İçeriğe atla

Genetik bilimi tarihi

Gregor Mendel

Genetik bilimi, kökenini Mendel'in 19. yüzyıl ortalarındaki çalışmalarından alıyorsa da, kalıtım hakkında birçok varsayım Mendel'den daha önce ortaya atılmıştır. Bu varsayımlar genellikle, edinilmiş özelliklerin kalıtım yoluyla aktarımını[1] öne sürmüşlerdir; bu varsayımlarda kişiye ebeveyndeki baskın özelliklerin miras kalması inanışı hakimdi. Günümüzde, evrim teorisi genellikle, türlerin birbirlerinden değişerek oluştuklarını ileri sürmüş Jean-Baptiste Lamarck'a dayandırılır. Lamarck kalıtım örneğini türlerdeki çeşitli özelliklerin evrimini açıklamada kullanmıştır (fakat bu değişimler günümüzde, Lamarck'ın düşündüğü tarzda bir kalıtımsal sonuç olarak değil, doğal ayıklanmanın bir sonucu olarak kabul edilmektedir)[1]

Genetik biliminin temelleri

İnsanların gelişim sürecinde ilk önce, doğan çocuğun kime benzediği sorusu, kalıtımın ilk gözlemlerindendir. Çocukların akrabalarına benzemesinin bir rastlantı olmadığı çok eski zamanlardan beri bilinmekteydi. Bu yüzden, kimi kültürlerde yakın akrabalar arasındaki evlilikler yasaklanmış, evcilleştirilen hayvanların istenilen özellikteki bireyleri çiftleştirilmiştir. Yaşı 6000 yıldan eski bir Babil yazıtında, beş nesillik bir at şeceresinde, yele başının değişimi gösterilmiştir.[2] Kimi kültürlerde tohum seçiminde en iyi bitkiler seçilmiş, yapay olarak tozlaşmalar yapılmıştır. Bununla beraber, genetiğin bilimsel olarak açıklanması, 19. yüzyılı bulmuştur.[2] Kalıtımla ilgili ilk kurgular Yunan filozoflardan gelmiştir; bugün komik olarak görülen bu ilk fikirlerin, kalıtımın ilk ana fikirleri olması nedeniyle büyük önemi vardır.[2]

Pisagor

Pisagor (MÖ 580 - MÖ 500), çocukların babalarına benzerliklerini şöyle açıklamıştır: Vücudun çeşitli bölgelerinden süzülerek gelen bir tür süptil buharın erkeğin eşeysel organında yoğunlaşmasıyla tohum (sperm) oluşur ve eşeysel çiftleşme sırasında dişi eşey organlarına iletilir. Bu, vajinada katılaşır ve rahimde büyüyecek bir embriyo oluşturur. Olayda esas teşkil eden tohumun babadan gelmesi nedeniyle bu varsayım “patrocline” adıyla bilinir. Bu varsayımda, annenin işlevi embriyoyu kanıyla beslemekten ibarettir.[3] Pisagor'un düşüncesinde, çocuğun anne ile benzerliği, embriyonun anne vücudu içerisindeki gelişimiyle açıklanmıştır.[3]

Empedokles

Empedokles (MÖ 494 - MÖ 434), tohumun ebeveynden (anne ve baba) geldiğine inanmıştır. Ona göre, çiftleşme sırasında hem anneden hem babadan gelen sıvı, tohum şeklinde organlarda toplanmakta, birleşmelerinde ise embriyoyu oluşturmaktaydı. Çocukların ebeveyne benzemelerini ve birbirine benzemeyen kardeşlerin oluşumu ise şöyle açıklamıştır: Vücudun her parçasından gelen tohuma katkı hep aynı oranda olmadığından, her yeni çiftleşme farklı çocukların oluşmasını sağlar.[4] Günümüzde Anadolu'nun bazı yerlerinde erkekteki tohumunun göğüslerinden süzülerek geldiğine hala inanılmaktadır.

Aristo

Aristo (MÖ 384 – MÖ 322), birçok konuda olduğu gibi, kalıtım üzerine de fikirler ileri sürmüştür. Düşünceleri yüzyıllarca tartışılmadan kabul görmüştür. Erkek tohumunun kandan saflaşarak oluştuğuna ve her organa ulaştığı için kanın organları yeniden yapabilme gücü olduğuna inanmıştır.[2] Kadındaki tohumun aybaşlarında görülen adet kanı olduğunu düşünmüş, ama ondaki kanın erkekteki gibi tam olarak saflaşmamasından dolayı, aybaşlarında bu şekilde geldiğini ileri sürmüştür. Aristo'ya göre, çiftleşme sırasında tohumların ikisi birleşerek embriyo haline gelip, çökelir.[2] Bu fikir, 2000 yıl kadar kabul edilmiştir; günümüzde de kullanılan asil kanlı, kan bağı, bozuk kanlı vb. deyimlerinin buradan geldiğine inanılır.[2]

Abiyogenez

18. yüzyılın ortalarına kadar pek çok araştırmacı, organizmaların, en azından küçük olanların, kendiliğinden, çürüyen maddelerin çeşitli karışımlarından kendiliğinden (spontan) yani abiyogenetik olarak (canlı olmadan) ortaya çıktığına inanmaktaydılar. Sineklerin çer-çöplerden kendiliğinden ortaya çıkışı, Leeuwenhoek'un (1632-1723) görünürde temiz olan saman ve su karışımından meydana gelen küçük canlıları gözlemesi ve bunun gibi diğer gözlemler, ana-babadan doğrudan geçişi olmadan da yaşamın ortaya çıkabileceğini destekler gibi görünmüştü. İki İtalyan bilim insanı Francesco Redi ve Lazzaro Spallanzani bu teoriyi ciddi biçimde eleştirmiş ve bu konu üzerine bazı çalışmalar yapmışlardır. Redi; ergin sineklerin et üzerinde yumurtlamasını önleyince, sinek larvalarının gelişmediğini; Spallazani; organik madde içeren şişenin kapatılıp kaynatıldığında Leeuwenhoek tarafından gözlemlenen küçük canlıların kendiliğinden ortaya çıkmadığını göstermiştir.

