İçeriğe atla

Güzellik

Genç bir kadının güzelliği; insan güzelliğinin bir remzi ve sanatın baskın motiflerindendir.

Güzellik, bir canlının, somut bir nesnenin veya soyut bir kavramın algısal bir haz duyumsatan; hoşnutluk veren hususiyetidir. Güzellik, estetiğin, toplumbilimin, toplumsal ruhbiliminin ve kültürün bir parçası olarak incelenmektedir.

Gözle görülen nesneler (güzel bir yüz, güzel bir bina gibi), kulakla işitilen bir müzik, dil ile tadılan bir yemek, koklanan bir çiçeğin kokusu gibi beş duyu ile algılananlar yanında güzel ahlak gibi soyut kavramlar da güzellikle ilgilidir.

Felsefedeki estetik yaklaşımda ruhbilimsel güzellik tanımı tarihte felsefenin incelediği bir konu ve felsefenin temel dallarından bir oldu. Değişik çağlarda filozoflar güzelliğe farklı tanımlar getirdiler. Eski Yunan filozoflarından Plotinus güzelliğin ilahi aklın eşya alemindeki ışıltısı olarak tanımladı. 19. yüzyılda Alman filozof Hegel'e göre güzellik, tabiatın kendisinin bütünündeki Mutlak Ruhun görüntüsüydü. Kant güzelliğin subjektifliğini vurguladı, ancak onun sadece duyumsama ile ilgili değil kişinin güzel ve çirkin ile ilgili yargılarının sonucu olduğunu ortaya koydu. Güzel olanın bakılana değil bakana göre belirlendiğini, öznel olduğunu yaklaşıma karşılık; bir başka yaklaşım, güzelliğin tanımını, bakana değil bakılana özgü olan ve simetri, oran gibi tartışılmaz matematik formüllere bağlanmış bir kurallar dizgesi olduğunu savunan, fenomenik güzellik tanımıyla açıklar. Toplumların beğenileri kültürlere ve zamana göre değişim gösterdiğinden mutlak ve ideal güzellikten bahsedilebilmenin mümkün olmadığı öznel güzellik tanımını destekleyen örneklerdir.

Estetik

Bir Choctaw Belle Amerikan Yerlisi

Felsefe disiplininde güzelliği onun ve tabiatını anlamanın anahtar temalarından biri estetiktir. Yunanca duygu, duyum ve algı anlamlarına gelir. Felsefede doğruluğu temel alan mantığın ve iyiliği temel alan ahlakın yanında üçüncü inceleme alanı güzelliği temel alan estetiktir.[1]

Besteci ve eleştirmen Robert Schuman iki çeşit güzellik ayırt etmiştir, tabii ve şiirsel. İlki tabiatın tefekküründe görünür, hâlbuki ikincisi insanın bilincinde ve tabiata yaratıcı müdahalesinde yatar. Schuman, müzikte veya başka bir sanatta her iki türlü güzelliğin de ortaya çıktığını ama tabii güzelliğin duyumsanan zevkler olduğuna işaret eder. Şiirsel güzellik tabii güzellğin bittiği yerde başlar.

Francisco Goya'nın Maja Urbana tablosu

Güzellik meselesi üzerine Alman felsefesi ve özellikle Alman Romantizmi ile birlikte belirgin bir teorik gelişme döneminin başladığı söylenebilir. Estetik termini ilk olarak Alman Filozof Alexander Gottlieb Baumgarten aynı isimli kitabında kullanmıştır. Estetik kuramıyla bu konuda söz sahibi olan filozof Immanuel Kant, güzelliğin hem öznel hem de nesnel niteliklere sahip olduğunu kaydetmiştir. Buna göre "güzellik, sonsuzun sonlu olarak kendini göstermesidir". Kant, güzellik deneyimini vurgular; burada özne ya da nesneden öte, deneyimin kendisi önemsenir. Çünkü Kant için güzellik, farklı bir felsefi kategori olarak, nesnelerin duyusal görünümleridir ve duyusallık bu anlamda deneyimle ilintilidir. Hegel'de güzelliği bir idea olarak değerlendirmiştir. Bu düşüncede güzellik-doğruluk ilişkisi bir özdeşlik olarak ele alınmaktadır. Güzellik, idea'nın bir sanat yapıtı olarak gerçekleşmesidir. Hegel'e göre tabiatın kendisi mutlak ruhun bir yansımasıdır ve duyular ile algılanan aslında maddeden ayrılmış olan mutlak ruhun kendisidir.

