Denizaltı kanyonu
Denizaltı kanyonu (İngilizce: submarine canyon), okyanusların kenar kısımlarındaki diplerde, bir kısmı sığ, enine profilleri V şeklinde olan, bir kısmı da çok derin şeklinde yarılmış dik yamaçlı vadilere denilmektedir.
Denizaltı kanyonları şelf üzerinde başlar ve çok defa kıta yamacı üzerinde de devam ederek bazen 2000, hatta 3000 m derinliğe kadar takip edebilirler. Kanyon tabanlarının eğimi genel olarak bir tarafa, yani derin deniz çukuruna doğrudur.
Bununla birlikte eğim hep aynı kalmaz; yer yer eğim kırıkları görülür. Boyuna profilleri genellikle kuvvetle eğimli ve kıta yamacının profili gibi içbükeydir. Eğim yukarı kısımlarda en fazla, alt kısımlarda ise daha az dır. Denizaltı kanyonlarının bu kuvvetli eğimleri, karalar üzerinde ancak sel yataklarının eğimleri ile karşılaştırılabilir.[1]
Özellikleri
Denizaltı kanyonlarının bir kısmı, kıyı bölgesinde kara üzerindeki akarsu sistemlerinin ağızları önünde yer alır ve onlara kolayca bağlanabilir. Örneğin Karadeniz kıyılarında Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak önünde durum böyledir. Burada vadiler, -90 metredeki şelf yüzeyi içinde 250 metre kadar gömülmüştür. Gömülme kıta yamacı üzerinde daha büyük ölçülere erişir. Aynı şekilde, Ganj, İndus, Kongo, Hudson, Taju ve Adour gibi akarsuların vadileri de kıta yamacını yaran denizaltı kanyonları ve vadileri ile devam ederler. Buna karşılık bir kısım denizaltı kanyonları ile karadaki akarsu vadileri arasında bağıntı kurmak güçtür. Çünkü bunlar doğrudan doğruya şelf üzerinde başlarlar. Bu gibi durumlar, kara üzerindeki vadilerle denizaltı vadileri arasındaki bağlantıların yatak değişiklikleri veya birikme olayları sonucunda maskelenmiş olmasıyla açıklanabileceği gibi denizaltında gözlenen vadiye benzer şekillerin bazılarının denizsel etkenlerle meydana gelmiş olması ile de ilgili olabilir.
Denizaltı kanyonlarının geneli gevşek maddeler üzerinde kazınmıştır. Bununla birlikte dirençli kayaları yaran denizaltı kanyonlarının var olduğu da bilinmektedir.
Diplerden alınan örneklere göre bu kanyonların birçoğu Miosen, Pliosen veya daha yeni depolar içinde açılmıştır. Buna göre denizaltı kanyonlarının bu depolardan daha da sonra oluştukları, yani genellikle çok yeni şekiller oldukları anlaşılmaktadır. Karadeniz'de de durum aynıdır. Gerçekten buradaki denizaltı kanyonları birçok sahalarda Kuaterner depolarını yarmaktadır.[1]
Oluşumu
Denizaltı kanyonlarının nasıl meydana geldikleri hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.
Tektonik Köken
Buna göre denizaltı kanyonları dislokasyon hatlarının sınırladığı çukurlara karşılık gelir. Tektonik kökenli denizaltı kanyonlarını varlığı, teorik olarak olasılık dışı değilse de, düzgün ve çok dallı sık bir şebeke karakteri sunan vadi şekillerini bu şekilde açıklamaya olanak olmadığı ortadır.
Sualtı Kökeni
Buna göre denizaltı kanyonları deniz dibini şekillendiren bazı etkenleri ile açıklanmak istenir. Bu etkenlerin başlıcaları arasında çeşitli kökene sahip akıntıların, yoğun çamur akıntılarının, heyelanlarının ve sedimantasyonu önleyen yerel şartların etkileri üzerinde özellikle durulmaktadır.
