İçeriğe atla

Fizyon iz tarihlendirmesi

Fizyon iz tarihlendirmesi

Fizyon, Uranyum gibi kütle numarası büyük atom çekirdeklerinin serbest kalan büyük bir enerjiyle birlikte doğal olarak bölünmesi sürecidir. (örn. Westgate vd.2007.) Yüklü parçacıklar katı bir ortam boyunca hareket ettikleri süreçte parçacıkların enerjisini ortamın atomlarını transfer etmeleri sonucunda hasar izleri bırakmaktadırlar. Bu türlü izler ilk olarak Silk ve Barnes (1959) tarafından iradiye edilmiş katıların elektromikroskobuyla incelenme esnasında görülmüştür. Tarihlendirme için fizyon izlerinin kullanımı ise İkinci Dünya Savaşında bölünebilir materyaller üzerinde çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Fizyon ile tarihlemdirmesi yöntemi bolluk oranı en fazla olan 238U izotopunun fizyon reaksiyonuyla bölünmesine dayanır. Bu süreç, Fizyon parçaları ile komşu atomları arasında yüksek enerjili çarpışmalara yol açar ve kristal kafes çevresinde hasar izleri bırakır.10-20 µm uzunluğunda ve 6-10 nm genişliğindeki bu izler birtakım kimyasallar (örn.HNO3,NaOH,HF) kullanılarak belirginleştirilmekte ve optik mikroskoplarla görülebilmektedir. Fizyon izlerinin tarihlendirilmesi çeşitli mineraller (Örn. Zirkon, Apatit, Titanit) ile doğal ve yapay camlar için kullanılır.Fizyon izleri camlarda konik çukurlar, mikalarda elmas, zirkon ve apatitlerde ise iğne şekilleriyle tanınırlar.Yöntem özellikle oluşumundan bu yana tekrar ısıtılmamış göreceli genç örnekler için kullanılır ve bu yüzden arkeoloji ve jeolojinin potansiyel ilgi alanı içindedir.Bununla birlikte yöntem sıcaklık bağımlı bir yöntem olduğu için ve farklı minerallerin sahip oldukları fizyon izlerini farklı sıcaklıklarda kaybettikleri bilindiği için yaşlı kayaçların termal tarihçelerinin(termokronoloji) belirlenmesinde de kullanılır. (Fleischer vd.1969).

