İçeriğe atla

Deniz Kavimleri

MÖ 1400 civarı Hitit İmparatorluğu ve Antik Mısır ve Miken Krallıkları

Deniz Kavimleri ya da Deniz Halkları[1] Tunç Çağı’nın sonlarına doğru, özellikle MÖ 13. yüzyılda, MÖ 1276 – 1178 yılları arasında Anadolu, Suriye, Filistin, Kıbrıs ve Mısır'a yönelen istila hareketlerinden sorumlu görülen, savaşçı ve denizci halklardır. Bu yıkıcı saldırılar, Bronz Çağı Çöküşü’ne yol açan istilaların bir bölümü olarak Doğu Akdeniz’de tüm krallıkların ve Anadolu’da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında belirleyici olmuştur. Antik Mısır ise hem denizde, hem de karada verdiği savaşlarla bu saldırıları püskürtmeyi başarmıştır. Bu istilalar sonucu konuya ilişkin kayıtlar yok olduğundan, olayların kesin kapsamı ve istilacıların kimlikleri, geldikleri bölgeler halen kesin bir biçimde belirlenememiştir. Günümüze ulaşabilen belgeler, Mısır yazıtları ve kabartmaları, Hitit belgeleri, Ugarit belge ve mektupları ile arkeolojik buluntulardır.[2][3]

Antik dönem yazıtlarının hiçbirinde deniz halklarından söz edilmez, Mısır hiyeroglifiyle yazılmış olan Karnak Yazıtı’nda “denizin yabancı halkları” denilmektedir. Antik yazıtlarda bu halkların denizden ya da adalardan geldiği ileri sürülür, ama hangi deniz, hangi ada olduğu belirtilmez. “Deniz Halkları”, Türkçedeki ifadeyle Deniz Kavimleri, ilk kez Fransız Mısırbilimci Gaston Maspero tarafından 1881’de önerilmiş ve benimsenmiştir.[3]

Saldırılar

Hiyeroglif olarak:
”denizin yabancı halkları” Karnak Yazıtı’ndan
N35
G1
N25
t Z2ss
N35
G40
M17M17Aa15
D36
N35AN36
N21

Tüm bu yıkımlar MÖ 13. Yüzyılın son çeyreğiyle MÖ 12. yüzyıl boyunca gerçekleşmiştir. Saldırılar ve sonucu yıkımlar, 13. yüzyılın son çeyreğinde tek tük görülmeye başlamış, MÖ 1190 civarında sıklaşmış, MÖ 1180'li yıllarda en yoğun evreye ulaşmış, MÖ 1175’e gelindiğinde iyiden iyiye seyrekleşmeye başlamıştır.[4]

Doğu Akdeniz

Doğu Akdeniz’deki saldırılar ve yıkımlar hakkında en “taze” bilgiler Ugarit’ten gelmektedir. Ugarit yakılıp yıkıldığında birkaç yüz kil tablet fırınlarda pişirilmekteydi. Dolayısıyla bu belgeler Ugarit’in saldırılara uğradığı günlerden kalan belgelerdir. Bu mektuplardan birinde “hapiru”dan söz edilmektedir. Hapiru, ya da habiru, MÖ 18. – 12. yüzyıllarda kullanılan bir sözcüktür ve kanunsuz, isyancı, katil, haydut, paralı asker gibi “marjinal”, “aşağı” sosyal tabakalardan insanlar anlamında kullanılagelmiştir. Bu mektuplardan bir diğerinde Ugarit kralının Alaşiya kralına yazdığı bir mektuptur, “İşte düşmanların gemileri geldiler, şehirlerim (?) yakıldı, ülkemde kötü şeyler yaptılar. Babam bütün askerlerimin ve savaş arabalarımın (?) Hitit ülkesinde, bütün gemilerimin de Likya’da olduğunu bilmiyor mu? Bu suretle ülke kendi kaderine terk edilmiş vaziyettedir. Babam şunu bilsin; gelen yedi düşman gemisi bize büyük zararlar vermiştir.[5]

