İçeriğe atla

Doğum öncesi hormonlar ve cinsel yönelim

Doğum öncesi hormonal teori, belli hormonların fetüsün cinsiyet farklılaşmasında rol oynaması gibi kişinin cinsel yönelimine de etki ettiğini söyler. Doğum öncesi hormonlar cinsel yönelimin ana belirleyicisi olabilir ya da genler, biyolojik faktörler, çevresel ve sosyal durumlarla birlikte yardımcı bir faktör olabilir.

Cinsiyete uygun davranışlar

Doğum öncesi hormonal teori, belli hormonların fetüsün cinsiyet farklılaşmasında rol oynaması gibi kişinin cinsel yönelimine de etki ettiğini söyler. Gelişen beyin hücreleriyle etkileşim içinde olan hormonların ve genlerin etkilediği beyin yapısındaki farklılıkların cinsel yönelim dâhil olmak üzere sayısız davranıştaki cinsiyet farklılıklarının temeli olduğuna inanılır.[1] Doğum öncesi hormonlar çocuklardaki cinsiyete uygun davranışları (sex-typed behaviour) etkileyebilir.[1] Bu hipotez memeli hayvanlar üstünde yapılan çok sayıda deneysel çalışma sonucu ortaya atılmıştır. Benzer etkilerin insanlardaki nörodavranışsal gelişiminde görülmesi uzmanlar arasında büyük bir tartışma konusu olmuştur.[2] Son çalışmalar doğum öncesi maruz kalınan androjenin çocuklardaki cinsiyete uygun davranışları etkilediğine dair kanıtlar bulmuştur.[2]

Garcia-Falgueras ve Swaab[3] tarafından yapılan bir endokrinoloji çalışması sonucu cinsel kimlik ve cinsel yönelimi etkileyen ana mekanizmanın gelişen beyin üstündeki testosteronun etkisiyle ilgili olduğu tahmin edilmiştir.[4] Buna ek olarak rahim içinde maruz kalınan hormonların büyük oranda cinsel kimlik ve cinsel yönelim için belirleyici olduğunu öne sürmüştür. Testosteron, östrojen, projesteron gibi cinsiyet hormonlarının ilk olarak cinsel organların, daha sonra beynin cinsel olarak farklılaşmasında rol oynadıklarını söylemişlerdir. Ama hormonların etkisinin cinsel kimlik ve cinsel yönelimde çok önemli olmasına rağmen beynin cinsel olarak farklılaşmasında sadece hormonların rol oynamadığını belirtmişlerdir.[5]

Organizasyonel teori

Fetüslerdeki yumurtalıkların gelişimi androjenlerin varlığına ya da yokluğuna dayanmaktadır. Hamileliğin 6. ve 12. haftaları arasında testosteronun üretimi ve dhydrotestosterona olan dönüşümü erkek fetüsünün penisi, testis torbası ve prostatın gelişimi için önemli faktörlerdir.[6] Kadınlarda bu androjen seviyelerinin olmaması kadın cinsel organının gelişimiyle sonuçlanır.[6] Buna takip olarak beynin cinsel olarak farklılaşması gerçekleşir. Cinsiyet hormonları ergenlikte etkin olacak beyin üstündeki organizasyonel etkilerde rol oynar.[6] Bu iki süreç ayrı gerçekleştiği için genital maskülenleşmenin aşaması illaki beynin maskülenleşmesiyle ilişkili değildir.[6][7] Cinsiyet farklılıkları en çok hipotalamusta ve amigdalada olmak üzere beynin birçok yapısında bulunmuştur. Hamman ve meslektaşları (2003) amigdalanın insanların cinsel davranışlarındaki rolünü inceleyen bir araştırma yapmıştır. Katılımcılara cinsel içerikli fotolar (heteroseksüel bir çiftin cinsel aktivitede bulunduğu ve karşı cinsin çıplak olduğu fotolar) ve cinsel içerikli olmayan fotolar gösterilmiştir. Hamman ve meslektaşları kadınların görsel cinsel uyarıcıya karşı yüksek seviyede cinsel uyarılma yaşadığını, erkeklerinse amigdala aktivitesinin seviyesinde bir artış olduğunu gözlemlemiştir. Bulgulara dayanarak amigdalanın cinsiyet farklılıklarında önemli bir rol oynadığı öne sürülmüştür.[8] Cinsiyet farklılıkları üzerinde yapılacak ilerideki araştırmalar beynin maskülenleşmesi, feminenleşmesiyle ilgili daha sağlam yanıtlar verebilir.

Thyroid PCOS Orientation

Organizasyonel teori hakkında yapılan araştırmalar zordur çünkü ahlaki olarak araştırmacılar gelişen fetüsteki hormonları değiştiremez.[9] Bunun yerine doğal olarak oluşan anormalilerin gelişimini inceleyerek sonuçlar alabilirler. Organizasyonel etkilerle ilgili yapılmış en kapsamlı çalışma Congenital Adrenal Hyperplasia'dır. Bu teoriye göre insanlar fizyolojik cinsiyet farklılıklarını fetüste androjenler tarafından alır. CAH hastaları CAH olmayan hastalara göre daha erkeksi özelliklere sahip olmalıdır.[9] Androjen Duyarsızlığı Sendromu (Androgen Insensitivity Syndrome) androjenlerin organizasyonel etkileriyle ilgili başka bir gelişimsel anomalidir. Androjen davranışlara etki ediyorsa AIS kişiler erkeklere göre daha az, kızlara göre ise daha çok erkeksi özelliklere sahip olmalıdır.[9] Androjenlerin cinsiyet kimliğini önemli derecede etkilediğine dair bir kanıt yoktur. Doğum öncesi gelişmede orta derecede androjen seviyelerinin erkek cinsiyet kimliğinin oluşma ihtimalini arttırdığı görünmektedir ama bunun bir garantisi yoktur.[9] Araştırmacılar cinsel yönelim ve beynin farklılaşmasında sadece hormonların değil genlerin de (örneğin SRY ve ZRY genleri) rol oynadığını öne sürer.[10]

