İçeriğe atla

Feminizm

Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket.[1][2] Sözcüğün köken olarak Latince "femina" ve onun Fransızca türevi olan "féminisme" sözcüğünden geldiği[3] ve Türkçe eş anlamlısının hatunculuk[4][5][6][7] olduğu belirtilmektedir. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı, yönetim gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.

Kadınların hakları ve ilgi alanlarını konu alan ayrışık anlayışın belirleyicisi kadındır. Kadın ve erkek arasındaki toplumsal eşitsizliğin süregelmesi, feminizmin amacının kadının toplumdaki yerinin iyileştirilmesi ve toplumda gerçek bir eşitlik durumunun sağlanması olmasına neden olmuştur. "Feminizm" kavramı altında sayısız hareket özetlenmiştir.

Cinsiyet eşitliğinden ise cinsiyetlerin, tüm yaşam alanlarında gerçek bir eşitliğe sahip olmaları anlaşılır. "Kadının erkek egemenliğinden kurtulması"nın asıl amacı ekonomik, toplumsal, siyasal haklar; eşitlik ve daha da ayrıntılı anlatmak gerekirse: Yasadan önce eşitlik, inanç özgürlüğü, mal ve mülk sahibi olabilme özgürlüğüdür. Kadının erkek egemenliğinden kurtulması, cinsiyet yüzünden yapılan ayrıma karşıt bir düşünce yapısıdır. Asıl olarak kadın ve erkek eşitliği; bugün yalın olarak "cinsiyet" kavramının kullanılmasındansa, biyolojik ve toplumsal cinsiyetler arasındaki farklara daha ayrıntılı olarak girilmesini tercih eder.[8]

Feminizm, sosyoloji, politik akım ve etik alanlarından oluşur; temeli kadın özgürlüğüne dayanmaktadır. Bazı yorumları geçmiş ve şimdiki toplumsal ilişkilere karşı eleştireldir. Çoğunun toplumsal cinsiyet ve cinselliğe ilişkin toplumsal yapı olduğuna inandığı ögeleri çözümlemeye odaklanmıştır. Yine çoğu feminist, cinsiyet eşitsizliği ve kadın hakları, ilgileri ve kadın sorunlarını araştırmaya odaklanmıştır.

Feminist teori toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğasını anlamayı amaçlar ve toplumsal cinsiyet politikaları, iktidar ilişkileri ve cinsellik üzerine odaklaşır. Feminist hareket içinde kadın ve erkeğin eşitliğini savunan gruplar olduğu gibi kadının biyolojik ve duygusal olarak erkeğe üstün ve erkeğin "tamamlanmamış kadın" olduğunu savunan daha "köktenci" gruplar da yer almaktadır.

Genel bakış

Feminizm, bir teori olduğu gibi aynı zamanda da "hak eşitliği, insanlık şerefi ve kadınlara karar verme özgürlüğü" amaçlarıyla, politik bir harekettir. Feminizm, kadınlara cinsiyet hiyerarşisi baskısının sona ermesi ve toplumsal cinsiyet tutumlarının aynı değerde olması için toplumun değişimini amaçlar.

Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı, uluslararası kadın hareketi için oldukça önemli olmakla beraber kadınlar için insan hakları kavramı ilk olarak burada Birleşmiş Milletler sürecine dahil edilmiştir. Harekete geçen dünya kadınları, dünyanın her yerinden kadın kuruluşlarının ve bağımsız kadınların katıldığı büyük bir Kadının İnsan Hakları kampanyası düzenleyip sonucunda “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının, evrensel insan haklarıyla ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez” olduğu tezini ilan etmiştir. Bu haliyle de resmi konferanslarda gündem oluşturucu bir konuma erişmişlerdir.

  • Aralık 1993'te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan "Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge" Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edildi.
  • 1994'te BM İnsan Hakları Komisyonu'na kadına yönelik şiddet konusunda özel bir raportör atanması ve kadın haklarının BM İnsan Hakları mekanizmaları içine dahil edilmesi kararlaştırıldı.
  • Süreç, 1994'te Kahire'de yapılan ICPD, 1995'te Pekin'de yapılan Dünya Kadın Konferansı ve 2000'de New York'ta yapılan Pekin+5 BM Özel Oturumuyla devam etti.

Uluslararası kadın hareketi, insan hakları kapsamında kadın hakları bakımından köklü değişikliklere sebep oldu. Aile içi şiddet, toplu tecavüzler, kadının beden bütünlüğüne yönelik hak ihlalleri, cinsel hakların, doğurganlık haklarının ihlali böylelikle BM kararlarında ve uluslararası sözleşmelerde insan hakları olarak yer almaya başladı. Ancak, tutucu kesimler bu ihlalleri, insan hakları kapsamı dışında bırakmak için yoğun çabalar harcadılar.

Bu kavram altında birçok hareket ve birbirine kısmen bağlı, ama aynı zamanda da farklı iz bırakan darbe geliştirmiştir. Bunların dikkat çeken önemli bir kısmını kadınların erkeklere karşı mağduriyeti, ihmal edilmiş kadınsı düşünceler, değerler ve projeler oluşturur. Feminist Bilimsel Eleştiri ve feminist araştırmalar, birçok alanda günümüze kadarki karartılmış kadın tarihini ve kadınların yeteneklerini günışığına çıkarmayı ve bu konularda çalışma yapmayı kendilerine amaç edinmişlerdir.

Feminist Bilimsel Teori; feminizmi, bilimsel teori alanlarına cinsiyet tanımları bakımından faydalı hale getirmeyi amaçlar. Feminist Felsefe, bazen de Bilimsel Sosyoloji ve Bilim Tarihi'nin alt alanı olarak kabul edilir. Feminist Bilim Teorisi, insani bilimlere cinsiyet tanımları konusunda temel araştırma malzemesi olarak hizmet eder. Feminist hamleler, genel bilimsel teorik sorunları konu aldığı için, temel bilimsel sorunların içinde tartışılır.