Özel yaratılış teorisi

Sistematik bilimin kurucusu olan Linnaeus'e göre türlerin değişmezliği bulunmaktaydı; bir canlı türü sadece o canlı türünü meydana getirebilirdi. Yani hayvan ve bitki grupları yeryüzünde belirdiğinden beri değişmeden kalmışlardı. Dinsel görüşle uyuşan bu inanç, sınıflandırma bilimi ilerledikçe araştırmacılar arasında benimsendi.

Biyogenez

Kendiliğinden oluş (abiyogenez) ve özel yaratılış teorileri 19. yüzyıla kadar birbirleriyle çatışarak tartışıldı; Louis Pasteur ve John Tyndall yaptıkları çalışmalarla kendiliğinden oluş teorisini sona erdirdiler. Bu araştırmacılar organik maddelerin bozulmasının ancak besin kültürüne başka parçacıkların girmesi durumuna izin verildiğinde gerçekleştiğini gösterdiler. Bu parçacıklara daha sonrasında "mikrop" denildi ve bunların organik maddenin fermantasyonuna yol açtıkları bulundu. Bu bulgular yeni organizmaların doğuşunun ancak hayatın devamlılığı boyunca ortaya çıkacağı görüşünü düşündürttü. Ve Pasteur; "Omne vivum ex ovo" (Her canlı bir yumurtadan doğar)" tanımını yaptı.

Aura seminalis

1620 yılında İngiliz fizyolog William Harvey'in yapmış olduğu bazı deneyler bu görüşün uzun yıllar sonrasında sarsılmasını sağladı. Geyikleri çiftleştirdikten sonra öldürerek rahimlerine bakan Harvey, çökelmiş bir embriyo taslağı bulunmadığını görmüştü. Yeni organizmanın, Aura seminalis diye adlandırılan erkek menisinin mistik etkisiyle, çiftleşme sırasında oluşan sürtünmeden doğan mıknatıslanmanın embriyo oluşumuna yol açtığını savundu. Mikroskobun icadı sayesinde eşey hücrelerinin keşfi, erkekte sperm, dişide yumurta hücresinin bulunduğunun anlaşılmasını sağladı. Böylece, eşey hücrelerinin birleşmesiyle meydana gelen hücreden yeni bir yaşamın doğduğu anlaşılmış oldu.[5]

Ön-oluşumculuk

17. ve 18. yüzyıllarda yumurta, sperm ve polenlerin bulunmasından sonra birçok araştırmacı; Homunculus denilen minyatür bir insan figürünün eşey hücrelerinden birinde bulunduğuna inandılar. Bu görüş ön-oluşumculuk (Preformasyonizm) olarak tanındı. Buna göre; önceden yapılmış bu minyatürün ergin duruma gelebilmesi için uygun şekilde beslenmesi gerekmekteydi. Ancak bu hipotezin kabulü için bazı sorular bulunmaktaydı; örneğin bu homunkulus hiç gerçekten görülmemişti. Ön oluşumculuk teorisi, kendiliğinden oluşma teorisine göre önemli derecede ileride olan bir fikirdi.

Epigenez

Caspar Friedrich Wolff'un ortaya attığı başka bir görüş olan epigenetik görüş; birçok yeni faktörün (doku ve organ gibi) orijinal biçimde var olmadığını, fakat organizma gelişimi sırasında ortaya çıktığını savunur. Wolff, bu organların tamamen anlaşılmayan yaşamsal güçlerle sonradan ortaya çıktığına inanmıştır. Takipçisi Karl Ernst von Baer ise daha çok kabul edilen bir teori olan; organların artarak özelleşen dokuların göreceli değişimiyle oluştuğu görüşünü ileri sürmüştür.

Edinilen karakterlerin kalıtımı

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı kavramının modern bir tanımı şöyledir: ortamda meydana gelen ufak bir değişiklik, bu ortamda bulunan bir canlı türünün tüm (veya çoğu) üyelerinde bir değişikliğe neden olur; bu canlılar başlangıçtaki ortama geri konunca bu yeni özellik devam eder. Bu özellik kalıtılır bireylerin yavrularında da aynı görülür.[6] Edinilmiş özelliklerin kalıtımı fikri eski çağlarda Hipokrat ve Aristo tarafından öne sürülmüştü ve Lamarck zamanında yaygın olarak kabul görmekteydi. Bu fikir eski Yunanlar zamanından beri mevcut olmakla genelde beraber Fransız tabiatçısı Jean Baptiste Lamarck'a atfen "Lamarkizm" olarak değinilir.