Yöntem, cam ya da minerallerde doğal olarak oluşan 238U Fizyon izlerinin optik mikroskoplarla sayılması esasına dayanır, ancak yukarıda değinildiği gibi öncelikle analiz edilecek örneğin yüzeyinin traşlanması, parlatılması ve uygun kimyasallarla fizyon izlerinin belirginleştirilmesi gereklidir. Eğer mineral taneleri çok küçük ise epoksi yardımıyla bir lan üzerine yapıştırılıp traşlama ve parlatma işleri yapılabilir. (Naeser, 1967). İzler kimyasal işlemlerle genişletildikten sonra parlatılmış yüzey, boyutları bilinen bir alan içinde petrografik mikroskop yardımıyla izlerin sayılmasıyla incelenmektedir. Başka bir anlatımla, bilinen bir alanda 238U'in doğal fizyonyla oluşan izlerin yoğunluğu, istatistiksel olarak izlerin sayılmasıyla belirlenir. İz yoğunluğu santimetre karede 10'dan az olan örneklerde hesaplamalar zordur, ancak birçok mineral ve camda birkaç yüz ya da birkaç bin iz mevcuttur. İz yoğunluğu uranyum içeriği ve birikmesi için gerekli zaman aralığı ile ilgilidir. Fizyon izlerinin tarihlendirmesi için kullanılabilmesi için analiz edilecek örneğin uranyum içeriğinden bilinmesi gerekmektedir ancak bu değer dolaylı yoldan elde edilebilmektedir. Bu işlem için bolluk oranı daha az olan ve nükleer reaktörde bombardımana maruz bırakılarak fizyonu sağlanan 235U miktarının ölçülmesi gerekmektedir. Yapay olarak oluşturulan fizyon olayı esasında yeni fizyon izleri oluşturacaktır ve bu izlerin yoğunluğu doğal olarak oluşanlarda uygulandığı gibi ayrıca belirlenmesi gerekmektedir. Yapay yolla oluşturulan izlerin sayılması 235U'in bolluğunu ve nötron akımını verecektir. Dolayısıyla kayaç ve diğer malzemelerde 238U/235U oranı bilindiği için ve 235U izotop miktarı dolaylı yol ile belirlenebildiği için 238U içeriği de belirlenebilecektir. Alansal fizyon izi yoğunluğunu tespit etmek için iki yol kullanıldığı belinmektedir. Bunlardan ilkinde Tarihlenme yapılacak örnek iki gruba bölünür ve bunlardan bir tanesinde doğal olarak oluşmuş Fizyon izleri, örnek hazırlama süreci gerçekleştirildikten ve izlerin belirginleşmesi için ve uygun kimyasallar kullanıldıktan sonra sayılır. İkinci grup ise nükleer reaktörde idrasyona maruz bırakılır ve ilk gruptaki benzer süreçler uygulandıktan sonra doğal ve yapay olarak oluşmuş fizyon izleri sayılır. Bu işlemlerin yapılmasında Uranyum'un mineral ya da kayaçta üniform olduğu kabul edilmektedir. Fizyon izlerinin ısıl işlemlerle ortadan kalktığı bilinmektedir. Uranyum içeriğinin belirlenmesinde bu durumdan da faydalanılmaktadır. Tarihlendirilecek örnek ısıl işleme tabii tutularak doğal izlerin kaybetmesi sağlanır ve daha sonra irradyasyona maruz bırakılıp yapay fizyon izleri oluşturulur. Bir diğer yöntemde ise (örn. Harici Alıcı Yöntemi) monitör kullanımı(örn. muskovit) ile fizyon izleri ve uranyum içeriği belirlenir. Dolayısıyla, Doğal ve yapay izler belli kristallerin aynı düzlemsel yüzeyinde eş bir alan içinde ölçülür (Hurford, 1991). Bir cm²'lik bir alan içinde on fizyon izi mevcut olduğunda yaklaşık 100 000 yıllık bir yaş elde edebilmek için uranyum içerğinin 1 µg g-1 olması gereklidir (Wagner, 1998). Kuvaterner volkanik olayları için tarihlendirme zirkon, apatit ve volkanik camla sınırlandırılmıştır. Uranyum içeriğinin fazla olması genç yaşlar elde edebilmek için faydalıdır.Zirkon, yüksek uranyum içeriğine sahip olması ile daha çok tercih edilir, dolayısıyla zirkon taneleri aynı zaman sürecinde oluşan volkanik camlardan oransal olarak daha fazla ize sahip olacaktır. Bununla birlikte volkanitlerde Zirkon çok az bulunabilen bir mineraldir. Bir kg volkanik kökenli çökelden belki bir tane Zirkon elde edlebilmektedir (Dimitru, 2000). Zirkon mevcut olsa bile zirkon taneleri küçük olma durumunda olup güvenilir bir ölçüm yapmak için ihtiyaç olan miktarda oldukça azdır. Zirkon tanelerinin az elde edilebilir olması, Kuvaterner çökellerinin tarhilendirilmesinde volkanik camların yaygın olarak tercih edilmesini sağlamıştır. Ayrıca fizyon izleri camların izotropik doğası nedeniyle hem daha geniş hem de daha konik çukurluklar şeklindedir. Kuvaterner sedimanlarının tarihlendirilmesinde en çok arzu edilen durum silisiktefra yataklarıyla sedimanların ilişkili olmasıdır çünkü tefraların geniş yayılımlı olması ve kendine has özellikleri olması bir avantaj olup bu zonlar, Fizyon İzi tarihlendirilmesinde çok kullanılan zirkon ya da volkanşk camları içerebilmektedirler. Fizyon izi tarihlendirilmesi yapılabilmesi için bazı koşulların sağlanması, konu ile ilgili birçok kaynakta belirtilmiştir. Anlamlı bir yaş elde edilebilmesi için yapılacak örneğin yukarıda da belirtildiği gibi yeterli miktarda uranyum içermesi gerekmektedir. Fizyon izleri oluştuktan sonra ortam sıcaklığı da bozulmadan kalmalı ya da oluşumundan hemen sonra tamamen tavlanmamalıdır. İzlerin kısmi silinmesi bazı mineral ve camlarda olağandır ancak düzeltme yapılabilmektedir. Analiz edilecek örneklerde kafes dislokasyonları, inklizyonlar, mikrolit gibi bozuklukların varlığı gerçek fizyon izleri ile karıştırılabilir ve hesaplamalarda zorluklar çıkarılabilmektedir (Storzer ve Wagner, 1982). Kristal ya da cam yüzey alanı, alansal iz yoğunluğunun doğru ölçülebilmesi için yeterli genişlikte olmak zorundadır. Çok gözenekli ve yeterli yüzey alanı olmayan pümis taneleri, Fizyon İzi tarihlendirmesi için uygun değildir ancak az boşluklu cam parçacıklarının kolay bir şekilde analiz edilebilmektedir. Tane boyutu için alt limit ̴80 µm olarak bilinmektedir ve uranyumun materyal içinde uniform bir şekilde dağılmış olması gerekmektedir. Bu koşulun günümüzde LA-ICP-MS tekniği ile doğrudan belirlenebildiği bilinmektedir.

