İçeriğe atla

Fosil

Microraptor gui, 120 milyon yıllık kuş benzeri bir teropod dinozorun tüylü fosili (kireç taşında korunmuş)

Fosil veya taşıl, yer kabuğunun en üst bölümünü oluşturan tortul kayaçların çoğunda, bazen iyi korunmuş, bazen de erozyon ve sedimantasyon sırasında tahrip olmuş, ölü organizma kalıntılarıdır.

Latince "yerden çıkarma, yerden çıkartılan, yerden çıkarılmış" anlamındaki fossilis sözcüğünden gelmektedir. Bir terim olarak fosil; jeolojik zamanlarda yaşamış canlıların tanınabilir artıklarına denir; bir başka ifadeyle fosiller, geçmişte yaşamış varlıkların jeolojik formasyonlar içinde günümüze kadar korunabilmiş kalıntı ya da izleridir. Fosiller kalıntıdır.

Fosiller, içinde bulundukları sedimanter kayaçların oluştukları jeolojik zamanları gösterirler. Ayrıca paleobiyocoğrafya, paleoklimatoloji, paleoekoloji ve sedimanter fasiyesler hakkında bilgiler verirler. Bunların yanı sıra jeolojik devirlerde yaşamış ancak günümüze kadar gelmemiş pek çok canlıyı bize tanıttıkları gibi, canlı türlerinin ortaya çıkışlarından günümüze kadar geçirmiş oldukları evrim hakkında değerli bilgiler verirler.

Büyük boyutlu olanları makrofosil, küçük boyutlu olup mikroskop altında incelenenlerine mikrofosil olarak adlandırılır. Her iki grubun da önemi, sahadan toplanması ve incelenmesi kendine özgü farklılıklar gösterir.

Fosil nasıl oluşur?

Ölen canlılar fosilleşme denilen olay sonucu fosil özelliğini kazanırlar. Canlı artıklarının günümüze kadar fosil olarak gelebilmeleri için fosilleşme denilen bir takım fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylar geçirmeleri gerekmektedir. Fosilleşme, canlı artıklarının fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylar geçirmesini ifade eder. Organizmanın ölümünden sonra kalan kısımlar mekanik, kimyasal ve biyolojik etmenlerle bozulmaya başlarlar. Eğer bu kalıntılar uygun bir ortama rastlarsa fosil haline gelebilirler. Fosilleşme için en uygun ortam tortul kayaçların oluşumudur. Ancak çok ender durumlarda bazen magmatik ve metamorfik kayaçlarda da fosil bulunabilir. Canlı artıkları uygun ortamlarda fosil haline gelebilir.[1]

Fosilleşme bir dizi olaylar ve evreler sonucu gerçekleşir. Ölen her türlü canlının et ve deri gibi yumuşak kısımları kısa zamanda çürüyerek ortadan kalkar. Ancak bileşiminde anorganik maddeler bulunan kavkı, kemik ve diş gibi sert kısımları gerekli koruyucu ortamlarda kalınca fosilleşme olanağı bulur Canlı kalıntılarının ancak uygun bölümleri fosil haline gelebilir. Bazen de organik madde silisi, karbonat ve pirit halini alabilir. Bu değişme o kadar yavaş ve küçük parçalar halinde olur ki fosilleşecek kalıntı orijinal şeklini kaybetmeden sertleşerek olduğu gibi kalır. Bir canlı kalıntısının fosilleşebilmesi için her şeyden önce atmosfer etkisinden korunması gerekir. Bunu da kireçtaşı, çamurtaşı gibi gözenekliliği en az olan ince taneli sedimanter kayaçlar, buz ve hatta kehribar dediğimiz fosil reçine sağlar (Şekil Kehribar (reçine) içinde canlı kalıntıları bütünüyle korunabilir. Denizlerde yaşayan canlıların fosilleşme olanakları, karada yaşayanlara oranla fazladır. Çünkü canlının ölümünden sonra deniz dibine inen kalıntısı sedimanlar tarafından örtülerek bozulmadan kalması sağlanır. Denizel ortamlarda fosilleşme daha kolaydır. Karalarda yaşayan canlıların fosilleşebilmeleri ise, aktif atmosferik etkilerden dolayı çok daha özel koşulları gerektirmektedir. Bu canlı artıkları en çok bataklıklara düştüklerinde, akarsu ya da seller tarafından belli bir yere yığıldıklarında veya buzlar tarafından örtüldüklerinde fosilleşme olanağı bulurlar. Karasal ortamlarda fosilleşme bataklıklarda daha kolaydır. Bitkilerin fosilleşmeleri ise yaprak, kök, dal, gövde, spor ve polen denilen çiçek tozlarının fosilleşmeleriyle olur. Organizmaların kemik, kabuk, diş, ahşap kısımlar gibi sert parçaları, kas, deri, iç organlar gibi yumuşak parçaları yanında daha fazla fosilleşme şansları vardır. Canlı organizmaların fosilleşmeye uygun ortamlarda yaşamaları, onların fosilleşme şanslarını artırır. Bu nedenle karasal ortamlardaki canlılara oranla denizel ve geçiş ortamlarında yaşayan canlıların, bu ortamlarda tortulanma süreçleri açısından daha uygun şartların bulunması nedeniyle, fosilleşme olasılıkları daha yüksektir.

