İçeriğe atla

Din psikolojisi

Din psikolojisi, insana özgü olan dinsel yaşamın psikolojik açıdan çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalı. Diğer bir ifade ile din psikolojisi, dinin insan ruhundaki temel karakteristiklerini, davranışlara yansıyan etki durumlarını ele alır. Psikoloji duygu, düşünce ve davranışların bilimsel olarak araştırılmasını konu edinirken; din psikolojisi dinî duygu, düşünce ve davranışların araştırılmasını konu edinmiştir.

Din psikolojisi, insanın dinî hayatını bütün derinliği ve genişliği ile kavramak, incelemek ve ruhsal olaylarla ilişkisini göstermek ister. Din psikolojisi dinin emir ve yasakları üzerinde tartışmaz. Sadece dinin bireydeki yansımalarını inceler. Dinî hükümleri doğrulamak ya da çürütmek gibi bir amacı yoktur. Olayları ön kabullerden uzak bir şekilde bilimsel bir metotla araştırıp sınıflandırır. Din psikolojisi normatif bir bilim değildir. Yani dinsel akide ve gerçeklerde değer yargılarına varmak din psikolojisinin görevi ve amacı değildir. Din psikolojisi, dinî ifade şekillerini psikolojik gelişme ve süreçler bağlamında ele alır. Din psikolojisinin araştırma alanı dinin kendisi değil, dini yaşayan insanlardır.

Bu bilim dalı dinî tasavvurlar ve tanrı tasavvuru, tanrıya bağlanma tarzı, dinî düşünce, duygu ve davranışlar ve bunlara etki eden faktörler, din ve tanrı inancının ortaya çıkışı, din değiştirme, dinî yüklemeler, dindarlık tipleri, dinî gelişim, inanç-sağlık ilişkisi, adil dünya inancı, din-değer ilişkisi gibi konu başlıklarını incelemektedir.

Tarihçe

İslam alimlerinin çalışmaları

Râzî
İbn-i Sînâ

Gerek dinî kaynaklardan, gerekse eski felsefe ve kültürlerden yararlanarak İslam bilginleri insanın ruhsal yapısı ve davranışları konusunda birçok kavram ve görüş geliştirmişlerdir. 8. yüzyıldan itibaren İlmü'n-nefs, İlmü'n-nefs ve'r-Rûh, Kitâbü'r-Rûh, İlm-i Ahvâl-i Rûh gibi başlıklar taşıyan çeşitli çalışmalar ortaya koyulmuştur.

Hâris el-Muhâsibî'nin eserleri içinde en meşhur olanı er-Riâye aynı zamanda psikolojik tahlillerin yer aldığı en kapsamlı eseridir. Eserde ihlâs, riyaset (baş olma sevdası), mübâhât (aldanış), tefâhur, tehâsüd (hased besleme), hayâ, masiyet, riya kavramlarını ele almıştır. Ayrıca ahlakla ilgili marifet-i nefs konusunda geniş bilgi vermektedir. Ele aldığı konuları derinlemesine ve en ince ayrıntılarına kadar inceleyen Muhâsibî davranışları hataratlara bağlamaktadır. Hataratların kaynağını ise nefis, şeytan ve akıl olarak görmektedir. Muhâsibî hatarattan "kalpleri her türlü hayır ve şerre çağıran davetçilerin ta kendisidir" ifadesiyle bahsetmektedir.

Kindî, İslam düşünce tarihinde nefsin mahiyeti ve işlevlerini, arınmasının yol ve yöntemlerini, ölümden sonraki durumu felsefi açıdan inceleyip temellendiren ilk filozoftur. Risâle fi'l-hîle li-defi'l-ahzân isimli eserinde psikolojik sağlığın korunması konusunda önemli değerlendirmeler ve tavsiyelere yer vermektedir. Kindî, kişilere mutluluğu istemeyi mutsuzluktan kendisini korumayı tavsiye etmektedir. Kindî'ye göre arzulanan ve sevilen şeyler kişinin yapısına uygun olmalı, elden gidene üzülmemeli ve kişinin yapısına uygun olmayan duyusal varlıklar istenmemelidir.

Râzî ilim öğrenmek için birçok yeri dolaşmış, çeşitli ilim ve kültür merkezlerinde edebiyat, tıp, felsefe ve astronomi alanlarında tahsil görmüştür. İlk olarak Râzî'nin ortaya attığı "et-Tıbbu'r-ruhâni" kavramı kalbin afetlerini ve hastalıklarını ortaya çıkararak tedavi yollarını ve iyileştirme çarelerini bulmaya çalışan, ahlaki ve psikolojik durumlar aracılığıyla sağlığı düzeltmeye çalışan bir disiplindir. Ortaya attığı kavramla aynı ismi taşıyan eseri et-Tıbbu'r-Ruhâni'de ise endişen ölüm korkusuna kadar pek çok psikolojik kavramı işlemiştir. Râzî, eserinde ölüm üzerine düşünmemeyi ve üzüntüden uzak olmayı tavsiye etmiştir.

