İçeriğe atla

Duygu düzenleme

Duygu düzenleme, bireyin hedeflerine ulaşması için duygusal tepkilerini kontrol edebilmesi, olası duygusal tepkilerini gözlemleyebilmesi, değerlendirebilmesi ve değiştirebilmesidir. Duygu düzenlemenin temel amacı duyguları değiştirmektir. Yani duygu düzenleme sürecinde insanlar, o anki yoğun duygusuyla spontane karar vermemek için epey bir çaba sarf ederler. Ancak duygu düzenlemenin otomatikleşen ve çaba gerektirmeyen şekilde olabileceğine ilişkin görüşler de vardır. Öte yandan duygu düzenleme becerisi, bir duyguyu değiştirmek veya kontrol etmekten çok daha karmaşık bir sürece sahiptir.[1]

Duygu düzenleme, ‘içsel’ ve ‘dışsal’ süreçlerden oluşmaktadır. Bu süreçler duyguları başlatma, sürdürme ve düzenlemeyi kapsar. Duygular ise bireyin kendi davranışlarını olduğu kadar ötekinin davranışlarını da değiştirmeye yönelik değerlendirmesini ve de davranış biçimlerini kapsar. Bu bağlamda; içsel süreçler, kişinin kendi regülasyonunu sağlaması iken, dışsal süreçler ise başka birinin duygu düzenleme konusunda bize yardımcı olmasıdır (Örneğin, bakım verenin, bebeğini sakinleştirmesi ). Birey duygu düzenleme becerisi için söz konusu durumun zihinsel, duygusal ve sosyal gereklerinin farkında olmalıdır. Duygu düzenleme sadece negatif duyguları değil aynı zamanda pozitif duyguları da değiştirmeyi içermektedir.[1]

Duygu düzenleme becerisinin gelişimi

Duygu düzenleme becerisinin gelişimi doğumdan yetişkinliğe kadar kademeli olarak ilerlemektedir.[1] Bu gelişimsel süreç boyunca nörobiyolojik (Frontal lobun gelişmesi), kavramsal (duygusal süreçleri anlama) ve sosyal birtakım etkiler de söz konusudur.Yetişkinlikte bireylerin duygu düzenleme becerileri arasındaki bireysel farklılıkların bu etkilerden kaynaklandığı düşünülmektedir.[1]

Bireylerin duygu düzenleme çabaları doğumdan itibaren başlamakta ve ilk yıl boyunca; yardım arama, rahatsız durumlarda ağlama, haz için emme ve dikkat dağıtma gibi çoğunlukla otonomik fizyolojik mekanizmalar ile şekillenmektedir.[1] Bunlara ek olarak, özellikle ‘bebeklik’ ve ‘erken çocukluk’ dönemlerinde birincil bakım verenin rolü duygu düzenleme becerisini önemli düzeyde etkilemektedir.[1]

Bilişsel gelişim ilerledikçe bebeklerin duygu düzenleme çabalarındaki pasif çabaları giderek aktif çabaya evrilmektedir. Dolayısıyla ilk bir senenin sonuna doğru dış dünyaya verilen tepkiler bir amaç doğrultusunda şekillenmeye başlamaktadır. Yaklaşık iki yaşına gelen çocukta duygu düzenleme becerisinin pasiflikten aktifliğe geçişi tamamlanmak üzeredir. Üç yaşına doğru ise çocuklarda anneden yavaş yavaş ayrılıp akranları ile vakit geçirmeye yönelim süreci başlamaktadır. Sosyal çevresi genişleyen çocuk da artık başkalarının duyguları hakkında daha çok şey öğrenmekte ve kendi duygu düzenleme becerilerini daha bilinçli bir şekilde ortaya koyabilmektedir. Üç yaşından itibaren çocukların aile içi iletişimleri de derinleşmektedir. Çünkü bu süreçte çocuk ailenin diğer üyelerinin de duygularını anlamaya ve tartışabilmeye başlamaktadır..

