Din
Makale serilerinden |
Spiritüalizm |
---|
Spiritüalliğin hatları |
Etkileri |
Araştırma |
Din, nadiren de olsa ilmet, genellikle doğaüstü, transandantal ve cansal unsurlarla ilişkilendirilmiş, çeşitli ayinler ve uygulamaları içeren, ahlak, dünya görüşleri, kutsal metinler ve yerler, kehanetler, etik kuruluşlarından oluşan bir sosyo-kültürel sistemdir.
Zaman zaman inanç sözcüğünün yerine kullanıldığı gibi bazen de inanç sözcüğü din sözcüğünün yerinde kullanılır. Dinler tarihine bakıldığında farklı kültür, topluluk ve bireylerde din kavramının farklı biçimlere sahip olduğu, dinlerin mensupları tarafından her çağda coğrafya ve kültür değerlerine göre yeniden tasarlandığı görülür. Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibarıyla "yol, karar, ödül" gibi anlamlara sahiptir.
Tanımlama
Dinin farklı tanımları olup bu tanımlar dine bakış açısına göre birbirinden farklılık göstermektedir. Bir dine bağlı olanlar dini kendi inançları açısından tanımlamışlardır. Dine inceleme konusu bir nesne olarak bakan bilim insanları ise elde ettikleri verilere göre dinin bir tanımını yapmışlardır. Bu tanımların hiçbiri dinin gerçek yapısını ortaya koyan tanımlar değildir. Şimdiye kadar üzerinde ittifak edilen bir din tanımı olmamıştır. Bunun sebebi, dinlerin farklı yapılara sahip olmasıdır.
Din bilimlerinin farklı alanlarında uzman olan pek çok din bilimcisinin kendine özgü bir din tanımı vardır. Şimdiye kadar yapılan din tanımları normal bir kitap hacmini dolduracak kadar çoktur. Ancak bu din bilimcileri dini kendi alanları açısından tanımlamışlardır. Örneğin konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan Émile Durkheim, "Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir." demiştir. Durkheim bu tanımında, dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu esas almıştır. "Din; dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzudur." diyen Ludwig Andreas Feuerbach ise din psikolojisi açısından bir tanım yapmıştır. Buna benzer birçok tanımı sıralamak mümkündür. Ancak bu iki örnek din bilimcilerinin din tanımlarının birbirinden ne kadar farklı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Din bilimcilerinin bu din tanımlarında kutsallık, inanç, zihni meleke, mutlak itaat duygusu, arzu, toplumsal değerler bilinci, tabiat üstü yüce varlık ve tanrı fikri gibi hususlar ön plana çıkmaktadır. Din bilimcilerinin her biri bu kavramlardan birine ağırlık vererek din tanımı yapmıştır. Bu tanımlardaki ayrılık temelde iki nedenden kaynaklanmaktadır. Bu nedenlerden biri dinin karmaşık yapısıdır. Diğeri ise tanımı yapanların subjektif yaklaşımlarıdır. Dinin bütün dinleri kapsayacak objektif bir tarifini ancak dinin sınırlarının belirlenmesinden sonra yapmak mümkün olabilir.
Ortaya çıkışı
Dinin nasıl ortaya çıktığı, kaynağının ne olduğu konusunda kutsal kitapların verdiği bilgilerden başka herhangi bir tarihî belge yoktur. Bu bakımdan bilimsel yöntemlere başvurarak dinin başlangıcı ve kaynağı hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte, dinin kaynağını bulmaya teşebbüs eden bazı sosyal bilimciler ortaya çıkmıştır. Elde ettikleri veriler çerçevesinde dinin kökeni hakkında bir takım teoriler ileri sürmüşlerdir. Bir dönem bu teoriler Batı dünyasında kabul görmüş, bilim çevrelerinde heyecan uyandırmışsa da daha sonra bunların eleştirisi yapılıp tartışmalı hâle gelmişlerdir.
Dinin kaynağı hakkındaki görüşler evrimci görüş ve vahiy temelli görüş olmak üzere iki başlık altında toplanmaktadır.
