İçeriğe atla

Gün Olur Asra Bedel

Kontrol Edilmiş
Gün Olur Asra Bedel
YazarCengiz Aytmatov
TürRoman
Yayım1991
YayımcıÖtüken Neşriyat
ISBN975-437-009-5

Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Aytmatov'un bir romanıdır. Roman, geleneklerini korumaya çalışan insanları anlatır. Komünizm sırasında yaşanan anılar, insanların kutsal saydığı şeylerin yok sayılması, aşkın sorgulanması romanın değindiği konulardır. Komünizm materyalist düşünce yapısı ile hayata bakmış, cenneti dünyaya getirmeye çalışmıştır. Elbette bunun içinde cennet var olsun ya da olmasın insanlara yaşadıkları cehennemi değiştirmenin kendi ellerinde olduğunu anlatma çabası içinde olmuştur. Kitaba kısaca mankurtlaşma ile geleneklerini koruma arasındaki insanların hikâyesi de denebilir.

Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi...

Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi.

Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı.

Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi...

"Gün Olur Asra Bedel", diğer adıyla "Gün Uzar Yüzyıl Olur" esas itibarıyla Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların bir öz eleştirisidir. Aytmatov, romanında, geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilimkurgusunu harmanladığı çok özel bir teknik uygulamıştır.

Çağdaş romancılığın başyapıtlarından biri olan Gün Olur Asra Bedel, aslında yalın bir kurguya dayalıdır. Uçsuz bucaksız bozkırların kuş uçmaz kervan geçmez köşelerinin birinde, trenlerin geçtiği küçük bir aktarma istasyonunda görevli iki arkadaştır, Yedigey ve Kazgangap.

Aytmatov romanında, sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar.Yer, Sarı Özek bozkırıdır...Kırgızistan'ın uçsuz bucaksız bozkırlarının birinde Sarı Özek'teki basit ve tekdüze bir yaşamın; demiryolcu Yedigey'in, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri arkadaşı ve en yakın dostu Kazangap'ı, vasiyeti üzerine, atalarından miras kaldığına inandığı ve kutsal bildiği Sarı Özek bölgesinde bir mezarlığa gömmek istemesinin ve bu süreçte yaşadığı çelişkilerin öyküsüdür. Çevre ve kişiler, bize pek yabancı olmayan, Orta Anadolu bozkırlarının ve halkının adeta bir kopyasıdır.

Aytmatov'un yapıtlarında başlangıç, aynı zamanda bitiştir. Başlayan her şey biter, biten her şey de yeni bir başlangıçtır. Zamanın erdiği bozkırlarda, gün, yüzyıl kadar uzun; geçen yüzyıllar ise bugün kadar yakındır aslında. Aytmatov tren raylarının sonsuzluğa uzayıp giden kıvrımları arasında yiyecek arayan bir tilkinin yaşadıklarını adeta empatik yaklaşımla yaşatır bizlere.

Kazgangap, sağlığında, Kırgız efsanelerinin birinde adı geçen Nayman Ana Türbesi'nin yer aldığı Ana Beyit bölgesine gömülmek istediğini söylemiştir. Her şey, bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına yol alan cenaze konvoyunun en önünde giden Yedigey'in bilincinde oluşur ve gelişir. Sarı Özek'teki istasyondan kutsal mezarlığa giden cenaze konvoyunun başını çeken Yedigey, can dostu Kazgangap'la yaşadıklarını, bu kısa yolculuk sırasında geri dönüşlerle bilinç üstüne çıkarır. Romanın ilerleyen sayfalarında, anlatılanların, bu yolculuk boyunca tahayyül edilenlerin ürünü olduğu ortaya çıkar. Yedigey, koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırır; geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu, deve sırtındaki bilinç akışlarında yaşar ve yaşatır.

