İçeriğe atla

Franz Boas

Franz Boas
Doğum9 Temmuz 1858(1858-07-09)
Minden
Ölüm21 Kasım 1942
New York
Mesleketnolog, antropolog
İmza

Franz Uri Boas (d. 9 Temmuz 1858 Minden – ö. 21 Kasım 1942) modern antropolojinin kurucusu ve antropolojideki bütüncü yaklaşımı kişiliğinde de bulunduran Alman kökenli Amerikan vatandaşı dilbilimci ve etnolog. Antropoloji'nin ABD'de yerleşmesinde öncü olmuştur

Hayatı

Varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğan Boas, Heidelberg, Bonn ve Kiel Üniversitelerinde fizik, matematik ve coğrafya eğitimi gördü. 1881 yılında Kiel Üniversitesi'nde deniz suyunun rengi üzerinde doktorasını sundu. Daha sonraları etnolojiye merak salan Boas 1882'de Berlin Antropoloji Derneği'nde Adolf Bastian ve Rudolf Virchow gibi isimlerle ilişki kurdu ve Virchow ile birlikte antropometri üzerine çalışmaya başladı. 1883'te Eskimoları incelemek üzere Baffin Adası'na bir yıl sürecek bir gezintiye çıktı. Geri döndüğünde ilk olarak Berlin Kraliyet Etnografya Müzesinde, daha sonra doçent olarak Berlin Üniversitesi'nde görev yaptı. Bu görevi sırasında Kuzey Amerika'nın kuzeybatı kıyılarında yaşayan Kızılderililer arasında yeni bir araştırmaya başladı.Dünyanın bu bölgesi yaşamının sonuna kadar Boas'ın başlıca araştırma odağı olmuş, bu yöre ve insanları hakkında çeşitli yapıtlar vermiştir.[1]

19. yüzyılda Almanya'nın siyasal koşulları ve özellikle de Yahudilere yöneltilen kısıtlamalar, Boas'ın 1887'de ABD'ye yerleşmesine yol açtı. Amerikada bulunduğu süre içerisinde New York'ta Bilim dergisinde, Clark Üniversitesi'nde antropoloji profesörü ve Chicago Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1896'da Columbia Üniversitesi'ne geçen Boas 1937'deki emekliliğine kadar burada çalıştı. Boas'ın önderliğinde Columbia Üniversitesi Antropoloji bölümü, Antropolojinin dünya çapında bir merkezi konumuna geldi. Boas'ın öğrencileri arasında Alfred Kroeber, Robert Lowie, Edward Sapir, Ruth Benedict ve Margaret Mead gibi önemli antropologlar sayılabilir. Liberal ve ilerici olarak bilinen Boas, ırkçılık aleyhinde bir konferans verirken geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü.[1]

Çalışma yöntemi

İnsan toplumlarını incelerken değişik yaklaşımlar arasında bocalamış, tarihsel yaklaşım ile bilimsel yaklaşım, tanımsal ya da kuramsal yaklaşım, öznelci ya da nesnelci yaklaşımlar arasındaki çelişkilerden etkilenmiştir. Meslek hayatına doğa bilimlerinin felsefi ilkelerini benimsemiş bir fizikçi olarak başlayan Boas, daha sonraları yaygınlaşan yeni-Kantçı idealist akımın, özellikle filozof Wilhelm Dilthey'in öğretisinin etkisinde kalmıştır. Bunun sonucunda ilgisi fizikten coğrafya ve antropolojiye doğru kaymaya başlamıştır. Boas'a kadar rastgele toplanmış olgulara dayanarak, toplumsal kurumları açıklamaya çalışan genel evrimci kurallara karşı, Boas'ın alan araştırmasına ve sistematik veri toplanmasına verdiği bilimsel önem, kalıcı izler bıraktı. Boas'ın katı tümevarımcı, gözleme dayanan yaklaşımı, dönemin evrimci ve yayılımcı yaklaşımlarına karşı bir tepkiydi.