Feminizmin ilgilendiği konular

Feminizm üzerine yapılan temel tartışmalar günümüzde hâlâ değişim sürecindedir. 1960'lı yıllardan beri aşağıdaki konular ana başlıklar olarak benimsenmiştir:

  • Hukuki eşitlik (örn; kadınların kazançtaki payları, ücret eşitsizliği)
  • Diğer toplumsal akımlarla olan ilişkisi
  • Cinsiyet kimliklerinin yaratılması
  • Cinsel özerklik

Feminizmin kökeni

Modern anlamda bir felsefe ve bir hareket olarak feminizmin kökeni kadının eğitimi hakkını savunan Lady Mary Wortley Montagu ve Marquis de Condorcet gibi özgür düşünürlerin de içinde yer aldığı Aydınlanma dönemine götürülmektedir. Kadınlar için ilk bilimsel topluluk Hollanda Cumhuriyetinin güneyinde yer alan bir şehir olan Middelburg'de 1785 tarihinde kurulmuştur. İngiliz kadın yazar Mary Wollstonecraft'ın feminist olarak adlandırılabilen A Vindication of the Rights of Woman (Kadın Haklarının Müdafaası) (1792) adlı eseri bu konuda ilk çalışmalardan biridir. Feminizm 19. yüzyılda kadınlarda adaletsiz davranıldığına ilişkin inanç arttıkça organize bir hareket hâline geldi. Feminist hareketin kökleri ilerlemeci hareket özellikle de 19. yüzyıldaki reform hareketi içinde yer almaktadır. Harekete féminisme adını veren kişi ütopyacı sosyalist Charles Fourier'dir (1837). Fourier, 1808 gibi erken bir tarihte kadın haklarının genişletilmesini tüm tüm toplumsal ilerlemenin genel prensibi olduğunu öne sürmüştür. İlk kadın hakları toplantısı New York, Seneca Falls'da 1848 yılında yapılmıştır. 1869 yılında John Stuart Mill The Subjection of Women (Kadınların Köleleştirilmesi) kitabını yayınlamıştır. Adı geçen kitabında Mill, "bir cinsin diğer bir cinse hakimiyeti yanlış... ve... insanoğlunun gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir." demiştir.

Pek çok ülke 20. yüzyılın ilk yıllarında özellikle de I. Dünya Savaşı'nın son yıllarında kadınlara oy hakkını tanımıştır.

Feminizmin tarihi

Feminizm kavramı ilk olarak sosyal filozof Charles Fourier (1772-1837) tarafından ortaya atılmıştır. Fourier sosyal gelişmenin kadınlara verilecek daha fazla özgürlükle mümkün olduğunu savunmaktaydı. Bugün “Yeni Kadın Hareketleri” olarak da adlandırılmaktadır ve temelde kısmen birbiriyle iç içe kısmen de ayrı teorik yapılardan oluşmaktadır.

Feminizmin ilk yılları

Feminizmle ilgili ilk yaklaşımlar 17. yüzyılda (insan haklarının da desteğiyle) Marie Le Jars de Gourney'ın yazılarında ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra Christine de Pizan, Olympe de Gouges, Mary Wollstonecraft ve Hedwig Dohm'un da eserleri feminizm filozofisinin ilkleri arasında sayılabilir.

Teori olarak feminizm ilk olarak 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarına denk gelen zaman aralığında temel haklar kategorisinde dünya sahnesine çıkmıştır. Başlarda temel haklara sahip olanların sadece erkekler olduğu düşünülürdü; çünkü topluma ataerkil gelenekler hâkimdi; ancak 1793 yılında Fransa da Olympe de Gouges bu durumu protesto etti. Gouges İnsan Hakları olarak görünen “Erkek Hakları”nın on yedi maddesinin kadınlara uyarlanmasını önerdi. Bunu da şu ünlü sözüyle dile getirdi: “Eğer kadının idam sehpasına mahkûm olma hakkı varsa, tribünden izleme hakkına da sahip olmalıdır.” Fransa'da elde edilen bu haklar kadınlar için bir ilktir.

Feminizmin ilk dalgası

19. yüzyılın son yıllarına doğru birçok Avrupa ülkesinde; Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya'da feminizm ve özellikle de kadın hareketlerinin kitlesel ilk dalgası başladı. Bu hareketin başlamasına sebep olan şey sözcülerine göre erkeklerle politik olarak eşit haklara sahip olma isteği, aynı iş için erkeklerle eşit ücret alma isteği ve kadınların da üniversiteye gidip her işte çalışma isteğiydi. Bu akım 19. yüzyılın sonlarına kadar birçok ülkeyi etkiledi. Bundan önce üniversitelerde erkeklere oranla daha az kadın eğitim almaktaydı. Kadınlara seçme hakkı, ilk olarak 1893 yılında Yeni Zelanda'da tanındı, yaygınlaşması ise 20. yüzyılda oldu.[9] Almanya ve Sovyetler Birliği'nde 1917-1918 yıllarında sosyalist devrimin sonucunda, Amerika ve Büyük Britanya'da aynı zamanlarda savaş döneminde kadınların ülkeye olan katkılarından dolayı ödül olarak verildi. Fransa ve İtalya gibi başka ülkeler ise kadınlara seçme hakkını II. Dünya Savaşı'nın sonunda vermeye başladılar.

Proleter kadın hareketleri

Sivil kadın hareketlerine karşılık olarak proleter kadın hareketleri ortaya çıkmıştır. SPD ve SDAPR gibi sosyal demokrat partiler etrafında toplanmışlardır. 19. yüzyılın sonlarında düzenledikleri toplantılarla taleplerini dile getirmişlerdir. Öncelikle yapı ve tekstil sektöründe çalışan kadın işçilerle ilgili bir organizasyon düzenlediler. Düzenledikleri aktiviteler proleter kadınların yaşam standartlarını daha iyi hale getirme amacını taşımaktaydı (çalışma saatlerinin kısaltılması, sağlık sigortası, işsizlik gibi). Ayrıca kadınların hem ev kadını olmaları hem de iş yerinde çalışıyor olmaları da konulaştırıldı.

Proleter kadın hareketlerinin önder teoricileri Clara Zetkin, Friedrich Engels, August Bebel ve Alexandra Kollentai idi.

Friedrich Engels etnolojik çalışmalar yapmasından dolayı bunların sonucunda “Der Ursprung der Familie, des Privateigentums und des Staates” (“ailenin, özel mülkün ve devletin kökeni”) adlı yapıtını ortaya koydu. Ataerkilliğin insanlık tarihinin en başından beri var olduğu kanısı ortaya çıktı ve erkekler biyolojik miraslarıyla ilgilenmeye başladılar. Bu da sadece kadın cinselliği sınırlandırılıp kontrol edilebildiği takdirde mümkündü. Ataerkil, tek eşli evlilikler bu amaca hizmet ediyordu. Çünkü kadınlar bu şekilde baskı altında tutulabiliyordu. “Anaerkil” ve “Ataerkil” arasındaki çizgiler daralmaya başladı ve August Bebel bu değişim içindeki güçlü değişimlere ve karakterlere dikkat çekmeye başladı. Özellikle “Amazonensagen” adlı eserinde kadınların haklarından mahrum bırakılmasına karşı güçlü duruşlarını ele almıştı.

