İçeriğe atla

Gilles Deleuze

Gilles Deleuze
Tam adıGilles Deleuze
Doğumu18 Ocak 1925 (Fransa, Paris)
Ölümü4 Kasım 1995 (Fransa, Paris)
Çağı20. yüzyıl felsefesi
BölgesiBatı felsefesi
OkuluKıta felsefesi, Ampirizm, Post-Marksizm, Yapısalcılık, postyapısalcı felsefe
İlgi alanlarıBatı felsefesi, Siyaset felsefesi, Metafizik, Estetik, Psikanaliz, Felsefe
Önemli fikirleriGöçebebilim, Çokluk, Rizom, Organsız beden, Şizoanaliz, Oluş, İçkinlik, Duygulam, Kıvrım, Edimsel, Virtüel
Etkilendikleri
Etkiledikleri

Gilles Deleuze, (18 Ocak 1925 - 4 Kasım 1995), Fransız yazar ve filozoftur.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında etkinlik göstermiştir. Kendi özgün düşüncesini oluştururken Spinoza, Leibniz, Hume, Kant, Nietzsche, Bergson ve Foucault üzerine monografiler yayımlamış, bu filozofların geleneksel felsefe tarihi izleğindeki konumlarına ve bu izlek dahilinde yorumlanma biçimlerine radikal eleştiriler getirmiştir. Çalışmalarında güzel sanatlar, edebiyat, matematik ve doğa bilimleri arasında çapraz geçişlerle bu farklı alanları birbirine indirgemeksizin yeni bir düşünme tarzının önünü açmıştır. Gerek kişisel çalışmalarında gerek 1969'da tanışıp uzun süre beraber çalıştığı psikanalist Félix Guattari ile birlikte rizom, çokluk, fark, olay, oluş, savaş-makinası, organsız beden, içkinlik, virtüel/aktüel, minör edebiyat, duygulanım, göçebebilim gibi kavramlarla yirminci yüzyıl kıta felsefesi içerisinde yaygın düşünce hatlarının dışında özgün bir siyaset felsefesi ve etik ortaya koymuştur. Üstünde durduğu fark metafiziğinin felsefe tarihinin süregelen varsayımlarıyla olan ilişkisini tartıştığı Fark ve Tekrar (1968) ile anlamın ortaya çıkışını, biçimlerini ve yapısını incelediği Anlamın Mantığı (1969) yayımlandıkları dönemde ciddi bir yankı uyandırmış ve Michel Foucault, Anlamın Mantığı kitabını değerlendirdiği bir yazısında, "Yaşadığımız yüzyıl gelecekte muhtemelen Deleuzecü bir yüzyıl olarak bilinecek." diye yazmıştır (Deleuze bir röportajında bu yakıştırmayı Foucault'nun kimilerini gülümsetmek kimilerini de kızdırmak amacıyla yaptığı ince bir espri olarak değerlendirecektir). Félix Guattari ile birlikte kaleme aldıkları çalışmalardan Anti-Ödipus (1972) ve Bin Yayla (1980) başlıklarıyla iki cilt hâlinde yayımladıkları Kapitalizm ve Şizofreni, psikanaliz, ekonomi, linguistik, antropoloji, ontoloji, etoloji, siyaset felsefesi, metalürji gibi çok geniş bir yelpazeye yayılan argümanları ve referanslarıyla yirminci yüzyılın en önemli çalışmaları arasında sayılabilir.

Hayatı

Deleuze, 1925 yılında orta sınıf muhafazakâr bir ailenin çocuğu olarak Paris’te dünyaya gelmiştir. Paris’te bir devlet okulunda başladığı eğitimine, Almanların Fransa'yı işgali üzerine Normandiya’da devam etmiş, işgal sona erdikten sonra seyahat etmek için bile olsa, artık pek ayrılmayacağı Paris’e yeniden dönerek hayatı boyunca çalışmalarını burada sürdürmüştür. Söz konusu işgal sırasında Deleuze’ün erkek kardeşi (ağabeyi) çeşitli muhalif faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle Nazilerce tutuklanmış ve daha sonra Auschwitz’e gönderilirken trende yaşamını yitirmiştir.

Deleuze, 1944 yılında Sorbonne’da üniversite öğrenimine başlamış, burada önde gelen felsefe tarihi profesörleri Jean Hyppolite, Georges Canguilhem, Ferdinand Alquié ve Maurice de Gandillac’ın öğrencisi olmuş ve hocalarından çalışmalarının ilk ilhamlarını almıştır. Deleuze bir röportajında öğrencilik yıllarından bahsederken, akademi dışından bir figür olarak Sartre’ın düşüncelerinin de, bu dönemde boğucu bir biçimde Husserl ve Heidegger’in düşünceleri etrafında dönen Fransız akademisi içinde ferah bir nefes gibi geldiğini belirtir. 1948 yılında agrégation derecesini aldıktan sonra 1956 yılına kadar uzun bir dönem çeşitli liselerde öğretmenlik yapmıştır. Bir çevirmen olan eşi Denise Paul “Fanny” Grandjouan ile 1956 yılında evlenmiştir. Lisede öğretmenlik yaptığı bu dönemde Hume'un amprizmine yoğunlaştığı Ampirizm ve Öznellik (1953) kitabını yayımlamıştır.

1957 yılında Sorbonne'da ders vermeye başlamış ve on iki yıl boyunca Paris'te değişik eğitim kurumlarında çalışmıştır. Üniversitelerde ders verdiği bu dönemde yayınlarına Nietzsche çalışmalarına yeni bir soluk getirecek olan Nietzsche ve Felsefe (1962) ve kısa aralarla Kant’ın Eleştirel Felsefesi (1963), Proust ve Göstergeler (1964) ve Bergsonculuk (1966) ile devam etmiştir. 1968 yılında doktora derecesi için tamamladığı iki tez çalışmasını, Fark ve Tekrar (1968) ile Spinoza ve İfade Problemi (1968) kitaplarını yayımlamıştır. Deleuze'ün uzun yıllar sürecek olan akciğerleriyle alakalı rahatsızlığının başlangıcı da bu döneme rastlar.

Deleuze 1969 yılında bir eğitim reformunun denendiği dönemde Vincennes'te bulunan Paris VIII’de kalıcı olarak öğretim görevlisi pozisyonunda çalışmaya başlamıştır. Burada daha önceden tanıdığı Michel Foucault ile arkadaşlığı perçinlenecek ve Félix Guattari ile tanışacaktır. Deleuze, 1987 yılında emekli olana kadar bu üniversitede çeşitli dersler ve seminerler vermiştir. Burada verdiği derslerin bir bölümü Richard Pinhas ve bazı diğer öğrencilerinin inisiyatifiyle kaydedilmiş, yazıya dökülmüş, internet üzerinden paylaşıma açılmış ve kitaplaştırılmıştır.

