İçeriğe atla

Embolizm

Embolizm

Embolizm, bir kütlenin kan akımıyla sürüklenerek damarları tıkamasına embolizm (embolism), bu cisme embolus denir. Kan akımıyla sürüklenen kütle maddenin her türden fiziksel niteliğini (katı, sıvı, gaz) taşıyabilir. Bir embolizm sürecinin etkisi, embolusun kaynağı ve izlediği yol ile belirlenir. Trombuslardan kökenli emboluslar en sık görülen embolizm türünü oluşturur (tromboembolizm).[1][2][3][4]

Embolizm yolları

İzledikleri yollara göre 3 tür embolizm vardır;[3][4]

1- Direkt embolizm: Venöz ve Arteryel

2- Paradoks embolizm

3- Retrograd embolizm

Direkt embolizm

Venöz Embolizm: büyük bölümünün kaynağı bacak ve kasık (iliofemoral) venalarındaki derin ven trombuslarıdır.

Arteryel embolizm (sistemik embolizm): embolusların büyük dolaşımdaki arterlerde sürüklenmesiyle olur. Böylece tüm organlara yayılır. Genellikle sol kalpten ve büyük arterlerdeki trombuslardan kaynaklanır. Arterlerin çapları giderek daraldığı için damarları tıkayıp infarktlara neden olurlar. İnfarkt­lar en sık beyin, böbrek, dalak, bağırsaklar ve ekstremitelerde görülür.

Paradoks embolizm

Venöz embolizmin arteryel embolizm hâline dönüşmesi ya da bunun tersi söz konusudur. Foramen ovale ve ductus arteriosus açık kaldığında ya da interventriküler septal defekti olan hastalarda görülür. Seyrek olarak akciğerlerdeki arteriovenöz şantlardan ya da kapillerler aracılığı ile venöz embolizm arteryel sisteme geçebilir.

Retrograd embolizm

Venalarda kan akımının ters yönünde olan embolizm biçimidir. Arterler­de kan akımı hızlı olduğu için görülmez. Venalardaki kan akımının ters yönüne giden (retrograd) embolizm ani basınç değişiklikleri nedeniyle oluşur; basınç değişiklikleri öksürme, ıkınma ve derin soluklanmadan (inspirasyonlardan) sonra görülür. Örneğin, derin bir inspirasyon sırasında vena cava superiordaki bir embolus vena cava inferior’a geçebilir. Öksürük ve ıkınma ile göğüs boşluğu (intratorasik) ve karıniçi (intra-abdominal) basınçları yükselir. Omurilik kanalı (spinal kanal) venalarıyla bağlantısı olan pleksiform venalar aracılığı ile göğüs ve karın boşluğundaki emboluslar spinal ve kraniyal venalara geçebilir (bu mekanizma bazı tümörlerin vertebra metastazlarını açıklayabilir).

Embolus türleri

Fiziksel yapılarına göre[3][4]

  • Solid emboluslar: trombus (tromboembolizm), tümör kitlecikleri, aterom çamuru, doku parçaları,
  • Sıvı emboluslar: yağ kürecikleri,
  • Gaz emboluslar: hava ve azot gazı.

Mikroorganizma içerip içermediğine göre[3][4]

  • Aseptik emboluslar: embolusların büyük bir kısmı mikroorganizma içermez.
  • Septik emboluslar: seyrektir. En çok bakteriyel endokarditlerde rastlanır. Sepsis, piyemik abseler, septik infarktlar ve mikotik anevrizmalar gibi komplikasyonlarla sonlanır. Septik emboluslarda bakteriler arterlerin elastik ve muskuler çeperlerini bozar, rüptür ve kanama yapabilir. En sık beyinde saptanır.

Tromboembolizm (trombus embolizmi)

Arteryel tromboembolizm[1][2][3][4]

Sistemik embolizme neden olur. Trombusların kaynakları sol kalp atrium ve ventrikülü (özellikle infarktlardan sonra), kalp kapakçıkları, büyük çaplı arterlerdeki aterom plakları ve anevrizmalardır. Kalpteki trombuslardan kaynaklı embolizmde aritmilerin çok önemli rolü vardır. Tromboembolizm nedenleri:

Venöz tromboembolizm[1][2][3][4]

%90'ı bacak venalarındaki (popliteal, femoral ve iliak venalar) ve kasık (pelvis) venalarındaki derin ven trombozundan kopan emboluslardır. Kan basıncının ansızın yükselmelerinde taze trombuslar yerlerinden kolayca koparlar. Kalptekiler sağ atriumdan ve sinus cavernosus'tan kaynaklıdır. Trombus eskidik­çe organize olmaya başlar ve kopması güçleşir.

