Dziady (III. Bölüm)
Dziady (III. Bölüm), Adam Mickiewicz'in kaleme aldığı Dziady dizisinin üçüncü eseridir. Eser 1832'de Dresden'de yazılmıştır.[1] İlk kez 1832'de şiirin dördüncü cildi (toplu baskı olarak) ve bir yıl sonra ayrı bir baskı olarak yayınlandı. Araştırmacılar, Dziady'ın bu bölümünü siyasi-tarihsel ve metafizik konuların tek bir eserde bir araya gelmesi nedeniyle Polonya romantik dramasının başyapıtı olduğunu kabul eder. Eser, yazıldığı yere ithafen bazen Dziady Drezdeńskie olarak anılır.[2]
Bu dramanın karakteristik bir özelliği süreksizliğidir. Sayısız olay örgüsünün hiçbiri tamamlanmadı, kahramanların kaderi belirsizdir (yıldırım çarpmasından ölen Doktor hariç). Eserin tarihsel planı iki kısma ayrılmıştır: açık (gerçekliğin resmi boyutu) ve gizli (şehitlik, komplolar ve ulusal kurtuluş mücadelesi). Açık kısımda (Lviv yakınlarındaki bir çiftlik evi, Varşova Salonu, Senatör), şair acımasız bir analist ve parçada sunulan grubun eleştirel bir gözlemcisi oluyor. Bu topluluk, "sol" ve "sağ" taraflara bölünmüştür.
Dziady'nin bu bölümünün özelliklerinden biri, İsa'nın acısı ile kendi devletlerinden yoksun bırakılan ve zulüm gören Polonyalıların kurban edilmesi arasındaki paralelden yararlanmayı içeren mesihçiliktir. Mickiewicz'e göre, bu fedakarlık, Mesih'in kurtuluşunun tekrarı olduğu için evrensel olmalıdır.
Etimoloji
Dziady'ın ilk anlamı atalar, ikinci anlamı ise çok uzun yıllar öncesinde ölen atalarının ruhlarını çağıran Belarusların ve Litvanyalıların bu dini törene verdikleri addır.
İçeriği
Gustaw karakteri
Dziady III. Bölüm, Filomatların hikâyesiyle başlar. Ardından kitap, Gustaw adında bir gencin hikâyesini anlatır. Gustaw, Maryla adında saraylı bir kıza âşık olur. Maryla'da Gustaw’ı sever ancak bir kontla evlenir. Evlilik haberi, Gustaw’ı oldukça üzer ve aldatılmışlık hissiyatı ile birlikte aşk acısı çekmeye başlar. Acıya daha fazla katlanamayacağını düşünür ve intihara teşebbüs eder. Ancak Gustaw’ın intiharı başarısızlıkla sonuçlanır. Mickiewicz, Kırım Soneleri gibi eserlerinde olduğu gibi yaşamından kesitlere yer vermiştir. Bu romantik edebiyatın temel özelliklerinden bir tanesidir. Mickiewicz de oluşturduğu Gustaw karakteri gibi Maryla adında soylu bir kıza aşık olmuştur. Maryla kitapta olduğu gibi aşka karşılık verse de kontla evlenmiştir. Böylece Mickiewicz, Gustaw gibi hayal kırıklığına uğramıştır.[3]
Hapishane
Gustaw hikayesi Dziady bölümlerinin (I. bölüm dışında) ortak olduğu tek konudur. Ancak Gustaw asıl kırılmayı üçüncü bölümde yaşar. Gustaw III. bölümde hapishaneye düşmüştür. Aşk acısını yaşayan Gustaw, hapishanede kendisini ülkesi için savaşmaya adayan kahramana evrilmiştir: “Gustaw burada öldü, Konrad burada doğdu”. Bu nokrada Romantizmin ağır toplarından Goethe'den etkilenen Adam Mickiewicz, Goethe'den ayrılmaktadır. Goethe, Genç Werther'in Acıları'nda Werther'i öldürürken, Mickiewicz, Goethe'nin aksine, kahramanını öldürmez. Bu tarz dönüşümler Romantik dönem Polonya edebiyatında oldukça rastlanır. Eserlerde bu tür dönüşümlerin yaşanmasının sebebi ise Polonya'nın bulunduğu durumdur. Çünkü milliyetçilik insanı tekrar tanımlar ve onlara yeni bir güç verir.