Deleuze, Paris VIII’de çalışmaya başladığı yıl Anlamın Mantığı (1969) isimli çalışmasını yayımlamıştır. Félix Guattari’yle uzun yıllar sürecek olan beraber çalışmaları da bu kitabın yayımlanması sonrasına rastlamış ve ortak çalışmalarının ilk ürünü üç yıl sonra 1972'de yayımlanacak olan Anti-Ödipus olmuştur. Deleuze daha sonra Anlamın Mantığı’nın İtalyanca baskısı için kaleme aldığı sunuş yazısında bu kitabının kendisi için bir dönüm noktası teşkil ettiğini ifade ederken kimi psikanalitik kavramları yeterince eleştirel bir şekilde ele almadığını dile getirecek ve bu noktada Anti-Ödipus’ta ortaya koyacakları yeni kavramlarda Félix Guattari’nin dönüştürücü etkisinin altını çizecektir.

Kapitalizm ve Şizofreni başlığı altında topladıkları iki ciltlik çalışmalarının ilk kısmı olan Anti-Ödipus (1972) 1968 Mayıs olayları atmosferi içerisinde siyasalın yeniden düşünüldüğü bir çalışma olarak öne çıkar. 1975’te yine Guattari ile birlikte kaleme aldıkları Kafka: Minör Bir Edebiyata Doğru çalışmalarının ardından toplam sekiz yıllık bir aradan sonra Kapitalizm ve Şizofreni çalışmalarının ikinci kısmı olan Bin Yayla'yı (1980) yayımlamışlardır. Bin Yayla’nın, Anti-Oidipus’ta çok temel önem arz eden bazı kavramlara neredeyse hiç değinmeden yeni problematikler, yeni sorular ve yeni kavramlar gündeme getirerek, kavramların durağan ve kopuk bir düzen arz ettiği kapalı bir sistemden ziyade farklı soruların ve bu soruların başlangıç, bitiş ve kesişme noktalarının durmadan yeniden tasarlandığı, bir bakıma tam da mevzubahis çalışmanın altını çizmeye çalıştığı şekliyle, “rizomatik” bir yazma ve düşünme şeklini hayata geçirdiği söylenebilir.

80'li yıllarda Francis Bacon'un resimlerini değerlendirdiği Francis Bacon: Duyumsamanın Mantığı'nı (1981), iki ciltten oluşan sinema çalışması Hareket-İmaj (1983) ve Zaman-İmaj'ı (1985) ve Leibniz monografisi Kıvrım: Leibniz ve Barok (1988) çalışmalarını yayımlamıştır. Yine bu dönemde kaybettiği arkadaşı Michel Foucault'nun ilerleme ve kırılmalarıyla düşünsel güzergahını inceleyip zaman zaman yeniden formüle edeceği Foucault (1986) monografsini yayımlamıştır. Deleuze, Foucault'nun ölümünün ardından verdiği çeşitli röportajlarda Foucault'nun çalışmalarının ne denli ufuk açıcı olduğunu vurgulamış ve bir röportajında Foucault'ya onun kendisine duyduğundan çok daha fazla ihtiyaç duyduğunu ifade ederek Foucault'nun çalışmalarına gösterdiği ilgiyi ve duyduğu hayranlığı mütevazı bir şekilde dile getirmiştir.

1991'de Guattari ile son ortak çalışmaları olan Felsefe Nedir?'i yayımlamışlar ve bu yayından bir yıl sonra Guattari ölmüştür. Bu yıllarda Deleuze'ün akciğer rahatsızlığı da ağır ve çalışmalarını engelleyecek bir şekilde seyretmeye başlamış ve çoğunlukla filozofun edebi metinler üzerine değerlendirmelerinden oluşan Kritik ve Klinik (1993) adlı kitabının yayımlanmasından iki yıl sonra Deleuze, 4 Kasım 1995'te intihar ederek yaşamına son vermiştir.

Deleuze ölümünden kısa bir süre önce Claire Parnet ile birlikte Arte Channel için alfabe formatında kaydettikleri uzun bir söyleşi yapmış ve İçkinlik: Bir Hayat başlıklı kısa bir yazı yayımlamıştır. Yaşamının son yıllarında Deleuze'ün Marx’ın İhtişamı başlıklı bir Marx monografisi üzerine çalıştığı söylenmektedir.

Deleuze'ün ölümünün ardından çağdaşları Deleuze'ün felsefe tarihini yorumlayışının ve Deleuze felsefesinin özgünlüğünü vurgulayan yas yazıları kaleme almışlardır. Bu yazılar arasında kuşkusuz en dikkat çekenlerden biri Jacques Derrida'nın Deleuze'ün çalışmalarıyla kendi çalışmaları arasında jestlerdeki aşikar uzaklığa rağmen tezlerde önemli bir yakınlık gözlemlediğini ve Deleuze'ün ardında tamamıyla kendisine özgü ve mukayeseye gelmeyen bir iz bıraktığını ifade ettiği, 7 Kasım 1995'te Libération'da yayımlanan yas yazısıdır.

Felsefesi

Gilles Deleuze'ün düşüncesinin kavramsal bir haritasını çıkarmak için öncelikle Deleuze'ün felsefenin yaratıcı bir etkinlik olduğunu vurgulayan yaklaşımına ve özgün kavram kavrayışına başvurmak gerekir. Deleuze, felsefeyi bir tefekkür etkinliğinden ziyade kavram yaratımı olarak tanımladığından bütün çalışmalarında yeni kavramlar ortaya koymuştur. Felsefenin yaratıcı bir faaliyet olarak tanımlanması öncelikle özdeşlikten ziyade farkı, kapalılıktan ziyade çoklu bağlantıları ve mutlak kararlılık ya da keskinlik gözeten bir tespitten çok kararsızlık ve belirsizlikleri kucaklayan bir açık uçluluğa dayanan yeni bir yaklaşımı gerektirdiğinden ne çalışmalarında ortaya koyduğu kavramlar ne de bu kavramlar arasındaki ilişkiler bir sabitlik arz eder. Deleuze'e göre hiçbir kavram tek bir parçadan, tek bir öğeden oluşmaz bu yüzden her kavram komplekstir ve bir çokluk belirtir. Bu parçalar hem birbirlerinden ayrıdır hem de birbirlerine temas ettikleri ya da birbirleriyle kesiştikleri sahalar söz konusudur. Bu ayırtedilemezlik eşikleri en nihayetinde ayrı birer kavram ifade edecek olan çokluklar arasında da mevcuttur. Kavramlar dahili tutarlılıklarını parçalarının örtüşüp iç içe geçtiği bu sahalardan, dışsal tutarlılıklarını da diğer kavramların aynı düzlemde oluşturdukları bağlantılardan alırlar. Deleuze'ün kavram kavramsallaştırmasının diğer bir önemli özelliği de kavramın bir şeyin özünü ifade etmekten ya da zamansal-mekansal bir eksende konumlandırmaktan ziyade bir yeğinlik ekseni boyunca dizilim ifade etmesidir. Bu yeğinlik ekseninde kavramların bu parçalı yapısı ve bu parçaların çakışma, örtüşme ve kesişme ilişkileri bir yapbozun parçaları gibi birleştirilince ortaya bir yekpare bir bütün çıkaracak bir dağılım arz etmez. Kavramları birbirine bağlayan köprüler her zaman için hareketli köprülerdir.