Silüriyen Orthoceras fosili.
Isocrinus nicoleti

Fosilleşme şekilleri

Otokton Fosil

Eğer bir canlı yaşadığı yerde ölmüş ve fosilleşmiş ise bu tip fosiller otokton fosil denir.

Allokton Fosil

Canlı bir organizma, yaşamını kaybettiği yerde kalmaz ve akıntı, rüzgâr vb. diğer etkenler ile başka yerlere taşınabilir. Fosilleşme organizmanın yaşadığı ortamdan başka bir yerde gerçekleşirse buna da allokton fosil adı verilir..

Yaşadıkları ortamlarda tortullara giren fosil topluluklarına yaşam topluluğu ya da biyosönoz denir.

Akıntılarla yaşadığı ve öldüğü yerden uzaklara sürüklenip yaşam ortamları dışında tortullara girerek oluşturdukları topluluklara tanatosönoz denir.

İz Fosil

Organizmaların kemik ya da kabuk şeklindeki kalıntıları fosilleşebileceği gibi, canlıların yuva, oyuk, yol vb. izleri de fosil izler halinde tortullar içinde korunup saklanabilir. Buna göre iz fosil, çamurlu bir zemin üzerinde yürüyen canlının bıraktığı ayak izi, sürünme izi, zeminde oluk açarak yaşayan canlıların açtıkları oyukların izleri gibi fizyolojik fosiller halindedir. İzler, fasiyes yorumlarında kullanılırken dünyada en iyi bilinen ve tanınan izlerin bile olumsuz yönlerinin olduğunu unutmamak gerekir. Örneğin;

  • Farklı organizmalar hemen hemen çok benzer yapılar ve özellikler meydana getirebilir
  • Bireysel türler sıkça farklı faaliyetlerin göstergesi olan; farklı ayak izleri sürünme izleri, işaretleri oluşturabilir
  • Organizmalar ara sıra farklı doku veya yoğunluklardaki zeminlerdeki farklı izler bırakabilir

Bu etmenler çok ciddi sıkıntılara neden olabilir ve her zaman güvenilir olmayabilirler.[2]

Karakteristik Fosil

Şimdiki canlılarda olduğu gibi, jeolojik zamanlarda yaşamış olan canlıların da bir doğum, gelişme ve yayılma, ölüm olaylarını içine alan bir hayat devreleri olmuştur. Belli bir zaman içinde hayat devresini tamamlamış olan fosillere karakteristik fosil adı verilir.

İndeks Fosil

Dar bir jeolojik zaman aralığında ortaya çıkıp, geliştikten sonra aynı zamanda yok olan bu karakteristik fosillere indeks fosilde denir. Fosil türlere ait bu yaşam, dönemi ne kadar kısa, coğrafi yayılışları ne kadar geniş, özellikleri ne kadar belirgin olursa karakteristik fosiller o derecede önemli ve yararlı olurlar.