Eşcinsel Çekim/Cinsiyet Hoşnutsuzluğunun Prenatal Tiroid Kuramı

Eşcinsel çekim/cinsiyet hoşnutsuzluğu ile ilgili Prenatal tiroid kuramı, İstanbul/Türkiye'deki çocuk psikiyatrisi kliniklerine başvuran gençlerin klinik ve gelişimsel gözlemlerine dayanmaktadır. Tiroid hastalığı olan annelerden doğan, eşcinsel çekim/cinsiyet disforisi gösteren 12 olgunun bildirimi ilk olarak Viyana'da EPA Kongresi'nde yapılmış (2015) ve aynı yıl makale olarak yayınlanmıştır.[11][12] İki durum arasındaki son derece anlamlı ilişki, Eşcinselliğin Prenatal Tiroid Modeli olarak adlandırılan bağımsız bir modelin önerilmesini sağladı. Teoriyi geliştiren Türk çocuk ve ergen psikiyatristi Osman Sabuncuoğlu'na göre, annedeki tiroid disfonksiyonu çocuklarda cinsiyete özgü gelişimden anormal sapmalara yol açabilir. Hashimoto tiroiditinde görülen otoimmün yıkıcı süreç, tiroid hormonlarının azalması ve doğum öncesi androjen sistemi üzerindeki etkilerin tümü sürece katkıda bulunan mekanizmalar olarak tartışılmıştır. Sonradan kaleme alınan bir teorik makalede,[13] kadından erkeğe transseksüellerde ve eşcinsel kadınlarda daha yüksek oranda polikistik yumurtalık sendromu (PKOS) olduğunu gösteren önceki araştırma bulguları, PKOS ve otoimmün tiroiditin sıklıkla birlikte görülen hastalıklar olması nedeniyle Prenatal Tiroid Modeli'nin bir göstergesi olarak ele alındı. Aynı şekilde, tiroid işlev bozukluğu olan annelerden doğan çocuklarda artan otizm spektrum bozukluğu (OSB) oranları ve cinsiyetten hoşnutsuzluk popülasyonlarında OSB bireylerinin yüksek oranda görülmesi, benzer bir ilişkiyi düşündürmektedir. Bu başlıkta anlatılan örüntüyü gösteren ikinci bir küçük çocuk grubu Prag'daki IACAPAP Kongresinde sunuldu.[14] Bundan başka, Rio de Janeiro'daki IACAPAP Kongresi'nde 9 ek vaka daha bildirildi (Sabuncuoğlu, 2024).[1]

LGBT topluluklarında daha önce yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar, tiroid sistemine dikkat edilmesi çağrısında bulunmuştu.[15][16] Sabuncuoğlu'nun 2015 tarihli makalesinden kısa bir süre sonra Jeffrey Mullen'ın kaleme aldığı bir yorum yazısı, Prenatal Tiroid Modeli'nin önemini vurgulamış ve bu alandaki gelişmeleri desteklemiştir.[17] Daha sonra birçok yazar Prenatal Tiroid Modeli’ne atıf yaparak tiroid sisteminin cinsellikteki rolünü vurgulamıştır.[18][19][20][21] Bunlar arasında Carosa ve ark. tiroid hormonlarının insan cinsel fonksiyonunu güçlü bir şekilde etkilediğini vurgulamış, tiroid bezinin cinsel organlar ve beyin ile birlikte bir cinsel organ olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmışlardır.[18] Üçüncül bir kaynak olarak, endokrinoloji, beyin ve davranış arasındaki etkileşim konusunda yetkin bir kitap da son baskısında tiroid-eşcinsellik önerisi makalesine atıfta bulunmuştur.[22] En önemlisi, erkek eşcinseller üzerinde yapılan tüm insan genomu çapında bir genetik ilişkilendirme çalışması, otoimmün tiroid fonksiyon bozukluğu ile ilgili olan Kromozom 14'te bir bölgede önemli bir farklılık tanımlamıştır.[23] Bu gelişme, açıkça, Prenatal Tiroid Modeli'ne büyük bir destek olmuştur.

Doğum öncesi annesel stres

Hamile farelerin stres seviyelerinin artmasının anne karnındaki fetüsün gelişimini etkilediğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Ellis & Cole-Harding (2001) annesel stresteki birtakım olaylar zincirinin beyindeki cinsiyet farklılığını etkilediğini, stresin annenin adrenal salgı bezlerinin kan sistemine yüksek seviyede stres hormonu göndermesine neden olduğu, bunların önemli bir bölümünün plazental duvarı aştığı ve fetüsün en çok testosteron hormonu olmak üzere cinsiyet hormonlarını sürekli olarak almasını engellediğini gözlemlemiştir.[24] Annesel stresle ilgili araştırmaların küçük sayıda örnekler içermesi ve araştırmalarda hamilelikteki stres seviyesini doğru ölçmenin zorluğu yüzünden genellenebilirliği düşüktür.[24]

