İçeriğe atla

Fıkıh usûlü

Usûl-i fıkıh (Arapça: أصول الفقه) veya fıkıh usûlü, fıkıh yani İslâm hukukunun iki dalından biridir. Fıkhın diğer dalı “fürû” olarak tanımlanır. Salt “fıkıh” denildiğinde ise kastedilen şey de fürû’dur. Fıkhın diğer dalı olan “usûl” ise usûl-ü'l-fıkh veya fıkıh usûlü olarak anılır. “Nazarî Hukuk” olarak tanımlayabileceğimiz fıkıh usûlüne bir ilim olduğunu vurgulayarak ilmu usûli'l-fıkh dendiği gibi sadece ilmu'l-usûl dendiği de olur.[1]

Fıkıh usûlünün sözlük anlamı “fıkhın delilleri” veya “fıkh’ın kökleri” olarak tarif edilebilir[2]. Fıkıh usûlünün, terminolojik, ıstılâhî anlamı ise Fahrettin Atar tarafından “Fıkıh Usûlü” isimli eserinde şu şekilde tarif edilmiştir: “1 - Şer’î hükümlerin, tafsilî delillerden çıkarılmasını mümkün kılan kâideleri ve icmâli delilleri öğreten bir ilimdir. Veya, 2 – İstinbât kâideleri ve icmâlî delillerdir.[3] Bu tanıma göre fıkıh usûlünü kullanarak fıkhî bir mesele hakkında, deliller yoluyla, bir karara varılabilir. Kavramı anlamak için şöyle bir örnek verilebilir:

A. Ramazan'da oruç farz mıdır?
B. İslam'da Allah’ın yapılmasını emrettiği her eylem farzdır.
C. İslam'da Allah Ramazan orucunu Bakara sûresi 183. ayet ile emretmiştir.[4]
D. Ramazan orucu farzdır.

Burada B, C ve onlardan yola çıkarak A'yı cevaplayan sonuç D, fıkıh usûlünün “emir siygası şart oluşuna (vücûba) mânî olacak herhangi bir işaret olmadığı sürece şarttır” kâidesi ve şer'î delillerden Kitâb'da (fıkıhta Kur'an yerine Kitab sık sık tercih edilen bir kavramdır) ilgili bir emrin bulunuşu ile ortaya çıkmıştır.

Kısacası, hakkında bir karara varılması gereken mesele, meçhul, (matlûb-i haberî), fıkhî delillerden yararlanılarak (yukarıdaki örnekte şer'î delillerden Kitab'dı bu delil), fıkıh usûlü kâideleri göz önünde bulundurularak (örneğin açıklamasında tırnak işaretleri arasında kullanılan fıkıh usûlü kâidesi belirtilmiştir) bir sonuca, hükme, karara kavuşturulur.

Bugün bilinen ilk fıkıh usûlü eseri hicri 2. asırda Şâfîi tarafından kaleme alınmış er-Risale adlı eserdir.

Gelenekten gelen bilgi: Aslî deliller dörde ayrılır, bunlar:

Ancak İslam'ı, Kur'an'ı merkeze alarak okuyan bir kısım müslümanlar; gelenekten gelen, şer'i delil olarak ifade edilen bu delillerin, İslam adına oluşturulmuş düşünceler olduğunu, İslam'ın asıl kaynağı olan Kur'an'da; sünnet, icma ve kıyası delil olarak kabul etmemizi gerektirecek hiçbir bilginin olmadığını savunurlar. Bu delil olarak sayılan Sünnet, İcma ve Kıyas'ın İslam için önemli faydalanılanacak, eleştirilecek, ayıklamaya açık bilgiler olduğunu savunurlar ancak başlı başına bunların üzerinde tartışılmaz deliller olduğu iddiasını reddederler.