Volkanik cam ve zirkonlara uygulnan Fizyon İzleri Tarihlendirmesi yöntemi Kuvaterner silisik volkanizmasından etkilenen bölgede Kuvaterner olaylarını aydınlatmada çok önemli yöntemlerden birisidir. Fizyon izleri tarihlendirmesinde kesinlik, 40Ar /39Ar yöntemlerine göre daha düşüktür. Ancak potasyum açısından daha fakir kalk-alkali volkanikler ve yüksek derecede vitriktefra yataklarını tarihlendirmede oldukça faydalıdır. Ayrıca diğer tarihlendirme yöntemine göre basit bir teknolojisi vedüşük bir bakım giderleriyle daha ucuz bir yöntemdir.

Fizyon izleri tarihlendirmesinde en önemli problemlerden birisi doğal süreçlerle Fizyon izlerinin silinmesidir. Bu durum, ilgili örneğin ısınması sonucunda ya da iyonların doğal difizyonu sonucunda meydana gelebilmektedir. Isıl işlem ya da iyonların difizyonuyla izler giderek daralır ve kısalır ve sonuçta tamamen yok olurlar. Zirkon ve Titanit gibi kristalli yapılı mineraller ısıya karşı dayanıklı minerallerdir. Bu türlü minerallerde izler ısıl olaylardan çok fazla etkilenmezler ve dolayısıyla Fizyon izi tarihlendirmesinde tercih edilen örneklerdir. Apatit daha az duraylıdır, ancak camlarda duraylılık silika içeriğinin azalmasıyla azalır. Bazı tefralarda, Zirkon tanelerinin az ve ince taneli olması, ayrıca örselenmiş tanelerin varlığı yöntemin uygulanmasında sorunlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla tefralarda volkanik cam kırıntılarının fazla oluşu tarihlendirmenin bu malzemelerden yapılmalarını sağlamaktadır.

Fizyon izleri yöntemi geniş bir zaman aralığında tarihlendirme yapabilmeyi sağlaması yönünden, ayrıca Kuvaterner tarihlendirilmelerinde en çok tercih edilen yöntemlerden birisidir. Örneğin eski tüflerden 1-2 milyon yıllık yaşlar elde edilebiliyorken, uranyum içeriği bakımından zengin olan 19.yy' a ait yapay camlar gerçeğe yakın yaşlar verebilmektedir (Wagner, 1998). Ancak yüzyıllarla ifade edilen tarihlendirmelerde analitik kesinlik açısından problemli yaşlar edilebilmektedir (Walker, 2005). Kuvaterner çalışmalarında en başarılı sonuçlar tefralar ve obsidyen gibi diğer volkanik ürünlerden elde edilmektedir. Tefralarda zirkon ve volkanik camların Fizyon izi tarihlendirmesinde kullanımı, Doğu Afrika, Japonya, Kanada, ABD ve Yeni Zelanda'nın Pliyo-Pleyistosen stratigrafisi ve kronolojinin belirginleşmesinde önemli rol oynamıştır. Fizyon izi Tarihlendirmesi Buzul çökelleri ile ara tabakada volkanik küller kullanılarak buzul olaylarının tarihçesinin belirlenmesinde önemli sınırlamalar sağlanmıştır (Espizua ve Bigazi, 1998;Colgan, 1999;Espizua vd.2002). Fizyon izi tarihlendirmesi arkeoloji yönünden de çok önemlidir. Özellikle eski çağlarda çeşitli amaçlar için kullanılmış obsidyenlerden elde edilen tarihlendirmelerle obsidyenlerin kaynak alanları ve eski ticaret yollarının anlaşılması gibi konularda önemli bilgilere ulaşılabilmektedir. Bu bilgilere ulaşmanın bir yolu obsidyenlerden yapılacak jeokimya çalışmalarıdır, ancak fizyon izi tarihlendirmesiyle çok daha güçlü kanıtlara sahip olabildiği bilinmektedir. Örneğin Dorighell vd.(1998), Ekvator ve Kolombiya'da yer alan arkeolojik alanlarda daha çok kesici alet olarak kullanıldığı tespit edilmiş obsidyenlerin büyük çoğunluğunun MÖ 500 ile MS 1500 yaşları arasında olduğunu belirtmişlerdir. Jeokimyasal analiz ve fizyon izleri tarihlendirmesine dayanarak 8 gruba ayrıldıkları obsidyenleri en gencinden 190 000 yıl, en yaşlısından ise 4.8 my yaşları elde etmişlerdir. Bu obsidyenlerin kaynak alanları ise Sierrade ve Guanami ve RioHonda obsidyenleri önerilmiştir.