Boas'ın 1878-1888 yılları arasında geçirdiği bu dönüşümde Baffin Adası'na yaptığı gezinin payı büyüktür. Bu geziye Theobald Fischer ve Karl Ritter gibi belirlenimci coğrafya bilimcilerinin etkisinde çıktığı halde, dönüşünde Eskimo toplumunun çeşitli yönlerinin açıklanmasında kültürel etkenlerin çevresel etkenlerden daha önemli olduğu kanısını taşıyordu. Bunda Yeni-Kantçı idealizmin payı da vardı. Bu geziye çıkarken yanında Kant'ın eserlerini aldığı ve sürekli okuduğu bilinmektedir.

Boas'ın çalışmaları, döneme egemen olan olgucu akılcılığa (pozitivist rasyonalizm) karşı oluşmaya başlayan tepki dalgasının bir parçası olarak görülmektedir. Bu tepkinin temel dayanak noktası, insan ve toplum hayatının biçimlenmesinde, zihnin etkisine, öznel ve duygusal öğelere daha büyük belirleyicilik payı tanınmasıydı. Boas ve öğrencilerinin kültürleri “içinden anlama“ya verdikleri bu önem, Dilthey'in, fiziksel olaylardan farklı olarak beşeri olayları anlamak için gerekli gördüğü yöntemden esinleniyordu. Değişik sosyal kurumların oluşumunda tekdüze gelişme aşamaları olduğu kanısını Boas 1910'lara doğru terketmişti. Aynı zamanda Boas, bir toplumun değişik parçaları arasında ve bir toplumla onun doğal çevresi arasında belirlenmiş bir yapının var olabileceği konusunda kuşku duymaya başladı. Kültürün, sosyal yapının, ekonominin ve çevrenin birbirleri üzerinde, değişik zaman ve değişik yerlerde çok çeşitli ve değişken etkilerde bulunabileceğini düşünüyordu. Bu düşüncesine ilk kez 1911'de yayımlanan "Mind of Primitive Man" (İlkel İnsanın Zihni) adlı eserinde yer verdi. Dünyanın değişik yerlerindeki toplumsal kurumlar arasındaki benzerliklerin insan zihninin yapısındaki benzerliklerin ürünü olduğunu ileri sürdü. Boas'ın tümevarımcılığı, belirlenimciliğin her türünün reddi ile birlikte gidiyordu. Giderek kültürel olayları açıklamakta seçmeci (eklektik) bir yaklaşımı yeğlemeye ve çeşitli varsayımları ve kuramları yan yana kullanmaya başladı. Bu yaklaşım günümüzde de birçok antropologda görülmektedir.

İlk olarak 1896'da yayımlanan “The Limitations of the Comparative Method“ (Karşılaştırmalı Yöntemin Sınırları) adlı yazısında Boas, toplumsal kuramların birbiriyle kesişen ve birbiriyle koşutluk gösteren evriminde tarihsel bir çeşitlilik bulunduğunu savundu. Boas'a göre, olayların ortak kökeni olduğu kanıtlanmadıkça, tarihsel gelişimin belirli yönler izleyeceği varsayımı yapılmalıydı.Genellikle “tarihi özgüllük“ (particularism) olarak adlandırılan bu yaklaşım, etnografik verilerin karmaşıklığı nedeniyle, bunlar hakkında genel yasalar çıkarmanın güçlüğünü vurgular. Sosyal olayları karşılaştırmalı bir bakış açısıyla ele alan bu yaklaşımı bugün de birçok antropolog benimsemektedir. Boas'ın Amerika'nın Kuzeybatı kıyısında yaşayan Kwakiutl yerlileriyle ilgili araştırmasında kullandığı anket tekniği, yerli metinlerin kayda geçirilmesi ve yerel kültürlere yaklaşım biçimi onun antropoloji bilimine yaptığı önemli katkılar arasındadır.