Koprolit

Jeolojik devirlerde Dinosaurus gibi büyük sürüngenlerin besinlerini iyi sindirebilmeleri için besin maddeleri ile birlikte yuttukları çakıllar vardır. Sonradan dışarı atılan bu çakıllar cilalı yüzeyleri ile diğerlerinden kolaylıkla ayırt edilebilirler ki, bunlara gastrolit denir. Gastrolitler, otobur dinozorların besinlerini sindirmede yardımcı olması için yuttukları taşlardır. Bunun gibi taşlaşmış dışkıları da bulunabilir. Bu tür canlıların taşlaşmış dışkı kalıntılarına koprolit (fosil dışkı) denir.

  • Araştırmacılar, 2006 yılında Antarktika'nın bir adasında 70 milyon yıl önce yaşamış bir bebek plesiyozorun kemiklerini gün ışığına çıkarmışlardır.[3]
  • Amerikalı, 4,4 milyon yıl önceye tarihlendirilmiştir. Aynı grubun bir alttürü sayılan ve yine Tim White'ın bulduğu Ardipithecus kadabba'nın yaşı ise 5,7 milyon yıl olarak saptanmıştır. Daha bulunan iki fosilden ilki 6 milyon yaşındaki Orrorin tugenensis, Kenya'da Tugen tepesinde; diğeri ise, yaklaşık 5-7 milyon yıl ile Fransız paleoantropolog Michel Brunet tarafından Çad'da bulunan Sahelanthropus tchadensis'te keşfedilmiştir. Bunlar, gösterdikleri genel özellikler açısından da "humanoid" (çağdaş insan, fosil insan ve onların doğrudan ataları) sayılmaktadır.[4]

Fosilleşme Olayları

Permineralizasyon

Fosil hale geçen organik kalıntılar çeşitli etkilerle değişikliğe uğrar. İçinde eriyik halinde çeşitli maddeler bulunan sular boşluklara, organizmanın süngerimsi doku gösteren kemik boşluklarına sızar ve mineraller bu boşlukları doldurur. Bu olaya permineralizasyon adı verilir.

Karbonizasyon

Bazı canlılar ve özellikle bitkiler su içine düştükleri zaman bunların yüzeylerinde ince bir kömür (karbon) tabakası oluşur. Bu tabaka canlıyı dış etkilerden koruyacağından, organizmanın en ince ayrıntısına kadar korunmasına yardım eder. Kömür havzalarında en ufak detaylarına kadar korunmuş yaprak çiçek, tohum gibi kısımlara rastlanır. Bu olaya da karbonizasyon denir.

İnkrustasyon

Karbondioksitli suların tortulanmaları sonucunda canlılar bir kalker kılıfı ile kaplanır ve korunurlar ki, bu olaya da inkrustasyon adı verilir.

Yalancı Fosiller

Karbondioksitli suların tortulanmaları sonucunda canlılar bir kalker kılıfı ile kaplanır ve korunurlar ki, bu olaya da inkrustasyon adı verilir. Bunlar özellikle çatlak yüzeylerde meydana gelen bitkiler benzeyen mangan oksitleridir. Yalancı fosiller, biyolojik süreçler yerine jeolojik olarak oluşur. Doğadaki bu şekil ve cisimler ilk görünüşlerinde bir canlı kalıntısı izlenimini verirler. Bunlardan en çok rastlanılanları şunlardır:

Dendritler

Yalancı ya da sahte fosillerin tipik örnekleridir. Bunlar bir eğrelti otu fosiline benzeyen, su içindeki minerallerin genellikle taşların çatlakları içinde, pencere camında donan su kristalleri gibi doğal olarak kristalleşmesiyle, birikimiyle oluşur. Bitki fosiline benzemelerine karşılık fosil değillerdir. Dendritler, kayaçların çatlaklarına sızan minerallerin oluşturduğu desenlerdir. Bunlar kolayca gerçek fosiller ile karıştırılabilir. Kayaçların çatlakları arasında bir mineral çökeltisinin oluşturduğu bu şekiller, genellikle mangan oksitli suların çatlağın arasına sızmasıyla oluşurlar. Çatlak içindeki mangan tortusu eğrelti otları fosillerine benzer. Bunları fosillerle karıştırmamak için dikkat edilmesi gerekir.