Mısır

Mısır istilacılara karşı MÖ 1208 – 1176 yılları arasında,[6] iki firavun zamanında, dört kez savaşmıştır. İlk muharebe Merneptah (h.y. MÖ 1213 – 1203) zamanında, hükümdarlığının beşinci yılında yani 1208 yılındaki muharebedir. Daha sonraki üç muharebe ise III. Ramses (h.y. MÖ 1186 – 1155) tarafından MÖ 1180, 1177 ve 1174 yıllarında yapılmıştır. Her dört muharebe de Mısır kuvvetlerinin kesin zaferiyle sonuçlandı. Dört muharebenin biri deniz muharebesidir.[7] Saldırılar def edilmiş olsa bile Mısır askeri – siyasi otoritesi saldırılar sonucu güneydoğu Akdeniz’den çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu bölgedeki son Mısır varlığı, Mısır’ın yirminci hanedanı firavunlarından olan VI. Ramses’in (h.y. MÖ 1141 – 1133) Megiddo’daki tunç heykelidir.[8]

Medinet Habu’nun kuzey duvarındaki bir savaş betimlemesi

Merneptah’ın savaşı bir Libya kralının, “kuzeyli ülkelerden” yardımcı kuvvetlerle birlikte Batı Deltası’na saldırması üzerinedir. Bu yardımcı kuvvetler Merneptah’ın yazıtında Ekveş, Lukka, Şerden, Şekeleş ve Turşa halkları olarak sayılmaktadır. Libya kralının yanında eşini, çocuklarını ve tahtını getirmiş olması, ya zaferden kesin emin olduğunu ya da geride bırakamayacağını gösteriyor olmalıdır. Periri’de yapılan muharebeyi Merneptah kazanmıştır. Muharebe alanında düşmanlarının ölülerini saymışlar ve yazıta işlemişlerdir, altı binden fazla Libyalı, 2.201 Ekveş, 722 Turşa ve 200 Şerden savaşçısı. Diğerlerinin sayısı belli değildir.[9]

III. Ramses’in hükümdarlığının beşinci senesinde, MÖ 1182’de bir başka Libya saldırısıyla savaşıldı. Yazıtlarda 12.535 düşmanın öldürüldüğü yazılmaktadır. Üç yıl sonra MÖ 1179’da üçüncü Libya saldırısı, bu kez Şekeleş, Denyen, Veşeş ve Turşa savaşçıları ile birlikte gelmiştir. III. Ramses bu orduyu Zahi’de yapılan bir muharebede bozguna uğratmış, bu düşman ittifakının destek kuvveti olan bir donanmayı bir deniz muharebesinde yenilgiye uğratmıştır. Son Libya taarruzu III. Ramses’in hükümdarlığının onbirinci yılında, MÖ 1176’da tekrarlanmıştır. Bu zaferle ilgili yazıtta 2.175 Meşveş savaşçısının öldürüldüğü ve 1.200 tutsak alındığı yazılıdır.[10]

Mısır kaynaklarında Deniz Kavimleri’nin kimlikleri hakkında belirsiz de olsa bazı bilgiler vardır.

  • “Ekveş” - Ahhiyawa, Hitit kayıtlarında Batı Anadolu ya da Ege Adaları halkı olarak görülmektedir. Bugün için bu konudaki en güçlü teori Miken oldukları yönündedir. Bir başka teori bu insanları Troya halkı olarak tanımlar.[2]
  • Tyrrhenians ya da Tyrsenoi. Bu halk konusunda Strabo’nun kayıtları ışık tutar gibi görünmektedir. Strabo’ya göre Tyrrhenians, Tiren Denizi halklarını ifade etmektedir, yani Etrüskler’le ilgilidir.[11]
  • Lukka halkı. Hitit kaynaklarında Likya olarak geçer.[2]
  • Denyen
  • Şerden. Muhtemelen Sardinyalılar olmalıdır.[2]
  • Şekleş[12]
  • Şikalaya[12]
  • Şekeleş halkı ise Sicilya kabilelerinden olmalıdır.[2]
  • Pelesetler. Girit’ten gelen ve istila etmekle kalmayıp bu topraklara yerleşen bir halk olduğu kabul edilmektedir.[2]
  • Turşa

