İçeriğe atla

Ebu Zer el-Gıfârî


Ebu Zer el-Gıfârî
Arapçaأبو ذر الغفاري
Ebu Zer el-Gifari adının hat sanatı ile yazılışı
DoğumCundub bin Cunade
(Arapçaجُندب بن جَنادة)

?
Hicaz, Arabistan
(günümüzde Suudi Arabistan)
Ölüm652
Rebza
(günümüzde Suudi Arabistan)
Dinİslam

Cündeb bin Cünâde bin Süfyân (Arapça: جُندب بن جَنادة), lakabı Ebu Zer, Ebu Zer el-Gıfârî (Arapça: أبو ذر الغفاري), İslam'ı ilk kabul eden sahabilerden biriydi. İslam peygamberi Muhammed kendisine Abdullah adını vermiştir. Beni Gifar kabilesindendi. Doğum tarihi bilinmemektedir. 652 yılında, Medine çölü yakınlarındaki El-Rabaza kentinde ölmüştür.

Ebu Zer zahitliği ve aynı zamanda üçüncü halife Osman bin Affan'a karşı muhalif tutumu ile bilinmektedir. Şiâ mezhebi onu, erken Şiî Müslümanlar arasında Dört Sadık Sahabi'den biri olarak addetmektedir.

Ebu Zer, İslam peygamberi Muhammed ile birlikte Mekke'den Medine'ye hicret eden Muhacir Müslümanlardandır.

Türkiye'de, Adıyaman ilinin Ziyaret köyünde Ebu Zer'e ait olduğu iddia edilen, Osmanlı Sultanı IV. Murat tarafından Bağdat Seferi dönüşünde inşa ettirilmiş olan bir türbe bulunmaktadır.

Gençliği

İslam dinini kabul etmeden önceki yaşamı hakkında çok az şey bilinmektedir. Ebu Zer dünya nimetlerinden uzak ve İslam dinini kabul etmeden önce bile tek tanrılı inanca sahip biri olarak tarif edilmektedir. Kabilesi küçük ve fakir olduğu için, Mekkeliler arasında yüksek bir mevkiye sahip değildi. Gifar kabilesi, Mekke ve Medine'nin batısında kurulmuş olan Kinane kabilesinin bir koluydu.[1]

Ebu Zer hakkında yaygın söylentilere göre[2] kabilesinin geçim kaynağı bölgeden geçen kervanların soyulmasına dayanmış, ancak Ebu Zer çoban olarak fakir ama dürüst bir hayat sürdürmeyi tercih etmiştir. Mekke'de ortaya çıkmış yeni bir peygamberin haberini alır almaz, peygamberlik iddiasında bulunan bu kişiyi bulmak için Ebu Zer kardeşi ile birlikte Mekke'ye doğru yola koyulur. Hak dini arayan genç adam tereddüt etmeden yeni dini kabul eder ve vakit kaybetmeden o zamanlar putperest bir dinin merkezi olan Kabe'nin önünde yeni inancı hakkında yüksek sesle şehadet getirir. Mekke paganları kendisini bu davranışı için döver. Kabilesine döndükten sonra, başkalarının da İslam'ı kabul etmesini sağlar ve İslam peygamberi Muhammed'in Medine'ye hicretinden sonra ya da Hicret'te Muhammed'e katılır.

Erken dönem Müslüman tarihçi Taberi'ye göre, Ebu Zer İslam'ı kabul eden dördüncü ya da beşinci kişidir. Diğer bazı erken Müslümanlar da aynı iddiada bulunsalar da, İslam'a geçiş sırası hiçbir zaman tam olarak netleştirilmemiştir. Ancak erken Müslümanlardan olduğu bilinmektedir.

Muhammed'in ölümünden sonraki hayatı

Ebu Zer, Muhammed'in ölümünden sonraki halifelik ihtilafında Ali bin Ebu Talib'in sadık bir destekçisiydi. Tanınmış Şii ve Sünni tarihçiler bu konuda mutabıktır.