Deleuze'ün diğer filozoflar üzerine yaptığı çalışmalar kavramların bu parçalı ve değişken yapısının açıkça görülebileceği bir saha çalışması gibidir. Felsefe tarihinin en önemli kavramları farklı bir şekilde titreştirilerek yahut bu kavramlar arasındaki köprülerin yerleri değiştirilerek mevcut kavramsal ilişkiler incelikli bir şekilde altüst edilir. Bu, bir yazısında Deleuze'ün kinayeli bir şekilde belirttiği gibi söz konusu filozoflara reddedemeyecekleri bir canavar çocuk yaptıran bir arkadan yaklaşma (enculage) etkinliğidir.

Deleuze'ün yirmi sekiz yaşında yayımladığı ilk çalışması Ampirizm ve Öznellik özellikle Fransa'da yoğun bir şekilde çalışılan Heidegger ve Husserl'in çalışmalarının aksine yüzünü İngiliz ampirizmine ve bu geleneğin en önemli filozoflarından Hume'a dönmüştür. Deleuze bu kitabında felsefenin en önemli sorunsallarından birini, ampirizm ve akılcılık gelenekleri arasındaki ilişkiyi, tamamıyla farklı bir düzlemde kurgulayacaktır. Deleuze'ün Hume'da özellikle dikkatini çeken birleştirici herhangi bir üst unsura dayanmadan ortaya konan kendilik ve öznellik anlayışıdır, diğer bir deyişle, Deleuze Hume'da aşkınsal mekanizmalara gerek duymadan ortaya konacak bir öznellik anlayışının izlerini sürer. Hume'un zihnin çalışma biçimlerini açıklarken ortaya koyduğu çağrışım (association) nosyonunun yanı sıra inanç ve ilişkilerin dışsallığı fikri sadece öznellik açısından değil toplumsallık kavrayışı açısından da Deleuze'ün içkinlik felsefesinin önemli kaynaklarından bir olacaktır.

Nietzsche ve Felsefe çalışmasında ise Heidegger'in yorumunun hakim olduğu Nietzsche çalışmalarına yeni bir bakış açısı getirecek ve Nietzsche çalışmalarını radikal bir şekilde değiştirecektir. Deleuze bu kitabında öncelikle Nietzsche'deki etkin ve tepkisel kuvvetlerin ilişkisine eğilerek neden tepkisel kuvvetlerin tarih boyunca etkin kuvvetlere üstün çıkageldiği sorusuna yoğunlaşır. Bu çalışmasında vurgulayacağı diğer hususlardan biri Nietzsche'nin olumlayıcı felsefesidir. Olumlama her şeye evet demek demek değil, 'evet' ve 'hayır' arasında Hegelci olmayan bir karşıtlık kurmak anlamına gelecektir. Tepkisel kuvvetler kendilerini bir çifte olumsuzlama ile tanımlamak durumundayken etkin kuvvetler için başlangıç noktası hep bir olumlama olacaktır. Deleuze'e göre Nietzsche'deki güç istenci de gücü istemek demek değil istencin içinde isteyen diferansiyel öğe olarak gücün olumlanması demektir. Bu yüzden Deleuze için Bengi Dönüş aynılığın geri dönmesinden ziyade bir test ifade eder ve bu testten sadece aktif kuvvetler ve olumlama geçebilir. Deleuze Nietzche'nin felsefesini yaşamı kendisine aşkın değerler karşısında değersizleştirmenin, yani yaşamın değerini sıfıra indirgeyen nihilizmin karşısında yaşamı olumlayan içkinlikçi bir çalışma olarak sunar. Nietzsche'nin 'iyinin ve kötünün ötesinde' kurmaya çalıştığı etik böylece daha önce kötü kabul edilen her şeyin artık makbul sayılacağı bir yerde değil, iyinin ve kötünün birtakım aşkın değerlerden ziyade içkin kriterlere göre değerlendirileceği bir düzlemde cereyan eder.

Kant’ın Eleştirel Felsefesi kitabında da gerek Hume monografında öznellik teması etrafında gerekse Nietzsche'nin ahlak eleştirisi çerçevesinde öne çıkan aşkınlık eleştirisini bu kez aşkınlığın en önemli adreslerinden birinde, Kant'ın 'eleştirel' çalışmalarını değerlendirerek yeniden formüle edecektir. Bu çalışmayı Deleuze'ün en özgün tersine çevirmelerinden (Platon'un tersine çevrilmesi idealinde olduğu gibi) biri olarak değerlendirmek mümkündür, zira Deleuze bu monografisinde Kant felsefesinin aşkınlık edimlerinin güzergâhlarını ortaya koymaktansa Kant düşüncesinin içkinlik hatlarının bir haritasını çıkarır. Deleuze için Kant’ın dehası bir noktada aklın içkin bir eleştirisini sunmasında yatmaktadır zira Kant’ın transandantal yanılsama kavramı kaynağını dış dünyadan değil bizzat aklın kategorilerinin gayrımeşru kullanımından alır. Kant’a göre transandantal yanılsama, aklın kategorilerinin Tanrı, Ruh, Evren gibi deneyim alanına dahil olmayan entitelere uygulanmaya çalışılmasından ileri gelir, oysa bu entiteler aklın birtakım akilyürütme dizilerinin boşluklarını doldurmak üzere ürettiği tamponlardan başka bir şey değildir. Yani aklın meşru işleyişi içkin bir işleyişe bağlı kılınmışlardır. Ne var ki Kant’ın bilinç için kurduğu bu içkinlik düzlemi en nihayetinde bu düzlemin dışarısında tasarlanan aşkın bir özneye endekslenecek ve böylece aklın eleştirisi içkin bir güzergâhtan uzaklaşacaktır. Bu sebeple Deleuze Kant’ın mümkün deneyimin koşullarını ortaya koymaya çalışan transandantal felsefesini gerçek deneyimin genetik koşullarını ortaya koymaya çalışan bir düşünceye dönüştürmeye girişecektir. Kant’ın açtığı bu aklın içkin eleştiri güzergâhı, daha sonra Guattari ile birlikte kaleme alacakları Anti-Ödipus için en temel temalardan birini teşkil edecektir. Kant’ın Eleştirel Felsefesi kitabında öne çıkarılan problemlerden biri de Kant’taki aklın yetilerinin birbiriyle uyumu ve ilişkisi sorunsalıdır. Deleuze Kant’ın bir anlamda bu ilişki problemini ele aldığı ve yargı yetisine yoğunlaştığı son kritiğini yetilerin uyumundan sorumlu aşkın bir mekanizma ortaya koymamasından dolayı takdir edecektir.