Mısır yazıtlarında sözü edilen denizden gelen saldırganların, Yunanistan, Ege Adaları ve Anadolu kıyılarından geldikleri ileri sürülmektedir. Ancak bu bölgelerin halklarını yurtlarını terk etmeye zorlayan Traklar’dan hiç söz edilmez.[13]

Mısır’daki bir dikilitaşta, “Denizden kendi gemilerinde geldiler ve hiç kimse onlara karşı koyamadı” denmektedir.[3]

Girit

Knossos’un MÖ 14. yüzyıl başlarında yağmalanıp yakıldığı bilinmektedir. Bu yıkıma karşın beklendiği gibi Girit’in ekonomik yaşamı çökmüş değildir, hatta MÖ 13. yüzyılın Minos seramik endüstrisi açısından parlak bir dönem olmuştur. Seramik formlarına bakılarak yüksek düzeyde zeytin yağ, şarap, kokulu yağlar gibi sıvıların ihracı yapıldığına değinilmektedir. Dahası adadan çok sayıda GM IIIB seramiğinin (Geç Minos IIIB, GH IIIB ile çağdaş) ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan Linear B yazısı MÖ 1200 civarına kadar kullanılmaya devam edilmiştir.[14]

Kıta Yunanistan’ın GH IIIC dönemine karşılık gelen Girit’in GM IIIC dönemi başlarında adanın orta ve doğu kesimlerinde bazı yerleşimlerin boşaldığı anlaşılmaktadır. Knossos’un limanı olan Amnisos ile Mallia, Palaikastro ve Aghios Phanourios gibi yerleşimler 1200’lerin başında boşaltılmıştır. Genel görünüm, MÖ 12. yüzyıl başından itibaren uzak ve yüksek, dolayısıyla daha korunaklı yerleri tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bu gözlem, adada güven duygusu sağlayan bir yönetimin bu tarih dolaylarında yıkıldığı şeklinde yorumlanmaktadır.[15] MÖ 1180 civarında yerleşim yerin olarak uzak ve korunaklı bölgelerin tercih edildiği ileri sürülmektedir.

Anadolu

Deniz Kavimleri’nin tehdit ettiği devletlerden biri de Hitit İmparatorluğu’dur. II. Şuppiluliuma 1210 / 1209 yılında Deniz Kavimleri’ne karşı bir deniz zaferi kazanmış, önlem olarak Alaşiya’ya (günümüzdeki Kıbrıs) bir deniz seferi düzenlemiştir. Ne var ki tek bir saldırganla mücadele ediyor değildi, saldırganların değişik hedefleri vardı. Nitekim Medinet Habu’daki yazıtlarda “Hatti memleketinden hiçbiri bunların saldırısına karşı duramadı. Kadeş, Karkamış, Arzava, Alaşiya tahrip edildiler. Bunlar Ammurru ülkesi civarında karargah kurdular ve buranın halkını tamamen mahvettiler.” denilmektedir.[16]

Kıbrıs

Kıbrıs’la ilgili arkeolojik buluntular, Miken saraylarını yıkımının hemen ertesinde çok muhtemeldir ki, Peloponnes’den ve Girit’ten olmak üzere bazı Ege halklarının Kıbrıs’a göç ettiklerine işaret etmektedir.[17]

Nedenleri üzerine hipotezler

Günümüze kalan arkeolojik belgelerde doğal olarak bu kitlesel göçlerin nedenleri belirtilmez. Günümüz araştırmaları yine de farklı hipotezlerle bu göçlerin nedenlerini aydınlatmaya yönelmişlerdir. Bu hipotezler doğal felaketler,