İbn-i Sînâ insan psikoloji üzerine çeşitli değerlendirmeler yapmış ve de özellikle nefis konusuyla ilgilenmiş, onun cisimden farklı oluşuyla nefsin bedende bulunmasından dolayı bedende ortaya çıktığı görülen fiillerin aslında nefse ait olduğunun saptanmasına çalışmıştır. İbn-i Sînâ insanı bir nefis ve bir bedenden oluşan bir varlık olarak kabul eder ve nefsin güçlerini nebati, hayvani ve insani olmak üzere bir sınıflamaya tabii tutar. Nefsin bu güçleri arasında tam bir sıra ve düzen vardır. İnsani yetkinliğin kazanılması ve mutluluğun elde edilmesi için bir alttaki gücün bir üsttekine hizmet etmesi gerekir.

Gazzâlî'nin fikirleri ve incelemeleri de din psikolojisi açısında oldukça önemlidir. Gazzâlî kalp, ruh, nefis, akıl kelimelerinin üzerinde durmuş ve onlara yüklediği anlamları açıklamıştır. Kalbi hem cisim olarak hem de idrak eden bilen ve kavrayan ruhani bir varlık olarak ele almıştır. Ruhun ise evin bir köşesinde yakılan lambanın ışığının eve dağılması gibi damarlar aracılığıyla bedene dağılan ve koklamayı, dinlemeyi, görmeyi, hissetmeyi sağladığını belirtir. Nefsi ise insandaki şehvet ve öfke kuvveti olarak anlatır. Akıla işlerin hakikatini bilmek ve ilimleri idrak eden nesne olarak anlamlarını yüklemiştir. Gazzâlî'ye göre irade, kudret, görme koklama, duyma ve dokunma ise kalbin destekleyicileridir.

Batılı bilim insanlarının çalışmaları

Din psikolojisinin tarihsel gelişimine bakıldığında alanın bilimsel bir disiplin olarak ortaya çıkması 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başına rastlamaktadır. Din psikolojisinin oluşumuna öncülük edenler arasında başta Granville Stanley Hall olmak üzere James Henry Leuba, Edwin Diller Starbuck, George Albert Coe, William James, James Bissett Pratt ve Wilhelm Wundt öne çıkmaktadır.

Amerika'da William James, Almanya'da Wilhem Wundt, din psikolojisinin bugünkü anlamda kurulmasına öncülük eden ilk psikologlardır. Dünyada ilk kez psikoloji laboratuvarı kurarak deneysel psikoloji çalışmaları başlatan Wilhelm Wundt'un on ciltlik Völkerpsychologie adlı eserinde din psikolojisine önemli katkılar sağlayan bölümler vardır. Wundt eserinde halk psikolojisini incelerken dillerin, mitolojilerin ve örflerin üzerinde durmuştur. Wundt'a göre nasıl ki dil, dinî gelenekleri canlı olarak koruyor ve birey bunlar vasıtasıyla kendi kişiliğine has dindarlığı elde ediyorsa örf ve adetlerden de her ferdin dinî faaliyeti için esas teşkil eden, değer taşıyan, saygı gören özel bir çerçeve meydana gelir. Bu, dinî gelenek ve adetlerin çerçevesidir.

1889'de çıkan The Psychology of Religion adlı kitabıyla Edwin Diller Starbuck, bağımsız bir disiplin olarak din psikolojisi alanında ilk kitabın sahibi olarak tanınmaktadır. Ancak, bilimsel anlamda ilk çalışmaların öncüsü olduğu için din psikolojisinin kurucusu olarak, William James kabul edilir. William James'in Edinburgh Üniversitesinde verdiği on konferanstan derlenen Dinsel Deneyimin Çeşitleri isimli eseri alandaki en önemli kaynak eserler arasındadır. James pek çok kişi tarafından Wundt'tan sonra Amerika Birleşik Devletlerinin en büyük psikologu olarak kabul edilir.

James, felsefedeki pragmatist yaklaşımını din psikolojisinde de göstermiştir. Dinî davranışları faydacı bir açıdan ele almış, varoluşsal gerçekliklerden ziyade bireylerin yaşamlarında sağladıkları faydalar üzerinde durmuştur. Bu özelliği onun alanda fark edilmesini ve ilgi görmesini sağlamıştır. James dini bireysel ve kurumsal olmak üzere ikiye ayırır. Dua, zikir, tefekkür, kendini adama vb. kişisel ibadetler dinin bireysel yönüne girerken; seremoni, ibadethanelere ait organizasyonlar ise dinin kurumsal yönüne girer. James din psikolojisi için daha önemli olan bireysel din üzerinde durur. Dinî tecrübenin; dinî yaşantıların kelimelerle ifade edilememesi, akılla ilgisinin az oluşu, mistik durumun uzun sürmemesi ve edilgenlikten haiz dört temel özelliği olduğunu ifade etmiştir.