  • Venöz emboluslar pulmoner embolizm yaparlar. Pulmoner embolizmin sonuçları embolusun büyüklüğüne, mikroorganizma içerip içermemesine, hazırlayıcı durumların bulunup bulunmamasına bağlıdır.
  •  Pulmoner tromboembolizmin en önemli sonucu büyük bir embolusun arteria pulmonalis ana dalını tıkayarak akut sağ kalp yetmezliği, kardiyovasküler kollaps ve ansızın ölüme yol açabilmesidir. Bu olgunun mekanizması şok ya da akciğerlerdeki refleks damar büzüşmelerine (pulmoner vazokonstriksiyon) bağlanmaktadır.
  • Orta büyüklükte bir embolus akciğerlerde infarkt yapabilir. Kronik sol kalp yetmezliği ya da pulmoner vasküler patolojisi olan hastalarda arteria pulmonalis'in ana dallarından birini tıkayan embolus akciğer infarktı oluşmasına yol açabilir.
  • Küçük embolusların kaynakları genellikle sağ kalp ve bacak venleridir. Derin ven trombozundaki pulmoner embolizm olgularının ¾'ünde emboluslar küçüktür ve fibrinolitik aktiviteyle eritildiklerinden klinik belirti vermezler. Ancak sık sık yineleyen olgularda pulmoner hipertansiyon gelişebilir (%5). Pulmoner hipertansiyonu cor pulmonale ve progressif bir dispne tablosu izler.
  • Septik küçük emboluslar kaynaklarını süpüratif trombuslardan alır. Akciğerlerde septik infarktlar ya da piyemik abseler oluştururlar.

Gaz Embolizmi (hava ve azot gazı)

Kan dolaşımında gaz küreciklerinin oluşması iki şekilde olur:(1) damarlara dışarıdan hava girer; (2) atmosfer basıncının ansızın düşmesi (dekompresyon) nedeniyle kandaki erimiş gazlar köpüklenir.

Damarlara dışarıdan hava girmesi[1][2][3][4]

Dışarıdan arterlere ve venalara 100-150 cc hava girmesi genellikle öldürücüdür. Hava kürecikleri damarları tıkayabilir. Venalar aracılığıyla sağ kalbe gelen hava sistol ve diastol sırasında köpüklenir. Sağ kalp arteria pulmonalis'teki köpüklenmiş kanı akciğerlere yeterince pompalayamaz. Havanın bir bölümü akciğer damarlarını tıkayabilir, retrograd embolizme neden olabilir. Hava az ise rezorbe olabilir. Venöz hava embolizminin etyolojisinde büyük venaların ya da venöz sinüslerin açıldığı travmalarda ya da cerrahi girişimler ön plandadır (inspirasyonda oluşan güçlü negatif basınç nedeniyle dışarıdaki hava venöz dolaşıma çekilir). Örnekler: damar yolu açılması, baş-boyun cerrahisi ya da travmalarında vena jugularis interna açılması, doğumlarda ve düşüklerde uterus venalarının açılması, pozitif basınçla uygulanan transfüzyonlar, hemodiyaliz, pnömotoraks. Arteryel hava embolizminde kalp ve beyin damarlarının tıkamasıyla ansızın ölüm olabilir. Derialtı damarlarının ve dil atardamarının (arteria lingualis) tıkandığı kesimlerde renk solar.

Dekompresyon hastalığı (azot gazı embolizmi, vurgun)[1][2][3][4]

Atmosfer basıncının ansızın düşmesi ile beliren akut gaz (azot gazı) embolizmidir. Atmosfer basıncındaki düşme gazlı içecek şişesinin kapağının açılmasıyla birlikte izlenen olaylara benzer. Gazlı içeceklerde basınçla erimiş durumdaki CO2 şişenin açılmasıyla birlikte (atmosfer basıncının ansızın düşmesi) gaz hâline dönüşür ve köpüklenir. Benzer biçimde atmosfer basıncının hızla düşmesiyle birlikte erimiş hâlde bulunan gazlar serbest hâle geçerek kanı köpüklendirir ve damarları tıkar. Dokularda ve kanda kolayca eriyen oksijen ve kar­bondioksit atmosfer basıncı düşünce solunum yoluyla atıldığı için embolizm açısından önemsizdir.

