İçeriğe atla

Genç Osman Destanı

Genç Osman Destanı, 17. yüzyılda Kayıkçı Kul Mustafa tarafından yazılan ve Türk halk edebiyatının en önemli epik eserlerinden biri sayılan duygusal koçaklamadır. Yapıtta Osman adındaki genç bir yeniçerinin savaş sırasındaki yiğitliği ve ölümü anlatılmaktadır.

Yapıtın öyküsü ve Türk edebiyatı açısından önemi

Genç Osman'ın Dicle'ye düşerek ölmesi üzerine dönemin padişahı; IV. Murat'ın da çok üzüldüğü söylencesi vardır.

Osmanlı geleneğinde yapılan savaşların ardından özellikle Yeniçeri kökenli ozanların zafere dair şiirler söylediği bilinmektedir. Genç Osman Destanı da bu şekilde söylenen bir Türk halk edebiyatı ürünüdür. Bu epik şiir; Bağdat Seferi'nden sonra yazılmıştır; yine aynı savaşın ardından Demircioğlu gibi döneminin önemli halk ozanları da değişik destansı şiirler söylemiştir.[1] Hatta otoriteler tarafından Türk halk edebiyatının en önemli ozanlarından biri gösterilen Karacaoğlan da bir Genç Osman Destanı yazmış[2] ancak bu destanların hiçbiri Kul Mustafa'nın destanı kadar yaygınlık kazanamamıştır. Karacaoğlan'ın şiiri ancak 1970'te ortaya çıkarılabilmiştir.[2] Genç Osman Destanı; yazıldığı dönemden itibaren toplum tarafından kabul görmüş ve halk rivayeti kıyafetine bürünmüştür.[3] Ayrıca bu destanın türkü haline getirildiği de bilinmektedir.[4] Genç Osman Destanı, ozanın geniş halk kitleleri tarafından tanınmasını sağlamıştır.[5]

Bağdat Seferi'nin 1639'a dek sürmesi; şiirin bu yıllarda söylendiği sonucunu doğurmaktadır.[2] Bu eser; Bayburtlu Zihni'nin "Hart Destanı" ve Razi'nin Şeyh Şamil Destanı gibi eserlerle birlikte; Âşık Halk Edebiyatı'nın en önemli epik eserleri arasındadır.[6] Ayrıca eser Türk edebiyatı araştırmaları açısından da önemli bir yere sahiptir. Fuat Köprülü'nün Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman Hikayesi eseri, halk hikayelerinin oluşum evrelerini takip etme ve anlamlandırma stratejisinin uygulandığı model eserlerden biri olarak bilinmektedir.[7]

Genç Osman Destanı, Bağdat kuşatması sırasında bir müfreze komutanının yaptığı hücumla birlikte; Osman adlı bir gencin büyük kahramanlıklar gösterip; daha sonra kaleden atılan bir okla yaralanarak Dicle'ye düşmesi ve burada ölmesini anlatan bir olay örgüsüne sahiptir.[8] Osman'ın ölümüne padişah IV. Murat dahil tüm ordunun üzüldüğü rivayet edilmektedir.[8] Hatta Sultan Murat'ın Genç Osman'ın ölümü üzerine: "Keşke Bağdat gibi kaleyi fethetmeseydim de Genç Osman’ım ölmeseydi." dediği söylencesi hakimdir.[9] Ayrıca, olayın geçtiği dönemin padişahı olan IV. Murat'tan iki saltanat önce gelen ağabeyi II. Osman'ın da Genç Osman olarak bilinip; Yeniçeri isyanı sırasında öldürüldüğü gerçeği vardır.[10] Bu da bahsi geçen olayın aslen; anıştırma yoluyla II. Osman'ın öldürülmesi olayıyla bağlantılı olabileceği olasılığını doğurmaktadır. Aksaraylı Genç Osman hakkında başka ozanların da şiirler yazması; bu olasılığı azaltsa da; bazı kaynaklarda Kayıkçı'nın Küçük Murat Reis'le Cezayir'deyden II. Osman'nın öldürüldüğü ve bunun Kayıkçı'yı önemli ölçüde etkilediği bilgisi mevcuttur.[11]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Banarlı, Nihat Sami. Devlet ve Devlet Terbiyesi, s.178, Kubbealtı Yayınları, İstanbul:2007
  2. ^ a b c Başgöz, İlhan. (1992). Karacaoğlan, s.72, Pan Yayıncılık.
  3. ^ Boratav, Pertev Naili. (1988). Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği, s.110
  4. ^ Köksal, Hasan. (1985). Milli Destanlarımız ve Türk Halk Edebiyatı, s.205, Üçdal Yayıncılık.
  5. ^ Kocatürk, V. Mahir. (1964). Türk Edebiyatı Tarihi, s.420, Edebiyat Yayınevi.
  6. ^ T.C. Kültür Bakanlığı. (1981). Millî Kültür, s.16, Kültür Bakanlığı Yayınları: Ankara.
  7. ^ Alptekin, Ali Berat. (1997). Halk Hikayelerinin Motif Yapısı, s.66, Akçağ Yayınları.
  8. ^ a b Necatigil, Behçet. (190). Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınevi.
  9. ^ "Yiğitlere Serdar Olan Aksaray'lı Genç Osman". Aksaray Valiliği. 25 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos 2011. 
  10. ^ Bardakçı, Murat. "Özal'dan önce kabri açılacak yedi padişah var". Hürriyet Gazetesi Arşivi. 18 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos 2011. 
  11. ^ Kabaklı, Ahmet. (1985). Türk Edebiyatı: 2. Cilt, TEV.