Din psikolojisi tarihindeki bir başka önemli şahsiyet Granville Stanley Hall’dur. 1892’de Amerikan Psikoloji Derneğinin organizatörü ve ilk başkanı oldu. 1917’de Jesus, the Christ, in the Light of Psychology isimli eserini yayımladı. Hall 19. yüzyılın ikinci yarısında deneysel din psikolojisinin doğup gelişmesini sağlayanlar arasındadır. Din psikolojisinde anket yönteminin kullanılarak başarılı çalışmalar yapılmasına Hall öncülük etmiştir.

Gordon Allport, James ile aynı çizgiyi benimseyen bir diğer önemli isimdir. 1915 yılında Harvard Üniversitesine giren Allport, lisans eğitimini tamamladıktan sonra Sigmund Freud’la Viyana’da hayal kırıklığı ile sonuçlanan bir görüşme yapmıştır. Bu görüşme sonunda Freud’un bilinçaltı üzerinde ısrarlı duruşu ile kendisinin bilinci önemseyen ve kendisinin bilinci öne çıkaran yaklaşımı arasındaki farklılığın daha iyi farkına varmıştır. "An Experimental Study of the Traits of Personality" isimli teziyle Harvard'da doktora çalışmasını tamamlamıştır. Kişilik konusu kadar Allport'un üzerinde durduğu bir başka konu da dinî duygu olmuştur. Dinin insan hayatındaki pozitif etkisine dikkat çekmeye çalışmıştır. Allport, olgunlaşmış bir dinî duygu modeli önermektedir. Ona göre dinî duygu bireyi anlamlı bir şekilde bütün varlığıyla ilişkilendiren bütüncül bir tavırdır. Allport, dindarlık tipolojisi ve dinsel önyargı konularında önemli çalışmalar yapmıştır. Dindarlık tipolojilerini bireyin kendi dinî çıkarları için bir fayda aracı olarak kullanıp kullanmamasına göre dışsal ve içsel olarak iki yönelime ayırmıştır.

Psikologların din konusuna olan ilgileri 1920'lerden 1960'lara doğru azalan bir eğilim göstermiştir. Bu dönem psikologlar daha bilimsel olduğu düşünülen diğer konuları çalışmak üzere dinle ilgili olanlardan uzaklaşmışlardır. Davranışçılığın indirgemeci yöntemleri inancın veya direkt olarak ölçülemeyen diğer kurumsal yapıların araştırılmasına çok az yer verdiği için; dinî ve manevi konular bu dönemde ihmal edilmiştir.

Bu dönemde en çok dikkat çeken isimlerden biri Sigmund Freud'tur. Freud bir nevroz olarak gördüğü dinin kaynağını çocukluk devresindeki tecrübelerinde aradı. Dinin bir nevroz olduğuna, ilk yazılarından olan "Obsessive Actions and Religious Practices" başlıklı makalesinde ve çocukluk tecrübeleri üzerine yazdığı psikanaliz yazılarında yer verdi. Din ile nevroz arasında bağ kurduğu bu ilişkiyi din üzerine yazdığı ilk hacimli eser olan Totem ve Tabu ile birlikte Bir Yanılsamanın Geleceği, Kültürdeki Huzursuzluk ve Musa ve Tektanrıcılık isimli eserlerinde devam ettirdi. Bu eserlerden her biri dini farklı açılardan ele alsalar bile din ile nevroz arasındaki ilişki bağlamında ortak bir noktaları bulunmaktadır. Freud'a göre çocuklar kendilerini korumaları için ihtiyaç duydukları anne babaları sayesinde yaşarlar. Büyüdükleri zaman anne babaya olan bağlarını çocukken anne babanın doyurduğu aynı çocuksu ihtiyaçları tatmin etmek için tanrılara transfer ederler.