Pangenez

Çoğu insan, bulunan eşey hücrelerine rağmen, hala vücut parçalarının kalıtıma etki ettiğine inanmaktaydı. Lamarck da bu görüşü desteklemiş, kazanılmış özelliklerin aktarıldığı yönünde fikirler ileri sürmüştür. Darwin de ilk zamanlarında bu görüşü desteklemiş ve pangenezis[7] denilen varsayımı ileri sürmüştür. Bu varsayımda her vücut hücresinin kana küçük bir gemmula ya da pangenezis denilen yapılar verdiği ve bunların üreme hücrelerinde toplandığı görüşü söz konusuydu. Bazı ilkel canlılarda görülen kuyruk kopması gibi olaylarda gemmulaların buralarda toplanarak onarım yaptığı, bazı çocukların büyük aile bireylerine benzemelerinde ise gemmulaların bazen -embriyo oluşumunda görev almadan- doğrudan eşey hücresine geçerek bir sonraki dölde etkisini gösterdiği düşünülüyordu.[8]

Kromozomların bulunması

19. yüzyılın sonlarında birçok önemli bulgu elde edilmişti. Bunlar kalıtımın kaynağı olan materyalin daha net bir şekilde belirlenmesi için bir başlangıç sağladı. Birçok araştırmacının çalışmalarıyla hücrenin yapısı ve bölünmesi artık biliniyordu; hücre çekirdeği Robert Brown tarafından 1833'te tanımlanırken, Oscar Hertwig deniz kestanesinin döllenmesinde sperm ve yumurtanın çekirdeklerinin doğrudan ilgili olduğunu gösterdi, "nukleoplazma" terimini çekirdekteki protoplazmik materyal için, "sitoplazma" terimini de çekirdeği saran hücre yapısındaki materyal için kullandı. Johann Gottlob Schneider koyu boyanan nükleer ipliklere kromatin adını verdi. Walther Flemming bunların bölünme sırasında uzadığını, Edouard Van Beneden eşit parçaların yavru hücrelere geçtiğini söylediler.

20. yüzyılın başlarında Theodor Boveri, Hermann Henking ve Montgomery gibi araştırmacıların çalışmalarıyla ışık mikroskobuyla gözlenen hücrenin morfolojik olayları ve bölünmesi sayesinde nükleer kromozomların bölünmesi ve eşit olarak ayrılmaları gösterilmiş ve böylece atasoy ve döl arasındaki kromozomsal bağlar saptanmış oldu.

Germ-Plazma kuramı

19. yüzyılın sonlarına doğru Weismann, pangenezim kuramı üzerine bazı çalışmalar yaparak, tekhücrelilerde protoplazmanın sürekli olmasına değinmiştir. Ortaya attığı germ-plazma teorisiyle edinilmiş özelliklerin kalıtımı varsayımı tümüyle geçerliliğini yitirmiştir. Ona göre; tekhücreliler bölündüklerinde oluşan yavrularda anadakiyle aynı protoplazma bulunuyordu. Böylece, çokhücrelilerde de bu tür bir sürekliliğin olabileceğini düşünerek, Germ-Plazma varsayımını[9] ortaya attı. Bu varsayıma göre, yüksek canlılar, vücudu meydana getiren somatoplazma kısmıyla, üreme hücrelerini oluşturan germ-plazmadan oluşmuştur. Germ-plazma embriyo evrelerinde diğer dokulardan oluşmuş, fakat somatoplazma ile alakası olmamıştır. Germ-plazma, sperm ve yumurta olarak embriyoyu yapar; bazı hücreler embriyoda germ plazmayı oluşturup değişmeden kalırken diğer hücreler somatoplazma olarak farklılaşırlar. Bu varsayım, nesiller boyunca farelerin kuyruklarının kesilmesine rağmen yeni nesil farelerin halen kuyruklu doğduğunun görülmesi üzerine, kazanılmış özelliklerin kalıtımsal olmadığı gerekçesiyle çürütülmüştür.

Mutasyon kuramı

Hugo De Vries, Darwin'in kuramlarını bazı noktalarda benimsemekle birlikte pangenezisi kabul etmemiş ve türler arasındaki büyük varyasyonların temelini bulmaya eğilmiştir. Laleler ile yaptığı gözlemlerinde aniden ortaya çıkan değişik türlerin nedenini "mutasyon" olarak açıkladı. Daha sonra, yetiştirdiği eşekçiçekleri ile saf varyeteler elde etti. Mendel'in bezelyede aynı şeyleri fark etmiş olduğunu gördü. Buluşunu 1900 yılında Mendel'inkiyle birlikte yayımlamış ve kalıtsal birimlerin değişebileceği hakkındaki görüşünü kabul ettirmiştir.[10] Böylece Mendel'in daha önce bulduğu bu gözlemin tekrarlanmasıyla 20. yüzyıl genetiğini akışı değişmiş oldu.

