İçeriğe atla

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı

Jean-Baptiste Lamarck

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı bir canlının yaşamı boyunca meydana gelen değişikliklerin (örneğin kullanım sonucu kasların büyümesi gibi) döllerine aktarıldığına dair bir kalıtım teorisidir. Bu fikir eski Yunanlar zamanından beri mevcut olmakla beraber, genelde Fransız tabiatçısı Jean Baptiste Lamarck'a atfen, Lamarkizm olarak değinilir.

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı kavramının modern bir tanımı şöyledir: Ortamda meydana gelen ufak bir değişiklik, bu ortamda bulunan bir canlı türünün tüm (veya çoğu) üyelerinde bir değişikliğe neden olur; bu canlılar başlangıçtaki ortama geri konunca bu yeni özellik devam eder. Bu özellik kalıtılır bireylerin yavrularında da aynı görülür.[1]

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı fikri eski çağlarda Hipokrat ve Aristo tarafından öne sürülmüştü ve Lamarck zamanında yaygın olarak kabul görmekteydi. Comte de Buffon, Lamarck'tan evvel, bu kavramı içeren, evrimle ilgili görüşlerini dile getirmiş ve Charles Darwin bile, Lamarck'tan sonra, edinilmiş özelliklerin kalıtımı hakkında kendi teorisi olan pangenezis teorisini geliştirmiştir. "Lamarkçı genetik" terimi ve Lamarck ile Darwin arasında bir çekişme olduğu fikri, 19. yüzyıl sonlarında, Weismann ve neo-lamarckçılar arasındaki çekişmeden doğmuş birer efsanedir. Edinilmiş özelliklerin kalıtımı kavramının yanlış olduğu nihayet 20. yüzyılın başlarında geniş kabul gördü.

Eski çağlar

Eski Yunan mitolojisina göre Theseus tanrılar tarafında cezalandırılınca oturduğu bir taşa yapışır. Herkül onu kurtarmak için yapışan kısmını keser, böylece Theseus'un butunun bir bölümü taşa yapışık kalır. Efsaneye göre Theseus soyundan gelenler bu yüzden onun bu kusurunu taşırlar ve bu yüzden Atinalılar küçük butludurlar.

Hipokrat, vücudun her tarafından kaynaklanan bir şeyin bir şekilde menide (bugünkü deyimle eşey hücrelerinde) toplanıp gelecek nesile aktarıldığını iddia etmiştir (yüzyıllar sonra benzer bir görüş savunan Darwin buna "gemmula" adını vermiştir). Aristo bu görüşe karşı çıkmıştır. Aristo, saçına henüz ak düşmemiş bir genç babanın oğluna yaşlılıkta saçının beyaz olma özelliğini aktarabildiğini belirtmiştir. İkincisi, ailelerdeki bazı özelliklerin (saç rengi, göz rengi gibi) birkaç nesil atlayıp tekrar ortaya çıkabilmektektedir. Ayrıca, bir özelliğin sakatlanma yoluyla kaybına rağmen o özelliğin genelde gelecek nesle aktarıldığını belirtmiştir. Dolayısıyla, Aristo, edinilen özelliklerin mutlaka kalıtlanmadığı, kalıtlanan şeyin bu özellikleri sergileme potansiyeli olduğunu savunmuştur.[2]

Comte de Buffon

Comte de Buffon, canlıların kendileri için uygun olmayan ortamlarda dejenere olduklarını, örneğin eşeğin, atın dejenere bir hali olduğunu öne sürmüştü. Ancak, dejenere hayvanlar kendileri için uygun bir ortama geri getirilirlerse birkaç nesil içinde ideal şekillerine tekrar kavuşabileceklerini öne sürmüştür. Yani dejenerasyon o canlının özünde olan bir şey değildi.[3]

Lamarck

Lamarck canlılarda çeşitlenmeye neden olan iki güç olduğunu öne sürmüştü.[4] Bunlardan "yaşam gücü" diye adlandırdığı birinci güç, canlıları daha karmaşık olmaya itmektedir, öbürü ise çevrenin değiştirici etkisidir. Lamarck, hayvanlarda onları çevreye uyum sağlamaya ve birbirlerinden farklı olmaya iten bir güç olduğunu savunmuştur. Bu adaptif gücün canlı ile çevresi ile etkileşimden, özelliklerin kullanılıp kullanılmamasından gücünü almaktadır. Bir organın sık kullanımı onu zamanla geliştirip güçlendirir, buna karşın bir organın kullanılmaması onu zayıflatır, bozulmasına ve sonunda yok olmasına neden olur. Lamarck'ın görüşüne göre bu özellikler sonra kalıtlanır. Zürafa, yılan, leylek, kuğu gibi hayvanların vücut şekilleri, bu hayvanların uzun dönemler boyunce edinilmiş alışkanlıklarının sonucudur.