Doğal felaketler

Böylesine farklı halkın yurtlarını terk etmesine, geniş alanları etkileyen depremlerin ya da uzun süreli kuraklıkların, dolayısıyla kıtlıkların yol açmış olabileceği ileri sürülmüştür. Schaeffer, [[Ala [18]

Pek çok araştırmacı deprem tezine karşı çıkmıştır. Her şeyden önce Mısır yazıtları istilacılardan söz etmektedir. Diğer yandan depremlerde yıkıntılar kaldırıldığında altın, gümüş gibi değerli metaların bulunacağı ileri sürülmüştür. Oysa yıkıma uğrayan yerleşimlerde bulunan altın ve gümüş, sadece çukurlara gömülmüş ya da duvar oyuklarına saklanmış haldedir.[19]

Sistem çöküşü

Kuraklık

Göçler

En geniş destek gören tez, yıkıma kitlesel göç hareketlerinin neden olduğu tezidir. Ekrem Akurgal, Gustav Adolf Lehmann ve Fritz Schachermeyr, August Strobel, Nancy Sandars Tunç Çağı’nın yıkımını “kavim göçü” ile açıklamaktadır. Çöküşün nedeninin sistem çöküşü ya da kuraklık olduğu tezini kabul eden araştırmacılar dahi, bunların doğurduğu göçlerin yıkıma neden olduğunu kabule yatkındır.[20]

Göç tezi için çıkış noktası Mısır yazıtları olarak görülür. Oysaki Mısır kayıtlarında “denizin yabancı halkları”ndan, günümüzdeki ifadeyle Deniz Kavimleri’nden söz edilir, fakat deniz kavimlerinin göçü hiçbir yerde geçmez, Mısır kayıtları göçten söz etmez.

Tarihçe

İstilalarda bu döneme ait Antik Yakın Doğu'nun tarihi kayıtları yok olduğu için ortaya çıkan tablo detaylı olarak bilinememektedir. Bu döneme ait başlıca kayıtlar, tek taraflı olmakla birlikte Mısır kayıtlarıdır. Bilgilerin bir kısmı da Hitit kayıtlarından ve arkeolojik bulgulardan elde edilmiştir. Denizci Halklar'dan Antik Filistinliler, MÖ. 12. yüzyılda bugün Filistin olarak bilinen bölgeye yerleşmiş ve buranın Filistin olarak anılmasına neden olmuşlardır.

Kaynakça

  1. ^ Kevser Taşdöner, sh.: 92
  2. ^ a b c d e f "Encyclopaedia Britannica". 23 Eylül 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Aralık 2018. 
  3. ^ a b c ""Sea Peoples"". 18 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Aralık 2018. 
  4. ^ R. Drews, sh. 7
  5. ^ R. Drews, sh.: 15
  6. ^ R. Drews, sh.: 20
  7. ^ Kevser Taşdöner, sh. 93
  8. ^ R. Drews, sh.: 20, 21
  9. ^ R. Drews, sh.: 21
  10. ^ R. Drews, sh.: 22, 23
  11. ^ ""Identifying the Teresh of the Sea Peoples"". 1 Ocak 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Aralık 2018. 
  12. ^ a b Kevser Taşdöner, sh.: 94
  13. ^ Kevser Taşdöner, sh.: 93, 94
  14. ^ R. Drews, sh.: 28, 29
  15. ^ R. Drews, sh.: 29 - 31
  16. ^ Kevser Taşdöner, sh. 95
  17. ^ Giorgos Vavouranakis, “The Seascape in Aegean Prehistory” 1 Ocak 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. sh.: 253
  18. ^ Barış Gür, “Yazılı Kaynaklar ve Arkeolojik Veriler Işığında Anadolu’daki Deniz Kavimleri Sorunu” 1 Ocak 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  19. ^ R. Drews, sh.: 42, 43
  20. ^ R. Drews, sh.: 51

Yararlanılan kaynaklar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Hititler</span> Tunç Çağında Anadolu yarımadasının büyük çoğunluğunu egemenliği altına alan bir Hint-Avrupa kavmi

Hititler ya da Etiler, Tunç Çağı'nda Anadolu, Levant ve Kıbrıs'ta varlık göstermiş bir halk.