İlgili Araştırma Makaleleri

Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.

Türk kültürü kökeni Orta Asya'nın kültürel birikimine dayanan bir kültürdür. Selçuklu döneminden itibaren Doğu Akdeniz ve İslam kültürleri ile etkileşim halinde olup Modern Türkiye'ye kadar gelişti.

<span class="mw-page-title-main">Koşma (edebiyat)</span>

Koşma, coşturucu duyguların dile getirildiği, İslamiyet öncesinde yazılan koşuk türünün bir devamı olan ladinî (dinî olmayan) Türk halk edebiyatı nazım biçimi. Koşmalar genellikle 11'li hece ölçüsü ile söylenir, en az 3 en çok 12 dörtlükten oluşur. Türk halk edebiyatının en çok kullanılan nazım şekli olan koşma, halk ozanları tarafından geliştirilmiş bir nazım şeklidir. Bu nazım biçimi Türk Dil Kurumu tarafından:

Âşık halk edebiyatı, halk diliyle ve hece vezniyle meydana getirilen, saz eşliğinde söylenen şiirlerden oluşan geleneksel Türk edebiyatı dalıdır. âşıkların oluşturduğu eserlerin bütününe verilen isimdir.Halk edebiyatı içerisinde yer alır. Anonim ürünlerin dışında kalan şiirlerin oluşturduğu edebi ürünler toplamıdır. Kimi âşıkların başından geçen ve yaygınlaşıp ünlenen hikâyeler de âşık edebiyatı içinde incelenir.

Koçaklama, konusu savaş, yiğitlik ve kahramanlık olan Türk halk edebiyatı şiirlerine verilen ad.

Soylu savaşçılarla, hükümdarların kahramanlıklarını ağırbaşlı, yüce, dramatik bir üslupla, belirli biçimsel kurallara bağlı kalarak anlatan halk edebiyatı şiirleridir.

<i>Şehnâme</i> Firdevsinin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanı

Şehnâme veya Şahnâme, Firdevsî'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. 977 ila 1010 arasında yazılmıştır. 60.000 beyit civarında hacime sahiptir. Tek şair tarafından yazılan en uzun epik şiirlerdendir.