Gelenekte bu dört asli delilden, ilk ikisi yani Kur'an ve Sünnet, vahye dayanan yani İslam dinindeki nasslara dayanan delillerken diğer ikisi yani icma ve kıyas ise vahiy temelli olmayıp akli olmakla beraber İslami naslar ile ilişkilidir.

Geleneksel İslâm hukukunda herhangi bir konu hakkında delil arandığı zaman, ilk önce Kitaba yani Kur'an'a başvurulur. Eğer Kur'an'da birebir karşılık gelen bir şey bulunamazsa, Sünnet'e bakılır. Daha sonra sırasıyla icma ve kıyas, sonra ise fürû delillere başvurulur. Yanı sıra şu şekildedir:

  1. Kitap yani (Kur'an)
  2. Sünnet
  3. İcmâ
  4. Kıyas (Şiîlerde Akıl)
  5. Fürû deliller

Kaynakça

"Fıkıh Usûlü, F. Atar"

  • ”Fıkıh Usûlü”, Doç. Dr. Fahrettin Atar, MÜ İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları Nu. 24, İlmî Eserler Serisi:14; 1988, İstanbul/Türkiye. Bu kitabın kaynakçasından da yararlanılmıştır (ilgili referanslar bu alt başlıktakilerdir).
    1. ^ – s.61, I, “Usul-i Fıkıh”, Seyyid Bey, İstanbul, 1333, 1338.
    2. ^ – s.9, Usûl-i Fıkıh Dersleri, İstanbul, 1969, Büyük Haydar Efendi; s.64, “İslam Hukukunun Kaynaklarına Dair Yeni Bir Tetkik”, Hâmidullah, tercüme: B. Davran, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul, 1953, I, sayı 1-4.
    3. ^ – s.3, a.g.e., F. Atar.

Diğerleri

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Fıkıh</span>

Fıkıh, anlayış, anlayış tarzı veya derinliği anlamına gelen kelime, terim olarak İslami kanunların teorik ve pratik uygulama (fetva) çalışmalarına verilen ismi ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Şeriat</span> İslamî hukuk

Şeriat, Kur'an âyetleri ile Muhammed'in söz ve fiillerinden oluşan naslardan alimler sınıfının (Fukaha) çıkarımları (istinbat) ile oluşturulan dinî kanunlar toplamıdır. İslam'da ibadetler, muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar. Tarihsel seyir içerisinde kanun ve kuralların teorik (usul) ve pratik uygulama (füru/fetva) çalışmaları ile ilgilenen ve isimleri öne çıkan kişiler adına belirli toplum ve devlet yönetimlerinin de tercihlerini yansıtan fıkıh mezhepleri ortaya çıkmış, ancak şeriat hiçbir zaman tek başına geçerli bir hukuk sistemi olmamış, Ömer veya Emevilerden itibaren "örfi hukuk" ile birlikte kullanılmıştır. Şeriat’ın "insanlar arası ilişkiler bölümü” 1850’lerden itibaren “İslam hukuku” olarak yeni bir isimle sunulmaya başlanır. İslam hukukunda yer yer modern hukukla benzer argümanlar kullanılmasına rağmen aralarında bir takım temel farklar vardır. İslam'da hukuki argümantasyon olarak -insanların birbirlerinin maddi ve manevi alanlarına girmelerini yasaklayan- hak ve -üst makamın alt grup insanlara dengeli davranmasını içeren- adalet kavramları ön plana çıkarılır. Buna göre amirler emirleri altında bulunan insanların gözetimi ve onlara karşı adaletli olmakla, yönetilenler ise onlara itaatle yükümlüdürler. Adaletten sapan amire itaat edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Ayrıca bu anlayışta insanlar Allah'ın kulları (İbadullah) olmakta, şeriat onlara karşı adaletli davranmayı gerektirse bile eşit davranmayı gerektirmemektedir. Şeriat ile modern hukuk arasındaki farklardan belki de en önemlisi, insanların eşit ve özgür bireyler oldukları temelinde geliştirilen modern hukuktaki insan hakları kavramına karşılık, şeriat anlayışında bireysel özgürlük kavramı bulunmamasıdır. Dinî edebiyat ve söylemlerde sıkça kullanılan özgür irade kavramı günlük yaşam tarzını seçebilmesinde değil, kader karşısında insanın uhrevi sorumluluğu bağlamındaki felsefi tartışmalarda görülür. Kur'an'da 30 ayette tekrarlanan ve İslamcılığın temel motivasyonlarından birisi olan “şeriatta kötü olarak tanımlanan durumlar için güç kullanımı kişilerin ev, elbise, beden ve ibadet–inanç gibi özel alanlarına girmeyi gerektirse bile bu kişilerin (kul) hakkına tecavüz olarak değerlendirilmez.