Konkresyon

Eriyik maddeler içeren sular, bu maddeleri ya bir fosil ya da başka bir cisim üzerine çökeltebilirler. Çökelme buharlaşma ya da eriticinin uçmasıyla oluşabilir. Bu şekilde konkresyonlar meydana gelir. Soğan gibi kılıflanma gösterirler. Ortalarında yabancı bir cisim bulunur.

Nodüller

Maddelerin yabancı bir ortamda kimyasal bir reaksiyon sonucunda toplanarak oluşturdukları yumrulardır. Genellikle ortasında yabancı bir cisim yoktur ve kılıflanma göstermezler. Gerek konkresyonlar, gerekse nodüller dış görünüşleri ile bazen bir fosili andırırlar.

Çakıllar:

Dış etkenler bazen fosil görünüşlü çakıllar meydana getirir. Bu yönden dikkatli olup yanılmamak gerekir.

Kayaç özellikleri ve çözülmeler

Bazı kayaçların gerek yapısal özellikleri gerekse fiziksel etkilerle uğradığı değişmelere bağlı olarak gösterdikleri şekiller de çeşitli fosillere benzeyebilir. Bunların dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekir. Bunun gibi kayaçlarda çözülme sonucu ortaya çıkan şekiller de iz fosillere benzeyebilir. Özellikle kalkerler üzerindeki erime şekilleri insan ya da hayvan izlerine benzetilebilmektedir.

Fosilleşme Ortamları

Organizmaların ve artıklarının ani gömülme ve diyajenez geçirerek fosil haline geçebilmeleri için başta gelen koşullardan biri fosilleşme gelişimine uygun ortamın bulunmasıdır. Fosil oluşumuna en uygun şartlar daha çok denizel ortamlarda bulunur. Bunun yanında bazı karasal ortamlarda da fosil oluşumu mümkün olabilmektedir. Kara ve denizel ortamlar arasında geçişi sağlayan kesimlerde de fosil oluşumu gerçekleşebilir.

Denizel Tortullar

Denizlerde hayatın çok zengin olması bakımından en uygun ortamı oluşturur. Ayrıca, denizlerde sedimantasyonun kolay ve çabuk olması fosilleşme için iyi ortam hazırlar. Temiz yerlerde yaşayan organizmalar çok olacağından, bunların ölümüyle geride kalan kabuklar da deniz dibinde çok bol miktarda bulunur ve fosilleşerek kireçli formasyonları oluştururlar.

Tatlı Su Tortulları

Başlıca akarsu, göl, akarsuyun denize bağlandığı delta kısımları bu ortamları oluşturur. Eski göl yatakları genellikle zengin fosil kaynaklarıdır. Akarsuların deltalarında, boğazlarda hızlı tortullaşma, tatlı su organizmaları ile birlikte suya düşen kara bitki ve hayvanlarının da fosilleşmesini sağlar.

Bataklıklar

Eski göl ve buz göllerinin batak tabanları, bitki ve hayvan kalıntıları ile kaplanmıştır. Bu ortamlar hem içinde yaşayan hem de etrafında yaşayan canlıların burada iyi korunarak fosilleşebilmelerinden dolayı önemlidir.

Tundralar

Kutuplardaki donmuş taban iyi korunmuş hayvan fosilleri bulundurur. Kutuplara yakın yerler ve kutuplardaki ağaçsız düzlükler tabanları donmuş ve siyah toprak örtüsüyle kaplı olup canlı kalıntıları bu ortamda donarak fosilleşmektedirler. Bu nedenle canlıların yumuşak kısımları da fosil olarak korunma olanağı bulabilir.

Asfalt

Buharlaşan petrol geride yapışkan ve ağır ağır sertleşen parlak bir tortu bırakır. Bu tabakaya giren hayvanlar orada kolaylıkla fosilleşebilirler.

Volkanik Küller

Fazla miktarda sıcak volkanik küllerin çevreyi kaplaması ile ufak canlılardan büyük ağaçlara kadar her tip canlı hayatını kaybeder ve külle örtülünce kolaylıkla fosil haline geçer.