Okul öncesi döneme gelindiğinde çocuklar sosyal ortamlarda daha fazla bulunmaya başlamaktadırlar. Dolayısıyla çevrelerindeki durumlara karşı yaklaşma, uzaklaşma veya değiştirme gibi çeşitli seçeneklerinin olduğunu bu dönemlerde fark ederler ve duygu düzenleme becerilerini de geliştirme imkanı bulurlar. Genişleyen sosyal çevresi sayesinde çocuğun duygular ve duygu düzenleme hakkında farklı bilgiler de edinme imkanı olur. Bu dönemde çocukların oyunlarında duygu ifadelerini ve duygu düzenleme çabalarını net bir şekilde görmek mümkündür. Dil ve konuşma gelişimi de ilerledikçe çocuğun kendini ve duygusal deneyimlerini ifade ediş biçimi güçlenmektedir.[1] Okul öncesi dönemde duygu düzenleme becerisinin yeterince gelişmemiş çocuklar sosyal ilişkilerinde ve okula uyumda zorluklar yaşamaktadırlar. Bu sebeple duygu düzenleme becerisinin gelişmiş olması okul öncesi dönem için kritik öneme sahiptir.

Duygu düzenlemede ailenin rolü

Bebekler duygularını kontrol etme ve düzenleme becerilerini birincil bakım vereni ile kurduğu bağlanma ilişkisi sayesinde geliştirmektedirler. Bu nedenle bebeğin fiziksel ihtiyaçlarının yanında duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması oldukça önemlidir. Bakım verenin bebeği stresli durumlarda sakinleştirmesi, ona model olması ve bebeğin olumlu duygularını pekiştirmesi duygu düzenleme yollarından bazılarıdır.

Bebeklik evresinin ardından çocuklar büyüdükçe gelişen bilişsel ve fiziksel becerileriyle kendi duygu düzenleme stratejilerini geliştirmeye başlayabilmektedirler. Duygularını tanıyan ve duygusal ipuçlarına dikkat ederek büyüyen çocuklarda duygu düzenleme becerisi de oldukça doğal gelişmektedir.

Çocukların duygularını düzenlemesinde ailelere yardımcı olabilecek bazı yöntemler önerilmiştir:[2]

  1. Fiziksel temas sağlama
    • Ona sarılabilirsiniz
  2. Duygularını ifade etmesine izin verme, duygularını aynalama sağlanabilir (Örn. ‘Arkadaşın elinden oyuncağını aldığı için çok üzgünsün’ gibi kısa (kriz anında uzun cümleyi işlemlemek mümkün değildir), cümlelerle ne hissettiğini ifade etmesi istenebilir, uygun tepki vermesi için cesaretlendirilebilir).
  3. Fiziksel aktivitelere (koşma, yürüme vb.) yönlendirme .
  4. Derin nefes almasını sağlama ya da kriz anlarında kendisine zaman tanımasını öğretme (Örn. 1'den 10'a kadar saydırma).

Bunların yanı sıra ebeveynlerin ev ortamında kendi yaşadıkları duygudan bahsetmelerinin de (örneğin yolda arkadaşımı görmek beni çok mutlu etti) çocukların duygu tanıma becerilerine katkı sağladığı düşünülmektedir.

Kaynaklar

  1. ^ a b c d e f g Bozkurt Yükçü, Şuheda; DemiRciOğlu, Haktan (21 Aralık 2017). "Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Duygu Düzenleme Becerilerinin Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi". Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi: 442. doi:10.21764/maeuefd.336085. ISSN 1302-8944. 
  2. ^ Admin, Muzipo Kids Kurumsal (25 Ekim 2019). "Çocuklarda Duygu Düzenleme (Regülasyon) Becerileri". Muzipo Kids Kurumsal. 28 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Kasım 2021. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.

<span class="mw-page-title-main">Zekâ geriliği</span> nörogelişimsel bozukluk

Zihin yetersizliği veya mental retardasyon, zihinsel işlev kapasitesi, normal kabul edilen sınırların anlamlı ölçüde altında olan ve uyumsal davranışlarda yetersizlikleri olan bireyleri tanımlamak için kullanılır. Zihinsel işlevlerde görev alan beyin bölgelerinin, sinir hücrelerinin ve beyin ağında meydana gelen bir sapma veya zihinsel işlevlerde görev alan beyin bölgelerinde meydana gelebilecek bir zedelenme sonucu oluşan ve 18 yaşından önce gelişim dönemlerinde farklılık olarak kendisini gösteren Nörogelişimsel bir bozukluktur.