Tarihçi Wilfred Madelung'a göre, Ebu Zer, Osman bin Affan'ın hilafeti esnasında halifenin gözünden düşmüştür. Osman bin Affan kendi akrabalarını İslam Devleti'nin değişik vilayetlerine vali olarak tayın ediyordu ve onlara beytülmal'den para kaynağı sağlıyordu. Ebu Zer bu davranışın İslam'ın prensiplerine aykırı olduğunu görüşünü savunuyordu.

Osman, İfrikiya Gazvesi'nden (H. 27/M. 647) elde edilen ganimetten alınan Hums vergisinden kendisi gibi Emevi kabilesinden olan kuzeni Mervan bin el-Hakem'e 500.000 Dirhem, Haris bin el-Hakem'e 300.000 Dirhem ve Medineli Zeyd ibn Sabit'e 100.000 Dirhem verince, Ebu Zer Medine'de bu uygulamaya karşı çıkmaya başlamıştır. Zenginlikleri biriktirenlere cehennem ateşini vadeden Kur'an ayetleri okumuştur. Mervan bunun üzerine Ebu Zer'i Osman'a şikayet etmiş ve Osman Ebu Zer'i ikaz etmek amacıyla ona kendi hizmetçisi olan Natil'i göndermiştir, ancak Natil Ebu Zer'i ikna etmeyi başaramamıştır. Osman bir süre Ebu Zer'in muhalefetine sabretmiş, ta ki Ebu Zer halifenin huzurunda, halifenin beytülmal paralarını kullanma usulünü destekleyen Ka'b el-Ahbar'ı kızgın sözlerle yerene kadar. Bunun üzerine Osman Ebu Zer'i azarlamış ve kendisini Şam'a göndermiştir.[3]

Ebu Zer Şam'da da tavizsiz tutumundan vazgeçmeyerek, Osman'ın yeğeni ve Şam vilayetinin valisi olan Muaviye bin Ebu Sufyan'ın şaşaalı yaşam tarzını ve savurganlığını tenkit etti. Bunun üzerine Medine'ye geri gönderildi. Beytülmal'dan yapılan usulsüz harcamalarını yine de tenkit etmekten vazgeçmeyince, doksan yaşlarındayken Medine çölü yakınındaki El-Rabaza kentine, eyersiz bir deve üzerinde, sadece tek kızı refakatinde sürgüne gönderildi.

Madelung'a göre, Ali bin Ebu Talib, Osman'ın ilk Müslümanlardan ve peygamberin en sevdiği sahabilerden olan Ebu Zer'i cezalandırmasını kınamıştı. Ali'nin bu tutumu, halife yasakladığı halde Ebu Zer'i kent sınırına kadar eşlik edip, onu en iyi dileklerle ve hürmet göstererek sürgüne göndermesinden de anlaşılmaktadır. Ebu Zer'e iyi davranmak için halifenin yasağını çiğnemeyi göze almıştı.

İbn Sa‘d ise Ebû Zerr'in Rebeze'ye kendi isteğiyle gittiğini kaydetmektedir (eṭ-Ṭabaḳāt, IV, 227); buna karşılık Ya‘kūbî (Târîḫ, II, 172) ve muhtemelen ondan faydalanan Mes‘ûdî (Mürûcü'ẕ-ẕeheb, II, 350) onun Mekke, Basra, Kûfe veya Dımaşk'a gitmeyi arzu ettiğini, ancak Osman'ın bunu kabul etmediğini ileri sürmektedirler. Ebû Zerr'in Rebeze'ye halife ile aralarındaki anlaşmazlık sebebiyle gittiği kesin olmakla beraber burayı hangisinin uygun gördüğünü tespit etmek mümkün değildir. Osman'ın Ebû Zerr'e Rebeze'ye giderken bir miktar deve ile iki hizmetçi verdiği, ayrıca günlük hesabıyla atâ bağladığı nakledilir (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, 115). Ebû Zer ailesiyle birlikte Rebeze'ye hareket ettiği sırada Ali ile oğulları Hasan ve Hüseyin, Ammâr b. Yâsir ve Akīl b. Ebû Tâlib bir müddet birlikte yürüyerek onu uğurladılar.