<span class="mw-page-title-main">Tlos</span>

Tlos bugün Muğla'nın Seydikemer ilçesi yakınlarında yer alan kadim bir Likya kentiydi. Likya'nın en önemli yerleşimlerinden biri olan Tlos Antik Kenti, Fethiye İlçesi’nin yaklaşık 42 km doğusundaki Yaka Köyü sınırları içerisinde kalmaktadır. Bölgenin en yüksek dağları olan Akdağlar'ın (Kragos) sarp batı yamaçlarında başlayan antik yerleşim, Eşen Nehri'nin getirdiği alüvyonlarla oluşmuş vadi düzlüğüne kadar ulaşır. Ayrıca güneydeki Saklıkent Kanyonu ile kuzey yönde bulunan Kemer Beldesi antik kentin egemenlik sınırlarını çizer.

Demir Çağı, demirin çeşitli alet ve silah yapımında esas malzeme olarak kullanıldığı bir arkeolojik devirdir.

<span class="mw-page-title-main">Kadeş Antlaşması</span> Antik Mısır ve Hitit devleti arasında imzalanmış bilinen en eski barış antlaşması

Kadeş Antlaşması, aynı zamanda Mısır-Hitit barış antlaşması, Ebedi Antlaşma veya Gümüş Antlaşma olarak da bilinir, her iki tarafın da versiyonlarının günümüze ulaştığı tek Antik Yakın Doğu antlaşmasıdır. Aynı zamanda bilinen en eski barış antlaşmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Kadeş</span>

Hitit İmparatorluğu (kırmızı), Mısır İmparatorluğu (yeşil) ile sınır komşusu.

Kaşkalar büyük olasılıkla Asur Ticaret Kolonileri Çağı ile MÖ 8. yüzyıl arasında, Orta ve Batı Karadeniz Bölgesi'nde, zaman zaman Hititlere karşı yaptıkları akınlarla imparatorluğun iç bölgelerinde yaşadığı, Hititlerin tarih sahnesinden çekilmesi ile yaşam alanlarının Asur sınırlarına ulaştığı tahmin edilen yarı göçebe kavim veya kavimler topluluğuydu.

<span class="mw-page-title-main">Yunan Karanlık Çağı</span>

Yunan Karanlık Çağı Yunan tarihinde, Dor istilaları sonucu giderek gücünü yitirerek MÖ 11. yüzyılda yıkıldığı varsayılan Miken Uygarlığı ile MÖ 9. ve 8. yüzyıllarda ilk Yunan şehir devletlerinin görülmeye başlandığı ve Homeros tarafından Yunan dilinde ilk yazılı eserlerin verildiği çağ arasında geçen dönemdir. Bazı yayınlarda Ege Karanlık Çağı olarak da geçmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Medinet Habu</span>

Medinet Habu, III. Ramses'in mezarının da yer aldığı tapınağa verilen genel addır. Mısır'ın Luksor kentinin Batı yakasında Medinet Habu kompleksinde yer alan önemli bir Yeni Krallık dönemi tapınağıdır. Mimari ve sanatsal öneminin yanında tapınak III. Ramses'in zamanında Deniz Kavimleri ve diğer halkların Mısır'a saldırılarını ve onların yenilgiye uğratılışını betimleyen röliyeflerle ve yazıtlarla donatılmıştır. Mısır tarihinin bu dönemiyle ilgili çok değerli bir bilgi kaynağı sağlayan kompleks aynı zamanda dönemin Antik Yakın Doğusu yönünden de değerlidir.