Azot gazı kanda çok zor erir. Atmosfer basıncı düşünce damarlarda ve dokularda kürecikler oluşturur. Azot gazı kürecikleri birleşerek büyüyen köpükler yapar. Trombositlerin kanda beliren azot küreciklerine yapışmasıyla birlikte pıhtılaşma mekanizması aktive olur. Kapiller damarlarda minik trombuslar oluşur. Başlıca şu durumlarda görülür;

  • Caisson apareyinde çalışanlarda (kronik dekompresyon hastalığı)
  • Dalgıçlarda
  • İçinde basınç düzenleyici apareyi olmayan uçaklarla hızla 2000 m'nin üzerine çıkanlarda
  • Yüksek dağların zirvelerine hızla tırmananlarda görülür

Sonuçları:

  • Beyin, medulla spinalis ve periferik sinirlerde kanama ve nekrozlar, buna bağlı felçler oluşur. Sünger avcılarında görülen bu tabloya halk dilinde vurgun denir.
  • Akciğerlerde kanama, emfizem ve ödem oluşur. Solunum güçlüğü vardır.
  • Uzun kemiklerin uçlarında aseptik nekrozlar olur, osteoartrite yol açar.
  • Kaslarda çok ağrılı kramplar olur.
  • Azot gazı yağlarda eridiği için olaya yağ embolizmi de karışabilir.

Hastaların tedavi edilmesi için yüksek basınç altına alınmaları ve basıncın yavaş yavaş azaltılması gereklidir. Ayrıca hastalara hava yerine oksijen-hel­yum karışımı verilebilir. Caisson apareyinde çalışanlarda görülen kronik dekompresyon hastalığında femur, tibia ve humerus başı iskemik nekrozları tipik bulgulardır.

Yağ embolizmi

Yağlı maddelerin kan akımına girerek çeşitli organlardaki arteriol ve kapillerleri tıkamasıdır. Nedenleri:[1][2][3][4]

  • Travma: genel beden travmaları kemik iliğindeki ve derideki yağ dokusunun parçalanarak damarlar içine girmesine yol açar. Çok sayıdaki kemik kırıklarında (femur, pelvis) ve kemik ameliyatlarının büyük bölümünde yağ embolizmi vardır ancak pek azı klinik belirti verir. Yağ dokusu almaya yönelik estetik operasyonlar (liposuction), yağ ve kemik dokusu yangıları, geniş yanıklar, doğum gibi olgularda da yağ embolizmi görülebilir.
  • Karaciğer yağlanması: alkolik siroz, diabetes mellitus, fosfor, karbon tetraklorür gibi bazı maddelerle zehirlenmeler karaciğer parenkim hücrelerinin yağlanmasına neden olur. Yağlanma arttıkça parenkim hücrelerinin çeperleri gerilir ve parçalanır, yağ damlacıkları kan dolaşımına dökülür.
  • Dekompresyon hastalığı: azot yağlarda erir. Dekompresyon hastalığında basıncın birden düşmesiy­le yağlı hücreler içindeki azot gaz haline dönüşür ve hücrelerin membranları yırtılır, gaz embolizmi ile birlikte yağ embolizmi de başlar. Akut dekompresyon hastalığında beyinle ilgili klinik belirtilerin başında delirium ve konvülsiyon vardır, ölümle sonlanabilir. Akciğer lezyonlarında dispne vardır. Ayrıca tüm organlarda peteşial kanamalar, ödem saptanır. İdrarda ve balgamda yağ damlacıkları bulunur.

Yağ embolizmi hastaların büyük çoğunluğunda (%90) subklinik seyreder. Ağır olgulardaki klinik bulgular travmayı izleyen ilk 3 gün içinde belirir. En önemli lezyon­lar beyinde ve akciğerlerdedir. Beyinde ödem, küçük kanamalar ve minik infarktlar oluşur. Akciğerlerde akut solunum güçlüğü sendromuna özgü bulgular vardır. Sistemik yağ embolizmi olduğunda tüm or­ganlarda lezyonlar saptanabilir. Belirtileri izleyen birkaç saat içinde koma, 1-2 gün içinde de ölüm olur. Dolaşıma giren yağ damlacıklarının takıldığı ilk bölge akciğerin kapiller damarlarıdır. Büyükçe damlacıklar venülleri ve kapillerleri tıkayarak solunum güçlüğüne neden olurlar (CO2/O2 değişimi bozulur). Akciğer kapillerlerindeki minik yağ damlacıkları sol kalbe geçerek sistemik dolaşıma girebilir. Emülsiyon halinde olan lipidler kandaki katekolamin düzeyindeki artışla birlikte giderek iri damlacıklara dönüşürler. Yağ damlacıklarına yapışan trombositler yağ küreciklerinin yuvarlanan bir kartopu gibi büyümesine ve yaygın trombozlara yol açar, klinikte DIC’a benzer bir tablo belirebilir. Akut nörolojik belirtiler ve deri döküntüleri sistemik dolaşımın etkilenmesinin en önemli bulgularıdır. Öte yandan bazı yağ embolizmi olgularında kan lipid düzeyi yükselir (serum kolloidal dengesi bozulur), birçok damar tıkanabilir. Bu durum organiz­maya iki şekilde etkili olmaktadır (bu iki neden de damar geçirgenliğini bozar):

  • Tıkanmaya bağlı anoksi,
  • Nötral yağların hidrolizleri ile ortaya çıkan yağ asidlerinin toksik etkileri.

