İçeriğe atla

Garibnâme

Garipnâme, Âşık Paşa'nın ünlü ahlakî, felsefî, psikolojik, tasavvufî mesnevîsidir. Tasavvufun yanında Türklerin eski kahramanlık ve Alplik devirlerini terennüm eden sosyal varlıkların tablosunu çizen, Türk dilinin arı, katıksız örneklerini yaşatan ve halkı eğitmek için yazılan bir eserdir.

Eser aruz ölçüsüyle yazılmış, "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbı kullanılmıştır. 10 bölümden ve 12.000 beyitten oluşmaktadır.[1]

Dönemi

Eser 1330 yılında yazılmıştır. Süleyman Çelebi'nin Mevlid eserini etkilemiştir. Sürekli Türkçeye önemi vurgulayan bir şair olan Âşık Paşa bu eseri Türkçe kaleme almıştır. Eser döneminin en önemli Türkçe eserlerinden olup o dönem için Türkçenin en güzel örneklerinden birisi olarak öne çıkar.

Eser Anadolu'daki tasavvuf anlayışı açısından büyük önem taşır ve geniş bir etkisi olmuştur.[2] Ana konusu tasavvuf ve dîndir. Dînî öğütler içeren eser sadece Türkçe açısından değil dönemin dînî anlayışının anlaşılması açısından da önemlidir.

Garibnâme'den bir örnek

Kamu dilde var idi zabtı üsul
Bunlara düşmüş idi cümle ükul.
Türk diline kimseler bakmaz idi
Türklere herkes könül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi bu yolları
İnce yolu, ol ulu menzilleri
Bu Garibnâme eğer geldi dile
Kim bu dil ehli dahi beni bile.
Yol içinde bir-birini vermeye.
Dile bakıp maniyi hor görmeye.
Ta ki mahrum kalmaya Türkler dahi
Türk dilinde anlayalar ol Hakkı.
Maniyi bir dilde sanmın siz heman,
Cümle diller anı söyler bigüman.
Cümle dilde söylenen ol sözdürür
Cümle gözlerden gören ol gözdürür.

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ Kut, Günay. "Âşık Paşa". islamansiklopedisi.org.tr. TDV İslam Ansiklopedisi. 27 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  2. ^ "Garibnâme". islamansiklopedisi.org.tr. TDV İslam Ansiklopedisi. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.

Divan edebiyatı, Türk kültürüne has süslü ve sanatlı bir edebiyat türüdür. Bu edebiyata genellikle "divan edebiyatı" adı uygun görülmekte olup bunun en büyük nedenlerinden birisinin şairlerin manzumelerinin toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.

Cönk, Türk halk edebiyatında saz şairlerinin, kendilerinin veya başkalarının şiirlerini derledikleri, uzunlamasına açılan, çoğunlukla deri kaplı defter. Antolojiye benzeyen bu defterlere halk dilinde sığır dili ya da dana dili de denmektedir.

Mevlîd, İslâm edebiyatında Muhammed'in doğum gününde yapılan kutlama merasimlerine, bu merasimlerde okunmak üzere yazılan ve bestelenen manzum şeklindeki edebî metinlere verilen isim. Mevlîd, bunun yanında İslâm edebiyatında müstakil bir edebî türdür.

Tasavvuf, kelime anlamıyla "sufi olmak, sufiye yolunu izlemek" demektir. Tasavvuf ehline mutasavvıf ya da sufi denir. Tasavvuf edebiyatı ise tasavvufla uğraşan kişilerin ortaya koyduğu ürünleri kapsayan edebiyat türüdür. Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" türü 12. yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Konusu Allah'a ulaşmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir. Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en ünlü şairi Yunus Emre’dir.

Divan-ı Hikmet, Hoca Ahmed Yesevî'nin söylediği "hikmet" adlı şiirleri bir araya getiren Türk tasavvuf edebiyatının bilinen en eski örneklerini içeren kitaptır.

<span class="mw-page-title-main">Âşık Paşa</span> Osmanlı dönemi Türk şairi

Âşık Paşa, Türk şâir ve mutasavvıf.

<span class="mw-page-title-main">Tapınak</span> dinî ve manevi faaliyetlerin gerçekleştirildiği yapı

Tapınak, ibadethane ya da mabet; yüce bir varlığa tapınılan ve bazı diğer dinî ritüellerin gerçekleştirildiği kutsal yapı. Türkçe tapınak sözcüğü tapmak kökünden gelir. İbadethane sözcüğü Farsça ve mabet sözcüğü Arapça kökenlidir.