Bakan kişide beğeni ve hoşlanma etkileri bırakan, haz duyumlarını uyaran nesnelerin niteliği ya da özelliği olarak tanımlanması genel olarak fenomenolojik estetik (estetik gerçekcilik) olarak adlandırılır. Öte yandan güzellik duyumunun, nesnenin bir niteliği olmaktansa, öznenin duyumsayış şeklinin yapılanmışlığıyla ilintili olduğu varsayımı vardır. Buna göre güzellik, bakılan ile ilgili değil asıl olarak bakış ile ilgilidir. Bu eğilimse psikolojik estetik (estetik öznelcilik) olarak adlandırılır. Güzellik kavramının nesnel mi yoksa öznel temelli mi olduğu süregiden bir tartışma konusudur. Estetik gerçekçiliğin güzelliği belirleridiğini ve nesnel olduğunu savunanlar objedeki simetrinin, altın oran'a uygunluğun ve Fibonacci serisine göre dizilişin tabiatta varlığını savunurlar. Estetik öznelciliğin ağır bastığını vurgulayanlar ise tarih boyunca güzel diye tantılan insanların vasıflarının zaman içinde ne kadar farklılaştığını ortaya koyarlar. Güzel denilenin dış etkenlere göre nasıl değişiklik gösterdiğini irdelerler. Buna göre 1800'lü yıllarda yapılmış bir Goya tablosundaki tombul görünüşlü güzel kadın tasviri ile günümüz süpermodel'leri arasında çok büyük farklar vardır. Toplumların beğenileri estetik öznelciliğe göre zaman içinde farklılaşmıştır.

Güzelliğin tarihçesi

Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa portresi altın orana göre yapılmıştır

Güzelliğin varlık alanı ile bakışın bununla ilişkisi sorunu, estetik kuramların önemle üzerinde durdukları temel meselerden biridir. Güzellik ve Doğruluk, Güzellik ve İyi, Güzellik ve Yücelik güzel ile ilişkili olarak değerlendirilen öteki konu başlıklarının bazılarıdır. Güzel, güzel olan ve güzellik gibi kavramlar üzerine Platon'dan beri süregelen birtakım tartışma ve değerlendirmeler söz konusu olmakla birlikte, felsefe-içinde güzellik kuramı gibi çok geliştirilmiş bir alan yoktur. Platon, güzelliğin mutlak olduğunu ideal bir güzelliğin var olması gerektiğini açıklar. Güzellik, güzel kadın duyumunun ideal formudur. Buna göre, güzellik, duyumların ötesinde var olan ve tek tek güzellik duyumlarını şekillendiren bir idea'dır. Plotinus'a göre güzellik, ilahi akıl'ın dünyadaki yansımasıdır. Aristoteles, "güzel olan, salt kendisi için arzulanabilir olandır" demektedir. Ayrıca ona göre, güzellik matematiksel bir orantı gibi ele alınır.Güzel olan kavranabilir olmalıdır ve bu da oran ve ölçü ile ilgilidir.

Botticelli'nin Venüs'ün Doğuşu tablosu

Güzelliğin batı teorisindeki en erken tanımı Socrates (Sokrat) öncesi dönemden İyonyalı Pythagoras (Pisagor) gibi düşünürlerin çalışmalarında yer bulur. Pisagor'cu okul, matematik ve güzellik arasında güçlü bir bağ olduğunu keşfetmişti. Bilhassa, nesnelerin altın oran'a göre oranlandığında daha çekici göründüğünü kaydettiler. Antik Batı Anadolu ve Atina mimarisi, bu simetri ve oran görüşüne dayanmaktaydı. Modern araştırmacılar altın orana göre ölçülendirilmiş ve simetrik olan insan yüzlerinin olmayanlarınkinden daha çekici olduğunu belirtirler.