Feminizmin ikinci dalgası

Feminizmin ilk dalgası 20. yüzyılın ilk 20 yılına kadar devam etti. Bu süreçte birçok ülkedeki kadınların taleplerinin büyük bir bölümü halihazırda yerine getiriliyordu. Buna karşılık birçok sebep, kadınların toplumdaki geleneksel yerlerine geri dönmelerine sebep oldu. 1929'daki dünya ekonomik krizinde iş sıkıntısı ortaya çıktı ve işten ilk çıkarılan grup kadınlardı. Alman faşizmi döneminde de kadınların üniversitede eğitim almalarına ve iş hayatlarına sınırlandırılmalar getirildi. İkinci dünya savaşında erkekleri savaşta olması nedeniyle sayısızca kadın, endüstrilerde çalışmaya başladı. Ancak savaş sonrasında tekrar “kadın ve anne olmak” görevlerine geri döndüler.

Çeşitli formlara bürünen feminizm

Feminist teori içindeki cinsiyet, cinsiyet farklılıkları, cinsellik gibi terimler ve kadın gibi holistik terimler tartışma konusu olmuş hatta bazı feministler feminizmin herkesin kendisini %100 feminist olarak tanımladığı bir ideoloji olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu sebeple feminizmin alt türleri oluşmuştur. İlk dönem feministleri genellikle ilk-dalga feministleri 1960 sonrasındaki feministler ikinci-dalga feministleri olarak isimlendirilmiştir. Bazıları yeni kuşak feministleri üçüncü-dalga feminizmi içinde görmektedir.

Farklı tür feminizmlerden bazıları:

  • Eşitlikçi formlar:
    • Eşitlikçi feminizm - Önde gelen feminist liderleri de içeren çoğunluk bunun feminizmin gerçek bir formu olmadığını öne sürmektedir.
    • Bireyci feminizm - (liberteryen feminizm olarak da bilinir) Yukarıdakiyle aynıdır.
    • Liberal feminizm
  • Kadın merkezli (gynocentric) formlar:
    • Kültürel feminizm
    • Cinsiyet feminizmi
    • Pop feminizm
    • Radikal feminizm
  • Baskıyı ataerkiden kaynaklı görenler:
    • Anarko-feminizm
    • Radikal feminizm
    • Fransız feminizm
    • Seks radikal feminizm
  • Baskıyı sınıflı toplum (19. yüzyıl ve sonrası kapitalizm) kaynaklı görenler:
    • Marksist feminizm
    • Sosyalist feminizm
  • Ayırımcı (segregationalist):
    • Lezbiyen feminizm (lezbiyen ayrıkçılığı/lesbian separatism))
    • Ayrılıkçı feminizm/seperatist feminizm
  • Afrikan-Amerikan
    • Siyah feminizm/Black Feminism
    • Kadıncılık/Womanism
  • Batı-Dışı:
    • Üçüncü Dünya feminizm
    • Sömürge sonrası feminizm

Alt feminizm dalları

  • Ekofeminizm
  • Fransız Feminizmi
  • Radikal Feminizm
  • Liberal Feminizm
  • Lezbiyen Feminizm
  • Marksist Feminizm
  • Sosyalist Feminizm
  • Pop Feminizm
  • İslamcı Feminizm
  • Ruhsal Feminizm
  • Maddi Feminizm
  • Postmodern Feminizm
  • Varoluşçu Feminizm
  • Pro-seks Feminizm(seksüel açıdan liberal feminizm, seks-pozitif feminizm diye de bilinir)
  • Post-Kolonyal Feminizm
  • Amazon Feminizmi
  • Kültürel Feminizm
  • Anarko-Feminizm
  • Üçüncü Dalga Feminizm
  • Kadınizm/Kadıncılık (Womanism)
  • Bireysel Feminizm
  • Jineoloji (Kürt feminizmi)
  • Transfeminizm

Feminizmin etkisi

20. yüzyıl boyunca feminizm, özellikle de kadın hareketleri; ABD, Kanada; Avustralya, Asya'nın bazı bölümleri, Latin Amerika ve Afrika'da, cinsiyetlerin elde ettikleri hukuki, sosyal ve kültürel hak eşitlikleriyle gelişme göstermiştir. Bütün bu gelişmelere rağmen kadınlarının yaşam kalitesinin 1970'li yıllardan beri ABD ve Avrupa Birliği'nde erkeklere oranla azalma gösterdiği kaydedilmiştir.

Dünyanın diğer bölgelerinde, kadının yeri son yüzyılda kayda değer bir gelişme göstermemiştir. Buralarda da her iki cinsiyete mensup kişiler de seçme hakkını kullanabilmektedir. Kadınların politik yönleri güçsüz değildir; ancak kadınlar, Asya'nın bazı bölgelerinde, birçok Arap ve Afrika ülkelerinde erkeklerin gölgesinde kalmaktadır. Bazı ülkelerde bir erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi bile yasaldır. Genellikle, kadınların yaptıkları işler daha az göz önünde ve daha az kazandıran işler. Bazı Müslüman ülkelerde mahkeme önünde, kadının erkeğe oranla daha az söz söyleme gücü vardır. Yine bazı Müslüman ülkelerde kadınların kıyafet konusunda sıkı yasaklar koymuşlardır ve bunlara uyulmaması durumunda ölüm cezası uygulamaktadırlar.

Sivil haklar üzerindeki etkisi

Feminizmin batı toplumlarında kadınlara oy hakkı, daha eşit ücret, "hata aranmayan" boşanma hakkı, çocukları babalarından uzak tutma hakkı, güvenli kürtaj elde etme hakkı, kadınların kendilerini tecavüzle suçladıkları erkeklerden uzak tutma hakkı, Amerika'da herhangi bir üniversiteye kabul edilme hakkı gibi hakların yürürlüğü koyulmasında büyük etkisi olmuştur.

