
Hazarlar, İdil (Volga) Nehri kıyıları ve Kırım yarımadası arasında imparatorluk kuran bir Türk halkıdır. Yahudi, Bizans ve Arap kaynaklarına göre, Hazar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun Uygur, Hazar, Ön Bulgar, Sabir ve Peçenek gibi Türk boyları olduğu bilinmektedir. Hazarların büyük bir bölümü 8. yüzyılda Museviliği benimsemiştir.

Hazar Kağanlığı ya da kısaca Hazarlar, 7. ve 11. yüzyıllar arasında; Hazar Denizi'nin çevresinde; Van Gölü'nden, Karadeniz kıyılarından, Kiev'e; Aral Gölü'nden, Macaristan'a kadar olan geniş topraklarda hüküm sürmüş, Doğu Avrupa'da yerleşik bir Türk devletidir. Hazar kelimesi, gez(mek) anlamına gelen kaz- kökünden türemiştir. Ka-zar; gezer yani serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan anlamına gelmektedir. Hudūd al-'Ālam adlı esere göre, Hazar kağanları Ansa' sülalesindendir ve Orta Asya'dan gelmişlerdir. Hazarların bir süre Büyük Hun Devleti'ne bağlı kavimler arasında bulunmuş olmaları ihtimali vardır. 586'dan sonraki Bizans kaynaklarında Hazarlar, "Türkler" olarak geçmektedir.

Hazar-Arap ilişkileri, 7. yüzyılın ikinci çeyreğinden 9. yüzyılın ortalarına kadar devam eden ve genellikle savaşların yoğun olarak yaşandığı ilişkilerdir.
Pax Khazarica, Hazarların hâkimiyetleri altına almış oldukları milletlere karşı anlayışlı tavırlar ve dini müsamahalar göstermek suretiyle topraklarının geniş bir bölümünde güven ve asayişi sağladığı döneme verilen ad. Bu "mutedil" (ılımlı) siyaset anlamını beraberinde getiren ve yaratıcısı bilinmeyen bu terim, 19. yüzyıldan beri akademisyenler tarafından kullanılmaktadır.
Samandar, eskiden Hazar Denizi'nin batı kıyısında ve İtil'in güneyinde yer aldığı sanılan Kuzey Kafkasya şehri. Şehrin kesin olarak belli olmasa da, Terek Irmağı'nın kıyısında, bugünkü Kizlyar şehri civarlarında olduğu düşünülmektedir. Bilim insanları Samandar'ı kimin kurduğu hakkında ortak bir kanıya sahip değillerdir. George Gubaroff, şehri Hazar idarecilerin kurduğunu öne sürdü;. çünkü Hazarların Samandar'da beyaz kalenin dışına bir istihkam inşa ettikleri bilinmektedir. Buna karşılık, Svetlana Pletnyova Samandar'ın Farsçada "en uzak kapı" anlamına geldiğini ve dolayısıyla şehrin 6. yüzyılda İranlılar tarafından kurulduğunu yazmıştır.

Radhanitler, Orta Çağ'da etkin olmuş Yahudi gezgin tüccar kabileleri. Orta Avrupa'yla Rusya ile Hazarya'yı sosyal, kültürel ve ticari açıdan çeşitli bağlar kurmaktaydı.

Yusuf, 940'larla 960'lı yıllar boyunca görevde kalmış Hazar kağanı. Bizans İmparatorluğu'yla birçok cephede savaşıp mağlup olan Hazar kağanı II. Aaron'un oğludur. Karısı büyük ihtimalle Alan kralının kızıydı. Kiev Knezliği ve Peçenekler'le savaşlar yapan Yusuf, tahtta kalan Bulan hanedanının son hükümdarı olmuştur.
Bulan, 700'lü yılların ortalarında hüküm süren Hazar kağanı. Adı Göktürkçede sığın geyiği anlamına gelmektedir. Yahudiliğe geçiş tarihi tartışmalıdır. Sabriel adı Yahudi olduktan sonra verilmiştir.
Obadiah, 8. yüzyılın sonu ile 9. yüzyılın başlarında hüküm süren Hazar kağanı. Tarihçiler tarafından Bulan Kağan'ın torunu olarak tanımlanır. Yerine oğlu Hizkiya (Hezekiah) geçmiştir.
Benjamin ya da Benyamin, 9. yüzyılın sonuyla 10. yüzyılın başlarnda hüküm süren Hazar kağanı. Menahem Kağan'ın oğludur.
Douglas Morton Dunlop, Doğu Uygarlıkları, İslam veya Avrasya tarihleri üzerine uzmanlaşmış bir akademisyendir.
Cambridge Belgesi olarak da bilinen Schechter Mektubu Kahire Genizası'nda Solomon Schechter tarafından keşfedildi.