Lavlar

Sıcak akıcı lavlar canlıları kolayca öldürür ve onlara ait her şeyi örterek fosilleşmelerini sağlar.

Kumullar

Bu tip ortamlar hem canlı yaşamına hem de fosilleşme için uygun olmasa da az da olsa fosil içerirler.

Mağaralar

Mağaralarda yaşayan ender canlılar, öldükten sonra kalan kısımları kil ve kireçli maddelerle örtülerek fosil haline geçebilir.

Reçineler

Bazı ağaçların yapışkan öz suları olan reçinelere yapışan ve üzeri kaplanan böcekler çok iyi korunarak fosilleşir. Fosil olarak kalıntılarını gördüğümüz eski devirlerde yaşamış olan canlılar da bugünkülere benzer karasal ve denizel ortamlarda yaşamışlardır. Karasal ortamlar buzul, göl, akarsu, çöl ve bataklıklardan oluşur. Ancak denizlerde yaşamış olan canlılara ait fosiller, bugün bilinenlerin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır.[5]

Türkiye' de bulunan fosiller

Türkiye'nin fosil stoğu açısından zengin olduğu tahmin edilmektedir. 2006 yılının Temmuz ayında Kırıkkale'de jeolojik kazı yapan Türk bilim insanları, tarihin en büyük memeli hayvanlarından olan gergedana ait 25 milyon yıllık fosiller bulmuşlardır. Kırıkkale'nin Delice ilçesi yakınında çalışan Maden Tetkik Arama (MTA), Paris Ulusal Doğa Tarihi Müzesi ve Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Bölümü uzmanlarından oluşan bir ekip, anne, baba ve altı aylık bir yavruya ait gergedan fosillerine ulaşmıştır.

  • Tekirdağ'ın Hayrabolu ilçesindeki bir kum ocağında, paleontolojik çağa ait olduğu sanılan fosil bulundu. 11 kilo ağırlığında ve 30-35 santimetre uzunluğundaki kemiğin ilik bölümüne bir insan eli rahatlıkla girebiliyor. Kemiğin mamut veya dinozor gibi dev cüsseli bir hayvanın ayak veya toynak kemiğine ait bir parça olduğunu tahmin ediliyor.
  • Kastamonu'da 70 milyon yıllık 17,5 metre büyüklüğünde mosasaur fosiline rastlanmıştı.
  • Anadolu'da bulunmuş en eski fosiller Orta Miyosen'e, yani 14 milyon yıl öncesine tarihlenmektedir. Hominoid, ilk olarak Batı Anadolu'da Paşalar kazısında ortaya çıkıyor. Orta Anadolu'da da Çandır'da tür olarak Grifopithecus alpani tanımlanıyor"[6]
  • Ankara Kızılcahamam yakınlarındaki Sinaptepe'de Prof. Dr. Fikret Ozansoy, hominoid evrimine ilişkin ilk fosilleri bulmuştur. Adını 1958 yılında, Ankarapithecus meteai koyduğu bu fosil, daha sonra 'Ankara maymunu' şeklinde de tanınmıştır.[4]

Kaynakça

  1. ^ Prof. Dr. Ali Demirsoy Kalıtım ve Evrim, Fosil Oluşumu, 2005 Ankara sayfalar ; 479, 480
  2. ^ Fosiller ve Çalışma Yöntemleri Demircan Huriye, Ankara TMMOB Jeoloji Mühendisler Odası
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya". 14 Mart 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mart 2007. 
  4. ^ a b "Arşivlenmiş kopya". 4 Nisan 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mart 2007. 
  5. ^ Özdoğan Sür, Ertuğ Öner, Fiziki Coğrafyada Paleontoloji, Eğitim Kitabevi Yayınları sayfa; 22, 23
  6. ^ "Prof. Dr. Erksin Güleç". 4 Nisan 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Mart 2007. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Stratigrafi</span> Kaya katmanlarının ve oluşumlarının incelenmesi

Stratigrafi, katmanbilim ya da tabakabilim. Yerkabuğunun kısımları olarak ele alınan tabakalı kayaların formasyonlardan, bileşimlerden, istiflenmelerden ve korelasyonlarından söz açan jeoloji koludur. Bir alan veya bölgedeki kayaların nitelik, kalınlık, istiflenme, yaş ve korelasyon yönlerinden ele alan tasvirci jeoloji bölümüdür.

