İçeriğe atla

Ferhat ile Şirin

Ferhat ile Şirin, Vahşi Bâfki, Nestâlik, 1588. İran Ulusal Müzesi, Tahran.

Ferhat ile Şirin ("Ferhâd ve Şîrîn", "Ferhadnâme" gibi adlarla da bilinir), klasik Türk edebiyatında ve Türk halk edebiyatında işlenen bir klasik aşk macerasıdır.

Kahramanları Şirin ile onu seven ve birbirlerine rakip olan Hüsrev ve Ferhat üçlüsüdür. Konusu, Sasani Hanedanı'ndan II. Hüsrev ile Azerbaycan'da Berde kentinin hükümdarı Şirin arasındaki aşkı anlatan Hüsrev ile Şirin öyküsüne dayanır. Hüsrev ile Şirin öyküsü, İran, Türk ve Azeri edebiyatında pek çok edebiyatçı tarafından mesnevi biçiminde yazılmıştır. Ali Şir Nevai merkeze Hüsrev yerine soyut bir aşk kahramanı olan Ferhad’ı koyarak öyküyü Ḫüsrev ile Şirin’den çok farklı bir içerikle "Ferhâd u Şirin" adıyla kaleme aldı. Ferhad ile Şirin öyküsü, klasik mesnevilerde kalmayıp Türk halk edebiyatına da aynı adla geçti; hikâyenin tarihî ve coğrafî çerçevesi Anadolu'ya uyarlanarak birçok varyantı ortaya çıktı. Halk arasında çok okundu, çok sevildi; Şirin güzelliğin, Ferhat da sabır ve tahammülün sembolü olarak kabul edildi.[1] Öykü, Anadolu dışında İran, Azerbaycan, Anadolu, Orta Asya'nın güneyini ve Ermenistan'ı içine alan geniş bir coğrafyada ülkelere ve yörelere göre bazı değişikliklerle anlatılageldi.[2]

Anadolu ve Azerbaycan'da anlatılan şekliyle Ferhat ile Şirin'in konusu Horasan'da başlar, daha sonra Amasya'da gelişerek devam eder.[3] Burada Hüsrev, İran Şahı değil, Amasya hükümdarı Hürmüz Şâh'ın şehzadesi olan Hüsrev'dir ve öykünün asıl kahramanı Ferhat'tır.[4]

Arka plan

590–628 yılları arasında hüküm sürmüş olan Sasani hükümdarı II. Hüsrev Perviz'in hayatı hakkında yaşadığı dönemden itibaren çeşitli efsaneler ortaya çıkmıştı.[5] Kaynaklarda Şirin ve Ferhad'ın tam olarak kim olduğu, yahut devirlerindeki fonksiyonlarının ne olduğu hakkında kesin olarak bilgi bulunmaz.[6] II. Hüsrev'in, tarihî kaynaklarda pek az değinilen sevgilisi Şirin ile arasındaki aşk macerası, İran ve Türk edebiyatında gerek Hüsrev ü Şirin gerek Ferhat ile Şirin adıyla pek çok edebiyatçı tarafından mesnevi biçiminde yazılmış, bir yandan mesnevi konusu olmaya devam ederken, bir yandan adlı anonim bir halk hikâyesine dönüşüp geniş bir coğrafyada anlatılagelmiştir.

Tarihsel gelişimi

Divan edebiyatında Ferhat ile Şirin

Hüsrev ile Şirin, hikâyenin temelini oluşturan olaylar ilk defa 10. yüzyılda Firdevsî'nin Şehnâme'sinde işlenmişti. 12. yüzyılda İranlı Şair Senaî konuyu edebî şekilde ele alarak bağımsız bir eser yazdı; Azeri şair Nizâmî-i Gencevî öyküye asıl şeklini vererek başlı başına klasik bir konu haline gelmesini sağladı.[5] Türk edebiyatında merkeze Hüsrev yerine soyut bir aşk kahramanı olan Ferhad'ı koyarak ilk defa Ferhâd u Şirin adıyla kaleme alan Ali Şir Nevaî oldu.