Gün Olur Yüzyıl Olur, dönemin yönetim anlayışına, Stalin diktatörlüğüne eleştirel bir bakış getirir. Bu eleştirel bakış, devlet kademelerinde görev yapan kişilere olumsuz karakterler çizilmesiyle kendisini gösterir. Roman kahramanlarında Sabitcan, bozkırın karşısında şehri, sıradan Kırgızın karşısında ise yönetime yakın, toplumsal yabancılaşmaya örneği temsil eder. Aytmatov'un yapıtlarında olumsuz kişilerin şahsında, sistemin yozlaşmış uygulamaları, üstü kapalı da olsa acımasızca eleştilir.

Yedigey, can dostu Kazgangap'ın naaşını vefa borcunu ödemek üzere küçük bir cenaze konvoyuyla Ana Beyit'e götürmektedir. Ancak, destan kahramanı Nayman Ana'nın mezarının bulunduğu Ana Beyit'te, Sovyet yönetimince bir uzay üssü kurulmuştur.Yedigey, aynı zamanda yaşadığı yasak aşkı yani Zarifeyi hatırlar.Zarife ve kocası Abutalip ıssız Sarı Özek bozkırına sürgün edilmişlerdir.Sebebi ise Abutalip´ín savaş sırasında esir düşmesidir.Bir bakımdan hain görülüyor.Abutalip eski hatıralarını yazıp tutuklandığı için cezaevindeyken ölür.Kısa süre sonra Zarife´de Yedigeyden şüphelendiği ve Abutalip´in acısına dayanamadığı için Sarı Özek´i terkeder. Sonradan Yedigey Zarife´nin evlendiğini öğrenir.

Cengiz Aytmatov, romanında "mankurt" kavramını bir sosyoloji terimi yapacak derecede çarpıcı sosyolojik saptama yapar. Mankurt, Aytmatov'dan sonra, geçmişini unutmuş, bedeniyle ve ruhuyla karşı tarafın buyruğu altına girmiş, yeni efendisine yaranmak için kendi değerlerine, ailesine ihanet edenlerin ortak adıdır.

Nayman Ana, mankurt olan oğlunu kurtarmaya çalışan, umut ve korku dolu bir yürekle çalkalanan bir Kırgız anasıdır. Onun mücadelesi, trajediyle bitse de, sonraki yüzyıllarda yaşanacaklara âdeta geçmiş çağlardan, ötelerden bir uyarıdır.

Kırgız ananın trajedisi, bulduğu sandığı bir anda, oğlunun okuyla öldürülmesiyle, efsaneden modern topluma bir projeksiyon tutar. Tarihsel mankurtlaşma, aslında, modern zamanlarda yaşanan mankurtlaşmanın iz düşümüdür âde

