İçeriğe atla

Felsefe tarihi

Raffaello Sanzio'nun "Atina Okulu" (1510-11) freski: Elealı Zenon, Epikur, Averroes, Pisagor, Alkibiades, Ksenofon, Sokrates, Heraklitos, Eflatun, Aristoteles, Diyojen, Öklid, Zarathustra ve Ptolemäus (Hayalî portreler)

Felsefe tarihi, felsefenin mantık, epistemoloji, ontoloji, etik, estetik gibi alt bölümlerinden birisidir. Genel olarak felsefe derslerinin başlangıcında verilir. Bunun temel nedeni, felsefe tarihinin içeriğiyle ilintilidir. Felsefe tarihi, felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından, çeşitli felsefe ögretilerinin tarihsel yerlerinin ve öğretisel ayrımlarının belirlenmesine ve bu öğretilerin felsefenin alt bölümleri açısından değerlendirilip ortaya konulmasına kadar çok yönlü ve çok boyutlu bir içeriğe sahiptir. Felsefe tarihi bu anlamda sadece bir mevcut felsefelerin ansiklopedik bir araya getirilmesi meselesi değildir; felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından neyin felsefe-içi neyin felsefe-dışı sayılacağına değin bir dizi kuramsal/felsefi sorunla yüz yüzedir. Bu anlamda, felsefenin bir altbölümü olarak felsefe tarihi, hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli alanıdır. Genelde felsefe tarihi kitapları, bu bakımdan öğretilerin ve bunların felsefi sorunları çözme denemelerinin art arda etkileşimlerle gelişen tarihini ele alır. Bu tarihin hazırlanmasında hem düşünürlerin metinleri hem de bu metinlerin tarihsel toplumsal koşulları iç bağlantıları açısından değerlendirilir, öğretilerin birbirine etkileri ve karşıtlıkları, benzerlikleri ve ayrımları serimlenir. Dolayısıyla, genel anlamda felsefe tarihinin varlık, bilgi ve değerlerle ilgili soruları ve sorunları belirli özgül yöntemlerle değerlendiren ya da inceleyen ve bu incelemeyi sonuçları bakımından da sistemaktikleştirilmesine yönelik çalışan bütün düşünce girişimlerini ortaya koymayı hedeflediği söylenebilir.

Antik Çağ

Platon büstü, Münih

Felsefe ilk defa Antik Yunan medeniyetinde ortaya çıktı. Antik Yunanistan'da ortaya çıkmasının nedeni, Antik Yunan'da denizcilik ile uğraşılması sayesinde daha çok bilgi birikiminin olması ve bunun yanında boş zaman kavramının da olması fazlasıyla etkili olmuştu. Antik Yunan'da felsefeciler; evreni açıklama ve politik konular ile uğraşmış ve bunun sonucunda tıp, astronomi, fizik, siyaset, matematik ve daha birçok konuda yeni buluşlar yapılmıştır. Antik Yunanistan'daki felsefenin babası Thales'tir. Thales determinist ve indeterminist tartışmasını da başlatan kişidir. Thales, her şeyin kökenini yani arkhe'sini suya dayandırmıştır. Daha sonraları gelen Anaksimenes ise havaya dayandırmıştır. Anaksimandros, bilinen ilk Dünya haritalarından birini de çizmiştir. Anaksimandros evrim düşüncesinin temelini atmıştır. Daha sonraları İyonyalı Pisagor, Pisagorculuk akımını getirmiştir. Ayrıca Solon, demokrasinin gelişmesine katkı sağlamıştır. Sokrates de politik konularda çalışma yürütmüştür. Öğrencisi Platon da politik konular evrenin kökeni hakkında fikir yürütmüştür. Aristoteles özellikle evrenin dört temel elementten meydana geldiğine ilişkin uzun süre geçerliliğini koruyacak birçok görüş ortaya attı. Antik Yunanistan'da öne sürülen felsefi fikirler Roma'daki felsefeyi de etkiledi. Roma döneminde de felsefi çalışmalar devam etti hatta tarihçiler tarafından İsa'nın filozof olduğuna dair teoriler olsa da İsa; İslam'da peygamber, Hristiyanlıkta ise Tanrı'nın oğlu olarak kabul edilir.