1964’te yayımlanan Proust ve Göstergeler çalışması Deleuze’ün edebiyata etraflıca yöneldiği ilk çalışmasıdır. Dönemin ''Kayıp Zamanın İzinde'' serisini yaygın ele alış izleğinin aksine Deleuze bu çalışmayı hafızaya dair fenemonolojik bir deneme olarak okumayı reddedecek ve bu “izinde olma” (recherche) halini çeşitli göstergelerin anlamını idrak etmeye çalışmaya dair bir çıraklık olarak ele alacaktır. Deleuze, Marcel'in keşfetmeye giriştiği bu göstergeleri dünyevi göstergeler, aşk göstergeleri, duyusal deneyim göstergeleri ve sanat göstergeleri olarak dörde ayırır. Deleuze bu kitaplar husunda sıklıkla öne çıkarılan "istemsiz hafıza”yı da duyusal deneyim göstergelerine dahil eder fakat Deleuze için istemsiz hafıza bu seri için ayrıcalıklı bir konum sahibi olmaktan uzaktır zira sadece sanat göstergeleri özlere ve zamana dair etraflı bir kavrayış sunabilir. Bu özler, değişmeyen nitelikler olarak hakikatlerine ulaşılacak kapalılıklara değil bir karşılaşma serisi içinde sürekli varyasyon hâlinde olan bir üretime işaret eder. Bu üretim geçmişe endeksli bir aynılıktan ziyade yalnızca farklılığın tekrarlandığı yaratıcı bir zamansallık prensibiyle çalışır.

Bergsonculuk (1966), Proust ve Göstergeler'de ön plana çıkan geçmiş ve hafıza konusundaki incelemenin yeni bir bağlamda detaylıca ele alınacağı bir çalışmadır. Bu bağlam kaynağını öncelikle Bergson'un sezgi metodundan alır. Deleuze Bergson'un felsefesini süre, hafıza ve élan vital olmak üzere üç basamakta inceleyecek ve sezgi metodunu bunları çaprazlamasına kesen bir kavram olarak öne çıkaracaktır. Deleuze'e göre sezginin üç temel faaliyeti vardır: sorunsallar yaratır, niteliksel farkları keşfeder ve gerçek zamanın kavranmasını sağlar. Bergson'un yanlış problemler kavramı Deleuze'ün sezgi tartışmasında önemli bir yer tutar. Yanlış kategorisini sorunsala uygulamayı tercih eden bu Bergsoncu manevra iki çeşit yanlış problem tanımlar. Bunlardan ilki, olmayan problemlere ilişkindir, diğer bir deyişle, bu problemler bir yanılsamadan ibarettir. Gerçek ve olası, varlık ve hiçlik, düzen ve kaos kavramları değerlendirilirken bu ikiliklerden ilk terime ikinci terimin sahip olmadığı bir ayrıcalık tanıyıp ikinci terimi tekrar bu yoksunluk üzerinden tanımlamak olmayan probleme örnektir. Söz gelimi olası kavramı gerçekleşmeyi bekleyen olarak yani gerçekleşmiş olmaktan mahrum olmak özelliğiyle karakterize edilir ve zamansal ölçekte böylece gerçeğin öncesine yerleştirilir. Deleuze, virtüel kavramını Bergson'un işaret ettiği bu yanlış problemi gözeterek kurgular zira Deleuze'de virtüel olan gerçek olanın zıddı değildir. Virtüel, en az gerçek kadar gerçektir bu yüzden gerçekleştirilmeyi beklemez. Edimsel olan ise virtüel olandan gerçeklik ölçeğinde değil yeğinlik ölçeğinde farklılaşır. Yani virtüelin, edimsel ile genetik bir ilişkisi olsa da edimselleşme bir benzerlik ilşkisine dayanmaz. Deleuze bu farklılaşmayı da Bergson'un işaret ettiği bir diğer yanlış sorunsal fikrini gözeterek tasarlar. Bergson'a göre niteliksel olarak birbirinden farklı terimleri aynı gruba dahil etmek kötü ifade edilmiş sorunsalların karakteridir. Zeno paradoksu zaman ve uzamı an şeklinde bir üçüncü kategoride buluşturup aynı şekilde parçalamaya çalıştığı için kötü ifade edilmiş sorunsala bir örnektir. Edimsel ve virtüel arasındaki fark da niceliksel değil niteliksel bir fark ifade eder.

Yine Deleuze'ün en çokyüzlü ve girift kavramlarından biri olan çokluk da Deleuze'ün Bergson okumasıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Çünkü çokluk Bergson'un vurguladığı türden niteliksel bir farkı yüzeye taşır ve diferansiyel bir düzlem öngörür. Bergson uzayı uzamsal sayısal çokluklara zamanı ise yeğinliksel sürekli çokluklara dahil ederek ilk kategorinin nitelikte herhangi bir değişiklik olmadan bölünebileceğini fakat ikinci türden çoklukların yani yeğinliksel sürekli çoklukların bölünmesinin ise bu çoklukların niteliğinin bütünüyle değişmesi anlamına geleceğini ifade eder. Deleuze'ün hem edimsel hem de virtüel kavrayışı için Bergson'un nicelikten çok niteliksel bir toplamın altını çizen Bergsoncu çokluğun sunduğu bu diferansiyel düzlem elzemdir.

1968 yılında yayımlanan Fark ve Tekrar kitabında Deleuze yeni bir fark kavramı ortaya koymaya çalışır. Bu girişimin odağında farkı özdeşliğin türevi yani iki özdeşlik arasındaki bir ilişki olarak değil de hiçbir dolayıma başvurmaksızın kendinde fark olarak kavramak yatar. Deleuze özellikle Platon, Aristoteles, Descartes, Hegel ve Heidegger’in farkı ele alış biçimlerini detaylıca değerlendirir ve Platon’un simulakrumu bir modele bağımlı ve ikincil kıldığı, farkı temelde bir olumsuzlamaya endeksleyen düşünce güzergâhının tam tersi yönünde bir manevrayla kendinde fark kavramını ortaya koyar. Bu anti-Platoncu fark kavrayışı, özdeşliği kendinden her daim farklılaşan bir farka ardıl kılar ve soyutlamayı değil farklılaşmayı vurgulayan yeni bir İdealar kuramının hatlarını çizer. Bu yeni anlayışa göre İdealar modellerden ziyade problemler belirtir.

Bu yeni fark kavrayışı beraberinde yeni bir tekrar kavrayışını da getirecektir, zira farkı özdeşliğe indirgeyen en temel manevralardan biri tekrarın varsaydığı zamansal dağılıma ilişkindir. Bu noktada Deleuze dairesel ve Kantçı olmak üzere iki farklı zaman kavrayışına eğilir. Deleuze’e göre dairesel zamanın işaret ettiği teleoloji ve Kantçı zamanın dönüşü olanaksız kılan doğrusal dağılımı farkı özdeşliğe mahkûm etmektedir. Deleuze’ün tekrar anlayışı ise Nietzsche’nin olumlamayı esas alan Bengi Dönüş’ü gibi aynılığın değil sadece farkın geri dönüp ve tekrarlanabildiği seçici bir zamansallığa dayanır. Deleuze’ün tarih anlayışı için Hegelci diyalektikte olduğu gibi olumsuzlama değil farkların olumlanması esastır.

Deleuze çizdiği bu özgün fark metafiziği çerçevesi içerisinde fark ontolojisinin de kavramlarını ortaya koyar ve ''Bergsonculuk'' çalışmasındaki zaman ve çokluk tartışmasını bu fark ontolojisine eklemler. Platon’un idea ve fenomen arasında belirlediği ilişkinin aksine edimsel virtüeli model alarak taklit ediyor değildir; edimsellikler, çeşitli yeğinliksel süreçler sonucunda farklılaşarak ortaya çıkıyordur. Virtüel edimseli dışarıdan koşullayıp kontrol ettiği aşkınsal bir düzlem değil, içkin bir ilişki ortaya koyar.