Freud'un çağdaşı olan Carl Gustav Jung ise kendi çağdaşları arasında dine en çok dikkatini veren psikolog idi. Hem Doğu hem de Batı dinî geleneklerini kendi teori ve kavramlarını destekleyecek deliller olarak kullanmıştır. Dinî hayata yönelik alışık olunmayan sempatik bir tutum sergilemiştir. 1933'te İnsan Ruhuna Yöneliş, 1938'de Psikoloji ve Din, 1954'te Answer to Job eserleri ve din bireyleşme süreci üzerine çalışmalarıyla din psikolojisi alanına katkı sağlayan Jung, Freud'dan oldukça farklı fikirleriyle ortaya çıkmıştır. Kolektif bilinçdışının arketiplerini inceleyen Jung'a göre elde ettiği sonuçlardan en önemlilerinden biri insandaki "doğal dinsel işlev"dir. Ona göre, insanın ruh sağlığı ve kararlılığı içgüdülerin olduğu kadar bu doğal dinsel işlevin de uygun bir biçimde ifade edilmesine bağlıdır. Jung, özellikle anima, animus, persona, gölge ve benlik arketiplerini sıkça tartışmıştır. Ona göre teslis inancı yanlış ve çarpıtılmış şeylere dayanır. Teslis erkeksi bir karakterdedir, anima'sı bastırılmıştır. Oysa hakikat üçlü değil; su, hava, ateş ve topraktan haiz dörtlüdür. Teslis'te dişi ve kadını temsil eden toprak eksiktir. Hindistan ve Orta Afrika'ya seyahatler yapan Jung, özellikle Hint zihniyetinin temsilcileriyle konuşmuş ve bu zihniyeti Avrupa'yla kıyaslamıştır.

Abraham Maslow ise dinî tecrübenin bireysel boyutu üzerinde duran alana katkı sağlayan isimlerden biridir. Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler isimli kitabında din kişisel gelişmenin yüksek düzeylerinde akılcılıkla, bilimle ve toplumsal amaçlarla bağdaşmaktadır. Maslow, Freud'un nörotik ve psikopat bireyler üzerinde yoğunlaşarak tüm yüksek değerler, duygu ve davranışların insan türünün doğal değil kazanılmış davranışlar olduğu tezini şiddetle eleştiriyordu. Maslow, akıl sağlığı anlaşılmadan akıl hastalıklarının anlaşılamayacağına inanıyordu. Psikologların fizikçi, kimyager ve matematikçilerin çok fazla etkisi altında kaldığını, insanın matematiksel ve fiziksel bir formüle indirgenemeyeceğini söylüyordu. Maslow'a göre her bir insanın kendini gerçekleştirmeye yönelik bir eğilimi vardır. En yüksek dereceli insan ihtiyacı olan bu hal, tüm yetenek ve nitelikleri aktif olarak kullanmayı ve potansiyeli geliştirip gerçekleştirmeyi içerir. Maslow'un araştırmalarının büyük bölümü kendini gerçekleştirme ihtiyacını tatmin etmiş ve bu nedenle psikolojik açıdan sağlıklı olarak nitelendirilen insanlar üzerine yoğunlaştırmıştır.

Erich Fromm ise dinî olguları sosyal psikolojik bir yaklaşımla ele alır. Fromm nevroz ve din ilişkisi konusunda Freud'dan oldukça farklı düşünür. Fromm'a göre dinsel tapınma ile nevroz arasında önemli bir ayrım, tapınma aracılığı ile insanın özgürlük ve tatmin sağlaması ve bunun nevrozda olmamasını gösterir. Fromm, dinleri incelemiş otoriter din ve hümanist din kavramlarını ortaya atmıştır. Ona göre otoriter dinlerin ve böylesi dinsel yaşantıların temel özelliği insanların kendi dışlarındaki görülemez, tutulamaz ve duyulamaz olan bir güce teslim olmalarıdır. Bu türlü bir dinin en büyük erdemi itaat, baş günahı ise itaatsizliktir. Buna karşılık hümaniter dinler ilk önce insan ve onun güçleri ile ilgilenirler. İnsan, kendini ve diğer insanlarla olan ilişkilerini anlayabilmek, evrendeki yerini kavramak için önce aklını geliştirmelidir. Erdem itaatte değil kendini gerçekleştirmektedir.

Kullanılan yöntemler

Herhangi bir bilim dalının bağımsız bir hale gelebilmesinin şartlarından biri o bilim dalının kendine ait bir metodunun olmasıdır. Metot terimini bilimsel araştırmaların, mantık çerçevesi içinde düzenlenmesini ve sonuca bağlanmasını yansıtan strateji veya yol olarak tanımlanır. Metot kavramının yapısı teori ve araştırma teknikleri olmak üzere iki genel kısma ayrılmaktadır.

Teori

Olgular arasındaki ilişkileri açıklayan kavramsal bir sistemdir. Gözlenen olgu ve olaylardan hareketle elde edilmiş bilgilerden yararlanarak bilinmeyen ya da henüz ulaşılmamış bilinmeyenleri anlama ve açıklamaya yardımcı olan zihinsel, kavramsal bir genellemedir. Bir araştırmada "veri toplama araçlarına verilen cevapların doğru ve samimi olduğu" genellemesi bir hipotezdir. Araştırmada ilk olarak belirlenmesi gerekenler sayıltı ve hipotezdir.