Darwin

Darwin, hayvanların evcilleşmesinin onlarda çeşitliliği artırdığı ve kalıtımı etkilediğini iddia etmiştir. Doğal seçilim konusunda yazdıkları evrim teorisinin temelinde yatmasına rağmen, kalıtsal varyasyonlar ile, çevrenin etkisi sonucu meydana gelen değişiklikler arasındaki farklılığın bilincinde değildi.[2] Evrimin mekanizmasının anlaşılması ancak daha sonraki yıllarda, Mendel'in çalışmalarının başka bilim adamlarınca keşfinden sonra mümkün oldu. Darwin'in Lamarck'tan olan farklılığı, adaptasyon konusundaydı: Darwin'e göre adaptasyon seleksiyonun sonucuydu, Lamarck'a göre ise çevreye uyum ihtiyacının sonucuydu.

Darwin, "gemmula" adını verdiği, vücudun her özelliğinin ve organının mikroskopik kopyalarının varlığını öne sürmüştü. Bu gemmulalar, vücudun her hücresinde bulunmaktaydı ve bunlar dokulardaki çevresel şartlara bağlı olarak nitelik ve nicelik olarak değişebilmekteydi. Gemmulalar kanla cinsel organlara taşınmakta, orada birbirleriyle birleşip eşey hücrelerini meydana getirmekteydiler. Döllenmenin ardından, gelişim sırasında, bu gemmulalar ait olduklara dokulara yayılıp onların yeniden oluşmasını sağlamaktaydılar.[1]

Weismann

Lamarck'ın görüşlerinin nihayet çürütülmesi August Weismann'ın çalışmalarına atfedilir. Weismann 1500 farenin kuyruklarını 20 nesil boyunca kesmiş ve bunun sonucu olarak hiçbir farenin kuyruksuz doğmadığını bildirmiştir. Bu deneyin Lamarck'ın teorilerini çürütmediği o zaman ve bugün de belirtilmiş olsa günümüz ders kitapları hâlâ Weisman'ın Lamarck'ın hatasını "ispatladığı" yazar. Aslında Lamarck ve diğerlerinin iddiası, zorunluluk (veya gayret veya irade veya çevre) sonucu edinilmiş özelliklerin kalıtlandığıydı. Lamarckçılar zarar görme yolu ile kaybedilen özelliklerin kalıtsal olarak da kaybedileceğini iddia etmiyordu.

Bilimsel yöntemle bir şeyin olmadığının ispatlanması mümkün değildir, sadece bir şeyin olduğu ispatlanabilir. Ancak matematikte, olmayana ergi yoluyla bir olumsuzluk kanıtlanabilir. Edinilmiş özelliklerin kalıtımı fikrinin terkedilmesinin nedeni belli bir deney sonucuna değil, Weismann tarafından öne sürülen "germ-plazma" fikrinin o zamanki bilimsel camiaya daha mantıklı gelmesine atfedilir.[4] Weismann, kalıtsal özelliklerin eşey hücrelerinde bulunduğunu, kalıtsal bilgilerin ancak eşey hücrelerinden somatik hücrelere geçebileceğini, ters yönde bir bilgi aktarımı olamıyacağını savunuyordu (bu fikir "Weismann duvarı" olarak adlandırılmıştır). Weismann, eşey hücrelerinde bulunan germ plazmanın devamlılığını öne sürmüştü ki bu 20. yüzyılda genom'a kaşılık gelecek bir kavramdı. Germ-plazma gibi bir cismin nesilden nesile aktarımı, kasların güçlenmesi gibi fiziksel bir sürecin nesiller arası devamlılığından daha kolay anlaşılabilen bir kavramdı.