<span class="mw-page-title-main">Ninni</span>

Ninni, çocukları büyüten kişilerin, çocukları uyutmak için belli bir ezgiyle söyledikleri manzum veya mensur sözler. Ninniler, çocuk edebiyatına malzeme olacak halk kültürü ürünlerindendir. Aynı zamanda ninniler, çocuğun uzun ömürlü olması, nasibinin bol olması, nazar ve hastalıklardan korunması, bebeğin ağlamaması, uslu olması, çabuk büyümesi, gelin ya da damat olması çocuğun gelecekte mutlu olması gibi dilekleri içeren doğaçlama söyleyişlerdir. Ninnilerde yerel öğeler, gelenek ve görenekler, tarihî ve toplumsal pek çok konu bulunmaktadır.
Diğer bir tanımı: Annelerin veya diğer yakınların genellikle bebeği uyuturken bazen de onu sevip oyalarken, kendilerine has ezgi ile söyledikleri, çoğu kez söyleyenin çocuk hakkında dilek ve umutlarını yansıtan, ayrıca çocuğun ve söyleyenin o andaki durumlarını yansıtan, genellikle dörtlüklerden oluşan, başlarında ve sonlarında ahengi tamamlayan, dolgu ve klişe sözler ihtiva eden halk edebiyatı mahsulleridir.
Genel anlamıyla ninniler, annelerin veya diğer yakınların genellikle bebeği uyuturken bazen de onu sevip oyalarken, kendilerine has ezgi ile söyledikleri, çoğu kez söyleyenin çocuk hakkında dilek ve umutlarını yansıtan, ayrıca çocuğun ve söyleyenin o andaki durumlarını yansıtan, genellikle dörtlüklerden oluşan, başlarında ve sonlarında ahengi tamamlayan, dolgu ve klişe sözler ihtiva eden halk edebiyatı mahsulleridir.
Ninniler, sade bir dille ezgili olarak söylenen şiirlerdir. Söyleyeni belli olmayan bu ürünlerin neredeyse tamamı kadınlar tarafından üretilmiştir. Hem yaşanan önemli olaylar hem de annenin ninni söyleme anında fiziksel durumu ve buna bağlı duygusal durumu ninninin konusunu, işlevini ve yapısını belirlemektedir. Sözlü kültür ortamında ve geleneksel aile yapısı çerçevesinde yer alan kadının içinde bulunduğu sosyal ve fiziksel mekânlar, annenin söylediği ninnileri etkilemektedir. Sözlü gelenekte uzun yıllar içerisinde ortaya çıkan ve aktarılan ninniler, annenin kendi çevresini algıladığı şekilde biçimlenmektedir. Ninniler; anne ile çocuğun ahengini, birliğini, yakınlığını ve uyumunu sağlayan, tarih boyunca hemen her toplumda var olmuş müzik değeri taşıyan edebi örnektir. Ninniler, çok yönlü işleve sahip oldukları için konuları da çeşitlilik göstermektedir. Ninnilerin konusu bebek veya çocukla, çocuğun yakınlarıyla, evde bulunan kişilerle, o anda evde oluşan durumlarla veya olaylarla ilgili olabilmektedir.
Ninnilerin kültür aktarımında önemli rolleri vardır. Bu roller hem toplumsal yaşamın süreğenliğinin sağlanmasında hem de çocukların bireysel gelişimleri anlamında da önemli etkilere sahiptir. Ninniler, topluma ait değerlerin de nesilden nesile aktarılmasını sağlamaktadır. Bir dili iyi öğrenebilmek ya da öğretebilmek için, o dille ortaya konan ve o dilin konuşulduğu topluma ait kültürü yansıtan eserlerden yararlanmak gerekmektedir. Türk aile yapısı, örf, âdet ve gelenekleri, dini inanış, yaşam şartları, aile içindeki ilişkiler, bebeğe duyulan sevgi ve daha pek çok şey ninniler aracılığıyla çocuklara aktarılmaktadır. Bütün kültürlerde ninnilerin çocukları sakinleştirici etkisi bilinmektedir. Ancak çocuklar için ninnilerin daha farklı anlamları vardır. Ninniler, çocuklar için gözleri kapatmadan önce dinlenilen ve öğrenilen bir sestir. Yavaş ilerleyen ritmi, tekrarlayan yapısı ve duygusal sözleriyle çocukta stresi azaltmakta ve uykuyu kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle çocuğun gelişimini olumlu yönde etkilemektedir.

