İçeriğe atla

Gündelik dil felsefesi

Gündelik dil felsefesi (İngilizceOrdinary language philosophy), 20. yüzyılda ortaya çıkan bir dil felsefesi akımıdır. Bir felsefe yapma tarzı olarak, mantıkçı pozitivizmin ideal dil anlayışını eleştiren Austin, Searle, Grice gibi filozofların çalışmalarını nitelendirmektedir. Bu filozoflara göre, gündelik hayatta kullanılan dil eksik ve kusurlu değildir, bilakis dilin gündelik kullanımını analiz ederek, dil ve insan hakkında önemli bilgilere ulaşılabilir.

Gündelik dil filozofları, mantıkçı pozitivistlerin ideal dil anlayışının, doğal dillerin olağan kullanımı olan gündelik konuşma formlarını ihmâl ettiğini düşünerek bu formları temel alan bir anlam teorisi geliştirmiştir. Onlar, man­tıkçı pozitivistlerin aksine, gündelik dilin bayağı ve göz ardı edilebilir olduğunu düşünmemektedir.[1]

Tarihçe

Felsefe tarihinde dilin, insanı tanımlayan özelliği ilk dönemlerden itibaren fark edilmiştir. Bu yüzden dile dair felsefi düşünme faaliyeti, muhtemelen felsefe tarihinin kendisi kadar eskidir. Filozoflar dili, varlık, düşünce ve kelime ilişkisi ekseninde incelemişlerdir. Nitekim bu konuda müstakil ilk eseri, Platon vermiştir. Dil üzerine yürütülen felsefi çalışmalar, Yeniçağda özellikle Locke ve Leibniz ile dil, felsefi düşüncede gittikçe artan bir önemi haiz olmuştur ve dil felsefesi en parlak dönemini şüphesiz 20. yüzyılda yaşamıştır. Dil felsefesinin yükselişe geçtiği ilk dönemde, bilhassa Leibniz'in etkisiyle, gündelik dilin felsefe ve bilim alanında yetersiz olduğu önkabülünden yola çıkılmıştır. Bu anlayış ilk olarak Ludwig Wittgenstein tarafından sorgulanmaya başlamıştır. Wittgenstein eleştirisinin temelinde dilin, nesne ve isim ilişkisine indirgenemeyeceği kanaati yatmaktadır.[2]

Felsefenin ancak ve ancak gündelik dilde geçen sözcüklerin anlamlarının, yapı ve kökenlerinin analiz edilmesi suretiyle gelişebileceğini, felsefenin anlamsız ve sonuçsuz spekülasyonlardan, yalnızca gündelik dilin felsefi çerçevesinin ve gerçeklikle ilgili önkabülleri araştırılması yoluyla kurtarılarak, problemlerinin çözülebileceğini savunan bu felsefe anlayışı, geleneksel felsefe anlayışına ve metafiziğe karşı çıkmaktadır. Buna göre gündelik dilin felsefesi amaçlar için fazlasıyla uygundur ve bu dil özü itibarıyla doğru olan bir gerçeklik görüşüne dayanmaktadır. Gündelik dil felsefesi, çözülemez felsefi problemlerin, gündelik dilden uzaklaşıp, temeli olmayan metafiziksel bir dil yaratmaktan, gündelik dilde geçen sözcükleri yanlış kullanıp anlamlarını çarpıtmaktan kaynaklandığını savunmaktadır.[3]

Kaynakça

  1. ^ Atakan Altınörs, Dil Felsefesine Giriş, İnkılap Yayınevi, 2003, S. 47.
  2. ^ Ludwig Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, çev. Haluk Barışcan, Metis Yayınları, İstanbul, 2010, s. 33,§27.
  3. ^ Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü, İstanbul, 1999, s. 390.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Ludwig Wittgenstein</span> Avusturyalı-İngiliz filozof (1889-1951)

Ludwig Josef Johann Wittgenstein, Avusturya doğumlu filozof, matematikçi.