Lisenko

1930'lu yıllarda Sovyetler Birliğinde edinilmiş özelliklerin kalıtımı teorisi, Sovyet Tarım Bilimleri Akademisi başkanı Trofim Lisenko'nun öne sürdüğü teoride merkezi bir yere sahipti. Lisenkoizm, Sovyet tarımının ilerlemesi için öne sürülmüş ama bunun uygulaması acı başarısızlıklarla sonuçlanmıştır. Vernalizasyon (bitki tohumlarının uzun süreli soğuğa maruz kalması) ile kış buğdayının bahar buğdayına dönüştürülebileceği iddiası bunun meşhur örneklerindendir. 7 milyar hektar vernalize olmuş tohum ekildikten sonra 1936'da vernalizasyon aniden ve sessizce terkedilmiştir.[5]

Epigenetik

Kazanılmış özelliklerin kalıtımının olabilmesi için eşey hücrelerindeki DNA'nın çevreyle etkileşim sonucu değişime uğraması gerekir. Yakın dönemde epigenetik olgusunun keşfi, kazanılmış özelliklerin bazı şartlarda bir sonraki kuşağa aktarılmasını sağlayacak moleküler mekanizmaların olduğunu göstermiştir. Bu keşifler Hipokrat, Lamarck veya Lisenko tarafından savunulan evrensel görüşlerin doğruluğunu kanıtlamamaktadır. Ancak, moleküler genetik konusunda kaydedilen ilerlemeler hücrelerin çalışmasında ne kadar çeşitli mekanizmaların mevcut olduğunu bize göstermektedir. Görülmektedir ki, canlılarda kalıtımda epigenetik ve genetik elele çalışmaktalar.

Mikroorganizmalarda

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı kavramı mikroorganizmalarda çeşitli örnekleri gösterilebilir. Mikroorganizmalar eşey hücreleri ile çoğalmadıkları için organizmanın edindiği kalıtsal bir değişiklik onun yavrularına bazen doğrudan aktarılabilir. Epigenetik, DNA dizisinde bulunmayan enformasyonun fenotipe olan etkisidir. Epigenetik bilminin konusu olan bu olgulara örnekler aşağıda verilmiştir:

  • Yatay gen transferi kazanılmış özelliklerin kalıtlanmasının bir diğer yoludur. Örneğin lambda fajı tarafından enfekte olan E. coli hücreleri faj genomunu kendi kromozomlarına dahil ederler, bunun sonucu olarak da faja karşı dayanıklılık kazanırlar. Bir diğer örnek olarak, mitokondrilerin atası olan prokaryotların başka bir hücrenin içine alınması sonucu ökaryotların oluşması (endosimbiyoz teorisi) de, edinilmiş bir özelliğin kalıtımı sayılabilir.
  • DNA'da bir değişiklik oluşmasa da gen ifadesinin stabilize olmasını sağlayan pozitif geri besleme döngüleri aktive olmuş bir genin bir sonraki nesilde de aktif kalmasını sağlayabilir.[6][7]
  • DNA dizileri değişmeden gen ifadesinin değişmesine neden olan moleküler değişikliklerin (örneğin metil ve glikozil grupları) gelecek nesile aktarılması bir diğer mekanizmadır.
  • Prionlar, enfeksiyöz özellikli proteinlerdir. Bu proteinlerin genelde iki farklı biçimi vardır, bu iki biçimden vücuda zararlı olanı, zararsız olan öbür biçimi katalitik yolla zararlı biçime dönüştürebilir. Böylece genomda bir değişklik olmadan fenotipik bir değişiklik meydana gelmiş olur.

Çok hücreli canlılarda

DNA ve kromatin modifikasyonu genlerin ifadesine etki etmektedir. Epigenetik mekanizmaların bazıları kazanılmış özelliklerin kalıtımına yol açmaktadır.

Örneğin, DNA metil transferaz enzimleri, DNA'daki bir iplikçikteki sitozin bazlarında metil grupları bulunduğunda karşı iplikçikteki sitozinlerin de metillenmesini sağlarlar. Bu yolla, DNA ikileşmesinde, DNA'nın metilasyonu muhafaza olup bir sonraki nesile aktarılabilir.

Çevresel faktörler epigenetik kalıtıma etki eder. Örneğin kedi, tavşan ve kemirgenlerde kürk rengi Agouti geni tarafından belirlenir, bunun alellerinin metilasyon şekilleri farklıdır. Folik asit ve kobalamin gibi gıda katkıları Agouti geninin metilasyonuna etki ettiği ve meydana gelen değişiklikler sonraki nesile aktarıldığı gösterilmiştir. Bir deneyde, hamilelik sırasında folik asit yiyen farelerin yavruların çoğu kahverengi kürklü olmuş, folik asit almayan annelerin yavruları ise sarı renkli olmuştur.[8]

