İçeriğe atla

Geri gönderme yasağı

Non-refoulement uluslararası özel hukukun temel bir ilkesidir. Bu yasak, sığınmacıların ırk, din, milliyet, belli bir sosyal gruba veya politik görüşe mensubiyetlerine dayalı muhtemel zulüm tehlikesi ile karşılaşacakları ülkelere gönderilmesini engeller.[1] Bu ilke aynı zamanda uluslararası teamül hukuku kapsamında olup, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Tarihli Sözleşmeye veya 1967 Protokolüne taraf olmayan devletler için bile geçerlidir.[2]

Non-refoulement ilkesinin jus cogens bir ilke olduğu tartışmalıdır.[3][4] Eğer jus cogens olarak kabul edilirse, bu ilkenin hiçbir amaçla için veya hiçbir koşulda dar yorumlanması mümkün olmayacaktır.[5]

Yorumlanması

Geri göndermeme ilkesi uluslararası hukukun müzakere edilemez bir yönünü teşkil etmesine rağmen, devletler 1951 Sözleşmesi'nin 33. Maddesini çeşitli şekillerde yorumlamış ve sığınmacılara dair hukuki koşullarını değişik şekillerde oluşturmuşlardır.[6] En yaygın yorumlar:

Katı Yorum : Bu yorum, geri göndermeme yasalarının yalnızca fiziksel olarak bir devletin sınırlarına giren sığınmacılar için geçerli olduğunu iddia etmektedir. Bu yorumu kullanan devletler genellikle sığınmacıların sınırlarına ulaşmasını engellemek için tasarlanmış politika ve prosedürleri yürürlüğe koymaktadır.[6]
Katı ve Dar Yorumlama : Bu yorum, sadece belirli mültecilerin yasal olarak geri göndermeme koruması alma hakkına sahip olduğunu iddia etmektedir. Bu yoruma göre eğer bir ülke, sığınmacının geri gönderilmesi yoluyla kişinin "yaşamının veya özgürlüğünün tehdit edileceğini" düşünmüyorsa, bu kişinin ülkesine iade edilebileceğini savunur.[6]
Kolektivist : Bu yaklaşım, bir kişinin başlangıçta sığınma talebinde bulunduğu ve başka bir ülkeye yerleştirildiği uluslararası sistemleri içerir. Bu yaklaşım, 33. Maddenin, sığınmacıyı kabul eden devletlerin bu kişilerin kalıcı olarak kalmasına izin vermesini gerektiren bir dili içermemesine, sadece onları olası tehlike ile karşı karşıya kaldıkları bir bölgeye geri göndermeme yükümlülüğüne dayanmaktadır. Ülkeler arasındaki mülteci yer değiştirme anlaşmaları, yeni ev sahibi ülke tarafından geri gönderilmemelerini sağlamalıdır. Ancak yeni ev sahibi ülkenin 1951 Sözleşmesi'ne taraf olması gerekmemektedir.[6]
Kollektif, sığınmacıların egemen sınırlara ulaşmasını engelleyen yasalarla : Bu yaklaşım 33. Maddenin bir yorumu değil, bunun bir yoludur. Katı ve kolektivist yaklaşımları birleştirir. Bu yaklaşımı kullanan devletler, başta seyahat merkezlerinde olmak üzere sınırlarında tampon bölgeler kurarlar. Kendilerini bu alanlarda bulan sığınmacılar, iltica taleplerinin işleme konması için başka bir ülkeye gönderilir. Geleneksel kolektivizmde olduğu gibi, sığınmacı muhtemel tehlike ile karşı karşıya kaldıkları bir ülkeye gönderilemez.[6]

Kaynakça

  1. ^ Trevisanut (1 Eylül 2014). "International Law and Practice: The Principle of Non-Refoulement And the De-Territorialization of Border Control at Sea". Leiden Journal of International Law. 27 (3). s. 661. 
  2. ^ Vang (Yaz 2014). "Limitations of the Customary International Principle of Non-refoulement on Non-party States: Thailand Repatriates the Remaining Hmong-Lao Regardless of International Norms". Wisconsin International Law Journal. 32 (2). ss. 355-383. 
  3. ^ "Jean Allain, 2001, "The jus cogens Nature of non‐refoulement", International Journal of Refugee Law, Vol. 13, Issue 4, pp. 533-558". 8 Mayıs 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Nisan 2020. 
  4. ^ Andreas Zimmermann (27 Ocak 2011). The 1951 Convention Relating to the Status of Refugees and Its 1967 Protocol (İngilizce). Oxford University Press. ISBN 978-0-19-954251-2. 
  5. ^ Bruin (2003). "Terrorism and the Non-derogability of Non-refoulement". International Journal of Refugee Law. Cilt 15.1. ss. 5-29 – HeinOnline vasıtasıyla. 
  6. ^ a b c d e D'Angelo (Ocak 2009). "Non-Refoulement: The Search for a Consistent Interpretation of Article 33" (PDF). Vanderbilt Journal of Transnational Law. 42 (1). s. 279. 22 Şubat 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 21 Şubat 2017.  Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi: "Non-Refoulement: The Search for a Consistent Interpretation of Article 33" adı farklı içerikte birden fazla tanımlanmış (Bkz: )