Din üzerindeki etkisi

Feminizmin dinin çeşitli yönleri üzerinde büyük etkisi olmuştur. Protestanlığın liberal kollarında kadınlar günümüzde din kadını olabilmektedir ve reform içindeki muhafazakâr ve yeniden yapılanmacı Yahudilikte kadın, rabbi ve cantor olabilmektedir. Bu Hristiyan ve Yahudi gruplarında kadın gittikçe daha fazla iktidar sahibi olup erkekle eşit duruma gelmekte, bakış açıları inanca ait yeni ifadelerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. İslam ülkelerinde de çoğu kadın alim her iki cins tarafından kendilerine yöneltilen İslamiyetle ilişkili soruları Arap televizyonlarında yanıtlamaktadırlar. İçinde bulunduğumuz günlerde İslam ülkelerinde kadınların imamlık sorunu tartışılmakta, müftü yardımcısı (Türkiye) olabilmektedir.

Feminizm aynı zamanda yeni dini formların doğuşunda da önemli bir role sahiptir. Neopagan dinler özellikle Tanrıça ruhsallığının önemini vurgulamaya meyil göstermekte ve kadına ve kutsal dişiye yönelik geleneksel dinlerin düşmanca tutumlarını sorgulamaktadırlar. Dianik Cadılık (Dianic Wicca) kaynağı radikal feminizmde olan bir dindir.

Feminist felsefe

Feminist felsefe, 20. yüzyıl felsefesi ve günümüz felsefesinde ağırlıklı olarak kadınlar tarafından temsil edilen yaklaşımları; tarihte ve günümüzde cinsiyetler arasındaki doğal ve sosyokültürel farklılıkları ve bunların felsefe, sanat, bilim alanındaki etkileri ile erkek egemen dünyada kadınların durumunu tanımlamaktadır. Bununla temel olarak “kadınlık” ve “erkeklik” arasındaki tarih-felsefi düzenin araştırması yapılmaktadır.

Feminist felsefedeki ilk yaklaşımlar

14. yüzyıldan beri cinsler arası ilişki hakkında yazılar bulunmaktadır.

  • Orta Çağ Fransız yazarı Christine de Pisan (1365-1430~) günümüzde avant la lettre feminist olarak kabul edilmektedir. Pizan toplumsal çevresindeki erkeklerin kadın düşmanlığını eleştirmiştir. 1400 yılında kadınları destekleyen bir tarikatın ütopik kuruluşunu anlatan Le Dit de la rose adlı eserini yazmıştır. Yine aynı yıl gerçek kadın eğitimini konu ettiği Le Livre des trois vertus (üç erdemin kitabı) adlı araştırma yazısını yazmıştır.
  • İngiliz filozof Mary Astell (1666-1731) o zamanki popüler doğa biliminden Descartes ve Bacon gibi düşünürlerin fikirlerini geliştirmiş, aynı zamanda da Hobbes ve Locke’nin etik teorileri üzerinde çalışmıştır. Ayrıca kadının doğası, mantığı ve ruhuna dair sorularla uğraşmıştır. Zorunlu evlilikleri eleştirmiş ve böylece kadına baskının yasallığı hakkında bir tartışmaya neden olmuştur.
  • İngiliz yazar Mary Wollstonecraft’in (27.04.1759-10.11.1797) hayatı boyunca iyi bir okul eğitimi alabilmesi için hep engeller çıkmıştır. Bu yüzden kadınların eşit eğitim hakkı onun en büyük hayat hedefi olmuştur. Mary Wollstoncraft’ın tanınan en ünlü eseri Kadın Haklarının Müdafaası’dır (A vindication of the rights of woman, 1792).

Ortaya Çıkışı

Uygulamaya yönelik ve politik olarak şekillenen ilk dalga kadın hareketleri genel seçim hakkının kısmi yürürlüğe girmesinden sonra durgunlaşmış ve yenilenen canlanma 1960’lı yılların sonunda ikinci dalga kadın hareketlerini başlatmıştır. Ataerkil ilişkiler üzerine artan kuramsallaştırma ve bilimselleştirme çalışmaları feminist felsefesinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Sorular

Feminist felsefesinin soruları sadece felsefede kadın bakış açısı ve deneyimlerin entegrasyonu ile felsefe tarihinde kadın düşmanlığının ve ayrımcılığın ortaya çıkarılması değil, aynı zamanda cinsiyet ayrımı olmadan, nesnel ve evrensel bir bilim olarak felsefeyi sorunsallaştırmaktır.

Feminist politik felsefe

Feminist politik felsefe politika ile ilgi teorilerde mekânın evsel-ailesel ve açık-politik bir ortam şeklinde yapılandırılmasını ve bunun sonuçlarının politika kavramı ile birlikte erkeklerin hâkim olduğu ve bu bağlamda bu tür düşüncelerin “kadınlık” ve iktidar ile ilişkilendirilen konuları araştırır.

Feminist etik

Feminist etik erkek ve kadın ahlakı arasındaki farklılıkları ve tipik olarak geleneksel etik düzende hangi oranda kadın davranış modellerinin daha fazla olduğunu araştırmaktadır.

Temsilcileri

John Stuart Mill: John Stuart Mill, liberalizmin temsilcilerinden biri olarak sayılmaktadır ve toplumdaki kadın durumuna ilişkin görüşleri liberal feminizm olarak tanımlanabilir. Eşi Harriet Taylor Mill’den etkilenmiş ve 1865 yılından itibaren parlamentoda kadın seçim hakkını savunan topluluğun milletvekili olmuş ve parlamentoda kadın seçim hakkı ile boşanma hakkını talep etmiştir. İlk sosyal bilimsel olarak kadın baskısını araştırmıştır.

Simone de Beauvoir: Günümüz feminist felsefesinin temellerini yazar, filozof ve modern feminizmin “annesi” olarak görülen Simone de Beauvoir (09.01.1908-14.4.1986) atmıştır. İkinci Cins (Le Deuxième Sexe, 1949) adlı çalışmasında varoluşçuluğun ve görüngübilimin temelinde toplum için cinsiyet kavramının anlamını araştırmış ve ataerkil toplumda kadına uygulanan baskıyı göstermiştir. Böylece feminizm teorisinin temel amacı olan cinsiyetler arsındaki eşitliği ve hak eşitliğini ortaya koymuştur.

Judith Butler: Filozof Judith Butler (24 Şubat 1956) dekonstruktif (yapıbozumcu) feminizmin ana temsilcisidir. En etkili eserleri olan "Cinsiyet Belası- Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi" (Gender Trouble. Feminism and the Subversion of Identity, 1990) ve Maddeleşen/Dert Olan Bedenler (Bodies That Matter, 1993) kitaplarında bahsettiği Queer Teorisinin geliştirilmesinde rol almıştır. Butler'e göre cinsiyet edinçsel bir modele işaret etmektedir.