Kaynakça

  1. ^ a b Landman, O (1993). "Inheritance of acquired characteristics revisited". BioScience. Cilt 43. ss. 696=705. 
  2. ^ a b Sturtevant, A.H. (2001). A Hystory of Genetics. Cold Spring Harbor Laboratory Press. s. 2. 14 Ekim 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim 2008. 
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya". 10 Aralık 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim 2008. 
  4. ^ a b Gould, Stephen Jay (2002). The Structure of Evolutionary Theory. Harvard: Belknap Harvard. ss. 170-197. ISBN 0-674-00613-5. 
  5. ^ David Joravsky (1986). The Lysenko Affair. University Of Chicago Press. 
  6. ^ DeCastro-Costa MR, Landman OE. (1977). "Inhibitory protein controls the reversion of protoplasts and L forms of Bacillus subtilis to the walled state". J Bacteriol. Cilt 129. ss. 678-89. PMID 402356. 
  7. ^ Siegele DA, Hu JC. (1997). "Gene expression from plasmids containing the araBAD promoter at subsaturating inducer concentrations represents mixed populations". Proc Natl Acad Sci U S A. Cilt 94. ss. 8168-72. PMID 9223333. 
  8. ^ Waterland RA, Jirtle RL. (2003). "Transposable Elements: Targets for Early Nutritional Effects on Epigenetic Gene Regulation" (PDF). Mol. Cell. Biol. Cilt 23. ss. 5293-5300. doi:10.1128/MCB.23.15.5293-5300.2003. 21 Ağustos 2008 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Ekim 2008. 

Dış bağlantılar

Lamarck Revisited 22 Kasım 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Edinilmiş özelliklerin kalıtımına yeni bir bakış (İngilizce)

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Genetik</span> biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve çeşitliliği inceleyen bir dalı

Genetik ya da kalıtım bilimi, biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve genetik varyasyonu inceleyen bir dalıdır. Türkçeye Almancadan geçen genetik sözcüğü 1831 yılında Yunanca γενετικός - genetikos ("genitif") sözcüğünden türetildi. Bu sözcüğün kökeni ise γένεσις - genesis ("köken") sözcüğüne dayanmaktadır.

Modern evrimsel sentez, Darwin'in Evrim Kuramı ile Mendel'in kalıtım kuramını modern moleküler biyoloji ve matematiksel popülasyon genetiği ışığında birleştiren modern evrim kuramının adıdır.

Evrim, popülasyondaki gen ve özellik dağılımının nesiller içerisinde seçilim baskısıyla değişmesidir. Bazen dünyanın evrimi, evrenin evrimi ya da kimyasal evrim gibi kavramlardan ayırmak amacıyla organik evrim ya da biyolojik evrim olarak da adlandırılır. Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır. Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve Dünya'daki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır ve ayırt edilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş genetik değişikliklerin bir sonucudur.

<span class="mw-page-title-main">Kromozom</span> Dnaların kendini protein kılıfla kaplamasından sonra oluşan Dna sarmalı topluluğu

Kromozom, ; DNA'nın "histon" proteinleri etrafına sarılmasıyla, yoğunlaşarak oluşturduğu, canlılarda kalıtımı sağlayan genetik birimlerdir. Kromozomlar mikrometre boyutunda olup hücre bölünmesinin metafaz aşamasında ışık mikroskobu ile görüntülenebilmektedirler.

<span class="mw-page-title-main">Rekombinant DNA</span> Moleküler düzeyde insan eliyle oluşturulan ve yeni DNA dizileri üreten DNA molekülleri

Rekombinant DNA teknolojisi, doğada kendiliğinden oluşması mümkün olmayan, çoğunlukla farklı biyolojik türlerden elde edilen DNA moleküllerinin, genetik mühendislik teknolojisiyle kesilmesine ve elde edilen farklı DNA parçalarının birleştirilmesi işlemlerini kapsayan bir teknolojidir. Rekombinant DNA ise; bu işlem sonucu üretilmiş olan yeni DNA molekülüne verilen isimdir ve kısaca rDNA olarak yazılır.

Mutasyon ya da değişinim, bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Mutasyona sahip bir organizma ise mutant olarak adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Baptiste Lamarck</span> Fransız doğa bilimci (1744 – 1829)

Jean-Baptiste Lamarck, Fransız doğa bilimci, biyolog, akademisyen ve asker. Evrim konusunda yaptığı kapsamlı çalışmalarla bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Virüs</span> canlı ve ya cansız arası mikroskobik enfeksiyon etkeni

Virüs, sadece canlı hücreleri enfekte edebilen ve böylece replike olabilen mikroskobik enfeksiyon etkenleri. Virüsler; hayvanlardan ve bitkilerden, bakterilerin ve arkelerin de içinde bulunduğu mikroorganizmalara kadar her türlü canlı şekillerine bulaşabilirler.