Başka kanıtlar ilk 3 aylık dönemin en önemli faktör olduğunu gösterse de bazı araştırmalar doğum öncesi stresin bebeğin önemli derecede eşcinsel ya da biseksüel yönelim geliştirme ihtimalini arttırdığını desteklemektedir.[1][24] Araştırmalar hamilelik sırasında nikotin ya da alkol tüketiminin erkek cinsel yönelimini etkilemediğini göstermektedir.[24] Kadınlarda annesel stresle cinsel yönelim arasında bir ilişki bulunamamıştır. Ama annesel stresle beraber sigara içilmesi sadece sigara içilmesine göre kız bebeklerin eşcinsel yönelim geliştirme ihtimalini daha fazla artırmaktadır.[24] Endokrinoloji çalışmaları amfetaminlerin tiroid bezi hormonlarının kız bebeğin eşcinsel yönelim geliştirme ihtimalini arttırdığını bulmuştur ama bu annesel stresle birlikte incelenmemiştir.[1]

Erkek eşcinselliği & yüksek maskülenlik

Cinsel yönelimle rahimde belirlenen özellikler arasında bir ilişki olduğuna dair kanıtlar vardır.[25] Williams ve meslektaşları (2000) doğum öncesi hormonlar tarafından belirlenen 2D;4D parmak oranını (işaret parmağın yüzük parmağa oranı) incelemişler, lezbiyen ve heteroseksüel kadınlar arasında farklılıklar bulmuşlardır ama gay ve heteroseksüel erkekler arasında farklılık bulamamışlardır. [2] 1998'de McFadden tarafından yapılan başka bir çalışmada beynin doğum öncesi hormonlar tarafından belirlenen işitsel sistemleri incelenmiş, farklı cinsel yönelimlerdeki kişilerde farklı fiziksel özellikler bulunmuştur. Swaab ve Hofmann suprakiazmatik çekirdeğin (SCN) eşcinsel erkeklerde heteroseksüel erkeklere göre daha büyük olduğunu bulmuştur. [3] Suprakiazmatik çekirdek aynı zamanda erkeklerde kadınlara göre de daha büyük olmasıyla bilinmektedir.[26] Swaab ve Hofmann'ın hipotalamusla ilgili çalışmalarında (1990;2007) suprakiazmatik çekirdeğin seviyesinin eşcinsel erkeklerde kontrol grubununkine göre 1,7 kat daha büyük ve 2,1 kat daha fazla hücre içerdiğini bulmuştur.[27][28] Ayrıca gay erkeklerin ortalama olarak heteroseksüel erkeklerden daha yüksek testosteron seviyesine sahip oldukları, daha büyük ve kalın penislere sahip oldukları rapor edilmiştir.[29][30]

Doğum sırası etkisi

Gay erkeklerin ortalama olarak daha fazla büyük erkek kardeşe sahip olma fenomuna doğum sırası etkisi (fraternal birth order effect) denir. Fazla sayıda büyük erkek kardeşe sahip olan erkeklerin fetüste daha fazla androjene maruz kaldıkları öne sürülmüştür. Doğum sırası etkisinin kadınlarda görüldüğüne dair bir kanıt yoktur. Doğum sırası etkisi teorisi birkaç erkek hamileliğinden sonra anne bağışıklık sisteminin erkek bebeğe bir reaksiyon geliştirdiğini söyler.[31] Boagert hipotezinde “Bağışıklık sisteminin amacı erkek fetüsünün beyin hücrelerinin (ön hipotalamus da dâhil) yüzeyindeki erkeğe özgü moleküller olabilir. Anti-erkek antikorlar bu moleküllere bağlanabilir ve onların normal cinsel farklılıklardaki rolüne engel olabilir. Bu da erkek bebeğin kızlara değil erkeklere ilgi duymasına neden olabilir” demiştir.[31] Garcia-Falgueras and Swaab “Doğum sırası efekti annenin erkeklerdeki Y kromozomu üretimine bağışıksal reaksiyon vermesiyle açıklanabilir. Annenin bu bağışıklık reaksiyonu vermesi her erkek hamileliğinde artıyor olabilir.” demiştir.[1]

Anne her erkek çocuk doğurduğunda erkek bebeğin eşcinsel olma ihtimalinin bir önceki erkeğinkinin yüzde 33-48'i kadar arttığı tahmin edilmektedir ama bu oran popülasyondaki erkek eşcinselliğin sadece küçük bir bölümünü açıklamaktadır. Bu yüzden bu hipotez eşcinsel erkeklerin çoğunluğu için geçerli değildir.

Doğum sırası etkisiyle beraber el yanlılık doğum öncesi hormonların cinsel yönelime olan etkisinin başka bir kanıtıdır çünkü el yanlılık erken sinirsel gelişimin bir işareti olarak düşünülmektedir. El yanlılıkla diğer bağlantılı şeyler (örneğin beyinsel yanlılık, doğum öncesi hormonal profil, uzaysal yetenek) de cinsel yönelimle bağlantılıdır. Doğum sırası etkisi sadece sağ yanlı erkeklerde gözlenmiştir, sol yanlı erkeklere bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.[27][32]

Erkek eşcinselliği & düşük maskülenlik

1991'de yapılan bir çalışmada Simon LeVay cinsel davranışları kontrol eden ve doğum öncesi hormonlarla bağlantılı olduğuna inanılan ön hipotalamustaki nöronların çok küçük bir kümesinin heteroseksüel erkeklerde eşcinsel erkeklere göre 2 kattan daha fazla büyük olduğunu bulmuştur. Bu bölge aynı zamanda heteroseksüel erkeklerde heteroseksüel kadınlara göre de 2 kattan daha fazla büyük olduğu bulunduğundan eşcinsel erkeklerdeki hipotalamustaki bu cinsel farklılığın kadınsal yönde olduğu öne olduğu sürülmüştür.[27] 2003'te Orageon State Üniversitesi'ndeki bilim adamları koyunlar üstünde yaptığı bir çalışmada benzer sonuçlar elde etmiştir.[27]