Gün Uzar Yüzyıl Olur'da geçmiş ile şu an, gerçekler ile destanlar iç içedir. Juan Juanlar, Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanların topraklarını istilâ eder. Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya ve daralmaya başlayan deri, esirlere korkunç acılar verir.Ayrıca çıkan saçlar deve derisine giremediğinden dönüp kurbanın kendi kafa derisine girer böylece tutsaklar hafızalarını kaybeder. Tutsaklar bu işkencenin sonunda ya ölürler ya da mankurtlaşırlar yani belleklerini ve bilinçlerini yitirirler. Juan Juanlar, tutsakların anılarını belleklerinden silmekle, insanlığın bilincini yok etmekle insanlık onurunu ayaklar altına almayı başarmış (?) bir topluluktur. Mankurtlaşan tutsak artık efendisinden başkasını tanımaz. Ne anasını, ne babasını, ne de bir başka şeyi hatırlar. Ağzı var, dili yoktur artık; isyanı ve itaatsizliği hiç düşünmeyen tek varlıktır yeryüzünde., Yedigey'in Kazgangap'ı gömmek istediği yer, Nayman Ana'nın mezarı artık uzay üssüdür. Romanda yerleşik sistemin değerlerini simgeleyen Kazgangap'ın oğlu Sabitcan ise babasının cenazesine dahi zorla gelmiştir; herhangi bir sorun çıkmadan bir an önce törenin bitmesini ve şehre dönmeyi istemektedir. Üsse yaklaşan cenaze konvoyunu durduran nöbetçiler, buranın askerî bölge olduğunu söyleyerek cenaze konvoyunun Ana Beyit'e girmesine izin vermek istemezler. Tartışma sürerken Nöbetçi subay gelir. Nöbetçi subay Kırgız kökenli bir delikanlıdır. Kendi halkından bir muhatapla karşılaşan Yedigey sorunu çözeceği inancıyla konuyu açıklamaya başlar. Nöbetçi subayın cevabı çok kısa ve çarpıcıdır: "Yoldaş, Rusça konuş". Yedigey afallayarak niçin Kırgızca konuşmadığını sorar. Kırgız subay görevde olduğunu, görevde iken Kırgızca konuşamayacağı cevabını verir. Konvoy çaresizlik içinde, kutsal topraklardan uzaklaşır. Yedigey başka bir yerde cenazeyi yaparak gömer; ancak Kırgız geleneklerini, tam olarak bilmeden ve uygulayamadan gömmek onu çok rahatsız etmiştir. Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı bir zamanda alegrofik imgelerle ulusal kimliğini örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları ve bu sorunların derin yapılarını zamanın gündemine taşıma olanağını yaratmış ve romanlarıyla insanlığın hizmetine sunmuştur. Romanda geçen Orman-Göğüslü gezegeni aslen Aytmatov'un zihninde yaratmak istediği coğrafya ve bu coğrafyada yaratmak istediği insanların izdüşümüdür. Yıllarca Rus mahkûmiyeti altında yaşayan Kırgızlar'ın aslında layık olduğu coğrafya, Orman-Göğüslü gezegeni tadında bir coğrafyadır. Elbette bu coğrafya herhangi birisi tarafından Kırgızlara sunulacak değildir. Bu gezegen tadında bir coğrafya için çabalamak gayret sarf etmek gereklidir. Bazen kazanmak için kaybetmek gerekir.

Kaynakça

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Victor Hugo</span> French romancı ve şair (1802–1885)

Victor Marie Hugo Romantizm akımına bağlı Fransız şair, romancı ve oyun yazarı. En büyük ve ünlü Fransız yazarlardan biri kabul edilir. Hugo'nun Fransa'daki edebi ünü ilk olarak şiirlerinden sonra da romanlarından ve tiyatro oyunlarından gelir. Pek çok şiirinin içinde özellikle Les Contemplations ve La Légende des siècles büyük saygı görür. Fransa dışında en çok Sefiller ve Notre Dame'ın Kamburu romanlarıyla tanınır.

<span class="mw-page-title-main">Kırım Tatarları</span> Türklerin kıpçak kolundaki topluluk

Kırım Tatarları ya da Kırımlılar, anayurtları Karadeniz'in kuzeyindeki Kırım yarımadası olan Türkî halktır. 1783'te Kırım Hanlığı'nın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle birlikte Osmanlı Devleti'ne zorunlu göçe tabi tutulmuşlar ve kendi vatanlarında azınlığa düşmüşlerdir. SSCB döneminde Stalin'in emriyle 18 Mayıs 1944'te sürgüne uğrayarak nüfuslarının yarısını yitirmişlerdir. SSCB'nin yıkılmasıyla sürüldükleri topraklardan Kırım'a geri dönmeye başlayan halk, Ukrayna'nın ana Müslüman unsurunu oluşturur.

<span class="mw-page-title-main">Fyodor Dostoyevski</span> Rus romancı (1821-1881)

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский,

<span class="mw-page-title-main">Nikos Kazancakis</span> Yunan yazar, şair, siyasetçi ve filozof

Nikos Kazancakis, Yunan yazar, şair, siyasetçi ve filozof.

Divan edebiyatı, Türk kültürüne has süslü ve sanatlı bir edebiyat türüdür. Bu edebiyata genellikle "divan edebiyatı" adı uygun görülmekte olup bunun en büyük nedenlerinden birisinin şairlerin manzumelerinin toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Tengricilik</span> Türk ve Moğol halkları tarafından inanılan çok tanrılı ve daha sonra tek tanrılı din

Tengricilik veya Tengrizm, Avrasya stepleri'nde ortaya çıkan, şamanizm ve animizme dayanan dinî bir inançtır. Türk ve Moğol toplumlarının inandığı dinlerden biridir. Tengri'ye tapınmanın yanında Animizm ve Totemlik bu inancın ana kısımlarını oluşturmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Peçenekler</span> Batı Sibirya kökenli Türkî göçebe etno grup

Peçenekler veya Beçenekler, Göktürk Devleti'nin yıkılmasıyla birlikte ana yurtları olan Batı Sibirya'dan ayrılarak geldikleri Volga ve Ural Nehri arasındaki bölgeyi merkez edip oradan da Kuzey Kafkasya, Karadeniz, Doğu Avrupa ve Balkanlar'a akınlar düzenleyen göçebe Türk halkı.

<i>Karamazov Kardeşler</i> Dostoyevskinin romanı

Karamazov Kardeşler, Rus yazar Dostoyevski'nin romanıdır. Dostoyevski'nin hayatının zirve romanı olarak bilinir. Romanın büyük bir bölümü Staraya Russa'da yazılmıştır. Dostoyevski, oldukça ağır bir dili olan roman için iki yıla yakın zaman harcamış ve 1880 yılının Kasım ayında bitirmiştir. Kitabın yayımlanmasından yaklaşık dört ay sonra yine bu kitap için hazırladığı büyük çaplı bir proje olan Büyük Bir Günahkar'ın Anıları ile uğraşırken ölmüştür.

<span class="mw-page-title-main">Oğuzlar</span> Farklı Türk boylarının birleşerek oluşturduğu Türk toplumu

Oğuzlar Türk dillerinin Oğuz kolunu konuşan bir batı Türk halkıydı. 8. yüzyılda Orta Asya'da Oğuz Yabgu Devleti adında bir konfederasyon kurdular. Oğuz ismi, "kabile" anlamına gelen yaygın bir Türkçe kelimedir. Oğuz isminin kaynağı en güvenilir görüşe göre Türkçe 'ok' isminin Z harfiyle çoğulu olan 'okuz' isminden türediği tezidir. Bizans kaynakları Oğuzlara Uzlar der.

<span class="mw-page-title-main">Kıpçaklar</span> 11.-14. yüzyıllarda Doğu Avrupa, Balkanlar, Batı ve Doğu Anadolu, Kafkasya ve Orta Asyada yaşamış bir Türk halkı

Kıpçaklar veya Kumanlar, eski Türk halklarından biridir. Dilleri Kıpçakça olup üç kol halinde gelişim göstermiş ve daha sonra da Kıpçak dillerine kaynaklık etmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Kumanlar</span> 11.-14. yüzyıllarda Doğu Avrupa, Balkanlar ve Batı Anadoluda yaşamış bir Türk halkı

Kumanlar, 11. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında Doğu Avrupa’da yaşamış bir Türk halkı. Tarihte, Kıpçaklar ile aynı birlik içinde bulunmuş, bu yüzden de zamanla Kıpçaklar ile birlikte anılmışlardır.

<i>Budala</i> roman

Budala, 19. yüzyıl Rus yazarlarından Dostoyevski'nin 1868 yılında yazdığı bir romandır. İlk olarak 1868-1869 yıllarında Russki Vestnik dergisinde tefrika edilmiştir.

<i>Ulysses</i> (roman)

Ulysses, İrlandalı yazar James Joyce tarafından yazılmış ve The Little Review tarafından 1918'den 1920'e kadar, daha sonra da Sylvia Beach tarafından 2 Şubat 1922'de, Joyce'un kırkıncı yaş gününde, bir roman olarak basılmış modernist romandır. Bu roman, modernist edebiyatın en önemli eserlerinden kabul edilmektedir ve "bütün modernist akımın kısa bir gösterimi" olarak anılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Misya</span>

Misya, Antik Çağ'da Anadolu'nun kuzeybatısında yer alan ve günümüzde yaklaşık olarak Bandırma, Erdek, Balıkesir, ilinin tümünü, Manisa, İzmir, Kütahya, Bursa, Çanakkale illerinin bir kısmını kapsayan bölge ve çevrenin adıdır. Herodot’tan 400 yıl sonra Amasya doğumlu coğrafyacı Strabon yazdığı Coğrafya isimli kitabında Uludağ, Olympos ve Mysia Olympos’u olarak geçer. Strabon, Mysia isminin aslının Lidya'lılarda gürgen ağacı anlamına gelmekte olduğunu belirtir. Ünlü coğrafyacı, Prusia (Bursa) kentinin Mysia Olympos’u (Uludağ) eteklerinde kurulduğunu, Frigyalılar ve Misyalılar sınır komşusu olduğunu belirtir.

<span class="mw-page-title-main">Lev Gumilyov</span>

Lev Nikolayeviç Gumilëv, Lev Gumilëv olarak bilinen, Rus tarihçi, etnolog, antropolog ve Farsça tercüman ve Avrasyacılığın temsilcisi. Etnik grupların oluşması ve sonlanması ile ilgili alışılagelmişin dışında düşüncelerle Avrasyacılık olarak bilinen politik ve kültürel hareketlerin yükselişiyle ilgili saptamalarda bulundu.

<span class="mw-page-title-main">Ukrayna</span> Doğu Avrupada yer alan bir ülke

Ukrayna, Doğu Avrupa'da bir ülkedir. 603.549 km² yüzölçümüyle tamamı Avrupa'da olan en büyük ülkedir. Doğuda ve kuzeydoğuda Rusya, kuzeyde Belarus, batıda Polonya ve Slovakya güneybatıda Macaristan, Romanya ve Moldova'nın komşusudur. Ayrıca güneyde Karadeniz ve Azak Denizi'ne kıyısı bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Azlar</span>

Az veya Azlar; antik dönem Orta Asya halkı. 8. yüzyıl Göktürk kaynaklarındaki Azlarla ilgili bilgiler ışığında onların günümüz Tuva’nın ve Moğolistan’ının batısı ile Tannu-ola Dağlarının kuzeyi-batısını kapsayan Ötüken’in kuzey batı bölgelerinde yaşadığı bilinmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Don Kazakları</span>

Don Kazakları veya Donlar, orta ve aşağı Don boyunca yerleşmiş Slav asıllı Kazak halk. Tarihsel olarak Don Kazakları, Don Kazak Ordusu denen, kimi zaman tamamen bağımsız, kimi zamansa özerk bir şekilde 16. yüzyıl sonundan 1918'e kadar günümüz Güney Rusya'sı ve Ukrayna'nın Donets bölgesinde hüküm sürmüş demokratik cumhuriyetlerde yaşamışlardır.

<span class="mw-page-title-main">Kimek-Kıpçak Konfederasyonu</span>

Kimek-Kıpçak Konfederasyonu, Obi ve İrtiş nehirleri arasındaki bölgede Kimek ve Kıpçakların oluşturduğu bir Orta Çağ Türk devletidir. 9. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasına dek hüküm sürmüştür.

<span class="mw-page-title-main">Mankurtlaştırma</span> sosyokültürel bir kavram

Mankurtlaştırma, bir dış gücün içerideki egemen sınıfla işbirliği yaparak ülkenin eğitim ve kültür politikalarını milletin aleyhine değiştirerek, ulusal kimliğinden uzaklaştırma, kendi toplumuna ve kültürüne yabancılaştırma, bilinçsizleştirme ve sömürüye açık hale getirme, sonra da yardım ediyormuş kanaati yaratarak toplumun zihnini yeniden kurgulayıp sömürgecilerin zihinsel kölesi durumuna getirmek için milleti kendi değerlerine düşman etmeyi anlatan sosyokültürel bir kavramdır.