<span class="mw-page-title-main">Nokta mutasyon</span>

Nokta ya da gen mutasyonları, DNA nükleotit dizisinde oluşan ve gelecek nesile aktarılabilen değişiklikler olarak adlandırılırlar.

Modifikasyon, canlılarda çevrenin etkisiyle meydana gelen ve kalıtsal olmayan özelliklerdir. Modifikasyonlar, çeşitli biyoteknolojiler kullanılarak tesadüfi mutasyon veya kasıtlı genetik modifikasyon nedeniyle bir bireyin DNA'sında meydana gelen değişikliklerdir. Çevre koşulları bazı genlerin işleyişini değiştirebilir. Bu değişimler, neden olan çevre koşulları ortadan kalkınca eski haline döner. Yapılan birçok araştırma modifikasyonların kalıtsal olmadığını göstermiştir.

Epigenetik, biyolojide, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ama aynı zamanda ırsi olan gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir deyişle, ırsi (kalıtımsal) olup genetik olmayan fenotipik varyasyonları incelemektedir. Bu değişiklikler hücreyi ya da organizmayı doğrudan etkilemektedir ancak, DNA dizisinde hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir.

<span class="mw-page-title-main">Genetik bilimi tarihi</span> Genetik Biliminin tarihi

Genetik bilimi, kökenini Mendel'in 19. yüzyıl ortalarındaki çalışmalarından alıyorsa da, kalıtım hakkında birçok varsayım Mendel'den daha önce ortaya atılmıştır. Bu varsayımlar genellikle, edinilmiş özelliklerin kalıtım yoluyla aktarımını öne sürmüşlerdir; bu varsayımlarda kişiye ebeveyndeki baskın özelliklerin miras kalması inanışı hakimdi. Günümüzde, evrim teorisi genellikle, türlerin birbirlerinden değişerek oluştuklarını ileri sürmüş Jean-Baptiste Lamarck'a dayandırılır. Lamarck kalıtım örneğini türlerdeki çeşitli özelliklerin evrimini açıklamada kullanmıştır

<span class="mw-page-title-main">Biyoloji tarihi</span> Biyoloji biliminin tarihi

Biyoloji tarihinde antik çağlardan günümüze yaşayan dünyanın incelenmesi ele alınmaktadır. Her ne kadar biyoloji kavramı belirli bir bilimsel alan olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmış olsa da biyoloji bilimleri ayurveda, Antik Mısır tıbbı ve Greko-Romen dünyada Aristoteles ile Galen'in çalışmalarına kadar uzanan tıb tarihine ve doğa tarihine dayanmaktadır. Antik çağlarda ortaya çıkan bu çalışmalar Orta Çağ'da İbni Sina gibi müslüman bilimadamları ve doktorlar tarafından ilerletilmiştir. Avrupa Rönesans döneminde ve modern çağın başlarında ampirizme yeniden duyulan bir ilgi ve birçok yeni organizmanın keşfiyle birlikte biyolojik düşünce alanında bir devrim ortaya çıkmıştır. Bu dönemde öne çıkanlar arasında fizyoloji alanında deneysel çalışmalar ve çok dikkatli gözlemler yapmış olan Vesalius ile Harvey; fosilleri ve yaşam çeşitliliğini sınıflandırmaya başlayan ve organizmaların gelişmeleri ile davranışlarını izleyen Linnaeus ile Buffon gibi doğa bilimcileri sayılabilir. Mikroskobun bulunması ile daha önceden bilinmeyen mikroorganizmaların dünyası ortaya çıkmış ve hücre teorisinin ilk çalışmaları başlamıştır. Özellikle mekanik felsefenin çıkışına karşı doğal teolojinin giderek artan önemi doğa tarihi üzerine yapılan çalışmaların gelişmesine cesaret vermiştir.

<span class="mw-page-title-main">Fenotipik özellik</span> Fenotipik özellik, fensel açıdan dişi ve erkek bireyden gelen alel genlerin birleşmesi ile oluşan genotipin baskın karakter açısından dış görünüşe vurmasıdır.

Fenotipik özellik veya biyolojik özellik, bir canlı organizmanın fenotipik karakterinin kalıtılan, doğal çevre tarafından belirlenen veya her ikisinin bir kombinasyonu olabilen değişik bir varyantı. Örneğin, göz rengi bir karakter veya bir niteliğin soyut tanımlanması olurken mavi, ela ve kahverengi ise somut özelliklerdir.