Tractatus Logico-Philosophicus, Ludwig Wittgenstein'ın hayatı boyunca yayımladığı tek eseridir. Gerçeklik ve dil arasındaki ilişkileri tanımlamak ve bilimin sınırlarını betimlemek amacıyla yazılmıştır. Wittgenstein kitabın notlarını I. Dünya Savaşı'nda askerlik yaparken hazırlamıştır. Ağustos 1918'de, İtalya'da savaş esiriyken tamamlamıştır. Kitap 1921'de yayımlanmış, önsözü Bertrand Russell tarafından yazılmıştır. Daha sonra 1929 yılında Wittgenstein bu eseri Cambridge Üniversitesi'nden doktora derecesi almak için kullanacaktır. Wittgenstein, felsefi hayatının ikinci döneminde bu eseri basit bularak dil oyunlarını temel alan Felsefi Soruşturmalar adlı eseriyle uğraşacaktır. Tractatus'un Wittgenstein'in dünya, gerçeklik, bilim, etik, mantık, din, mistisizm, felsefe, dil ve düşünce alanında yaptığı önermeler ve bu önermeleri açıklamak için kullandığı alt-önermelerden oluşan bir yapısı vardır. G. E. Moore, kitabın adının Baruch Spinoza'nın Tractatus Theologico-Politicus adlı eserine atıfta bulunduğunu söyler.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Gilbert Ryle</span>

Gilbert Ryle (1900-1976), çağdaş İngiliz filozofudur. Dil felsefesi geleneği içinde yer alır. Ludwig Wittgenstein'ın felsefi sorunlara yaklaşımını paylaşan İngiliz sıradan dil filozofları kuşağının bir temsilcisiydi. Aristoteles'ten etkilenip, Edmund Husserl ve Meinong'la da ilgilenen Ryle'ın en önemli iki kitabı Zihin Kavramı ve İkilemler'dir.

<span class="mw-page-title-main">Dil felsefesi</span>

Dil felsefesi, analitik felsefede dilin doğası ve dili; dil kullanıcıları ve dünya arasındaki ilişkileri araştırır. Dil ile felsefe arasındaki ilişki temelde filozofların dili kullanarak felsefe yapmalarından kaynaklanmaktadır. Özelde ise bu araştırmalar anlamın doğası, kasıtlılık, referans, cümlelerin yapısı, kavramlar, öğrenme ve düşünce içerir; dil felsefesi başlığı altında dilin özü, anlamı, kökeni ve yapısı felsefî açıdan sorgulanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Analitik felsefe</span> felsefenin ana işlevinin analiz olması gerektiğini öne süren felsefe geleneği

Analitik felsefe, felsefenin ana işlevinin analiz olması gerektiğini öne süren felsefe geleneğidir. Ezici çoğunlukla Anglosfer ve İskandinav dünyasında yaygındır. Kıta felsefesi ile birlikte, çağdaş felsefede ön planda olan iki gelenekten biridir. Nadir bir kullanım olsa da, çözümleyici felsefe ismiyle de bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

Adcılık veya nominalizm; kavramların, sözcüklerin, tanımların, tasarımların, hatta konuşulan dillerin yani tümellerin gerçek ya da nesnel hiçbir varlığının veya anlamının bulunmadığını öne süren felsefe anlayışı.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe</span> soyut, genel ve temel birtakım probleme ilişkin yapılan sistematik çalışma

Felsefe veya düşünbilim; varlık, bilgi, değerler, gerçek, doğruluk, zihin ve dil gibi konularla ilgili soyut, genel ve temel problemlere ilişkin yapılan sistematik çalışmalardır. Felsefe ile uğraşan kişilere filozof denir.

<span class="mw-page-title-main">Hint felsefesi</span>

Hint (Hindu) Felsefesi Hindistan'ın eski çağlarında ortaya çıkmış, içinde felsefeleri, dünya görüşlerini, öğretileri barındıran kendilerinin ise Darşana dedikleri geniş bir yelpazeyi içine alır. Milattan önce 15. yüzyılda geç vedalar döneminde oluşturulan upanişadlar ilk yazılı ve hala önemsenen kaynaklardır. Radhakrishnan'a göre dünyanın en eski felsefi yapıtlarıdır. Modern yorumcular Hint Felsefesinde iki ana gelenek olduğunu öne sürerler. Veda'da söylenenleri kaynak olarak görüp kabul eden geleneğe Astika, Veda'lara mesafe koyan geleneklere de Nastika geleneği denir. Nastika akımından olan okullar arasında Budizm, Cainizm, Ajivika, Carvaka vs. bulunur. Hint felsefesinde Veda'ları kabul eden Astika akımında altı sistem bulunur. En eskisi Samkhya'dır ve ondan ortaya çıkan Yoga'dır. Diğer dördü Nyaya, Vaiseşika, Mimamsa, Vedanta'dır. Yoga adlı eserinde inançlar üzerine çalışan felsefeci Eliade'e göre Hindu düşünce sisteminin olmazsa olmaz dört temel kavramı karma, maya, nirvana ve yoga'dır. Karma, insanı kozmosa bağlayan evrensel nedensellik yasasıdır, "eden, ettiğini bulur" diye algılanır. Maya, kozmosu doğurur ve onun geri dönüşünü de yönetir. İnsanlar cehaletle körleştiği sürece bu kozmik yanılsamayı besler. Nirvana, Karma ve Maya'nın ötesinde konumlanmış asıl hakikat, koşullanmamış, aşkın bir hal, durumdur. Yoga ise varlığa erişmenin yollarıdır.