Rebeze'de iki yıl kadar münzevi bir hayat süren Ebû Zer, Osman'ın isteği üzerine zaman zaman Medine'ye gidip geldi. Halifeye isyan edeceklerini söyleyerek kendisine liderlik teklif eden bazı yönetim aleyhtarlarına yüz vermediği gibi onlara halifeye bağlı kalmalarını ve onu küçük düşürecek hareketlerden uzak durmalarını tavsiye etti.

Ebû Zer el-Gıfârî, 32 yılının Zilhicce ayında (Temmuz 653) Rebeze'de öldü. Bir rivayete göre, Muhammed Ebu Zer'in bu hazin sonunu önceden bu sözlerle haber vermişti: Allah sana merhamet etsin, ya Eba Zer! o yalnız yaşayacak, yalnız ölecek ve yalnız diriltilecektir.

Sünni rivayetlere göre Ebu Zer

Bir hadisin rivayet zinciri Ebu Zer'e isnat edilmektedir. Kendisi ilk Müslümanlardan, halis bir mümin, dürüst bir adam ve hatalı davranışlara çekinmeden karşı çıkan biri olarak bilinmektedir. Sünni rivayetlere göre, kaba, tahsilsiz bir bedevi olup yüksek bir makamda olmamıştır fakat ümmete elinde ne varsa feda ederek hizmet etmiştir.

İslam peygamberi Muhammed'in ölümünden sonra, Suriye çölüne yerleşip, Ebu Bekir ve Ömer'in hilafeti boyunca orada kalmıştır.

El-Rabaza

Osman onun için Medine yakınlarında küçük bir yerleşim birimi olan El-Rabaza'ya gitmesini emretmiştir. Ebu Zer burada insanlardan uzak bir şekilde hayatını sürdürmüş ve Muhammed'in sünnetine sarılmıştır.

Rivayete göre onu ziyaret eden bir adam ona şöyle sormuş: "Senin malların nerede?"

Ebu Zer şöyle cevap vermiş: "Ahirette bir evimiz var, servetimizin arasından en iyisini oraya göndeririz."

Soruyu soran adam Ebu Zer'in neyi kastettiğini anlamış ve bu sefer şöyle demiş: "Ancak bu dünyada bulunduğun sürece bir takım varlıkların olması gerekir."

Ebu Zer bunun üzerine, "Bu dünyanın sahibi bizi burada bırakmayacaktır" diye cevap vermiş.

Aynı şekilde Suriye emiri Ebu Zer'e geçimi için 300 Dinar para gönderdiğinde, Ebu Zer "Emir bu parayı benden daha fazla hakkedecek bir kul bulamaz mıydı" sözleriyle iade etmiş.

Ebu Zer sade yaşamına devam ederek hicri 32 yılında ölene kadar kendini Allah yoluna adamıştır.[4]

Şiî rivayetlere göre Ebu Zer

Şiî rivayetler, Ebu Zer'i, Selman-ı Farısi, Mikdad ve Ammar bin Yasir ile birlikte en büyük ve en sadık sahabilerden biri olarak addetmektedir. Medine'ye hicret esnasında Suriye'deydi ve daha sonra Medine'deki Müslümanlara katılmıştır. İslam peygamberi Muhammed o zaman Medine kapılarında onun gelişini beklemiştir. Uzaktan gelen bir gölgeyi gördüğünde, ona "Ebu Zer ol" demiştir. Peygamberin ölümünden sonra sahabede Ebu Bekir'i destekleyenler ve peygamberin Gadir-i Humm denen bir yerde yaptığı konuşmada "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır" sözlerine dayanarak Ali bin Ebu Talib'den başkasını kabul etmeyenler arasında bölünme meydana gelmiştir. Ebu Zer, Ali'nin en güçlü ve bilgili dostlarından biri olup yeni yönetime karşı sözlerle mücadele etmiştir, zira Ali ümmetin bölünmemesi için kılıç kullanmaktan çekinmişti.