Boas, 1930'larda, kültürlerin karmaşıklığı ve farklılığı yüzünden kültürler ve bunların gelişimlerinin tarihsel aşamalarını genel kuramların açıklayamayacağını düşünmeye başladı. Aynı zamanda, birey-kültür ilişkisine olan ilgisi giderek arttı, öğrencilerini antropoloji içinde kişilik ve kültür sorunlarına yöneltmeye başladı. Benimsediği öznelci yaklaşımın etkisiyle, Boas, meslek hayatının son yıllarında, bireyin incelenmesini antropolojinin en temel sorunu olarak görmüştür.

Belirlenimcilik ve evrimcilik

Boas öğrencilik yıllarında antropolojiye egemen olan coğrafi belirlenimciliğe karşı tepkisini The Mind of Primitive Man ve Anthropology and Modern Life (Antropoloji ve Çağdaş Yaşam) kitaplarında açıklamıştır. Kültürü, coğrafi etmenlerle açıklamaya çalışmanın boşuna olduğunu; çünkü "çevre"nin belirleyici değil, yalnızca sınırlı bir etkisi olabileceğini savundu. Coğrafi belirlenimciliğin, çevresel etmenlerin aslında kültürel olan zihinsel özelliklerin süzgecinden geçtiğini göz ardı ettiğini ileri sürdü. 19. yüzyılın Tylor, Morgan ve Spencer gibi belli başlı kültürel evrimcilerine göre, tarih ilerleyen gelişme aşamalarının zorunlu bir açılımıydı. Boas, evrimciliğin kendisine değil, daha çok dönemin, önceden biyolojik olarak belirlenmiş bir gelişme çizgisi göstereceği varsayımına dayanan evrim kuramlarına karşıydı. Boas'a göre, tarihsel gelişme, basitten karmaşığa doğru zorunlu bir gidişi gerektirmiyordu. Ayrıca, doğal, evrensel, tarihsel ilerleme ölçütleri de yoktu. Kültürler arasındaki koşut gelişmeler, aslında koşut aşamalar olmayıp, araştırılması gereken farklı tarihsel gelişmelerin sonucuydu.

Boas'ın kültür ve dil kavramı

Boas'a göre, kültür, coğrafyanın ya da biyolojinin bir yan ürünü değil, insan davranışının temel belirleyicisi rolünü üstlenmekteydi. Kültürel biçimler, birçok öğenin etkilediği bir tarihsel gelişmenin sonucunda oluşmuştu. Kültür evrensel bir kurumdu, ancak aldığı biçim, toplumdan topluma değişiyordu. Tylorcu görüşe karşıt olarak, Boas, kültürün ardındaki temelin mantık olmadığını, kültürel özellik ve alışkanlıkların, çevreye karşı akılcı tepkiler olarak anlaşılamayacağını savundu. 20. yüzyılın başlarına doğru toplumsal kuramların mantıksızlığını vurgulayan birçok düşünür gibi, Boas da kültürün mantıksızlığını ileri sürdü. Üstelik kültür, insanın kendi içinden doğmuyor, öğreniliyor ve kendi işleyiş kuralları vardı. Belirli bir kültürel öğe ya da özellik, bir bölgeye yayılmış ve etkili olmuşsa, daha genel bir kültürel öğenin yerel bir biçimi olarak kabul ediliyordu. Daha sonra bu kültürel öğe, kültürel bütün ile karşılıklı ilişki içinde değişmeye uğruyor ya da genel kültürel öğeyle bütünleşiyordu.

Boas'ın antropoloji bilimine başlıca katkısı, kültür kavramını belli bir biçimde geliştirmesi olmuştur. Boas'ın “kültür“ü ırk ve dil gibi etkenlerde bağımsız bir öğe olarak görmesi, antropolojinin başlıca alt dalları arasındaki sınırlann çizilmesine yardım etmiştir Kültürel-sosyal antropoloji; fiziksel-biyolojik antropoloji; tarih-öncesi ve dilbilim gibi. Boas'ın Amerikan yerlilerinin dilleri üzerinde yaptığı çalışmalar, çağdaş dilbilim antropolojisinin temellerini oluşturmuş, katı tümevarımcı yaklaşımı da, geleneksel filolojinin ilgi alanının ötesine geçmesini sağlamıştır. Onun çeşitli dillerin “iç yapısını“ çözümleme ve karşılaştırma yolunda gösterdiği çaba, birçok antropolojik çözümlemenin merkezini oluşturan, daha sonra da Sapir-Whorf hipotezi olarak bilinen dil ve kültür alanının kapısını açmıştır.