  1. Sayıltı: Araştırma sürecinde doğruluğu ispatlanması gerekmeyen önermedir. Genelde sayıltı ve hipotez birbirine karıştırılmaktadır. Araştırma sürecinde hipotezin doğruluğu test edilerek kabul ya da reddedilir. Sayıltı ise doğru kabul edilerek araştırma gerçekleştirilir.
  2. Hipotez/Varsayım: Hipotez, araştırmacının araştırma problemindeki değişkenler arasında ne tür bir ilişkinin olduğuna dair beklentilerini ve yargılarını ifade eder. Birçok durumda hipotezler, araştırmacının değişkenler arasında var olduğunu düşündüğü ilişkilere dair önsezilerdir. Hipotez, araştırma sorusuna bulanacak yanıtı tahmin etmek demektir. Belirli bir araştırma sorusu, neyin bulunmaya çalışıldığını belirtir.

Araştırma teknikleri

  1. Gözlem: Araştırmacının insan davranışlarını sistematik olarak gözleyip bunları kaydedip analiz ettikten sonra yorumlamasıdır.
  2. Deney: Bir varsayımın sınanması amacıyla başvurulabilecek özel bir gözlem türüdür.
  3. Anket: Genel olarak cevaplandırıcının daha önceden belirlenmiş bir sıralamada ve yapıda oluşturulan sorulara karşılık vermesiyle veri elde etme yöntemi olarak tanımlanabilir. Telefonla yöneltilen sorular ve posta ile dağıtılan formlar da anket sınıflaması içerisinde yer alır.
  4. Mülakat: İki veya daha çok sayıda insan arasında belli bir amaç etrafında yapılan tartışmalardır.
  5. Odak grup görüşmesi: Bireysel görüşmelerin yanında odak grup görüşmeleri de nitel veri toplama da önemli bir işleve sahiptir. Odak grup görüşmeleri araştırmacı açısından bireysel görüşmelere göre bazı farklılıklar gösterir. Öncelikle grup görüşmelerinde sorulara verilen yanıtlar gruptaki bireylerin birbiriyle olan etkileşimleri sonucu oluşur. Odak grup görüşmelerinin bu özelliği aynı zamanda bu tür görüşmelerin zengin bir veri seti oluşturmaya yardımcı olması açısından da önemlidir.
  6. Doküman incelemesi: Araştırılması hedeflenen olgu ve olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin tahlilini kapsar. Geleneksel olarak doküman incelemesi tarihçilerin, antropologların ve dilbilimcilerin kullandığı bir yöntem olarak bilinir.

Dindarlık

Ağlama Duvarı'nda ibadetlerini gerçekleştiren Yahudi dindarlar.

Dünya dinleri arasında, ayrıntıya gidildiğinde birçok farklılığın olmasına rağmen dindarlığın kendini ortaya koyduğu genel alanlar açısından önemli açıdan benzerlikler bulunduğu tespit edilmiştir. Charles Young Glock ve Rodney Stark, dindarlığın temel boyutları olarak kabul edilebilecek genel alanları duygu, inanç, ibadet, bilgi ve etki olmak üzere beş ayrı kategoride ele almıştır. Dindarlık ile ilgili çalışmalar genel olarak dindarlığın boyutları, modelleri, fiziksel ve psikolojik sağlık ile ilişkisi, madde bağımlığı, kişilik üzerine etkisi, dindarlık ve cinsiyet, dinî baş etme ve yaşlara göre dinî hayat gibi konularda yoğunlaşmıştır.

Dindarlığın boyutları

  1. İdeolojik boyut: Yeryüzündeki bütün dinlerin merkezinde bir akide vardır. Kendisine inananları bir araya getirir.
  2. Törensel boyut: Hemen her dinî gelenek kendi bünyesinde birtakım uygulama, eylem ve etkinliğe yer verir. Dua, ibadet, hac, kurban, kutsal kitabı okuma şeklinde farklı uygulamalar vardır.
  3. Tecrübe boyutu: Her din mensubu, inandığı yaratıcıyı doğrudan içinde hisseder ve onunla iletişime geçer.
  4. Zihinsel boyut: Her dinin mensupları kendi dinlerinin temel inanç ve değerleri ile ilgili bir bilgiye sahiptir.
  5. Etki boyutu: Dindarlık yaşantısı toplumda yaşattığı bir ahlaki tutum vardır. Dinî yaşam bu ortak ilkeleri sürdürmeyi hedefler.

Gelişimsel Yaklaşımlar

Bazı kuramcılar, Piaget'in Bilişsel Gelişim Teorisindeki aşamalı yaklaşıma benzer doğrultuda bir insanın çocukluktan itibaren Tanrı ve din hakkında nasıl fikir edindiğini açıklamaya çalışmıştır.