<span class="mw-page-title-main">Caferilik</span> İslam dininde bir fıkıh ekolü

Câferîlik ya da Câʿferîyye, İslam dininin Şii fıkıh mezheplerinden biridir. İsmini kurucusu olan Ca'fer es-Sâdık'tan (699-765) alır. Başta İran olmak üzere Azerbaycan ve Irak'ta yaygındır. Yer yer Türkiye'nin Kars, Iğdır gibi illerinde ve bazı İslam toplumlarında görülmektedir. İsnâ‘aşer’îyye'nin temelini teşkil eden fıkıh ekolüdür. Şiîlerin çoğunluğunun mensup olduğu fıkhî mezheptir. Günümüzde Şiîler başlıca üç ana fırkaya ayrılmışlardır. Bunlar nüfus oranlarına göre sırasıyla İsnâ‘aşer'îyye, İsmâ‘îl’îyye ve Zeyd’îyye fırkalarıdır. İran'nda hakim olan İsnâ‘aşer'îyye fırkasının %90'ının takip ettiği resmî fıkhî mezhep Câferîlik'tir. Ayrıca, İsmâ‘ilîğin Mustâ‘lî-Tâyyîb’îyye kolu tarafından da fıkhî meselelerde takip edilmekte olan mezheptir.

<span class="mw-page-title-main">İslam'ın beş şartı</span> İslam dininin beş ana ögesi

İslam'ın beş şartı, İslâm Dini'nin Ehl-i Sünnet ve Ca'feriyye mezheplerine göre büyük önem arz eden beş ibadeti. Bu şartlar sırasıyla: Şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir. Şehâdet etmek dışındaki şartlar itîkâdî yani dininin inanç esaslarına dâir olmayıp, âmeli yani davranışsal, ibâdetsel şartlardır. Çoğu İslam âlimi dini inanç esaslarına dâir kurallar benimsendiğinde kişinin Müslüman kabul edileceğini, davranışsal ve ibâdetsel yönlerin en azından inanan olmak açısından bağlayıcı olmadığını öne sürmüşlerdir. Bazı İslam âlimleri ise imanın yani inancın ancak davranış ve ibadetlerle tamam olacağını bu nedenle şehadet getirip Müslüman olduğunu iddia eden kişinin ibadetlerini yerine getirmemesi halinde Müslüman kabul edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir.

Vâcip, Efâl-i mükellefinden sayılan İslam dini terimi. Arapça kökenli bir sözcük olan vâcip, İslam'da yapılması gereklilik ifade eden eylemleri tanımlamak için kullanılır. Türkçede dini bir mana içermeden sadece "yapılması gereken" manasında da kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Ebu Hanife</span> Hanefî mezhebinin öncüsü ve imamı olan din bilgini

Ebû Hanîfe veya tam adıyla Ebû Hanîfe Numân bin Sâbit bin Zûtâ bin Mâh İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstâdlarından biri sayılan İslam fıkıh ve hadis bilgini. Asıl adı "Nu’man bin Sâbit" olup sevenlerince ismi "İmâm-ı Â’zam" unvanıyla birlikte anılır.