Ebu Zer önceleri Şam vilayetine sürgüne gönderilmiş ve böylece Muaviye'nin kontrolü altına girmiştir. Şam vilayetinde (bugünkü Lübnan, Suriye, Ürdün, İsrail, Filistin toprakları ve Suudi Arabistan'ın kuzey kesimleri) Şiî inancını yaymaya başlamıştır ki halen bugün özellikle yaşadığı güney Lübnan'da Şiî inancı yaygındır. Orada Muaviye'ye karşı mücadele etmiştir. Bunun üzerine Muaviye Osman'a artık Ebu Zer'i tutmaya tahammülü olmadığını ve onu Osman'ın himayesine geri göndermek istediğini bildiren bir mesaj göndermiştir. Bunun üzerine Osman onun Medine'ye eyersiz bir at üzerinde geri gönderilmesini emretti. Medine'ye döndükten sonra, Osman daha önce Muaviye gibi aynı sorunlarla karşı karşıya kaldığından, Ebu Zer'i daha sonra açlıktan öleceği Rabaza diye bir yere sürgüne göndermiştir. Müslümanlar halifenin gücünden korkarlardı. Bunun için sadece birkaç sadık dostu onu yolcu etmiştir. Bunlar Ali bin Ebu Talib ile kardeşi Akil, oğulları Hasan ve Hüseyin ve büyük sahabelerden Ammar bin Yasir'dir.

Ali bin Ebu Talib onu yolcu ederken şöyle demiştir:

Ey Ebu Zer, sen Allah için öfkelendin, bu yüzden onun lütfunu umansın. Toplum, dünyaları için senden korktu; sense dininden dolayı onlardan korktun. Senden korktukları şeyi bırak ellerine; korktuğun şeyi al onlardan. Onlara men ettiğin şeye ne düşkündür onlar. Seni men ettikleri şeyeyse hiç mi hiç meylin yoktur, senin. Pek yakında bilir anlarsın, kim kâr etmiş, kim daha ziyade hasede düşmüş.[5]

Akil dedi ki: Seni sevdiğimizi biliyorsun ve sen de bizi seviyorsun. Allah'tan kork, zira Allah korkusu selamettir. Ve sabırlı ol, zira sabır cömertlik demektir.

Ve peygamberin torunu, Hasan bin Ali dedi ki: Amca, Resulullah ile karşılaşacağın güne kadar sabret. O senden memnun olacaktır.

Hüseyin bin Ali dedi ki: Amca, Allah'tan sabır ve galibiyet dile.

Ammar bin Yasir gözyaşı içinde dedi ki: Allah seni öfkelendirenleri sevindirmesin. Sana sıkıntı verenlere de aman vermesin. Allah'a ant olsun! Onların dünyasını tercih etseni onlar sana aman vereceklerdir. Ve onların hareketlerinden memnun olursan, onlar seni seveceklerdir.

Ebu Zer ağlayarak şöyle dedi: Rahmet ehlinin fertleri, Allah'ın merhameti hepinizin üzerine olsun. Sizleri gördüğümde, Allah'ın resulünü hatırlıyorum.

Peygamber onun hakkında şöyle demiştir: "Ebu Zer ümmetimde züht ve dindarlıkta İsa ibn Meryem gibidir."