Türk edebiyatında hikâye, büyük çoğunluğu Nizamî'den faydalanarak, yirmi bir şair tarafından işlendi.[1] Öykünün kahramanları, mesnevi dışındaki divan edebiyatı eserlerinde de sıklıkla anıldı; gazellerde, rubailerde Ferhad'ın su getirmek için dağı yarmasına telmihler yapılarak Şirin güzelliğin; Ferhad ise sabrın, metanetin sembolü oldu.[2]

Halk edebiyatında Ferhat ile Şirin

Divan edebiyatından Türk halk edebiyatına da aynı adla geçen Ferhad ile Şirin öyküsü, Türk menşeli halk hikâyeleri gibi saz eşliğinde değil, dinleyicilere yazılı metinden okunup anlatılan hikâyelerdendir.[3] İçindeki manzum parçalar aruz vezni ile söylenmiş şiirlerdir. Hikâye Behçet Mahir, Mevlüt İhsanî, Yaşar Reyhanî, Çıldırlı Âşık Şenlik gibi Doğu Anadolu Bölgesi âşıklarının hikâye repertuvarlarında yer almıştır.

Öykü, Karagöz oyununda da konu İstanbul muhitine aktarılmış, kısaltılıp değiştirilerek ve mutlu bir şekilde sonlandırılarak işlenmiştir. Ortaoyunu'nda konu daha da basite indergenmiştir. Ferhat ile Şirin, mânilere ve halk türkülerine de konu olmuştur.

Öykünün basılması ve uyarlamaları

  • Öykünün en eski Türkçe baskısı İstanbul'da 1854 yılında yapıldı.
  • Süleyman Tevfik Özzorluoğlu yeni harflerle de 1930 yılında yayımlandı
  • Hikâyenin Azerbaycan varyantı 1937-1949 yılları arasında Âşık Ali Köçesger tarafından düzenlendi.
  • 1870'li yıllarda M. R. rumuzu ile (muhtemelen Manastırlı Mehmed Rifat tarafından) Hüsrev ü Şîrîn adlı on dört fasıllık bir tiyatro eseri haline getirildi.[5]
  • 1912 yılında Azerbaycanlı besteci Hacıbeyli Üzeyir, Ferhad ile Şirin'i operaya aktardı
  • Türk şair Nâzım Hikmet'in yorumlamasıyla 1948 yılında Ferhad, Şirin, Mehmene Banu ve Demirdağ Pınarının Suyu adıyla tiyatroya aktarıldı. Türkiye'de ilk defa 1965'te basılan ve sahnelenen eser, başka tiyatro yapıtlarına da ilham verdi.
    • Ferhat ile Şirin (1974), Ümit Denizer'in AÇOK tarafından sahnelenen oyunu
    • Ferhat'ın Yeni Acıları (1993), Yüksel Pazarkaya'nın ırkçılık ve yabancı sorununu Ferhat ile Şirin öyküsü ekseninde işleyen tiyatro eseri.
    • Böyle Bir Aşk Masalı (2001) Zeynep Kaçar'ın öyküyük adın bakış açısıyla uyarladığı tiyatro eseri.
  • Öykü birçok sinema filmi ve diziye konu oldu:

Konusu

Azerbaycan'da Erzen kentinin kadın hükümdarı Mehmene Bânu, güzelliği ile meşhur 13-14 yaşlarındaki yeğeni Şirin için yıldız hükmüne göre renk değiştiren yedi renkli bir köşk yaptırmıştır. Köşkü süsleme işini o yörenin en usta süslemecisi (nakkaş) Behzat ile oğlu Ferhad'a verir. Ferhad ile köşkü gezmeye gelen Şirin birbirini görür ve aşık olurlar.

Behzat ile Ferhat, Mehmene Banû'nun köşkün yanına yaptırdığı daha küçük ikinci köşkte de çalışırlar. Cariyeler bir su kaynağı bulur ve bu suyu köşke akıtma fikri doğar. Ferhat, suyu köşke akıtma işi karşılığında saray ağalığını talep eder. Kimi anlatılara göre 40 günde, kimine göre 40 yılda aşkıyla dağı eritip suyu akıtmayı başarır ve saray ağası olur.