Bu konuda Daly ve Kuenen özellikle denizaltı çamur akıntılarının aşındırıcı rolüne dikkati çekmişlerdir. Bilindiği gibi, akarsuların ağızlarında yüzer maddelerle yüklü olan bulanık nehir suları, nispeten yüksek olan yoğunlukları dolayısıyla, deniz içinde dibe çöker ve bir süre yalnız hareket eder. Bu şekilde meydana gelen denizaltı akıntıları, son zamanlarda laboratuvar deneylerinin de gösterdiği üzere, büyük bir hıza ve dolayısıyla, kuvvetli bir aşındırma gücüne erişebilir. Kıta yamacındaki gevşek maddeler de, deniz suyunda sulanarak, kuvvetli eğimi izleyerek aşağıya doğru hareket eden süspansiyon akıntılarına dönüşebilirler. Bu konuda deneysel araştırmalar yapan Kuenen'e göre yamaç eğimi 0, 060, süspansiyon akıntısı halinde hareket eden çamur kütlesinin kalınlığı 4 m yoğunluğu ise 2 civarında olduğu zaman, çamur akıntısının hareket hızı 3 m/sn' yi bulur. Bu durumda deniz dibinde önemli bir aşındırmanın meydana gelmesi gerekir. Bununla birlikte bu verileri abartılı olarak bulanlar da vardır. Sonuçta bazı durumlarda, kuvvetli dip akıntılarının uzandıkları doğrultuda çökelmenin az olması veya hiç meydana gelmemesi de vadiye benzer bazı şekillerin oluşumuna yol açabilir. Bu son görüş, özellikle Kongo ağzındaki çok belirli ve oluk şekilli denizaltı kanyonu için ileriye sürülmüştür. Deniz dibindeki bazı kanyon şekillerinin, özellikle gevşek maddeler üzerinde açılmış olanlardan bir kısmının, denizaltında işlevde bulunan ve başlıcaları yukarıda açıklanan sualtı etkenleri tarafından meydana getirilmiş olması olasıdır. Bununla birlikte, bütün denizaltı kanyonlarını, özellikle sağlam kaya içinde açılmış olanlarla karakteristik akarsu şebekesi görünümü gösterenleri bu yollarda açıklamaya olanak görünmüyor.[1]
Karasal Köken
Bu açıklama biçimine göre denizaltı kanyonları aslında karalar üzerine kazılmış vadilerdir fakat bunlar sonradan denizaltında kalmışlardır. Ancak bu boğulmanın nasıl meydana geldiği hakkında düşünce ayrılıkları vardır. Bazılarına göre boğulma östatik hareketlerin eseridir. Örneğin Shephard'a göre deniz seviyesi östatik olarak 2000–3000 m. kadar alçalmış, bu sırada karasal etkenler tarafından sözü geçen vadiler kazılmış, daha sonra deniz bugünkü seviyesine çıkarak meydana gelmiş bulunan vadilerin sular altında kalmasına neden olmuştur. Fakat yukarıda da belirtildiği gibi denizaltı kanyonlarının kazıldıkları daha yakın jeolojik devrede bu kadar büyük ölçülere erişen östatik hareketlerin meydana gelmediği bilinir. Öte yandan, Akdeniz, Karadeniz gibi okyanuslardan sığ eşiklerle ayrılan, yani belli bir derinlikten sonra okyanus ile bağlantısını kaybeden iç denizlerde bile 1500-2000 metreye kadar inen denizaltı kanyonları bulunur. Bu durumda, sözü geçen iç denizlerin seviyesinin okyanus seviyesine paralel olarak alçalmasına ve büyük derinliklere kadar inen vadilerin kazılmasına olanak olmadığı açıktır. Bu nedenle, denizaltı kanyonlarının oluşum ve boğulmasında, yakın jeolojik geçmişte meydana geldiği düşünülen 2000–3000 m sialı östatik hareketlerin başlıca etken olduğu kabul edilemez. Karasal köken ile ilgili olarak ileriye sürülen ikinci görüşte aynı zamanda tektonik etkenlerin rolü de dikkate değer. Fakat bu şekillerin eriştikleri çok büyük