<span class="mw-page-title-main">Anksiyete</span> hoş olmayan bir iç karışıklık durumu ile karakterize edilen duygu

Kaygı, endişe ya da anksiyete, hoş olmayan bir iç çatışma durumu ile karakterize olan, sıklıkla ileri geri ilerleme gibi sinirsel davranışların eşlik ettiği bir duygudur. Bu durum, beklenen olaylar karşısında öznel olarak hoş olmayan dehşet duygularıdır.

Çocuk, bebeklik ve ergenlik çağları arasındaki insan. Genellikle konuşma ve yürüme kabiliyetleri kazanıldıktan sonra çocukluğun başladığı; cinsel gelişimin başladığı ergenlik dönemi ile birlikte çocukluk döneminin bittiği kabul edilir. Ama bu tanımlamalar görecelidir ve kesin sınırları yoktur. Birleşmiş Milletlerin raporlarında 0-18 yaş arasındaki insanlar çocuk kabul edilirler. Bunun haricinde çocuk kelimesi sıklıkla evlat anlamında da kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Anne</span> çocuğun dişi ebeveyni

Anne ya da ana, bir çocuğu doğuran, bakımını üstlenen veya kendi doğurmadığı bir çocuğu evlat edinen ve bakımını üstlenen kadın. Genlerin yarısı anneden gelir. Bir çocuğu evlat edinen veya eşinin kendinden olmayan çocuklarına annelik yapan kadınlara üvey anne denir. Tanımlama amacıyla kullanılan bu terim çocuklar veya ebeveynler tarafından tercih edilmeyebilir. Bu durumda üvey olsun ya da olmasın ilgili şahıs, anne olarak adlandırılır. Bir çocuğun dünyaya gelmesinde yumurta hücresi kullanılan ve genellikle çocuğu dünyaya getiren anneye öz anne, tıbbi olarak da fizyolojik anne denir. Yumurta hücresini sağlamayan ve başka bir annenin çocuğunu dünyaya getiren kişiye de taşıyıcı anne denir. Taşıyıcı anneler, genellikle annelik haklarından feragat ederler ve bu işlemi, ya çocuk sahibi olamayan bir yakınlarına yardımcı olmak ya da maddi kazanç elde etmek için uygularlar.

Çocuk istismarı bir çocuğa bir yetişkin tarafından fiziksel ya da psikolojik olarak kötü davranılmasıdır. Ayrıca çocuklara kötü muamele, çocuk istismarı ve ihmali ile çoğu zaman aynı anlama gelir. Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını şöyle tanımlar: "Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek uygulanan tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir."

Toplumsallaşma, sosyalizasyon ya da sosyalleşme, toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içerisinde birey ferdi olduğu toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir. Aynı zamanda, bireyin sahip olduğu ya da toplum tarafından verilen rollerin ve sahip olunan statülerin gerektirdiği davranış biçimlerini, toplumun kendilerinden beklentilerini öğrenir. Toplumsallaşma sürecinde birey kendi toplumunun bir üyesi olmayı, toplumu tarafından kabul gören davranış örüntülerini, insanın davranışlarına yön veren, bunları belirleyip şekillendiren temel toplumsal ve kültürel değerleri (normları) öğrenir. Öğrenmekle de kalmayıp bunları içselleştirip kendisine mal eder ve bu değer ve normlar doğrultusunda davranmaya başlar. Daha öz bir anlatımla, birey toplumu ile bütünleşir ve toplumunun bir parçası haline gelir.

<span class="mw-page-title-main">Hemşirelik</span> Sağlık hizmetleri mesleği

Hemşirelik; birey, aile ve toplumun sağlığını koruma ve geliştirmeye odaklanan, ideal sağlık düzeyine ve yaşam kalitesine ulaştırmayı hedefleyen bir sağlık profesyoneli'dir.