Fiziksel antropoloji

Boas, fiziksel antropoloji alanında da büyük bir yenilikçi sayılmaktadır. İnsanların özelliklerinin zamanla değiştiğini ortaya koyarak, o sıralarda yaygın biçimde benimsenen ırkçı kuramlara karşı çıkmıştır. Antropolojiyi doğa biliminden çok tarih bilimi olarak görmesi, gerek kendi gerek öğrencileri tarafından yapılan bir dizi deneysel araştırmanın dürtüsünü oluşturmuştur. Bu araştırmalar, antropolojiyi, o dönemin yetersiz deneyciliğinden ve spekülasyona dayanan kuramlarından uzaklaştırıp bilimsel içerik kazandırmıştır. Yabancı kültürler ve ülkeler üzerindeki ayrıntılı gözlem ve kayıtlan antropolojinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Boas'ın tümevarımcı yaklaşımı, Yeni-Kantçı etki ile birleşince, ilkel kültürleri kendi terimleri ile anlama yolundaki ilk sistemli çabalar ortaya çıkmıştır. Öte yandan, Boas'ın deneyciliği, kuramsal gelişme için bir engel oluşturmuş ve etnografik betimlemelerinin çoğu, Lowie'nin dediği gibi, ustanın “sistemleştirmeden bilinçli kaçınmasının" bir sonucu olarak, daha yüksek bir genelleme düzeyine çıkarılmadan kalmıştır. Bunun da ötesinde, Boas'ın belirlenimciliğe karşı oluşu, onun, toplumun olgusal yönlerinden daha çok düşünsel yönleri üzerinde durmasına yol açmıştır. Boas, nedensellik anlayışını,yeterince geliştirememiş, sosyal ve ekonomik yapılar ile bunların kültürel-düşünsel öğeleri arasındaki ilişkilerini açıklayan net kavramlar ortaya koyamamıştır.

Kaynakça

  1. ^ a b Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Cilt 18, Anadolu Yayıncılık.
  • Melville Herskovits, Franz Boas: The Science of Man in the Making (1953)
  • Walter Goldschmidt, The Anthropology of Franz Boas. The American Anthropological Association (Washington 1959).

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Sosyoloji</span> toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı

Sosyoloji veya toplum bilimi, toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bir bilim dalıdır. Toplumsal (sosyolojik) araştırmalar sokakta karşılaşan farklı bireyler arasındaki ilişkilerden küresel sosyal işleyişlere kadar geniş bir alana yayılmıştır. Bu disiplin insanların neden ve nasıl bir toplum içinde düzenli yaşadıkları kadar bireylerin veya birlik, grup ya da kurum üyelerinin nasıl yaşadığına da odaklanmıştır.

Antropoloji ya da insan bilimi, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalı. İnsanın kültürel ve fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur. Bu bilim, insanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içinde anlamaya; insanlığın başlangıcından beri toplulukların çeşitli koşullara nasıl uyarlandığını, bu uyarlanma biçimlerinin nasıl gelişip değiştiğini, çeşitli küresel olayların nasıl dönüştüğünü görmeye ve göstermeye çalışır.

Sanat tarihi, en yalın haliyle görsel sanatların tarihsel evrimini inceleyen bilim dalıdır. Bir başka tanım vermek gerekirse tarih koşullarından doğan maddi kültür eşyasını inceleyen bilimdir denebilir.

<span class="mw-page-title-main">Kültür</span> toplumun antropoloji içindeki yaşam tarzı

Kültür veya ekin, toplumların kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi veya manevi her şey.