Fark ve Tekrar kitabındaki “düşüncenin dogmatik imgesi” arartışması da Deleuze'ün felsefe tarihiyle hesaplaşması açısından önemli izleklerden birini ortaya koyar. Deleuze'e göre Descartes'ın bütün varsayımların öncesinde hakiki bir başlangıç noktası için ''cogito''ya gitmesi esasında çok temel bir önvarsayıma yaslanmaktadır: 'herkes düşünmenin ne demek olduğunu bilir'. Bu varsayıma düşünme faaliyetinin hakikatle hep çok yakın bir ilişki içerisinde olması zaruriyeti eklemlenince Deleuze, hakiki kartezyen başlangıcın aslında düşünme etkinliğinin sağduyuya geri dönmesi, yani sağduyuyu tasdik edecek bir an bulunması probleminden ibaret olduğunu belirtir. Öbür yandan Deleuze için düşünmek düşüncenin dogmatik imgesinin öngördüğü gibi dünyayla etkileşimin azaldığı, meditatif bir etkinlik belirtmez. Tam tersine dünyayla birebir ilişki içerisinde, bir uyumsuzluk sonucunda ve bir zaruriyet olarak ortaya çıkar.

Deleuze düşüncenin dogmatik imgesi tartışmasında "yanılgı”ya yönelik çeşitli kavrayışların da çoğu kez sağduyuyu tasdik etmekten öteye gidemediğini ortaya koyar. Zira düşüncenin dogmatik imgesi için önermelerin iki boyutu vardır: anlatım(expression) ve adlandırma (designation). Bu iki boyutlu düzlemde anlam anlatım düzlemine ait kılınır ve bir önermenin doğruluğu veya yanlışlığı anlamın adlandırdığı objeye bakılarak tasdik edilir. Yani doğruluk ve yanlışlık anlamla değil adlandırmayla ilişkili kılınır zira yanlış önermelerin de belirli bir anlamı olacaktır. Anlam böylece doğruluğu ve yanlışlığı koşullayan fakat hiçbir şekilde ondan etkilenmeyen bir satıhta tanımlanır. Deleuze ise anlamın adlandırmaya ve adlandırmanın sonuçlarına kayıtsız bir düzlemde şekillendirilmesine karşı çıkar ve önerme ile adlandırma arasındaki ilişkiyi anlam düzlemine taşır. Böylelikle anlam önermeye ait bir yüklem olmaktan ziyade önermenin içkin koşullarını ortaya koyan bir problematik halini alır.

Deleuze de öteki 'postyapısalcı' düşünürlerin yaptığı gibi genel felsefe tarihinin eleştirisiyle çalışır ve onu yeniden kurgular. Bu girişim, bilinen anlamda felsefe tarihi anlayışının yerle bir edilmesi anlamına gelir. Örneğin sabit bir varlık fikrini sorgulayan Deleuze, özne-nesne ilişkileri üzerine kurulu özdeşlik kuramlarını devirmeyi amaçlayan bir fark felsefesi kurar. Başka bir deyişle, olay ya da oluş felsefesi Deleuze ile birlikte felsefede hak ettiği yerini bulur ve felsefe düşüncenin içkin imgesinine yeniden kavuşur.

Félix Guattari ile birlikte yaptıkları çalışmalarda köksap (rizom) kavramının ortaya çıktığı ve belirleyici bir rol oynamaya başladığı görülür. Rizomlar birlik ve bütünlüğü olmayan çokluklardır ki Deleuze'ün felsefesinde çokluk önemli bir kavramdır. Sabit bir düzenleri söz konusu değildir bu rizomların, ancak rizomun belli bir noktası başka bir nokta ile ilişkili olabilir. Şu ya da bu noktada kopmalar olabilir, kesintiler olabilir. Rizomlar belli bir yapıya ya da köke bağlanmazlar Deleuze'de. Dolayısıyla rizom, gerçekliğin temellük edilmesi anlamında bir model değildir, yalnızca belli başlı karşılaşmaların (olayların ya da oluşların) bilgisine dayalı bir düşünme girişimidir.

Felsefe tarihinde Deleuze'ün ilgisini çeken düşünürler ilginç bir seyir gösterir. Örneğin başlıca olarak Stoacılar, David Hume, Henri Bergson, Leibniz ve belirgin olarak da Spinoza,Friedrich Nietzsche. Bunların aralarında çok az düşünsel bağlantı noktaları vardır, buna rağmen Deleuze'ün üzerinde değişik yönlerden etkileri söz konusudur. Her biri belirli şekillerde felsefe yapmayı sorun etmiş kişilerdir bunlar ve felsefe-dışına doğru çaba göstermişlerdir. Felsefe yapmanın eleştirisi Deleuze'ün ilgisini çeken noktadır, çünkü o soyut kuramlardan daha çok oluşun yaratıcılığının düşünülmesinden yanadır. Dolayısıyla Immanuel Kant gibi filozoflar yoğun bir eleştiriye tabi tutulurlar.

Deleuze, özgül terimler ve kavramlar üretir. Bunların her biri yine bağlamları itibarıyla da özgül konumlara sahiptirler; bu bakımdan öteki postyapısalcılar gibi ve belki de çok daha fazla onun yazılarını anlamanın zorlukları vardır. Bir yanda Kant türü bir rasyonalizmin eleştirisi bir yanda kuramsal bir donukluk anlamına gelen Hegelciliğin reddedilmesi Deleuzecü düşüncenin özelliklerini gösterir. "Bergsonculuk" kitabında Hegel karşıtlığının çerçevesi görülebilir.

Deleuze'e göre bedenler ve olaylar her zaman şimdide (şimdiki-an'da) var olurlar ve bu nedenle Deleuze bir tür oluş felsefesi geliştirmeye çalışır. Her eylem sonsuz bir oluşun parçasıdır, asla dil yoluyla belli bir özneyle bağlantılandırılabilecek bir nitelik arz etmezler. Özne değil ama beden kavramı Deleuzecü felsefede temel öneme sahiptir. Spinoza da bedenin önemini kavramış bir düşünür olarak Deleuze tarafından hayli önemsenir.

Deleuze 1969 yılında psikanalist ve siyasal eylemci Félix Guattari ile tanışır. Bu tanışma onun düşüncesinde önemli bir uğrak olarak kabul edilmektedir. İkili bu andan itibaren birlikte derinlikli ve etkili ortak çalışmalara imza atmışlardır.

Felsefe Nedir? başlıklı kitap ikilinin Felsefe hakkındaki fikirlerini geliştirdikleri, birlikte yazdıkları son kitaptır. Buna göre felsefe bilimden ayrı olarak, kavramlar yaratmaktır, ama öyle ki ancak dışsal bir gönderme düzlemine ya da aşkın bir doğruluk mantığına dayanmaksızın.