<span class="mw-page-title-main">Kayaç</span> doğal olarak oluşan mineral agregası

Kayaç, çeşitli minerallerin veya mineral ve taş parçacıklarının bir araya gelmesinden ya da bir mineralin çok miktarda birikmesinden meydana gelen katı birikintilerdir. Kayaç terimi eski Türkçede sahre, yeni Türkçede külte ve yabancı dillerdeki rock, roche, gestein sözcükleri karşılığı kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Delikliler</span>

Delikliler (Foraminifera), protistler (Protista) âleminin ameboid harekete sahip canlılar içeren bir şubesidir.

<span class="mw-page-title-main">Tortul kayaçlar</span>

Üç ana kayaç türünden biri olan tortul kayaçlar, yeryüzünde en çok görülen kayaç türüdür. Dünya'nın yüzeyinin yaklaşık yüzde 75'ini yerkabuğunun ise yaklaşık yüzde 8'ini kaplarlar. Bu kayaçlar genellikle tabakalı olarak bulunurlar ve içerisinde organizma kalıntıları (fosil) bulundururlar. Sarkıt ve dikitler bu kayaçların oluşturduğu jeolojik yapılara örneklerdir. Tortul kayaçların büyük bir kısmı dış etmenler tarafından yeryüzünün aşındırılmasıyla meydana gelen çeşitli büyüklükteki unsurların (sediman) taşınarak çukur sahalara biriktirilmesi sonucu oluşmuşlardır. Bu olaya genel anlamda tortullaşma denir. Biriken unsurlar önceleri boşluklu gevşek bir yapıya sahiptirler. Fakat zamanla sıkışıp sertleşirler. Bir birikme sahasında, sonradan biriken unsurlar öncekiler üzerinde birikerek ağırlıkları vasıtasıyla basınç yaparlar. Bu basınç sonucu unsurlar, aralarındaki boşlukların küçülmesi ve büyük ölçüde ortadan kalkmasıyla sıkışır ve sertleşirler. Tortul depoların veya kayaçların oluştukları ortamlar yerden yere farklılık gösterirler.

<i>Baryonyx</i> teropod dinozor cinsi

Baryonyx, Erken Kretase'de İngiltere ve İspanya çevresinde yaşamış, Spinosauridae familyasına bağlı teropod dinozor cinsidir. Ön ayağının birinci parmağındaki büyük bir pençeyle özdeşleşmiş bir dinozordur.

<span class="mw-page-title-main">Diatom</span> dünyanın okyanuslarında, su yollarında ve topraklarında bulunan mikroalg sınıfı

Diatom, ökaryotik su yosunlarının fitoplanktonları oluşturan temel gruplarındandır.

Karbon döngüsü, ekosistemdeki canlıların yapısını oluşturan en önemli elementlerden biri karbondur. Karbon, canlılardaki bütün organik bileşiklerin yapısında bulunur.

Fosilleşme organizmaların mineral çöküntülerin içine gömülerek zaman içinde mineraller üzerinde kalıplarının çıkması işlemidir. Jeolojik devirlerde deniz, göl ve karalarda yaşamış olan hayvanlar öldükleri zaman yumuşak kısımları çürümüş, sert kısımları olan kabukları (kavkılar), iskeletler, dişler deniz yahut göl dibinde sedimanlar içine gömülerek orada bazı fiziksel ve kimyasal etkiler altında muhafaza olmuşlardır. İşte organizmaların tortul taşlar içinde rastlanan tüm bu kalıntılarına fosil adı verilir. Çeşitli hayvansal ve bitkisel organizmaların böylece fosil haline gelmesi olayına da fosilleşme denir.