Soyundan gelenler

Ebu Zer'in torunu Yahya ve büyük torunu Akil, Kerbela muharebesinde şehit düşmüştür. Akil'in soyundan gelenler, günümüzde hala Gifari soyadını taşıyan insanların yaşadığı İran'a göç etmiştir. Ebu Zer'in soyundan geldiğini iddia eden, İran'ın Keşan kentinde yaşayan Gifari ailesi çok sayıda politikacı ve aydın yetiştirmiştir. Bunların arasında Kerim Han Zend yönetimi (1760 - 1779) esnasında Keşan, Natanz ve Kum valisi Muezzin; ressam Kemal el-Mülk ve İran'ın Fransa Büyükelçisi Faruk Han Emin Ed-Doleh de vardır.[6]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  • Madelung, Wilferd -- Succession to Muhammad, Cambridge University Press, 1997
  • Watt, Montgomery -- Muhammad at Mecca, Oxford University Press, 1953
  • Watt, Montgomery -- Muhammad at Medina, Oxford University Press, 1956

Kaynakça

  1. ^ Watt, Muhammad at Medina, 1956, s. 81
  2. ^ "Islam Online". 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ekim 2009. 
  3. ^ Madelung, Succession to Muhammad, 1997, p. 84
  4. ^ "Abu Dharr al-Ghifari: Part II". 25 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ekim 2009. 
  5. ^ Nehc'ül Belâga, Hz. Ali'nin Hutbeleri, Çev. Abdülbaki Gölpınarlı, DER yayınları, İstanbul, s. 182, 5. böl., Tarihi Hutbeler, IX. bab
  6. ^ "Arşivlenmiş kopya". 8 Şubat 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Temmuz 2021. 

Dış bağlantılar

Gifari ailesi

Şiî bağlantılar

Sünnî bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Sahabi veya çoğulu Sahabe, Ashab, bir İslâm terimidir. İslâm peygamberi Muhammed'i görmüş, onunla konuşmuş, arkadaşlık etmiş ve ona inanmış Müslümanlara verilen isimdir. İslam literatüründe bir saygı ifadesi olarak Eshâb-ı Kirâm şeklinde anılırlar. Muhammed öldüğü vakit, sayıları 124 binden fazla idi.

7. yüzyıl, 601'den 700'e kadar sürmüş olan yüzyıldır.

<span class="mw-page-title-main">Ali</span> İslam Devletinin dördüncü halifesi ve Şiilerin birinci imamı

Ali bin Ebu Talib, İslam Devleti'nin 656-661 yılları arasındaki halifesi. İslam peygamberi Muhammed'in damadı ve amcası Ebu Talib'in oğlu olan Ali, Muhammed'in İslam'a davetini kabul eden ilk erkek kişidir. Sünni İslam'a göre Ali, dört halifenin sonuncusu, Şii İslam'a göre ise imamların ilki ve Muhammed'in hak vârisidir. Şii ve Sünni İslam arasındaki farklılaşmanın ana nedeni Muhammed'in gerçek vârisinin kim olduğu konusundaki görüş farklılığından ileri gelmektedir.

<span class="mw-page-title-main">I. Muâviye</span> İslam Devletinin Aliden sonraki halifesi ve Emevi Hanedanının kurucusu

Muaviye bin Ebu Süfyan, İslam Devleti'nin Hasan'dan sonraki halifesi ve Emevi Hanedanı'nın kurucusudur.

<span class="mw-page-title-main">Hasan bin Ali</span> Sünnilerin 5. halifesi, Şiilerin 2. imamı; sahabe

Hasan bin Ali bin Ebu Talib, Ali bin Ebu Talib ve Fatıma’nın büyük oğulları ve İslam peygamberi Muhammed'in ilk torunudur. Şiâ çoğunlukla onu on iki imamlarının ikincisi kabul eder, çok küçük bir fırkaya göre ise ikinci imam Hüseyin bin Ali'dir. Bununla birlikte hem Sünni, hem de Şiî ve Alevî İslam anlayışında çok önemli bir yeri vardır; onun, peygamberin Ehli beyt'inden olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Babası ile 37 yıl, dedesi ile ise 8 yıl birlikte bulunmuştur. Soyundan gelenlere Şerif denilir.