Simetri de güzellikte çok önemlidir çünkü kalıtsal veya edinilmiş bir kusurun olmamasına işaret eder. Biçem ve modanın çok geniş ölçüde farklılık göstermesine rağmen, kültürler arası araştırmalar, insanların güzelliği algılamalarında çeşitli ortak noktalar bulmuştur. Örneğin, büyük gözler ve açık ten rengi bütün kültürlerde güzel bulunmuştur. Bebek özellikleri bütün kültürlerde tabiatından gelen bir çekiciliktedir ve gençlik, güzellik ile ilişkilidir. Güzel yüz tercihinin insanların bebeklik devirlerinden edinilmiş bir duyum olduğu ve değişik cinsiyet ve kültürlerde benzer çekicilik taşıdığı görüşü mevcuttur.[2][3]

Batı uygarlığında erkek güzelliği standardı için Yunan ve Roma sanatçıları temeller koyarlar. Bu tanım hala erkeklerde yakışıklılık ve etkileyici iyi görünme tasviri olarak kabul görür.

İnsan güzelliği

Bir kişinin "güzel" olarak vasıflandırılması, ister şahsi görüş olsun ister toplumun ortak değer yargısı olsun sıklıkla, kişilik, zeka, zarafet, cazibe gibi "iç güzelliğinin" ve sağlık, gençlik, ortalamaya yakınlık ve yaygınlık, cilt gibi "dış güzelliğin" bir birleşimine dayanır. Araştırmalar insanlarda beğenilerin ortaya çıkmasında, hayvanlarda olduğu gibi eş seçimi kriterlerinin en etkili fenomen olduğu olduğunu ortaya koymuştur.

Dış güzelliği ölçmenin ortak bir yolu toplumun ortak kararı veya genel kanısı Güzellik yarışması gibi törenlerde ortaya konur. Ancak iç güzelliğin ölçülebilmesi, her ne kadar güzellik yarışmaları sıklıkla bunu dikkate aldığını iddia etse de daha zor olan bir konudur.

Çatalhöyük, Konya'da bulunan M.Ö. 5500 yılına ait kadın heykelciği
Süper model Liya Kebede, 2007

Ortalamaya yakınlık

Fizikî güzelliğin kuvvetli bir göstergesi, yaygınlık ve eş arama davranışıdır. Bir karma görüntü oluşturmak maksadıyla insan yüzleri görüntülerinin bir ortalaması alındığında "ideal" görüntüye tedricen daha yakın olur ve daha çekici olarak algılanır. Bu durum ilk olarak 1883 yılında Charles Darwin'in kuzeni Francis Galton tarafından vejetaryenlerin yüzleri ve et tüketenlerin yüzleri fotoğrafik olarak üst üste bindirilip birleştirildiğinde her birinde tipik bir yüz görüntsü olup olmadığının araştırılması sırasında fark edildi. Bunu yaptığı zaman fark etti ki, birleştirilmiş yüz görüntüleri herhangi bir tek fotoğraftaki yüzden çok daha çekiciydi. Araştırmacılar sonuçları daha kontrollü deney koşullarında takrarladıklarında ve bilgisayar ortamında elde edilmiş, matematik olarak ortallaması alınmış bir dizi yüz resminin tek bir resimden daha güzel olduğunu buldular.[4] Evrimsel olarak eşeyli canlıların kendilerini baskın olan yaygın ve ortalama şekle sokarak çekmeleri gerektiği bir anlam ifade eder.[5] Doğal seçilim sonuçları, nesillerin değişiminde faydalı niteliklerin mahzurlu yanları ile yer değiştirir. Bu durum evrimi açıklayan temel kuvvettir ve Darwin'i biyolojide unutulmaz kılan ana kavramdır. Böylece tabî seçilim, faydalı özelliklerin gittikçe bir sonraki nesilde yaygınlaşır öte yandan mahzurlu özelliklerin gittikçe azalır. Eşeyli bir canlı bu yüzden uygun bir partneri ile eşleşmek isterken tuhaf, sıra dışı görünüşlü özellikleri olan bireylerden kaçınması gerekirken ortalamaya yakın ve baskın yaygınlıkta olan bireyleri bilhassa tercih etmesi gerekirdi. Bu durum eş seçimi olarak tanımlanır.