Kadın eşcinselliği

Kadınların cinsel yönelimini inceleyen çoğu deneysel ve teorik araştırma lezbiyen kadınların maskülen, heteroseksüel kadınların feminen olduğu fikrinden hareket eder.[33] Bu fikir eşcinselliği cinsel ilgi ve cinsel kişiliği tersine çeviren biyolojik anormalliklerin sonucu olarak gören araştırmacaların “tersine çevrilme” teorisinin izinden gitmektedir.[33] El yanlılıkla ilgili yapılan çalışmalarda heteroseksüel kadınlara göre lezbiyen kadınlarda sağ yanlı olmama durumunun daha yüksek oranda görülmesi doğum öncesi maskülenleşme ve cinsel yönelim arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir çünkü sağ yanlı olmama durumu erkeklerde kadınlara göre de daha yüksek oranda görülmektedir.[33] En az 6 farklı laboratuvarda toplanan verilerde lezbiyen kadınların heteroseksüel kadınlara göre daha maskülenleşmiş 2D;4D parmak oranına sahip olduğunun gözlenmeside bu bağlantı tezini desteklemektedir.[34] Bu etki henüz heteroseksüel ve eşcinsel erkeklerde gözlenmemiştir.[34] Ama bu parmak oranlarının doğum öncesi androjenlerle bağlantılı olduğu tartışmalıdır.[27] Başka doğum öncesi faktörlerde bunda rol oynayabilir. Bazı araştırmalar bu hipotezi desteklerken diğerleri desteklememiştir.[27]

Geçmişte düşük yapmayı engellemek için kullanılan bir ilaç olan dietilstilbestrol (DES) kadınların cinsel yönelimiyle olan ilişkisi incelenmiştir.[33] Anne karnındayken DES'e maruz kalmış kadınlar kontrol grubundaki kadınlara göre daha yüksek oranda (%17'ye %0) eşcinsel birliktelik yaşadıklarını rapor etmiştir. Ama DES kadınların büyük çoğunluğu tümüyle heteroseksüel yönelime sahip olduğu rapor edilmiştir.[33]

Kongenital adrenal hiperplazi (fetüs gelişirken yüksek androjen seviyelerinde oluşan otozomal resesif bir hastalık) hastalarının kontrol grubundaki kadınlara göre daha yüksek oranda eşcinsel yönelime sahip olduğu gözlenmiştir.[35][36][37][38][39] Bu duruma bu hastalığa sahip kızlar maskülenleşmiş bir cinsel organla doğdukları için aileleri onları daha erkeksi yetiştirmiş ve bu da cinsel yönelimini etkilemiştir diye açıklama getirilebilmektedir. Ama kızların cinsel organlarının maskülenleşme seviyeleriyle cinsel yönelimleri arasında bir ilişki olmadığı gözlenmiştir. Bu yüzden ailesel etkinin değil doğum öncesi hormonların önemli faktör olduğu öne sürülmüştür.