Mesleme bin Abdülmelik, Emevî prens ve 8. yüzyılın ilk on yıllarının en önde gelen Arap generallerinden biridir. Bizans İmparatorluğu ve Hazar Hanlığı'na karşı birçok sefer düzenlemiştir. Özellikle Bizans başkenti Konstantinopolis'in ikinci ve son Arap kuşatmasına liderlik ettiği için büyük ün kazanmıştır.
İşad, eski Türklerdeki yüksek rütbeli komutanları tanımlamak için kullanılan terimdir. Bu kavram ayrıca Araplar tarafından Hazar Türklerinin komutanlarını tanımlamak için Kağan Beg biçiminde kullanılmıştır. Bu unvana en çok, eski Türk yazıtlarında ve Bugut Yazıtı'nda rastlanmaktadır. Unvanın Türklerdeki bilinen ilk kullanıcısı Göktürklerin kurucusu Bumin Kağan'ın babası Bilge Şad'dır.
İlteber, Türk Kağanlığı ve Hazar Kağanlığı'nın siyasi hiyerarşisinde kendisine vergi toplama ve bunun belirli bir miktarını Türk kağanına ödeme görevi bulunan boy başkanlarına verilen addır. Bu terime ilk kez, 680'de Kuzey Kafkasya Hunları'nda rastlanmaktadır. Hristiyan kaynaklarında, Albanya'da hüküm süren Hun derebeyinin adı Alp Ilteber olarak geçmektedir.
Belencer Muharebesi, 652 yılında (653) İslam Halifesi Osman ile bir Türk devleti olan Hazarlar arasında gerçekleşen, Türkler ile Müslümanlar arasında yapıldığı bilinen ilk muharebedir. Savaş Hazarlar'ın galibiyeti ile sonuçlanmış, Abdurrahman bin Rebîa bu savaşta ölmüştür.
Ebû Ukbe Cerrâh b. Abdillâh el-Hakemî bir Arap asilzadesi ve Hakami kabilesinin generaldir. 8. yüzyılın başlarında çeşitli zamanlarda Basra, Sistan ve Horasan, Arminiya ve Adharbayjan valisidir. Hayatı boyunca efsanevi bir savaşçı olarak, en çok Kafkasya cephesinde Hazarlara karşı yürüttüğü ve 730'da Erdebil Muharebesi'nde ölümüyle sonuçlanan seferleriyle tanınır.
Barcık, 8. yüzyılın başlarında yaşayan bir Hazar prensiydi. El-Taberi tarafından " Kağan'ın oğlu" olarak tanımlanır; Bey olabileceği halde tam statüsü ve konumu bilinmiyor.
Hanukkah ben Obadiah ya da Hanuka ben Bulan muhtemelen 9. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar hüküm süren bir Hazar hükümdarıydı. Hanuka, Obadiah'ın kardeşiydi ve yeğeni Hizkiya'dan sonra tahta geçen oğlu I. Manasse’nin yerine tahta geçti. Onun saltanatına ait hiçbir ayıt günümüze ulaşamamıştır fakat Hisdai ibn Shaprut ile Hazar kralı Joseph arasındaki Hazar Yazışmalarında kendisinden bahsedilmektedir. Diğer Bulan hanedanı üyelerinde olduğu gibi, Hanuka'nın kağan mı, yoksa kağan beyi mi olduğu da belli değildir. fakat çoğu tarihçi ikinci olasılığa yönelmektedir. Adının geçtiği tek belgenin tarihsel gerçekliği ve doğruluğu da sorgulanmaktadır.
İshak Sangari veya Yitzhak ha-Sangari, Orta Çağ Yahudi kaynaklarında Hazar devletini Yahudiliğe geçirdiği iddia edilen hahamdır. Douglas Dunlop'un söylediğine göre; İshak Sangari, 13. yüzyıldan öncesine kadar pek bilinmiyordu, ta ki Nahmanides ondan bahsedene kadar.