<span class="mw-page-title-main">Yapısalcılık</span> Kültür teorisi ve metodoloji

Yapısalcılık, 1950'lerde dilbilimden doğmuş; sanat, antropoloji ve psikolojiyi de etkilemiş bir eleştirel analiz biçimidir. Yapısalcılığa göre, kültürel olaylar sözlü ve sözsüz işaret sistemlerinden oluşur. Bu tür sistemler bir "dil" içerir ve bu diller insan aklının ve davranışlarının belirleyici unsuru olma işlevini taşır.

<span class="mw-page-title-main">Etnomüzikoloji</span> Kültürel müziği inceleyen müzik dalı

Etnomüzikoloji, müzik biliminde tarihsel müzikolojinin komşu disiplinidir ve aynı zamanda etnolojinin bir dalıdır. Tüm dünyada müziğin ve dansın ses, kültür ve sosyal bağlamlarını araştırır. Müzik etnolojisi, Kültürel müzikoloji veya karşılaştırmalı müzik bilimi de dendiği gibi "Sosyolojik ve antropolojik yaklaşımla müzik" olarak da tanımlanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Wilhelm Dilthey</span> Alman filozof (1833-1911)

Wilhelm Dilthey, 1833-1911 yılları arasında yaşamış ve insanî bilimlerinin metodolojisine önemli katkılar yapmış olan Alman filozofu.

Halk bilimi veya folklor, bir ülkede veya bölgede yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını, mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini inceleyerek bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten, kaynak, evrim, yayılım, değişim, etkileşim vb. sorunlarını çözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Toplum</span> aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü

Toplum ya da cemiyet, bir arada yaşayan canlıların oluşturduğu topluluktur. Sosyolojide toplum, onu oluşturan canlıların basit bir toplamından ziyade, farklı biçimler ve özellikler gösterip özgün olan ve nesnel yasalar gereğince insanların maddi üretim içindeki gündelik hayat faaliyetleriyle ve sınıfsal savaşımıyla değiştirilen ve gelişen ilişkilerden oluşan sisteme denir. Bir nevi örgütlenmedir.

Ensest, yakın akrabalar arasında gönüllü ya da gönülsüz cinsel ilişkidir. Çoğu kültürde ensest bir tabudur.

Göstergebilim, semiyotik veya semiyoloji; göstergelerin yorumlanmasını, üretilmesini veya işaretleri anlama süreçlerini içeren bütün etmenlerin dizgesel bir biçimde incelenmesine dayanan bir bilim dalıdır. Fransızlar semiyoloji terimini kullanmışlardır. Semiyotik disiplinlerarası bir sahadır. Anlam bilimi, dil bilimi, fonetik, mimarlık, sosyoloji, psikanaliz ve daha birçok bilim dalı ve disiplinin oluşturduğu disiplinler arası bir disiplindir. Kültürel kodlar, gelenekler ve metni anlam süreçlerine göre düzenlenmiş işaret sistemleri diye nitelenen her şey semiyotiğin inceleme alanına girmektedir. Semiyoloji, yapısalcılığın modeli olarak düşünülmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Georg Simmel</span>

Georg Simmel, Ferdinand Tönnies ile birlikte Alman Sosyolojisi'nin kurucularından biri olan sosyolog, filozof ve eleştirmen.

Kültürel antropoloji, etnolojik, etnografik, dilbilimsel, sosyal ve psikolojik analiz yöntemlerine dayanarak kültürlerin gelişimini inceleyen bilim dalı. Fiziksel antropoloji, arkeoloji ve dilbilimsel antropoloji ile birlikte antropolojinin geleneksel dört ana bölümünden biri olarak tanımlanır. Kültürel antropoloji, katılımcı gözlem, görüşme ve anketler dahil olmak üzere çeşitli metodolojilere sahiptir. Franz Boas ve pek çok öğrencisi kültüre difüzyonist, tarihsel bir yaklaşım getirmiş, daha sonra gelen Margaret Mead ve başkaları kültür ve kişilik arasındaki ilişkiyi ele alan bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Ruth Benedict gibi bazı bilim insanlarına göre kültür bir bütün olup kapalı bir sistemdir; başkalarına göre ise, o daha çok tarihsel olaylardan etkilenen gevşek biçimde bütünleşmiş bir davranış dizisidir. Ne kadar değişirse değişsin, tüm bu yazarların görüşleri şu temel varsayımı paylaşmaktadır: Kültür, davranışların başlıca belirleyicisidir.