Zira “eril” ve “dişil” sınıflandırmaları salt kurgu ve tasarımsaldır, ancak eylemsel ve edimsel bazda oluşmaya elverişlidir. Sadece toplumsal cinsiyet (gender) değil, aynı zamanda biyolojik cinsiyet (sex) de buna göre toplumsal, yani sosyokültürel olarak koşullanmışlığı ima eden kavramlardır ve doğa tarafından mutlak olarak verilen içerik veya durumlar değildir. Cinsiyet aidiyeti, her bir insanın bireyselliğinin parçalanarak ayrıştırılması uğruna bütünsellikten koparılıp bozulmaktadır. Bu bağlamda geleneksel çift cinsiyetlilik “çok cinsiyetlilik” ile yer değiştirmektedir.

Julia Kristeva: Filozof Julia Kristeva (24.06.1941) 70'li yıllar öncesi ataerkil toplumdaki kadın kimliğini sorunsallaştırmış; fakat psikanalize yakınlığı dolayısıyla bazı feminist edebiyat bilimi çevrelerince eleştirilmiştir.

Diğer Temsilciler: Helene Cixous, Bracha L. Ettinger, Patricia Hill Collins, Donna Haraway, Sandra Harding, Nancy Hartsock, Luce Irigaray, Lynn Hankinson Nelson, Dorothy Smith, Alison Wylie, Martha Nussbaum, Herta Nagl-Docekal, Emma Goldman

Feminist kuruluşlar

National Organization for Women (NOW) (Ulusal Kadın Örgütü)

National Organization for Women (NOW) (Ulusal Kadın Örgütü) en büyük İngiliz-Amerikan feminist örgütüdür.

Üyeler

NOW'ın yapmış olduğu bildiriye göre bugün ABD'de 550.000 üye bulunmaktadır. Başlangıçta üyelik erkeklere de açıktı.

Tarihi

NOW, 30 Haziran 1966'da Washington D.C.‘de kurulmuştur. Feminizmin yol gösterici klasiklerinden olan The Feminine Mystique (Kadınlığın Gizemi, 1963) adlı eserin yazarı Betty Friedan, örgütün 28 kurucuları arasında yer almaktadır ve örgütün ilk başkanlık görevini yapmıştır. Diğer bir kurucu üye ise Piskopos kilisesinin ilk Afroamerikan rahibesi olan Pauli Murray’dir. NOW’ın 1987’den 1991’e kadar başkanlığını ise Molly Yard yapmıştır. 35. yıl dönümde başkanlığa Kim Gandy seçilmiştir.

Talepleri

NOW’ın ilk amacı Friedan’ın bir peçete üzerine yazmış olduğu: “Kadınlar şimdi (= now) Amerikan toplumunun popüler kültürüne tam katılım için önlemler almalıyız ve böylelikle bütün erkeklerle eşit derecede aynı sorumlulukları, ayrıcalıkları paylaşabilir ve üstlenebiliriz” içerikli taleplerin karşılanmasıydı. 1966 yılında hareketin temel taleplerini ve ideallerini “Statement of Purpose” (Amaçlar Bildirisi) ile ortaya koymuşlardır. NOW, 1970'li yıllarda kadın ve erkek arasındaki eşitliği garanti altına alan Eşit Haklar Tasarısı'nı (Equal Rights Amendment, ERA) ABD anayasasına sunmuştur.

23 Temmuz 1989'da Cincinnati, Ohio'da yapılan toplantıda ABD'nin çift partili sistemi tartışılmış ve sorgulanmıştır. Üçüncü bir partinin kurulması konusu ele alınmıştır. Tartışmanın sonucunda, kadınların politik bağımsızlığının bildirgesi (Declaration of Women's Political Independence) ortaya çıkmıştır.

ABD anayasasının ek maddeleri için bir araştırma komisyonu oluşturulmuştur. Bu ek maddeler cinsiyet ayrımının kaldırılması, ölçülü hayat standartları hakkı, temiz hava, su ve çevre hakkı ile şiddet uygulamasının kaldırılması hakkını içermekteydi. Komisyonda, NOW'ın daha önceki başkanlarından olan Elanor Smeal başkanlık yapmıştır. Bundan bir ay sonra NOW, demokrasiden sorumlu komisyonu (Commission for Responsive Democracy) kurmuştur.

Bugüne kadar örgüt, kadın hakları için yasama önlemleri ve medyada kadın temalarının ifade edilişi üzerinde çalışmıştır.

NOW'ın günümüzde ağırlık verdiği noktalar ise hukuk sisteminde, okullarda, iş yerlerinde ve toplumundaki diğer alanlardaki baskıların ve ayrımcılığın ortadan kalkması, kürtaj, aile planlaması, çocuk doğurmada kendi kararını verebilme hakkı, kadınlara uygulanan şiddetin önlenmesi, cinsiyet, ırk ve homofobinin ortadan kalkması ile toplumda eşit hak ve özgürlüğün teşvik edilmesi olmuştur.

Amerikan Ulusal Kadın Oy Hakkı Derneği (NAWSA)

National American Woman Suffrage Association (Amerikan Ulusal Kadın Oy Hakkı Derneği - NAWSA) kadın hakları için çalışan Ameriakan kadın deneklerinden birisidir. Elizabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony tarafından 1890 Mayıs ayında kurulmuştur. NAWSA, 1869 yılında kurulmuş olan National Woman Suffrage Association (Kadınların Oy Hakkı Ulusal Derneği - NWSA) ve American Woman Suffrage Association'ın (Amerikan Kadın Oy Hakkı Derneği - AWSA) birleşmesiyle ortaya çıkmıştır.

AWSA ve NAWSA'nın ilk etkinlikleri

American Woman Suffrage Association Boston'da Lucy Stone, Julia Ward Howe ve Josephine Ruffin tarafından kurulmuştur. Üyelerini tutucu çevreler oluşturuyordu. Birçoğu öncelikli olarak zencilerin seçim hakkı için çalışan ve kölelik karşıtı olan American Equal Right Association‘da (Amerikan Eşit Haklar Derneği - AERA) de çalışmışlardır. Birlik NWSA kadar militan olmamış ve iş yerlerindeki kadın ayrımcılığı ve kadınlar için boşanma hakkı gibi konularla uğraşmamıştır. 1870 yılından itibaren Lucy Stone AWSA için Women's Journal'ı çıkarmıştır.

Ayrıca AWSA'nın tutucu olarak savunulduğu diğer bir durum ise Elizabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony tarafından New York‘da başlangıçta radikal bir konuma sahip olan National Woman Suffrage Association'ın kurulması olmuştur. NWSA sadece kadın üyeleri kabul ediyordu ve ABD anayasasının 15. ek maddesine karşı bir karar çıkarmıştır. Bu karar ABD vatandaşı olan bütün erkeklerin ten ve etnik köken farklı olmaksızın eşit haklara sahip olmasını garanti altına almış; fakat kadınların seçim hakkı reddedilmiştir. Bu noktada NWSA politikası AERA'nın amaçlarına karşı çıkmış ve NWSA cinsiyet ve ırk ayrımı olmadan genel seçim hakkı için anayasa 16. ek maddesini talep etmiştir. AWSA'nın çalışmaları kadın haklarına yoğunlaşırken NAWSA'nın programı buna ek olarak kadın politik konuları da katmıştır.

Birleşme

Zaman geçtikçe NWSA'nın politikasi tutuculaşmıştır. Susan B. Antony'nin derneğin başkanı seçilmesiyle kadınları seçim hakkı konusundaki çabalar artmıştır. NWSA'nın da bu zamana kadar temel konusu olan diğer kadın politik amaçlar ise önemsenmemiştir. Bu yön değişikliği ile hayal kırıklığına uğrayan radikal süfrajetler NWSA'dan ayrılmışlardır. 1890 yılında American Woman Suffrage Association tartışmasız olarak National Woman Suffrage Association ile birleşmiştir. Her iki dernek de Elizabeth Cady Stanton, Susan B. Anthony, Carrie Chapman Catt, Frances Willard, Mary Church Terrell, Matilda Joslyn Gage ve Anna Howard Shaw tarafından yürütülen American Woman Suffrage Association'a karşı Joslyn Gage, Olympia Brown ve Cady Stanton'ın oylarına karşı birleşmiştir.

NAWSA birleşmeden sonra zamanla politik gücünü kaybetmiştir. ABD anayasası 19. ek maddesi ile ABD'de kadınların seçme hakkına kavuşması ile dernek önemini yitirmiş ve 1920 yılında da kapanmıştır. En son oturumda NAWSA‘dan Cary Ann Chapman bugün hala varlığını sürdüren katılımcı demokratik League of Women Voters kurmuştur.

Eleştiriler

Varoluşundan beri feminizm birçok yönden eleştirilere maruz kalmıştır. Bunun nedeni feminizmin içinde birçok başka akımın da özetleniyor olması ve hayatın belli başlı bölümlerini günışığına çıkarıyor olmasıdır.

Feminizmin kendi içindeki eleştiriler

Feminist hareketlerin içindeki eleştiriler, köktenci feministler ve aykırı feministlerin yarattığı tartışmalardan doğan "erkek" odaklı, ataerkil yapılı toplumların gelişmesine neden olmuştur.

Birçok feminist, özellikle de Alice Schwarzer için pornografi, bu akım içinde tartışılması gereken konulardandır. Bu yüzden de karşıt bir akım olarak sekse olumlu bakan feministler ortaya çıktı. Bu akımda cinsellik ve pornografinin her iki cinsiyet için de açık olması gerektiği savunuldu.

Feminist bilimine ret

Sydney'li David Stove, feminizmin üniversitelerde kadın araştırmaları başlığı altında bir bilim olarak kabul görülmesine yardımcı olmuştur; ancak nesnel ve gerçekçi olarak bu bilime bakmanın zorluğundan dolayı genel anlamda bilim olarak kabul görememiştir. Alman kriminolog ve üniversite profesörü Micheal Bock, feminist bilimini kabul etmeyenlerdendir. "Feminizm var, bilim de var ancak feminizm bilimi yok" demiştir.

Antifeminizm

Antifeminizm ya da feminizm karşıtlığı altında, feminizme karşıt olarak düşünülen farklı düşünce tarzları ve akımlar genel olarak özetlenmiştir.

Maskülizm temelde erkek deneyimi üzerine inşa edilmiş toplumsal kuram ve politik bir hareket tarzıdır. Maskülizmin temsilcileri, cinsiyet eşitsizlikleri ve erkek hakları gibi konular üzerine yoğunlaştıkları hâlde bir yandan toplumsal ilişki eleştirileri de yaparlar. Çoğu maskülizmi savunan kişiye "maskülist" denir. Tarihte bunu ilk kez ortaya koyan sosyalist kuramcı Ernest Belfort Bax idi.

Maskülizm kadın ve erkek tüm toplumda eşitliği savunan ve anti-feminist nitelendirmeyi kabul etmeyen maskülinizmden erkeğin üstünlüğünü savunması ve anti-feminist tavrı itibarıyla ayrılmaktadır.

Ernest Belfort Bax 23 Temmuz 1854'te doğan, 26 Kasım 1926'da ölen sosyalist bir gazeteci ve filozoftur. Dindar bir ailenin oğlu olarak Leamington'da doğan Bax, Almanya'da felsefe eğitimi sırasında Marksizm ile tanıştı. Marx'ın fikirleriyle Kant, Schopenhauer ve Hartmann'ınkileri bir araya getirdi. Sosyalizme de istekli ve bu konuda da keşfetmeye açıktı. Ayrıca da ateşli bir ateistti.

Bax, bütün hayatı boyunca sosyalizmin olgunlaşması için ekonomik koşulları gerekli gördü ancak eğitim eksikliğinin buna engel olduğunu savundu. Başlangıçta aşırı bir milliyetçilik karşıtı olan Bax, I. Dünya Savaşı'nda İngiltere'yi desteklemeye başladı, fakat bu desteğe kadar mesleği avukatlığa yoğunlaşmış ve politikayla çok az ilgilenmişti.