Doğu felsefesi

Doğu felsefesi genel olarak soyut kavram ile ilgilenirken batı felsefesi ise somut kavramlar ile ilgilenir. Doğuda felsefe ile genelde Çin, Hint, Japonya ve Kore uygarlıkları ilgilenmiştir. Hindistan'da Buda'nın öğretileri sonucunda Budizm doğarken Çin'de Konfüçyüsçülük ile Taoizm doğmuştu. Japonya ise genel olarak Çin ile Kore'den etkilenmiştir.

Orta Çağ Avrupası

Orta Çağ'da genel olarak felsefe, Katolik Kilisesi'nin tekelinde olmuştur. Hristiyanlık dini ile Antik Yunan düşünürlerinin öğretileri genel olarak kabul görmüştür. Aristoteles'in öğretileri özellikle kabul görmüş ve fazla sorgulanmamıştır. Kavimler göçü sonrasındaki yeni oluşmaya başlayan siyasal yapılanmalarda, halkın bu sancılı süreçte; açlık, sefalet ve feodal beyler tarafından baskı görmesi ile kendi dertleri ile zar zor uğraşmaları sonucunda çok fazla düşünmeye zamanları kalmamıştır. Papalık, dini kullanarak kendi otoritesini sağlamlaştırırken bilimi ve felsefeyi de tekeline alıp her şeyi bildiğini iddia etmiş kitapları olabildiğince erişilmez kılıp İncil'i sadece Latince bilenler okuyabilmişti. Bunların yanında Hristiyanlık sınırları çerçevesinde felsefe yapılmıştı. 11. yüzyıl civarında İtalya'da tarihin ilk üniversitesi olan Bologna üniversitesi açıldı. Daha sonraları bunu Oxford ve Paris gibi üniversitelerde takip etti. Üniversitelerde dini ağırlıklı eğitimler verildi.

İslam felsefesi

Sivas Şifaiye Medrese

İslam ilk defa Arabistan coğrafyasında İslam inancına göre Allah tarafından Cebrâil aracılığı ile Muhammed'e bildirilmişti. Muhammed'in ölümünün ardından İslam çok hızlı bir şekilde yayılmıştı. Abbâsîler döneminde, 800'lü yıllarda, İslam'ın entelektüel anlamda altın çağı başladı. İslam'ın altın çağında matematik, tarih, coğrafya, astronomi, kültür, fizik, mimari, dil bilgisi, teoloji ve felsefeyi de kapsayan çok geniş bir alanda çalışmalar yapıldı. Yunan, Hint, Çin, Mısır, Roma ve İran gibi birçok uygarlığın birikiminden yararlandılar. Özellikle Fârâbî, İslam dünyasında felsefenin yayılmasını sağladı. İbn-i Sina döneminde altın çağına doğru yol aldı. İbn-i Sina; Farabi, Aristoteles ve Platon'un fikirleri ile İslam'ı harmanladı. İbn-i Rüşd ile İbn-i Sina özellikle Rönesans hareketinin temellerini atmıştır. İbn-i Rüşd, Antik Yunan filozoflarını yeniden yorumlamıştır. Gazzâlî ve Mevlana gibi teolojik konular üstünde de çalışmalar yapanlar vardı. İmam Gazali, filozoflara karşı bir tutum izlemiştir. Mevlana ise Mevleviliğin temellerini atmıştır. Abbasi hanedanlığı ve diğer Müslüman hanedanlıklar da olabildiğince bilim insanlarına destek vermiştir. Özellikle Beyt'ül Hikmet (Bilgelik Evi) ve Bağdat şehrinin geneli ilim yuvası olmuştu. Hülagu Han tarafından Bağdat'ın yağmalanması ile birlikte İslam'ın altın çağı bitmişti, ama buna rağmen 17. yüzyıla kadar bilimsel çalışmalar devam etti.[]