<span class="mw-page-title-main">Çocuk gelişimi</span>

Çocuk gelişimi, doğumdan ergenliğin sona ermesine kadar insanlarda meydana gelen biyolojik, psikolojik ve duygusal değişiklikleri içerir. Çocukluk, yaşamın erken çocukluk, orta çocukluk ve geç çocukluk (preadolesans) olmak üzere 3 aşamasına ayrılır. Erken çocukluk tipik olarak bebeklikten 6 yaşına kadar uzanır. Bu dönemde, ilk kelimeler, emeklemeyi öğrenme ve yürümeyi öğrenme gibi yaşamın dönüm noktalarının çoğu bu dönemde gerçekleştiğinden, gelişim önemlidir. Orta çocukluk/ergenlik öncesi ya da 6-12 yaşlarının bir çocuğun hayatındaki en önemli yıllar olduğuna dair spekülasyonlar vardır. Ergenlik, tipik olarak 12-13 yaşlarında ortaya çıkan menarş ve spermarş gibi belirteçlerle tipik olarak ergenliğin ana başlangıcı civarında başlayan yaşam aşamasıdır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 10-19 yaş olarak tanımlanmıştır. Gelişim sürecinde, bireysel insan bağımlılıktan artan özerkliğe doğru ilerler. Öngörülebilir bir sekansa sahip sürekli bir süreçtir, ancak her çocuk için benzersiz bir seyri vardır. Aynı hızda ilerlemez ve her aşama bir önceki gelişimsel deneyimlerden etkilenir. Doğum öncesi yaşam sırasındaki genetik faktörler ve olaylar gelişimsel değişiklikleri güçlü bir şekilde etkileyebileceğinden, genetik ve doğum öncesi gelişim genellikle çocuk gelişimi çalışmasının bir parçasını oluşturur. İlgili terimler, yaşam boyu gelişime atıfta bulunan gelişim psikolojisini ve çocukların bakımıyla ilgili tıp dalı olan pediatriyi içerir.

<span class="mw-page-title-main">Ergenlikte eşcinsellik</span>

Ergenlikte eşcinsellik, ergenlik süresi içerisinde keşfettiği eşcinsel kimliği ya da ergenlikte çocuğun yaşadığı homoseksüellik benzeri eğilim taşıyan davranışlar bütünü. Çocukluk ve ergenlik çağında çocuğun başından geçen eşcinsel dürtü ve eğilimler bütünü olarak adlandırılır. Bu cinsel dürtüler bireyin cinsel yönelimi, cinsel kimlik arayışı sürecinde kendini bulmasında önemli bir yere sahiptir.

Psikomotor gelişme, fiziksel yapıdaki değişikliklerin (büyümenin) santral sinir sisteminin gelişimiyle koşut ve uyumlu olması olgusudur. Prenatal dönemden başlar ve yaşam boyu sürer. Büyürken öğrenme, öğrendikçe gelişme ve geliştikçe olgunlaşma olgusudur; son aşamada olgunlaşma ve öğrenme yaşla uyumlu bir düzeye gelir.

Sosyal duygusal gelişim, çocuk gelişiminin bir alanını kapsamaktadır. Çocukların duyguları anlama, deneyimleme, ifade etme ve yönetme becerilerini içeren bir gelişim alanıdır. Başkalarıyla anlamlı ilişkiler geliştirmesi kendisini daha iyi tanıyabilmesi ve daha iyi kararlar verebilmesi sosyal duygusal gelişimiyle birlikte gelişen becerilerdir. Kapasiteleri doğrultusunda kazandıkları gelişim ögelerini aşamalı olarak hayatlarına geçirdikleri bütünleştirici bir süreçtir. Bununla birlikte sosyal duygusal gelişim birçok ögeyi içeren fakat bunlarla sınırlı olmayan çok çeşitli beceri ve yapıları kapsamaktadır. Bahsedilen bu ögelerden bazıları şunlardır: öz farkındalık, ortak dikkat, oyun, zihin teorisi, öz saygı, duygu düzenleme, arkadaşlıklar ve kimlik gelişimi.

Limbik rezonans, derin duygusal durumların paylaşılması kapasitesinin beyindeki limbik sistemde meydana geldiği fikridir. Bu durumlara dopamin devre-destekli empatik uyum ve norepinefrin devre-destekli korku kaygı ve ofke duygusal durumları dahildir.