Önemli olayların kronolojisi

Drosophila’da (meyve sineği) beyaz gözlere neden olan bir mutasyonun “cinsel bağlantı”sını gözlemlemesi, Morgan’ın genlerin kromozomlarda konumlandığı kuramını ortaya atmasını sağladı.
İnsan kromozomları
Bir kromozom üzerinden genlerin görünüşü.
DNA 4 farklı bazdan oluşur: Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin (A, T, G ve C)
DNA ikileşmesi
  • 1865'te doğa bilimlerine tutkun Avusturyalı keşiş Gregor Mendel manastırının avlusundaki bahçede 7 özellik (tanenin biçimi ve rengi, kabuğunun rengi vs.) gösteren yenilebilir bezelyeler üzerinde çalışmaya karar verdi. Deneylerinden yola çıkarak, yazdığı “Bitki melezleri üzerinde denemeler” adlı makalesinde, bazı kalıtımsal özelliklerin aktarılma yasalarını açıkladı.[11][12] Bu makaleyi dünyanın dört bir tarafındaki bilim adamlarına yolladı; tepkiler olumlu olmamakla birlikte yumuşaktı. Makalesinde ileri sürdükleri ancak 1900'lerin başında farklı bilim adamlarınca da yeniden keşfedildikten sonra kabul edildi.[12]
  • 1869'da DNA İsviçreli hekim Friedrich Miescher tarafından yalıtılabildi. İrinde fosfat halindeki zengin bir cevheri yalıttı. Bu cevhere “çekirdek özü” anlamında "nüklein" adını verdi. Nükleinin tüm hücrelerde, somon balığı sperminde bile mevcut olduğunu buldu.[13]
  • 1879'da Walther Flemming ilk kez bir mitozu tanımladı. Gerçi mitoz, kendisinden 40 yıl önce Carl Nageli tarafından keşfedilmişti ama, Nageli mitozu anormal bir doğa olayı olarak değerlendirmişti. Walther Flemming hücrenin bölünmesini tanımlarken profaz, metafaz ve anafaz terimlerini ortaya attı. Çalışması 1882'de yayımlandı.[14]
  • 1880'de Oskar Hertwig ve Eduard Strasburger döllenmedeki temel öğenin spermatozoit (İng. spermatozoon) denilen sperm hücreleri ile yumurta hücresinin birleşmesi olduğunu keşfetti.[15]
  • 1891'de Theodor Boveri kromozomların yaşamın vazgeçilmez unsurları olduğunu gösterdi.[16]
  • 1900'de kalıtım yasaları keşfedildi; Hugo de Vries, Carl Correns ve Erich von Tschermak-Seysenegg birbirlerinden ayrı olarak, “Mendel yasaları”nı keşfettiler.[12]
  • 1902'de Walter Sutton ilk defa, kalıtım hakkındaki kromozom kuramına, yani genleri taşıyan unsurların kromozomlar olduklarına işaret eden bir mayoz bölünmeyi gözlemledi. Kromozomların ayrılma modelinin Mendel’in varsayımını tümüyle desteklediğini belirtti. Aynı yıl bu çalışmasını bir makale yayımladı.[17] Varsayımı Thomas Morgan’ın çalışmalarıyla kanıtlandı. Yine aynı yıl, Archibald Garrod insanlardaki bir hastalığın kalıtım yoluyla geçen bir hastalık olduğunu tanımladı: Alkaptonüri16 Nisan 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.[18]
  • 1905'te William Bateson, kalıtımsal çeşitliliklerin artık adlandırılması gerekliliğinden söz ederek, bir mektubunda ve bir makalesinde "genetik" terimini kullandı, genetik biliminin akademik anlamda kurucusu ve isim babası oldu.[19]
  • 1909'da Wilhelm Johannsen "gen" terimini ortaya attı ve bir varlığın "görünüm”ü (fenotip) ile geni (genotip) arasındaki farkı ortaya koydu.[20]
  • 1911'de Thomas Morgan mutasyona uğramış bir beyaz gözlü Drosophila (meyve sineği) sayesinde mutasyonların varlığını ortaya koydu. "Genetik bağlantı”ların[21] ve "genetik rekombinasyon"un[22] keşfi sayesinde genlerin taşıyıcılarının kromozomlar olduğunu ortaya koydu. Alfred Sturtevant, Hermann Muller ve Calvin Bridges[23] ile birlikte çalıştı. 1933'te Nobel tıp ödülü aldı. Deneyleri kalıtım hakkındaki kromozom kuramını iyice sağlamlaştırdı.
  • 1913'te Morgan ve Alfred Sturtevant, genlerin kromozom boyunca birbirini izleyen dizilişini ve düzenini gösteren, Drosophila sineğinin X kromozomuna ait ilk “genetik harita”yı[24] yayımladılar.
  • 1928'de Fred Griffith Streptococcus pneumoniae[25] türündeki bakteriler üzerinde gerçekleştirdiği deneyler sayesinde, bakterilerin “genetik dönüşüm”ünü[26] keşfetti. Dönüşüm, iki hücre arasında "genetik enformasyon aktarımı"na olanak sağlıyordu. Bununla birlikte buradaki “dönüştürücü ilke”nin doğasını çözebilmiş değildi.
  • 1941'de George Beadle ve Edward Tatum Neurospora crassa’yı inceleyerek her genin bir (özellikle bir) enzimi kodladığı varsayımını ortaya attılar.[27]
  • 1943'te DNA'nın William Astbury tarafından X ışınlarıyla kırınımı söz konusu molekülün yapısına ilişkin ilk varsayımın ortaya atılmasına olanak sağladı: Düzenli ve periyodik bir yapı söz konusuydu.[28]
  • 1944'te Oswald Avery, Colin MacLeod ve Maclyn McCarty DNA'nın kalıtımsal bir enformasyona ilişkin bir molekül olup, bir hücreyi dönüştürebilir özellikte olduğunu ortaya koydular.[29] Barbara McClintock genlerin yer değiştirebildiğini ve genomun sanıldığından çok daha az statik olduğunu gösterdi;[30] 1983'te Nobel tıp ödülü aldı.[31]
  • 1952'de Alfred Hershey ve Martha Chase şunu keşfettiler: Enfeksiyon kapma olayında bir hücreye girmesi gereken, yalnızca, virüsün DNA’sı idi. Çalışmaları DNA’nın genlerden oluştuğu varsayımını büyük ölçüde güçlendirdi.[32]