Bel/kalça oranı

Genel olarak beğenilen bir kadının araştırmalar sonucunda belirlenmiş bir diğer dış özelliği bel/kalça ölçüsü oranının 0.7 civarında olmasıdır. Bel/kalça oranı kavramı, Austin, Texas Üniversitesi fizyolojistlerinden Devendra Singh tarafından geliştirilmiştir.[6] Fizyolojist, bu orantının tam olarak kadının doğurganlığına işaret etmekte olduğunu göstermiştir. Geleneksel olarak modern çağ öncesinde yiyecek daha kıt olduğu zamanlarda kilolu insanlar zayıflara göre daha çekici bulunuyordu.

Kalıtsal çeşitliliğin etkileri

Öte yandan güzellik ideali ırkî birliği güçlendirir. Karışık ırktan çocuklar genellikle ebeveynlerinden daha çekici görünürler çünkü kalıtsal çeşitlilik kendi ebeveynlerinde bulunan genetik miraslarındaki hatalardan korur.[7][8]

İç güzelliği

İç güzelliği' fizîkî olarak gözlemlenemeyen bir şeyin olumlu yönlerini tanımlamada kullanılan mefhumdur.

Çoğu canlılar fizikî husûsîyetlerini ve feromonlarını eşlerini çekmek için kullandıkları halde insanlar, tercihlerinde iç güzelliğine itimat ettiklerini iddia ederler. Sevecenlik, hassasiyet, şefkat, acıma, yaratıcılık ve zekanın antik çağlardan beri arzu edilen nitelikler olduğu söylenmektedir. Hâlbuki, son araştırmaların insanların eş bulmadaki gerçek alışkanlıklarında iç güzelliğe önem verdikleri iddiası ile ilgili karşılaştırmaları iç güzelliğin sathi ve önemsiz olduğunun, eş seçmede diğer hayvanlarda olduğu gibi fizîkî husûsîyetlere ve feromonlara itimadının varlığının altını çizerler. "İç güzelliğin" insanların eş bulma davranışlarına ölçülebilir bir etkisinin olup olmadığı kesin olarak belirlenememiş bir inceleme konusudur.

Toplumsal etkileri

Güzellik Karşılaştırma kuramının standardını temsil eder ve üstesinden gelinemediği zaman gücenme ve tatminsizliğe sebep olabilir. İdeal güzelliğe yakın olmayan insanlar cemiyetlerinden dışlanabilir. Victor Hugo'nun Notre Dame'ın Kamburu romanında çirkin görünümlü Quasimodo ortalamadan farklıdır ve bu nedenle toplumdan dışlanmıştır.

Araştırmacılara göre hoş görünümlü öğrenciler öğretmenlerinden sıradan öğrencilere göre daha yüksek notlar almaktadırlar. Ayrıca çekici hastalar doktorlarından daha iyi bakım alırlar. Çalışmalar, yakışıklı suçlular, kendilerinden daha az çekici özellikteki suçlananlara göre daha hafif cezalar almaktadırlar. ABD'deki CNN internet sitesinde bahsedilen, London Guildhall Universitesi'nin 11,000 33 yaşındaki denek üzerinde yaptığı araştırmaya göre normalden daha az çekici sayılan erkekler çekici olanlardan %15 daha az kazanırken ortalama bir kadın çalışan, çekici olan rakibeisnden %11 daha az kazanmaktadır.[9]