Evrimci görüş
Evrime paralel olarak insanın kültür bakımından da evrim geçirdiğinin ispatlanması için çeşitli alanlardan bilim insanları çalışmalara başladılar. Antropologlar, etnologlar, sosyologlar ve psikologlar arasından bazı bilim insanları dinin kökeninin ilkel hayat yaşayan ilkel kabilelerin din ve kültürlerinin incelenmesi ile bulunabileceği iddiasında idiler. Yeni Zelanda, Avustralya, Afrika ve Asya'da yaşayan bazı ilkel kabilelerin inançlarından hareket ederek dinin kökeni hakkında değişik görüşler ortaya atmaya başladılar. Edward Burnett Tylor dinin başlangıcının animizm, James Frazer büyü, Durkheim totemizm olduğunu ileri sürdü. Diğer bilim insanları tarafından başka teoriler de ortaya atıldı. Bütün bu teoriler yaklaşım tarzlarına göre psikolojik ve sosyolojik temelli teoriler idi. Bu teorilere göre, insan tabiattan korktuğu veya cemaat şuurunu devam ettirmek istediği için dine yönelmişti ve bu teoriler bazı bilim çevrelerinde geniş kabul görmüştü. Bu bilim çevrelerinde dinin insan hayatından çıkmasının çok uzun zaman almayacağı kanaati hakim olmaya başlamıştı. Max Müller, 1878'de bu konuya dair "Her gün, her hafta, her ay en çok okunan gazeteler din çağının geçtiğini, inancın bir yanılsama ya da çocukluk hastalığı olduğunu, tanrıların bir insan buluşu olduğunun sonunda ortaya çıkarıldığını yazıyorlar..." şeklinde görüş belirtirken 1905'te Crawley, bilimle dinin karşıtlığını göstermek için din düşmanlarının kıyasıya bir mücadeleye giriştiklerini, dinin, mitlerin oluşturulduğu ilkel çağın bir kalıntısından başka bir şey olmadığı düşüncesinin her yerde yayıldığını ve ortadan kalkmasının sadece bir zaman sorunu olduğunu yazmıştı.
Vahiy temelli görüş
İnsanın ve dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş karşısında bilim insanları arasında vahiyci görüşü savunanlar da çıktı. Aslında Protestan bir rahip olan Wilhelm Schmidt, ilkeller arasında yaptığı etnolojik çalışmalardan sonra yayınladığı Der Ursprung der Gottesidee eserinde dinin ilk şeklinin tektanrıcılık olduğunu ileri sürdü.
Filolog Max Müller, dinin kaynağını dilbilimsel metotlarla tanrısal ilk vahye dayandırmaya çalıştı. Tanrı fikrinin tarihini ele alan Müller'e göre bu fikir, tanrının dünyayı yaratması esnasında ilk vahiyle başladı. İnsana yaşam nefesini üfleyerek tanrısallığın "sezgisini" yerleştirdi. Başlangıçta tanrı "insan ırkının bütün atalarına" kendini aynı tarzda bildirdi. Ancak insan, dil hataları nedeniyle bu tanrıya değişik isimler verdi. Zamanla bu isimlerin her birinin farklı tanrılara işaret ettiği yanılgısına varıldı. Böylece çoktanrıcılık doğdu. Max Müller, Hinduizmin kutsal kitabı Vedalar üzerinde yaptığı dilbilimsel incelemelerle bunu ispat etmeye çalıştı. Müller'in asıl ortaya koymak istediği ise "bütün dinlerde, değişik dillerle ifadesini bulan şey, aynı tanrısal gerçek, aynı vahiydir." cümlesiyle özetlediği tespitiydi.
Dinin kökeninin tektanrıcı vahiy olduğunu savunanlar belli bir dinî inanca sahip olanlardır. Wilhelm Schmidt, Hristiyanlığın Protestan mezhebine bağlı rahip bir bilim insanıdır. Max Müller de inançlı bir Hristiyandır. Onun geleneksel Hristiyan anlayışından ayrıldığı nokta bütün dinlerin kaynağının aynı tanrısal vahiy olduğu anlayışıdır. Geleneksel Hristiyan anlayış, tanrısal vahiy dini olarak sadece Yahudiliği ve Hristiyanlığı görmektedir. Bu anlayışa göre Hristiyanlık Yahudiliğin bir devamıdır fakat Hristiyanlığın çıkışıyla Yahudiliğin hükmü kaldırılmıştır. Diğer dinler ise tamamen şeytan uydurmasıdır. Tanrının bu dinlerle hiçbir işi olmamıştır. Hinduizm de aynı yaklaşımı sergiler. Budizmin din anlayışı tamamen farklıdır. Budizm, tanrısız bir din olarak bilinir. Bu din, ne kendini ne de diğer dinleri tanrısal vahye dayandırır.
Dinle ilişkili kavramlar
Din ve bilim
Dinî bilgi, çoğu dindar insana göre dinî önderler, kutsal metinler ve/veya şahsi ilham ile kazanılır. Bazı dinlere göre bu tür bir bilgi sınırsız bir mahiyettedir ve her türlü soru ve soruna cevap niteliği taşır. Bazı dinlere göre ise dinî bilgi hayata özellikle dinî ve pratik anlamda etki ederek gözlem ile elde edilen bilgiyi tamamlayıcı niteliğe erişir. Bazı dinler ve dindar grup ve bireylere göre ise bahsedilen yollardan elde edilen dinî bilgi kesin, şüphesiz ve asla yanılmaz türdendir. Dinî bilginin tanımı, idrak ve tahlil ediliş biçimleri çoğu zaman dinden dine, mezhepten mezhebe ve bireyden bireye değişiklik gösterir.
Bilimsel bilgi ve metot ise, tam tersi biçimde dünya ile birebir temasa dayanır ve sadece evren ile ilgili kozmolojik soru ve sorunlara cevap arar. Tüm bilimsel bilgi şüphe ihtimali barındırır ve daha sağlam delillere dayanacak gelişim ve değişime açıktır.