Sonuç

Radyometrik tarihlendirme yöntemleri özellikle yer bilimleriyle ilgili tarihlendirilmelerde vazgeçilmez araçlardır. 40K/40Ar yönteminin dezavantajları ve hassayiyeti göz önünde alındığında aynı metaryallerin tarihlendirilebildiği ve daha hassas sonuçlar elde edebilen 40Ar/39 Ar tarihlendirme yöntemi tercih edilmeliir. Bununla birlikte tüm bu radyometrik tarihlendirme yöntemleri için olan, yanlış bir örnek alımı, numunelerin analize hazırlanması ve ölçüm süreçlerinde yapılabilecek bir hata çok yanlış sonuçlar elde edilmesine yol açacaktır. Elde edilen sonuçların, örneğin, saha çalışmalarından elde edilen bulgularla uyum içinde olmasına dikkat etmek gereklidir. Dolayısıyla, sahadan örneklenmenin yapılmasında analiz verilerinin değerlendirmesine kadar olan uzun süreçte titizlikle çalışması gerekmektedir.

Kaynakça

  • Walker, M.2005.Quaternary Dating Methods.John Wiley&Sons Ltd.pp. 286.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kumtaşı</span>

Kumtaşı, kum tanelerinin doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır. Bir kumun doğal çimentolaşmasından doğan ve kuvars taneleri oranı yüksek olan tortul kayaç; kumtaşı inşaatta, yol ve kaldırımlara taş döşemede, çok ince olanları da bileme taşı olarak kullanılır. Kalkerli kumtaşı ise içinde kireçtaşı taneleri bulunan yeşilimsi bir tür kumtaşı.

<span class="mw-page-title-main">Mineral</span> inorganik kristalleşmiş katı madde

Mineral, doğal şekilde oluşan, homojen, belirli kimyasal bileşime sahip inorganik kristalleşmiş katı bir maddedir. Buna göre minerallerin özellikleri şöyledir; doğal olarak oluşur, herhangi bir parçası bütününün özelliklerini taşır, belirli bir kimyasal formülü vardır, katı hâlde olup nadiren sıvıdır ve inorganiktir.

<span class="mw-page-title-main">Jeokronoloji</span> kayaların kendisinde bulunan imzaları kullanarak kaya, fosil ve sediman yaşını belirleme bilimi

Jeokronoloji, kayaların kendisinde bulunan imzaları kullanarak kaya, fosil ve sediman yaşını belirleme bilimidir. Mutlak jeokronoloji radyoaktif izotoplarla gerçekleştirilebilirken, göreceli jeokronoloji paleomanyetizma ve kararlı izotop oranları gibi araçlarla sağlanır. Birden fazla jeokronolojik göstergeleri birleştirerek, geri kazanılan yaşın hassasiyeti geliştirilebilir.

<span class="mw-page-title-main">Mıknatıs</span> manyetik alan üreten nesne veya malzeme

Mıknatıs ya da demirkapan, manyetik alan üreten nesne veya malzemedir. Demir, nikel, kobalt gibi bazı metalleri çeker, bakır ve alüminyum gibi bazı metallere ve metal olmayan malzemelere etki etmez.