James W. Fowler'in modeli

Dini gelişimsel modeller içerisinde en iyi bilinen modeldir. Fowler; 1981'de yayımladığı "İnanç Aşamaları" (Stages of Faith) adlı kitabında bir insanın din hakkında edindiği gelişimi altı aşamaya ayırmıştır:

Sıra Fowler Yaş Piaget
0 Farklılaşmamış İnanç0-2 Duyusal-Motor
1 Sezgisel-Projektif İnanç2-7 İşlem Öncesi
2 Mistik-Gerçekçi İnanç7-12 Somut İşlemler
3 Sentetik-Geleneksel İnanç12+ Soyut İşlemler
4 Bireysel-Yansıtıcı inanç20+
5 Birleştirici İnanç30+
6 Evrensel İnanç45+

Son dönemlerde din psikolojisi literatüründe yapay zekanın (YZ) yönteme olan etkileri dikkat çekmeye başlamıştır. Yapay zekanın din psikolojisi çalışmalarına sunduğu yöntemsel katkılar, özellikle veri analizinde ve karmaşık dinî konuların incelenmesinde yeni fırsatlar sunmaktadır. "Yapay Zekâ ve Dindarlık: Din Psikolojisi Çalışmalarına Yöntemsel Bir Yaklaşım" başlıklı doktora tezi, yapay zekanın din psikolojisinde nasıl kullanılabileceğine dair yöntemsel bir çerçeve sunmaktadır. Ayrıca, "Yapay Zekâ ve Din Psikolojisi" adlı çalışmasında, yapay zekanın dinî algılar üzerindeki etkilerini daha geniş bir perspektiften ele almıştır. Son olarak, "Yapay Zekâ Sohbet Robotu ChatGPT ile İnanç-İnançsızlık, Doğal Afet ve Ölüm Konuları Üzerine Nitel Bir Araştırma: Din ve Maneviyatın Psikolojik Sağlığa Etkileri" başlıklı çalışmada, yapay zekâ kullanarak inanç, manevi sağlık ve ölüm gibi konuların incelendiği nitel bir araştırma sunulmuştur.

Kaynakça

  • Ayten, Ali (2018). Psikoloji ve Din: Psikologların Din ve Tanrı Görüşleri (5 bas.). İstanbul: İz Yayıncılık. ISBN 9789753556118. 
  • Cirhinlioğlu, Fatma Gül (2014). Din Psikolojisi (2 bas.). İstanbul: Nobel Yayın Dağıtım. ISBN 9786051339573. 
  • Hökelekli, Hayati (2012). Din Psikolojisine Giriş (2 bas.). İstanbul: Dem Yayınları. ISBN 9786054036219. 
  • Gorsuch, Richard; Hunsberger, Bruce; Hood, Ralph W.; Spilka, Bernard (1985). The Psychology of Religion: An Empirical Approach (İngilizce) (3 bas.). New York: The Guildford Press. 
  • Pargament, Kenneth (2001). The Psychology Religion and Coping: Theory, Research and Practice (İngilizce). New York: The Guilford Press. ISBN 9781572306646. 
  • Adem Aygün, Ali Ulvi Mehmedoğlu. "James W. Fowler ve İnanç Gelişim Teorisi". Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ÇÜİFD) 6 / 1 (Mart 2006): 118-140.
  • Çinici, M. (2023). Yapay Zekâ ve Dindarlık: Din Psikolojisi Çalışmalarına Yöntemsel Bir Yaklaşım.

 İşbu madde Mualla Yıldız tarafından CC BY-SA 3.0 lisansı altında yayımlanan metin içermektedir.

İlgili Araştırma Makaleleri

Din, nadiren de olsa ilmet, genellikle doğaüstü, transandantal ve cansal unsurlarla ilişkilendirilmiş, çeşitli ayinler ve uygulamaları içeren, ahlak, dünya görüşleri, kutsal metinler ve yerler, kehanetler, etik kuruluşlarından oluşan bir sosyo-kültürel sistemdir.

Psikoloji veya Ruh bilimi, içgüdüsel davranışları ve zihni inceleyen bilimdir. Bilinçli ve bilinçsiz olayların yanı sıra daha çok duygu ve düşüncenin incelemesini içeren Psikoloji, çok kapsamlı bir bilimsel alandır. Bu alanda uzman olan ve aynı zamanda bilgi araştırması yapanlara psikolog denir. Psikologlar, beyinin ortaya çıkan özelliklerini ve ortaya çıkan özelliklerle bağlantılı tüm fenomenleri anlamaya çalışırlar ve bu şekilde daha geniş nöro-bilimsel araştırmacı grubuna katılırlar. Psikoloji bilimi, bir sosyal bilim olmasına rağmen aynı zamanda doğa bilimleri olarak da kategorize edilebilir. Özellikle beyin biyolojisi bilgisini oldukça kullanır ve geliştirir.

<span class="mw-page-title-main">William James</span> Amerikalı filozof ve psikolog (1842–1910)

William James, psikolojide işlevselcilik hareketinin öngörücüsü, pragmatizmin öncüsü Amerikalı filozof ve psikologdur.