Amniotik embolizm

Seyrek rastlanır. Doğumdan sonra ölen annelerin otopsilerinde akciğer­lerde mekonyum, lanugo ve keratinize epitel hücreleri görülür. Doğumda yırtılan venalardan giren amnion sıvısının kana karışması sonucu or­taya çıkar. Amnion sıvısındaki tromboplastik maddeler DIC tetiklenmesine yol açar ve anne kanındaki fibrinojen tükenir (afibrinojenemi). Amnion sıvısı yavaş olarak anne kanına ka­rışırsa fibrinojen tüketimi yavaş olur, hızlı karışmalarda kapillerlerde trombus­lar meydana gelir. DIC sürecine giren hastalarda kanama eğilimi vardır. Dispne ve siyanoz bulgularını plasentanın ayrıldığı yerdeki masif kanama ve buna bağlı şok tablosu izler.[1][2][3][4]

Tümör embolizmi

Malign tümör hücreleri kan akımına özellikle venalara girebilirler (metastaz). Bunların pek çoğu yok olur. Çok seyrek olarak (hipernefromlarda ve bronş karsinomlarında) büyük damarları infiltre ederek kitle halinde dolaşım kanına girip embolizm yapabilirler.[1][2][3][4]

Aterom çamuru embolizmi

Büyük arterlerdeki geniş aterom plaklarının ülserleşmesi sonrasında dolaşıma dökülen kolesterol kristallerinden zengin çamurun neden olduğu sistemik embolizmdir. En önemli etkilerini beyinde gösterir. Hastalarda iskemik ataklara bağlı geçici nörolojik bozukluklar izlenir (geçici iskemik atak). Çok sayıdaki ataklardan sonra beyinde oluşan minik infarktların yol açtığı “multi-infarkt demans” tablosu gelişebilir.[1][3][4]

Öteki emboluslar

Yukarıda sayılanların dışında daha birçok embolus türü vardır:[1][2][3][4]

  • Yabancı cisimler: mermi, ipek, pamuk lifleri talk pudrası, plastik maddeler gibi yabancı cisimler kan dolaşımına girerek embolizm yapabilirler. Embolus enfekte ise abselere neden olur.
  • Parazitler': çeşitli parazitler ve bunların yumurtaları kan dolaşımına girebilir. Bunlara en iyi örnek Schistosoma hematobiumdur. Karaciğerde portal venlere girerek fibrozis oluşturur. Daha sonra akciğerlere taşınır ve pulmoner hipertan­siyon yapar.
  • Eritrosit kümeleri: orak hücreli anemilerde, bazı infeksiyonlarda ve travmalardan sonra eritrositler para dizisi gibi birbir­lerine yapışarak kitleler oluşturur ve küçük damarları tıkayabilir.
  • Mikroembolizm: kandaki küçük fibrin ve trombosit kümeleri küçük damarları tıkayabilir. Göz damarlarını etkileyen embolus ani körlükle sonlanabilir.
  • Kemik iliği: kemik iliği embolizmi kardiyo-pulmoner resüssitasyon uygulamalarında oluşabilen kosta kırıklarında ve orak hücreli anemilerde görülür. Orak hücreli anemilerdeki emboluslar nekrotik kemik iliği adacıklarından oluşur.

Embolizmde klinik-patoloji

Solid (venöz trombus)

Solid (arteryel trombus)

  • Kaynakları: Sol kalp kapak vejetasyonları; Sol kalp boşlukları trombusları; Ateroskleroz kökenli trombuslar; Aorta anevrizması kökenli emboluslar
  • Hedef organ: Sistemik
  • Etkileri: İnfarktlar (beyin, böbrek, dalak, bağırsak, ekstremite)

Solid (kemik iliği)

  • Kaynakları: Çok sayıda kemik kırığı; Orak hücreli anemi
  • Hedef organ: Akciğerler
  • Etkileri: Belirsiz

Solid (aterom çamuru)

  • Kaynakları: Aorta aterom plağı ülserleri
  • Hedef organ: Sistemik
  • Etkileri: İnfarktlar (beyin, retina, böbrek)