  • 1953'te Maurice Wilkins ve Rosalind Franklin'in DNA molekülünün klişesini belirleyen araştırma çalışmalarının ardından, James Dewey Watson ve Francis Crick genetik enformasyonun DNA molekülünce taşınabileceğini açıklayarak, DNA’nın çift sarmal biçimli modelini sundular.[33] Watson, Crick ve Wilkins bu keşiflerinden dolayı 1962’de Nobel Tıp Ödülü aldılar.[34]
  • 1955'te Joe Hin Tjio insan kromozomlarının sayısını tam olarak saptadı: 23 çift idiler.[35] Arthur Kornberg DNA’nın “DNA ikileşmesi”ne olanak veren bir enzim olan DNA polimerazı keşfetti.[36]
  • 1957'de “DNA ikileşmesi”nin mekanizması (işleyişi) iyice aydınlığa kavuştu.[37]
  • 1958'de “Down sendromlu” denilen bir çocuğun kromozomlarının incelenmesi sırasında Jérôme Lejeune 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom daha bulunduğunu keşfetti.[38] Böylece, dünyada, zihinsel engellilik ile kromozomlara ilişkin bir anormallik arasında bağ bulunabileceği ilk kez ortaya konmuş oluyordu. Lejeune daha sonra, çalışma arkadaşlarıyla, kromozom kaynaklı diğer hastalıkların mekanizmasını da keşfederek, "sitogenetik"[39] dalının ve modern genetiğin yolunu açmış oldu.
  • 1960'lı yıllarda Fransız biyolog François Jacob ve Fransız biyokimyacı Jacques Monodprotein biyosentezi”nin mekanizmasını aydınlığa kavuşturdular. Genetik kod[40] ilkesi kabul edilmekteydi. Jacob ve Monod “protein biyosentezi”ndeki sentezin düzenlenmesinin proteinlere başvurduğunu gösterdiler ve “gen ifadesi”nde rol oynayan “DNA dizileri”nin[41] varlığını gün ışığına çıkardılar. 1965'te genetik kodun deşifre edilmesinden dolayı Nobel ödülü aldılar.
  • 1968'de "Genetik kod"un çözülmesinden dolayı Nobel Ödülü verildi.[42]
  • 1975'te virüslerin işleyiş mekanizmasının keşfinden dolayı Nobel Ödülü verildi. 1975'ten itibaren "genomik"[43] önemli ekonomik ilgilerin odağı haline geldi.
  • 1977'de DNA'daki nükleotit dizilişleri belirlendi.[44]
  • 1983'te Kary Banks Mullis tarafından keşfedilen polimeraz zincir reaksiyonu, DNA izolasyonunu ve DNA parçalarının istenen bölgelerinin çoğaltılmasını sağladı.[45]
  • 1983'te İlk genetik hastalık haritalandı (Huntington hastalığı).[46]
  • 1985'te polimeraz zincir reaksiyonunun geliştirilmesi.[47]
  • 1989'da, genetik hastalıkların anlaşılması, araştırılması, taranması, önceden tahmin edilmesi ve mümkünse tedavi edilebilmesi amacıyla, genlerin kimliklerinin tek tek saptanması için, insan “genom”unun[48] 3 milyarı bulan “nükleotit” çiftlerinin kodlarının çözülebilmesi konusunda bir proje oluşturulmaya karar verildi. Bu amaçla yola çıkan, 18 ülkedeki bilimcilerden oluşan ve ABD’ndeki National Institutes of Health[49] tarafından düzenlenen ilk çalışma ekibi “İnsan Genom Projesi” adı altında çalışmalara başladı. Uzun soluklu bu büyük çalışma, ister istemez iş bölümünü gerektiriyordu; örneğin Fransa 14. kromozomun DNA dizilimini çözmekten (14. kromozomla ilgili nükleotit kodlarının çözülmesinden, dizilişlerin saptanmasından) sorumluydu.
  • 1990'lı yıllarda Fransa'da genomik kaynaklı tüm enformasyonu denetlemek üzere robotlardan yararlanan yöntemler geliştirildi.[50]
  • 1992-1996 yıllarında Évry'deki (Fransa) bir Généthon laboratuvarında insan genomunun ilk "genetik harita"ları[24] Weissenbach tarafından yayımlandı.
  • 1994'te genetik olarak değiştirilmiş ilk besin elde edildi: domates.[51]
  • 1997'de E. coli genomu dizilendi.[52]
  • 1998'de, insan genomu verilerini, Craig Venter ve Perkin Elmer tarafından kurulan, merkezi ABD’nde bulunan Celera Genomics[53] adlı özel şirket de, National Institutes of Health’ınkinden farklı bir teknik kullanarak toplamaya başladı.
  • 1999'da 22. kromozom dizilenmesi tamamlandı. Büyük Britanya’daki Sanger Institute tarafından düzenlenen bir ekip, ilk kez bir insan kromozomunun tüm DNA dizilimini belirlemiş bulunuyordu: Bu, 22. kromozomdu.[54]
  • 2000 yılının Haziran ayında hem NIH - NHGRI (National Human Genome Research Institute - "Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü"), hem de Celera Genomics insan genomunun DNA dizilimlerinin %99'unu “saptamış” olduğunu açıkladı.[55][56][57] National Institutes of Health araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi "Nature" adlı bir bilim gazetesinde, Celera Genomics şirketi de araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi “Science” adlı bir bilim gazetesinde yayımladı.
  • 2002 yılının Temmuz ayında Tokyo Üniversitesi'ndeki Japon araştırmacılar Escherichia coli türündeki bir bakteri üzerinde, mevcut 4 nükleotitin (A, T, G, C) yanı sıra, 2 nükleotiti (S ve Y) daha saptadıklarını belirttiler. İlginç nokta, bu iki yeni nükleotitle ilgili genetik kalıtın canlı varlıkların genetik kalıtıyla hiçbir ortak yana sahip olmamasıydı; üstelik bu araştırmacılar, onlardan doğada henüz bulunmayan, meçhul bir protein ürettiler. Kimileri bu yeni "yaratılış”tan söz etmekten çekinmemektedir.[58]
  • 2003 yılının 14 Nisan günü, insan genomunun DNA dizilimlerinin saptanması projesinin tamamlanmış olduğu açıklandı; DNA dizilenmesinin tamamlanmasıyla, gen kodlayan bölgelerin tümü gün ışığına çıkarılmış oldu.[59]