Feminizm ve erkekler

Feminizm'in kökeni 1700'lü yıllara kadar uzanır. Erkekler, 1996 yılındaki Quebec'te gerçekleştirilen Feminizm konferansında pro feminizm (ilkel feminizm) adıyla feminist hareketin içinde kabul gördüler. Bu yıla kadar erkekler feminizm içerisinde yer alamıyordu. Çünkü her şeyden önce feminizm kadın merkezli bir ideolojidir ve tüm düzenlerin belirleyicisi kadındır. Ayrıca bir diğer neden de kimi feministlerin erkekleri kadın olmanın ne olduğunu anlayamayacak basit canlılar olarak görüyor oluşları[] ve erkeklerin ne kadar iyi niyetli olsalar da erkek oldukları için ataerkilliğin devinimlerini tekrar edeceklerine inanmalarıdır. Ancak cinsiyet eşitliği için mücadele veren erkeklerin sayısının çok büyük bir artış göstermesi, kimi feministlere bu düşüncelerinde yanıldıklarını göstermiş ve erkekleri ilkel feminizm adı altında feminist ideolojiye almışlardır.[] Feminizm yine aynı nedenden dolayı çoğu zaman da kadınları birçok alanda merkeze yerleştirmiş ve daha geniş haklar istemiştir. Eşitsizlikleri kadınların sahip oldukları geniş haklarla getirebileceğini iddia etmiştir.[]

Lezbiyen feminizm

Lezbiyen feministler, erkeklerle cinsel ilişki kurmaya devam etmenin, ayrımcı yasaların kadınların erkek eşleri kadar kazanmalarına engel olmasına veya iyi nitelikleri için gereken yeterli ödemeyi alamamalarına, evli kadına baskı uygulamakta kullanılan ve onun kariyer yapmasını engelleyen tam gün bebek bakıcılığı yaptırılmalarına ve ev hanımlarını erkeğe ekonomik bakımdan bağımlı kılmaya sebep olan baskıcı düzcinsel modele yakalanmak anlamına geldiğini iddia etmektedirler. Hatta erkeklerle cinsel ilişkiye giren biseksüel kadınlar dahi erkek partnerlerini terk etmeleri için lezbiyen feminizm tarafından tamamen kadınlarla cinsel ilişki kurmaya özendirilmektedirler.[]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Hawkesworth, Mary E. (2006). Globalization and Feminist Activism. Rowman & Littlefield. ss. 25-27. ISBN 9780742537835. 
  2. ^ Beasley, Chris (1999). What is Feminism?. New York: Sage. ss. 3-11. ISBN 9780761963356. 
  3. ^ Kubbealtı Lügati
  4. ^ Pamukkale Üniversitesi İngilizce Sözlük
  5. ^ Eş ve Yakın Anlamlı Kelimeler Sözlüğü
  6. ^ Hani Astolin, Türkün Gizlenen Bilgisini Arayan Türk, İstanbul, 2019
  7. ^ Eski Türklerde emirnamelerin "Hakan ve Hatun emrediyor" diye başladığı, aksi hâlde emirnamelerin geçersiz sayıldığı belirtilmektedir. (Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, 1955, s. 107) Hatunculuk sözcüğü de bu anlamda hatundan türetilmiştir.
  8. ^ Marx, K. (2014). On the Jewish question. In Nonsense upon Stilts (Routledge Revivals) (s. 137-150). Routledge.
  9. ^ Anayasa Hukuku Ders Notları: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. 15 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mart 2016. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Pro-feminizm ya da profeminizm, herhangi bir feminist hareketin bir üyesi olmayı ima etmeksizin feminizmin hedeflerini desteklemeyi işaret etmektedir.

İslami feminizm, modern düşün hayatında yer bulmaya başlayan melez ideolojilerin bir örneği. İslami paradigma içinde dile getirilen feminist söylem ve uygulamalar bütününe verilen adlandırma. Modern İnsan Hakları bildirgelerinde tüm insanların eşit olduğu söylenirken, İslam dünyasında, gündelik yaşamda geleneksel inanışlar ve dini inanca dayalı, konjonktür ile uyuşmayan kadın-erkek ayrımı ve erkeklerin üstünlüğü söylemine karşı, kadınların eşitliği ve/veya üstünlüğünü savunan bir düşünce sistemiyle İslam düşüncesini harmanlamaya itmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Anarko-feminizm</span>

19. yüzyılda ilk kez ortaya çıkan ve isimlendirilen Anarko-feminizm veya Anarka-feminizm, anarşizm ile feminizmi bir araya getirir ve ataerkilliği hiyerarşinin ve dolayısıyla da toplumun temel problemlerinden biri olarak değerlendirir. Anarko-feministler ataerkillik ve maşizm ile savaşın sınıf çatışmalarının ve devlete yönelik anarşist mücadelenin bütünleyici bir parçası olduğuna inanırlar. Özünde, bu felsefe anarşist mücadeleyi feminist mücadelenin gerekli bir bileşeni olarak görür. Feminizmi de anarşist felsefenin gerekli bir bileşeni olarak görür. L. Susan Brown, "Anarşizm, tüm güç ilişkilerine karşı çıkan bir siyaset felsefesi olduğundan, doğası gereği feministtir" iddiasında bulunur.

Marksist feminizm, marksizm ve feminizmin bileşimi olan bir feminist harekettir.

Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.

Liberal feminizm, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan ideoloji. 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Mary Wollstonecraft, 3 Ocak 1792’de feminist teori tarihindeki ilk önemli çalışma olan A Vindication of the Rights of Woman adlı eserini tamamlamış, bu kitap daha sonraları feminist düşünce için başat eser olmuştur. Wollstonecraft’a göre, mademki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır. 19. yüzyıl Amerikan kadın hakları hareketinin önemli iki lideri Elisabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony, selefleri Wollstonecraft tarafından ifade edilen Aydınlanma teorisini geliştirmiştir. “Cinsler aynıdır” diyen Stanton, sonuç olarak bunların eşit haklar hak ettiklerini iddia etmiştir. Stanton'un temel liberal tezi, birey olan kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için bazı haklara sahip olmaları gerektiğidir. Susan B. Anthony ise bazı önermelerinde doğal haklar doktrini üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Feminist eleştiri</span>

Feminist eleştiri’nin etkileşimli ya da çelişkili farklı okulları ve akımları söz konusudur. Marksist feminizm, radikal feminizm, psikanalitik feminizm, postyapısalcı feminizm söz konusu olduğundan, feminist eleştiri çok genel bir başlık olarak bütün bu eleştiri geleneklerini içermektedir demek gerekir. Özellikle 1960'lardan sonra Fransa, Amerika ve İngiltere'de ortaya çıkan ve güçlenen yeni kuramsal akımlarla ve disiplinlerle feminist hareket de toplumsal ve siyasal bir savaşım olarak canlanma gösterir.