Kayıkçı Kul Mustafa, Türk halk edebiyatının Bektaşî koluna bağlı halk ozanı. Şairin doğum ve ölümüyle ilgili net bilgiler bulunmamakla beraber; 17. yüzyıl ozanı olduğu belirlenebilmiştir. Kimi kaynaklarca 1658'de öldüğü rivayet edilmektedir. Ancak bu iddianın tersi olarak 1659'dan sonra öldüğünü savunan araştırmalar da vardır. Edebiyatçı Ahmet Kabaklı ise Kayıkçı Kul Mustafa'nın ölümünün 1646'dan sonra gerçekleştiğini söylemektedir.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

Lirik şiir, duyguların coşkun bir dille anlatıldığı edebiyat eserlerinin genel adıdır. Latince lyricus, Yunanca lyricos, Fransızca lyrique kelimelerinden türemiştir. Sözlük anlamı ise; coşkun, ilhamla dolu demektir. Antik Yunan'da kullanılan lirik sözcüğü bugünkü anlamında kullanılmıyordu.

Karacaoğlan, şiirlerine 17. yüzyılda yazılmış mecmualardan beri rastlanan ünlü saz şairidir.

Âşık, Anadolu, Güney Kafkasya ve İran'da sürdürülen, genellikle bağlama veya başka bir telli müzik aleti eşliğinde söylenen sözlü halk müziği geleneğini icra eden kişidir. Aşıklık geleneği, Türk kökenli ve Türkler arasında yaygın olan Anadolu, Ortadoğu ve Orta Asya'ya özgü bir halk şairliği türüdür. Türkçe "Ozan" kavramı ile de ifade edilir.

Yedi Ulu Ozan, Alevîlik'te söyledikleri deyişler ile Alevi inancını halka anlatan ve yaşadıkları dönemden bugüne Zakirler ve sözlü edebiyat ile mesajlar ulaştıran, biri hükümdar diğerleri halktan olan, birçoğunun Ehl-i Beyt soyundan geldiğine inanılan şair ve ozanlara denir. Alevi-Bektaşi çevrelerince Yedi Ulu Ozan olarak kabul edilen şairler genellikle 15. ile 17. yüzyıllar arasında yaşamıştır. Bu şairlerin arasında Seyyid Nesîmî, Hatâî, Fuzûlî, Yemînî, Pîr Sultan Abdal, Virânî ve Kul Himmet bulunmaktadır. Bu şairlerin eserleri ve şiirleri, Alevi-Bektaşi geleneğinin önemli bir parçası olarak kabul edilmiş ve geniş bir hayran kitlesi tarafından değer görmüştür. Alevi-Bektaşi geleneğine yön veren bu ozanlar, farklı dönemlerde yaşamalarına rağmen benzer üsluplar kullanmışlar ve dikkat çektikleri konu ve içeriklerde benzerlikler göstermişlerdir. Eserlerinin temelinde Alevilik öğretisinin bulunması, hem kendi dönemlerinde hem de sonraki nesillerde büyük etkiler yaratmalarına ve Alevi-Bektaşi geleneğine önemli katkılarda bulunmalarına neden olmuştur. Bu nedenle, bu ozanlar genellikle "Yedi Ulu Ozan" olarak nitelendirilmişlerdir. Bu ozanların ulu olarak nitelendirilmesinin başlıca nedenleri, yaşam felsefeleri, eserlerindeki konu birliği, Ali ve On İki İmam sevgileridir. Dolayısıyla, bu ozanlar sadece kendi dönemlerinde değil, aynı zamanda Alevi-Bektaşi inancının devamlılığını gösteren kanaat önderleri olarak da kabul edilmişlerdir. Yedi Ulu Ozan'dan üç isim, Nesîmî, Fuzûlî ve Hatâî, hem Türkiye'de hem de Azerbaycan'da büyük şairler olarak önemli bir yere sahiptirler.

İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ya da Destan dönemi Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki dönemlerde oluşturdukları edebiyata verilen isimdir. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı M.Ö 4000'li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıla kadar sürmektedir. Bu dönem edebiyatı genellikle sözlü ürünlerden oluşmuştur ve yazılı ürünler yok denecek kadar azdır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında M.S VI. yüzyıla kadar olan dönem sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılırken, ilk yazılı eserlerin verilmeye başlamasından sonra yazılı edebiyat dönemi başlamıştır. Eski Türklere ait olan en eski yazılı belgeler ise Orhun Yazıtları'dır Bu yazıtlar Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Genel olarak Orhun Yazıtları'ndan önceki dönem sözlü edebiyat, sonrası ise yazılı edebiyat olarak nitelendirilmiştir.