Kongenital adrenal hiperplazi ve DES çalışmaları doğum öncesi hormonal teoriyi bir parça desteklemektedir ama sadece eşcinsel kadınların küçük bir bölümünün eşcinselliğini açıklamaktadır.[33]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ a b c d e Garcia-Falgueras, Alicia, & Swaab, Dick F., Sexual Hormones and the Brain, op. cit., p. 24.
  2. ^ a b Hines, Melissa (Ekim 2010). "Sex-related variation in human behavior and the brain". Trends in Cognitive Sciences. 14 (10). ss. 448-456. doi:10.1016/j.tics.2010.07.005. 
  3. ^ Garcia-Falgueras, Alicia, & Swaab, Dick F., Sexual Hormones and the Brain: An Essential Alliance for Sexual Identity and Sexual Orientation, in Endocrine Development, vol. 17, pp. 22–35 (2010) (ISSN 1421-7082) (authors are of Netherlands Institute for Neuroscience, of Royal Netherlands Academy of Arts and Sciences) (author contact is 2d author) (vol. 17 is Sandro Loche, Marco Cappa, Lucia Ghizzoni, Mohamad Maghnie, & Martin O. Savage, eds., Pediatric Neuroendocrinology)
  4. ^ Garcia-Falgueras, Alicia, & Swaab, Dick F., Sexual Hormones and the Brain, op. cit., p. 25.
  5. ^ Garcia-Falgueras, Alicia, & Swaab, Dick F., Sexual Hormones and the Brain, op. cit., pp. 23–24 (reference omitted).
  6. ^ a b c d Bao, Ai-Min (18 Şubat 2011). "Sexual differentiation of the human brain: Relation to gender identity, sexual orientation and neuropsychiatric disorders". Frontiers in Neuroendocrinology. 32 (2). ss. 214-226. doi:10.1016/j.yfrne.2011.02.007. PMID 21334362. 
  7. ^ Garcia-Falgueras, Alicia, & Swaab, Dick F., Sexual Hormones and the Brain, op. cit., p. 24 (single quotation marks so in original).
  8. ^ Hamann, Stephan (Nisan 2003). "Men and women differ in amygdala response to visual sexual stimuli". Nature Neuroscience. 7 (4). ss. 411-416. doi:10.1038/nn1208. 
  9. ^ a b c d Berenbaum, Sheri A. (Nisan 2011). "Sexual differentiation of human behavior: Effects of prenatal and pubertal organizational hormones". Frontiers in Endocrinology. 32 (2). ss. 183-200. doi:10.1016/j.yfrne.2011.03.001. 
  10. ^ Ngun, Tuck C. (Ekim 2010). "The genetics of sex differences in brain and behavior". Frontiers in Neuroendocrinology. 32 (2). ss. 227-246. doi:10.1016/j.yfrne.2010.10.001. 
  11. ^ Sabuncuoglu, O. (28 Mart 2015). "Maternal Thyroid Dysfunction During Pregnancy May Lead to Same-sex Attraction/gender Nonconformity in the Offspring: Proposal of Prenatal Thyroid Model". European Psychiatry. Abstracts of the 23rd European Congress of Psychiatry (İngilizce). 30: 374. doi:10.1016/S0924-9338(15)30294-7. ISSN 0924-9338. 
  12. ^ Sabuncuoglu, Osman (30 Eylül 2015). "High Rates of Same-Sex Attraction/Gender Nonconformity in the Offspring of Mothers with Thyroid Dysfunction During Pregnancy: Proposal of Prenatal Thyroid Model". Mental Illness. 7 (2): 5810. doi:10.4081/mi.2015.5810. ISSN 2036-7457. PMC 4620281 $2. PMID 26605033. 14 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2023. 
  13. ^ Sabuncuoglu, Osman (23 Ekim 2017). "Towards a further understanding of prenatal thyroid theory of homosexuality: Autoimmune thyroiditis, polycystic ovary syndrome, autism and low birth weight". Mental Illness. 9 (2): 7325. doi:10.4081/mi.2017.7325. ISSN 2036-7457. PMC 5661141 $2. PMID 29142667. 14 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2023. 
  14. ^ "Sabuncuoglu O. A second group of youngsters with gender nonconformity/same-sex attraction born to mothers with thyroid dysfunction in pregnancy". 7 Eylül 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  15. ^ Ellis, Lee; Hellberg, Jill (1 Ocak 2005). "Fetal exposure to prescription drugs and adult sexual orientation". Personality and Individual Differences (İngilizce). 38 (1): 225-236. doi:10.1016/j.paid.2004.04.004. ISSN 0191-8869. 
  16. ^ Frisch, Morten; Nielsen, Nete Munk; Pedersen, Bo Vestergaard (1 Ocak 2014). "Same-sex marriage, autoimmune thyroid gland dysfunction and other autoimmune diseases in Denmark 1989–2008". European Journal of Epidemiology (İngilizce). 29 (1): 63-71. doi:10.1007/s10654-013-9869-9. ISSN 1573-7284. 
  17. ^ Mullen, Jeffrey (23 Haziran 2016). "A Link Between Maternal Thyroid Hormone and Sexual Orientation?". Mental Illness. 8 (1): 6591. doi:10.4081/mi.2016.6591. ISSN 2036-7457. PMC 4926038 $2. PMID 27403279. 14 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2023. 
  18. ^ a b Carosa, Eleonora; Lenzi, Andrea; Jannini, Emmanuele A. (15 Mayıs 2018). "Thyroid hormone receptors and ligands, tissue distribution and sexual behavior". Molecular and Cellular Endocrinology. MOLECULAR ENDOCRINOLOGY OF SEXUAL BEHAVIOUR (İngilizce). 467: 49-59. doi:10.1016/j.mce.2017.11.006. ISSN 0303-7207. 
  19. ^ Basavanhally, Tara; Fonseca, Renée; Uversky, Vladimir N. (Kasım 2018). "Born This Way: Using Intrinsic Disorder to Map the Connections between SLITRKs, TSHR, and Male Sexual Orientation". PROTEOMICS (İngilizce). 18 (21-22): 1800307. doi:10.1002/pmic.201800307. 
  20. ^ Wang, Yan; Wu, Haoda; Sun, Zhong Sheng (1 Ekim 2019). "The biological basis of sexual orientation: How hormonal, genetic, and environmental factors influence to whom we are sexually attracted". Frontiers in Neuroendocrinology (İngilizce). 55: 100798. doi:10.1016/j.yfrne.2019.100798. ISSN 0091-3022. 
  21. ^ Castello, Roberto; Caputo, Marco (1 Eylül 2019). "Thyroid diseases and gender". The Italian Journal of Gender-Specific Medicine (İtalyanca). 5 (3): 136-141. doi:10.1723/3245.32148. 18 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2023. 
  22. ^ Castellanos-Cruz, Laura; Bao, Ai-Min; Swaab, Dick F. (2017), "Sexual Identity and Sexual Orientation", Hormones, Brain and Behavior, Elsevier, pp. 279–290, doi:10.1016/b978-0-12-803592-4.00104-8, ISBN 9780128036082, retrieved 2022-09-07. 
  23. ^ Sanders, Alan R.; Beecham, Gary W.; Guo, Shengru; Dawood, Khytam; Rieger, Gerulf; Badner, Judith A.; Gershon, Elliot S.; Krishnappa, Ritesha S.; Kolundzija, Alana B.; Duan, Jubao; Gejman, Pablo V. (7 Aralık 2017). "Genome-Wide Association Study of Male Sexual Orientation". Scientific Reports (İngilizce). 7 (1): 16950. doi:10.1038/s41598-017-15736-4. ISSN 2045-2322. PMC 5721098 $2. PMID 29217827. 14 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Nisan 2023. 
  24. ^ a b c d e Ellis, Lee (26 Eylül 2001). "The effects of prenatal stress, and of prenatal alcohol and nicotine exposure, on human sexual orientation". Physiology & Behavior. 74 (1-2). ss. 213-226. doi:10.1016/S0031-9384(01)00564-9. PMID 11564471. 
  25. ^ Wilson, G.D. & Rahman, Q (2005) Born Gay: The Psychobiology of Sex Orientation, Peter Owen, London
  26. ^ Swaab DF, Zhou JN, Ehlhart T, Hofman MA (Haziran 1994). "Development of vasoactive intestinal polypeptide neurons in the human suprachiasmatic nucleus in relation to birth and sex". Brain Res. Dev. Brain Res. 79 (2). ss. 249-59. doi:10.1016/0165-3806(94)90129-5. PMID 7955323. 
  27. ^ a b c d e f Gooren, Louis (Kasım 2006). "The biology of human psychosexual differentiation". Hormones and Behavior. 50 (4). ss. 589-601. doi:10.1016/j.yhbeh.2006.06.011. PMID 16870186. 
  28. ^ Swaab, Dick (Aralık 1990). "An enlarged suprachiasmatic nucleus in homosexual men". Brain Research. 537 (1-2). ss. 141-148. doi:10.1016/0006-8993(90)90350-K. PMID 2085769. 
  29. ^ Brodie HK, Gartrell N, Doering C, Rhue T (Ocak 1974). "Plasma testosterone levels in heterosexual and homosexual men". Am J Psychiatry. 131 (1). ss. 82-3. PMID 4808435. 13 Aralık 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Haziran 2013. 
  30. ^ Bogaert AF, Hershberger S (Haziran 1999). "The relation between sexual orientation and penile size" (PDF). Arch Sex Behav. 28 (3). ss. 213-21. doi:10.1023/A:1018780108597. PMID 10410197. 
  31. ^ a b Bogaert, Anthony (Ekim 2007). "Interaction of Birth Order, Handedness, and Sexual Orientation in the Kinsey Interview Data". Behavioral Neuroscience. 121 (5). ss. 845-853. doi:10.1037/0735-7044.121.5.845. 
  32. ^ Blanchard, Ray (Nisan 2007). "Birth Order, Sibling Sex Ratio, Handedness, and Sexual Orientation of Male and Female Participants in a BBC Internet Research Project". Archives of Sexual Behavior. 36 (2). ss. 163-176. doi:10.1007/s10508-006-9159-7. PMID 17345165. 
  33. ^ a b c d e f Peplau, Letitia (Ekim 2008). "Masculinity, Femininity and the Development of Sexual Orientation in Women". Journal of Gay & Lesbian Mental Health. 12 (1-2). ss. 145-165. doi:10.1300/J529v12n01_09. 
  34. ^ a b Gobrogge, Kyle L (Şubat 2008). "Genetic and Environmental Influences on 2D;4D Finger Length Ratios: A Study of Monozygotic and Dizygotic Male and Female Twins". Archives of Sexual Behavior. 37 (1). ss. 112-118. doi:10.1007/s10508-007-9272-2. PMID 18074216. 
  35. ^ Dittmann, V (Haziran 1990). "Chapter V (F) of ICD-10: mental, behavioural and developmental disorders—introduction and overview". Pharmacopsychiatry. 23 (suppl 4). ss. 137-41. doi:10.1055/s-2007-1014552. PMID 2197637. 
  36. ^ Dittmann, V (Haziran 1990). "Abnormalities of adult personality and behaviour (section F 6)—results of the ICD-10 field trial". Pharmacopsychiatry. 23 (suppl 4). ss. 170-2. doi:10.1055/s-2007-1014559. PMID 2197643. 
  37. ^ Dittmann, V (1 Ağustos 1992). "[ICD-10 in psychiatric diagnosis. The concept and initial practical experiences]". Versicherungsmedizin (Almanca). 44 (4). ss. 114-9. PMID 1509643. 
  38. ^ Zucker, KJ (Aralık 1996). "Psychosexual development of women with congenital adrenal hyperplasia". Horm Behav. 30 (4). ss. 300-18. doi:10.1006/hbeh.1996.0038. PMID 9047259. 
  39. ^ Hines M, Brook C, Conway GS (Şubat 2004). "Androgen and psychosexual development: core gender identity, sexual orientation and recalled childhood gender role behavior in women and men with congenital adrenal hyperplasia (CAH)". J Sex Res. 41 (1). ss. 75-81. doi:10.1080/00224490409552215. PMID 15216426. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Eşcinsellik</span> Aynı cinsiyetteki insanlar arasındaki romantiklik, cinsel çekim ya da cinsel davranış

