İçeriğe atla

Dinde etik

Çoğu dinler etik unsûru, genelde iddia edilen doğaüstü vahiye veya irşada dayandırılır. Felsefenin önemli kollarından biri olan etik, doğru davranışın ne ve iyi hayâtın nasıl olması gerektiğini konu edinir. Genelde anlaşıldığı üzere iyiyle kötüyü ayırt etmekten daha geniş kapsamlıdır. Etiğin önemli konularından biri "iyi yaşam", yaşamaya değen, insanı tatmîn eden hayattır. Bu konu birçok filozofça ahlâkı yaşamaktan daha önemlidir.[1]

Batı etiği

Batı felsefesinin etik hakkındaki eserleri, edebî ve dînî düşüncelerini Mûsevî İncili'ne (Eski Ahid) dayandıran bir kültürün etkisinde yazılmıştır. Bu yüzden İncil etiğiyle büyük Batılı düşünürlerin etikleri arasında görülen bağ doğrudan değildir. İncil kitaplarının bâzı bölümlerinin nasıl yorumlanıp uygulanacağı konusundaki farklı görüşler sonucu etiğin değişik şekillerde yorumlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Bâzıları modern İncil anlayışının kökten yanlış olduğu görüşünü ileri sürmektedir.

Budist etiği

Budist etik, geleneksel olarak Buda'nın ya da onu örnek alan başkalarının aydınlanmış görüş açısına dayanmaktadır. Ahlâkî tâlîmatlar Budistlerin kutsal kitaplarından ya da yazıya geçilmiş geleneklerde bulunur. Budist ahlâkta adı geçen çoğu âlim, bu etiğin tabiatı hakkındaki görüşlerini doğrulamak için Budist yazıları inceleme ve geleneksel Budist cemiyetlerden antropolojik delil bulma yollarına başvururlar.[2]

Geleneksel Budizm'e göre Budist etiğin temelini öldürmeme, çalmama, yalan söylememe, cinsel suiistimal yapmama ve sarhoşluk olmama şeklindeki Beş İlke oluşturur. Budist olmak veya Budizme bağlılığı hedefleyenler için bu olumsuz hareketlerden uzak durmak tavsiye edilir. Budist râhip ve râhibeler, bunların yanında yüzlerce başka antlar da verirler (bkz. vinaya).

Yalnızca geleneksel formüllere ya da uygulamalara dayanmak, ana hedefi Modern Dünyâ'daki karmaşık ahlâkî problemleri çözmek olan bâzı Batılı Budistlere yetersiz gelmektedir. Bu tür karmaşık problemlere gerekçeli yaklaşım için bâzen yalnızca kurallara veya vinaya’ya başvurmak yetersiz görülmektedir. Bu yüzden bu kurallara ek olarak Orta Yol gibi başka temel Budist öğretiler de dikkate alınır. Böylece ahlâki kuralların insanlığın her türlü ahlâkî sorunlarında yararlı olduğu, basit gerekçelerle ortaya konabilecektir. Böylece Budist etiği yalnızca Buda’nın aydınlanmasına ve Budist geleneğe dayandırmayarak etiğin verdiği anlayışı evrensel şekilde insanlığa öğretmek, Budist olmayan kitleye erişmek mümkün olacaktır.[3]

Buda, Sekiz Aşamalı Asil Yol’un bir bölümünde uygun davranışları tanımlaya temel ilkeler ortaya koydu. Bunların ilki en basitinden insanlara kadar bütün canlılara karşı olan yaralamama ve şiddetsizlik anlayışı ve tutumudur. Buradaki Budist uygulama, Cainizm’in gittiği kadar aşırı bir yol çizmez. Fakat her iki görüş için şiddetsizlik, bütün canlılarla yakınlığı ve bağlılığı belirten bir prensiptir.[4]

Theravada râhibi Bhikkhu Bodhi’nin, bu konuda şu tespitleri vardır:

"Budist etik, beş ilkede ifâde edildiği gibi bâzen tamâmen olumsuz olmakla suçlanır. … Burada beş ilkenin, hattâ Buda’nın duyurduğu diğer daha uzun kurallar, Budist etiğin bütününü teşkîl etmemektedir. İlkeler, yalnızca ahlâkî eğitimin en temel kuralları olup Buda, bunların yanı sıra mesela Mangala Sutta’da saygı, uysallık, minnetarlık, sabır, cömertlik gibi açıkça olumlu olan erdemleri içeren başka etik kuralları da öğretmiştir. Başka yazılarında toplumun esenliğini hedefleyen çok sayıda ailevî, sosyal ve politik yükümlülükleri emreder. Bunların arkasında "ölçülemezler" olarak adlandırılan sevgi dolu şefkat, merhamet, cana yakın neşe ve ağırbaşlılıktan oluşan dört davranış bulunmaktadır."[5]

