleler dikkati çeken diğer özelliklerdir.

Heykelcilik

Gotik heykeller çoğunlukla katedral ve kilise gibi dini yapılarda girişlerde ve duvarlarda kendilerine yer bulmuşlardır. Sanatçılar heykeller aracılığıyla Hristiyanlığın ilk dönemlerinde olduğu gibi inançlı kişilere görsel bir öğe sunmak amacıyla yapılmıştır. Yalnız, hala ilkçağdaki öğretilerden etkilenen heykelciler için önemli olan, figürdeki kişinin hissettiklerini bakan kişiye vermektir. Gerçeğe benzerlik, perspektif herhangi bir önem taşımaz. Heykelcilikteki etkisi Avrupa'da 12. yüzyıla kadar yaygınlaşmıştır.

Resim

13. yüzyılın başlangıcıyla Gotik tarzı görsel sanatlarda uygulanmaya başlar. Gotik resim tarzının ilk ve orta aşamasında kişilerin veya perspektiflerin doğal gösterilmesi yerine resimde düzenlemenin ve oranların önemi ve dinî anlamına göre renk kullanımı ön plana geçer. Gotik resim tarzının özelliklerinden biri resimlerde dinî konular gösterilmesidir. Bunun dışında resimlerde asil hayat, avcılık ve bayramlar gibi dünyevi konular da kullanılmıştır.

Alpler'in kuzeyinde Gotik tarzı vitray ve fresk'in önüne geçer. O zamanlarda mimarisinde büyük duvar yapısı önem kazanmasıyla İtalya özel bir rol alır. Fresklerde Gotik tarzı Giotto di Bondone ile sunduğu ve daha önce hiç kullanılmayan doğalcılık ile en yüksek noktasına ulaşır. Doğalcılık fresklere verdiği derinlik ve her figüre verdiği kendine özel yüz ifadelerinden anlaşılır.

13. yüzyılın ortasında Fransa da vitray sanatının yanında minyatür de önem kazanır. Minyatür giderek sadece ayinle ilgili eserlerde değil diğer dünyevi konularla ilgili kitaplarda da kullanılmaya başlar. Bu gelişimin zirvesini Limburg kardeşleri ve eserleri Très Riches Heures (1413-1416) oluşturur.

Freskler

Minyatür

Fransa'da ve İngiltere'de Gotik tarzı 1160/70 yıllarında minyatürde uygulanmaya başladı; Almanya'da ise 1300 yılına kadar minyatürde romanesk şekiller kullanıldı. Fransa Gotik döneminin önder ülkesiydi ve minyatürün sanatsal gelişimini belirledi. 15. yüzyılın ikinci yarısında matbaacılığın yaygınlaşmasıyla Gotik döneminden Rönesansa geçiş zamanında minyatür önemini kaybetmeye başladı.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Notre Dame Katedrali</span> Paristeki katedral

Notre Dame Katedrali Paris, Fransa'da bulunan dünyaca ünlü bir katedraldir. Meryem Ana'ya ithafen isimlendirilmiştir. Gotik yapı Île de la Cité'nin doğu kısmında, Paris'in diğer tüm önemli yapıları gibi Seine Nehri'nin kıyısında bulunur. Girişi batıya bakar.

Notre Dame söz öbeği Fransızca olup, Türkçede bizim hanımımız, hanımımız veya hanımefendimiz gibi anlamlara gelir. Anlatılmak istenen kişi Meryem Ana'dır.

<span class="mw-page-title-main">Romanesk sanat</span>

Romanesk sanat, 1066 yılında Normanların İngiltere'yi fethetmesiyle başlayan sanat akımı. İngiltere'de Norman üslubu, Avrupa'da ise Roman üslubu - Romanesk olarak adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Fransa mimarisi</span>

Fransız mimarisi veya Fransa mimarisi, Fransız ve yabancı asıllı mimarların Fransa Cumhuriyeti coğrafi sınırları içinde tasarladığı veya inşa ettiği mimari eserlere verilen genel isimdir.