Deleuze, felsefenin de ötesinde sanatsal alanların pek çoğu üzerinde çalışmalar yapmıştır. Sacher-Masoch, Franz Kafka, Marcel Proust ve Samuel Beckett üzerine bilinen çalışmalarının ve Michel Tournier'a göstediği ilginin ötesinde müzik, resim, sinema ve tiyatroya dair birçok yazısı mevcuttur. Deleuze'ün geleneksel felsefenin ötesinde köksüz ve merkezsiz düşüncelerini en iyi anlatacak kavramlar, yine kendi yaratımları olan "yersizyurtsuzlaşma" ve "göçebe düşünce" kavramlarıdır.

Bibliyografi

Kitaplar (Türkiye'de yayımlanma sırasına göre)

  • Diyaloglar. (1990) Çev. Ali Akay (İstanbul: Bağlam); (1977) Dialogues (Claire Parnet ile birlikte) (Paris: Flammarion)
  • Kant’ın Eleştirel Felsefesi. (1995) Çev. Taylan Altuğ. (İstanbul: Payel); (1963) La philosophie critique de Kant (Paris: PUF)
  • Proust ve Göstergeler. (2004) Çev. Ayşe Meral (İstanbul: Kabalcı); (1964) Proust et les signes (Paris: PUF)
  • Spinoza: Pratik Felsefe. (2005, 2011) Çev. Ulus Baker ve Alber Nahum (İstanbul: Norgunk); (1970) Spinoza: Philosophie pratique (Paris: Minuit)
  • Perikles ve Verdi: François Chatelet’in Felsefesi. (2005) Çev. Ali Akay. (İstanbul: Bağlam); (1988) Périclès et Verdi: La philosophie de François Châtelet (Paris: Minuit)
  • Bergsonculuk. (2006) Çev. Hakan Yücefer (İstanbul: Otonom); (1966) Le Bergsonisme (Paris: PUF)
  • Kıvrım: Leibniz ve Barok. (2006) Çev. Hakan Yücefer. (İstanbul: Bağlam) ; (1988) Le Pli: Leibniz et le Baroque (Paris: Minuit)
  • Müzakereler. (2006) Çev. İnci Uysal (İstanbul: Norgunk); (1990) Pourparlers (Paris: Minuit)
  • Nietzsche. (2006) Çev. İlke Karadağ. (İstanbul: Otonom); (1965) Nietzsche (Paris: PUF)
  • Kritik ve Klinik. (2007) Çev. İnci Uysal (İstanbul: Norgunk); (1993) Critique et clinique (Paris: Minuit)
  • Sacher-Masoch'un Takdimi. (2008) Çev. İnci Uysal. (İstanbul: Norgunk);  (1967) Présentation de Sacher-Masoch (Paris: Minuit)
  • Ampirizm ve Öznellik. (2008) Çev. Ece Erbay. (İstanbul: Norgunk); (1953) Empirisme et subjectivité (Paris: PUF)
  • Francis Bacon: Duyumsamanın Mantığı. (2009) Çev. Ece Erbay, Can Batukan (İstanbul: Norgunk); (1981) Francis Bacon: Logique de la sensation (Paris: Editions de la différence)
  • Issız Ada ve Diğer Metinler 1953-1974. (2009) Çev. Ferhat Taylan, Hakan Yücefer (İstanbul: Bağlam); (2002) L'Île déserte et autres textes: textes et entretiens 1953-1974. Ed. David Lapoujade (Paris: Minuit, 2002)
  • İki Delilik Rejimi: Metinler ve Söyleşiler 1975-1995. (2009) Çev. Mahir Ender Keskin. (İstanbul: Bağlam); (2003) Deux régimes de fous: textes et entretiens 1975-1995'. Ed. David Lapoujade (Paris: Minuit)
  • Bitik. (2010) Çev. Ayşe Orhun Gültekin ve Quad. Samuel Beckett. Çev. Can Gündüz. (İstanbul: Norgunk); (1992) L'Épuisé (Paris: Minuit)
  • Nietzsche ve Felsefe. (2010) Çev. Ferhat Taylan. (İstanbul: Norgunk); (1962) Nietzsche et la philosophie (Paris: PUF)
  • Spinoza ve İfade Problemi. (2013) Çev. Alber Nahum. (İstanbul: Norgunk); (1969) Spinoza et le problème de l'expression (Paris: Minuit)
  • Foucault. (2013) Çev. Burcu Yalım, Emre Koyuncu. (İstanbul: Norgunk); (1986) Foucault (Paris: Minuit)
  • Sinema I: Hareket-İmge. (2014) Çev. Soner Özdemir. (İstanbul: Norgunk); (1983) Cinéma I: l'Image-mouvement (Paris: Minuit)
  • Sinema II: Zaman-İmge. (2021). Çev. Burcu Yalım, Emre Koyuncu. (İstanbul: Norgunk); Cinéma II: L’Image-temps (Paris: Minuit)
  • Anlamın Mantığı. (2015) Çev. Hakan Yücefer. (İstanbul: Norgunk); (1969) Logique du sens (Paris: Minuit)
  • Fark ve Tekrar. (2017) Çev. Burcu Yalım, Emre Koyuncu. (İstanbul: Norgunk); (1968) Différence et répétition (Paris: PUF)
  • Bindirmeler. (2019). (Carmelo Bene ile birlikte). Çev. İnci Uysal, Deniz Yetkin. (İstanbul: Norgunk); (1979) Superpositions (Paris: Minuit)

Guattari'yle birlikte çalıştığı kitaplar

  • Felsefe Nedir? (1993) Çev. Turhan Ilgaz. (İstanbul: YKY); (1991) Qu'est-ce que la philosophie? (Paris: Minuit)
  • Kafka : Minör Bir Edebiyat İçin. (2000) Çev. Işık Ergüden, Özgür Uçkan (İstanbul: YKY); (1975) Kafka: pour une littérature mineure (Paris: Minuit)
  • Anti-Ödipus. (2012) Çev. Fahrettin Ege, Hakan Erdoğan, Mustafa Yiğitalp (Ankara: bs); (1972) L'Anti-Oedipe (Paris: Minuit)
  • Bin Yayla: Kapitalizm ve Şizofreni 2. (2023) Çev. Emre Sünter. (İstanbul: Norgunk); (1980) Mille plateaux (Paris: Minuit)

Türkçedeki derlemeler

  • Kapitalizm ve Şizofreni 1. (1990) Çev. Ali Akay. (İstanbul: Bağlam) (Bin Yayla’daki “1227: Göçebebilim İncelemesi: Savaş Makinası” başlıklı bölümün çevirisidir.)
  • Kapitalizm ve Şizofreni 2. (1993) Çev. Ali Akay. (İstanbul: Bağlam) (Bin Yayla’daki “1874: Üç Öykü veya ‘Ne oldu?’” ile “MÖ : 7000: Kapma Aygıtı” başlıklı bölümlerin çevirisidir.)
  • İki Konferans: Yaratma Eylemi Nedir? Müzikal Zaman. (2003) Çev. Ulus Baker. (İstanbul: Norgunk); (1987 ve 1996) Qu'est-ce que l'acte de création ? Le Temps musical; (Biri sinema diğeri müzik üzerine iki konferans metni) (Fanny Deleuze'ün özel izniyle) pdf 5 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • Kapitalizm ve Şizofreni. (2005) Çev. Özcan Doğan. (İstanbul:Araf) (Vincennes'deki Anti-Ödip ve Bin Yayla seminerlerinden bir seçki)
  • Leibniz Üzerine Beş Ders. (2007) Çev. Ulus Baker. (İstanbul: Kabalcı) (Vincennes'deki Leibniz seminerleri)
  • Kant Üzerine Dört Ders. (2007) Çev. Ulus Baker. (İstanbul: Kabalcı) (Vincennes'deki Kant seminerleri)
  • Spinoza Üzerine Onbir Ders. (2008) Çev. Ulus Baker. (İstanbul: Kabalcı) (Vincennes'deki Spinoza seminerleri)

