İçeriğe atla

Erzurumlu İbrahim Hakkı

Erzurumlu İbrahim Hakkı
İbrahim Hakkı'nın Marifetname'deki dünya haritası
Doğum18 Mayıs 1703
Hasankale, Erzurum
Ölüm22. Haziran 1780
Tillo, Siirt
VatandaşlıkOsmanlı İmparatorluğu
EğitimMedreseya Tiloyê
Kariyeri
Dalıİslamî ilimler, astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji
Doktora
danışmanı
Şeyh İsmail Fakirullah

Erzurumlu İbrahim Hakkı (18 Mayıs 1703, Hasankale, Erzurum - 22 Haziran 1780, Tillo, Siirt), Türk mutasavvıf, sosyolog ve âlim. Marifetname'nin yazarıdır.

Küçük yaşlarda annesini ve daha sonra babasını yitiren İbrahim Hakkı, bir süre amcasının yanında kalmış, bu süre içinde eğitimine devam etmiştir. 1747'de İstanbul'a gelerek Sultan I. Mahmut ile görüşmüştür. Yeniden Erzurum'a dönen İbrahim Hakkı, sürekli olarak dinî ve bilimsel konularla ilgilenmiş ve 1780 yılında rahatsızlanarak aynı yılın 22 Haziran günü ölmüştür. Kabri Tillo'dadır.

Manzum ve düz yazı toplam on beş eser yazmış olan İbrahim Hakkı'nın en önemli eserleri Divan ve Marifetname'dir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı; astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji ve din alanlarında pek çok çalışma yapmıştır. Tasavvufî konularla birlikte, fen bilimleri hakkında da geniş bilgileri kapsayan Marifetname adlı eseri, ansiklopedik bir özellik taşımaktadır. 1757'de tamamlanan Marifetname, yalın ve halkın anlayabileceği bir dilde yazılmıştır. Yazarın söylediğine göre, Marifetname 400 kitaptan yararlanılarak yazılmıştır. Bu kitapta ilk defa bir âlim tarafından Güneş Sistemi ('hey'et-i cedide') anlatılmıştır.[1]

Kaynakça

  1. ^ Erzurumlu İbrahim Hakkı. Marifetnâme. Sarmaşık Yayınları. ss. 3-16, 1280. ISBN 978-605-4058-08-2. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Türklerin Anadolu'ya geldikten sonra edebiyatları iki gruba ayrılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu "Yüksek Zümre Edebiyatı" ve İslam öncesinden gelen sözlü bir "Halk Edebiyatı". Anadolu'ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri halk edebiyatıdır.

Ekrem Hakkı Ayverdi, Türk mühendis, mimar, tarihçi, yazar. Türk mimarisine çok sayıda eser kazandırmış ve pek çok eseri de restore etmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Telif hakkı</span> aklın orijinal bir eseri üzerinde gerçek veya tüzel bir kişinin sahip olduğu tüm özel ayrıcalıklar

Telif hakkı, bir kişi ya da kişilerin her türlü fikrî emeği ile meydana getirdiği bilgi, düşünce, sanat eseri ve ürününün kullanılması ve kopyalanması ile ilgili hukuken sağlanan haklardır. Telif hakkının doğması için tescile gerek yoktur. Fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar eserin üretilmesiyle birlikte doğar. Bununla birlikte eser sahibi isterse ülkenin ilgili tescil birimlerinde isteğe bağlı olarak kayıt tescili yaptırabilir. Telif hakları, genellikle belli bir süre için geçerlidir.

<span class="mw-page-title-main">Marifetname</span> Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından yazılmış kitap

Marifetname, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın ikinci ana eseridir.

Kemalettin Kâmi Kamu, Gurbet Şairi olarak da tanınan Türk şair ve siyasetçi.

Erzurumlu Emrah, Türk halk şairi. Anadolu'da üzerinde geçici olarak Sivas ve Kastamonu'da uzun süre kaldığı, Dertli'yi koruyan Alişan Bey'e sığındığı, bir ara Sinop ve İstanbul'a gittiği söylenir. Medrese öğrenimi gördüğü için klasik şiire yönelmiş, Fuzûlî, Baki, Nedim gibi usta bildiklerini örnek almış, Nakşibendilik'in Halidi koluna bağlı olduğu için tasavvuf öğelerini şiirine katmış, koşmalarında Karacaoğlan'ı, kimi zaman da Aşık Ömer ve Gevheri'yi izlemiştir. Aşık geleneğine bağlı kaldığı koşmalarında ustaca bir söyleyişe ulaştığı, yerli zevki dile getirdiği görülür.