Dilci felsefe, Felsefe problemlerini dilin çeşitli kullanımlarını inceleyerek çözmeyi amaçlayan felsefi tavırdır. Felsefi problemlerin özünü ve yapısını, gündelik dili analiz ettiğimiz zaman daha iyi anlayabileceğimizi savunan anlayış, dilin gündelik kullanımlarına uymayan anlatımları anlamsız sayma yöntemidir.

Felsefi Soruşturmalar, filozof Ludwig Wittgenstein'ın bir eseridir. Kitap ölümünden sonra 1953'te yayınlandı. Wittgenstein, anlambilim, mantık, matematik felsefesi, psikoloji felsefesi, eylem felsefesi ve zihin felsefesi alanlarında sayısız problem ve bulmacayı tartışarak, dil kullanımını çevreleyen kavramsal karışıklıkların çoğu felsefi problemin kökeninde olduğu görüşünü ortaya koyar. Wittgenstein, sorunların dilin doğası hakkında, dilin özüne ilişkin belirli bir kavrayışı önceden varsayan bir dizi ilişkili varsayıma kadar izlenebilir olduğunu iddia eder. Bu anlayış çok genel olduğu için kabul edilir ve nihayetinde reddedilir; yani, dilin doğasının özcü bir açıklaması olarak, dille yaptığımız çeşitli şeyleri açıklayamayacak kadar dar. Bu görüş, daha önceki çalışması Tractatus Logico-Philosophicus'ta (1921) tartıştığı şeylerin çoğuyla çelişiyor veya reddediyor olarak görülebilir.

Resim kuramı, Wittgenstein'ın Tractatus Logico-Philosophicus adlı kitabında ortaya koymaya çalıştığı dilbilimsel referans ve anlam teorisidir. Almanca Bild kelimesi, dilimize resim olarak çevrilir. Resim kavramı, 1870’lerden itibaren Alman fizikçiler tarafından kullanılmaya başlandı. Bild kavramının ilk kullanımları analoji, teori, model ve hatta nihayetinde düşünce, önerme ve dil anlamlarında ortaya çıkmıştır. Epistemolojik ve ontolojik varsayımlar tarafından farklı anlamlarda kullanılmış olmasına rağmen ortak olarak fiziksel dünya hakkında kullanılmaktaydı. Ancak Ludwig Wittgenstein resim kuramıyla düşüncelerin dile getirilişlerine, yani dile sınır çizmeye çalışmıştır. Dilin sınırlarını belirlemeye çalışan Wittgenstein, öncelikle dilin özünü kavramaya girişir. Wittgenstein'a göre bütün felsefe "dil eleştirisidir" ve felsefe tarihinde tartışılan soruların çoğunun bir önemi yoktur. Çünkü filozofların çoğunluk soruları dil mantığımıza dayanan hatalardan kaynaklanmaktadırlar ve yine bu nedenle cevaplanmaya gereksinimleri bulunmaz; saçmadırlar. Bu yüzden felsefenin biricik görevi de dili yanılgılardan ve aldatıcı kullanımlardan arındırmaktır. Bu bağlamda Wittgenstein'ın birinci dönem çalışmalarının bir sonucu olarak felsefe, dili konu edinerek dil felsefesini ayrı bir alan olarak görmüştür. Aynı sebeplerle Wittgenstein'ın resim kuramı genellikle dilin resim kuramı ya da anlamın resim kuramı olarak anlaşılır.

Fransızca felsefenin tarihi, son derece çeşitli ve yüzyıllar boyunca Batı felsefesini etkilemiş olan Fransızca felsefenin Orta Çağ skolastik düşünürü Pierre Abélard'dan başlayarak modern felsefenin kurucularından René Descartes'ın felsefesinden yirminci yüzyılda ortaya çıkmış bilim felsefesi, varoluşçuluk, fenomenoloji, yapısalcılık ve postmodernizme kadar gelişimini ele alır.

Doğrudan gönderge kuramı, dil kuramında bir sözcüğün veya ifadenin anlamın dışdünyada işaret ettiği şeye bağlı olduğunu savunan görüştür. Sözcüğün tuttuğu nesneye onun göndergesi denir. Bu görüşe yönelik eleştiriler genellikle Ludwig Wittgenstein ile ilişkilendirilir.