Filippo Brunelleschi,, Floransalı sanatçı ve İtalyan rönesans temsilcilerinden.

<span class="mw-page-title-main">Arezzo</span> İtalyanın Toskana bölgesinde, Arezzo iline bağlı ilçe (komün)

Arezzo, İtalya'nın ortakuzey kesiminde, Toskana yönetim bölgesindeki Arezzo ilinin merkezi olan bir komündür.

<span class="mw-page-title-main">Burgos Katedrali</span>

Burgos Katedrali, İspanya'nın Kastilya ve Leon bölgesindeki Burgos şehrinde Gotik tarzda inşa edilmiş bir katedral.

<span class="mw-page-title-main">Viktorya mimarisi</span>

Viktorya mimarisi, 19. yüzyılın ortalarından sonlarına uzanan bir mimari tarz dizisidir. Adını, Victoria devrinde 1837-1901 yılları arasında Britanya İmparatorluğu'na hükmeden kraliçe I. Victoria'dan alır.

<span class="mw-page-title-main">Strazburg Notre Dame Katedrali</span>

Strazburg Notre Dame Katedrali, Fransa'nın Strazburg kentinde bulunan bir katolik katedralidir. Birçok bölümü Romanesk mimaride olmasına rağmen, geç dönem gotik mimarinin en güzel eserlerinden biri kabul edilir. 1015'te başlayan yapımı 1439'da tamamlanmıştır. Erwin von Steinbach'ın 1277'den 1318'deki ölümüne kadar bu yapıya önemli katkıları olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Bourges Katedrali</span>

Bourges San Etienne Katedrali, Fransa Bourges'ta bulunan ve Aziz Stephen'a adanmış bir Roma Katolik katedralidir. Katedral 1992 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine eklenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Gotik heykel</span>

Gotik heykel, Orta Çağ boyunca, 12. yüzyılın ortalarından 16. yüzyıla kadar Avrupa'da gelişmiş, Romanesk heykelden evrilerek Rönesans heykeli ve Maniyerizm'e dönüşmüş bir heykel stilidir.

<span class="mw-page-title-main">Chartres Katedrali</span>

Chartres Katedrali, Paris'in 80 km güneybatısında bulunan Chartres kentinde 13. yüzyılda kurulmuş olan; Romanesk mimari teknikleri ile yapılmış olmasına rağmen Gotik mimariyi en iyi temsil eden ve günümüze kadar özgün heykelleri, vitrayları ve döşemeleri ile en çok korunmuş olan bir anıt eserdir. Bu iki mimari tarzın birbirlerinden ayrı değil, ama birbirlerinin devamı olduğunu gösteren en iyi örnektir. Günümüze kadar korunarak gelen katedral, daha önce yangınla yok olan katedralin yerine 1193 ile 1250 yılları arasında yapılmış olan ve 4. yüzyıldan itibaren aynı yerde inşa edilen beşinci katedraldir.

<span class="mw-page-title-main">Gotik mimari</span> mimari ekol/dönem

Gotik mimari Orta Çağ'ın ortalarından sonuna kadarki süreçte yaygın olarak uygulanmış bir mimari stilidir. Amacı Tanrı'nın büyüklüğünü yansıtan muhteşem yapılar karşısında insanın acizliğini simgelemektir. Romanesk mimarinin gelişmesiyle ortaya çıkmış, zamanla yerini Rönesans mimarisine bırakmıştır. Alametifarikaları arasında kaburgalı tonozlar, sivri kemerler ve uçan payandalar bulunur. Gotik mimarinin Romanesk mimariden dönüşümü, Romanesk mimarinin çapraz tonozlarına kaburga eklenmesiyle gerçekleşti.

<span class="mw-page-title-main">Amiens Katedrali</span>

Amiens Katedrali, Picardie'de yer alan 13. yüzyıla ait Gotik tarz kiliselerin en büyüklerindendir. Katedral 1152'de Romanesk tarzında inşa edildiyse de 1218'deki yangında tahrip olmuş ve 1220-1245 yılları arasında yeni tarzıyla yeniden yapılmıştır. İç planındaki uyumluluk üç kademeli iç eğimi ile özellikle ön cephedeki ve güney taşıyıcı koldaki heykellerin incelikli gösterişi vardır.