<span class="mw-page-title-main">Tortulanma</span> Arazi yüzeyinde biriken partikül katı madde

Çökelme veya tortullanma, doğal oluşumlu bir materyaldir ki bu materyal kötü havadan dolayı aşınma ve erozyon sürecinde bozulur. Daha sonra bu tortulanma hava hareketi, su veya buz ya da parçacıklar üzerinde hareket eden yer çekimi ile taşınır. Meydana gelişi bir çözelti ya da süspansiyondaki katı parçacıkların dibe çökmesiyledir. Çeşitli meteryallerin yeryüzünün çukur (jeosenklinal) yerlerinde birikip doğal bir harç ile birleşerek katılaşması sonucu sedimenter yani tortul kayaçlar meydana gelir. Mesela kömür, linyit, tebeşir birer organik tortul kayaçken, kalker (kireçtaşı), jips, kayatuzu ise kimyasal tortul kayaçlara örnek verilebilir. İnsanlarda da çeşitli sedimantasyon faaliyetleri oluşabilir.

<span class="mw-page-title-main">Ayrışma (jeoloji)</span>

Ayrışma, çözünme veya günlenme, yerkabuğunu oluşturan kayaçların yüzey kısımlarında fiziksel ve kimyasal etkenlerle meydana gelen değişimlerdir. Bu etkenlerin yanında atmosferdeki gazlar, sıcaklık, su, organizmalar da ayrışmada etkilidir.

<span class="mw-page-title-main">Kayaç döngüsü</span>

Yer kabuğunu oluşturan üç temel kayaç türü vardır. Bunlar; magmatik kayaçlar, tortul kayaçlar ve başkalaşım kayaçlarıdır. Bu kayaçlar oluştukları günden bugüne kadar geçen zamanda birçok değişikliğe uğramışlardır. Her ne kadar bulundukları yerde hiç hareket etmeden kalsalar da, her biri çok uzun yıllardır süren bir değişikliğin parçasıdır. Kayaçların oluştukları günden bu yana devam eden ve farklı tür kayaçların doğal yollarla birbirine dönüşmesini açıklayan bu olaya "kayaç döngüsü" denir. Kayaç döngüsünü devam ettiren etken, doğal olaylardır. Kayaç döngüsünün geçtiği evreler:

<span class="mw-page-title-main">Kopepod</span> kabukluların alt sınıfı

Copepoda, Maxillopoda sınıfına bağlı bir hayvan altsınıfıdır. Kopepodlar oldukça eski evrimsel tarihe sahip olan eklembacaklılardır. Vücutlarının oldukça küçük ve dayanıksız olmaları nedeniyle fosilleşmeleri oldukça zordur. Güney İngiltere'deki neolitik kazı alanında harpaktikoid bir kopepod olan Enhydrosoma garienis ’in bir erkek bireyi tanımlanmıştır; bu birey fosilden daha çok kurumuş durumda olup rehidrasyon işlemi ile incelenebilir duruma getirilip teşhis edilmiitir. Kopepodlara ait ilk gerçek fosil kayıtları Palmer tarafından Kuzey ve Güney Amerika’da Miyosen ve Pleistosen döneminden kalma bor mineralleri içerisinde bulunan bireylerden elde edilmiştir .Bu bireylerden bir tanesi Cletocamptus Schmankewitsch,cinsi olarak tanımlanırken diğeri takım seviyesine kadar teşhis edilebilmiştir.En dikkat çekici fosil kopepod hiç şüphesiz Kabatarina pattersoni dir. Brezilya’da Alt Kretase’ye ait kalker kayaçlarda bulunan bu tür parazitik olup yine fosil tür olan Cladocyclus gardneri,solungaçlarında tespit edilmiştir. Bu veriler kopepodlar'ın fosil kayıtlarının günümüzden 110-120 MY öncesine kadar geri çekilmesini sağlamıştır.Çok uzun evrimsel tarihleri boyunca kopepodlar denizler, yeraltı suları, sürekli ve geçici tatlı ve acı sular ile nemli karasal habitatları da içeren tüm sucul biyotoplarda başarılı bir şekilde kolonize olmuşlardır. Antarktik göllerin donmuş yüzeyleri altında ve Nepal Dağları’nda 5540 m yükseklikte dahi bulunmuşlardır. Bununla birlikte kopepodların yaşam alanları içine tatlısu ve denizel sedimentler, yeraltı suları, bataklıkların yanı sıra ağaç kovuklarındaki su birikintileri ve hatta atık araba tekerlekleri ve bromeliadların yaprakları arasında biriken su ortamları gibi kriptik habitatlar da bulunmaktadır. Ayrıca, serbest yaşayan siklopoid ve harpaktikoid kopepodlar orman tabanındaki nemli çürümüş bölge faunasının da önemli bileşenleridir. Derin hidrotermal kaynaklardan tespit edilen omurgasızların en baskın ve zengin grubunu da kopepodlar oluşturmaktadır