Hristiyan etiği

İslâm etiği

İslâmî ahlâkın aşamalı düzenlemesindeki temel kaynak, Müslümanların, fıtrat denilen ve insana Allah’ın iradesini ayırt etme gücünü veren bir özelliğin varlığına inanmaktır. İnsanın bu özelliğinin en önemli sonucu olarak vârolmanın anlamı konusunda düşünebilir ve John Kelsay’nin Encyclopedia of Ethics'te yazdığı gibi sonuçta Allah’ın varlığına işâret eder. Böylece insanların hangi çevreden gelirlerse gelsinler, Allah’ın irâdesine teslîm olmak ve İslâm’a uymak konusunda ahlâkî sorumlulukları vardır. ([Kur'an 7:172]).[6]

Bu doğal eğilim, Kur’ân’a göre insanlığın maddî başarıya olan eğilimiyle bozulmuştur. Bu tür bir eğilim kendini başta temel yaşamı sürdürme ve emniyet ihtiyâcı olarak gösterirse de sonra diğerlerinden farklı olma tutkusu olarak kendini gösterir. Sonunda materyalizme olan tutuku, İslâmî kaynaklara göre doğuştan fıtratla gelen iyiyi kötüden ayırma ölçütünü aksatarak cahiliye sebep olur."[6]

Müslümanlara göre İslâm peygamberi Muhammed, Allah tarafından insanlığa ahlâkî sorumluluklarını hatırlatmak ve toplumda bu sorumluluk bilincine ters olan düşüncelerle meydan okumak için gönderilmiştir. Kelsay'a göre bu meydan okuma, İslâm-öncesi Arabistan'ında bulunan beş temel vasfına karşıydı:[6]

  1. Arapların değişen kan bağına ve akrabâlığa dayanan kabileleri bölünmesi. Buna takvâ ve ümmet temellerinde birleşmiş bir topluluk oluşturarak karşı koyar,
  2. Allah'ın yanında birçok tanrıya tapınmayı kabul düşüncesi, Allah'ın ne bir ortağının, ne de ona eş olanın bulunamayacağını belirten müsamahasız tevhit düşüncesiyle karşı koyar,
  3. Maço (Ar. muruwwa) özelliğini İslâm tasvip etmeyip alçak gönüllülüğün ve dindarlığın önemini vurgular,
  4. Meşhur olmaya veya bir miras bırakmaya verilen önem yerine Kıyâmet Günü'nde insanlığın Allah huzurunda hesap vereceği düşüncesi getirildi,
  5. Eski geleneklere saygı ve onlara uymak yerine Allah'a boyun eğip vahyedilene uymayı emredildi.

Bu değişiklikler, toplumu kişilik, İslâmî inanç, Dünya görüşü ve değerlerin sıralaması açısından yeniden yönlendirmiştir. Bunu izleyen nesillerin bakış açısından bakıldığında bu değişiklikler, Arap yarımadası’nda toplumda ve yaşamdaki ahlâkî düzende büyük değişimlere neden olmuştur. İslâm peygamberi Muhammed için İslâm-öncesi Arabistan gaflete örnekse de tamamen iyilikten yoksun değildi. Muhammed, Arapların İslâm-öncesi geleneklerin yakın akrabalar, dullar, yetimler ve benzeri muhtaçlarla ilgilenmek ve adâleti hâkim kılma gibi bazı yönlerini kabul ederken başkalarını da reddetmiş, kabul edilen değerleri tavizsiz tevhitin getirdiği bir önem sırasına koymuştur.[6]

Jainist etik

Konfüçyüsçü etik

Konfüçyüsçülük ve Neo-Konfüçyüsçülük, ilişkilerin idâmesini ve akrabalık münasebetlerini etiğin en önemli düşüncesi olarak vurgular. Özellikle başkalarına olan borcun, sana olan uzaklıklarıyla ters orantılıdır. Başka bir deyişle ebeveynine her şeyi borçlu olan insan, herhangi bir şekilde yabancılara karşı bir yükümlülüğü yoktur. Bu da bütün insanlığı aynı şekilde ve aynı anda sevmenin mümkün olmaması gerçeğini tanıma olarak görülebilir. Dolayısıyla buna da akrabalık etiği veya durumsal etik denir. Konfüçyüsçü sistem Kantçı sistemden, ancak ender olarak mutlak veya evrensel olan yasalar veya prensipler içerdiğinden çok farklıdır.