<span class="mw-page-title-main">Kayaç</span> doğal olarak oluşan mineral agregası

Kayaç, çeşitli minerallerin veya mineral ve taş parçacıklarının bir araya gelmesinden ya da bir mineralin çok miktarda birikmesinden meydana gelen katı birikintilerdir. Kayaç terimi eski Türkçede sahre, yeni Türkçede külte ve yabancı dillerdeki rock, roche, gestein sözcükleri karşılığı kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Obsidyen</span> doğal olarak oluşan volkanik cam

Obsidiyen ya da cam kaya, ekstrüzif doğal olarak magmatik bir kaya olarak oluşan volkanik bir cam formudur.

Toryum; sembolü Th, atom numarası 90 olan zayıf radyoaktivite gösteren, metalik, kimyasal bir elementtir. Toryum havaya maruz kaldığında kararır ve toryum dioksit oluşturur; orta derecede yumuşak, işlenebilir ve yüksek bir erime noktasına sahiptir. Toryum, kimyasına +4 oksidasyon durumunun hakim olduğu elektropozitif bir aktinittir; oldukça reaktiftir ve ince bir şekilde bölündüğünde havada tutuşabilir.

1. Zirkonyum'un doğal durumunda bulunan en önemli birleşiği (ZrSiO4); renksiz, sarı, yeşil, kahverengi türleri olan doğal ve saydam, değerli taş.

<span class="mw-page-title-main">Dünya'nın yaşı</span> Dünyanın yaşının bilimsel olarak belirlenmesi

Jeologların edindiği kapsamlı ve geniş bilimsel kanıtlara dayanarak, Dünya'nın yaşının yaklaşık 4,54 milyar yıl (4,54×109 yıl) olduğuna karar verilmiştir. Bu sayı, bilinen en eski dünya kabuğuna ait minerallerin yaşı (Batı Avustralya'nın Jack Hills bölgesinde) küçük zirkon kristalleri ve Güneş Sistemi'nin yaşı meteor parçacıkları ve Ay'dan gelen örnekler üzerinde jeologların yaptığı radyometrik yaş tayini ölçümleri sonucunda ortaya çıkartılmıştır. Bu ölçümler göktaşı malzemesinin radyometrik yaşla tarihlendirilmesine ait kanıtlara dayanır ve bilinen en eski yeryüzü ve Ay örneklerinin radyometrik yaşlarıyla tutarlıdır.

<span class="mw-page-title-main">Başkalaşım kayaçları</span> Isı ve basınca maruz kalan kaya

Başkalaşım kayaçları ya da metamorfik kayaçlar, magmatik ve tortul kayaçların çeşitli etkilerle değişime uğraması sonucu oluşurlar. Mermer, başkalaşım kayaçlarına bir örnek olarak verilebilir. Gnays, elmas ve şist de bu kayaçlara verilebilecek diğer örneklerdir.

Zenginleştirilmiş uranyum, içeriğindeki Uranyum-235 (kim. sembol 235U) oranı belirli yöntemlerle doğal seviyelerin üzerine çıkartılmış uranyum karışımıdır. Doğada bulunan toplam uranyum elementinin %99.284'ü Uranyum-238 (kim. sembol 238U) izotopundan oluşur. Zincirleme fisyon gerçekleştirme kabiliyeti bulunan tek uranyum izotopu olan Uranyum-235'in tüm uranyum rezervleri içerisindeki payı yalnızca %0.72'dir. Bu yüzden nükleer yakıt amaçlı olarak kullanılabilmesi için 235U izotopunun uranyum karışımı içerisindeki oranı arttırılmalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Kuvarsit</span>

Kuvarsit, genel olarak kuvars kumu tanelerinin, silisten meydana gelmiş bir çimento ile birbirlerine çok sağlam şekilde bağlanmalarıyla oluşmuş direnci yüksek bir kayaç olup, sedimanter ve metamorfik olmak üzere 2 çeşidi mevcuttur. Kuvarsitin kimyasal bileşimi, kuvars, kumtaşı ve kuvars kumu gibi SiO2 olup, ancak kuvarsit içerisinde çeşitli miktarlarda feldspat, mika, kil, manyetit, hematit, granat, rutil, kireçtaşı vb. bulunabilir.