<span class="mw-page-title-main">Enes bin Mâlik</span> Sahabe

Enes bin Mâlik (612-709), İslam Peygamberi Muhammed'in sahabisidir.

<span class="mw-page-title-main">Dört Halife</span>

Dört Halife ya da Râşid Halifeler; Sünnilik'te Râşid halifeler, doğru yola yönlendirilen ve doğru bir model olduğu kabul edilen halifelerdir. Bazıları bu kategoriye Muhammedin torunu Hasan'ın 6 aylık hilafetini de sokarlar. İslam peygamberi Muhammed'in ölümünden sonra ümmete önderlik eden ilk dört halifedir:

İlk Müslümanlar, İslam'ı ilk kabul eden sahabelerdir.

<span class="mw-page-title-main">Hüseyin</span> Alinin oğlu, Şianın 3. imamı, sahabe

Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib, İslâm peygamberi Muhammed'in torunudur. Dördüncü Hâlife olan Ali bin Ebu Talib'in oğludur. Annesi, Muhammed'in kızı Fatıma Zehra’dır. On İki İmâmlar'ın üçüncüsü olan Hüseyin bin Ali, İslam Devleti’nin bir Emevî saltanatına dönüşmemesi için mücadele vermiş ve Emevîler tarafından öldürülmüştür. Soyundan gelenler Hüseynî ya da Seyyid olarak tanımlanır.

<span class="mw-page-title-main">Mus'ab bin Umeyr</span> sahabe

Mus'ab bin Umeyr, İslam peygamberi Muhammed'in sahabesidir. Mekke'deki Kureyş kabilesinin Abdüddar boyuna mensuptur. 614 yılında İslam'ı kabul etti ve 625 yılında Uhud Muharebesi'nde öldü.

<span class="mw-page-title-main">Zübeyr bin Avvâm</span> Muhammedin halası Safiyyenin oğlu, sahabe

Zübeyr bin Avvam ya da Zübeyr bin el-Avvam (Arapça:الزبير بن العوام, İslâm peygamberi Muhammed bin Abdullah'ın halası Safiyye'nin oğludur. Cennetle müjdelenen on sahabiden birisidir. Muhammed'in eşi Hatice'nin kardeşinin oğludur.

Fatıma bint Esed, Esed bin Haşim'in kızı, Ebu Talib'in eşi, Şiilerin ilk İmamı, Sünnilerin dördüncü halifesi olan Ali bin Ebu Talib'in annesi, İslam peygamberi Muhammed'in kızı olan Fatıma bint Muhammed'in kayınvalidesi, Muhammed'in öksüz ve yetim olduğu günlerde eşiyle birlikte bakımını üstlenendir. Hatice bint Hüveylid'den sonra müslüman olan ilk kadındır.

<span class="mw-page-title-main">Abdullah bin Abbas</span>

Abdullah bin Abbas, Tefsir ve fıkıh alanlarında otorite kabul edilen ve çok sayıda hadis rivayet eden İslam peygamberi Muhammed'in amcasının oğlu olan sahabe.

<span class="mw-page-title-main">Osman</span> İslam Devletinin üçüncü halifesi, sahabe

Osman bin Affan, Hulefâ-yi Râşidîn'den üçüncüsü, İslam peygamberi Muhammed'in cennetle müjdelenmiş sahâbelerinden birisidir. 644 yılından 656'daki öldürülmesine kadar, 12 yıl boyunca halifelik yapmıştır; Hulefâ-yi Râşidîn'den en uzun süre halifelik yapan odur. Şiâ'da halifeliği kabul edilmeyen sahâbedendir; zira Şîa inancına göre hüküm sürmesi gereken ilk halife Ali'dir. Sünni inanca göre Ali ve Osman arasında ayrım yapılmaz. Ümeyyeoğullarından (Emeviler) olan Osman'ın künyesi İslam peygamberi Muhammed'in kızı Rukiyye'den olan oğluna nispetle Ebu Abdullah'tır. Bunun dışında Ebu Leyla olarak anıldığı da olurdu.