Güzellik ideallerinin ırkî baskıların görülmesindeki olumsuz etkileri ortaya konur. Mesela, Amerikan Kültürüne hakim fikre göre siyah çehreli insanlar beyazlardan daha az çekici veya daha az arzu edilendir. Kendisini davranışsal ırkçılık olarak gösteren, siyahîliğin çirkinlik olduğu fikri Afrikalı Amerikalıların hissiyatına zarar verir.[10]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ "Prof.Dr. Mustafa Ergün Felsefeye Giriş (Estetik)" (PDF). 1 Haziran 2010 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mayıs 2008. 
  2. ^ Gillian Rhodes, (2006). The evolutionary psychology of facial beauty. Annual Review of Psychology, 57, 199-226.
  3. ^ "Gillian Rhodes, güzellik üzerine makalesi, İngilizce" (PDF). 14 Haziran 2007 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mayıs 2008. 
  4. ^ Langlois, J. H., Roggman, L. A., & Musselman, L. (1994). What is average and what is not average about attractive faces? Psychological Science, 5, 214-220.
  5. ^ KOESLAG, J.H. (1990). Koinophilia groups sexual creatures into species, promotes stasis, and stabilizes social behaviour. J. theor. Biol. 144, 15-35
  6. ^ Singh Devendra (1995). Female judgment of male attractiveness and desirability for relationships : role of waist-to-hip ratio and financial status. Austin, Texas 78712, ETATS-UNIS: Univ. Texas, dep. psychology. ISSN 0022-3514 CODEN JPSPB2. 
  7. ^ "Güzelliğin kalıtımla bağlantısı hakkında makale (İngilizce)" (PDF). 10 Ekim 2007 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mayıs 2008. 
  8. ^ Armand Marie Leroi (2003). Mutants: On Genetic Variety and the Human Body. Viking Books, New York. ISBN 0-670-03110-0. 
  9. ^ Lorenz, Kate (11 Temmuz 2005). "Do pretty people earn more?". CNN International. 12 Ekim 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Mayıs 2008. 
  10. ^ Weedon, Chris. "Key Issues in Postcolonial Feminism: A Western Perspective". Gender Forum Electronic Journal,, Cardiff University. 17 Mayıs 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Aralık 2007. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Matematik felsefesi</span>

Matematik felsefesi, matematiğin varlıksal, bilgisel ve yöntemsel sorunlarını inceleyen, matematiğin temelleriyle ilgili ana kavramları irdeleyen bir felsefe dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Akılcılık</span> Ussun temel bilgi kaynağı olması gerektiğini savunan felsefi görüş

Akılcılık; usçuluk veya rasyonalizm olarak da adlandırılan, bilginin doğruluğunun duyum ve deneyimde değil, düşüncede ve zihinde temellendirilebileceğini öne süren felsefi görüş.

<span class="mw-page-title-main">Immanuel Kant</span> Alman filozof

Immanuel Kant, Prusya kökenli Alman filozof. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş, Aydınlanma Çağı ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirgin olarak etkilemiştir. Bugün Rusya topraklarında bulunan Königsberg'de doğan Kant'ın epistemoloji, metafizik, etik ve estetik alanlarındaki kapsamlı ve sistematik çalışmaları, onu modern Batı felsefesinin en etkili isimlerinden biri hâline getirmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Platon</span> Antik Yunan filozofu

Platon veya Eflatun, Antik Yunan filozofu ve bilgesi.

<span class="mw-page-title-main">Kuşkuculuk</span> Felsefi görüş

Kuşkuculuk, septisizm, skeptisizm veya şüphecilik, her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edemeyeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir kuşku içinde kalınacağını, "mutlak"a ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüştür. Kuşkuculuk, felsefe tarihi açısından önemli bir yere sahiptir; zira felsefe tarihi boyunca bilginin sınırlarını, insanların inançlarını, önyargılarını ve dogmatik düşünceyi sorgulayarak yerleşik kanılar ve inançları sarsmış, felsefe, bilim ve özellikle din konusunda birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır. Dogmatizmin karşıtıdır. Kuşkucular, kesin bilgi veya mutlak doğruyu elde etmenin zor veya imkansız olduğunu savunurlar ve genellikle bu düşünceyi sorgulamayı teşvik ederler.

<span class="mw-page-title-main">İslam felsefesi</span> İslam medeniyetindeki felsefe geleneği

İslam felsefesi, İslâm dinine mensup kişilerce gerçekleştirilen felsefe etkinliğidir. Müslüman felsefesi ve Arapça felsefe olarak da adlandırılır. İslam felsefesi adlandırması sadece İslam'a dair bir felsefe olarak anlaşıldığından tartışmaya açıktır. İslam dünyası felsefeyle 8. yüzyıldan itibaren sistematik hale gelen Bağdat merkezli tercüme hareketiyle tanışmıştır. 3. yüzyılda Plotinos'un öncülük ettiği, Yeni Platonculuk adlı felsefi akımın Eflâtun ve Aristoteles'i uzlaştırma çabaları İslam dünyasına aktarılan felsefenin temeli olmuştur. Müslüman filozoflar bu iki filozofun eserlerini şerh etme yoluna gitmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Georg Wilhelm Friedrich Hegel</span> Alman filozof

Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Alman filozof.