<span class="mw-page-title-main">Yumuktepe</span>

Yumuktepe veya Yümüktepe, Türkiye'nin Mersin il sınırları içerisinde bulunan bir höyüktür. Höyük 1936 yılında Mersin'in dış mahallelerinden biriyken, hızlı nüfus artışının ardından Mersin'in Toroslar Belediyesi tarafından çevrelenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Geç Hititler</span> Vikimedya liste maddesi

Geç Hititler veya Geç Hitit Devletleri, Anadolu'nun Demir Çağı'ndaki Luvice, Aramice ve Fenikece konuşan siyasi varlıklarıdır. MÖ 1200'lerde batıdan gelen Ege Göçleri'nin saldırılarından kurtulabilen Hititler güney ve güney - doğu Toroslar'ın dağlık bölgelerine çekilerek yaşamışlar ve her biri bağımsız beylikler kurmuşlardır. Geç Hitit Devletleri MÖ 11. yüzyıldan itibaren hem siyasal hem de kültürel anlamda Arami etkisi altına girdiler ve zamanla Aramileştiler. Geç Hitit Devletleri Urartu ve Asurlular'a bağımlı olarak yaşadılar. MÖ 7. yüzyılda ise Asurlular bu devletlerin siyasal varlığına son verdi. Bu tarihten sonra bu devletlerin her biri Asur eyaleti oldu. Karkamış, Pattin(Unqi), Sam'al, Gurgum, Kummuhu, Milid, Keveh, Hilakku ve Tabal devletleri; Geç Hitit Devletleridir.

<span class="mw-page-title-main">Arzava</span>

Arzava, antik çağda Batı Anadolu’da Göller Bölgesi’nden Ege Denizi’ne uzanan kuşakta kurulmuş olan bir devlettir. Adının Ormanlar Yurdu anlamına geldiği ileri sürülmüştür Doğusunda Hitit Krallığı, kuzeyinde hakkında çok az bilgi bulunan Assuva federasyonu yer almaktaydı.

<span class="mw-page-title-main">Merneptah Steli</span>

Merneptah Dikilitaşı, Antik Mısır kralı Merneptah tarafından yazdırılan ve arka yüzündeki granit dikilitaşın Kral III. Amenhotep tarafından diktirildiği dikilitaştır. 1896'da, Mısır'ın Teb şehrinde Flinders Petrie tarafından keşfedilmiştir.

III. Arnuvanda, MÖ 13. yüzyıl sonlarında, kısa bir süre hüküm sürmüş Hitit kralıdır.

<span class="mw-page-title-main">II. Muvatalli</span>

II. Muvatalli, yıllarında hüküm sürmüş ve Mısır kralı II. Ramses'le Kadeş Savaşı'nı yapmış olan Hitit kralıdır.

<span class="mw-page-title-main">Bronz Çağı Çöküşü</span> Güneybatı Asya’da ve Doğu Akdeniz’de, Bronz Çağı sonları, Demir Çağı başlarında yaşanan hızlı, yıkıcı ve kültürel dağılmalara, çözülmelere yol açan bir dizi toplumsal çöküş

Bronz Çağı Çöküşü Güneybatı Asya’da ve Doğu Akdeniz’de, Bronz Çağı sonları, Demir Çağı başlarında yaşanan hızlı, yıkıcı ve kültürel dağılmalara, çözülmelere yol açan bir dizi toplumsal çöküştür. Doğu Akdeniz’deki Bronz Çağının yüzyıllar içinde oluşan tüm kurumları yerle bir olmuştur, şehir hayatı çok büyük ölçüde gerilemiştir, geriye yalıtılmış köy toplumları kalmıştır. Miken Yunanistanı’nda saray ekonomileri çökmüştür. Yıkımların ardından Kıta Yunanistan’ı, Ege Adaları ve Anadolu 400 yıl sürecek bir karanlık çağa girecektir. Bu dönemden günümüze Mısır kaynakları hariç hiçbir yazılı belge kalmamıştır. Akdeniz’in tüm doğu yarısında, Antik Mısır hariç, neredeyse tüm büyük ve orta ölçekli kentler, çoğunlukla yağmalanıp ateşe verilmiş, diğerleri bu akıbete uğramamak için boşaltılmıştır. Bronz Çağı boyunca gelişip serpilen tüm krallıklar, yine Mısır hariç yıkılmış ve bir daha varlık gösterememiştir.