derinliklere, yakın zamanlarda kara kütlesinin takımı ile katıldığı dikey hareketler sonucunda ulaştıkları düşünmek birçok bakımdan güçtür. Bu nedenle denizaltı kanyonlarının bugünkü seviyelerine, sadece kıta kenarlarının büyük bir fileksürle aşağıya doğru inmiş oldukları düşünülür. Denizaltı kanyonlarının kökeni konusunda halen en çok taraftarı olan, gerçeklere ve bulgulara en çok uyan açıklama biçimi de budur.Bu şekilde boğulan kanyonların, olasılıkla bunları izleyen çamur akıntıları tarafından açık tutuldukları ve yeni tortullarla dolmalarının önlenmekte olduğu sanılmaktadır.[1]
Dünyadan Örnekler
- “Aviles Kanyonu” , dünyanın en derin denizaltı kanyonu, güney Biskay Körfezi , İspanya
- “Amazon Kanyonu” , Amazon Nehri
- “Baltimore ve Wilmington Kanyonu”, Maryland East Coast ve Delaware Birleşik Devletleri
- “Bering Kanyonu”, Bering Denizi
- “Kongo Kanyonu”, Kongo Nehri
- “Hudson Kanyonu” , Hudson Nehri
- “Ganj Kanyonu”, Ganj Nehri
- “İndus Kanyonu” , İndus Nehri
- “Kaikoura Kanyonu” , Kaikoura Yarımadası , Yeni Zelanda
- “La Jolla ve Scripps Kanyonu , La Jolla , Güney Kaliforniya kıyılarında
- “Monterey Kanyonu”, Kalifornia merkezi kıyıları
- “Pribilof Kanyono”, Bering Denizi
- “Whittard Kanyonu”, Atlantik Okyanusu kapalı güneybatı İrlanda
- “Zhemchug Kanyonu”, Bering Denizi dünyanın en büyük denizaltı kanyonu
Türkiye'den Karadeniz Örneği
Gerek batimetrik, gerek jeofizik karakterleriyle minyatür bir okyanusa benzerlik gösteren Karadeniz çanağı denizaltı morfolojisi bakımından üç birime ayrılır: Hemen her yerde -90 metre civarında nihayetlenen şelf; bunun dış kenarı ile -200 metre arasında yer alan dik eğimli kıta yamacı; ve nihayet 2000-2200 metre derinlikler arasında uzanan hemen hemen düz abisal taban. Bütün çanağın yarısına yakın bir alan kaplayan abisal taban depresyonun merkezi kısmında yer alır. Bu merkezi depresyon, yeni araştırmalara göre, büyük kısmı oligosen, neojen ve kuaternere ait olmak üzere, kalınlığı 10–16 km arasında değişen ve hemen hemen hiç deforme olmamış tortullarla kaplıdır. Buna karşılık sismokarotaj verileri, bilhassa Anadolu ve Kafkas kıyıları önünde kıta yamacının kıvrımlı ve faylı bir yapı gösterdiğini ve heyelanlarla yer değiştirmiş kütlelerin mevcudiyetini ortaya koyar. Karadeniz çanağının jeomofoloji ve neotektonik bakımdan en ilginç özelliklerinden biri, şelfin ve kıta yamacının sayısız denecek kadar çok denizaltı kanyonlarıyla yarılmış olmasıdır. Ekserisi, başlıca akarsuların ağzı önünde yer alan ve geride, kara üzerindeki drenaj şebekesi ile aynı dandritik drenaj tipi gösteren bu denizaltı kanyonlarının, kara üzerinde teşekkül ettikten sonra boğulmuşlardır. Denizaltı kanyonlarının nispi derinliği veya yarılmanın ölçüsü, şelf sahasında 70-250, kıta yamacı sınırları içinde ise 700-800 metreyi bulur. Hepsinin boyuna profili, kıta yamacı gibi üstte konveks, altta konkav iki farklı kısımdan oluşan tipik bir bükülme profili karakterindedir. Sözü geçen kanyonlar batı Karadeniz kıyılarının önünde 2000, doğu Karadeniz kıyılarıyla Kafkas kıyıları önlerinde 1500, çanağın batı kısmında ise ancak 1000 metre derinliğe kadar takip olunabilir.[2]
Kaynakça
- Erinç,S.,2010. Jeomorfoloji 2, Der Yayınları, İstanbul, Sayfa 384-388