<span class="mw-page-title-main">Reims Katedrali</span>

Reims Notre-Dame Katedrali, Fransa'nın Reims kentinde, yüksek Gotik mimari tarzda inşa edilmiş bir Roma Katolik kilisesidir.

Gerçek Haç, Bir Katolik Kilisesi geleneği tarafından İsa'nın çarmıha gerildiği haçtan olduğu söylenen fiziksel kalıntıların adıdır.

<span class="mw-page-title-main">Limburg Katedrali</span>

Limburg Katedrali, Limburg an der Lahn'da şehir kalesinin yanında bulunan Aziz Georg'a adanmış Limburg Piskoposluğu'na bağlı bir katedraldir. İnşa edildiği mevki nedeniyle şehrin her yanından görülebilmektedir. Romanesk mimarinin önemli örneklerinden birisi olan katedralde henüz başlayan gotik sanatın izleri görülmektedir.

<span class="mw-page-title-main">İtalyan mimarisi</span>

İtalya, 1861 yılına kadar çeşitli küçük devletlere bölünmesi nedeniyle, döneme veya bölgeye göre basitçe sınıflandırılamayacak kadar geniş ve çeşitli bir mimari tarza sahiptir. Bu, mimari tasarımlarda oldukça çeşitli ve eklektik bir yelpaze yaratmıştır. İtalya, antik Roma döneminde su kemerleri, tapınaklar ve benzeri yapıların inşası, 14. yüzyılın sonlarından 16. yüzyıla kadar Rönesans mimari hareketinin kurulması; Neoklasik mimari gibi hareketlere ilham veren 17. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında başta Birleşik Krallık, Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünyada soyluların kır evlerini inşa ettikleri tasarımları etkileyen bir inşaat tarzı olan Palladyanizm'in anavatanı olması gibi önemli mimari başarıları ile tanınır.

<span class="mw-page-title-main">Danimarka mimarisi</span>

Danimarka mimarisi, arkeolojik buluntularla zengin bir şekilde ortaya çıkarılan Viking dönemine dayanan bir geçmişe sahiptir. Orta Çağ'da, ülke genelinde önce Romanesk, ardından Gotik kiliseler ve katedrallerin ortaya çıkmasıyla mimarinin temelleri sağlam bir şekilde atılmıştır. Taşa erişimin az olması nedeniyle, tuğla sadece kiliseler için değil, aynı zamanda surlar ve kaleler için de tercih edilen inşaat malzemesi haline geldi.