<span class="mw-page-title-main">Şafii</span> Şafi mezhebinin kurucusu ve imamı

Şafii, İslam hukuku bilgini. Şafii mezhebinin kurucusudur.

İslâm dîni fıkhî mezhepleri; İslam coğrafyasında dînî bölünmeleri ifade etmekle birlikte bu bölünmelerin başlangıcı dînî değil, siyâsî ve sosyal bölünmelerden oluşmaktadır.

Zahiri mezhebi ya da Zâhiriye, bir İslâm dini fıkhı mezhebidir. İslâmî hükümleri Kur'ân ve sünnetin zâhirî mânâsına bakar. İbni Hazm, âyet ve hadislerin zahir, yani görünen mânâlarından başka hiçbir delili ve kıyası kabul etmezdi.

<span class="mw-page-title-main">Hanbelilik</span> Sünni İslamda bir fıkıh mezhebi

Hanbelî mezhebi veya Hanbelîlik, İslam dininin Sünnî (fıkıh) mezheplerinden biri. Hanbelilerin itikatta (inançta) mezhepleri ise Eş'ariliktir. İsmini kurucusu olan Ahmed bin Hanbel'den (780-855) alır. Hanbelilik mezhebinin, Suudi Arabistan başta olmak üzere, Kuveyt, Bahreyn gibi körfez ülkelerinde ve yer yer Irak'ta mensupları bulunmaktadır. Selefilik ve Vehhabîlik bu mezhebin alt kolları olarak ortaya çıkmıştır. Sünnilik içerisinde en az takipçisi bulunan mezheptir.

İcmâ, bir İslam hukuku terimi.

Fer'î deliller, bir fıkıh terimi.

İstihsân, bir İslâm hukuku terimi.

Mesâlih-i mürsele ya da İstıslah, İslam hukuku terimi, bir maslahat türüdür.

İslam mezhepleri, başlangıçta İlk dönemlerde Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasındaki savaş ve İslâm toplumundaki bölünme Ehl-i Sünnet, Şîa ve Hâricîler şeklinde ilk mezhepsel ayrışmayı beraberinde getirmiştir.

İctihad, İslam hukukçusunun sosyal hayatta şeriatın birincil kaynaklarında yer almayan sorunları çözmek amacıyla fıkıh usûlü prensiplerini kullanarak hükme varmak için zihinsel çaba harcamasına verilen Arapça terim.

<span class="mw-page-title-main">Ayetullah</span>

Ayetullah, Şiilik'te özellikle Caferiliğinin başlıca ekolü olan Usulî kolunda kullanılan bir ünvandır.

Büyük Ayetullah Seyyid Sadık Hüseyni Şirazi, Iraklı-İranlı taklit merciidir. 1942'de Irak'ın Kerbela şehrinde dünyaya geldi. Kum ve Necef'te dini eğitim aldı. Günümüzde Kum şehrinde dini eğitim vermektedir.

İslamda dinî hükümlerin dayandığı kaynaklara edille-i şer'iyye denir. Bu kaynaklar dört tanedir: kitap, sünnet, icma ve kıyas. Edille-i şer'iyye veya şer'î deliller, en genel anlamda İslâm hukukunun kaynaklarını teşkil eder. Diğer bir ifadeyle edille-i şer'iyye, hüküm çıkarmada başvurulan esaslar olarak da ifade edilir. Kavramın ortaya çıkışı Tebeut Tabiin devrinden sonradır. Üzerinde düşünülmesi veya kavranılmasıyla, istenilen hükme ve sonuca ulâştırân şeydir. Kesin veya zannı olarak genel hüküm ifâde eder.

İslam ilimleri ya da İslami ilimler, İslam'ın ana kaynağı olan Kur'an ve Sünnet'ten doğmuş olan bilim dallarıdır. Bu ilim dalları şunlardır.