<span class="mw-page-title-main">Din bilimleri</span>

Din bilimleri, dinle teolojik bakış açısıyla ve normatif yöntemlerle ve apolejetik amaçla ilgilenen ilahiyatın aksine dinleri sosyal bilimler perspektifinden ve herhangi bir dini veya dinleri apolejetik (savunmacı) gaye gütmeden ve ideolojik muhalefet tavrı içine girmeden olgusal temelde araştıran ve analiz eden çeşitli sosyal bilim disiplinlerinin ortak adı.

<span class="mw-page-title-main">Carl Gustav Jung</span> İsviçreli psikiyatr, analitik psikolojinin kurucusu (1875–1961)

Carl Gustav Jung, İsviçreli psikiyatr. Analitik psikolojinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.

<span class="mw-page-title-main">İd, ego ve süperego</span> Sigmund Freudun bilinç tanımı

Psikanalizde id, ego ve süper-ego, insan zihninde etkileşime giren üç katman kümesidir. İlk defa Sigmund Freud tarafından, yapısal psişe modellemesiyle tanımlandı. Bu üç katman, bir kişinin zihinsel yaşamının faaliyetlerini ve etkileşimlerini tanımlayan teorik yapılardır. Psişenin ego psikolojisi modelinde id, koordine edilmemiş, zevk temelli içgüdüsel arzular kümesidir—temel ve en ilkel benliktir, ana kaynağı cinsellik ve açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır; süper-ego eleştirel ve ahlaki rolü oynar; ve ego, idin içgüdüsel arzuları ile eleştirel süper-egonun arasında aracılık eden gerçekçi bir katmandır—id, bu hayali istekleri gerçeklikle ölçüp mümkünatını değerlendiren katmandır. Freud, ego hakkında şunu dedi:

Ego, şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. [Ego] İd ve süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.

<span class="mw-page-title-main">Wilhelm Wundt</span>

Wilhelm Maximilian Wundt, Alman fizyolog, psikolog, filozof, profesör, tıp doktoru ve modern psikolojinin kurucularındandır. Almanya'nın Leipzig şehrinde 1879 yılında ilk psikoloji laboratuvarını kurarak deneysel psikolojinin adımlarını atmıştır. Zihnin yapısını incelemeye alan yapısalcılık ekolünün kurucusu sayılır. Almanya'da Leipzig Üniversitesi'nde kurulan bu laboratuvar sayesinde insan davranışlarının sebepleri bilimsel ortamda araştırmaya tabi tutulmuştur. Wundt özellikle "KBY" olarak bilinen "konfüzyonel beden algısı" isimli konuda yaptığı çalışmaları ile kendisinden söz ettirmiştir. Halen bu çalışmaların psikolojik alanda geçerliliği bulunmamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Psikanaliz</span> Freudun çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesi

Psikanaliz, kısmen bilinçdışı zihinle ilgilenen ve birlikte zihinsel bozukluklar için bir tedavi yöntemi oluşturan bir dizi teori ve terapötik tekniktir. Bu disiplin 1890'ların başında, çalışmaları kısmen Josef Breuer ve diğerlerinin klinik çalışmalarından kaynaklanan Sigmund Freud tarafından kurulmuştur. Freud, 1939'daki ölümüne kadar psikanaliz teorisini ve pratiğini geliştirmiş ve rafine etmiştir. Bir ansiklopedi maddesinde, psikanalizin temel taşlarını "bilinçdışı zihinsel süreçler olduğu varsayımı, bastırma ve direnç teorisinin kabulü, cinselliğin ve Oedipus kompleksinin öneminin takdir edilmesi" olarak tanımlamıştır. Freud'un meslektaşları Alfred Adler ve Carl Gustav Jung, psikanalizin bireysel psikoloji (Adler) ve analitik psikoloji (Jung) olarak adlandırdıkları dallarını geliştirdiler, ancak Freud'un kendisi bunlara yönelik bir dizi eleştiri yazdı ve bunların psikanaliz biçimleri olduğunu kesinlikle reddetti. Psikanaliz daha sonra Erich Fromm, Karen Horney ve Harry Stack Sullivan gibi neo-Freudyen düşünürler tarafından farklı yönlerde geliştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

<span class="mw-page-title-main">Transpersonel psikoloji</span>

Transpersonel psikoloji, insan zihninin aşkın veya ruhsal yönleri üzerinde araştırmalar yapan psikoloji okulu.

Bireysel psikoloji, Alfred Adler tarafından geliştirilen, psikanalizden ayrı olarak daha çok toplumsallık ve bütünlüğe önem veren psikolojik kuram.