Mustafa Yusuf oğlu Zarir, 14. yüzyıl Azerbaycanlı şairi. Azerbaycan dil edebiyatının ilk gelişim döneminin temsilcilerinden biridir. Mustafa Zarir Suli Fagih gibi o da Anadolu edebiyat ekolünün temsilcisidir. M. Zarir sadece şair olarak değil, aynı zamanda tercüman olarak da görev yaptı. Fuat Köprülü, İsmail Hikmet Ertaylan, Nihad Sami Banarlı, Talat Onat ve diğer Türk bilim adamları, çeşitli çalışmalarında Mustafa Zarir'i "14. yüzyıl Azerbaycan yazarı" olarak adlandırmışlar ve şairin yarattığı sanat mirasının doğrudan doğruya Azerbaycan Türkçesinde defalarca belirtmişlerdir.

Kıyafetname, İnsanların fiziksel görünümlerni esas olarak açıklamaya çalışan eserlerdir.

Cahit Koytak, Türk şair, çevirmen.

<span class="mw-page-title-main">Erzurum İbrahim Hakkı Fen Lisesi</span>

Erzurum İbrahim Hakkı Fen Lisesi, 1989 yılında ilk öğrencilerini alarak eğitime başlayan okul Meslek Lisesine ait Erzurum Kongresi'nin yapıldığı tarihi binada Kasım 1997'ye kadar faaliyet gösterdikten sonra Yenişehir semtindeki yeni binasına taşınmış ve hâlen burada eğitime devam etmektedir.

Dadaş, Erzurum yöresinde yerleşik veya menşei olarak bu yörenin insanını ya da özellikle bu yöreye ait bir folklor oyunu olan Erzurum barlarını oynayan oyunculardan her birini ifade eder. Bu sebeple dadaş ifadesi üzerinde fikir beyan edenler, bunu Erzurum ve bar sözcükleriyle ilişkilendirirler. Antik isimlerin fonetik açılımı açısından konuya ilişkin olarak anlamda ise şu fikir ileri sürülmüştür. “Theodosiopolis: Te-odo-si Opolis. Erzurum’un antik adıdır. Dadasi/Dağ-atasi-şehri; Atası dağlılar şehri; Dede’os/dadaş şehri bu bakımdan dadaşlar dağlılar olarak tanımlanmış. Dadaş genel anlamda Erzurum Türklerine denir. Genel olarak Erzurum yöresinde 1- Erkek kardeş, 2- Yiğit, delikanlı, babayiğit kimse. 3- Mert, cesur. 4- Arkadaş, dost. anlamlarında kullanılır. Ayrıca Ağabey, bar oynayan delikanlı, Erzurumlu arkadaş, hemşeri, geniş anlamı ile Erzurum bölgesinin efesi şeklinde de ifade edilir. Zaman zaman kişiye hitaben doğrudan söylenilebildiği gibi, bazen de yüceltme sıfatı olarak kullanılır. numune-yi misal bir Erzurumlu, bar tutan, at binen, cirit atan, kabadayı, tığ gibi bir delikanlıdır. Gerek Erzurum ve yöresinde ve gerekse Anadolu 'da dadaş olmanın müstesna bir durum olduğu, "efendilik" anlamında fıtrî (doğmatik), asaletli bir ruh hali olduğuna da inanılır. Bu düşünceden hareketle tarihî bir misyona sahip olan dadaşlar için zaman zaman serhat boylarında bekçi; düşkünün, fakirin, kimsesizin kimsesi; eli ve sofrası açık mert bir köylü, bir esnaf; camilerde görev yapan imanlı, toksözlü, nur yüzlü bir din görevlisi; siyasi açıdan medeni cesareti olan cesur bir hatip, yiğit bir komutan, görevini namus bilen bir devlet memuru, bir öğretmen, bir polis; kendisini ailesine ve çocuklarına adamış Erzurumlu bir ana veya babadır" tanımı, Türk halkının geniş bir kesimi tarafından yapılmaktadır. Ayrıca Dadaş, aile içinde ve dışında herkesin saygınlığını kazanmış, her konuda kendine güven duyulan, sofrası eşe - dosta yoksula düşküne açık, iyi bir aile reisi olarak da bilinmektedir. Türk İstiklâl Harbi boyunca Anadolu'da çıkarılan çeşitli gazetelerde Millî Mücadeleyi destekleyen yazılar kaleme alan ve Türkiye 'de Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat tarihi kitabı “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi” nin de yazarı olan İsmail Habip Sevük " Yurttan Yazılar, 1943 " adlı eserinde " Batı Anadolu'nun zeybeğine karşılık Erzurum'un dadaşı var. Dadaş, külhanbeyi değil kabadayıdır " ifadesi ile birlikte " dadaşlığın bir davranış biçimi, bir yaşama şekli, bir ahlâk anlayışı olarak kabul edilebileceği " vurgusunu yaparak " Dadaşlık ", yazar tarafından bir ibadet türü paralelinde değerlendirilmiş, hatta adeta bir mezhep olarak kendisince yorumlanmıştır. İsmail Habip Sevük 1943 yılında kaleme aldığı eserinde: " Bu mezhebin ibadetleri iyi silah kullanmak, güzel cirit oynamak; millî oyunları iyi bilmek ve paraya ehemmiyet vermemektir. Mezhepte en esaslı iki akide kimseden korkmayacak ve kimseyi öldürmeyeceksin. Korkmak en büyük ayıp, öldürmek ondan daha ayıp... Maksat hayat değil galebedir. Yiğitsen yen, hatta yenil, gene öylesin ; öldürdünse, yenmedin, yiğitliği lekeledin..." şeklinde konuyla ilgili açıklamalara yer vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'nin ilk Cumhurbaşkanı olan Türk siyasetçi ve devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk 'ün 23 Nisan 1920'de, Ankara'da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışında, Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçilmesi çok dikkat çekicidir. Atatürk'ün, Erzurum Milletvekili olarak ilk mecliste dadaşlar diyarı Erzurum 'u, Erzurumluları temsil etmesi; dadaşların ona, onun da dadaşlara verdiği önemi ortaya koymuştur.