Diğer Türkçe kaynaklardan seçmeler

  • Mahmut Mutman. (1995) “Deleuze: Bir Başka Yaşam Bir Başka Düşünce”. Birikim 80: 73-76 (İstanbul: Birikim Yayınları)
  • Ali Akay (Der.) (1996) Toplumbilim: Gilles Deleuze Özel Sayısı 5 (İstanbul: Bağlam) [1]
  • Ulus Baker. (1996) “Anti-Ödip”. Toplum ve Bilim 70: 269-273. [2]
  • Ulus Baker. (1996) “Ignoramus = Bilmiyoruz: Bilinçdışının bir eleştirisine doğru” Toplum ve Bilim 70: 7-62.[3]
  • Özgür Taburoğlu. (2000) "Şizoanaliz: İnsanöncesi Manzaranın Moleküler Anlatısı" Defter 39: 89-105. [4]
  • Michael Hardt. (2002) Gilles Deleuze: Felsefede Bir Çıraklık. Çev. Ali Utku, İsmail Öğretir. (İstanbul: Otonom)
  • Ronald Bogue. (2002) Deleuze ve Guattari. Çev. Ali Utku, İsmail Öğretir. (İstanbul: Birey)
  • Melih Başaran. (2004) “Deleuze Felsefesinin Özgüllüğü”. Çağdaş Fransız Düşüncesi. Der. Zeynep Direk, Refik Güremen. (İstanbul: Epos Yayınları) [5]
  • Zafer Aracagök. (2005) “Gilles Deleuze: Gürültüden Sese Geçiş”. Siyahi 6 (İstanbul: Komşu) [6] 5 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • Ali Akay (Der.) (2005) Gilles Deleuze’de Toplum ve Denetim. Çev. Barış Başaran. (İstanbul: Bağlam)
  • Philip Goodchild. (2005) Deleuze ve Guattari: Arzu Politikasına Giriş. Çev. Rahmi G. Öğdül. (İstanbul: Ayrıntı)
  • Özcan Yılmaz Sütçü. (2005) Gilles Deleuze’de İmge Hareketi Olarak Sinemanın Felsefesi. (İstanbul: Es)
  • Ali Akay. (2006) "Deleuze Düşüncesine Giriş Nereden Olabilir?" 'Gilles Deleuze İçin' sergi kitapçığı [7]
  • Eugene W. Holland. (2007) Deleuze ve Guattari'nin Anti-Oedipus'u: Şizoanalize Giriş. Çev. Ali Utku, Mukadder Erkan. (İstanbul: Otonom)
  • François Zourabichivili. (2008) Deleuze: Bir Olay Felsefesi. Çev. Aziz Ufuk Kılıç. (İstanbul: Bağlam)
  • Claire Colebrook. (2009) Gilles Deleuze. Çev. Cem Soydemir. (İstanbul: Doğu Batı)
  • Nicholas Thoburn. (2009) Deleuze Marx ve Politika. Çev. Ali Utku, Mukadder Erkan. (İstanbul: Otonom)
  • Siyahi dergisi eski sayıları
  • tesmeralsekdiz dergisi eski sayıları [8]
  • Serazer Pekerman. (2012) Film Dilinde Mahrem: Ulusötesi Sinemada Kadın ve Mekan Temsili. (İstanbul: Metis)
  • Daniel W. Smith. (2013) Saf İçkin Yaşam: Deleuze'ün 'Kritik ve Klinik' Projesi. (2013) Çev. Emre Koyuncu. (İstanbul: Norgunk)
  • Alain Badiou. (2013) Deleuzecü siyaset diye bir şey var mı?. (2013) Çev. Burcu Yalım - Emre Koyuncu. (İstanbul: Norgunk)

Henüz çevrilmemiş kitaplar.

  • Lettres et autres textes [Mektuplar ve Diğer Metinler] (2015). (Paris: Minuit)
  • Sur la peinture [Resim Üzerine] (2023). (Paris: Minuit)

Diğer çevrimiçi kaynaklar

  • Daniel Smith, John Protevi. (2008) "Gilles Deleuze". Stanford Encyclopedia of Philosophy. [9] 11 Temmuz 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • Jon Roffe. (2008) "Gilles Deleuze". Internet Encyclopedia of Philosophy. [10] 12 Haziran 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • WebDeleuze. Vincennes'deki seminerlerin transkripsiyonları ve çevirileri. [11]
  • La Voix de Gilles Deleuze. Deleuze'ün Anti-Ödip, Spinoza ve sine üzerine verdiği seminerlerin transkripsiyonları ve ses kayıtları. [12] 10 Mart 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • Daniel Smith. Saf İçkin Yaşam: Deleuze‘ün “Kritik ve Klinik” Projesi. (Temmuz 2013) İngilizce konferansın video kaydı [13] 4 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.

Kaynakça

  1. Postyapısalcılık ve postmodernizm, Madan Sarup, çev;Abdülbaki Güçlü, Bilim ve Sanat yay.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Michel Foucault</span> Fransız filozof (1926 – 1984)

Michel Foucault, Fransız filozof, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog.

<span class="mw-page-title-main">Baruch Spinoza</span> Hollandalı filozof

Baruch Spinoza, Yahudi kökenli Hollandalı filozof. Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden olan Spinoza, evren ve insan hakkında modern fikirler ileri sürerek öncü ahit eleştirileri yapmış ve zamanla 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Descartes'ın fikirlerinden etkilenen Spinoza, Hollanda Altın Çağının önde gelen filozofu olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Henri Bergson</span> Fransız filozof (1859 – 1941)

Henri-Louis Bergson, Fransız filozoftur.

<span class="mw-page-title-main">Postmodern felsefe</span> Felsefi akım

Postmodern felsefe, 20. yüzyılın ikinci yarısında, 18. yüzyıl Aydınlanması sırasında geliştirilen kültür, kimlik, tarih veya dil ile ilgili modernist felsefi fikirlerde var olduğu iddia edilen varsayımlara eleştirel bir yanıt olarak ortaya çıkan felsefi bir harekettir.

<span class="mw-page-title-main">Martin Heidegger</span> Alman filozof

Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof.

<span class="mw-page-title-main">Jacques Derrida</span> Edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusu

Jacques Derrida, Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur.