Solid (tümör hücreleri)

  • Kaynakları: Malign tümörler
  • Hedef organ: Akciğer; Karaciğer; Sistemik
  • Etkileri: Metastazlar

Sıvı (yağ)

  • Kaynakları: Çok sayıda kemik kırığı
  • Hedef organ: Akciğer; Sistemik
  • Etkileri: İnfarktlar (akciğer, beyin, deri)

Sıvı (amnion sıvısı)

  • Kaynakları: Doğum travması
  • Hedef organ: Akciğer
  • Etkileri: DIC

Gaz (hava)

  • Kaynakları: Büyük vena kesisi; Doğum/Düşük; Kan transfüzyonu; Pnömotoraks
  • Hedef organ: Sağ kalp; Akciğer
  • Etkileri: Pulmoner kan dolaşımının bozulması sonucu ansızın ölüm

Gaz (azot)

  • Kaynakları: Dolaşımdaki erimiş azot gazı
  • Hedef organ: Sistemik; Akciğer
  • Etkileri: İskemi (beyin, akciğer, vd)

Tedavi

Bu bölüm katkı beklemektedir.

Acildeki büyük sorun: Akciğer embolizmi

Klinik acillerinde ve otopsilerde çok sık rastlanan bir olgudur.[2][4][5] Postoperatif akciğer embolizmi özellikle 40 yaş üzeri hastalarda izlenir. Önceden bulunan bir vena patolojisi (varis), şişmanlık, operasyon süresi, postoperatif infeksiyonlar, kanserler akciğer embolizmi riskini arttırırlar. Embolusların %90'ı alt ekstremitelerdeki derin ven trombozundan kökenlidir (derin ven trombozu olgularının ½’si sessizdir). Kalan %10'luk bölümünde pelvis venalarından, sağ kalpten ve damar yolu açılan venalardan kökenli emboluslar rol oynar. En tehlikeli olanlar iliofemoral venalardan kopan emboluslardır. Klinik bulgular embolusun çapıyla ve olayın süresiyle ilgilidir. Akut akciğer embolizminde çok küçük çaplı bir embolus hiçbir belirti vermez (asemptomatik). Embolusun çapı büyüdükçe sonuçları da büyür:

  • Küçük embolus: geçici bir dispne ve takipne,
  • Orta çaplı bir embolus: akciğer infarktı (plevra ağrısı, hemoptizi, plevral effüzyon),
  • Büyükçe bir embolus: kardiyovasküler arreste bağlı ansızın ölüm.

Ansızın beliren kollaps ve ölüm olgularında suçlanan “massif akciğer embolizmi” iliofemoral venadan gelen büyükçe bir embolusun sonucudur. Özellikle ortopedik cerrahide postoperatif dönemde ve doğumdan sonra yataktan ilk kez kalkan ve yürüyen hastalarda venalar çevresindeki kasların kasılmalarıyla yerinden koparak dolaşıma giren trombuslar çok önemlidir. Kronik kalp ya da akciğer hastalığı nedeniyle uzun süre yatmak zorunda kalan hastalar ile uzun süren yolculuklarda hareketsiz kalan yaşlılar için de “massif akciğer embolizmi” riski vardır.

Büyükçe bir embolus a.pulmonalis'in ana dalındaki bifürkasyon yerine oturursa her iki akciğer kan dolaşımı engellenir. Orta çaplı çok sayıda embolus varlığında da benzer sonuçla karşılaşılır. Massif akciğer embolizmi olgularındaki akut süreç güçlü bir hipotansiyon ve şok ile hastanın birkaç dakika içinde ölümüne neden olur. Ayrıntılı olarak incelersek massif akciğer embolizmi nedeniyle akciğerin kan dolaşımı engellenir. Bu sonuç akut sağ kalp yetmezliğine yol açarken sol ventriküle gelen kan azalır. Sol ventriküle gelen kanın azalması sistemik dolaşıma gönderilmek üzere aortaya atılan kan miktarının eksilmesine neden olur. Sonuç hipotansiyon ve şoktur.

Kronik akciğer embolizminde çok küçük çaplı emboluslar vardır. A.pulmonalis'in çok küçük dallarını tıkarlar. Uzunca bir süre sonra pulmoner hipertansiyon ve onu izleyen sağ kalp yetmezliği belirtileri başlar.[6]

Acildeki ilk çözüm: Kan sulandırıcıların yan etkileri

Embolizmi önlemek ya da gidermek için verilen kan sulandırıcıları (herparin, dikumarin vb.) uygularken hastaların kullandıkları ilaçları, bitkisel ürünleri, vb. iyi bilmek gerekir. Uygulama süresince ve sonrasında trombosit sayısı sürekli denetlenmelidir. Trombozu ve tromboembolizmi önlemeye çalışırken, kanamalara neden olmamak için özen gösterilmelidir.[5] Primum non nocere!