Eserler

İlgili Araştırma Makaleleri

Uluslararası Göç Örgütü (İngilizce: International Organization for Migration - IOM) acil durumlarda yardım, mültecilerin yeni bir ülkeye yerleştirilmesi, gönüllü geri dönüşlere yardım, göçmen sağlığı, para gönderme ve yasal göç seçeneklerinin desteklenmesi gibi alanlarda faaliyet gösteren uluslararası bir örgüttür. Merkezi İsviçre’nin Cenevre şehrinde bulunan ve hükûmetler arası bir kuruluş olan IOM, toplam 173 üye devletten oluşmaktadır. 1951 yılında Intergovernmental Committee for European Migration (ICEM) adıyla II. Dünya Savaşı'ndan etkilenerek göç eden insanlara yardım etmek amacıyla kurulan örgüt daha sonra isim değiştirerek bugünkü halini aldı. Örgütün resmi dilleri İngilizce, Fransızca ve İspanyolcadır. Genel sekreterliğini 2018 yılında beri Portekizli bir avukat, sosyalist parti üyesi ve 1995-1997 yılları arasında Savunma Bakanı olarak hizmet etmiş António Vitorino yapmaktadır. IOM, 2016 yılının Aralık ayında tam olarak Birleşmiş Milletler çatısı altına girmiştir. Birleşmiş Milletler Göç Ajansı ismi ile de anılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Savaş</span> Topluluklar arasında yapılan silahlı veya silahsız yoğun çatışma eylemi

Savaş veya harp; ülkeler, hükûmetler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki toplumlar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında gerçekleşen silahlı çatışmaya denir.

<span class="mw-page-title-main">Mülteci</span> Yerinden edilmiş kişi

Mülteci, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan, bu sebeple ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen, iltica ettiği ülke tarafından endişeleri haklı bulunan kişi.

Doğal hukuk kuramı, doğal hukuk veya doğa hukuku içeriği doğal olarak var olan, doğal olarak ayarlanmış ve her şeyin üzerinde geçerliliğe sahip bir hukuk olarak tanımlanabilir. Doğal hukuk; insanın akılla erişebileceği, yazılı olmayan hukuk kuralıdır. Bu kuramı destekleyenler arasında Aristoteles ve Thomas Aquinas da yer alır ki, Aquinas'ın tavrı Katolik Kilisesi tarafından da kabul edilmektedir. Doğal hukuk kuramı, gerek etik gerekse hukuk felsefesi açısından büyük önem taşımaktadır ve farklı filozofları farklı yönlerde etkilemiştir.

Uluslararası hukukta diplomatik tanıma, bir devletin başka bir devlet veya yönetimin, statüsünü veya bir eylemini, kabul ettiği, dahilî ve uluslararası sonuçlar doğuran, tek taraflı bir politik eylemdir. Diplomatik tanıma de facto veya de jure olabilir, genelde tanıyan hükûmetin bir resmî açıklaması yoluyla bu gerçekleşir.

<span class="mw-page-title-main">Jus soli</span> Latince deyim

Jus soli, doğuştan vatandaşlık olarak da bilinen, uyrukluk veya vatandaşlık ile ilgili devletin sınırları içinde doğan her birey için kabul edilebilir olan bir haktır.

<span class="mw-page-title-main">Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü</span>

Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), Merkezi Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan bir hükûmetlerarası organizasyondur. Örgüt, kimyasal silah kullanımı yasaklayan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ni imzalayan ülkelere sözleşmedeki kurallara uymayı ve ülkelerin elindeki kimyasal silahların imhasını teşvik eder. Ülkelerin kimyasal silahlı kullandığına dair yapılan denetlemelerin değerlendirmesini yapar.