Postyapısalcı felsefe, yapısalcılık sonrası denilen dönem içinde ortaya çıkmış ve kendisini en temelde yapısalcılığı sorunsallaştırmakla temellendirmiş olan düşünce biçimi. Yapısalcılığın kendi mantıksal sonuçlarına doğru geliştirilmesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Ernst Cassirer</span>

Ernst Cassirer, Alman filozoftur.

Yersizyurtsuzluk, kavram olarak postmodernizmle birlikte öne çıkmış ve postmodern felsefe tarafından kuramsal alanda kavramsal statüye kavuşturulmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Georges Bataille</span> Fransız yazar, sosyolog, antropolog ve filozof

Georges Bataille, Fransız yazar, sosyolog, antropolog ve filozof. Nietzsche'nin izinde düşüncelerini geliştirmiş, gerçeküstücü düşüncenin geliştiricilerinden biri olmuştur. Kötülüğü üstlenen ve gizemsel yolculuklara dayalı iç deneyimlere dayanan bir ahlakın savunuculuğunu yapmıştır. Çalışmaları postyapısalcılık da dahil olmak üzere sonraki felsefe ve sosyal teori okullarındaki etkileri kanıtlamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Félix Guattari</span>

Pierre-Félix Guattari, Fransız politik aktivist, psikanalist ve filozof. Gilles Deleuze ile beraber kapitalizm ve şizofreni altbaşlığı ile yazdıkları Anti-Oedipus (1972) ve Bin Yayla (1980) çalışmalarında arzuyu üretken bir faaliyet olarak görmeleri ve oluş, olay, fark gibi felsefe tarihinin süregiden sorunlarına ilişkin çarpıcı açılımlar getirmeleri itibarıyla, özellikle çağdaş siyaset felsefesi ile Freudcu ve Lacancı psikanaliz açısından önemli eleştiriler sunmuşlardır. Tek başına koyulduğu çalışmalarında şizoanaliz, özneleşme süreçleri ve ekolojiye ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur.

Ahmet Soysal, felsefe yazarıdır. İstanbul Saint-Joseph Fransız Lisesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde eğitim gördü. Herhangi bir üniversiteye bağlı olmadan çalışmaktadır. Metinlerini Türkçe ve Fransızca yazar. 1976'ya kadar Paris, Brüksel, Beyrut ve yeniden Brüksel'de yaşadı. 1976'dan beri İstanbul'dadır.

<span class="mw-page-title-main">Kıta felsefesi</span>

Kıta felsefesi, Avrupa'daki 19. ve 20. yüzyıl felsefe geleneklerini tanımlamakta kullanılan terim. 20. yüzyılın ikinci yarısında anadili İngilizce olan filozoflar tarafından, analitik felsefenin dışında kalan görüş ve düşünceler için kullanılmaya başlanmıştır. Kıta felsefesi, şu akımları içinde barındırır: Alman idealizmi, fenomenoloji, varoluşçuluk, yorumsama, yapısalcılık, postyapısalcı felsefe, Fransız feminizmi, Frankfurt Okulu'nun eleştirel teorisi ve Batı Marksizmi ile psikoanalitik teorinin ilgili alanları.

Soykütüğü ya da soy kütüğü, sosyal bilimlerde kullanılan tarihsel bir yöntemdir. Friedrich Nietzsche ve Michel Foucault tarafından kullanılan bir yöntemdir. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre soykütüğünün iki anlamı vardır. İlki, “dünyaca tanınmış ve/veya Türkiye'de mahalli olarak geliştirilmiş ırkların özelliklerini gösteren, ırk özelliklerinin ve verim düzeylerinin iyileştirilmesi amacıyla, teknik açıdan genetik özelliklerini belirlenerek ırkıyla ilgili üretim ve seleksiyon etkinliklerini yönlendirmek ve bu sayede ekonomik değerlendirmeyi yapabilmek için oluşturulan bir sistem”dir. İkincisi ise “genetik bir hastalığın incelenmesi ve değerlendirilmesinde yararlı olan, uluslararası kabul edilen standart sembolleri kullanarak aile bireylerinin hastalık göstermesi, hastalık nedeniyle ölümleri, düşükler, evlilikleri, akrabalarında hastalığın tekrar durumları gibi bilgileri içeren şematik gösterimi, pedigri” anlamındadır. Ancak kavram, soy bilim olarak da adlandırılmaktadır. Soy bilim, “tarihte ailelerin, soyların kökenlerini, atalardan torunlara dek sıralanışlarını ve akrabalık ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.” İngilizcede “genealogy” kavramına karşılık gelmektedir. İngilizce kelimenin sonundaki “logy” kelimesinden dolayı kavramın soy bilim olarak değerlendirilmesi daha doğrudur. Aksi takdirde kütük kelimesi bilim kelimesini tam anlamıyla karşılayamamaktadır. Ayrıca soykütüğü kelimesi, soyağacı anlamına da gelmekte olup farklı kavramları çağrıştırmaktadır. Soy bilim kavramı, felsefede bir kavramı içinde bulunduğumuz zamana göre (present) ele alan tarihsel bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamdaki kullanım Friedrich Nietzsche ile başlamıştır.

Rizom ya da köksap, Gilles Deleuze ve Félix Guattari tarafından geliştirilen, özdeşlik, birlik, ikili karşıtlık, hiyerarşi ve durağanlıkla karakterize olan “ağaç biçimli” klasik batı felsefesine alternatif olarak ortaya konulan oluşa, çokluğa, farklılığa, harekete ve yatay yayılmaya dayalı bir düşünce modelini ifade eder. Rizomatik düşünce ile ağaç biçimli düşünce arasındaki fark, anlamını botanik kavramları olan ağaç ile rizom arasındaki görünüş farklılığında bulur. Ağacın bir başlangıç noktası (kökü) ve nihai bir varış noktası olmasına karşı, rizomun belirli bir başlangıç noktası ve sonul bir varış noktası yoktur. Bütün bağlantı noktaları belirli bir kökten çıkan ve dolayısıyla köke referansla anlamlandırılabilen ağacın aksine, rizomun bağlantı noktaları bir araya gelerek üst bir bağlantı oluşturmadan, çatallaşmalar ve kırılmalarla ilerler, dolayısıyla rizomun yayılımı belirli bir köke geri götürülemez. Ağaç önceden verili belirli bir güzergâhtan ilerler ve sırasıyla kök, gövde ve yapraklardan geçerek gelişimini tamamlar, rizomun ise belirli bir güzergâhı yoktur, o kendisine yeni yollar bularak ilerler. Bu çerçevede ağaç bir “evrimle” rizom ise “oluşla” karakterize olur. Rizomun “oluşu bir ağaçtan ya da bir kökten çok farklıdır, ilerleyen noktalar ya da kurduğu bir düzen yoktur.”

Anti-Oedipus: Kapitalizm ve Şizofreni, Fransız yazarlar Gilles Deleuze ve hem bir filozof ve hem de bir psikanalist olan Félix Guattari'nin 1972 tarihli bir kitabıdır. Anti-Oedipus, onların ortak çalışmaları olan Kapitalizm ve Şizofreni'nin ilk cildidir, ikinci cildi Bin Yayla (1980)'dır.