Lamarkizm veya Lamark kalıtımı, Fransız doğa bilimci Jean Baptiste Lamarck (1744–1829) tarafından öne sürülen bir varsayım olup buna göre bir canlının yaşamı boyunca meydana gelen değişikliklerin döllerine aktarılarak kalıtıldığını ileri sürer.

<span class="mw-page-title-main">Genetik asimilasyon</span>

Genetik asimilasyon, genelde kimyasal maddeler, aşırı ilaç kullanımı veya radyasyon gibi çevre şartlarıyla oluşan ve doğuştan gelen teratojen bozuklukların ya da kusurların, yapay seçilim veya doğal seçilimle birlikte aynı fenotipik değişikliklere ve genetik koda sahip olan yeni türler oluşturmak için kullanıldığı sürece verilen isim. Epigenetik kalıtımın sonuçları etkilemesi olanak dahilinde olsa da yüzeysel görünüşlere rağmen genetik asimilasyon, edinilmiş özelliklerin kalıtımını gerektirmez. Genetik asimilasyon, daha ziyade gelişimsel yolların genetik olarak kanalize edilmesinin önünde yatan engellerin aşılmasında kullanılan bir yöntemdir.

Eşeyli üremenin evrimi, şu an güncel olan birkaç farklı bilimsel hipotez tarafından açıklanmaktadır. Eşeyli yolla üreyen tüm organizmalar tek hücreli ökaryot bir türden türemiş olup tek bir ortak atadan gelmektedir. Birçok protist, çok hücreli bitkiler, hayvanlar ve mantarlar gibi eşeyli üreme yoluyla çoğalırlar. Bdelloidea veya herhangi bir döllenme meydana gelmeden meyve oluşturabilme özelliğine sahip bazı partenokarp bitkiler gibi, ikinci derecede bu özelliği kaybetmiş olan bazı türler de bulunmaktadır. Eşeyli üremenin evrimi birbirleriyle ilişkili ama birbirlerinden farklı olan iki değişik konuyu ele alır. Bunlardan birincisi eşeyli üremenin kökeni, diğeri ise eşeyli üremenin korunarak devamlılığın sağlanmasıdır. Ancak eşeyli üremenin kökenine dair hipotezlerin deneysel olarak test edilmeleri zor olduğundan, güncel araştırmalar daha ziyade eşeyli üremenin nasıl korunduğu ve sürdürüldüğüne odaklanmıştır.

Genetik bariyer, aynı popülasyon içerisinde yaşayan farklı türler arasındaki genetik izolasyon mekanizmasıdır. Bu düşünceye göre dünya üzerinde yaşamış ve yaşamakta olan tüm canlıların genetik yapısını koruyan bir mekanizma vardır. Bu sayede türler, kendi soyuna ait kalıtım bilgisini, nesiller boyunca sağlıklı bir şekilde aktarabilmişlerdir. Paleontolojik bulgularda karşılaşılan neredeyse hiç değişlik görülmeyen canlıların arkasında yatan genetik mekanizmanın da "genetik bariyer" olduğu düşünülmektedir G.Mendel'in kalıtım kanununa göre canlılar, ebeveynlerden gelen genlerin çaprazlanması ile tür içerisinde çeşitlenirler. Birden fazla farklı türün yaşadığı aynı popülasyonda ise türler arası gen transferi doğal yollarla pek mümkün olmaz. Farklı türlerin üremesini engelleyen çeşitli engeller mevcuttur.

<span class="mw-page-title-main">Genetik hastalıkların kökeni</span>

Genetik hastalıklar , bir ailede kuşaktan kuşağa aktarılabilen patolojileri niteleyen tanımlamadır. Kalıtsal hastalıkların gelecek kuşaklara aktarılmasında etkili olan faktörlerler, genlerdeki ve kromozomlardaki yapısal değişikliklerdir.

<span class="mw-page-title-main">Santral dogma (moleküler biyoloji)</span> Biyolojik bir sistem içindeki genetik bilgi akışının açıklanması

Moleküler biyolojinin santral (merkezi) dogması, biyolojik bir sistem içindeki genetik bilgi akışının bir açıklamasıdır. Orijinal anlamı bu olmasa da, genellikle "DNA RNA'yı, RNA proteini yapar" şeklinde ifade edilir İlk olarak 1957'de Francis Crick tarafından ifade edilmiş, 1958'de ise yayınlanmıştır.