Dil gelişimi; ses, sembol ya da sözcüklerin o dile ait kural ve kullanımlar çerçevesinde gelişmesi süreci. Kültürel açıdan bakıldığında, çocukların genellikle 4-5 yaşına kadar olan dil gelişimi sürecinde seslerin nasıl sözcükler haline geldiğini ve bu oluşan sözcükleri kendi düşüncelerini ifade etmek için nasıl bir araya getirerek kullanabileceklerini öğrenebildikleri görülmektedir. Bu öğrenme sürecinde en çok kendi aile ortamları ve yaşadıkları sosyal çevrenin etkili olduğu bilinmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Bebek uyku eğitimi</span>

Bebek uyku eğitimi, ebeveynlerin çocuklarının uyku davranışlarını ayarlamak için kullandıkları bir dizi farklı rejimi ifade eder. Bu disiplin bebeklerde düzenli yani sağlıklı bir uyku rutini geliştirmeye odaklanır. Bebeklerin kendi kendileri uyumalarına yardımcı olmak için verilen eğitimdir. Uyku eğitiminde geleneksel yöntemler yanında Tracy Hogg, Kim West ve William Sears uyku eğitimi teknikleri de kullanılır.

Özel gereksinim, Özel gereksinime ihtiyaç duyan bireylerin^ günlük yaşamsal, sosyal, psikolojik eğitsel ve benzeri tüm gereksinimlerini belirtmek için kullanılan bir ifadedir. Otizm, asperger, down sendromu, motor bozukluğu, disleksi, diskalkuli, disgrafi, görme ve işitme yetersizliği vb gibi engel durumları için farklı farklı gereksinim türleri vardır bu sebeple bireysel özelliklerine göre her bir birey için farklı farklı özel gereksinimler belirlenir.

Cinsiyet rolleri, erkekler ve kadınlar için uygun davranış beklentileri yaratan, kültürel olarak etkilenen stereotiplerdir. Bu rollerin anlaşılması, daha dört yaşındaki çocuklarda belirgindir. 3 ila 6 ay arasındaki çocuklar, erkek ve kadın yüzleri arasında ayrım yapabilir. On aya kadar, bebekler belirli nesneleri dişiler ve erkeklerle ilişkilendirebilir, örneğin çekiç erkeklerle veya atkı dişilerle ilişkilendirebilir. Cinsiyet rolleri medya, aile, çevre ve toplumdan etkilenir. Bir çocuğun cinsiyet rollerine ilişkin anlayışı, akranlarıyla nasıl sosyalleştiğini ve ilişki kurduğunu etkiler . Biyolojik olgunlaşmaya ek olarak çocuklar, aile yapısına, doğal oyun modellerine, yakın arkadaşlıklara ve okul hayatının kalabalık sosyal ormanına gömülü, cinsiyete özgü bir dizi sosyal ve davranışsal norm içinde gelişirler . Çocuklukta karşılaşılan toplumsal cinsiyet rolleri, bireyin benlik kavramının şekillenmesinde büyük rol oynar ve bireyin yaşamının ilerleyen dönemlerinde ilişkiler kurma biçimini etkiler.

Kişilerarası duygu düzenleme, Bireyin kendi veya başka bir bireyin duygusal deneyimini sosyal etkileşim yoluyla değiştirme sürecidir. Kişinin sosyal durumlar ile kendi içsel duygularını düzenlemesi yani içsel duygu düzenlemesini ve kişinin isteyerek diğer insanların duygularının gidişatını değiştirmeye çalıştığı dışsal duygu düzenlemesini içerir.

<span class="mw-page-title-main">Bibliyoterapi</span>

Bibliyoterapi (kitap terapisi), bireylerin psikolojik, duygusal ve sosyal sorunlarını çözme, anlamlandırma ve iyileştirme sürecinde kitaplardan ve yazılı materyallerden faydalanma yöntemidir. Bu terapi biçimi, okumanın iyileştirici gücünden yararlanarak insanlara duygusal destek sunmayı amaçlar. Bibliyoterapi, edebi eserlerin yanı sıra kişisel gelişim kitapları, şiirler ve bilimsel metinler gibi birçok yazılı kaynağın tedavi amacıyla kullanıldığı bir süreçtir. Bu yöntemde, bireyler kendi yaşantılarına benzer durumlarla karşılaşabilecekleri, kendilerini keşfetme yolunda yol gösterici olabilecek ya da düşünce dünyalarını derinleştirebilecek kitaplarla buluşturulurlar.