Gizli gizli buluşan Ferhat ve Şirin'in aşkları, Şirin'in dadısı tarafından fark edilir. Mehmene Bânu da Ferhad'a aşık olmuştur; bir cariye ona Şirin ile Ferhat'ın gizlice buluştuklarını söyleyince olayın duyulmaması için cariyeyi öldürtür. Şirin'den uzaklaştırmak için Ferhat'ı zindana attırır.

Zindandaki Ferhat'ın feryatları halkı rahatsız eder. Şirin için yazdığı şiirler cariye Selvinaz yoluyla Şirin'e ulaşır. Bir gün Mehmene Bânu, gördüğü bir rüya üzerine Ferhat'ı serbest bırakır ve ona bin altın verir. Ferhat, altınları yoksullara dağıtıp dağlara gider; bir mağarada vahşi hayvanlarla yaşar. Şirin'in resmini mağaranın duvarlarına işler. Onu eve çağıran babası Behzat'ı dinlemez.

Bir gezi sırasında Amasya kentinin hükümdarı Hürmüz Şah, Ferhat ile tanışır. Hürmüz Şah Ferhat'ın başına gelenleri dinleyince onu yanına alır. Birlikte Erzen'e giderler. Hürmüz Şah, Şirin'i Ferhad için Mehmene Bânu'dan ister. Mehmene Bânu karşı çıkınca iki hükümdar birbirlerine savaş açarlar. Savaş sırasında Hürmüz Şah'ın oğlu şehzade Hüsrev Şirin'e âşık olur.

Savaş sonunda yenilen Mehmene Bânu her şeyi bırakarak kaçar. Şirin Amasya'ya getirilir. Oğlunun da Şirin'e âşık olduğunu öğrenen Hürmüz Şah güç durumda kalır. Vezirinin verdiği akla uyarak Ferhat'a başarılması güç bir iş verir ve bu işi başarması koşuluyla Şirin'e kavuşabileceğini söyler. Ferhad, Amasya yakınlarındaki bir dağı delecek ve kente oradan su getirecektir. Ancak bu işi başarırsa Şirin'le evlenebilecektir.

Ferhad büyük bir coşku ile işe koyulur ve bir süre sonra işin sonuna yaklaşır. Ferhat'a acıyan Hürmüz Şah, oğlu aşkından vazgeçerse Şirin'i Ferhat'a vereceğini söyler ve oğlunun bu aşktan vazgeçmesi için dadısı ile konuşur. Ancak dadı, Hüsrev'in bu aşktan vazgeçmeyeceğini, izin verirse Ferhat'ı ortadan kaldırabileceğini söyler. İzin alınca Ferhat'a bir tabak lokma gönderip Şirin'in öldüğü haberini yollar. Bu yalan habere inanan Ferhat, Şirin'in ölüm acısına dayanamaz ve dağları deldiği gürzünün canına kıymak amacıyla havaya fırlatır ve yere düşen gürzün altında kalarak ölür.

Ferhat'ın ölüm haberini alan Şirin de Ferhat'ın cesedinin yanına gider, bir hançerle kendini öldürür. İki sevgiliyi yan yana gömerler. Cesetlerin yanına giden dadı, bir aslan tarafından parçalanarak ölür. Kanı, Ferhat ile Şirin'in arasına damlar. Söylenceye göre; her bahar Ferhat'ın mezarı üstünde kırmızı, Şirin'in mezarı üstünde beyaz bir gül ve aralarında da bir diken çıkmaktadır.

Mitoloji ile ilişkisi

Kimi kaynaklarda öykünün Mezopotamya mitolojisi ile bağlantılı olduğu, Baal ve İştar'la ilgili öyküsünün Hüsrev ve Şirin öyküsüne dönüştüğü ifade edilir. Bir elinde gürz ve diğer elinde bir yıldırımı tutan fırtınaya hükmeden bir tanrı olarak tasvir edilen Baal'ın bir diğer adı Tammuz'dur. Tammuz, ilkbaharda yeraltı dünyasından yeniden doğar ve hem aşkı, hem eşi olan İştar'la cinsel ilişkiye girer. Genellikle meşe ağacıyla simgelenen İştar bitkilerin tanrıçasıdır. Baal'ın (Tammuz) İştar'la cinsel ilişkiye girmesi, fırtına tanrısı olan Baal'ın ilkbaharda yağmurlar yağdırarak bitkileri (İştar'ı) sulaması olarak görülür. Bu aşkın meyvesi olarak sulanan bitkiler yeşerir ve ürün verir. Bu olayın başlangıcı olan 21 Mart, Paskalya, Ostern, Nevruz gibi adlarla kutlanır. Kırmızı gül Baal ile İştar'ın aşkının bir diğer simgesidir ve bu aşkın bir diğer ürünü olan insan kurbanlarının (genellikle küçük çocuklar) dökülen kanlarını simgeler.