Bununla hiçbir zaman evrensel etik söz konusu edilmedi demek istemiyoruz. Gerçekten de Zhou Hanedanlığı sırasında Çin’de Konfüçyüs’ün ana muhalifleri olan Mozi’nin taraftarları, evrensel sevgiyi (Çince: 加奶; pinyin: jiā năi; lit. 'süt eklemek; evrensel sevgi') savundular. Konfüçyüsçü görüş sonunda Çin felsefesi’nin birçok yönüne egemen oldu ve bunu da sürdürmektedir. Çoğu insan ise, Mao Zedong’un komünist olmaktan çok Konfüçyüsçü olduğunu savundu.

Konfüçyüsçülüğün bilhassa Mengzi (Çince: 孟子; pinyin: Mèng zĭ) tarafından savunulan şekli, ideal yöneticinin Konfüçyüs’ün ifadesiyle "ortada Kuzey Yıldızı gibi dururken diğer yıldızların etrafında dönmesini sağlayacak şekilde hareket eden kişidir". Başka bir deyişle ideal yönetici, çıkıp insanları iyi yapmak için kuvvete başvurmadan onlara bu yolda örnek olur. İdeal kral, yasalar çıkarmak yerine ahenge teşvîk eder.

Konfüçyüs, her şeyden önce dürüstlüğün önemini vurgular. Norm (Çince: ; pinyin: ), adâlet (Çince (basitleştirilmiş): ; Çince (geleneksel): ; pinyin: ) ve insancılık (Çince: ; pinyin: rén kavramlarını, felsefesinde sanki mevcûdiyetini borçlu olduğu ebeveynine ve hayatta kalışını borçlu olduğu komşularına, arkadaşlarına ve altında çalışanlara karşı derin dürüstlük (pinyin: chéng; lit. 'dürüstlük, samîmiyet') ve sadâkatla (Çince: ; pinyin: xiào) yaklaşımı olarak görülebilir. Kendisi geleneksel âdet sistemleştirdi ve ondan önceki dönemlerden aldığı kavramların anlamlarını aslında değiştirmiş oldu. Konfüçyüsçü aile ve Konfüçyüsçü yönetici kavramları, Çin yaşamını 20. yüzyılın başına kadar etkiledi. O zaman bu kavramlar katılaşmış imparatorvâri bir hiyerarşi şekline gelmiş mülkiyet hakları, artık herhangi bir diktatörlükten zor ayırd edilebilir hâle gelmişti. Böylece geleneksel âdetler legalizmle saptırılmıştı.

Budist etki

Bilhassa Mahayana Budizmi, Çin felsefesine metafizik bir bağ getirmiş, onu evrenselleştirmiştir. Neo-Konfüçyüsçülük, genelde Tang Hânedanlığı zamanında egemen olan Budizm’e bir reaksiyon olup sanki "yerel" Konfüçyüsçü bir metafizik ve çözümlemeci bir sistem kurma girişimidir.

LaVeyan Satanist etik

Dokuz Satanik Günah

Mûsevî etiği

Neo-Paganist etik

Scientoloji etiği

Seküler etik

Seküler etik insanın dinden bağımsız olarak ulaşabildiği bir etiktir. Dindar insanlarca Tanrı'nın vahiy yolu ile bildirdiği tamamlanmış kabul edildiği için seküler etik insanın kendisinin Tanrı'dan kibirli göstermeye çalışması olarak değerlendirilir. Seküler etiğe semavi dinlerden en yakın olanı Hristiyanlıktır. "Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma!" vahyi üzerinden yaklaşılır. Ancak Hristiyanlıktaki bu yaklaşım da tam olarak seküler etiği temsil etmez. Seküler etik bu vahyin hatalı ve insanın kendi çıkarlarına kullanabileceği bir araç olduğunu iddia eder. Buna örnek olarak hakim suçlu teşbihi gösterilir. Hakim suçlu teşbihi: "Hakim kendisinin hapse atılmasını istemez ama suçluyu hapse atmalıdır." Eğer vahiy yolu ile yaklaşılırsa ayet bu şekilde kullanıma müsaittir. Seküler etik anlık doğrular üzerinde karar vermeyi destekler.