Dört Sadık Sahabe, İslâm mezheplerinden olan Şiâ'nın İslam peygamberi Muhammed'in ölümünden sonraki Hilâfet ihtilafında, peygamberin damadı, amcasının oğlu ve Ehl-i Beyt İmamlarının birincisi olan Ali bin Ebu Talib'i destekleyen dört sadık sahabeyi kastetmektedir. Bu kişiler şunlardır:

<span class="mw-page-title-main">Ammar bin Yasir</span> Sahabe

Ammar bin Yasir, en tanınmış sahabelerden biridir ve ailesi ile birlikte ilk 13 Müslüman arasındadır. Şii Müslümanlara göre, Ali bin Ebu Talib'i destekleyen Dört Sadık Sahabi'den biridir. İslam'ın ilk şehitlerinden olan annesi ve babası gibi bazı ilk Müslümanlara uygulanan işkencelerden sağ çıkan tek kişidir. Ertesi sene İslam peygamberi Muhammed ile birlikte Mekke'den Medine'ye hicret etmiştir. Hadise göre, kendisini öldürenleri cennete davet edecek olmasına rağmen, kendisini öldüren grup Ammar bin Yasir'i cehenneme çağıracaktır. Muaviye güçleri tarafından Sıffin'de 657 yılında öldürüldü. İlk camiyi inşa etmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Râşidîn Halifeliği</span> Kurulan ilk İslam halifeliği (632–661)

Râşidîn Halifeliği, İslâm peygamberi Muhammed'in halefi olan ilk halifeliktir. Muhammed'in MS 632'deki vefatından sonra ilk dört ardışık halifesi (halef) tarafından yönetildi. Bu halifeler, Sünni İslam'da topluca Râşidîn ya da "Doğru Yolda olan" halifeler olarak bilinirler. Bu terim Şîa'da kullanılmaz, çünkü Şii Müslümanlar ilk üç halifenin yönetimini meşru görmez.

<span class="mw-page-title-main">Gadîr-i Hum</span> Muhammedin 632 yılında damadı Ali lehine bir beyan içeren vaazı.

Gadîr-i Hum İslam peygamberi Muhammed'in 16 Mart 632 tarihinde vereceği vaaz için Müslümanların toplanmış olduğu tarihsel etkinliktir. Şiilerin ve Arap Alevilerinin inancına göre İslam peygamberi bu vaazinde, Ali bin Ebu Talib'i kendisinden sonra gelecek halef tayin etmiştir. Bu günün hicri yıldönümü Şiiler ve Arap Alevileri tarafından her yıl Gadir-i Hum Bayramı olarak kutlanır.

Hem Sünniler hem de Şiiler, İslam'ın en kutsal üç mekanının sırasıyla Mekke'deki Mescid-i Haram ; Medine'deki Mescid-i Nebevi; ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa olduğu konusunda içtihat birliğindedirler.

İslam peygamberi Muhammed'in ölümünden sonraki veraset meselesi, İslam tarihinin ilk yüzyılında erken İslam toplumunu çok sayıda mezhebe bölen bölünmelerin ana kaynağıdır. Bu bölünmelerden ortaya çıkan en önemli iki mezhep Sünnilik ve Şiiliktir. Sünniler, Ebû Bekir'in seçim yoluyla Muhammed'in yerine geçtiğini iddia eder. Buna karşılık Şiiler, Ali bin Ebu Talib'in Muhammed tarafından atanan bir halife olduğunu savunur.