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f g h i j Goljan EF. Rapid Review Pathology. 5th edt., Elsevier, Philadelphia, 2019
  2. ^ a b c d e f g h i j Goldblum JR, McKenney JK, Lamps LW, Myers JL. Rosai and Ackerman's Surgical Pathology. 11th edt., Elsevier, Philadelphia, 2018
  3. ^ a b c d e f g h i j k l m Tahsinoğlu M, Çöloğlu AS, Erseven G. Dişhekimleri için Genel Patoloji, Altın Matbaacılık, İstanbul, 1981
  4. ^ a b c d e f g h i j k l m n Kumar V, Abbas AK, Aster JC. Robbins and Cotran Pathologic Basis of Disease. 9th edt., Elsevier Saunders, Philadelphia, 2015
  5. ^ a b Mason R, Broaddus VC, Martin T, et al. Murray and Nadel's Textbook of Respiratory Medicine, 5th Edition, Saunders, Philadelphia, 2010
  6. ^ Lilly LS. Pathophysiology of heart disease, 5th edition, Harvard Medical School, Wolters, Baltimore, 2011

İlgili Araştırma Makaleleri

Şok, kalbin aorta attığı kanın akut olarak azalmasına bağlı bir hipoperfüzyon sendromdur. Şok olgusunda yaşamsal dokulara ve organlara yeterli kan gidemez. Dolaşan kanın azalması, dokuların oksijen ve enerji kaynaklarının kesilmesi, metabolizma artıklarının temizlenememesi anlamına gelir. Başlangıç belirtiler hipotansiyon, bilinç kaybı, ağızda kuruluk, deride solukluk, terleme, nabızda artma/azalma, laktik asidoz, parmak uçlarında ve dudaklarda siyanozdur.

<span class="mw-page-title-main">Ödem</span>

Ödem, kan sıvısının damar dışına çıkması ve hücreler arasındaki sıvının artışı olgusudur. Ödemin yaygın biçimine anazarka (anasarca) denir. Ödem olgusunun temel ilkesi, kan sıvısı ile hücre dışı (ekstrasellüler) sıvı arasındaki dengenin yitirilmesidir. İnsan vücudunda ortalama 40 litre sıvı vardır. Bu sıvının yaklaşık ½ ‘si hücrelerin içindedir. Öteki yarısı ise kanı, lenf sıvısını ve hücreler arasındaki sıvıyı oluşturur. Kan ve lenf sıvılarının dengesini proteinler sağlar. Bunların dışındaki sıvı türlerinin dengesi elektrolitlere bağlıdır. Hücre içi sıvı dengesini potasyum, hücre dışı sıvı dengesini ise sodyum denetler.

<span class="mw-page-title-main">Tromboz</span> Kan pıhtılarının neden olduğu tıbbi durum

Tromboz (thrombosis), canlı organizmada kan elemanlarının kalp ve damar iç yüzüne kitle (pıhtı) ha­linde yapışması olgusudur; oluşan pıhtı kitlesine trombüs ya da trombus (thrombus) adı verilir. Trombozun yaşam kurtarıcı (fizyolojik) ve öldürücü (patolojik) sonuçları vardır. Tromboz olgusu genellikle damarlara yönelik olumsuzluklarda görülür. Endotel zararıyla birlikte pıhtılaşma (hemostaz) mekanizması çalışmaya başlar. Önce trombin aktive olur, sonra da fibrinojen fibrine dönüşür. Fibrin, pıhtının ana elemanıdır. Ayrıca, genel bir tanım olarak herhangi bir damardaki trombustan kopan pıhtı parçasının başka bir bölge damarını tıkamasına tromboembolizm denir.

<span class="mw-page-title-main">Madde bağımlılığı</span>

Madde bağımlılığı, uyutucu-uyarıcı-keyif verici psikotrop maddelere bağımlı olma durumudur. Bu maddeler, halk dilinde uyuşturucu olarak bilinirler ve bu maddeler merkezi sinir sistemini doğrudan etkileyen kimyasallardır. 4 ana grupta toplanırlar;

  1. Uyarıcı maddeler,
  2. Uyutucu/uyuşturucu maddeler,
  3. Halüsinojenler,
  4. Uçucular
  5. Tütün ürünleri
  6. Alkol içeren ürünler,
  7. Enerji içeceği
<span class="mw-page-title-main">Atardamar</span> Kanı kalpten alıp organlara götüren yani uzaklaştıran damarlar

Atardamar veya diğer adıyla arter, kalpten vücuda kan taşıyan damarlardandır. Pulmoner arter ve umblikal arterler dışında oksijenlenmiş kanı taşırlar.