Eşcinsellik veya homoseksüellik, aynı cinsiyetteki insanlar arasındaki romantizm, cinsel çekim ya da cinsel davranıştır. Eşcinsellik, bir yönelim olarak “kişiyi ağırlıklı olarak ya da tümüyle kendisiyle aynı cinsiyette olan kişilere karşı romantik ya da cinsel çekimleri yaşamaya yönlendiren kalıcı kişisel nitelik” olarak ifade edilir. Aynı zamanda kişiyi bu çekimlere dayanan davranışlarla ilişkili kimlik hissi ve bu çekimleri paylaşan diğer kişilerden oluşan topluluğa olan üyeliğini de tanımlar.

Biseksüellik, hem erkeklere hem de kadınlara veya birden fazla cinsiyete yönelik romantik veya cinsel çekim ya da cinsel davranıştır.

<span class="mw-page-title-main">Transseksüellik</span> kişinin kendisini farklı bir cinsiyet kimliğinde hissetmesi veya cinsiyet değiştirmesi

Transseksüellik, kişinin, kendisini atanmış cinsiyetine ait hissetmeyerek farklı bir cinsiyet kimliğini benimsemesi durumudur. Transseksüellik, kişinin cinsiyet kimliğini belirtir, bu sebeple cinsel yönelim ile karıştırılmamalıdır. Transseksüel bir kişi heteroseksüel, homoseksüel, aseksüel ya da biseksüel gibi cinsel yönelimlere sahip olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Cinsel yönelim</span> kalıcı cinsel çekim modeli

Cinsel yönelim kişilerin karşı cinsiyete, hemcins veya cinsiyete veya birden fazla cinsiyete karşı romantik veya Cinsel çekim hissetmeye yönlendiren kalıcı kişisel bir niteliktir. Bu çekimler genellikle karşıcinsellik (heteroseksüellik), eşcinsellik (homoseksüellik), biseksüellik, altında toplanır; bununla beraber aseksüellik de bazen dördüncü kategori olarak tanımlanır. Bu kategoriler cinsel kimliklerin daha ayrıntılı dünyasını yönleridir. Örneğin, insanlar panseksüel veya poliseksüel, veya hiçbirinden olmak gibi diğer etiketleri de kullanabilir. Amerikan Psikologlar Derneği'ne göre, cinsel yönelim "aynı zamanda bir kişinin bu çekimlere dayanan, davranışlarla ilişkili kimlik hissi ve bu çekimleri paylaşan diğer kişilerden oluşan topluluğa olan üyeliğini de tanımlar".