“Das Unbehagen der Geschlechter” kitabının yazarı Judith Butler’ın öncülüğünde eşitlik feminizmi üzerine kurulmuş; ancak bir adım daha da ileriye giderek “toplum cinsiyeti” ve “biyolojik cinsiyet” olmak üzere iki cinsiyetten bahsetmiştir. Cinsiyet kimliklerinin ortak kabul edilebilmesi, cinsiyetler arasındaki farklılıkların daha az güçlü olmasıyla bağlantılıdır.

Maddeci feminizm toplumsal cinsiyetle emek süreçleri ve üretim ilişkileri arasındaki bağlantıları açıklamayı amaçlayan, kadının toplumdaki ikincil konumunu yalnızca kapitalist ilişkilerin bir sonucu olarak değil; fakat kapitalizmden önce de var olmayı sürdüren patriyarkal ilişkilerin bir sonucu olarak gören feminist akımdır.

Ayrılıkçı feminizm kadın ve erkek arasındaki cinsel farklılıkların giderilemeyeceği inancına bağlı olarak heteroseksüel ilişkileri desteklemeyen bir feminizm türüdür. Ayrılıkçı feministler, genellikle, erkeklerin feminist harekete katkı yapamayacağına ve iyi niyetli erkeklerin dahi ataerkilliğin dinamiklerini birebir kopya ettiklerine inanırlar. Ayrılıkçı feministler, enerjilerini kullanmayı ve diğer kadınlarla olan bağlarını kuvvetlendirmeyi ataerkil çerçevenin dışından dolaşarak gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu durum, çok tipik olarak politik ve sosyal hedefleri elde etmek için yalnızca kadınlarla çalışmayı, sadece kadınları içeren yaşam alanları ve aileler oluşturmayı, çalışma yaşamında ise erkekler için/erkeklerle birlikte çalışmamayı ve erkek çalışan tutulmamasını içerir.

Kadın hareketi, kadın haklarını desteklemeye yönelik evrensel nitelikteki sosyal harekettir.

<span class="mw-page-title-main">Mısır'da feminizm</span>

Mısır'daki feminizm, tarih boyunca birtakım toplumsal ve politik olayları içerir. Her ne kadar Mısır birçok açıdan reform konularında, özellikle de "milliyetçiliğin, emperyalizme ve feminizmin direniş hareketlerinde" öncülük etmiş olmasına rağmen kadınların erkeklerle eşit olması kolay olmamıştır.

Uluslararası toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliğini ve kadın hakları savunuculuğunun uluslararası alanda yapılması yönünde kavram ve yaklaşımların geliştirilmesini ifade eden terimdir. Uluslararası toplumsal cinsiyet, kadın/erkek olarak iki cinsiyetin toplumsal ve kültürel etkilerinden kaynaklı olan yaşam biçimi baz alınarak değerlendirilen toplumsal cinsiyet kavramının uluslararası zeminde incelenmesini ele alır. Cinsiyet sonradan değil doğuştan var olur, bu nedenle bu konuda bir seçim yapılması söz konusu değildir. Türk Dil Kurumu'na göre cinsiyet; "bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren bir yaratılış, eşey, cinslik, seks" şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda cinsiyet (eşey) kavramını akabinde takip eden bir sonraki kavram ise toplumsal cinsiyet olarak ele alınır. Toplumsal cinsiyetin, cinsiyetten ayrılmasındaki temel etken ise toplum tarafından sosyokültürel açıdan tanınarak buna göre şekillendirilmek istenmesidir. Uluslararası toplumsal cinsiyet, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarının son halkası olarak ilgili otoritelerce ele alınır.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal cinsiyet sosyolojisi</span> sosyolojinin alt dalı

Toplumsal cinsiyet sosyolojisi, kadın ve erkek arasındaki farkılılıkların kültürel ve toplumsal olarak nasıl kurulduğunu, kadın ve erkeğin sosyal yapı içindeki durumlarını, kadınlık ve erkeklik kimliğinin oluşum sürecini inceleyen sosyoloji alt dalıdır.

Mizrahi feminizmi, İsrail feminizmi içinde Mizrahi kadınlarını Mizrahi-Aşkenaz Yahudileri ve erkek-kadın ikili kategorilerinden çıkarmaya çalışan bir harekettir.

Feminizm tarihi, kadınlara eşit hakların sağlanmasını amaçlayan hareketlerin ve ideolojilerin kronolojik veya tematik anlatılarını içerir. Dünyanın dört bir yanındaki feministlerin sebepleri, hedefleri ve niyetleri ; zamana, kültüre ve ülkeye bağlı olarak değişmiş olsa da çoğu Batılı feminist tarihçi, kadın haklarını elde etmek için çalışan tüm hareketlerin, feminizm terimini kendilerine uygulamamış olsalar bile feminist hareket olarak değerlendirilmeleri gerektiğini iddia ediyorlar. Diğer bazı tarihçiler "feminist" terimini modern feminist hareket ve onun devamıyla sınırlandırır ve daha önceki hareketleri tanımlamak için "protofeminist" etiketini kullanır.

<span class="mw-page-title-main">Feminist hareketler ve ideolojiler</span>

Yıllar boyunca çeşitli feminist ideoloji hareketleri gelişti. Hedefler, stratejiler ve bağlılıklar bakımından farklılık gösterirler. Sıklıkla örtüşürler ve bazı feministler kendilerini feminist düşüncenin çeşitli dallarıyla özdeşleştirirler.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal cinsiyet eşitliği</span> tüm cinsiyetlerin haklara, kaynaklara, fırsatlara ve korumalara eşit erişimi

Toplumsal cinsiyet eşitliği, erkek ve kadının kamusal ve özel yaşamın tüm alanlarına eşit ve yetkinleştirilmiş şekilde katılımını ifade eden bir insan hakları kavramıdır.

Bireyci feminizm, aynı zamanda ifeminizm olarak da bilinir, bireyciliği, kişisel özerkliği, devletin kadınlara karşı uyguladığı ayrımcılıktan özgürlüğü ve toplumsal cinsiyet eşitliğini vurgulayan liberteryen bir feminist harekettir.

Ruj feminizmi geleneksel feminist fikirlerle birlikte, kadınların cinsel cazibesi de dahil olmak üzere geleneksel kadınlık kavramlarını benimsemeyi amaçlayan bir feminizm çeşididir. Konsept Üçüncü dalga feminizm, Üçüncü dalga feminizmde, kadınların hem kadınsı hem de feminist olamayacaklarını hissettikleri önceki hareketlerin yarattığı ideallere karşı yanıt olarak ortaya çıkmıştır.