Hapishane sadece dönüşümün sembolü değil aynı zamanda Polonya Mesihçiliğinin oluşumunun da merkezidir. Mahkûmlar, kaderlerini bilmeden (ne tür bir cezaya çarptırılacakları belli değildir) hapishanede çok kötü koşullar altında yaşamaktadır. Mahkûmların dış dünyayla bir bağlantısı yoktur. Aileleriyle görüşemedikleri gibi pencereleri tahtalarla kapanmasından dolayı gündüz gece ayrımını bile yapamamaktadırlar. Bunun yanında Rus gardiyanlar, mahkûmları hem zehirlemekte hem de şiddet uygulamaktaydı. Mahkûmlar, işkence altında olumsuz anlamda değişseler de Mickiewicz, bu değişimi asilleşme olarak görmüştür. Sibirya’ya sürgün edilme cezasına çarptırılan mahkumlar, işkence gördükleri için onları götürecek araçlara bile binebilecek halde değildir. Bu nedenle mahkumlar, muhafızların yardımıyla araçlara binebiliyordu. Mickiewicz bu noktada Polonya Mesihçiliğinin temelini atar. Mickiewicz, mahkumları çarmıha gerilen İsa’ya benzetir. Mahkûmlar, İncil'de anlatılan İsa'ya benzemektedir: cılız omuzlar ve yürüyemeyecek halde olan bedenler.
Toplumun yansıtılması
Mickiewicz, her ne kadar idealler üzerinden dünya kurgulasa da kendi toplumunu yansıtırken belli bir oranda objektif analiz yapmaktadır. Mickiewicz bir senatörün balo verdiği sahneyi betimlediği Varşova Salonu bölümünde Polonya toplumunu oldukça detaylı incelemiştir. Burada iki ayrı gruptan bahsedilir: toplumun önemli kısmı adeta ihanet edercesine Çar’ın sevgisini kazanabilmek için çabalamaktayken, Polonyalıların önemli bir kesimi ise ülkesi için kaygılanan ve işgalcilerin her türlü baskılara rağmen geleneklerine sahip çıkarak varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. İkinci grup, bu bölümde “kapı önünde” olarak tasvir edilmektedir. Çünkü bu grup, yurtlarının esaretini düşünmektedir. Kendi kültürlerinin ağırlığını korumasından yana oldukları için kutlamalarda yer almak istemezler. Birinci grup ise, “masa etrafında” toplananlardır. Yüksek kademede olan insanlar (generaller, subaylar, üst düzey memurlar vb.) bu grupta bulunmaktadır. Modaya ayak uyduran bu kişiler, Polonya kültürüne uzak durmaya çalışmaktadır ve sosyete gözükebilmek için Fransızca konuşmakta ve Fransız edebiyatıyla ilgilenmektedir. Onlara göre özgürlük için mücadele etmenin bir anlamı yoktur. İkinci grup ise toplum için sanat anlayışına sahiptir ve vatanseverliği edebiyatla topluma aşılamaya çalışmaktadır. "Hainler" ise edebiyatın şiddet ve kahraman içerikli (yani vatansever içerikli) değil aşk içerikli olmasını savunuyordu. Yani "hainler", çara destek vermesi yetmezmiş gibi vatansever edebiyatı da engellemeye çalışmaktadır. Mickiewicz'e göre toplum belli bir ölçekte parçalanmış yapıdadır.
Konard
Daha sonrasında Mickiewicz, yaşanan olayları "Büyük Doğaçlama" bölümünde Konard (namıdiğer Konard) karakteri üzerinden sorgulamaya başlar. İnsanlar acı çekerken (burada kasıt Polonya halkıdır), sonsuz güç sahibi ve merhametli tanrı nerededir? Buna benzer sorular soran Konard, en nihayetinde tanrının hiçbir şeyi umursamayan bir varlık olarak tanımlar. Konard, bundan sonra aşkı için ölmeye hazır olan bir romantikten, tanrının emirlerinden vazgeçmeyi bile göze alarak vatanı için yapacağı savaşa hazırlanan bir vatansevere dönüşmüştür. Vatansever Konard, halkını o kadar sever ki onların yerine acı çekmektedir ve Konard bu özelliğinden dolayı kendisini üstün insan olarak görmektedir. Bu bilinçlenemeden çok kısa bir sonra Konrad'a bir kartal saldırır. Mickiewicz burada Polonya halkının işgalciler karşısındaki kaderini betimlemektedir. Düşmanı yenmenin yolu doğrudan savaşmak değildir Mickiewicz'e göre. Yine önceki bölümlerde olduğu gibi Mickiewicz, yaşamından bir kesiti romana yansıtmaktadır. Mickiewicz sürgüne giderken Rus Ordusunun kuvvetini görmüş ve Rus Ordusuna karşı savaşmanın yerine onlara karşı oyun oynaması gerektiğini düşünmüştür. Konrad'ta eserde bu düşünceleri paylaşmış ancak anlaşılmamıştır ve bu nedenle kendisini yalnız bir şair olarak yorumlar. Konrad en sonunda anlaşılması için Tanrı'ya dua eder. Ancak Tanrı, kibirli Konrad'ı umursamaz. Daha sonra Konrad'ın Tanrı'ya olan isyanı artar ve sıradan insanlardan üstün olduğunu düşünen Konrad, kendisini Tanrı'yla kıyaslar.