Genç Osman Türküsü, genç yaşlarında Osmanlı padişahı IV. Murad'ın Bağdat Seferi'ne katılan ve hayatını kaybeden Osman ismindeki bir yeniçeri için yazılmış bir türkü. Osman Şevki Uludağ tarafından düzenlenip, Muzaffer Sarısözen tarafından ise bestelenip ve şarkı haline getirildi.

Halk hikâyesi veya halk öyküsü, toplumsal iz bırakmış bir olaydan veya bir yazınsal ürünün sözlü kültürde bıraktığı derin etkiden kaynaklanarak ortaya çıkan halk edebiyatı ürünlerine verilen ad. Ayrıca, bazı halk bilimciler halk öyküsünü: "Çağdaş çağlara yaklaştıkça geçirdiği değişimle destanların yerini tutan halk ürünü." olarak görmüştür. Destanlar olağanüstü ögelerin çokça rastlandığı türlerdir. Halk hikâyeleri ise olağanüstülük düzeyinin ikinci safhasında yer alır ve destanlara oranla halk hikâyelerinin olay örgüsü daha gerçekçidir. Halk hikâyeleri bu yönüyle modern çağların yazın türleri olan roman ve öykü gibi mensur türlerle, destan arasında bir geçiş sürecini yansıtan ürünlerdir. Halk hikâyelerinde olaylar belirli kahramanların üzerine kurulmuştur. Bu kahramanlar çoğu kez; tanınmış bir edebî ürünün içeriğinde yer alan kahramanların topluma mal olması ve anonimleşmesiyle oluşmuştur. Aslen Divan edebiyatı'na ait mesneviler olan Leyla ile Mecnun ve Ferhat ile Şirin gibi eserler, taç eserlerin toplum tarafından sözlü kültüre aktarılıp "halk hikâyesi" haline gelmesinin en önemli örnekleridir. Bunun yanında halk edebiyatı ürünlerinde de bu duruma rastlanmaktadır. Örneğin, Kayıkçı Kul Mustafa'nın Genç Osman Destanı; toplumun beğenerek halk hikâyeleştirme sürecine dahil ettiği eserlerdendir. 1930'da edebiyat tarihçisi Fuat Köprülü, Genç Osman Destanı'nı halk hikâyelerinin oluşum evrelerini tespit etmek maksadıyla incelemiştir. Ayrıca bu çalışma; Türk edebiyatındaki anonim hikâyeleşme süreci hakkında yapılmış ilk çalışmalardan biri olmuştur.

Türk edebiyatında destan, efsaneden sonra ortaya çıkmış bir edebî türdür. Türk milletinin bir bütün olarak zamanımıza ulaşmış büyük destanları olmasa da yabancı kaynaklarda yer alan bazı parçaları mevcuttur. Türk destanlarına ait çeşitli parçalar Çin, Fars, Moğol ve Arap kaynaklarında bulunmaktadır. Bilinen Türk destanları arasında en eskisi Yaratılış Destanı’dır. Bu destan, Altay Türkleri arasında anlatılagelmiştir. Rus Türkolog Vasili Radlof tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir. İslâmiyet'ten önceki döneme ait en eski destanlar Saka Türkleri'ne aittir. Bu destan zinciri içinde Alp Er Tunga ve Şu Destanı parçaları bulunur. Bunlar Kaşgarlı Mahmut'un Divân-ı Lügati't-Türk adlı eserinde yer almaktadır.

Destan, Âşık edebiyatında bir nazım şeklidir. Kökeninin Farsça "dâstân" kelimesi olduğu düşünülmektedir. Destan “hikâye, masal, sergüzeşt, manzum hikâye (kıssa), vak‘a, tarih, roman ve hayvan masalı (fabl)” gibi anlamlara da gelmektedir. Destan, şekil itibarıyla koşmaya benzemektedir. Ancak ezgisel olarak farklılık gösterebilir. 40 dörtükten, 100 dörtlüğe kadar örnekleri görülmektedir.

Âşık Esrari, doğum adı Osman, Türk halk ozanı.

Kayıkçı, bir yer ismi ve sıfat, şu anlamlara gelebilir: