İçeriğe atla

Göreli yoksunluk

Göreli yoksunluk veya göreceli yoksunluk, birey veya grupların beklentilerinin konusu olan şeylerin mutlak yoksunluğundan ziyade, diğerlerine göre, göreceli mahrumiyet algısını ifade eder. Göreli yoksunluk bir hak veya inandığı bir şeyden yoksun olma deneyimidir.[1]

Göreli yoksunluk bazı durumlarda, isyan, terörizm, iç savaşlar ve suç gibi sosyal sapmanın diğer örnekleri gibi siyasi şiddete yol açabilir.

Bireysel ve kolektif düzeyde iki ayrı model mevcuttur.

Kolektif Göreceli Yoksunluk ve Bireysel Göreceli Yoksunluk

Kolektif göreceli yoksunluk; bir grubun üyelerinin grubun mevcut durumu ile hak ettiğine inandıkları durum arasında bir çelişki algılamaları halinde yaşanmaktadır. Bu yaklaşıma göre grubun diğer gruplara göre gerçek durumunun ne olduğu önemli değildir. Grup üyelerinin kişisel durumu da önemli değildir. Çoğu kez başkaldırı hareketlerine önderlik edenlerin kişisel olarak yüksek statü ve başarı seviyesine sahip olabildiği de görülmektedir. Bireysel göreceli yoksunluk ise aynı kavramların bireysel düzeyde gerçekleşmesidir.[2]

Göreceli ve mutlak yoksunluk

Bazı sosyologlar, örneğin Karl Polanyi, ekonomik servetteki göreceli farklılıkların mutlak yoksunluktan daha önemli olduğunu ve insan yaşam kalitesini belirlemede daha önemli olduğunu savunmuşlardır.[3] Bu tartışmanın sosyal politika için, özellikle de yoksulluğun basitçe toplam zenginliği artırarak ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı veya eşitlikçi tedbirlere de ihtiyaç duyulup duyulmayacağı konusunda önemli sonuçları vardır.

Kaynakça

  1. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 23 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Nisan 2017. 
  2. ^ http://wiki.zirve.edu.tr/sandbox/groups/economicsandadministrativesciences/wiki/0edb9/attachments/0d145/Flynn.pdf[]
  3. ^ Griffin, David R. (1988). Spirituality and Society: Postmodern Visions. SUNY Press. s. 29. ISBN 0-88706-853-7. Erişim tarihi: 27 Mayıs 2020. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.

<span class="mw-page-title-main">Anayasa</span> devleti yöneten temel ilkeler bütünü

Anayasa, ülke üzerindeki egemenlik haklarının kullanım yetkisinin içeriğinde belirtildiği şekliyle devlete verildiğini belirleyen toplumsal sözleşmelerdir. Hans Kelsen'in normlar hiyerarşisine göre diğer bütün hukuki kurallardan ve yapılardan üstündür ve hiçbir kanun ve yapı anayasaya aykırı olamaz. Devletin temel örgüt yapısını kuran, önemli organlarını ve işleyişlerini belirleyen; ayrıca temel hak ve özgürlükleri tespit edip, sınırlarını çizen hukuk metinleridir. Toplumsal bir sözleşme niteliği taşır. Devlet faaliyetlerini ve oluşum biçimini düzenleyen yasa metnidir.

Tanrı ya da ilah, Klasik teistik inanç sistemlerinde Mutlak Varlık, Mutlak Benlik ve tüm varoluşun temel kaynağı olarak görülen varlık. Tek tanrılı inançlarda evrenin tek yaradanı ve yöneteni olarak kabul edilir. Çok tanrılı inançlarda genelde ilahların cinsiyeti bulunur ve eril olanlarına tanrı, dişi olanlarına tanrıça denir. Tektanrılı ve henoteistik inançlardaki Tanrı kavramını tanımlamak için ise sadece tanrı sözcüğü kullanılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Adalet</span> Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması

Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla adaletin genel tartışması felsefe, dinbilim ve dindeki genel durumu ve hukuk bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürel adalette bulunan iki farklı alana yoğunlaşır.

Kökten dincilik, genellikle dinî esaslı aslî kaidelere geri dönme talebiyle kendini belli eden ve bu kaidelere katı bir biçimde bağlı olan, diğer görüşlere karşı toleranssız ve laiklik karşıtı dinî hareket veya bakış açısı. Kökten dincilik, genellikle dinî tabiattaki bir dizi kurala sıkı sıkıya bağlı, çağdaş, sosyal ve siyâsî yaşam ile ilgili üzerinde uzlaşılmış prensiplere karşı tepkisi olan inancı belirtir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

<span class="mw-page-title-main">Keşiş</span> evlenmeyen inzivaya çekilmiş din adamı

Keşiş, Hristiyanlık'ta evlenmemiş, manastırda yaşayan rahip ve rahibe.

<span class="mw-page-title-main">Yoksulluk sınırı</span> Asgari ücret

Yoksulluk sınırı, yeterli hayat standardında yaşayabilmek için gerekli olan minimum gelir miktarıdır. İlk defa 1990 yılında Dünya Bankası tarafından satın alma gücü paritesine göre yoksulluk sınırı günlük 1 Amerikan doları olarak tanımlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Engellilik</span> bozukluklar, aktivite kısıtlamaları ve katılım kısıtlamaları

Engelli, yaralanma ya da fiziksel veya zihinsel bir rahatsızlık nedeniyle bazı hareketleri, duyuları veya işlevleri kısıtlanan kişidir. Engeller doğuştan gelebilir veya sonradan geçirilen hastalıklar sonucu ortaya çıkabilir. Dünya Sağlık Örgütü'nün İşlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırması'na göre engelli olma hâli için yeti yitimi terimi kullanılır. Engelliler; vücudun duyusal, işlevsel, zihinsel ve ruhsal farklılıkları öne sürülerek; toplumsal veya yönetimsel tutum ve tercihler sonucu, yaşamın birçok alanında kısıtlama ve engellerle karşılaşabilirler. Birçok toplumlarda en yaygın ayrımcılık türlerinden biridir.

Komün, kapalı toplum demektir. Bir grup insanın, kendi arasında, ortaklaşa üretmesine ve tüketmesine dayanır. Kapalı cemaatler ve tarikatlar komündür. Komünün karşıtı sosyete'dir. Sosyete açık toplum demektir. Gizli Mason Cemiyetleri de komün toplumlarıdır.

Kast sistemi veya kast, bir bireyin belirli bir sosyal tabakalaşma sistemi içinde doğduğu sabit bir toplumsal gruptur. Böyle bir sistem içinde, bireylerin yalnızca aynı kast içinde evlenmeleri (endogami), genellikle belirli bir meslekle bağlantılı yaşam tarzlarını takip etmeleri, bir hiyerarşi içinde gözlemlenen ritüel bir statüye sahip olmaları ve belirli kastların diğerlerinden daha saf veya daha kirli olduğu düşünülen kültürel dışlama kavramlarına dayalı olarak diğerleriyle etkileşimde bulunmaları beklenir. “Kast” terimi ayrıca karıncalar, arılar ve termitler gibi ösosyal böceklerdeki morfolojik gruplara da uygulanır.

Toplumsal sözleşme veya sosyal sözleşme; bireylerin karşılıklı uzlaşma, bazı kurallara uymak üzerinde anlaşma ve birbirlerini şiddet, sahtekarlık veya dikkatsizlikten korumak için birleştirdiğini varsayan bir kavramdır. İnsanlar arasındaki kullanımı, insanların bir devlete ya da otoriteye bağımsızlıklarının bir kısmından hukukun üstünlüğü anlayışı ile vazgeçmeleridir. Yönetilenler tarafından, bir takım bazı kurallar ile yönetilme üzerine anlaşma olarak da düşünülebilir.

Benlik; öz varlık, birini kendisi yapan şey, onu diğerlerinden ayıran temel şey, kendilik olarak farklı biçimlerde tanımlanabilen bir kavramdır. Daha genel anlamda ise benlik, özne olarak "ben"in nesne olan "ben" hakkında düşünmesi olarak ifade edilebilir.

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır. Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir. Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.

Sosyal dışlanma, toplumsal dışlanma ya da sosyal marjinalizasyon, toplum içinde karşılaşılan engeller ve toplumun dışına itilme durumlarını anlatan bir terimdir. Avrupa'da yaygın olan bu terim ilk olarak Fransa'da kullanılmıştır. Eğitim, sosyoloji, psikoloji, siyaset ve ekonomi gibi çeşitli disiplinlerde kullanılır.

Fırsat eşitliği, kişilerin hayata eş imkanlarla başlaması ve mevcut fırsatlara herkesin eşit derecede sahip olması gerektiğini belirten, Amerikan ve Fransız devrimlerinin de temel yapısı olan eşitlik türü.

Spiral Dinamikler, Dr. Don Beck ve Chris Cowan tarafından geliştirilen, bireysel ve toplu düzeylerde insan değerlerinin, dünya görüşlerinin ve davranış kalıplarının gelişimini ve evrimini anlamaya çalışan psikolojik ve sosyolojik bir teoridir. Çerçeve, gelişimsel psikolog Clare W. Graves'in çalışmalarına dayanmaktadır ve organizasyonel gelişim, liderlik, koçluk ve kültürel ve toplumsal değişimleri anlama gibi çeşitli alanlarda uygulanmıştır.

Kolektif sorumluluk veya suçluluk; kuruluş, grup ve toplulukların yapılan eylemlerle ilgili sorumluluklarına atıfta bulunur. Toplu ceza biçimindeki toplu sorumluluk, kapalı kurumlarda, örneğin yatılı okullar, askeri birimler, cezaevleri, psikiyatri kurumları gibi kapalı kurumlarda genellikle bir disiplin önlemi olarak kullanılır. Bu önlemin etkinliği ve ciddiyeti büyük ölçüde değişebilir, ancak genellikle üyeleri arasında güvensizlik ve izolasyon yaratır. Tarihsel olarak, toplu cezalandırma, kurumdaki veya kendi toplumundaki otoriter eğilimlerin bir işaretidir.

Yeni toplumsal hareketler ya da yeni sosyal hareketler, genel olarak 1960'ların ortasından bu yana çeşitli Batı toplumlarında ortaya çıkan yeni eylem ve protestoları açıklamaya çalışan bir toplumsal hareketler teorisidir. 1968 Mayıs olayları ile özdeşleşen eylem dizileriyle ilişkili olarak yükselen bu eylemler, işçi sınıfı eksenli geleneksel toplumsal hareket paradigmasından önemli ölçüde ayrılmaktadır.

Sosyal Aylaklaşma, bireylerin bir grup içinde çalışırken, bireysel çaba ve sorumluluklarının belirgin olmadığı durumlarda, tek başına çalıştıkları zamana göre daha az çaba göstermeleri durumu olarak tanımlanır. Sosyal psikoloji alanında sıkça araştırılan bu kavram, bireylerin grup içindeki performanslarının, bireysel performanslarından daha düşük olabileceğini öne sürer.