<span class="mw-page-title-main">Biyoloji ve cinsel yönelim</span>

Biyoloji ve cinsel yönelim, biyolojinin insan cinsel yöneliminin gelişimindeki rolünü inceleyen araştırma konusudur. Cinsel yönelimin kökeni olarak kesin bir şekilde tek bir ana sebep veya kaynak bulunamamıştır. Çeşitli araştırmaların sonuçları farklı hatta çelişen noktalara işaret etmektedir. Bilim insanları cinsel yönelimin genetik, hormonal ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu olduğu üstüne hipotez kurmuştur. Cinsel yönelimin nedenlerini açıklama konusunda biyolojik teoriler daha çok benimsenmiştir ve biyolojik faktörler, genetik faktörlerle erken rahim ortamının kompleks etkileşimini içerebilir. Heteroseksüel, eşcinsel, biseksüel veya aseksüel yönelimin gelişimiyle bağlantılı olabilen bu faktörler genleri, doğum öncesi hormonları ve beyin yapısını kapsamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">TSH</span> Omurgalılarda glikoprotein hormon ailesi

Tiroit Uyarıcı Hormon (tirotropin, tirotropik hormon veya kısaltılmış TSH olarak da bilinir), tiroit bezini tiroksin (T4) ve ardından vücuttaki hemen hemen her dokunun metabolizmasını uyaran triiyodotironin (T3) üretmesi için uyaran bir hipofiz hormonudur.

El yanlılık ve cinsel yönelim arasında bir ilişki olduğu ortaya atılmış ama birkaç araştırmacı tarafından doğrulanmamıştır. Araştırmacılar heteroseksüel kişilerin sağ yanlı olma ihtimalinin eşcinsel kişilere göre bir parça daha fazla olduğunu rapor etmiştir. El yanlılığı ve cinsel yönelim arasındaki ilişki her iki cinsiyet içinde rapor edilmiştir. Bu ilişki aynı zamanda eşcinselliğin biyolojik etiyolojisinide ifade edebilir. Ray Blanchard tarafından yapılan son araştırmalar bu ilişkiyle bir erkeğin büyük erkek kardeşlere sahip olmasıyla eşcinsel olma ihtimalinin arttığını öne süren doğum sırası efekti arasında bir bağlantı kurmuştur.

Doğum sırası ve erkeklerin cinsel yönelimi arasındaki ilişki araştırmacılar tarafından ortaya atılmıştır. Ray Blanchard bu ilişkiye doğum sırası efekti demiştir. Bu efekte göre bir erkek büyük erkek kardeşlere sahip oldukça eşcinsel yönelime sahip olma ihtimali artar. Buna bazen büyük erkek kardeş efekti de denir. Erkek eşcinsel demografisinin tahminen yüzde 15'i doğum sırası efektiyle ilişkilidir.

Çevre ve cinsel yönelim insanların cinsel yöneliminin gelişimindeki olası çevresel faktörleri konu alır. Bazı araştırmacılar çevresel faktörleri hormonal faktörlerden ayırırken diğerleri doğum öncesi hormonlar gibi biyolojik faktörleri çevresel faktörlerin bir parçası olarak görür.

<span class="mw-page-title-main">Nöroloji ve cinsel yönelim</span>

Cinsel yönelim, bir bireyin, cinsellikle ilgili davranışlarını, düşüncelerini ve/veya duygularını kapsayan kişisel veya toplumsal kimliğini ifade eder. İnsanların cinsel yöneliminin gelişiminin nasıl olduğu ve mekanizmaları belirsizliğini sürdürmektedir. Bu konuda ortaya atılan birçok teori kurgusal ve tartışmalıdır. Ama nöroloji bilimindeki gelişmeler sonucu cinsel yönelimle bağlantılı karakteristikler açıklanabilmektedir. Araştırmalar insanların cinsel yönelimiyle ilgili yapısal sinirler bağlantılar, fonksiyonel ve/veya bilişsel ilişkiler keşfetmiş ve gelişimsel teoriler ortaya atmıştır.

Eşcinsellikle ilgili epigenetik teoriler DNA dizilimindeki değişmelerle ilgili değil, başka mekanizmaların neden olduğu genlerin ifade edilmesindeki ya da hücresel fenotipteki değişmelerle ilgilidir. Epigenetik, organizmanın hayat döngüsündeki uygun zaman ve yerlerde genomun içinde ve dışında değişen bir takım kimyasal reaksiyonları inceler. Organizmanın DNA dizilimi değil, genetik olmayan faktörler genlerin farklı ifade edilmesine neden olur. Epigenetiğin ve genlerin ifade edilmesinin insanlardaki eşcinsellikle bağlantılı olabileceği üstüne teori kurulmuştur. Bir takım araştırmacı androjen hormonun XX ve XY fetüsleri üstündeki etkisini azaltan epi-işaretleyicileri incelemiştir. Ortalamadan daha güçlü epi-işaretleyicilerin kişinin genital organını ve cinsel kimliğini değiştirmeden cinsel yönelimini değiştirdiğini bulmuşlardır. Bu araştırma eşcinselliğin nedeninin DNA dizilimindeki genlerin ifade edilmesiyle bağlantılı olduğunu desteklemektedir. Bu teori epi-işaretleyicileri, ikiz çalışmalarını ve fetal androjen sinyalini kapsamaktadır.