<span class="mw-page-title-main">Magmatik kayaçlar</span> Magmanın yeryüzüne çıkarken soğumasıyla meydana gelen kayaçlardır.

Magmatik kayaçlar, magmanın yükselerek yer kabuğunun içerisine girip veya yeryüzüne ulaşıp soğuyarak katılaşması sonucu oluşan kayaç türüdür. Üç ana kaya türünden biridir, diğerleri tortul ve metamorfiktir. Magmatik kaya magma veya lavın soğutulması ve katılaşmasıyla oluşur. Magmatik kayaçlar çok çeşitli jeolojik ortamlarda meydana gelir: kalkanlar, platformlar, orojenler, havzalar, büyük magmatik bölgeler, genişletilmiş kabuk ve okyanus kabuğu. (Resim1) Magmatik kayaçlar temel olarak silikat minerallerinden oluşmuşlardır. Magmanın bileşimi temel bazı elementlerin dağılımını yansıtsa da oranları değişmekte ve bu da belli başlı magma tiplerinin oluşmasına neden olur.

<span class="mw-page-title-main">Radyonüklit</span>

En basit çekirdek olan hidrojen çekirdeği hariç bütün çekirdeklerde nötron ve proton bulunur. Nötronların protonlara oranı hafif izotoplarda birebir oranındayken periyodik tablonun sonundaki ağır elementlere doğru bu oran gittikçe artmaktadır. Bu oran daha da artarak nüklitin artık kararlı olmadığı bir noktaya gelir. Daha ağır nüklitler, dışarıya verecekleri fazla enerjileri olduğundan kararsızlardır. Bunlara radyonüklit denir. Bu süreçte radyonüklid radyoaktif bozunmaya uğrar ve bu esnada gama ışını ve/veya atom altı parçacıklar yayabilir. Bu parçacıklar iyonlaştırıcı radyasyonu oluştur. Radyonüklidler doğada bulunabildikleri gibi yapay yollarla da üretilebilirler.

<span class="mw-page-title-main">Diyorit</span>

Diyorit, esas olarak silikat mineralleri plajiyoklaz feldispat, biyotit, hornblend ve / veya piroksenden oluşan müdahaleci bir magmatik kayadır.Diyoritin kimyasal bileşimi, mafik gabro ve felsik granit arasında ara maddedir.Diorit genellikle griden koyu griye renktedir, ancak siyah veya mavimsi gri de olabilir ve sıklıkla yeşilimsi bir döküme sahiptir.Plajiyoklaz türlerinin bileşimi temelinde gabro'dan ayırt edilir; dioritteki plajiyoklaz oranı sodyum bakımından daha zengin ve kalsiyumdan daha fakirdir.Diorit az miktarda kuvars, mikroklin ve olivin içerebilir. Zirkon, apatit, titanit, manyetit, ilmenit ve sülfitler aksesuar mineraller olarak ortaya çıkar. Az miktarda muskovit de mevcut olabilir.Hornblend ve diğer koyu minerallerde eksik olan çeşitlere lökodiyorit denir.Olivin ve daha fazla demir bakımından zengin augit mevcut olduğunda, Kaya, gabro'ya geçiş olan ferrodiorite dönüşür.Önemli kuvars varlığı kaya tipi kuvars-diorit veya tonalit yapar ve ortoklaz yüzde 10'dan daha büyük bir oranda mevcutsa, Kaya tipi monzodiyorit veya granodiyorit haline gelir.Feldispatımsı mineral/ler ve kuvars içeren bir dioritik kayadır, içeriğe göre foyid taşıyan diyorit veya foyid diyorit olarak adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Riyolit</span>