Dış bağlantılar

Kaynakça

Özel
  1. ^ a b "Lamarck, J-B". Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica. 2008. 16 Haziran 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2008. 
  2. ^ a b c d e f "genetics". Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica. 2008. 8 Aralık 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2008. 
  3. ^ a b "Histoire de la notion d'hérédité" (Fransızca). 7 Ağustos 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ocak 2021. 
  4. ^ "Ancient Greek Online Library". 18 Nisan 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2020. 
    "Encyclopedia of Philosophy". 5 Ağustos 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Eylül 2013. 
  5. ^ "Aristotle and history of embryology as a science". 3 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2020. 
    "Aristotle and embryology". 25 Mart 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2020. 
  6. ^ Landman, O (1993). "Inheritance of acquired characteristics revisited". BioScience. Cilt 43. ss. 696-705. 
  7. ^ "Pangenesis". 16 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  8. ^ The Variation of Animals and Plants, Charles Darwin 11 Şubat 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..Intracellular Pangenesis 8 Kasım 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..Pangenesis[]
  9. ^ "Germ plasma". 19 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  10. ^ Vries, Hugo de. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9075778 13 Ocak 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  11. ^ "ÖGGGT - Austrian Association for Genetics and Genetic Engineering | "ÖGGGT Genetics."". 8 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mayıs 2008. 
  12. ^ a b c "Mendel, Gregor". Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica. 2008. 23 Kasım 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mayıs 2008. 
  13. ^ "Miescher, Johann Friedrich". Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica. 2008. 31 Ekim 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mayıs 2008. 
  14. ^ "Flemming, Walther". Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica. 2008. 15 Mart 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mayıs 2008. 
  15. ^ "Oscar Hertwig showed that the head of the spermatozoon becomes a pronucleus". 20 Ağustos 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2020. 
    "Eduard Adolf Strasburger". Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica. 18 Mayıs 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  16. ^ "Theodor+Boveri (Britannica Encyclopedia Online)". 11 Kasım 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Kasım 2007. 
  17. ^ Sutton, Walter, "The chromosomes in heredity", Biological Bulletin 4 (1903): ss. 231-251.
  18. ^ Garrod, A. E. "The incidence of alkaptonuria: a study in chemical individuality". Lancet II: 1616-1620, 1902.
  19. ^ "Bateson, William". Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica. 17 Kasım 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mayıs 2008. 
  20. ^ Johannsen, Wilhelm Ludvig. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9043721
  21. ^ "Genetic linkage". 16 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  22. ^ "Genetic recombination". 16 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  23. ^ Morgan, Thomas Hunt, et. al., "The mechanism of Mendelian heredity", (New York: Henry Holt and Co., 1915)
  24. ^ a b "Cartographique génétique". 14 Kasım 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  25. ^ "Streptococcus pneumoniae". 19 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  26. ^ "Transformation (genetics)". 16 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  27. ^ Beadle, G. and Tatum, E., "Genetic control of biochemical reactions in Neurospora". Proc Natl Acad Sci 27: 499-506, 1941
  28. ^ The Astbury Centre for Structural Molecular Biology 26 Şubat 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..A Brief History of DNA's Discovery.William Astbury 17 Aralık 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  29. ^ Avery, Oswald T., MacLeod, Colin M., and McCarty, Maclyn, "Studies on the Chemical Nature of the Substance Inducing Transformation of Pneumococcal Types: Induction of Transformation by a Deoxyribonucleic Acid Faction Isolated from Pneumococcus Type III". Journal of Experimental Medicine 149 (February 1979): 297-326. (Reprint of 1944 paper).
  30. ^ McClintock, Barbara, "The origin and behavior of mutable loci in maize", Proceedings of the National Academy of Sciences 36 (6): 344-355, 1950
  31. ^ "The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1983". nobelprize.org. 6 Temmuz 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mayıs 2008. Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası 
  32. ^ Hereditas 42: 1, 1956.
  33. ^ Nature 26 Aralık 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..L'ADN est composé de deux brins formant une double hélice. Cette structure fut découverte en 1953 par James Dewey Watson, Francis Crick
  34. ^ The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1962. nobelprize.org 4 Ocak 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  35. ^ Tjio and Levan: "The chromosome number in man". Hereditas 42: 1, 1956.
  36. ^ Kornberg, Arthur. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9046081 25 Temmuz 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  37. ^ Cellular Processes: DNA Replication. Cellupedia. ThinkQuest. 6 Aralık 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  38. ^ Lejeune, Jérôme-Jean-Louis-Marie. (2008). In Britannica Book of the Year, 1995. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9115509
  39. ^ "Cytogenetics". 17 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  40. ^ "Genetic code". 18 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  41. ^ "Sequence (biology)". 1 Şubat 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  42. ^ "The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1968." nobelprize.org 26 Aralık 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
  43. ^ "Genomic". 17 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  44. ^ Genetics/timeline.html Genetics/timeline 5 Aralık 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..Genetics history[].Nucleotide sequences
  45. ^ Mullis, Kary B.. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9054233 18 Kasım 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  46. ^ "Online Education Kit: 1983: First Disease Gene Mapped." National Human Genome Research Institute. genome.gov 31 Ocak 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
  47. ^ History of polymerase chain reaction 5 Ekim 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..Polymerase chain reaction 28 Eylül 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  48. ^ "Genome". 18 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  49. ^ "National Institutes of Health". 17 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  50. ^ Évry, capitale des biotechnologies (CNRS).Qu'est-ce que la génomique ?
  51. ^ Kahn, Laura H. (2008). The furor over genetically modified foods. Bulletin of the Atomic Scientists. 7 Mart 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  52. ^ 1997: E. coli Genome Sequenced. National Human Genome Research Institute. genome.gov 13 Ocak 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  53. ^ "Celera Genomics". 17 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  54. ^ "1st December 1999: First Human Chromosome Sequence Complete". 27 Haziran 1997 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2013. 
  55. ^ PRESIDENT CLINTON ANNOUNCES THE COMPLETION OF THE FIRST SURVEY OF THE ENTIRE HUMAN GENOME Hails Public and Private Efforts Leading to This Historic Achievement. Human Genome Project Information. genomics.energy.gov 24 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  56. ^ The Human Genome Project & the Private Sector: A Working Partnership.Human Genome Project Information. genomics.energy.gov 17 Aralık 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  57. ^ National Human Genome Research Institute: Important Events in the History of NHGRI and the Human Genome Project. National Institutes of Health. 4 Ekim 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  58. ^ "Les lois du code genetique violees : et maintenant ?". 2 Nisan 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
  59. ^ "Final human genome sequence released". 30 Nisan 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Aralık 2008. 
Genel
  • Demirsoy, Ali (2005). Yaşamın Temel Kuralları. Cilt I/Kısım I (19 bas.). Beytepe, Ankara: Hacettepe Üniversitesi. .
  • Bozcuk, Ali Nihat (2005). Genetik (2. bas.). Ankara: Palme Yayıncılık. ISBN 9789757477808. .