Trans erkek, biyolojik bakımdan kadın olan erkektir. Pek çok trans erkek, görünüşlerini cinsiyet kimlikleriyle uyumlu olacak veya cinsiyet hoşnutsuzluğunu hafifletecek şekilde değiştirmek için cerrahi veya hormonal geçişi veya her ikisini birden tercih eder.

Tricinsiyet ve Tricinsiyetçilik iki cinsiyetli olmayan ancak bir ila üç cinsiyet arasında değişerek süregelen davranışlar sergileyen, kadın, erkek ve üçüncü cins olmak üzere kendi içlerinde üç tane cinsiyetin olduğunu hisseden ve buna göre davranan kişilerin cinsel kimliğidir.

Transeksüelliğin etiyolojisi, başka bir deyişle transeksüelliğin nedenleri birçok transeksüelin, doktorların, psikologların, diğer ruh sağlığı profesörlerin ve transeksüellerin aile üyeleri ve arkadaşlarının ilgi konusudur. Transeksüellik, biyolojik cinsiyetten ve bu cinsiyetin tipik davranışlarından farklı ifade edilmesiyle ilgidir. Bu huzursuzluk, cinsiyet hoşnutsuzluğu olarak adlandırılır.

Cinsel akışkanlık, cinsellik veya cinsel kimlikte bir veya daha fazla değişikliktir. Cinsel yönelim çoğu insan için istikrarlıdır ancak bazı araştırmalar bazı insanların cinsel yönelimlerinde değişiklik yaşanabileceğini göstermektedir ve bu kadınlarda erkeklere göre daha olasıdır. Cinsel yönelimin psikoterapi ile değiştirilebileceğine dair bilimsel bir kanıt yoktur. Cinsel kimlik bir bireyin hayatı boyunca değişebilir ve biyolojik cinsiyet, cinsel davranış veya gerçek cinsel yönelim ile uyumlu olabilir veya olmayabilir.

<span class="mw-page-title-main">Kinsey ölçeği</span>

Kinsey ölçeği ya da diğer adıyla Heteroseksüel-Homoseksüel Derecelendirme Ölçeği, bir kişinin cinsel yönelimini belirli bir deneyime veya bir uyarıcıya verdiği reaksiyona göre tanımlamak için kullanılan ölçek. Ölçek 0 ila 6 arasındadır; 0 sadece heteroseksüel, 6 sadece homoseksüel anlamına gelir. Kinsey Raporlarının hem erkek hem de kadın versiyonlarında "X" olarak nitelendirilen, "sosyo-cinsel temas veya tepki yok" anlamına gelen bir ölçüt daha vardır. Raporlar ilk olarak Sexual Behavior in the Human Male (1948) adlı kitapta Alfred Kinsey, Wardell Pomeroy ve diğerleri tarafından yayımlandı. İnsan Erkeğinde Cinsel Davranış'ta (1948) yayınlandı. Daha sonra kitabın kadın versiyonu olan Sexual Behavior in the Human Female (1953) kitabında da yer aldı.

Cinsiyet kimliği, kişinin kendi cinsiyetine ilişkin kişisel duygusudur. Cinsiyet kimliği, bir kişinin atanmış cinsiyetiyle ilişkili olabilir veya ondan farklı olabilir. Çoğu bireyde, cinsiyetin çeşitli biyolojik belirleyicileri, bireyin cinsiyet kimliğiyle uyumludur ve tutarlıdır. Cinsiyet ifadesi tipik olarak bir kişinin cinsiyet kimliğini yansıtır, ancak bu her zaman böyle değildir. Bir kişi, belirli bir toplumsal cinsiyet rolüyle tutarlı davranışlar, tutumlar ve görünümler ifade etse de, bu tür ifadeler mutlaka cinsiyet kimliklerini yansıtmayabilir. Cinsiyet kimliği terimi, 1964 yılında psikiyatri profesörü Robert J. Stoller tarafından icat edildi ve psikolog John Money tarafından popüler hale getirildi.

Hetero-esnek, birincil olarak heteroseksüel yönelimde minimal eşcinsel aktivite ile karakterize edilen bir cinsel yönelim veya durumsal cinsel davranıştır ve onu biseksüellikten ayırabilir veya ayırmayabilir. "Çoğunlukla düz" olarak nitelendirilmiştir. Bazen heteroseksüellik ve biseksüellik arasındaki geniş bir cinsel yönelim sürekliliğini tarif etmek için iki bi-meraklı da eş tutulsa da, diğer yazarlar hetero-esneği, iki bi-meraklının ima ettiği "cinselliği denemek arzusu"ndan ayırıyorlar. Eşcinselliğin baskın olduğu buna karşılık gelen durum da homo-esnek olarak adlandırılmıştır.

Feminist teoride, heteroataerkillik veya cisheteroataerkillik, cis erkeklerin ve heteroseksüellerin, cis dişilerin ve diğer cinsel yönelimlerin ve cinsiyet kimliklerinin üzerinde yetkiye sahip olduğu sosyopolitik bir sistemdir. Bu terim, kadınlara yönelik ayrımcılıkla LGBTQ bireylere yönelik ayrımcılığın aynı cinsiyetçi sosyal ilkeden kaynaklandığını vurgular.

Toplumsal cinsiyet ve cinsel çeşitlilik (GSD) veya basitçe cinsel çeşitlilik, bu çoğulluğu oluşturan kimliklerin, davranışların veya özelliklerin her birini belirtmeye gerek kalmadan cinsiyet özelliklerinin, cinsel yönelimlerin ve cinsiyet kimliklerinin tüm çeşitliliğini ifade eder.