Tarihlendirme yöntemleri özellikle sağladığı yüksek doğruluk derecesi ve güvenilir sonuçlar veriyor olması nedeniyle başta yerbilimleri olmak üzere birçok disiplin tarafından, çok çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır.

Kerojen (kerogen) tortul kayaçlardaki organik maddelerin gömülme şartları etkisinde (diyajenez) olgunlaşmasıyla oluşur. Büyük organik madde zincirlerinden oluşan kerojen çözünemeyen ve yer kabuğunda açık ara en fazla bulunan organik maddedir. Kerojenin en önemli vasfı uygun gömülme koşulları altında petrol ve doğal gazın oluştuğu organik madde bileşimi olmasıdır. Bunun yanında kerojen yapısı gereği birçok çeşide sahiptir ve muhtevası bulunduğu kaynak veya rezervuar kaya ile ilgili jeolojik geçmiş için fikir verebilir.

<span class="mw-page-title-main">Jeoloji tarihi</span>

Jeoloji tarihi, bir doğa bilimi olan jeolojinin paleontoloji, mineraloji ve petrografi gibi yer bilimlerinin gelişimi ile paraleller gösteren tarihsel gelişimi.

<span class="mw-page-title-main">Çamurtaşı</span>

Çamurtaşı, silt ve kil parçacıklarının bir karışımını içeren silisli bir tortul kayaçtır. "Çamurtaşı" terminolojisi, kireç taşları için Dunham sınıflandırma şeması ile karıştırılmamalıdır. Dunham'ın sınıflandırmasına göre, çamurtaşı yüzde ondan daha az karbonat taneleri içeren herhangi bir kireç taşıdır. Not, bir silisiklastik çamurtaşı karbonat taneleri ile ilgilenmez. Friedman, Sanders ve Kopaska-Merkel (1992), silisiklastik kayaçlarla karışıklığı önlemek için "kireç çamurtaşı" kullanımını önermektedir.

Sedimanter yapılar, çökelme anında oluşan her türlü özelliği içerir. Sedimentler ve tortul kayaçlar, farklı partikül boyutlarına sahip tortu katmanlarının üst üste yığılmasıyla oluşan tabakalanmayla meydana gelir. Bu yataklar milimetreden santimetre kalınlığa kadar değişir ve hatta metre veya birkaç metre kalınlığa kadar çıkabilir.

<i>Centrosaurus</i> sürüngen cinsi

Centrosaurus, Geç Kretase döneminde Batı Kuzey Amerika'da yaşamış Ceratopsidae ailesine mensup dinozor cinsidir.

<span class="mw-page-title-main">Kayaçların oluşumu</span>

Kayaç, bir veya birden fazla mineralin birleşmesinden oluşan katı ve doğal bir maddedir. Kayaçları inceleyen bilim dalına Petrografi adı verilir. İnsanlar kayaçları geçmişten bu yana çeşitli alanlarda kullanmış ve ondan yararlanmıştır. Örneğin, eskiden av ve savaş aleti yapmak için obsidyen kullanılırdı. Kayaçlar aynı zamanda mutfak gereçleri, süs eşyası, ulaşım ve enerji üretimi gibi daha birçok farklı alanda kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Mikrofosil</span>

Mikrofosil, genellikle 0,001 mm ila 1 mm aralığında olan ve görsel olarak incelenebilmesi için ışık veya elektron mikroskobu kullanılması gereken fosildir. Çıplak gözle veya el merceği gibi düşük büyütme özelliğine sahip bir aletle incelenebilen fosillere makrofosil denir.