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Genetik</span> biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve çeşitliliği inceleyen bir dalı

Genetik ya da kalıtım bilimi, biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve genetik varyasyonu inceleyen bir dalıdır. Türkçeye Almancadan geçen genetik sözcüğü 1831 yılında Yunanca γενετικός - genetikos ("genitif") sözcüğünden türetildi. Bu sözcüğün kökeni ise γένεσις - genesis ("köken") sözcüğüne dayanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">DNA</span> Canlıların genetik bilgilerini barındıran molekül

Deoksiriboz nükleik asit veya kısaca DNA, tüm organizmaların ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir nükleik asittir. DNA'nın başlıca rolü bilgiyi uzun süre saklamasıdır. Protein ve RNA gibi hücrenin diğer bileşenlerinin inşası için gerekli olan bilgileri içermesinden dolayı DNA; bir kalıp, şablon veya reçeteye benzetilir. Bu genetik bilgileri içeren DNA parçaları gen olarak adlandırılır. Bazı DNA dizilerinin yapısal işlevleri vardır, diğerleri ise bu genetik bilginin ne şekilde kullanılacağının düzenlenmesine yararlar.

<span class="mw-page-title-main">Gen</span> içinde bulunduğu hücre veya organizmaya özel bir etkisi olan, kuşaktan kuşağa ve hücreden hücreye geçen kalıtımsal öge.

Gen, bir kalıtım birimidir. Bir DNA'nın belirli bir kısmını oluşturan nükleotid dizisidir. Popüler ve gayriresmî kullanımda gen sözcüğü, "ebeveynden çocuklarına geçen belirli bir karakteristiği taşıyan biyolojik birim" anlamında kullanılır. Kromozomun kesitleri olan genler birbirinden çok farklı işlevlerde ve büyüklüklerde (uzunluklarda) olabilirler. Genlerin büyüklükleri ve işlevleri her zaman doğru orantılı değildir.

<span class="mw-page-title-main">Kromozom</span> Dnaların kendini protein kılıfla kaplamasından sonra oluşan Dna sarmalı topluluğu

Kromozom, ; DNA'nın "histon" proteinleri etrafına sarılmasıyla, yoğunlaşarak oluşturduğu, canlılarda kalıtımı sağlayan genetik birimlerdir. Kromozomlar mikrometre boyutunda olup hücre bölünmesinin metafaz aşamasında ışık mikroskobu ile görüntülenebilmektedirler.

<span class="mw-page-title-main">İnsan Genom Projesi</span> İnsan genomu dizileme programı

İnsan Genom Projesi, insan DNA'sını oluşturan baz çiftlerini belirlemek, insan genomunun tüm genlerini fiziksel ve işlevsel açıdan tanımlamak ve gen haritasını çıkarmak amacını güden uluslararası bir bilimsel araştırma projesi. Farklı ülke ve kurumların iş birliğiyle yürütülen en büyük biyoloji projesidir. Projenin planlaması, 1984 yılında ABD hükûmeti tarafından kabul edildikten sonra başladı. Proje resmi olarak 1990'da başladı ve 14 Nisan 2003'te tamamlandığı duyuruldu. "Tam genom" düzeyi yalnızca Mayıs 2021'de GCA_00991475 derlemesinin üçüncü sürümünde arşivlendi.

Mutasyon ya da değişinim, bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Mutasyona sahip bir organizma ise mutant olarak adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Hücre çekirdeği</span> ökaryot hücrelerin çoğunda bulunan zarla kaplı bir organel

Hücre çekirdeği ya da nükleus, ökaryot hücrelerin hepsinde bulunan zarla kaplı bir organeldir. Hücrenin genetik bilgilerinin çoğu, hücre çekirdeğinin içinde katlı uzun doğrusal DNA molekülleri ile histon gibi birçok proteinin bir araya gelerek oluşturduğu kromozomlarda bulunur. Bu kromozomların içindeki genler hücrenin çekirdek genomunu oluşturur. Hücre çekirdeğinin işlevi bu genlerin bütünlüğünü devam ettirmek ve gen ekspresyonunu düzenleyerek hücre işlevlerini kontrol altında tutmaktır. Çekirdeği çıkarılan her hücre bir süre sonra ölür.

<span class="mw-page-title-main">Genler ve aleller</span>

Kalıtım olayı doğrudan kromozomların mitoz ve mayoz bölünmeler ve döllenmedeki davranışlarına bağlıdır. Her bir kromozomda sayısız kalıtım birimleri, genler bulunur ve bunların her biri birbirinden farklı olup ayrı ayrı bir veya birkaç karakteri birden kontrol ederler. Genler kromozomlarda yer alırlar ve bir hücrede her bir kromozomdan iki tane bulunduğundan her bir hücrede genler bir çift olarak bulunur. Mayoz bölünmede kromozomlar birbirlerinden ayrılıp döllenmede tekrar bir araya geldiklerine göre genler de aynı davranışı gösterirler. Her bir kromozom genetiksel olarak linear düzende gen dizilerine sahipmiş gibi davranır ve bu gen düzenlenişleri homolog kromozomlarda birbirinin aynısıdır.