Rönesans ve Aydınlanma Çağı

Rönesans döneminde skolastik düşünce yıkılmaya ve yerine akıl ve bilim gelmeye başlamıştı. 15. yüzyılda icat edilen Gutenberg matbaası kitapların çoğaltılması ve bilginin daha hızlı yayılmasını sağladı. Coğrafi keşifler ve Kopernik, Galileo Galilei, Kepler, Newton gibi bilim insanları kilisenin her şeyi bildiği iddiasını çürütmüştü. Martin Luther ile başlayan reform hareketleri ile kilisenin gücü iyiden iyiye sarsılmıştı. Artık yavaş yavaş insanlar bilimsel açıdan işlere bakmaya başlasa da 19. yüzyıla kadar Avrupa tamamen Orta Çağ insanı olmaktan tam olarak kurtulamamıştı.

Rönesans döneminde Antik Yunan ve Roma'dan etkilenme söz konusuydu, İslam dünyası da belli bir oranda etkilenmiş ve insanlar kusursuzluğu aramaya başlamıştı. Bu Hümanizm'in doğuşuna neden olmuştu. Evren merkezini kaybetmiş ve Dünya haritaları baştan çizilmişti.

Aydınlanma çağı o dönemki bilgilerin bir kısmını tek bir çatı altında toplamak için yapılan tarihin bilinen ilk Ansiklopedisini yapmalarıyla başlamıştı. Aydınlanma çağı ile birlikte J.J. Rousseau ve Voltaire gibi filozoflar Hümanizmin daha da etkili olmasına ve baskı altındaki halkın Krallarına karşı ayaklanmasında etkili olmuştu.

O sıralarda ise Doğu Avrupa ve Osmanlı'da işler tam tersine yürüyor ve birçok kişi Batı Avrupa'daki akımlardan bilgisi olmuyor bunun yanında bazı Devletler ya tam ayak uyduramıyor ya da tamamen bu yeniliklerin dışında kalıyordu.

Çağdaş/Modern felsefe

19. yüzyıl gibi özellikle Batı Avrupa'da din gücünü kaybetmeye başlamış ve insanlar artık doğa bilimleri yardımı ile birçok şeye açıklama getiriyordu. Charles Darwin'in ortaya attığı evrim teorisi (1859), canlılığın varoluşuna dair birçok ezberleri bozmuştu. Darwinciliğin bilim dünyasında geniş kitlelerce kabulü için bir yüzyılın daha geçmesi gerekse de; evrim, kanıtlarla sürekli olarak desteklenmiş ve birçok farklı evrim görüşü ortaya çıkmıştır. Darwincilik; temelde bir biyoloji kuramı olup, sosyolojiyle doğrudan ilişkili olmamasına karşın, 20. yüzyıl Avrupa'sında Sosyal Darwincilik, öjeni gibi görüşlerin ve bu görüşü destekleyen faaliyetlerin gelişmesine de neden olmuştur.[1]

Avrupa'daki Fransız ihtilali sonucunda milliyetçilik, adalet, eşitlik, özgürlük ve özellikle Antik çağdan beri sadece az nüfuslu ülkelerde işe yarayacağı düşünülen demokrasi yeniden yükselişe geçmişti. Ayrıca laiklik denen kavram da ortaya çıkmıştı. Modern zamanda özellikle felsefe Yahudi kökenli Almanlar tarafından bayağı bir gelişme kaydedildi. Karl Marx tarafından komünizm ideolojisi ortaya atıldı. Komünizm, 20. yüzyılda Bolşevik Devrimi ile SSCB'de kullanılmaya başlandı.