Riyolit, silis içeriği çok yüksek olan ekstrüzyonla üretilmiş magmatik bir kayaçtır. Riyolit, kuvarstan oluşur ve az miktarda hornblende ve biyotit içerir. Sıkıştırılmış gazlar genellikle kayada vig üretirler. Genellikle kristaller, opal veya camsı maddeler içerirler. Riyolit, plütonik granit kayaya göre eşdeğer olarak düşünülebilir ve sonuç olarak, riyolitin yüzeyleri de granite benzeyebilir.granitle kimyasal yapı yönünden aynı olan, serbest silisçe zengin, içinde mikrolitler bulunan kayaçtır. Riyolit, granitle aynı kimyasal yapıda olan camsı bir kütledir. İçinde mikrolitler olan kayaçtır.Mikrolit: Mezolitik Çağ'da insanların küçük boyuttaki aletlerinde kullandığı küçük taşlarla yapılmış aletlere minitaş anlamında mikrolit ismi verilmiştir. Eş anlamlısı Yüksek silika içeriği ve düşük demir ve magnezyum içeriği nedeniyle, riyolitik magmalar oldukça viskoz lavlar oluşturur. Granitin yüzey eşdeğeridir ve granit gibi başlıca açık renkli silikat minerallerinden oluşur. Bu mineralojik bileşim riyolitlerin boz ile pembe arasında, bazen de açık gri renkli olmasını sağlar. Riyolit ince taneli bir kayaçtır ve sıklıkla cam parçaları ve gaz boşlukları kapsar. Bu özellikler onun yüzey koşullarında hızlı soğuma ile oluştuklarına işaret etmektedir. Eğer riyolitler fenokristal içeriyorsa bunlar küçük boyutludur, kuvars veya potasyum feldispatlardan oluşur. Kabukta çok yaygın ve büyük magmatik gövdeler halinde bulunan granitlerin tersine riyolitler hem daha az yaygın hem de küçük hacimli kütleler halinde görülmektedir. Riyolit plütonik granit kaya ekstrüzyon eşdeğer olarak kabul edilebilir ve sonuç olarak, riyolit mostra granit bir benzerlik taşıyabilir. Yüksek silika içeriği ve düşük demir ve magnezyum içeriği nedeniyle, riyolitik magmalar oldukça viskoz lavlar oluşturur. Ayrıca breccias veya volkanik fişler ve pençeler olarak ortaya çıkar. Kristalleri büyütmek için çok hızlı soğuyan riyolitler, obsidyen olarak da adlandırılan doğal bir cam veya vitrophyre oluşturur. Daha yavaş soğutma, lavda mikroskobik kristaller oluşturur ve akış yaprakları, sferulitik, nodüler ve litofizal yapılar gibi dokularla sonuçlanır. Bazı riyolit oldukça veziküler pomza. Riyolitin birçok patlaması oldukça patlayıcıdır ve tortular serpinti tefra/tüf veya ıgnimbritlerden oluşabilir. Riyolit püskürmeleri, daha az felsik lavların püskürmelerine kıyasla nispeten nadirdir. 20.yüzyılın başından bu yana sadece üç riyolit patlaması kaydedildi: Papua Yeni Gine'deki St. Andrew Boğazı yanardağı, alaska'daki Novarupta yanardağı ve Güney Şili'deki Chaiten. Riyolit, karadan uzak adalarda bulunmuştur, ancak bu tür okyanus olayları nadirdir. Etimoloji ve tarih Riyolit Yunanca kelime ῤεῖν bir yenilikçilik, rheîn “akış” ve λίθος, líthos, “taş”dır. Kayanın bilimsel tanımı Baron Ferdinand von Richthofen tarafından 1860 yılında yapılmıştır. Mineral topluluğu genellikle kuvars, sanidin ve plajiyoklaz Bir riyolit başlıca kuvars ve feldispat oluşmaktadır. Kuvars içeriği muhtemelen Riyolitik eriyiğin kristalleşme ile meydana gelmeyecektir, sadece kaya takip eden zenginleştirme işlemlerinden ile % 50'den fazla bir kuvars paylarıyla, %20 ve %60 arasında değişmektedir. Kristal-fakir riyolitlerle için QAR ve kuvars-zengin tipleri, kısaltma QRR kısaltmasıdır. Kalan %40-80 ağırlıklı alkali feldspat %35-90,10 ve %65 plajiyoklaz ve tamamlayıcı arasındaki dar anlamda riyolit onlar için hesap feldspat oluşur. Daha fazla %65 plajiyoklaz riyodasit ile paylaşımın alkali riyolit, yani, fazla %90 alkali feldspat ile felsik volkanitler görülür. Buna ek olarak, bir riyolit küçük miktarlarda - genellikle en fazla %2, azami %15 - on mafik minerallerin. Riyodasitler tür hisselerin %20 fazla olabilir. Bu maddeler arasında sık sık biyotit oluşur, ancak ek olarak, aynı zamanda hornblendli veya ojit. Riyolit çok küçük miktarlarda gibi manyetit, hematit, kordiyerit, granat veya olivin gibi mineraller çoğunlukla hala içerirler. Kaldaklofsfjöll: Genellikle riyolit bir porfirik dokuya sahiptir. Bu çoğunlukla kuvars ve feldispat oluşmaktadır olan tek kristaller man fenokristalleri denilen dağınık büyük kristaller, sadece bir mikroskop altında görülebilen ve gömülü bir yoğun, ince taneli matrisi oluşur anlamına gelir ve boyutu birkaç santimetre birkaç milimetre. Ancak, Afirik veya felsitischen riyolitlerden sonra yani tamamen ince taneli herhangi Einsprengling olmadan riyolit, manspricht vardır. Kısmi de riyolit kayalar kolayca tanınabilir akış dokular gösterir. Genç jeolojik zamanda riyolit gaz kabarcıkları vardı. Bu boşluk kabarcıkları genellikle orada zaman içinde çökeldi. Bu boşluklar minerallerle dolduruldu. Obsidyenle aynı kimyasal bileşime sahip riyolit volkanik bir camdır.