Y kromozomu, iki eşey kromozomundan biridir. Bütün erkeklerde normalde "44, XY" normal karyotip olarak X kromozomuya birlikte bulunur.

<span class="mw-page-title-main">Krosover</span> Hücresel süreç

Crosover veya krossing over ya da parça değişimi mayoz bölünmenin profaz I evresinde görülen, çift halde bulunan kromozomların yaptığı parça değişimine verilen addır. Bunun sonucunda genetik rekombinasyon meydana gelir. Yani farklı kromozomlarda bulunan genlerin alelleri birbiriyle yer değiştirir.

Epigenetik, biyolojide, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ama aynı zamanda ırsi olan gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, ırsi (kalıtımsal) olup genetik olmayan fenotipik varyasyonları incelemektedir. Bu değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir.

Gamet eşeyli üreme yolu ile çoğalan organizmalarda döllenme evresinde bir başka hücre ile birleşerek kaynaşan hücredir. Morfolojik olarak iki farklı gamet üreten ve her bireyin tek bir tip gamet ürettiği türlerde ovum ya da yumurta adı verilen daha büyük gamet türünü üreten bireyler dişi, daha küçük ve iribaşa benzeyen sperm adı verilen gamet hücrelerini üreten bireyler erkek olarak adlandırılır. Dişilerin ve erkeklerin farklı boyutlarda gamet üretmesine anizogami ya da heterogami denir; örneğin insan ovumu bir tek insan sperm hücresinin yaklaşık 100.000 katıdır.). Buna karşın izogami her iki cinsiyetten gelen gamet hücrelerinin aynı büyüklükte ve şekilde olması durumudur. Gamet adı ilk olarak Avusturyalı biyolog Gregor Mendel tarafından kullanılmıştır. Gametler bir bireyin genetik bilgisinin yarısını, her tipin 1n takımını taşırlar.

<span class="mw-page-title-main">Edinilmiş özelliklerin kalıtımı</span>

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı bir canlının yaşamı boyunca meydana gelen değişikliklerin döllerine aktarıldığına dair bir kalıtım teorisidir. Bu fikir eski Yunanlar zamanından beri mevcut olmakla beraber, genelde Fransız tabiatçısı Jean Baptiste Lamarck'a atfen, Lamarkizm olarak değinilir.

<span class="mw-page-title-main">İnsan genomu</span>

İnsan genomu Homo sapiens'in genomudur. 23 kromozom çifti üzerinde bulunur, bunlardan 22 çifti otozomal kromozomdur, kalan çift ise cinsiyeti belirler. Haploit insan genomu toplam 3 milyar DNA baz çiftinden biraz fazla uzunluktadır. İnsan Genom Projesi ile elde edilen ökromatik insan genom referans dizisi biyomedikal bilimlerde kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Genetik soybilim</span> Geleneksel soybilime (genealojiye) genetiğin uygulaması

Genetik soybilim, geleneksel soybilime (genealojiye) genetiğin uygulamasıdır. Genetik soybilimde, soybilimsel DNA testi kullanılarak kişiler arasındaki genetik ilişki seviyesi belirlenir.

Haplogrup, benzer haplotip gruplarının tümünde ortak atadan gelen aynı tek nükleotid polimorfizmi (SNP) mutasyonuna sahip gen serilerinin oluşturduğu grup. Bir haplogrup benzer haplotiplerden oluşur ve bu sayede bir haplogrubu haplotiplerinden tahmin etmek mümkündür. SNP testi bir haplogrubu doğrular. Haplogruplar harflerle adlandırılır. örneğin R1b1 çeşitli sayı ve harf kombinasyonlarından oluşur. Y kromozomu ve mitokondriyal DNA haplogrupları farklı haplogrupları temsil eder. Haplogrupların oluşumları binlerce yıl öncesine dayanmaktadır.

Nükleer DNA (nDNA) veya nükleer deoksiribo nükleik asit , ökaryot organizmanın hücre çekirdeklerinin her birinde bulunan DNA'dır. Nükleer DNA ökaryotlardaki genomun çoğunu kodlar. Geriye kalan kodlama ise mitokondriyal DNA ve plastit DNA'sında işlenir. Nükleer DNA, Mendel genetiğinde gösterildiği gibi aktarılır. DNA'daki bilgiler biri dişi diğeri erkek olmak üzere iki atadan gelir, Mitokondriyal DNA'da ise genetik bilgiler sadece anneden geçer.

<span class="mw-page-title-main">Genetik hastalıkların kökeni</span>

Genetik hastalıklar , bir ailede kuşaktan kuşağa aktarılabilen patolojileri niteleyen tanımlamadır. Kalıtsal hastalıkların gelecek kuşaklara aktarılmasında etkili olan faktörlerler, genlerdeki ve kromozomlardaki yapısal değişikliklerdir.

<span class="mw-page-title-main">Sitogenetik</span> Genetik Dalı

Sitogenetik genetiğin bir dalıdır. Sitogenetik aynı zamanda sitolojinin bir parçasıdır. Kromozomların hücre davranışıyla; özellikle mitoz bölünme ve mayoz bölünme sırasındaki davranışlarıyla nasıl bir ilişkili içinde olduğunu inceler. Kullanılan teknikler arasında karyotipleme, G-bantlı kromozomların analizi bulunmaktadır. Floresan in situ hibridizasyon (FISH) ve komparatif genomik hibridizasyon (KGH) gibi teknikler moleküler sitogenetik başlığı altında yer almaktadır.