20. ve 21. yüzyılda artık Stephen Hawking ve Richard Feynman gibi bilim insanlarına göre artık felsefe ölmüştü, bilime hiçbir yararı yoktu ve onun yerine doğa bilimleri daha iyi ve doğru sonuçlar çıkarıyordu.

Kaynakça

Özel

  1. ^ Browne, E. J. (2016). Türlerin kökeni : Charles Darwin. Orhan Düz (2 bas.). İstanbul: Versus Kitap. s. 115. ISBN 978-9944-989-84-8. OCLC 623191115. 

Genel

  • Felsefe Tarihine Giriş, Ahmet Arslan, BB101 Yayınları.
  • Felsefe Tarihine Giriş, Ahmet Cevizci, Paradigma Yayınları.
  • Felsefe Tarihi, Ahmet Arslan, İstanbul Bilgi Ü.Yayınları.
  • Felsefe Tarihi, Macit Gökberk, Remzi Kitabevi.
  • Bertrand., Russel, (1996). Batı felsefesi tarihi. Sayı. ISBN 975-468-059-0. OCLC 984425920. 
  • Felsefe Tarihinin Sorunları, Theodor Oizermann, çeviren: Celal A. Kanat.
  • Düşünce Tarihi, Afşar Timuçin.
  • Felsefe Tarihinde İnsan Sorunu, Mustafa Günay, Karahan Kitabevi Yayınları, 2010.
  • Doğa Tasarımı, R. G. Collingwood, İmge Yayınları, 1999.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Metafizik ya da doğa ötesi, felsefenin bir dalıdır. İlk felsefeciler tarafından, "fizik bilimlerinin ötesinde olan" anlamına gelen "metafizik" sözcüğü ile felsefeye kazandırılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Thales</span> Antik Yunan filozof ve matematikçi

Miletli Thales, Milet, İyonya'dan bir Antik Yunan matematikçi, astronom ve Sokrat öncesi filozoftu. İlk filozoflardan olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. İyonya Aydınlanmasının başlatıcısı olarak bilinir ve Eski Yunan'ın Yedi Bilge'sinden ilkidir. Ticaretle uğraşmış ve bu nedenle Mısır'da bulunmuştur. Günümüze ulaşmış hiçbir metni yoktur. Yaşadığı döneme ait kaynaklarda da adına rastlanamaz ancak hakkındaki bilgiler Herodot, Laertios Diogenes, Aristoteles, Theophrastus gibi antik yazarlardan edinilir.

<span class="mw-page-title-main">Kuşkuculuk</span> Felsefi görüş

Kuşkuculuk, septisizm, skeptisizm veya şüphecilik, her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edemeyeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir kuşku içinde kalınacağını, "mutlak"a ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüştür. Kuşkuculuk, felsefe tarihi açısından önemli bir yere sahiptir; zira felsefe tarihi boyunca bilginin sınırlarını, insanların inançlarını, önyargılarını ve dogmatik düşünceyi sorgulayarak yerleşik kanılar ve inançları sarsmış, felsefe, bilim ve özellikle din konusunda birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır. Dogmatizmin karşıtıdır. Kuşkucular, kesin bilgi veya mutlak doğruyu elde etmenin zor veya imkansız olduğunu savunurlar ve genellikle bu düşünceyi sorgulamayı teşvik ederler.

İbn Miskeveyh (940-1030) Fars asıllı ünlü Şii filozoftur. Müslümanlarca; Aristoteles, Farabi'den sonraki üçüncü öğretmen yani "Muallim Salis" olarak bilinir. İran'ın Rey kentinde 940'ta doğdu. Aktif politik kişiliğini filozof rolüyle birleştirdi. Tarihçi yönü de olan Miskeveyh Bağdat, İsfahan ve Rey şehirlerindeki Büveyhî Hanedanı'na hizmette bulundu. Aralarında Sicistani'nin de olduğu bir entelektüel grubunun üyesiydi. İslam dünyasında Neoplatonik geleneğin ortaya çıkışında Miskeveyh'in telifçi rolünün etkisi bulunmaktadır. İbn Miskeveyh tarihten psikolojiye, kimyadan metafiziğe kadar pek çok farklı alanda çalışmalarda bulundu ve eserler kaleme aldı. Yunan filozoflarının tevhid ile ilgilendiklerini öne sürmekle Miskeveyh din ile felsefeyi uzlaştırma hususu probleminden uzak durmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İslam felsefesi</span> İslam medeniyetindeki felsefe geleneği

İslam felsefesi, İslâm dinine mensup kişilerce gerçekleştirilen felsefe etkinliğidir. Müslüman felsefesi ve Arapça felsefe olarak da adlandırılır. İslam felsefesi adlandırması sadece İslam'a dair bir felsefe olarak anlaşıldığından tartışmaya açıktır. İslam dünyası felsefeyle 8. yüzyıldan itibaren sistematik hale gelen Bağdat merkezli tercüme hareketiyle tanışmıştır. 3. yüzyılda Plotinos'un öncülük ettiği, Yeni Platonculuk adlı felsefi akımın Eflâtun ve Aristoteles'i uzlaştırma çabaları İslam dünyasına aktarılan felsefenin temeli olmuştur. Müslüman filozoflar bu iki filozofun eserlerini şerh etme yoluna gitmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

<span class="mw-page-title-main">Antik Çağ felsefesi</span>

Antik Çağ felsefesi ya da Antik Çağ Yunan felsefesi, MÖ 700'lü yıllardan başlayıp M.S. 500'lü yıllara, yani Orta Çağ'a kadar uzanan tarihsel dönemdeki felsefe tarihini kapsar. Antik Yunan ve Roma kültürlerinde süregelen felsefe eğilimleri ve öğretilerinden oluşur. Klasik İlkçağ felsefesi olarak adlandırılması da söz konusudur. Bu dönem İlk Çağ felsefesinden, Yunan ve Roma kültürlerine bağlı olmalarıyla ayrıştırılır. Böylece bilgi için bilgi gibi bir felsefe geleneğine geçilmiş olduğu varsayılır; bilgi burada gündelik yaşamdaki kullanılabilirliğinin ötesinde kendi başına bir değer ya da sorundur. Bu nedenle Batı felsefesi olarak adlandırılan felsefe geleneği kendisini Antik Çağ felsefesine dayandırır. Çağdaş ya da modern denilen düşünce biçiminin ve felsefe tarzının embriyon halinde bu dönem felsefe geleneğinde ortaya konulduğu varsayılmaktadır. Antik Çağ filozofları, bilginin anlamını, doğruluğun ne olduğunu, erdemin ne anlama geldiğini, evrenin ve yaşamın anlamını sorgulamışlar ve felsefi soruları şekillendirmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Orta Çağ felsefesi</span>

Orta Çağ felsefesi tarihsel dönem itibarıyla ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin başlangıcına kadar olan dönemi kapsar. M.S. 2. yüzyıldan 15. yüzyıl sonlarına-16. yüzyıl başlarına, rönesansa kadar olan dönem olarak ele alınır. Bu dönemin felsefe tarihi açısından kendine özgü özellikleri vardır. Birçok felsefe tarihi kitabında Orta Çağ'da felsefe yok sayılır ya da Orta Çağ'ın karanlık bir çağ olduğu değerlendirmesine bağlı olarak felsefenin de karanlığa gömüldüğü öne sürülür. Bunun yanı sıra Orta Çağ'da felsefenin varlığını kabul eden ve bu felsefenin özgül niteliklerini açıklayan felsefe tarihi çalışmaları da söz konusudur.

Aristotelesçilik, Platonculuğa paralel olarak, aynı zaman dönemleri içinde gelişen bir felsefi eğilimdir. Yeni bir dünya görüşü arayışı içinde rönesans felsefesinin Platon'a ve Aristoteles'e yönelmesi şaşırtıcı değildir. Her ikisi de klasik çağın en güçlü düşünürleriydi ve yapıtları bir anlamda ilk felsefeyi kurmaya yönelikti.