<span class="mw-page-title-main">Deneysel psikoloji</span>

Deneysel psikoloji, psikolojiye doğa bilimleri gözlüğüyle bakar ve onu bilimsel yöntem yardımıyla anlamaya çalışır. Deneysel psikolojinin odaklandığı konular davranışı belirleyen süreçler ve zihinsel yaşamın doğasıdır. Bu dal, psikolojik bilgi birikimini günlük yaşamda karşılaşılan sorunları çözmekte kullanan uygulamalı psikoloji ve zihinsel hastalıkları terapi yoluyla ortadan kaldırmayı amaçlayan klinik psikolojiden ayrılır.

Kişilik psikolojisi, bireylerin kendilerine özgü davranış, düşünce ve duygu biçimleriyle ilgilenir.

<span class="mw-page-title-main">James McKeen Cattell</span> Amerikalı psikolog (1860 – 1944)

James Mckeen Cattell, (d. 25 Mayıs 1860 - ö. 20 Ocak 1944, Amerikalı psikolog ve Amerika Birleşik Devletleri'nde psikoloji profesörü unvanı almış ilk bilim insanı.

<span class="mw-page-title-main">Grup dinamiği</span> toplumsal grup içinde ya da toplumsal gruplar arasında oluşan davranış ve psikolojik süreçler sistemi

Grup dinamiği toplumsal grup içinde ya da toplumsal gruplar arasında oluşan davranış ve psikolojik süreçler sistemidir. Grup dinamiği üzerine yapılan araştırmalar karar verme davranışını anlamaya, toplum içinde hastalıkların yayılışını izlemeye, etkin terapi teknikleri geliştirmeye ve yeni fikirler ile teknolojilerin ortaya çıkışını ve popülerlik kazanmasını takip etmede yararlı olabilir. Irkçılık ve cinsiyetçilik gibi toplumsal önyargıları ve ayrımcılıkları anlamanın özünde grup dinamiği yer alır. Bu alandaki uygulamalar psikoloji, sosyoloji, antropoloji, siyaset bilimi, epidemiyoloji, eğitim, toplumsal çalışma, ticaret ve iletişim bilimlerinde araştırılır.

Sağlık psikolojisi bir tıbbi psikoloji altdalıdır. Sağlık, hastalık ve sağlık hizmetlerindeki psikolojik ve davranışsal süreçlerin incelenmesidir. Psikolojik, davranışsal ve kültürel faktörlerin fiziksel sağlık ve hastalığa nasıl katkıda bulunduğunu anlamakla ilgilenir. Psikolojik faktörler sağlığı doğrudan etkileyebilir. Örneğin, hipotalamik-hipofiz-adrenal ekseni etkileyen kronik olarak meydana gelen çevresel stres faktörleri kümülatif olarak sağlığa zarar verebilir. Davranışsal faktörler de bir kişinin sağlığını etkileyebilir. Örneğin, belirli davranışlar zamanla zararlı olabilir veya sağlığa iyi gelebilir. Sağlık psikologları biyopsikososyal bir yaklaşım benimser. Başka bir deyişle, sağlık psikologları sağlığı sadece biyolojik süreçlerin değil, aynı zamanda psikolojik, davranışsal ve sosyal süreçlerin ürünü olarak anlarlar.

Psikoloji, davranış ve zihinsel süreçlerin bilimidir. Öncelikli hedefi, hem genel prensipler oluşturarak hem de spesifik vakaları araştırarak bireyleri ve grupları anlamaktır.

Psikoloji temel bilimi, psikoloji alanında yapılan araştırmaların bazıları, uygulanan psikolojik disiplinlerde yapılan araştırmalardan daha "temel" dir ve doğrudan bir uygulaması yoktur. Psikoloji içerisindeki temel bilim yönelimini yansıttığı düşünülen alt disiplinler arasında biyolojik psikoloji, bilişsel psikoloji, nöropsikoloji vb. alt dallar sayılabilmektedir. Bu alt disiplinlerdeki araştırmalar, metodolojik titizlik ile karakterizedir. Psikolojinin temel bilim olarak kaygı, davranış, biliş ve duyguların altında yatan yasaları ve süreçleri anlamaktır. Temel bilim olarak psikoloji, uygulamalı psikoloji için bir temel sağlar. Uygulamalı psikoloji, aksine, temel psikolojik bilimlerin ortaya koyduğu psikolojik ilkelerin ve teorilerin uygulanmasını içerir; bu uygulamalar zihinsel ve fiziksel sağlık ayrıca eğitim gibi alanlarda sorunların üstesinden gelmeyi veya refahı artırmayı amaçlamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Psikoloji tarihi</span>

Psikolojinin tarihi, çok eski uygarlıklara uzanmaktadır. Psikoloji "davranış ve zihinsel süreçlerin bilimsel olarak incelenmesi" olarak tanımlanmaktadır. İnsan zihnine ve davranışına felsefi ilgi, Mısır, İran, Yunanistan, Çin ve Hindistan'ın eski uygarlıklarına dayanmaktadır.

Psikoloji felsefesi, modern psikolojinin teorik temellerinde yatan birçok konuyu ifade eder.