Tuba, Arapça kökenli bir sözcük olup hoşluk, güzellik, iyilik gibi anlamlara gelmektedir. Kur'an'da bu kelime Ra'd Suresi'nde geçmektedir:

<span class="mw-page-title-main">İbrahim Alaettin Gövsa</span> Türk yazar, şair, eğitimci, mizahçı ve siyasetçi (1889 - 1949) Hayatı boyunca hemen her türlü edebiyat dalında yapıt vermiş değerli bir eğitim insanıdır

İbrahim Alaettin Gövsa , Türk yazar, şair, eğitimci, mizahçı ve siyasetçi.

İsmail Saib Sencer, kütüphaneci.

<span class="mw-page-title-main">Şefik Can</span>

Şefik Can, Türk mütefekkiri, mutasavvıf, araştırmacı yazar, emekli albay, şair, edebiyat öğretmenliği gibi çok yönlü kişiliği ile tanınır.

<span class="mw-page-title-main">Lala Mustafa Paşa Camii (Erzurum)</span>

Erzurum Lala Mustafa Paşa Camii, Türkiye'de Erzurum İli merkez ilçesi Yakutiye'de Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış Erzurum ’daki ilk Osmanlı camisidir.

Tüccarzâde İbrahim Hilmî Çığıraçan , Türk yayımcı, editör ve yazardır.

<span class="mw-page-title-main">İsmail Fakirullah Türbesi</span>

İsmail Fakirullah Türbesi, Siirt'in Tillo ilçesinde yer alan bir yapı. İsmail Fakirullah'ın ölümünden sonra öğrencisi Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından 18. yüzyılda yaptırıldı. Türbedeki bir düzenek ile her yıl 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde sabah güneşinin ışıkları sandukanın üzerine beş dakika yansıtılmaktadır. 1960'ta yapılan restorasyon sırasında ışık düzeneği işlevini yitirdi. 2011'de yapılan çalışmalarla düzenek tekrar işler hâle getirildi. Türbenin bir maketi, İstanbul'da bulunan Miniatürk'te sergilenmektedir. UNESCO, 2015'te türbeyi Dünya Mirası Geçici Listesi'ne ekledi.

<span class="mw-page-title-main">Mustafa Haluk Güçlü</span>

Mustafa Haluk Güçlü, Türk ressam.

İsmail Fakîrullah ya da İsmâil bin Kâsım bin Abdülcemâl, Müslüman din alimi ve sufi.