<span class="mw-page-title-main">Skolastik felsefe</span>

Skolastik felsefe/düşünce, Latince kökenli schola (okul) kelimesinden türetilen scholasticus teriminden gelmektedir ve kelime anlamı olarak okul felsefesi demektir. Bu anlam önemlidir, zira skolastik felsefe, Orta Çağ düşüncesinde doğrunun zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanan bir yaklaşım sergiler. Bu felsefenin temeli teolojidir, ona dayanır ve onu desteklemeye çalışır.

Meşşailik ya da Meşşai okulu, İslam felsefesi içinde doğa felsefesinin etkisinden sonra başlayan rasyonalist felsefe eğiliminin sistemli hale gelmesinden oluşan okul anlaşılır. Yunanca peripatetizm (περιπατητικός) teriminin Arapçası olup, İslam Felsefesindeki Aristoculuk'un baskın olduğu felsefi akım olarak bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Doğa bilimleri</span> doğal dünyayı inceleyen bilim dalları

Doğa bilimleri, gözlem ve deneylerden elde edilen ampirik kanıtlara dayalı olarak doğal olayların tanımlanması, anlaşılması ve tahmin edilmesiyle ilgilenen bilim dallarından biridir. Akran değerlendirmesi ve bulguların tekrarlanabilirliği gibi mekanizmalar, bilimsel ilerlemelerin geçerliliğini sağlamaya çalışmak için kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Fizik felsefesi</span>

Fizik felsefesi, klasik ve modern fiziğin içerisindeki teori ve yorumları inceleyen bir bilim felsefesi dalıdır. Fizik teorileri ve yorumlarından yola çıkarak sorduğu sorularla çeşitli cevaplara ulaşmayı amaçlamaktadır. Uzay ve zaman felsefesi, kuantum mekaniği felsefesi, termal ve istatistiksel felsefe gibi alt dallara ayrılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Milet Okulu</span> Felsefenin başlamasına öncülük eden okuldur

Milet Okulu, M.Ö 6.yüzyılda İyonya aydınlanması ile kurulmuş bir düşünce okuludur. Felsefe tarihinde hem felsefenin başlangıç evresini oluşturur, hem de doğa felsefesi olarak adlandırılan felsefi eğilimin öncüsüdür.

<span class="mw-page-title-main">Doğa felsefesi</span> doğa ve fiziksel evrenin modern bilimin gelişmesinden önce baskın olan eski felsefi çalışması

Doğa felsefesi fiziğin, yani doğanın ve fiziksel evrenin felsefi çalışmasıdır. Modern bilimin gelişmesinden önce baskın bir alandı.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe</span> soyut, genel ve temel birtakım probleme ilişkin yapılan sistematik çalışma

Felsefe veya düşünbilim; varlık, bilgi, değerler, gerçek, doğruluk, zihin ve dil gibi konularla ilgili soyut, genel ve temel problemlere ilişkin yapılan sistematik çalışmalardır. Felsefe ile uğraşan kişilere filozof denir.

<span class="mw-page-title-main">Fizik tarihi</span> fizik biliminin tarihi

Fizik, felsefe ürünü bir çalışma alanıdır ve bu yüzden 19. yüzyıla kadar doğa felsefesi diye adlandırıldı. Ünlü fizik bilgini Isaac Newton (1642-1726) bile temel yapıtını "Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri" olarak adlandırmış ve kendisini de bir doğa filozofu olarak görmüştür. Günümüzde ise fizik; madde, enerji ve bunların birbiri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanır. Fizik bir bakıma en eski ve en temel kuramsal bilimdir; onun keşifleri doğa bilimleri'nin her alanı hakkındadır çünkü madde ve enerji; doğanın temel ögeleridir. Diğer bilim dalları genellikle kendi alanlarıyla sınırlıdır ve fizikten sonradan ayrılıp bir bilim dalı olmaya hak kazanmış diye düşünülebilinir. 16. yüzyılda fizik doğa bilimlerinden ayrılmış, Rönesans dönemi sonrasında hızla artan bilgi birikimi ile mekanik, optik, akustik, elektrik gibi alt bilim dalları ortaya çıkmıştır. Fizik günümüzde klasik fizik ve modern fizik olarak ikiye ayrılır.