<span class="mw-page-title-main">Dolaşım sistemi</span> hayvanlarda kan dolaşımını sağlayan organ sistemi

Dolaşım sistemi veya kardiyovasküler sistem maddelerin vücuttaki dolaşımını sağlayan organ sistemidir.

<span class="mw-page-title-main">Akciğer embolisi</span> akciğer hastalığı

Akciğer embolisi veya akciğer embolizmi ya da bilimsel adıyla Pulmoner embolizm, genellikle venöz tromboemolizmin en önemli komplikasyonudur. Klinik acillerinde ve otopsilerde çok sık rastlanan bir olgudur. Postoperatif akciğer embolizmi özellikle 40 yaş üzeri hastalarda izlenir. Önceden bulunan bir vena patolojisi, şişmanlık, operasyon süresi, postoperatif infeksiyonlar, kanserler akciğer embolizmi riskini arttırırlar. Embolusların %90'ı alt ekstremitelerdeki derin ven trombozundan kökenlidir. Kalan %10'luk bölümünde pelvis venalarından, sağ kalpten ve damar yolu açılan venalardan kökenli emboluslar rol oynar. En tehlikeli olanlar kasık (iliofemoral), uterus ve prostat çevresi venalarından kopan emboluslardır. Klinik bulgular embolusun çapıyla ve olayın süresiyle ilgilidir. Akut akciğer embolizminde çok küçük çaplı bir embolus hiçbir belirti vermez (asemptomatik). Embolusun çapı büyüdükçe sonuçları da büyür:

<span class="mw-page-title-main">Pulmoner yüksek tansiyon</span> tıbbi durum

Pulmoner hipertansiyon (PH), prognozu son derece kötü olan, sebebi anlaşılamamış ve çaresi henüz olmayan, ancak hastaların yaşam kalitesini arttıran ve ömrünü uzatan tedavilerinin olduğu bir hastalıktır.

<span class="mw-page-title-main">Kan damarı</span> Kanı taşıyan dolaşım sisteminin tübüler yapısı

Kan damarları dolaşım sisteminin organlarındandır. Görevleri kanı vücudun bölümlerine taşımak olan kan damarlarının farklı türleri vardır. Temel kan damarı tipleri atardamarlar (arter) ve toplardamarlardır (ven). Atardamarlar kanı kalpten alıp vücudun farklı bölümlerine taşırken, toplardamarlar vücudun farklı bölümlerinden kanı kalbe taşırlar. Bununla birlikte iki istisna mevcuttur: pulmoner arter kirli kan, pulmoner ven ise temiz kan taşır. Vücuttaki en büyük damar kanın kendisi aracılığıyla tüm vücuda doğru pompalandığı aort atardamarıdır. Vücutta bulunan her organın en az bir tane temiz kanı kalpten getiren ve birden fazla kirli kanı kalbe götüren damarı vardır. İnsan vücudundaki damarların toplam uzunluğu 100 km kadardır.

<span class="mw-page-title-main">Küçük kan dolaşımı</span> Kanı kalpten akciğerlere ve tekrar kalbe taşıyan dolaşım sistemi parçası

Pulmoner dolaşım ya da Küçük kan dolaşımı, oksijen yoksunu kanı kalpten akciğerlere taşıyan ve buradan da oksijenlenmiş kanı geri kalbe taşıyan dolaşım sistemi bölümüdür. Pulmoner dolaşım, kalbin sağ karıncık kısmından çıkan kirli kanın akciğer atar damarını izleyerek akciğere gelmesi ve akciğerlerde temizlenmesi sonucunda kalbin sol kulakçık bölümüne dökülmesi olayına denir.