<span class="mw-page-title-main">Nürnberg ilkeleri</span>

Nürnberg ilkeleri bir savaş suçunun ne şekilde teşkil ettiğini belirlemek için konulan bir dizi kuraldır. İlkeler II. Dünya Savaşı sonrasında Nazi Partisi üyelerinin Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaları sırasında temel hukuk prensiplerini belirlemek amacıyla Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından oluşturuldu.

Uzay hukuku, insanoğlunun uzayla ilgili faaliyetlerini düzenleyen hukuk organlarının bütünüdür. Uzay hukuku, tıpkı genel uluslararası hukuk gibi, çeşitli uluslararası antlaşmalar, sözleşmeler, BM'nin GKO kararları ile uluslararası kuruluşların kural ve düzenlemelerinden ibarettir. 'Uzay Hukuku' terimi BM'nin çalışmalarıyla yürürlüğe konan beş ayrı uluslararası anlaşma ve bu anlaşmaların tesis ettiği kural ve kaidelerin bütününü kapsamaktadır. Ayrıca birçok devlet uzay hukukuna dair faaliyetlerini düzenleyen "Ulusal Uzay Yasaları"nı da hayata geçirmiştir. Uzay hukuku alanı kapsamında değerlendirilen bazı önemli konular arasında; Dünya ve uzayda çevrenin korunması, uzay cisimlerinin sebebiyet verdiği hasarların sorumluluğu, anlaşmazlıkların giderilmesi, astronotların kurtarılmasına dair faaliyetler, uzay boşluğundaki potansiyel tehlikeler hakkında bilgi paylaşımı, uzaya dair teknolojilerin kullanımı ve uluslararası işbirliği kuralları sayılabilir. Bu alan uzaya dair faaliyetlerin temel prensiplerini de belirlemiştir. Bu prensipler arasında uzayın tüm insanlığın hizmetindeki bir bölge olarak tanımlanması, uzay boşluğunun devletler arasında ayrımcılık yapılmaksızın keşfi ve kullanım serbestisi ve uzay boşluğunun egemenlik alanı ilan edilemeyeceği gibi temel ilkeler yer alır.

<span class="mw-page-title-main">Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi</span>

Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi, 1959 yılında Birleşmiş Milletler'in 1472 (XIV) sayılı kararıyla ad hoc komite olarak kurulan ve 1962'de daimi komite hâline dönüştürülen ve sekreterliğini Birleşmiş Milletler Uzay İşleri Ofisi'nin yaptığı komitedir. Komite, Birleşmiş Milletler uzmanlık kuruluşları gibi bir uluslararası antlaşmayla bağımsız bir uluslararası bir örgüt olarak değil, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun bir organı olarak oluşturulmuştur. Komitenin 2016 yılı itibarıyla 83 adet üyesi vardır.

Sosyalist hukuk, komünizmin hakim olduğu eski SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerinde ve günümüzde Küba, Kuzey Kore ve yumuşatılmış şekilde Çin'de uygulanan Marksist-Leninist ideolojiye dayalı hukuk sistemi.

Afrika Birliği Örgütü Afrika'daki Mülteci Problemlerinin Özgül İlkelerini Belirten Sözleşme, aynı zamanda ABÖ Mülteci Sözleşmesi veya 1969 Mülteci sözleşmesi olarak da bilinir, Afrika'daki mültecilerin korunması hakkındaki bölgesel, yasal bir antlaşmadır. 15 maddeden oluşur ve 10 Eylül 1969 tarihinde Addis Ababa'da imzalanmış 20 Haziran 1974 yılında yürürlüğe girmiştir. 1951 Sözleşmesi ve 1969 Protokolü üzerine inşa edilmiş olup 1984 Cartagena Bilirisini ve 2009 Kampala Sözleşmesini etkilemiştir. 1969 Sözleşmesi dekolonizasyon, Güney Afrika'daki ırk ayrımı, politik ve askeri ayaklanmalar ile aynı dönemde ortaya çıkmıştır.

Direniş hareketi, bir ülkenin sivil nüfusunun bir kısmının kendi yasalarına olarak kurulmuş hükûmetine, yönetim gücüne sahip iktidarına veya herhangi bir işgal gücüne karşı sivil düzeni ve istikrarı bozması için organize edilmiş çabadır. Bu gruplar amaçlarına pasif direniş, sivil direniş veya silahlı ya da silahsız güç kullanımı yoluyla ulaşmayı hedefleyebilir. Birçok durumda, örneğin II. Dünya Savaşı'nda Norveç'te olduğu gibi, bir direniş hareketi genellikle farklı kuruluşlar altında faaliyet gösteren ve bir ülke içinde farklı aşamalarda veya coğrafi bölgelerde faaliyet gösteren hem şiddet içeren hem de şiddet içermeyen yöntemleri kullanabilir.