Tarihlendirme yöntemleri özellikle sağladığı yüksek doğruluk derecesi ve güvenilir sonuçlar veriyor olması nedeniyle başta yerbilimleri olmak üzere birçok disiplin tarafından, çok çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır.

Argon tarihlendirme yöntemi kuvaterner ve öncesi jeolojik dönemlere ait volkanik malzemelerin yaşlandırılmasında kullanılan radyometrik yaşlandırma yöntemidir. Aynı zamanda jeolojik ve jeomorfolojik olayların tarihlendirilmesi amacıyla da kullanılır. Argon tarihlendirme yönteminde iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan biri Potasyum-Argon (40K-40Ar),diğeri ise Argon-Argon (40Ar-39Ar) tayinidir. Potasyum - argon olarak bilinen yaklaşım Potasyum 40 (40K) izotopunun, Argon40 (40Ar) gazına radyoaktif bozunumunu esas alan tarihlendirme yöntemidir. Argon tarihlendirme yöntemindeki ikinci yaklaşım ise Argon-Argon(40 Ar-39Ar) yöntemidir. Argon -Argon(40Ar-40Ar) yöntemi, Potasyum-Argon (40K-40Ar)'un yerini almak için icat edilen bir tarihlendirme yöntemidir. Argon-Argon yönteminin Potasyum-Argon yönteminden farkı yaşlandırma yapılırken yalnızca bir kaya parçası veya mineral gerekir ve tek bir ölçüm yeterlidir; Potasyum-Argon yönteminde ise ayrı ayrı iki ölçüm gereklidir .Bu iki yöntemin temelinde Potasyum-40 (40K)'ın radyoaktif bozunumu ile Argon-40 (40Ar)'a dönüşmesi yer alır. Argon gazının asal gaz olması,dolayısıyla başka iyonlarla bileşik yapma durumunun bulunmayışı ve kolay ölçülebilmesi bu yöntemin ortaya çıkışında önemli avantaj olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Radyometrik tarihleme</span>

Radyometrik tarihleme veya radyoaktif tarihleme, taş ya da karbon gibi maddelerin oluştuğunda izini sürdüren radyoaktif kirliliklerin seçici olarak katıldığı vakit ile yaşını tayin etmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem, maddenin içindeki tabii olarak oluşan izotopların bolluğunu, bilinen sabit bir azalım hızında oluşan bozunum ürünleri bolluğu ile karşılaştırır.

<span class="mw-page-title-main">Uranyum dioksit</span>

Uranyum Dioksit, diğer adıyla uranya kimyasal formülü UO2 olan maddedir. Neredeyse siyah renkli veya koyu kahverengi, radyoaktif ve kristal yapıda olan bir madde olup doğal olarak uraninit ve kleveyit minerallerinde bulunmaktadır. Nükleer santrallerde plütonyum ve uranyum dioksit karışımı yakıt çubuklarında kullanılmaktadır. Sarı ve siyah renkli seramiklerde 1960 yılına kadar kullanılmışlardır. Stoksiyometrik özelliklerine bağlı olarak erime sıcaklığı değişkendir.