Şinto etiği

Taoist etik

Notlar

  1. ^ Singer, P. (1993) Practical Ethics, 2nd edition (p. 10), Cambrdige: Cambridge University Press
  2. ^ Damien Keown, The Nature of Buddhist Ethics, Macmillan, 1992; Peter Harvey, An Introduction to Buddhist Ethics, Cambridge University Press, 2000
  3. ^ "Robert Ellis A Buddhist theory of moral objectivity (Ph.D. thesis)". 23 Temmuz 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Kasım 2009. 
  4. ^ Carl Olson, The Different Paths of Buddhism p.73
  5. ^ Bodhi (1994). For other examples of Buddhist discourses that promote ethical behaviors among laity see, for instance, the Sigalovada Sutta (referred to as "the Vinaya of the householder" by Buddhaghosa) and the Dhammika Sutta.
  6. ^ a b c d Islamic ethics, Encyclopedia of Ethics

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Budizm</span> Bir din ve hayat felsefesi

Budizm, bugün dünya üzerinde yaklaşık 500 milyonu aşkın inananı bulunan bir dindir. İlk önce Hindistan’da ortaya çıkmış, daha sonra zaman içinde Güneydoğu ve Doğu Asya’da yayılmıştır.

Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.

Gazetecilik, olayların, olguların, fikirlerin ve insanların etkileşimi üzerine toplumu en azından bir dereceye kadar doğru bilgilendiren raporların araştırılması, yayınlanması ve dağıtımıdır. Bir isim olarak gazetecilik mesleği, bilgi toplama yöntemleri ve editoryal edebi tarzlar için geçerlidir. Gazetecilik mesleğini yapan kişilere gazeteci denir.

Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Zen</span> aydınlanmacı bir yaşam felsefesi

Zen, kökeni Hindistan'daki Dhyana (ध्यान) okuluna kadar uzanan bir Mahāyāna Budist okulunun Japoncadaki ismidir. Hindistan'dan Çin'e geçen okul, burada Ch'an (禪) olarak ismini duyurmuştur. Tang Hanedanlığı döneminde Çin'de belli başlı Budist okullar arasına giren Ch'an, Çin'den Kore, Vietnam ve Japonya'ya yayılmıştır. 20. yüzyılda Batı'da tanınmaya başlanan bu okul, İngilizce ve diğer Batı dillerine Zen ya da Zen Budizm ismiyle girmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Tıp etiği</span> Hekimlik uygulamalarına ilişkin ahlaki ilkeler sistemi

Tıp etiği, tıbbın ve sağlık alanındaki bilimsel ve pratik çalışmaların etik yönden değerlendirilmesi ve ahlaki ikilemlere bir çözüm bulunmasını hedefleyen disiplindir. Genel konusu insan yaşamıdır.

<span class="mw-page-title-main">Konfüçyüsçülük</span> Çin merkezli etik ve felsefi sistemi

Konfüçyüsçülük, Ruizm veya Ru klasisizmi olarak da bilinir, antik Çin'de ortaya çıkan bir düşünce ve davranış sistemidir ve çeşitli şekillerde bir gelenek, felsefe, din, hükûmet teorisi veya yaşam biçimi olarak tanımlanır. Konfüçyüsçülük, Çin filozofu Konfüçyüs'ün öğretilerinden, daha sonra Yüz Düşünce Okulu dönemi olarak anılacak bir dönemde gelişti.

Neokonfüçyüsçülük, Song Hânedanlığı zamânında oluşup kökeni Konfüçyüsçülük'te olan, fakat aynı zamanda Daoizm ve Budizm'den de etkilenmiş dînî ve felsefî bir akımdır. Neokonfüçyüsçülük, Song Hânedanlığı kurulduğundan beri Çin'e hâkim olmuş en etkin düşünsel akımlardan biridir. Çincede bu kavram, bu şekliyle mevcut değildir. Onun yerine Songxue, Lixue veyâ Xinli Xue diye bilinir.

Ahlâkî konular listesi, ahlâkla ilgili konuları bir araya getiriyor.

Mahayana sutraları geniş bir kapsamı olan, Mahayana Budistleri tarafından Buda'nın orijinal öğretisini temsil ettiği kabul edilen sutralar, yani yazılardır. "Mahayana"'dan bahseden ilk sutra, muhtemelen ilk defa 1. yüzyılda derlenen Lotus Sutra'dır.

Śīla (Sanskritçe) ya da sīla (Pāli) Türkçeye "erdemli davranış", "ahlak", "etik" veya "ilke" olarak çevrilebilir. Budizm'de beden, zihin ya da konuşma yoluyla yerine getirilen, bilinçli bir çabayı içeren bir eylemdir. Üç uygulamadan biri, pāramitāların ikincisi olarak kabul edilir. Düşünce, söz ve eylemin ahlaki saflığı anlamına gelir.