<span class="mw-page-title-main">Pulmoner ödem</span> akciğerlerin hava boşluklarında ve parankiminde sıvı birikmesi

Pulmoner ödem, pulmonary edema, akciğer ödemi, akciğer konjesyonu; çeşitli sebeplerden ötürü alveollerde transudat birikmesi sonucu meydana gelir. Akciğer ödemi bir hastalık değil polifaktöriyel kaynaklı bir semptomdur. Süngersi bir yapısı olan akciğeri ödem oluşmasından koruyan 3 önemli faktör vardır. Bu faktörlerin olumsuz etkilendiği her süreç akciğer ödemi ile sonlanır:

Hiperemi, genel anlamıyla bir dokunun normalden daha fazla kanlanmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Sistemik dolaşım</span>

Sistemik dolaşım, oksijenli kanı kalpten vücuda götürür ve dönüşte kirli kanı kalbe taşır. Dolaşım sisteminin bir parçasıdır. Dolaşımın fizyolojik teorisi ilk olarak William Harvey tarafından 1628'de tanımlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İskemi</span> Dokulara kan akışında eksiklik

İskemi (ischemia) yerel kanlanma eksikliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Yağ embolisi</span>

Yağ embolisi genelde uzun kemik kırığı, yumuşak doku travması ve yanık gibi fiziksel travmalar sonucu ortaya çıkan bir emboli türüdür. Trombus(kan pıhtısı)dan kaynaklanan

Tromboz (thrombosis), canlı organizmada kan elemanlarının kalp ve damar iç yüzüne kitle (pıhtı) ha­linde yapışması olgusudur; damar içinde oluşan pıhtı kitlesine trombus ya da trombüs (thrombus) adı verilir. Trombozun yaşam kurtarıcı (fizyolojik) ve öldürücü (patolojik) sonuçları vardır. Tromboz olgusu genellikle damarlara yönelik olumsuzluklarda görülür. Endotel zararıyla birlikte pıhtılaşma (hemostaz) mekanizması çalışmaya başlar. Önce trombin aktive olur, sonra da fibrinojen fibrine dönüşür. Fibrin, pıhtının ana elemanıdır. Ayrıca, genel bir tanım olarak herhangi bir damardaki trombustan kopan pıhtı parçasının başka bir bölge damarını tıkamasına tromboembolizm denir.

Kalp kulakçığı veya atriyum, kalbin karıncıklarına kanın girdiği üst odacıktır. İnsan kalbinde iki atriyum vardır. Sol atriyum, pulmoner (akciğer) dolaşımdan, sağ atriyum ana toplardamardan kan alır. Kulakçıklar rahatken kanı içlerine alır (diyastol) ve daha sonra kanı karıncıklara taşımak için kasılırlar (sistol). Kapalı dolaşım sistemine sahip bütün hayvanlar en az bir atriyuma sahiptir. İnsanlarda iki adet atriya bulunur.

Hücrelerin ve dokuların yaşamı ve homeostazis olgusu kan dolaşımının düzenine ve doku sıvılarının niteliğine bağlıdır. Kan dolaşımını bozan engeller, doku aralıklarına sızan sıvının niteliğini ve niceliğini de değiştirir. Hücrelerin ve dokuların homeostazis durumunu sürdürebilmeleri için 3 önemli koşul vardır. Önem sırasına göre;

  1. Dokulara ve hücrelere yeterince kan gelmesi,
  2. Metabolizma ürünlerinin temizlenmesi,
  3. Sıvı ve elektrolit homeostazisi.

İnfarkt, dolaşım yetmezliğine bağlı yerel iskemik doku nekrozudur; bu olguya infarksiyon (infarction) nitelemsi yapılır. Kısa sürede oluşan güçlü iskemilerin büyük bölümü infarktla sonuçlanır. Çoğu infarktlar arterlerin bir embolus ya da trombusla tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Vena tıkanmaları ve bunlara ilgili infarktlar seyrektir. İnfarktlar genellikle koagülasyon nekrozu, beyindekiler kollikuasyon nekrozu biçimindedir.

Cor pulmonale, akciğer hastalıklarından kökenli pulmoner hipertansiyona bağlı bir kalp hastalığıdır. Kalbin sağ ventrikülünü (karıncık) etkiler. Sürecin temelinde, akciğer patolojisi nedeniyle kan dolaşımının güçleşmesi ve damarlardaki kanın geriye doğru birikerek kalbin sağ bölümüne yüklenmesi yatar. Klinikte 2 tür cor pulmonale izlenir:

  1. Akut cor pulmonale: Sıklıkla venöz tromboembolizm olgularında görülür; ikinci sırada “akut solunum güçlüğü sendromu” etkilidir. Sağ kalp yüklenmesi ansızın gelişir. Kalpte “foramen ovale açıklığı” olan hastalarda klinik tablo çok ağırdır.
  2. Kronik cor pulmonale: Bir bölümünün nedeni bilinmemektedir. Obstrüktif akciğer hastalıkları (KOAH), uyku apnesi, restriktif akciğer hastalıkları, yineleyen küçük venöz embolusların zamanla akciğerin küçük damarlarını bloke etmesi, sarkoidoz, polisitemi, damar yangıları (vaskülit) sekonder olguların başlıca nedenleridir.