Kaynakça

  1. ^ a b Yeşilyurt, Şeyda (2018). "Ferhat ile Şirin'e Metinlerarası Bir Yaklaşım". Hikmet -Akademik Edebiyat Dergisi. 12 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  2. ^ a b Özcan, Nurgül. "Anadolu Halk Hikayesi "Ferhat ve Şirin" ile Şâhi'nin "Ferhadnâme"sinin Karşılaştırılması" (PDF). 19 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. 
  3. ^ a b Albayrak, Nurettin (1995). "Ferhad ve Şirin". TDV İslam Ansiklopedisi, 12. cilt. 5 Mart 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Eylül 2021. 
  4. ^ Kuzucular, Fehamettin (9 Mayıs 2017). "Hüsrev ü Şirin'ler ve Genel Özeti". edebiyatvesanatakademisi.com. 20 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Eylül 2021. 
  5. ^ a b c Erkan, Mustafa (1999). "Hüsrev ve Şîrin". TDV İslam Ansiklopedisi Cilt 19. 11 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Eylül 2021. 
  6. ^ Üst, Sibel (2014). "Hüsrev, Şîrîn ve Ferhâd Kahramanları Üzerine". A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi. 25 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.

<span class="mw-page-title-main">Leylâ ile Mecnun</span> Arap efsanesine dayanan aşk hikâyesi

Leylâ ile Mecnun, Arap efsanesine dayanan klasik bir aşk hikâyesidir.

<span class="mw-page-title-main">Ahmedî</span> Türk divan şairi ve hekim (1334–1413)

Ahmedî divan şairi ve hekim.

Divan edebiyatı, Türk kültürüne has süslü ve sanatlı bir edebiyat türüdür. Bu edebiyata genellikle "divan edebiyatı" adı uygun görülmekte olup bunun en büyük nedenlerinden birisinin şairlerin manzumelerinin toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.

Şeyhî, Kütahya doğumlu 15. asır Türk divan şairi ve tabip.

<span class="mw-page-title-main">Hüsrev ü Şirin (Şeyhî)</span> Şeyhinin kaleme aldığı Hüsrev ve Şirin mesnevisi

Hüsrev ü Şirin, şair Şeyhî tarafından, Genceli Nizami'nin aynı adlı eserini Türkçeye naklederek mesnevi nazım şekli ile kaleme alınmış edebiyat yapıtı.

Adnan Binyazar, Türk yazar, eleştirmen, eğitimci.

<span class="mw-page-title-main">Türk edebiyatı</span> Türkçe yazılmış edebî eserler

Türk edebiyatı, Türk yazını veya Türk literatürü; Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinlerdir.

<span class="mw-page-title-main">II. Hüsrev</span> 590–628 yılları arasındaki Pers Sasani şahı

II. Hüsrev, ayrıca Hüsrev Perviz, bir yıl kesinti hariç 590'dan 628'e kadar hüküm süren İran'ın son büyük Sasani kralı (şah) olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Talip Apaydın</span> Yazar

Talip Apaydın, Türk toplumcu yazardır.

Nuri Akıncı Yönetmen, senarist, yapımcı.

<span class="mw-page-title-main">Nizâmî-i Gencevî</span> Fars edebiyatında hamse türünün kurucusu şair

Nizâmî-i Gencevî, Fars edebiyatında hamse türünün kurucusu şair.

<i>Hüsrev ve Şirin</i>

Hüsrev ve Şirin, İran ve Türk edebiyatlarında mesnevilerde işlenen klasik bir aşk macerası.