<span class="mw-page-title-main">Hint felsefesi</span>

Hint (Hindu) Felsefesi Hindistan'ın eski çağlarında ortaya çıkmış, içinde felsefeleri, dünya görüşlerini, öğretileri barındıran kendilerinin ise Darşana dedikleri geniş bir yelpazeyi içine alır. Milattan önce 15. yüzyılda geç vedalar döneminde oluşturulan upanişadlar ilk yazılı ve hala önemsenen kaynaklardır. Radhakrishnan'a göre dünyanın en eski felsefi yapıtlarıdır. Modern yorumcular Hint Felsefesinde iki ana gelenek olduğunu öne sürerler. Veda'da söylenenleri kaynak olarak görüp kabul eden geleneğe Astika, Veda'lara mesafe koyan geleneklere de Nastika geleneği denir. Nastika akımından olan okullar arasında Budizm, Cainizm, Ajivika, Carvaka vs. bulunur. Hint felsefesinde Veda'ları kabul eden Astika akımında altı sistem bulunur. En eskisi Samkhya'dır ve ondan ortaya çıkan Yoga'dır. Diğer dördü Nyaya, Vaiseşika, Mimamsa, Vedanta'dır. Yoga adlı eserinde inançlar üzerine çalışan felsefeci Eliade'e göre Hindu düşünce sisteminin olmazsa olmaz dört temel kavramı karma, maya, nirvana ve yoga'dır. Karma, insanı kozmosa bağlayan evrensel nedensellik yasasıdır, "eden, ettiğini bulur" diye algılanır. Maya, kozmosu doğurur ve onun geri dönüşünü de yönetir. İnsanlar cehaletle körleştiği sürece bu kozmik yanılsamayı besler. Nirvana, Karma ve Maya'nın ötesinde konumlanmış asıl hakikat, koşullanmamış, aşkın bir hal, durumdur. Yoga ise varlığa erişmenin yollarıdır.

<span class="mw-page-title-main">Jeoloji tarihi</span>

Jeoloji tarihi, bir doğa bilimi olan jeolojinin paleontoloji, mineraloji ve petrografi gibi yer bilimlerinin gelişimi ile paraleller gösteren tarihsel gelişimi.

<span class="mw-page-title-main">İbn-i Sinacılık</span>

İbn-i Sinacılık, İslam felsefesinde İbn-i Sina'nın kurduğu bir felsefe okuludur. İbn-i Sina'nın felsefi anlayışı Aristoteles ile doğrudan ilişkili olmakla beraber, Meşşailik'te bir kırılma noktası olması bakımından ondan ayrışır. İlk dönem Meşşailikte Aristoteles'i takip eden İslam filozofları, bundan sonra İbn-i Sina'yı takip eder olmuşlardır. İbn-i Sinacılığın Avrupa'daki düşünce hareketlerine de bir form kazandırmıştır. Bu yönüyle, İbn-i Sinacılığı İslam İbn Sinacılığı ve Avrupa İbn Sinacılığı şeklinde iki koldan okunabilir. Avrupa İbn Sinacılığı 12. yüzyılda Thomas Aquinas, Roger Bacon ve Duns Scotus gibi figürlerle Avrupa'da felsefeyi yeniden hareketlendirmeye başlamıştır. Ancak, bu dönemde bile İbn-i Sinacılığın İbn-i Rüşdcülükten daha az gözde olduğunu unutmamak gerekir. Tüm bunların yanında İbn-i Sinacılık, İşrakiliğin kurucu filozofu Sühreverdi'yi de etkilemiştir.