<span class="mw-page-title-main">Düzensiz göç</span>

Düzensiz göç, insanların bir ülkeden başka bir ülkeye yasal olmayacak şekilde girişleri, çıkışları, çıkmaya teşebbüs etmeleri ile yasal bir şekilde giriş yapmalarına karşın yasal kalış hakkını ihlal etmeleri ve çalışma izinleri bulunmamasına rağmen çalışmaları sonucunda ilgili ülkenin göç yasalarına muhalefet etmeleri durumudur. Düzensiz göç tanımını daha da genişletirsek suça karışan ve kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığını tehdit eden kişiler de bu tanıma eklenebilir.

Türkiye'deki Suriyeli karşıtlığı, 2011'de başlayan Suriye İç Savaşı ile Türkiye'ye gelen Suriyelilerin, mülteci kamplarında kalırken sonrasında gelen düzensiz göçlerle şehirlere yayılmasına karşı oluşan yaygın toplumsal tepkidir.

<span class="mw-page-title-main">Ayrımcılık karşıtı yasa</span> Kanun

Ayrımcılık karşıtı yasa veya ayrımcılıkla mücadele yasası çeşitli iş grupları, cinsiyet, cinsel kimlik, ırk, engellilik, inanç veya bireysel siyasi görüşlere dayalı gruplar için korumaları içeren yasalardır. Ayrımcılıkla mücadele yasaları, ayrımcılık türlerine ve bu yasalarla korunan gruplara göre çeşitlilik gösterebilmektedirler. Ayrımcılıkla mücadele yasaları, özellikle belirtilen özelliklerinden dolayı bireylere farklı muamele edilmemesi gerektiği konusunda eşitlik ilkelerine dayanmaktadır.

Uluslararası insan hakları hukuku, insan haklarını sosyal, bölgesel ve yerel düzeylerde geliştirmek için tasarlanmış uluslararası hukuk bütünüdür. Bir uluslararası hukuk biçimi olarak, uluslararası insan hakları hukuku, öncelikle egemen devletler arasında, üzerinde anlaşmaya varan taraflar arasında bağlayıcı yasal etkiye sahip olmayı amaçlayan antlaşmalardan oluşur; ve geleneksel uluslararası hukuk kapsamındadır. Diğer uluslararası insan hakları belgeleri, yasal olarak bağlayıcı olmamakla birlikte, uluslararası insan hakları hukukunun uygulanmasına, anlaşılmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunur ve bir siyasi yükümlülük kaynağı olarak kabul edilir.

Mülteci hukuku, devletlerin mültecilere karşı sahip olduğu hak ve görevlerle ilgilenen uluslararası hukukun dalıdır. Mülteci hukuku ile uluslararası insan hakları hukuku veya insancıl hukuk arasındaki ilişki konusunda uluslararası hukuk uzmanları arasında görüş ayrılıkları vardır.

<span class="mw-page-title-main">Ülke içinde yerinden edilmiş kişi</span> evini terk etmek zorunda kalan ve ülkesinde kalan kişi

Ülke içinde yerinden edilmiş kişi (ÜİYEK), evini terk etmeye zorlanan ancak ülke sınırları içinde kalan kişidir. Bir mültecinin yasal tanımlarına girmeseler de, genellikle mülteci olarak anılırlar.

<span class="mw-page-title-main">Keelhaul Operasyonu</span>

Keelhaul Operasyonu, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyet vatandaşlarının ve Batı'daki Sovyet Ordusu üyelerinin Sovyetler Birliği'ne zorla geri gönderilmesiydi. Zorunlu geri dönüş, Almanya'daki Sovyet Silahlı Kuvvetleri savaş esirlerine ve Rusya Kurtuluş Ordusu üyelerine odaklanmış olsa da, Müttefiklerin kontrolü altındaki diğer birçok kişiyi de içeriyordu. Zulüm tehlikesi altındaki kişilerin zorla ülkelerine geri gönderilmesi anlamına gelen geri gönderme, bir insan hakları ihlali ve uluslararası hukukun ihlalidir. Bu nedenle, Keelhaul Operasyonu, modern uluslararası insancıl hukuka göre, özellikle de çoğu hiçbir zaman Sovyet vatandaşı olmayan ve Rus İç Savaşı'nın bitiminden önce Rusya'dan kaçan, Sovyet çalışma kamplarına zorlanan çok sayıda sivil göz önüne alındığında, bir savaş suçu olarak adlandırılabilirdi.