Budizm’de etyemezlik üzerine görüşler farklı okullar arasında farklı yaklaşımlar mevcuttur. Mahayana okullarının çoğu etyemezliği savunurken, Theravada geleneğinde Buda’nın, hayvanların rahiplerin yemesi amacıyla öldürülmediği sürece, rahiplerinin bazı hayvanların etlerini yemelerine izin verdiği kabul edilmiştir. Yine Therevada’ya göre, Buda rahiplerin etyemezliği benimsemelerine izin vermiş, yalnızca insan, fil, at, köpek, yılan, aslan, kaplan, leopar, ayı ve sırtlan eti yemelerini yasaklamıştır.

Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.

<span class="mw-page-title-main">Çin'de Budizm</span>

Çin'de Budizm, MÖ 1. yüzyılda gelmiştir. Budizm, Çin kültürünü sanat, siyaset, edebiyat, felsefe, tıp ve malzeme kültürü gibi çok çeşitli alanlarda şekillendirmiştir.

Bakım etiği, özen etiği ya da bakım/özen etiği kadınlara duyulan saygınlığı, kadın çalışmalarının ahlak felsefesi açısından önemini ve ahlak felsefesinin bazı temel problemlerine kadın bakış açısının verebileceği cevapları merkezi bir konuma yerleştirerek ahlak felsefesinde alternatif bir bakış açısı sunmayı başarmış önemli bir yaklaşımdır. Bu bakımdan bakım/özen etiği, geleneksel etik teorilerden oldukça uzak ve eleştirel bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Bakım/özen etiği, özellikle Batı düşünce tarihi içerisinde 1960'lara kadar dayanan feminist düşünce hareketlerinden kaynaklanarak geliştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">John Leslie Mackie</span> Avustralyalı filozof (1917 – 1981)

John Leslie Mackie Avustralyalı bir filozoftur. Din felsefesine, metafizik ve dil felsefesine önemli katkılar sağladı ve belki de en çok meta-etik konusundaki görüşleriyle, özellikle de ahlaki şüpheciliği savunmasıyla tanınıyordur. Altı kitap yazmıştır. En çok bilinen Etik: Doğru ve Yanlış İcat Etmek (1977); kitap, cesurca "Nesnel değer yoktur" ifadesini kullanarak başlamaktadır. Kitap, etik keşfedilmek yerine icat edilmelidir tartışması üzerinedir.

Hukuk etiği, hukuk kurallarının konmasında, uygulanmasında, denetlenmesinde hukukun üstünlüğünün ve adaletin sağlanmasına yarayan ahlaki değerler bütünüdür. Başka bir tanımla, hukuk mesleği üyelerinin uygulamalarında uymaları beklenen davranış ilkeleridir. Hukuk mesleğinin gelişiminin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Hukuk etiğinin yanı sıra hukukçu etiği, yargı etiği, hukuksal etik, adalet meslek etiği gibi kavramlar da kullanılmaktadır.

Dört Kitap ve Beş Klasik, Çin'de Konfüçyüsçülük hakkında MÖ 300'den önce yazılmış yetkili kitaplardır.

<span class="mw-page-title-main">Kore felsefesi</span>

Kore felsefesi, dünya görüşünün bütünlüğüne odaklanan bir felsefe türüdür. Şamanizm, Budizm ve Neo-Konfüçyüsçülüğün bazı yönleri bu felsefeye entegre edilmiş hâldedir. Geleneksel Kore düşüncesi, yıllar boyunca bir dizi dinî ve felsefî düşünce sisteminden etkilenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Budist felsefe</span>

Budist felsefe, Gotama Buda'nın ölümünden sonra Hindistan'daki çeşitli Budist okulları arasında gelişen ve daha sonra Asya'nın büyük kısmına yayılan felsefi araştırmalar ve araştırma sistemlerini ifade eder. Budist öğretilerinin yaşam, varoluş, bilgi, akıl, madde ve insan ahlakı değerlerine bakışı veya uygulanması, Budist felsefenin temel konusunu oluşturur. Buda’nın yaşamı boyunca kişisel olarak öğretilerini yazılı olarak kayıt etmemesinden dolayı, Budist felsefesi büyük oranda Budist okullarında geliştirilen Budist öğretilerinin yeniden inşası üzerine kurulmuştur. Budist felsefe’nin çalışma konusu, "Dukkha" kavramı ile başlar. Dukkha, Pali dilinde genellikle sefalet, mutsuzluk, keder, talihsizlik ve umutsuzluk anlamına gelir. Felsefe'nin amacına göre, Dukkha'dan Nirvana'ya ulaşmanın yolu dört asil hakikatte özetlenmiştir. Budizm’de Nirvana’ya ulaşmanın yolu hem felsefi akıl yürütme, hem de meditasyonu birleştirmekten geçer.