Din, felsefe ve metafizik
Dinî ve bilimsel doktrinler arasında metafiziğin felsefi perspektifi yer almaktadır. Bu yaklaşım, Antik Çağ'da evren, insanlık ve tanrı kavramının doğası üzerine mantıksal yargılar çıkarmaya çalışmaktaydı. Din ve bilim arasındaki anlaşmazlığı çözmek için geliştirilmiş önemli felsefi araçlardan biri de Ockhamlı William tarafından dini savunmak için geliştirilen Ockham'ın usturasıdır. Ancak bu argüman sıklıkla bilim felsefesinde bilimi savunmak için kullanılmaktadır.
Bu hususta not edilmesi gereken bir şey de felsefenin bilgi dalıdır. Bu dal, insan bilgisinin doğası ve sınırlarının yanı sıra inançların, doğru veya yanlış olduğunun nasıl tahlil edileceğini veya kabul edileceğini sorgular.
Din ve mit
Din, kaynağı vahye dayanan ve insanın mutluluğunu amaçlayan bir kurallar sistemidir. İnsanın varoluşuyla birlikte gelen inanma ihtiyacına cevap verir ve inançlıların yaşamına anlam katar. İnsanın nereden gelip nereye gittiğini, bu dünyada niçin bulunduğunu cevaplandırmaya çalışır. Bu bakımdan dinin insan yaşamında önemli bir yeri vardır. Ancak din, bu konuda yalnız olmayıp bu rolünü mitlerle paylaşmaktadır.
Mit, tarihin herhangi bir dönemlerinde gerçekten olmuş olayları mecazi bir dille anlatan kutsal öykülere verilen addır. Ancak çoğu zaman söylence, destan, halk öyküsü ve masal gibi edebiyat türleri ile karıştırılmaktadır. Miti diğerlerinden ayıran özelliği gerçekten olmuş olayları konu edinmesidir. Mitos, bu olayları farklı bir dille anlatır. Anlatımda kullanılan dil yalın değildir; mecazi anlatımlar ve semboller içerir. Mitlerdeki anlatım dili anlatılan olayların gerçek dışıymış gibi görünmelerine yol açar.
Ezoterizm ve mistisizm
Mistisizm, felsefe ve metafiziğin aksine mantığın yücelme ve aydınlanmanın en önemli yolu olmadığını öne sürer. Daha çok yoga, oruç, dönme (örneğin sema), çile ve hatta psikoaktif maddelerin kullanımı gibi çeşitli fiziksel disiplinlerde odaklanır.
Mistisizm, mutlak, ilahi olan, ruhani hakikat veya tanrı ile veya onun varlığının bilinci ile birleşmeye çalışmak, bunun için çeşitli yol ve öğretileri takip etmek, buna rasyonel düşünce ile ulaşılamayacağını bildirmektir. Mistikler, deneysel ve entelektüel kavrayışın ötesinde çeşitli gerçekliklerin varlığına inanır ve bunlara kişisel deneyimlerle ulaşılabileceğini düşünürler. Ezoterizm ise inanç yerine entelektüel anlayışa dayanarak dinden daha sofistike olduğunu ve psikospiritüel transformasyon teknikleriyle felsefede çeşitli gelişmelere neden olabilineceğini öne sürer. Ezoterizm sadece gelişmiş, imtiyazlı kişilere açık olup kuşaktan kuşağa aktarılan "gizli" bilginin varlığından bahseder. Bu kamuya açık olan ezoterik bilginin tersidir. Özellikle ruhsal uygulamalara ve disiplinlere önem verir. Antik Yunanistan'ın mistik dinleri ve modern Scientology tarikatı ezoterizmin örneklerindendir.
Ayrıca bakınız
- Dünyada dinlere göre nüfus
- Dinî inanç, grup ve akımlar listesi
- Dini dışlayıcılık
- Teoloji
- İnanç
- Din bilimleri
- Perennial felsefe
- Mistisizm
Kaynakça
- Eliade, Mircea (2003). Dinler Tarihine Giriş. çev. Lale Arslan. İstanbul: Kabalcı Yayınevi. ISBN 9758240803.
- Küçük, Abdurrahman; Tümer, Günay (1993). Dinler Tarihi. Ankara: Ocak Yayınları.
- Sarıkçıoğlu, Ekrem (2002). Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi (2 bas.). İstanbul: Fakülte Kitabevi. ISBN 6054324675.
- Schimmel, Annemarie (2016). Dinler Tarihine Giriş. çev. Recep Kibar. İstanbul: Külliyat Yayınları. ISBN 9786055976248.
- Sharpe, Eric John (2000). Dinler Tarihinde 50 Anahtar Kavram: Karşılaştırmalı Bir Çalışma. çev. Ahmet Güç. Bursa: Arasta Yayınları. ISBN 9758484060.
İşbu madde Baki Adam tarafından CC BY-SA 3.0 lisansı altında yayımlanan metin içermektedir.