Episteme
Episteme, felsefe tarihindeki genel kullanımıyla, bilgi anlamına gelmektedir. Felsefenin alt disiplerinden biri olan epistemoloji'de episteme kavramından gelir. Episteme ve logos terimlerinin birleşiminden ortaya çıkar epistemoloji.
Platon'da episteme
Episteme bilgi anlamına gelmekle birlikte, gündelik yaşamadaki bilgi anlamıyla tam olarak örtüşmez buradaki bilgi anlamı. Özellikle Platon'dan gelen anlamı doğru bilgi anlamındadır. Platon, bilgi sorununu değerlendirirken, iki tür bilgiden söz eder; birincisi Doxa, yani yanlış ya da yanılsamalı bilgi ki bunlar sanılardır ve kesin olmayan bilgilerdir ve ikincisi Episteme, yani doğru bilgi. Buna göre, doksa duyu organlarıyla algılanan dünya, episteme ise dünyanın akılla kavranılmasıdır. Doxa'lar, bir anlamda eğreti bilgiler olarak görülür. Çünkü, gözlemlenen dünya (phainomena) sürekli bir akış ve değişkenlik halinde bulunduğundan ve tikelliğinden dolayı, gerçek (ya da doğru) bilginin nesnesi olamaz. Bu bilginin, yani epistemenin nesnesi değişmeyen, genel ve tümel olandır. Platon burada akıl ve duyum ayrımından hareketle, epistemelere ulaşmanın akıl ile olanaklı olduğunu belirtir. Görünenlerin ötesindeki görünmeyen sabit gercekliklere, gözlemlenen dünyanın değişkenliğinin ardındaki değişmeyen ideaların kesin bilgisine ancak akıl yoluyla ulaşılabilir. Epistemeler burada iki başlıkta ele alınır: bilimsel bilgi ve ussal bilgi. Birinciler, bağıntılarla ilgilidir; ikinciler ise idea'yla. Bu anlamda, felsefe konumu epistemelerin, yani tümellerin bilgisinin temel kaynağı olarak belirmiş olmaktadır.
Foucault'da episteme
Michel Foucault'a gelene kadar episteme az çok genel anlamı olan bilgi tanımlamasına bağlı olarak ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Ancak Foucault ile birlikte kavram başka bir kuramsal statüye geçer. Foucault'nun önemli çalışmalarından bir bölümü bilimler ve düşünceler tarihi ve dolayısıyla da epistemolojinin tarihi üzerinedir. Ancak Foucault bu çalışmalarını yepyeni bir perspektif ve yöntemle ("soykütüğü" ve "arkeoloji") geliştirir ve özellikle 17. yüzyıldan itibaren düşünüşümüzün ya da ussallığımızın kuruluşunu değerlendirir.Ona göre bu kuruluş, tek tek düşünürlerin etkileriyle olmamış, bir dizge olarak ortaya çıkmıştır. Foucault'taki epistemenin ilk anlamı, burada kullanılan dizge anlamındadır.
Buna göre episteme, verili bir tarihsel dönemdeki tüm kültürel ve düşünsel farkları kendinde belirleyen temel düzen ya da ana kod olarak açıklanabilir. Belirli bir dönemin temel kodaları ve şifrelerinden meydana gelir episteme. Bir bütün yaşantıya yön ve düzen veren kültürel şifrelerdir bunlar. Anonim düşünceler, genel kanılar, gerekli inanışlar bu kodlarla belirlenir. Bu halleriyle sözkosu şifreler, insanın söylemsel koşullarının sınırlarını belirlemesi bakımından Kant'ın a priorilerine benzerler. Episteme ise daha cok Thomas Kuhn'da görülen paradigma kavramına benzer.Foucault, buradan hareketle, Bilginin arkeolojisi'ni yapar, yani bilimsel söylemi belirleyen ve yapılandıran kurallar bütününü deşifre etmeye yönelir. Tarihsel gelişme içerisinde bir episteme başka bir episteme ile yer değiştirebilir; bu, önceki epistemenin kural ve formüllendirmelerinin gecersiz kılınması şeklinde ortaya çıkar. Bu nedenle Foucault, Kelimeler ve Şeyler adlı çalışmasında, epistemeden, tarih içinde yer almış bir "alan" ve "mekân" olarak da söz eder.Bir dönemin epistemesi, o dönemin düşüncesinin yapısı olarak ortaya çıkar ve bu durum elbette bilimsel düşünce için de böyledir. Episteme, bilincin ve bilinçdışının belirli bir dönemdeki genelliğini kapsar.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- Felsefe Tarihi, Macit Gökberk, Remzi Kitabevi.
- Bilginin Arkeolojisi, M.Foucault, Birey yayınları.
- Kelimeler ve Şeyler, M.Foucault, İmge kitabevi