<span class="mw-page-title-main">Ugarit</span> Kuzey Suriyedeki antik liman kenti

Ugarit ya da Ras Şamra(ʼUgrt; Arapça: ْأُوغَارِيت) Suriye'de Lazkiye yakınlarında Akdeniz'e kıyısı bulunan antik bir liman şehridir. MÖ 1450 - 1195 yılları arasında bir ticaret kenti olarak hareketliydi ancak MÖ 1196 - 1179 arasında Deniz Kavimleri'nin ani bir baskınıyla yakılıp yıkılmıştır. 1929 yılından itibaren harabelerinde yapılan kazılar, tarih açısından önemli tabletler ortaya çıkardı. Bu kazılarda, büyük bir kısmı saray ve çevresinde çoğunluğu Akadca, Ugaritçe olmak üzere Sümerce, Hurrice dillerinde çivi yazılı tabletlerle Antik Mısır dilinde hiyeroglif birkaç bin kil tablet bulunmuştur. Söz konusu belgeler “Rap’anu Arşivi” olarak bilinmektedir. Halkı Ugaritçe denilen bir Sami dili konuşmaktaydı. Ugarit eski çağların en önemli ticaret merkezlerindendir. Ugarit'te yapılan kazılar sonucunda bu bölgedeki yerleşmelerin Neolitik Çağ'a kadar dayandığını göstermiştir. Ayrıca Ugarit kazılarında Akadlar dönemine ait mühür bulunmuştur.

II. Şuppiluliuma, IV. Tuthaliya'nın oğlu, MÖ 1207-1178 yıllarında hüküm sürdüğü düşünülen Hitit İmparatorluğu'nun Yeni (Büyük) Krallık Dönemi'nin bilinen son kralı ve Asur kralı I. Tukulti-Ninurta'nın çağdaşıdır. Komutası altındaki bir donanma Kıbrıslıları yenilgiye uğratmıştır, bu olay aynı zamanda tarihte kaydedilmiş ilk deniz muharebesidir.

III. Ramses, Antik Mısır'ın yirminci hanedanının en önemli firavunu. Mısır'ı MÖ 1186 - 1155 yılları arasında yönetmiştir. Medinet Habu'daki yazıtları ve Deniz Kavimlerinin saldırılarını püskürtmesiyle bilinir. Setnahte ve Tiy-Merenese'nin çocuğu olan Ramses bir suikast sonucu öldürülmüştür. Suikastten sonra oğlu Prens Pentawer sorumlu tutulmuş infaz edilmiştir.

Lukka Toprakları veya Diyarı'ndan MÖ Hitit yazıtlarında sıklıkla bahsedilmiştir. Anadolu'nun güneybatı bölgesinde bir bölge olarak belirtilmiştir. Lukka Toprakları hiçbir zaman Hitit kontrolü altına dahil edilememiştir ve Hititler tarafından düşman olarak görülmüşlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Alaşya</span>

Alaşya, Alasiya/Alaşiya olarak da yazılır ve Alaşya Krallığı olarak da bilinir, Orta ve Geç Tunç Çağlarında var olan ve Doğu Akdeniz bölgesinde yer alan bir devletti. Eski Mısır ve Eski Yakın Doğu'daki diğer devletler için başta bakır olmak üzere önemli bir maden ihracatçısıydı. Günümüze ulaşan birçok metinde adı geçmektedir ve günümüzde Kıbrıs'ın eski adı veya bir bölgesi olduğu düşünülmektedir. Bu varsayım, Tel Aviv Üniversitesi'nde Alaşya'dan diğer hükümdarlara gönderilen kil tabletler üzerine yapılan bilimsel analizlerle doğrulanmıştır.