Gülşehrî, 14. yüzyıl Türk divan şairi. Döneminin en önemli şairlerinden biri olan Gülşehrî hakkında bugün pek fazla bir şey bilinemese de mutasavvıf olduğu bilinmektedir. Naklî ilimlerde bilgili olmasının yanı sıra matematik ve felsefe gibi aklî ilimlerle de ilgilendiği ve bu konularda da bilgi sahibi olduğu düşünülmektedir. Gülşehri'nin Kırşehir'de Mevleviliği yaydığı, zaviyede yaşadığı ve mahlasını da o zaman adı Gülşehir olan Kırşehir'den aldığı bilinmektedir.

Feleknâme, 1301 yılında Türk şair Gülşehrî tarafından Farsça kaleme alınmış bir mesnevidir. Eserde insanın nereden geldiği ve nereye gideceğine değinilir, dönemin astronomi, teoloji ve astroloji bilgisine dayanan çeşitli bilgiler verilir. Gülşehrî'nin mutasavvıf olması sebebiyle eserde tasavvuf etkisi görülür. Eser "fâilâtün fâilâtün fâilün" vezniyle yazılmıştır.

Tezkire, sözcük anlamıyla "zikredilen, zikri geçen" anlamına gelen, Fars ve Türk edebiyatlarında kişilerin yaşamlarını, eserlerini ve edebi kişiliklerini anlatan eserlere verilen ortak addır. Tezkireler ilk kez İran edebiyatında ortaya çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Kaygusuz Abdal</span>

Kaygusuz Abdal asıl adı "Gaybi" olan Alevî-Bektaşî halk ozanı ve Türkmen şairi.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

Edirneli Nazmi, Türki-i basit akımı temsilcisi divan şairi. Edirne'de doğmuştur.

Eski Anadolu Türkçesi veya Eski Türkiye Türkçesi, 13. yüzyılın başlarında oluşup sonrasında Anadolu ve Rumeli'de kullanılan Oğuz Türkçesi temelindeki ölü dildir. Batı Türkçesinin ilk dönemini teşkil eden Eski Anadolu Türkçesine Batı Türkçesinin bir oluş, bir kuruluş devresi olarak bakılmaktadır. Batı Türkçesini Eski Türkçeye bağlayan birçok bağlar bu devrede henüz kendisini iyice hissettirmektedir. Bu devreden sonraki Türkçede görülen birçok yeni şekiller bu devrede henüz Eski Türkçedeki eski şekillerinin izlerini taşımaktadırlar.

Hoca Sinan Paşa, 15. yüzyıl Osmanlı kelam alimi, matematikçi ve devlet adamı.

<span class="mw-page-title-main">İslami müzik</span>

İslami müzik, İslam'ın gereği olan, farz, sünnet ve nafile, ibadete çağırma, yardımcı olma ya da süsleme amacıyla yararlanılan ve kullanım yoluna göre şer'i müzik ve tasavvufî müzik, seslendirildiği yere göre cami müziği ve tekke müziği veya seslere İslami fıkıh kurallarına uygun melodi eklenmesi diye nitelenen müziklerdir. Özellikle Arap ülkeleri başta olma üzere Orta Doğu'da yaygındır. İslam'da dini hüküm şeriat anlayışıyla birlikte müzikal ifadesi daha kısıtlı ve sadedir.

Mecalisü'n Nefais, Ali Şîr Nevaî'nin tezkire türündeki eseridir. Türk edebiyatında varlığı bilinen ilk şuara tezkiresidir. Hüseyin Baykara adına Çağatay Türkçesiyle yazılmıştır.

<i>TDV İslâm Ansiklopedisi</i> Ansiklopedi

Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından çıkarılmış; İslamî ilimler, İslam kültür ve medeniyeti ile ilgili terimler, İslam dünyasında din, ilim, siyaset, sanat ve edebiyat alanlarında yetişmiş önemli şahsiyetler ile İslam hayatına etkide bulunmuş eserler gibi İslam dünyasının birçok alanına değinen bir içeriğe sahip Türkçe ansiklopedi.

<span class="mw-page-title-main">Yenikapı Mevlevihanesi</span>

Yenikapı Mevlevihanesi, Türkiye'nin İstanbul ilinin Zeytinburnu ilçesinde 16. yüzyılda kurulmuş bir mevlevihane.