<span class="mw-page-title-main">Ernst Cassirer</span>

Ernst Cassirer, Alman filozoftur.

<span class="mw-page-title-main">Estetik</span> Sanatla, güzellikle ve tatla ilgilenen felsefe dalı

Estetik, güzel duygu ya da bedii, güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Georg Lukács</span> Macar siyasetçi, filozof ve edebiyat eleştirmeni (1885-1971)

Georg Lukács, Batı Marksizminin ünlü isimlerinden Macar Marksist filozof ve edebiyat bilimcisidir. Marksizmi Hegelci anlamda yeniden değerlendirmiş ve geliştirmiştir. Ernst Bloch, Antonio Gramsci, Karl Korsch ile birlikte Lukacs, 20. yüzyılın ilk yarısında, Marksist felsefe ve Marksist teorinin yeniden oluşturulmasında en önemli isimlerden biri olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İdealizm</span> felsefi görüş

İdealizm, gerçekliğin özünü yalnızca fenomen olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, maddesel olma­yan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve maddeyi düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş. Materyalizmin ve natüralizmin karşıtı.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

Vehbi Hacıkadiroğlu, 1919'da Alanya'da doğdu. Çok sayıda felsefe metni üretmiş ve bunlarla özellikle bilgi konusu başta olmak üzere birçok felsefi/kavramsal soruna dair kendine özgü felsefi açılımlar geliştirmiş bir felsefecidir. Yayımlanmış pek çok makale ve çevirileri de vardır. Vehbi Hacıkadiroğlu meslekten felsefeci değildir ve felsefeye geç bir yaşta başlamıştır, ancak bununla birlikte filozof ismini hak edecek şekilde felsefeyle ilgili olmuş ve felsefi metin üretmek anlamında en yetkin ve zengin isimlerin başında yer almıştır. Tamamen kişisel bir gayretle 1987 yılından itibaren çıkarmaya başladığı Felsefe Tartışmaları adlı felsefe dergisi ile Türkiye'de felsefenin kendisine alan bulmasına katkı sağlamış, uzun yıllar bu dergi aracılığıyla felsefecilerin buluşmasını, tartışmasını, düşünce alışverişini mümkün kılmıştır. Bu katkıları dolayısıyla Türkiye Felsefe Kurumu tarafından 1988 yılında ve Muğla Üniversitesi tarafından 2000 yılında onur plaketi verilmiştir. Doğan Özlem, Hayrettin Ökçesiz, Ahmet İnam, Kaan H. Ökten, Cemal Yıldırım ve Şükrü Argın gibi isimler tarafından derlenen "Vehbi Hacıkadiroğlu Armağanı:Felsefe Tartışmaları" adlı kitap onun düşünürlüğünü irdelemekte ve anmaktadır. 22 ocak 2007 tarihinde aramızda ayrıldı.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

Kategori ya da ulam, felsefi anlamda genel olarak öznitelik ya da bir nesneye yüklenen nitelik olarak anlaşılır. Kategoriler, bir konunun anlam ve sınırlarını, içerik ve biçiminin çerçevesini belirler.

<span class="mw-page-title-main">Skolastik felsefe</span>

Skolastik felsefe/düşünce, Latince kökenli schola (okul) kelimesinden türetilen scholasticus teriminden gelmektedir ve kelime anlamı olarak okul felsefesi demektir. Bu anlam önemlidir, zira skolastik felsefe, Orta Çağ düşüncesinde doğrunun zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanan bir yaklaşım sergiler. Bu felsefenin temeli teolojidir, ona dayanır ve onu desteklemeye çalışır.

Gündelik dil felsefesi, 20. yüzyılda ortaya çıkan bir dil felsefesi akımıdır. Bir felsefe yapma tarzı olarak, mantıkçı pozitivizmin ideal dil anlayışını eleştiren Austin, Searle, Grice gibi filozofların çalışmalarını nitelendirmektedir. Bu filozoflara göre, gündelik hayatta kullanılan dil eksik ve kusurlu değildir, bilakis dilin gündelik kullanımını analiz ederek, dil ve insan hakkında önemli bilgilere ulaşılabilir.