<span class="mw-page-title-main">Yapısal işlevselcilik</span>

Yapısal-işlevselcilik : Öncelikle yapısal işlevselcilik ontolojik olarak Holistik paradigma içerisinde değerlendirilebilir. Esas itibarıyla metodolojik bir araç olarak sosyoloji disiplini içerisinde kullanılmakta olan bu yaklaşım; siyaset bilimi, antropoloji, psikoloji, sosyobiyoloji, sosyal psikoloji gibi disiplinler ve alt disiplinler bünyesinde sosyal bilimler alanında önemli bir hareket noktası konumundadır. 19. yy.da Herbert Spencer'ın organizmacı toplum yapısı yaklaşımı ile bağlantılı olarak gelişen, ama asıl olarak işlevselci yaklaşımın devamı niteliğindeki bu metodolojik yaklaşım, özellikle 20. yüzyılda Talcott Parsons ile şekillenmiştir. Kuramsal çerçeve açısından antropoloji disiplinindeki en önemli kuramcıları Bronislaw Malinowski ve Alfred Radcliffe-Brown'dır. Sosyolojik gelişim çizgisinde bu yaklaşımın en önemli kuramcıları Herbert Spencer, Auguste Comte, Emile Durkheim, Talcott Parsons, Robert K. Merton ve David Keen'dir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyoloji teorileri</span> Sosyoloji kuramları ve açıklamaları

Genel kuramlar olarak, başlıca genel toplum bilimi kuramlarından bazılarını içerecek şekilde;

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal değişme</span> toplumun yapısının değişmesi

Genel bir terim olarak, kullanım biçimlerine göre "toplumsal değişme"

Kültürel görelilik, görecilik ya da kültürel rölativizm bir kişinin inanç ve aktivitelerinin, o kişinin kültüründe yaşayan başka kişiler aracılığıyla, bu kişilerin gözlemlenmesi ile anlaşılması gerektiğini öne süren prensip.

Toplumdilbilim veya sosyodilbilim, kültürel normlar, beklentiler ve bağlam, dilin nasıl kullanıldığı ve toplumun dil üzerindeki etkisi gibi konuları inceleyen, dilbilimin sosyoloji ile kesiştiği disiplinler arası alan. İnsan topluluklarının sosyal sınıf, etnik köken, yaş ve cinsiyet gibi kendine ait faktörlerle girdiği etkileşimi ve bu etkileşimin sonucu olan değişimleri karma biçimde inceler.

Modern Dünya Sistemi Teorisi, Immanuel Wallerstein'ın küresel ekonomik yapıyı merkez (center) ve çevre (periphery) kavramları aracılığıyla analiz ederek bağımlılık ilişkileri çerçevesinde yorumladığı bir teoridir.

Tarih boyunca insanlar iletişim aracılığıyla birbirleriyle ilişkiler kurmuş ve ortak bir toplum düzeni oluşturmuştur. Özellikle Sanayi Devrimi'nden sonra ortaya çıkan kapitalist düzen ve kitle toplumu nedeniyle iletişim araştırmalarına olan önem artırılmıştır. Ortaya çıkan kitleyi kontrol etmek amacıyla kitle iletişim araçlarına önem verilmeye başlanmıştır ve bu dönem içerisinde bir dizi kitle iletişim kuramı ve modeli geliştirilmiştir. İletişim kuramları temel olarak eleştirisel ve ana akım iletişim araştırmaları olarak iki sınıfa ayrılabilir. Bu iki temel ana sınıf kendi içerisinde ideolojilere ve kuramcıların bakış açılarına göre farklı sınıflandırılmaktadır.