<span class="mw-page-title-main">Île de la Cité</span>

Île de la Cité, Paris'in merkezinde, Seine nehrinde bir adadır. 4. yüzyılda, Roma valisinin kalesinin yeriydi. 508'de Frankların ilk kralı Clovis I, sarayını adada kurdu. 12. yüzyılda önemli bir dini merkez, Notre-Dame katedralinin evi ve Sainte-Chapelle kraliyet şapelinin yanı sıra şehrin ilk hastanesi oldu: Hôtel-Dieu. Aynı zamanda şehrin ayakta kalan en eski köprüsü olan Pont Neuf'un yeridir. Paris'in merkezindeki Seine'de yer alan gemi şeklindeki Île de la Cité, şehrin tarihi kalbidir. Yaklaşık 10 sokak uzunluğunda ve 5 genişliğindedir. Sekiz köprü onu nehir kıyısına bağlar ve dokuzuncusu güneydoğudaki daha küçük ada olan Île Saint-Louis'e çıkar. En batıdaki köprü, 1578-1604 yılları arasında inşa edilen Pont Neuf'tur. Adına rağmen, Paris köprülerinin en eskisidir. Sağlamlığı aksiyomatik hale geldi: Parisliler hala bir şeyin "Pont Neuf kadar sağlam" olduğunu söylüyorlar. Ortadan adanın ucuyla desteklenen köprü, Sol Yaka'ya beş, Sağa yedi kemerle uzanıyor. Korkuluk kornişleri 250'den fazla farklı grotesk maske ile dekore edilmiştir. Parapet, her köprü iskelesinde suya doğru kıvrılarak, Paris'teki ilk kaldırım boyunca yarım ay koyları oluşturur; bu koylarda seyyar satıcılar dükkân açar. 200 yıl boyunca bu köprü Paris'in ana caddesi ve daimi fuarıydı. Yapı düzenli onarımlardan geçse de ana Pont Neuf'ta bugünkü haliyle orijinal köprüdür. Mansapta ve köprünün hemen altında, Île de la Cité'nin ucu, çiçekli çalılarla çevrili, eski ağaçların altında banklar bulunan üçgen, çakıl yollu bir parka dönüştürülür. Özellikle güneşlenenlerin ve aşıkların gözdesi olan Arnavut kaldırımlı geniş bir iskele ile çevrilidir. Merdivenlerin parktan köprüye çıktığı yerde, Pont Neuf'un tamamlanmasında ısrar eden Kral IV. Henry'nin bronz bir atlı heykeli var. Heykel, Paris'te halka açık bir yolda duran ilk heykel olan orijinal 1614'ün 1818 tarihli bir reprodüksiyonudur. Karşıda, Henry'nin varisi, gelecekteki XIII. Louis olarak adlandırılan Place Dauphine'nin (1607) dar girişi var. Yer, eskiden beyaz taşla işaretlenmiş tek tip kırmızı tuğlalı evlerden oluşan bir üçgendi, ancak tabanı boyunca sıralanan evler, Adalet Sarayı'nın bir kısmının inşasına yer açmak için 1871'de yırtıldı. Erken Roma valisinin sarayı, 13. yüzyılda Kral IX. Louis tarafından aynı yerde yeniden inşa edildi ve 100 yıl sonra, gaddarlığı ekleyen IV. Philip (Fuar) tarafından genişletildi. etkileyici Gotik odaları ile gri taretli Conciergerie. Krallar döneminde Parlamentonun buluşma yeri olan Büyük Salon, Gotik güzelliğiyle tüm Avrupa'da biliniyordu. Ancak 1618 ve 1871'deki yangınlar orijinal odanın çoğunu yok etti ve sarayın geri kalanının çoğu 1776'da alevler tarafından harap edildi. Büyük Salon şimdi Adalet Sarayı'nda bulunan çeşitli mahkemeler için bir bekleme odası olarak hizmet veriyor. Bitişikteki ilk Hukuk Dairesi'nde, Devrim Mahkemesi 1793'ten itibaren yaklaşık 2.600 kişiyi giyotine mahkûm ederek oturdu. Mahkûm edildikten sonra kurbanlar taş merdivenlerden aşağı infaz yerine onları taşıyan arabaları beklemek üzere Conciergerie'nin zindanlarına geri götürüldüler. Conciergerie hala duruyor ve ziyaretçilere açık. Saray avlularında Fransa'nın en büyük anıtlarından biri olan 13. yüzyıldan kalma Sainte-Chapelle bulunur. 1243 ve 1248 yılları arasında IX. Louis'un istikametinde inşa edilmiş olan bu yapı, Gotik Rayonnant tarzının bir başyapıtıdır. Büyük bir cüretle mimar, tonozlu tavanlarını ince sütunlardan oluşan bir kafesin üzerine yerleştirdi, aralarındaki duvarlar vitraydan yapılmıştı. Enfes şapel, İsa'nın çarmıha gerilmesinde giydiği düşünülen Dikenli Tacı tutmak için tasarlandı. IX. Louis, kalıntıyı, Konstantinopolis'in Latin imparatoru Baldwin II Porphyrogenitus'tan piyon olarak tutan Venediklilerden satın almıştı. Gerçek Haç'tan çiviler ve tahta parçaları gibi diğer kutsal emanetler, kalıntıları şimdi Notre-Dame hazinesinde bulunan şapelin koleksiyonuna eklendi.