[4] Tanrı kötülüğü düzeltmezken, Konrad milletinin acısını ortadan kaldırmak için kendi canı uğruna mücadele etmektedir. Konrad bir yandan ulusun mutluluğu için mücadele ederken diğer yandan bunun için Tanrı'yla mücadele etmek ister. Konrad bu amaç için Tanrı'dan dünya üzerinde hakimiyet kurmasını sağlamasını istemektedir. Tanrı dünyayı akılla yönetirken, Konrad, dünyayı akılla değil sevgi ve sözcüklerle yönetecek ve böylece dünyada kötülük kalkacaktır. Konrad'a göre akılla yönetim kötülüğü doğurmaktadır ve bu nedenle Konrad Tanrı'yı eleştirir. En sonunda Konrad, Tanrı'yı düelloya davet eder ancak Tanrı Konrad'ı muhatap bile almaz. Tanrı en sonunda Konrad'ı Rahip Piotr vasıtasıyla affeder. Büyük Doğaçlama bölümünün diğer özelliği de, hapishane bölümünde temeli atılan Polonya Mesihçiliği'nin devam ettirilmesidir. Mickiewicz, Polonya halkının acılarının detaylıca ele alınan bu bölümde Polonya halkı ile İsa'nın yaşadığı acılar arasında benzerlik kurulmaktadır. Mickiewicz, diğer romantik Polonyalı yazar gibi Mesihçilik anlayışıyla Ruslara karşı kaybeden Polonya halkına umut aşılanmak istenmektedir: acılar, dünyayı kurtarmak için çekilmesi için gereklidir.
Rahip Piotr’un Gündüz Düşü
Ancak Polonya Mesihçiliğinin detaylandırılması Rahip Piotr'un Gündüz Düşü bölümünde yapılmıştır. Bu bölümde eserin en önemli kısmı harika doğaçlama kısmıdır. Burada Konard ile Rahip Piotr arasında bir diyalog bulunmaktadır. Bu bölümde Mickiewicz, Rahip Piotr aracılığıyla Polonya halkının durumunu dinsel motiflerle açıklamaktadır. Kendisi dahil Polonya halkının önemli kısmı Avrupa'nın dört bir yanına dağılmıştır. Bir kısmı sürgün cezası alırken bir kısmı başta Fransa olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine kaçmaktadır. Mickiewicz, bu durumu Mesih'in kutsal yolda çektiği acıya benzetir. Ona göre Polonya ulusu, tıpkı İsa gibi Karpatların en yüksek tepesi olan Üç Taç'ta çarmıha gerilmiştir. Bununla birlikte Leh halkının çektiği acılar, İsa'nın çektiği acılara benzetilerek verilen acıların Tanrı tarafından verildiği belirtilerek çekilen acılar anlamlandırılmıştır. Rahip Piotr Polonya ulusunu kurtarmak ister. Ancak Rahip Piotr, Konrad gibi Tanrı'yla çakışmaz. Rahip Piotr, ibadet ettiği sırada gündüz düşü görür ve hikâye başlar. Tanrı, Konrad'ın küstahlığı nedeniyle ona cevap vermezken, Rahip Piotr'un göstermiş olduğu tevazu nedeniyle Polonya'nın geleceğini gösteren rüyayı ona bahşetmiştir. Piotr rüyasında, İsa'nın acısını, ardından Sibirya'ya sürgün edilen Polonyalıları ve bu grubun arasından kaçan küçük bir çocuk gördü. Piotr, bu çocuğun Polonyalıların kurtarıcısı olacağını ilan eder ve 40 ve 4 adını verir. 40 rakamı oruç sayısıyken, 4 rakamı İncil'de de geçen element sayısı, cennetteki kutsal ırmak ve vaazcı sayısıdır. Rüyanın ardından Piotr, Polonya'nın ulusların İsa'sı olduğunu yani tüm dünyanın kurtarıcısı olarak ilan eder. Bunun yanında Polonya'nın bu duruma gelmesine sebep olan Rusya Hirodes ile Fransa ise Pilatus ile temsil edilmiştir. Mickiewicz, Çarın despot yönetiminden sadece Polonya ulusunun değil aynı zamanda Rusların da acı çektiğini belirtir. Böylece Mickiewicz, Ruslar ve Polonyalılar arasında değil ezilenler ile ezenler arasında bir dikotomi kurar ve bu ikiliği metafiziksel aleme dayandırarak meşrulaştırır.
Kaynakça
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 15 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mayıs 2021.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 15 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mayıs 2021.
- ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 14 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 15 Mayıs 2021.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 15 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mayıs 2021.