Halk hikâyesi veya halk öyküsü, toplumsal iz bırakmış bir olaydan veya bir yazınsal ürünün sözlü kültürde bıraktığı derin etkiden kaynaklanarak ortaya çıkan halk edebiyatı ürünlerine verilen ad. Ayrıca, bazı halk bilimciler halk öyküsünü: "Çağdaş çağlara yaklaştıkça geçirdiği değişimle destanların yerini tutan halk ürünü." olarak görmüştür. Destanlar olağanüstü ögelerin çokça rastlandığı türlerdir. Halk hikâyeleri ise olağanüstülük düzeyinin ikinci safhasında yer alır ve destanlara oranla halk hikâyelerinin olay örgüsü daha gerçekçidir. Halk hikâyeleri bu yönüyle modern çağların yazın türleri olan roman ve öykü gibi mensur türlerle, destan arasında bir geçiş sürecini yansıtan ürünlerdir. Halk hikâyelerinde olaylar belirli kahramanların üzerine kurulmuştur. Bu kahramanlar çoğu kez; tanınmış bir edebî ürünün içeriğinde yer alan kahramanların topluma mal olması ve anonimleşmesiyle oluşmuştur. Aslen Divan edebiyatı'na ait mesneviler olan Leyla ile Mecnun ve Ferhat ile Şirin gibi eserler, taç eserlerin toplum tarafından sözlü kültüre aktarılıp "halk hikâyesi" haline gelmesinin en önemli örnekleridir. Bunun yanında halk edebiyatı ürünlerinde de bu duruma rastlanmaktadır. Örneğin, Kayıkçı Kul Mustafa'nın Genç Osman Destanı; toplumun beğenerek halk hikâyeleştirme sürecine dahil ettiği eserlerdendir. 1930'da edebiyat tarihçisi Fuat Köprülü, Genç Osman Destanı'nı halk hikâyelerinin oluşum evrelerini tespit etmek maksadıyla incelemiştir. Ayrıca bu çalışma; Türk edebiyatındaki anonim hikâyeleşme süreci hakkında yapılmış ilk çalışmalardan biri olmuştur.

<i>Ferhad ile Şirin</i> (oyun)

Ferhad, Şirin, Mehmene Banu ve Demirdağ Pınarının Suyu, Nâzım Hikmet'in 1948 yılında yazdığı üç perdelik tiyatro oyunu.

<span class="mw-page-title-main">İskendernâme</span> İslami edebiyatlarda Büyük İskender hayatını ve maceralarını konu edinen edebî tür

İskendernâme, İslami edebiyatlarda Büyük İskender hayatını ve maceralarını konu edinen; Kur’an’da geçen Zülkarneyn’in kişiliğinin İskender’in hayatına sindirerek anlatıldığı, destanî-efsanevî tarzda yazılmış kitapların adıdır.

<span class="mw-page-title-main">Hatifi</span> XV. ve XVI. yy arasında yaşamış İranlı şair

Mevlana Abdullah Hatifi 15. ve 16. yüzyılda yaşamış Timurlu ve Safevi vatandaşlı bir Alevi Türk şair. Aynı zamanda Yedi Ulu Ozanlar'dan olan Fuzulî'nin Pîr ve hocasıdır.

Süleyman Tevfik Özzorluoğlu, Türk mütercim, gazeteci ve sözlükbilimci.

Türk edebiyatında destan, efsaneden sonra ortaya çıkmış bir edebî türdür. Türk milletinin bir bütün olarak zamanımıza ulaşmış büyük destanları olmasa da yabancı kaynaklarda yer alan bazı parçaları mevcuttur. Türk destanlarına ait çeşitli parçalar Çin, Fars, Moğol ve Arap kaynaklarında bulunmaktadır. Bilinen Türk destanları arasında en eskisi Yaratılış Destanı’dır. Bu destan, Altay Türkleri arasında anlatılagelmiştir. Rus Türkolog Vasili Radlof tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir. İslâmiyet'ten önceki döneme ait en eski destanlar Saka Türkleri'ne aittir. Bu destan zinciri içinde Alp Er Tunga ve Şu Destanı parçaları bulunur. Bunlar Kaşgarlı Mahmut'un Divân-ı Lügati't-Türk adlı eserinde yer almaktadır.

Bozoklu Şeyh Celâl veya müridleri arasındaki adıyla Kızılbaş Şah Velî, Celâlî isyanlarına adını veren âsî ve timarlı sipâhîdir.